confessions

mergen

Bira  · 1 Haziran 2017 Perşembe

  1. toplam giri 64
  2. takipçi 14
  3. puan 1030

güzel olan şeylerin sonradan bozması

kendihalinebirakilmiskarga
Genelde hep başımıza gelir bu. İnsanın güzel olan şeyleri koruyamaması ve bozma isteği ezelden beri vardır ne yazık ki.

Mesela çok güzel başlayan bir dizi gereksiz yere uzatıldığı için kalitesizleşir kendini bozar ve hayran kitlesini de kendinden soğutur.

İnsanların para hırsı, saçma takıntıları, bencillikleri sizi hayattan da soğutur değer verdiğiniz şeylerden de.

türkçülerin yanlış tanınması

kargalı karga paşa
Her konuda olduğu gibi bu konuda da ideoloji karmaşalarına kurban gidildiğini düşünmekteyim.


Türkçülük ideolojisini ele alırken iyi düşünmek ve analiz etmek gerekmektedir. Evvela bu ideoloji orta asya'dan bu yana süre gelmekte olan bir ideolojidir. Yer yer öncülleri değişkenlik göstermiştir diyeceğim ancak ana maddeler hel aynı kalmış yalnızca, göçebelik dönemleri ve yerleşik hayata geçiş evresinden mütevellit olarak yöresel ve bölgesel öncül değişkenleri gözlemlenmiştir.

Nihal atsız bunun en güzel örneklerinden biridir. Ben kendisini her ne kadar ütopik olarak görmüş olsam da, kendisi yeni türkiye'de ziya gökalplerden devraldığı bayrağı biraz aşırı uçlarda savunmuş ve dalgalandırmıştır. Ancak bütün bunlar her ne olursa olsun "ideolojinin" hamuruna düşünülmeden saldırılmasına sebebiyet veremez. Bu her konuda böyledir.

Bir insanın kendisini, seçemediği, önceden belirleyemediği ırk/toplum/millet vb. unsurlara fazlasıyla ait hissetmesi, bunun ateşli bir savunucusu olması başka bir durumdur ve olasıdır. Bunda yargılanacak dışlanacak bir şey yoktur. Aynı şekilde bu durum zıttı ile de vaki olabilir.

İnsanlar ideolojileri yanlış temsil edebilir yanlış yorumlayabilir. Bunlar ayrılmalıdır. Eğer fikir alışverişi yapılacak ve ilmi bir mecrada ilim kuralları çerçevesinde konuşulacaksa, insanlar değil asıl konu olan ideolojiler ve kaynaklar incelenmeli ve tartışılmalıdır. Geriye kalan her şey adı üzerinde yorum ve tutumdur.

İdeolojik öncüllere bakıldığında türkçülük kendi içerisinde tutarlı bir ideolojidir.

Diktatörlüğe karşı durup, başka bir diktatörlüğün egemenliği adına bir mücadele içerisinde değildir en azından.

eşcinselliğin anormal olmadığını düşünmek

neptune
konuya "normal ve anormal kavramlarını" tanımlayarak ve bu kavramların nasıl oluştuklarına bakarak başlamak gerektiğini düşünüyorum. normal sözcüğünün tdk tanımı : "aşırılığı, eksikliği ve taşkınlığı olmama, ortalama durum" olarak şeklinde geçmektedir. sıfat olarak ise "Kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgülü, aşırılığı olmayan, uygun" kelimeleri ile açıklanmaktadır. dil bilgisi açısından bakacak olursak, Normal kelimesi "norm" sözcüğünden türemiş bir sözcüktür. norm kelimesinin tam karşılığı ise "Yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt, uyulması gereken kural, düzgü" ve "Önceden belirlenmiş kalıp, düzgü" şeklindedir. anormal sözcüğü, ise bir sözcüğün tam karşıtlığını ifade etmek için kullanılan ve sözcüğün başına "a" harfinin getirilmesi kuralına dayanarak oluşturulmuş bir kavramdır. yani anormallik, normal olmanın tam karşıtıdır. sosyal-asosyal, teizm-ateizm gibi. gerek norm gerekse norm kelimesinden türemiş olan normal ve anormal kelimeleri, felsefe ve sosyoloji bilimlerinin literatüründen çıkmış olup, zamanla matematik gibi bazı bilim dallarında da kendine yer bulmuştur.

yukarıdaki tüm tanımlardan anlayabileceğimiz üzere "normal ve zıttı olan anormal" kelimeleri, hem nesnel hem de öznel olarak değerlendirmeye açık oldukları için, değişkenlik ve görecelik içermektedirler. sosyolojik açıdan bakacak olursak x toplumunda "normal" kabul edilen bir davranış biçiminin, y toplumunda "anormal" olarak değerlendirmesi, oldukça sık rastlanılan bir durumdur. zira toplum yapıları da, çok farklı bileşenlerden oluşur ve bu farklılıklar, farklı toplumların farklı "normlar" belirlemelerine neden olmuştur. çıplaklar kampına takım elbise ile girmeye kalkarsanız, çıplaklar kampının normlarına göre anormal olan siz olursunuz keza toplum genelinin kıyafetle dolaştığı bir ortamda, çıplak dolaşırsanız anormal olan yine siz olursunuz. öte yandan, sizin çıplaklar kampı oluşumunu anormal bulmanız, çıplaklar kampını değil, sizi bağlayan bir kavramdır. görüldüğü üzere ve demin de yazdığım gibi; "sosyolojik" açıdan kişinin normal veya anormal olarak nitelendirilmesi, tamamen bağlı bulunulan topluluğa göre değişkenlik gösterdiği gibi, öznellikte içerir.

bilimsel bakış açısı, bilimsel metodolojiyi gerektirir. yani bilim de kendi içinde bir tür kurallar bütünü oluşturur. ancak toplum normlarının aksine bilimsellikte oluşturulan kurallar daha ziyade, izlenmesi gereken yol üzerine inşa edilmişlerdir. öznel yargı veya öznel düşünceler, bilim nezdinde değerlendirmenin dışında tutulur. bilim gerçeklik üzerine, açıklama getirme amacını güder.

bilimin bir başka özelliği ise, hemen hemen tüm bilim dallarında, kavramları ve terimleri "sınıflandırma" yönteminin izlemesidir. bu da, kavramların tanımlamalarını, göreceli olarak daha düzenli hale getirir ve daha çabuk ve kolay anlaşılmasını sağlamaya yarar.

biyoloji biliminde "cinsiyet" faktörü içinde, "eşcinsellik" sınıflandırmaya dahil edilmemiştir. bu doğrudur. yani eşcinsellik "cinsiyet sınıflandırmasına" dahil edilen bir kavram değildir. temel olarak, türler erkek ve dişi olarak sınıflandırılmışlardır, hem erkek hem dişi özelliklerini taşıyan (erdişi) türlere de yer verilmiştir ancak bu bizim algıladığımız anlamdaki "eşcinselliğe" denk düşmez. daha ziyade fiziki özellikleri açısından bir sınıflandırma gayesi güdülmüştür. ancak bu noktadan hareketle, bilimsel bakış açısına göre eşcinsellik bir anormalliktir sonucuna ulaşmak bütünüyle yanlıştır. keza bilimin bu yönde bir iddiayı savunduğunu söylemek de yanlıştır. çünkü burada esas alınan türlerin cinsiyet faktörü üzerinden sınıflandırılmasından ibarettir. normal ve anormal kavramlarını oluşturmak değil.

öğrenildiğinde ufku 2 katına çıkaran bilgiler

halklakaynasmisbielit
cumhuriyetin ilanından sonra kimse göç etmeseydi, yani herkes doğduğu şehirde yaşasaydı; şehirlerimizin nüfusu nasıl olurdu? tüik verilerine göre nüfusu en fazla olacak 32 şehrimiz ve nüfusu en az olacak 5 şehrimizin nüfus bilgileri aşağıdaki gibi olacaktı. sonradan şehir olan ilçeleri de en başından beri şehirmiş gibi düşünmek lazım. sağ tarafta ise şehirlerimizin bugünkü nüfus bilgileri yer almaktadır.

1. istanbul 2 513 819 -- 14 804 116
2. şanlıurfa 2 487 275 -- 1 970 627
3. konya 2 459 464 -- 2 161 303
4. diyarbakır 2 073 804 -- 1 673 119
5. izmir 1 954 845 -- 4 223 545
6. ankara 1 944 269 -- 5 346 518
7.samsun 1 882 467 -- 1 295 927
8. sivas 1 867 98 -- 621 224
9. erzurum 1 763 593 -- 762 021
10. bursa 1 760 259 -- 2 901 396
11. adana 1 694 780 -- 2 201 670
12. hatay 1 632 579 -- 1 555 165
13. gaziantep 1 568 250 -- 1 974 244
14. kahramanmaraş 1 492 508 -- 1 112 634
15. ordu 1 488 546 -- 750 588
16. mardin 1 487 724 -- 796 237
17. trabzon 1 476 904 -- 779 379
18. kayseri 1 410 438 -- 1 358 980
19. van 1 397 61 -- 1 100 190
20. manisa 1 381 900 -- 1 396 945
21. mersin 1 317 543 -- 1 773 852
22. malatya 1 316 397 -- 781 305
23. tokat 1 293 410 -- 602 662
24. balıkesir 1 265 145 -- 1 196 176
25. çorum 1 241 843 -- 527 863
26. antalya 1 169 825 -- 2 328 555
27. yozgat 1 148 908 -- 421 041
28. giresun 1 098 152 -- 444 467
29. afyonkarahisar 1 83 170 -- 714 523
30. ağrı 1 060 377 -- 542 255
31. adıyaman 1 053 234 -- 610 484
32. kastamonu 1 038 716 -- 376 945
....
77. kilis 295 782 -- 130 825
78. bilecik 268 900 -- 218 297
79. bayburt 265 102 -- 90 154
80. tunceli 253 152 -- 81 193
81. yalova 126 675 -- 241 665

yağmur yağdıktan sonra ortaya çıkan toprak kokusu

Valar dohaeris
şiirlere sık sık konu olan, romantik olduğu kadar "erotik" bir yanı da olan meşhur koku.

aslında bu kokunun sebebi, Actinomycetes sınıfı Streptomyces türü bakterilerin çiftleşmesidir. Şöyle ki, toprak yağmur veya başka yollarla ıslanınca bu bakterilerin üremesi için uygun koşul ortaya çıkmış oluyor ve havaya spor yayıyorlar. Bu havada süzülen sporları soluduğumuzda ise o hoşlandığımız kokuyu algılıyoruz. yani toprak kokusu dediğimiz şey aslında o sırada üremekte olan bakterilerin kendi kokusudur.
eh... bu koku şimdi Romantik mi yoksa erotik mi? swh

atari

unafraidx
KUŞKUSUZ ŞUANKİ TÜM OYUNLARA TAŞ ÇIKARTAN KONSOLDUR. İLK DEFA 1KB LIK BİR KARAKTERİ KONTROL ETME HAZZINI YAŞAYABİLEN NESİL ÇOK DEĞERLİDİR...

MICRO GENIUS ADLI KONSOLDA OYNAMIŞTIM BEN.



CONTRA ZATEN KUZEN VE ARKADAŞLA OYNANABİLEN EN SAĞLAM OYUNDU.



CIRCUS. ULAN NE KANSER OYUNDU. FLAPPY BIRD BENZERLİĞİDE VAR. AMA BU DAHA ZEVKLİ.



YA STREET FIGHTER. İSTEDİGİM KADAR HD OYNAYAYIM. BİLMEM KAÇ BİT OLSUN ŞUNUN TADINI HİÇBİŞEY VERMEYECEK. RYU ADAMDIR *MK.



*MK ÖRDEKLERİ. VURAMAYINCA KÖPEK KAFAYI ÇIKARIR GÜLERDİ.



shufflepuck cafe. *mk canavarlarıyla masada hokey oynuyordun. bazıları o kadar zordu ki sıkılıp kaseti cıkartıyordum.



2

atatürk'ün diğerlerinden liderlerden ayıran büyük ve evrensel olmasını sağlayan neden

kendihalinebirakilmiskarga
Tüm dünyada takdir edilir. Küba'da bile anıtı vardır. Fidel Castro'nun örnek aldığı bir liderdir ama bazı kafalar Atatürk'ü IŞİD lideri ile aynı kefeye koyabilme gafletine düşebilir.

Atatürk'ün anzak annelerine yazdığı şu mektubu okuyun ve anlayın neden evrensel olduğunu.


"Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar; göz yaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

atatürk'ün diğerlerinden liderlerden ayıran büyük ve evrensel olmasını sağlayan neden

deist imam
Çok büyük bir savaşı emperyalizme karşı kazanmış olması. Tarihte çok büyük liderler vardır. Hatta halkına atatürk'ten daha iyi hizmet eden liderler de vardır. Ancak hepsi evrensel olamaz. Mesela che evrenseldir çünkü latin amerikada emperyalistlere karşı zafer kazanmıştır. Ömer muhtar evrenseldir çünkü emperyalist italya'ya karşı zafer kazanmıştır. Lenin evrenseldir. Mandela evrenseldir. Gandhi evrenseldir. Evrensel olan bütün liderlerin ortak özellikleri ise halkı için emperyalizme karşı büyük zaferler kazanmış olmalarıdır

uzaylıların var olma olasılığı

felsefist
Samanyolu'da tahmini olarak 250 milyar (2.5 x 1011), gözlemlenebilir evrende ise 70 trilyon milyar (7 x 1022) yıldız vardır. Zeki yaşamın, bu yıldızların etrafındaki gezegenlerin çok küçük bir kısmında ortaya çıktığı varsayılsa bile, sadece Samanyolu galaksisi dahilinde dahi hâlâ varlığını koruyan birçok uygarlık bulunması gerekir. Bu argümanda sıradanlık ilkesi de kullanılır. Buna göre Dünya, özel bir gezegen değil, diğer gezegenlerle aynı doğa yasalarına ve etkilerine maruz kalan ve aynı sonuçların elde edildiği, tipik bir gezegendir. Bu argümanı desteklemek için Drake denkleminin kullanıldığı bazı tahmini hesaplamalar da yapılmıştır, ancak bu hesaplamaların ardındaki varsayımların doğruluğu da tartışmalıdır.

Bu paragraf vikipedinin fermi paradoksu sayfasından alınmadır.

insanın ufkunu arttıran kitaplar

lexxpowder
Bilgi haznemizi veya hayal gücümüzü sonuna kadar açıp, bizleri bilgiyle dolduran kitaplardır.
(bkz:genom)
(bkz:sapiens)
(bkz:paranormal fenomen)
(bkz:elon musk)
(bkz:tanrı yanılgısı)
(bkz:silmarillion)
(bkz:dracula)
(bkz:lord of the rings ) (seri)
(bkz:Bilinmeyenler avcısı)
(bkz:psycho)
(bkz:ceviz kabuğundaki evren)
(bkz:ataların hikayesi)
(bkz:büyük tasarım)
(bkz:doktor uyku)
(bkz:skeleton crew)
(bkz:frankenstein)
(bkz:let the right one in)
(bkz:her şeyin teorisi)
(bkz:hayvan mezarlığı)
(bkz:milyarlarca ve milyarlarca)
(bkz:ruhlar dükkanı)
(bkz:otostopçunun galaksi rehberi)
(bkz:tüfek, mikrop ve çelik)
(bkz:doğanın gizli bahçesi)
(bkz:türlerin kökeni)
(bkz:zamanın kısa tarihi)
(bkz:ilk üç dakika)
(bkz:kozmos)
(bkz:homo deus)
(bkz:tanrıların arabaları)

Edit; aklıma geldikçe editlemeye çalışacağım.
4

insanın ufkunu arttıran kitaplar

laik bir hanim
*The Courage to Write Ralph Keyes'
bir konuşma rehberidir.

''Ra Malzemesi''
Başlangıçta 1984'te yayınlanan L / L Research'in bu manevi kitabı Yeni Çağ hareketine önemli katkılar sağlamıştır. Yazarlara göre, içerik onlar tarafından değil , eski Mısır teolojisinde görünenle aynı Ra olan " altıncı yoğunluklu varlık " adı verilen Ra ile oluşturuldu.Bu bilgiler, yazarlara kanal oluşturma denilen bir teknikle gelmiştir. Bu, "kanalı" (kanalı kullanan kişinin) trans durumuna girmesini ve bundan sonra da kendi bedenlerinin iletişim için konuşmalarını veya ellerini kullandığı başka bir varlık tarafından ele geçirilmesini içerir.Bu temas grup meditasyon yıllarında grup tarafından keşfedildi ve oturumları kaydetmeye karar verdiler. Ra'nın bizimle paylaştığı derin bilgelik ve derin felsefenin yanı sıra, bu temasın ve böyle akıllı bir varlığın var olabileceği gerçeği, uzaktan farkında bile olmadığımız varlıklar düzeyini ima eder.

doğu tarzında düşünme biçimi

jakoben
batının aksine doğu tarzındaki düşünceler düşünceyi algılamak yöntemini kullanır.bizim ülkemizde batı stili hakimdir he tabi ne kadar hakimdir... batı mantığa dayalıdır ve anlatılan olayda gitmek istenilen noktaya en çok yaklaştıracak kelimeler seçilir bu kelimelerin seçilmesi sırasında beyinde kasılmalar oluşur.çünkü kişi deneyimi ile edindiği bir düşüncenin dolaylı yollardan edindiği bilgilerle de pekiştirmesi durumunda ifade etmek istediklerini kendi deneyiminden çıkartarak daha sade ve herkesin anlayabileceği şekle sokmaya çalışır.insanlar buna mantık der çoğunluğa basit anlaşılır geldiği için akıllıca diye de yorumlanır .düşünmek beyni ifşa etmek olmalıdır. beynin içinde kişinin salaklığından birbirine tutkallanması güç gelen düşünceleri sadeleştirmeye kalkmak bir nevi onları daha da köreltmektir.böylelikle (bence gözlemim o) salak daha salak olur ve salaklık daha yaygın hal alır.bahsettiğim düşünce türlerine örnek vermek gerekirse ;
''sabah kahvaltısı sırasında yediğiniz zeytinden başlayarak tabi yanında yumurta haşlayarak bu cümleyi altı kere okuyarak devam ettirmeye çalışarak iş bu cümlede batının sansasyon olarak lanse ettiği düşünce sitilinin etkisine maruz kalmış ve düşünce devam edememiştir.zeytinliğim hiç olmamıştır.zeytinlere uzun süre bakacak boş vaktimde olmamıştır.üzerine çok düşünebilmem beklenmemeli e ama madem beklenmemeli ve ben bunu biliyordum cümleye ne için böyle bir şekilde başladım demek ki başlangıcım düşünmeden olmuş ancak şuan düşünebilmeye başladım sanıyorum ki.''
gözüktüğü üzere bu bir düşüncedir.ifşadır.kişinin kendi benliğini kelimeler ile yakalama imtihanıdır.daha güzelleri dönüyor tabi ara sıra ama baş ağrısı çekiyorum ondan sanırım
4

faşizm

neptune
siyaset bilimci dr.lawrence britt'de,20.yy ın gördüğü en tipik faşist rejimleri inceleyerek benzer bir şekilde faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş ve benzer bir makale yayınlamıştır zamanında. burada da size çok tanıdık gelecek,tavır,tutum ve uygulamaları görebilirsiniz ;

1. güçlü ve sürekli milliyetçilik: faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.

2. insan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, 'ihtiyaç' gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. insanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.

3. düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.

4. ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.

5. cinsel ayrımcılığın şahlanışı:faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.

6. kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması: kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.

7. ulusal güvenlik takıntısı: "korku" hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.

8. din ve yönetimin iç içe geçmesi: faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.

9. özel sermayenin gücünün korunması: faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.

10. emek gücünün baskı altına alınması: faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.

11. aydınların ve sanatın küçümsenmesi: faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.

12. suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. insanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.

13. adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.

14. hileli seçimler: faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.
4

acı çekene saygı

faun
şiir sevmeyen biri olarak odamın baş köşesine asma isteği uyandıran cesar mendoza şaheseri. özellikle son dizeleri hakkında saatlerce konuşulabilir..
tanrı'yla aynı fikirde değilim
intihar edenlerin
cehenneme gideceği konusunda.
kainatın yaratılışına
katılmaktan bıktığında ruhum,
intihar edeceğim ben de
denenmemiş bir yolla.

nerdeyse bütün akıllı kalpler
intihar edip siktir çekmiş yeryüzüne.

ben ateist değilim, babasıymış gibi
tanrı'ya küsen bir çocuğum.
eğer tanrı intihar edenleri ve nietzsche'yi
cehenneme gönderirse
cehennemde yanmayı tercih ederim ben de,
tanrı dürüstlüğü sever.

tanrı'nın hayal gücünü beğenmiyorum.

ben tanrı olsam
peygamberler göndermez
direkt konuşurdum insanlarla.

ben tanrı olsam
hitler'i iyi kalpli bir yahudi olmakla cezalandırırdım,
yahut yetenekli bir ressam yapardım onu.
içindeki kötülüğü insanlara değil
tuvallere boşaltırdı

ben tanrı olsam
devletler yok olur
gül kokulu bireyler var olurdu sadece,
atlar çılgın zamanlar koşardı.

ben tanrı olsam
düşünce gücüyle herkesin
istediği karakter olmasını sağlardım,
dünya şirin bir
yaratılış sürecine dönüşürdü böylece.

ben tanrı olsam intihar ederdim
insanlarla birlikte
acı çekmeyi öğrenemediğim için.

kapıdaki dünya krizi

radis
Benden demesi yakındır, patladı patlayacak.
Avrupa'da yunanistan krizi ile başlayan portekiz ve ispanyanın kötü gidişi ile devam eden ve en son italyanın kötü para porföyü tehlike çanlarına bir işarettir.
Amerika birleşik devletlerindeki trump etkisi amerikan ekonomisini oldukça olumsuz etkiledi ve etkiliyor. Amerikanın iç politikada etkinsizliği, dış politikada açık arayan saldırgan tutumu dolara olan güveni sarsıyor.
ingiltere, avrupanın kötü gidişatını baştan görerek rasyonel seçim yaptı ve "brexit" dedi. Avrupa ve Abd merkez bankaları sorumsuz davranarak sürekli para basıyor. enflasyon olumsuz anlamda yukarda. dünya genelinde işsizlik ciddi seviyelere ulaştı.

ülkemizde ise ekonomi sadece inşaat ve altyapıdan ibaret. bu balon patlayacak. Kredi kartı borçları hat safhada. Daha önceden bahsettiğim gibi 8 milyon insan anti-depresan kullanıyor. işsizlik yanılmıyorsam çift hanelerde. enflasyon %12.87.
üreten bir türkiye maalesef yok.

asya piyasalarının en güçlü ülkelerinden olan japonyada ise aynı tehlike çanları çalıyor. Japon "yen"i değer kaybediyor ve tercih edilmiyor.

Guardınızı alın kağıt paraların bir önemi kalmayacak.Merkez bankalarının varlığı tekrardan tartışılacak. Dünyadaki dengeler değişebilir.
kaos'un ardından düzen mi, yoksa düzenin ardından kaos mu ?
kapital kendini bu seferde yeniler mi?

bekleyip göreceğiz...


atatürk

mergen
mal varlığının şaibeli olduğunu iddia eden yobazlarca eleştirilen ulu önder.

eleştirmek elbette hakkın ama azıcık utanman varsa bu şekilde kahpece iftira atma. gerçi belki de iftira attığının dâhi bilincinde olmayan bir cahilsindir. neyse madem öyle ata'nın mal varlığından bahsedelim.

buraya hepsini teker teker yazmanın hiçbir alemi yok elbette. google'de aranarak rahatlıkla resmi evraklara erişilebilir. asıl irdelenmesi gereken nokta vefatından sonra mirasını kimlere bıraktığıdır. öldüğünde mâl varlığı şu şekildedir:

emekli Hesabı; 19.566 lira, -4 numaralı hesap: 73.019 lira, – 2 numaralı hesap: 1.519.892 Lira, -iş bankası hisse senedi: 119.694 lira, – çeşitli diğer hisseler: 25.125 lira.

sizce bu mâl varlığı küllerinden yepyeni modern, laik, demokratik bir devlet kuran, bir milleti ipten alan önder için çok mu uçuktur, elbette değildir. bugün namussuzlukla birlikte yandaşlara sağlanan imkanlarla, ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlarla zengin olan basiretsiz siyasetçileri gördükçe ben az bile diyorum. vasiyetinde belirttiği hususlarsa aşağıdaki gibidir:

1- Nutuk ve iş Bankası hisse senetlerinin kendisine düşen kısmından yaşadıkları müddetçe; Makbule'ye ayda 1000, afet'e 800, Sabiha'ya 600, Ülkü'ye 200 ve Rukiye ile Nebile'ye 100'er lira verilecektir.

2- Sabiha 'ya bir ev alacak kadar para ayrılacaktır.

3- Makbule yaşadıkça Ankara'da oturduğu ev emrinde kalacaktır.( Kız kardeşine yaşadığı müddetçe bırakıyor)

4- İsmet inönü'nün çocuklarının yurt dışı tahsilleri için gereken yardım yapılacaktır.

5- Geri kalan para ise yarı yarıya Türk Tarih Kurumu ve Dil Kurumu'na aktarılacaktır.

tüm mal varlığını hazineye ve kurduğu kurumlara bağışlayan atatürk'ü bu konuda fütursuzca eleştirmek cahillikten öteye gidemez. tabi google amcanın her söylediğini doğru kabul eden yeni nesil gençlerimiz bunun ne kadarını idrak edebilir bilmiyorum.

'atatürk'ten hatıralar' kitabında da bu konuda merak ettiğiniz her şeyi bulabilirsiniz. çünkü bizzat atatürk'ün özel kalem müdürlüğünü ve genel sekreterliğini yapan hasan rıza soyak tarafından kaleme alınmıştır.

yani sonuç olarak illa ki atatürk'ü karalamak istiyorsanız buradan çok zor emin olun. çünkü mustafa kemal atatürk ölmeden önce açıklayamayacağı hiçbir şey yapmamış ve arkasında sizin gibilere malzeme olacak hiç bir soru işareti bırakmamıştır.

psikanaliz

laikullahice
Psikanaliz Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler bütünüdür. 20. yüzyılda Freud önderliğinde kurulmuştur. Temeli Viyana'da atılmıştır. Bir psikoterapi tekniği olarak Psikanaliz ruhsal ve duygusal problemleri hastanın rüyaları, duyguları, yaşanmışlıklarını vb. dinleme, açıklama ve iyileştirme metodudur (Webster). Yani şöyle denilebilir ki, insanların günlük hayatta yaşadıklarını, hissettiklerini, bilinçdışı (kendileri dışında gerçekleşen-25. kare gibi) yaptığı/gördüğü şeyleri kurcalayarak, bilinç altını incelemek ve oluşan sorunlara bir çözüm bulmaktır. Bugünkü psikolojiye yaklaşımımızı büyük ölçüde değiştirmiş olsa da zamanında çok fazla dikkat çekmiştir. Temelinde, kişiliğin alt benlikleri (dürtüler) ve bilinçdışı olgular yatmaktadır. Ayrıca, kişinin çocukluğunda yaşadığı ilişkileri ve tecrübeleri özellikle inceler. Çocukken edindiği deneyimler hatırlanmasa da, büyüdüğünde girdiği ikili ilişkileri etkilediğini savunur. Eğer bu çocukluktaki deneyimleri negatifse, ilerideki ilişkileri de kötü etkilenir. Ayrıca bu kuramın amacı, bilinçaltını, bilinç üstüne çıkarmak, kişiye yararı olmayan davranışlarla yüzleşmek, sağlıklı iletişim kurmak, duygusal problemlere kalıcı bir çözüm bulmaktır.

7 numara

kendihalinebirakilmiskarga
Leyla ile Mecnun pazartesiyi bize nasıl sevdirdiyse, 7 numara da aynı etkiyi yaratmış bir diziydi.

2000-2003 yılları arasında pazartesi günleri trt'de yayınlanmıştır.

Tekrarları hiç sıkılmadan izlenebilen diziler kategorisine girmiştir.

Hem ağlatıp hem güldürebilen, aşkın, arkadaşlığın samimi bir şekilde anlatıldığı nadir dizilerdendir.

Haydar'ın matematiğe olan yeteneği ve sıfırın değerini sevgi ile özdeşleştirdiği sahne muhteşemdir.


türkiye türklerindir

deist imam
BELGE :1
“İKİ HALKI ÇARPIŞTIRAN HAİNDİR!”
Mustafa Kemal'in, 17 Eylül 1919 günü, İstanbul'daki Senato Üyesi Fuat Paşa'ya gönderdiği mektuptan:“...Bu Başbakan'ın (Damat Ferit) cinayetlerine ortak olan İçişleri ve Savaş İşleri Bakanları da ulusun sesini boğmak, yasal bir toplantısını (Sivas Kongresi) tanımamak, Kürt'ü Türk'ü birbirine düşürerek, Müslümanlar arasında çarpışmalara neden olmak gibi haince girişimlerde bulunuyor...”
(Atatürk'ün Özel Arşivi'nden Seçmeler, Kültür Bakanlığı Yayını, Sayfa: 71)

BELGE:2
“KÜRT,TÜRK KARDEŞİNDEN AYRILMAYACAK”
Mustafa Kemal'in, 3. Ordu Müfettişi olarak Amasya'dan, Erzurum'daki Kazım Karabekir Paşa'ya gönderdiği, 24 Haziran 1919 tarihli mesajın ilk maddesi:
“1- Mr.Novil adındaki bir İngiliz Yüzbaşısı, Urfa'dan Siverek yoluyla Viranşehir'e giderek, Milli aşiretlerinin ileri gelenleriyle görüşmüş ve Urfa'ya dönmüş. Osmanlı hükümeti için çok kötü propağandalar yapmış. Ancak aşiret reislerinden aldığı kesin cevaplara sevinmemiştir. Kürtler, Türk kardeşlerinden kesinlikle ayrılmayacaklarını, bu uğurda son kişilerine varıncaya kadar ölüme hazır olduklarını söylemişler. Ayrıca İngilizler'in kendilerine vermek istediği önemli miktardaki parayı almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermişlerdir...”
(Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Nimet Arsan, Sayfa: 43)

BELGE:3
“KÜRTLER OYUNUN FARKINA VARDI”
Mustafa Kemal'in, Sivas'tan 24 Eylül 1919 günü, Amerika Birleşik Devletleri İnceleme Kurulu Başkanı General Harbord'a gönderdiği ayrıntılı rapordan:
“İmparatorluğu bölmek ve Türkler ile Kürtler arasında bir kardeş savaşı çıkarmak ve bağımsız bir Kürdistan kurma planlarına ortak etmek üzere Kürtler'i kışkırttılar. İleri sürdükleri tez, İmparatorluğun nasıl olsa dağılacağıdır. Bu düşüncelerini gerçekleştirmek için büyük paralar harcadılar. Her türlü casusluğa başvurdular. Noil adında bir İngiliz subayı, uzun süre Diyarbakır'da bu yolda çaba gösterdi ve her türlü yalan ve aldatmaya başvurdu. Ama bizim Kürt yurttaşlarımız düzenlenen oyunun farkına vararak, O'nu ve yüreklerini para ile satan bir grup haini bölgeden kovdular...”(Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Nimet Arsan, Sayfa: 74-84)

BELGE: 4
“TÜRK,KÜRT,ÇERKES KARDEŞİZ”
Mustafa Kemal'in, Ankara'dan, Çerkes Ethem'in ağabeyi Reşit Bey'e gönderdiği 7 Ocak 1920 tarihli telgrafından:
, “konu dışı olarak, şunu da belirteyim ki, Anzavur'un alçaklığı, kendisine ve kışkırtıcı olan İngilizler ile ayakçılarına yöneliktir.Bu din ve devletin sağlam bir uyruğu olan Çerkez kardeşlerimiz, hepimizin övdüğümüz baştacımızdır. Asıl, bugün düşmanlarla çevrili Türk, Kürt, Çerkez ve diğer din kardeşlerimizin elele vermesi, sarsılmaz bir bütün oluşturmaları, namus ve yaşamımızı kurtarmak için bir zorunluluktur...”
(Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı: 34, Belge no: 849

BELGE: 5
“KÜRTLER, TÜRKLERLE BİRLEŞTİ”
Mustafa Kemal'in, “NUTUK” adlı eserinin, “Samsun'a Çıktığım Gün Genel Durum ve Görünüş” başlıklı bölümünden:
“Anadolu halkı, baştan aşağı bölünmez bir bütün haline getirildi. Bütün kararları, bütün komutanlar ve arkadaşlarımızla birlikte alınıyor. Vali ve mutasarrıfların hemen hepsi bizden yanadır. Anadolu'daki ulusal örgütler ilçe ve bucaklara kadar yayıldı. İngiliz koruması altında bir bağımsız Kürdistan kurulmasıyla ilgili propağanda ortadan kaldırıldı ve bu amacı güdenler yola getirildi. Kürtler Türkler ile birleşti...”
(Nutuk, Türk Dil Kurumu, Ankara, 1976, Sayfa: 15)

Edit: belge belge ataturkun kürt dusmani olmadiginin kaniti. Istediginizi acip okuyun tepe tepe kullanin. Onu irkci gostermek isteyenlere de okutun ki anlasinlar onun kürte dusman olmadigini

milliyetçilik

dokuzkoydenkovulanadam
bir milleti olamayan, ırk olarak ezilenler, toplum içinde itibar görmeyenler ancak milliyetçiliğe düşmanlık yapar. sonrada aman kültür milliyetçileri alınmasın der.

kültür milliyetçiliği nedir peki?
bulunduğunuz topraklardaki egemen ulusun bayrağını, dilini, egemenliğini kabul edip bu buyunduruk altında bu unsurları savunmak için yaşamanızdır.
bu unsurları kabul etmeniz asıl olan ulusunuzu reddetmenizdir. bu durumun egemen toplum tarafından kabul edilmesi kültür milliyetçiliğini doğurur.

fakat ırk olarak karışmak istemeyenler ise bunu reddeder ve soyculuk yapar.
örneğin yahudiler

laf sokmak için bu denli kelimeleri başlık açıp altına boş boş yazılar yazmak acizliktir.

“Biz doğrudan doğruya millet severiz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur.” (Nutuk, 15-20 Ekim 1927)

Bilelim ki millî benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.” (Nutuk, 15-20 Ekim 1927)

stephen hawking kıyamet teorisi

gralder
Stephen Hawking'in Kıyamet Teorisi
Ünlü İngiliz bilim adamı Stephen Hawking, dünyanın 2800'de sona ereceğini iddia ediyor. Doğanın kendini bitireceğini iddia eden ünlü fizikçi; "Bilim ilerleme kaydetmeli ve yaşanacak yeni bir gezegen bulunmalı." diyor..Yaptığı her açıklama ile olay yaratan 58 yaşındaki ünlü bilim adamı Stephen Hawking, kainatın sonu hakkında İngiliz BBC Televizyonu'na açıklamalar yaptı. (01 Ekim 2000) BBC Televizyonu, Hawking'e ayırdığı özel programda, tekerlekli sandalyeye mahkum bilim adamıyla bilgisayar aracılığı ile konuştu. Spikerin sorularını bilgisayarına yazdıklarıyla cevaplayan Hawking, Küresel ısınmadan,buzulların erimesinden bahsettiği sırada Antarktika kıtasında 45 km uzunluğunda 17 km2 bir buzdağı koptuğu haberi televizyondan altyazı ile geçti. "Yüzyılın gelmiş geçmiş en büyük bilim adamının insanlığa uyarısı ciddiye alınmalı" yorumunu yapan BBC, "Hawking, falcı değil, istatistikler onun ne derece doğru söylediğini kanıtlıyor. Hawking, ne kadar gerçekçi olduğunu konuşurken bile ispatladı." açıklamasını yaptı. Zamana karşı yarıştığımızdan bahseden Hawking, diğer bilim adamlarına da şöyle seslendi; "İnsan, başka gezegenler keşfedemezse, dünyayla birlikte 1000 yıl içinde yok olacak". 2 hafta içinde gerçekleşecek olan Dünya Çevre Konferansı öncesi, felaket haberlerini sıralayan Hawking, dünyanın sonu gelmeden insan neslinin yaşaması için başka gezegenlere göç edilmesi gerektiğini söyledi.Hawking'in dünyanın sonu teorisini dünyanın önde gelen bilim adamlarından Dünya Çevre Örgütü İklim Değişimi bölümü Başkanı Dr. Ute Collier, Amsterdam Üniversitesi Çevre Programı ve İklimler Kürsüsü Başkanı Prof. Pier Vellinga da doğruladı. Hawking, Kıyamet teorisine geçtiğimiz 100 yıl içinde meydana gelen doğa olaylarını inceleyerek ulaştığını söylüyor ve onları şu şekilde sıralıyor:
Orta Amerika'da ölüm saçan büyük fırtına ve kasırgalar.
Güney Amerika'daki fırtınalar
Amerika'yı sellere boğan El Nino isimli iklim değişikliği
Britanya'da meydana gelen bütün sel gibi doğa felaketleri
Kutuplardan kopan buzdağları
Asya'yı kasıp kavuran kuraklık
Asya ve Afrika'da kuraklıktan doğan ve ölümlere neden olan hastalıklar.
Hawking'in Kıyamet Teorisi'ne Göre;
2000-2400 Yılları Arası:
El Nino yüzünden iklim değişiklikleri olacak. İklim değişikliği nedeniyle sıtma, tifo gibi hastalıklar yeniden baş gösterecek. Kasırga ve hortumlar dünyayı kasıp kavuracak. Sera etkisi şiddetini arttıracak. Önümüzdeki 100 yıl içinde meydana gelecek ısı değişimleri, bitki örtüsünü etkileyecek. Buzulların erimesi, su baskınlarını arttıracak. Alp dağları başta olmak üzere, birçok bölge büyük çığ felaketlerine sahne olacak. Isınma, bugünkü hızıyla devam ederse, 400 yıl içinde Alp dağlarında kar kalmayacak.2400-2500 Yılları Arası
Özellikle Güney Yarımküre etkilenecek. Güney Yarımküreden, Kuzey Yarımküreye büyük göçler başlayacak. Su seviyesi, okyanuslarda hızla yükselecek. Aynı dönemlerde, Güney Avrupa'da büyük bir kuraklık başlayacak. Kuzey Avrupa ise, sel suları ile boğuşacak.2500-2800 Yılları Arası
Güney Yarımkürede ölümden kaçan insanlar,Kuzey Yarımküreye göçünce, göçler ülkeler arası savaşlara neden olacak. Çevre kirliliği, doğal kaynakları kurutacak. Kuzey ve Güney kutbundaki buzullar eriyecek, karaların çoğunu su kaplayacak.2800 Yılı ve Sonrası
Dünyanın atmosferi değişecek ve Dünya, Mars gibi sülfürik asitlerden oluşacak, içinde hiç bir canlı yaşayamayacak.İnsanlığın sonunu yine insanlık getiricek gibi gözüküyor, bizim yapabilceğimiz şeyler var fakat ne yazık ki çoğu insan umursamıyor.
(bkz:stephen hawking)

mustafa kemal atatürk

anne boleyn
nasıl başlayacağım bilemiyorum. bu adam benim ailemden biri. annem, babam ve kardeşim ne ise o da benim için öyle bir adam. onu tanıdıkça, onu okudukça, izledikçe daha da sevgim katlanıyor. doğduğu çağa ve ülkeye hatta bu millete fazla gelmiş bir adamdır kendisi. bu yüzdendir ki ilkeleri takip edilemiyor, inkilaplarının değeri bilinmiyor kendisinin ise kıymeti bilinmiyor. sadece bir isimden ibaret oluyor. aslında onu bu kadar önemli yapan fikirleridir. eğer bir gün fikirlerini tamamen anlayabilirsek işte ona layık bir gençlik, vatana millete hayırlı gençler olacağız demektir. işte o zaman sadece onun ismini söyleyerek değil, fikirlerini uygulayarak yaşayacağız demektir. türkiye'nin bir kurtuluşu var ise o da Atatürk'ün izinden gitmektir. laf olarak değil fikirlerine sahip çıkıp uygulayarak. öyle çok seviyorum ki onu şu an bunları yazar iken bile gözlerim doluyor. ''tapıyorsun atatürk'e'' diyorlar, ben hiçbir şeye tapmam. ama tapılacak bir kimseler varsa en doğru tercih bu adam olacaktır. benim kahramanım, kurtarıcım, yol göstericim bu adam! onu görmeden sevdim, onu görmeden delicesine özlüyorum. bir gün çocuklarım olursa ki şayet öyle muhteşem yetiştireceğim ki onları, bu adamın ismiyle, sevgisiyle, ''fikirleriyle'' büyüyecekler.
''muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!''
ben yokluğunun hasretini çekmeye razıyım, seni sevmek ve özlemek bile muhteşem bir duygu...
çok yaşa emsalsiz lider!

ortadoğululuk nedir bilir misiniz

filozovski
bu yazı gerçekten nokta atışı yapmış. gören,düşünen ve anlayan herkes bilir artık.

"-ölümü yüceltip güzel yaşamayı aşağılamak ortadoğululuktur.
-dini yüceltip bilime kayıtsız kalmak ortadoğululuktur.
-lideri yüceltip, iyi sistem kurmayı aşağılamak ortadoğululuktur.
-imanı yüceltip aklı aşağılamak ortadoğululuktur.
-duyguları yüceltip mantığı küçümsemek ortadoğululuktur.
-müteahhitti yüceltip, mühendisi aşağılamak ortadoğululuktur.
-üniversiteleriyle değil, camileriyle gurur duymak ortadoğululuktur.
-"alnı secde görüyor" diye, zorba ve hırsız politikacılara oy vermek
ortadoğululuktur.
-imamları yüceltip, filozofları aşağılamak ortadoğululuktur.
-ev kadınlığını yüceltip, kariyer yapan kadını aşağılamak ortadoğululuktur.
-kendi çocuklarını amerika'da okutup, halk çocuklarını imam hatiplere
zorlamak ortadoğululuktur.
-sözü yüksek olanı değil, sesi yüksek olanı iyi lider sanmak
ortadoğululuktur.
-kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik lidere tapmak
ortadoğululuktur.
-hatasından öğrenmek yerine, onunla duygusal bağ kurup hayatını bataklığa
çevirmek ortadoğululuktur.
-standart sahibi olmak yerine, düştükçe "beterin beteri var" diye kendini
avutmak ortadoğululuktur.
-başına gelene katkısını görmek yerine, hep dış güçleri suçlamak
ortadoğululuktur.
-şeytan taşlamaktan ibadet etmeye zaman bulamamak ortadoğululuktur.
-kendi hayatında hiçbir başarısı yokken, sürekli atalarıyla övünmek
ortadoğululuktur.
-sıkılmış bir yumruğun, açık bir elden daha güçlü olduğuna inanmak
ortadoğululuktur."
1

istiklal marşı'nın değiştirilmesi

valonqar
daha türkçeyi bilmeden arapçaya sallayan kişinin önermesi. komik yani ne diyeyim. sırasıyla düzelteyim senin için: hiç de*, birkaç*, atatürk'ün*, ersoy'u*, mısır'a*, vahdettin'in.

şimdiii, yazındaki arapça-farsça kelimelere gelirsek:
hiç: Farsça
fena: arapça
kere: arapça
tekrar: arapça
inkılap: arapça
fark, farklı: arapça
şiir: arapça
fakat: arapça
kelime: arapça

böyle saçmalık olmazmış di mi? hıhı, olmaz. bence de. ayrıca bu konu hakkında daha önce malumat verdik: (bkz:#53334)
7

transhümanizm

berkayoz
insanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin arttırılması ve yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen veya gereksiz görülen yönlerinin ortadan kaldırılması amacıyla teknoloji ve bilimden faydalanılması gerektiğini öne süren uluslararası bir entelektüel ve kültürel harekettir. Hümanizm insanı ele aldığını düşünürsek transhümanizm insanlığı ele alır. Bireysel değil insan ırkının devamlılığını önemserler.

Şu an uzun uzun yazamayacağım için size şu linki bırakıyorum: https://zamaninotesi.wordpress.com/2014/11/22/transhumanizm/

insanlığın başlangıcı

cigdemgulu
Kimilerine göre Allah tarafından adem'le başlamıştır.

- adem?
+ evet tanrım ?
- sana bir eş yaratayım mı ?
+ valla süper olur..
- tamam, önce şu kaburga kemiğini çıkaralım.
+ ne kaburgası? ne alakası var şimdi?
- e senin kaburga kemiğinden yaratacağım kadını...
+ niye ya? topraktan yaratsana onu da. daha bir sürü toprak var buralarda..
- olmaz.
+ niye?
- kendini tekrar ediyor dedirtmem. sen uzan şimdi, anestezist melekler seni uyutacak.
+ başımıza iş aldık valla ya...

- adem, uyan hadi.
+ neredeyim ben? ne oldu ?
- cennettesin. sana kadın yarattım. adı da havva. bak o ağacın altında oturuyor. nasıl güzel olmuş mu ?
+ sen yaratırsın da güzel olmaz mı hiç.. çok güzel, sağolasın.
- teşekkür ederim. şimdi, adem, bak, buralar hep cennet, istediğiniz gibi yiyin için. ama şu ağaçtan meyve yemeyin, o yasak.
+ peki ne işi var ki yasak ağacın cennette?
- ben koydum.
+ niye?
- heyecan katsın diye. her şey çok sıkıcı olmaya başladı buralarda..
+ allah allah? bari bi tel örgüyle falan çevirseydin etrafını, madem yasak. neyse... peki şuradaki kim?
- o mu? şeytan o ya.
+ e onun ne işi var peki cennette?
- seni kandırıp benim yolumdan çevirebileceğini söyledi. ben de dedim ki kanmaz adem, sağlam çocuktur o dedim. giriyon mu lan iddiaya dedi. ben de giriyorum dedim.
+ e niye girdin ki iddiaya? boş verseydin. kim o ya. ciddiye almasaydın..
- ya melekler filan da vardı şimdi, ben de öyle olunca hayır diyemedim. bak, dikkat et, sen ve havva'yı kandırmaya çalışacak. eğer şeytana uyarsanız sizi şuradaki gezegene yollarım. orada soyunuzu devam ettirirsiniz. oradaki yaşamınız süresinde senin torunların arasından bana itaat etmeyenleri de cehenneme atarım, sonsuza kadar yakarım. ona göre.
+ niye yakıyorsun ki? zaten şeytanı sen sardın başımıza?
- zebanileri yaratmış bulundum bi kere. boş boş duruyor adamlar. canları sıkılmasın, yaksınlar işte, oyalanırlar.
+ tamam, n'apalım... peki başka insanları ne zaman yaratacaksın?
- benden bu kadar. şimdi siz havva ile birlikte olup çoğalacaksınız.
+ iyi de, çocuklarımız kiminle çoğalacak?
- birbirleriyle.
+ nasıl yani? kardeşler, birbirleriyle mi?
- evet.
+ iyi de, yaratıver birkaç çift insan daha da enseste gerek kalmasın. topraktan yaratmak istemiyorsan onları da havva'nın kaburga kemiğinden yarat, ne bileyim.
- olmaz.
+ vallahi, hikmetinden sual olunmaz ama, biraz saçma geliyor bana bütün bunlar. cennette yasak ağaç, şeytan, ensest... yani, neden böyle?
- şüphesiz ki ben senin bilmediklerinden haberdarım.
+ ha, tamam o zaman...
- hadi koçum beline kuvvet, ben kaçtım, birkaç bin yıl sonra bi kitabım çıkacak, onu yazmam lazım.
+ daha vaktin varmış.
- senin için birkaç bin yıl, benim katımda birkaç gün oluyor. kitaplarımda hep yazacağım bunları. hadi, kendine iyi bak. şeytana da dikkat et, çok kötüdür, hayal edemeyeceğin kadar kötüdür. yani ben yarattım, oradan biliyorum.
+ tamam tanrım, dikkat ederim. hadi güle güle.
7

komünizmin komünist manifesto sonrasındaki aşaması

baran anlattı
Karl Marx ve Friedrich Engels'in 1847-1848 yıllarında yazdığı Komünist Manifesto adlı yapıtın yayımlanmasıyla, komünizm yeni bir anlam kazandı. Ütopyacı sosyalistlerin uygulamaya çalıştığı komünizmle Marx ve Engels'in tanımladığı komünizm arasında önemli farklılıklar vardı. Marx ve Engels'e göre komünizm yalnızca küçük topluluklar içinde değil, aynı anda bütün dünyada varolacaktı. Marx ve Engels'in belirledikleri bir başka ilkeye göre ise komünizm, aydın önderlerin çabalarından çok, tarihsel sürecin kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkacaktı. “Komünist Manifesto'ya göre insanlık tarihi sömüren ve sömürülen sınıflar arasında uzun, sürekli bir mücadelenin tarihidir.”

Kapitalizmde bu, işçilerle kapitalistler arasında mücadele biçiminde belirir. Bu mücadele kapitalizmin egemenliğini kurmasıyla daha da yoğunlaşacaktır. Kapitalizm, işçi sınıfının güçlenmesine ve ülkeler arasındaki karşılıklı ekonomik bağımlılığa yol açacak bütün dünya işçilerinin ortak sınıfsal çıkarlarının bilincine varmalarını sağlayacaktır. Ayrıca insan ve toplumla ilgili aldatıcı görüşleri yıkarak, kapitalist baskı ve sömürüyü bütün çıplaklığıyla gözler önüne serecektir. Öte yandan kapitalist sınıfta şiddetli rekabet ve pazarların daralması yüzünden zayıflayacaktır. “Marx ve Engels, Komünist Manifesto'yu yazdıkları sırada işçi sınıfının üretim, bölüşüm ve değişim araçlarına el koymasını sağlayacak bir dünya devriminin yakın gelecekte gerçekleşeceğini düşünüyorlardı. Avrupa'da 1848'de patlak veren devrimlerin yenilgiye uğraması ve işçilerin tarihsel sürece yaygın biçimde katılacakları yolundaki öngörünün gerçekleşmemesi, Marx'ı ve ondan sonra gelen siyaset kuramcılarını bu görüşleri yeniden değerlendirmeye yöneltti.”

Kapitalist toplumla komünist toplum arasıda uzun doğum sancılarının yaşanacağını ve Proletarya Diktatörlüğü biçiminde bir geçiş döneminin gerekliliğini savundu. Marx bu yapıtında söz konusu ara dönemi komünizmin ilk aşaması olarak adlandırmakla birlikte başka yazılarında genellikle sosyalizm olarak tanımlamış ve komünizm sözcüğünü sosyalizmin gelişmesiyle oluşacak mülkiyetin ve sınıfların gerçek anlamda ortadan kalktığı bir üst aşamayı tanımlamak için kullanmıştır. “Kuramsal düzeyde komünizm kavramı sınıfların ve baskıcı devletin bütünüyle ortada kalktığı aşamayı belirtir. Bu nedenle SSCB'nin resmi adında komünizm sözcüğü yer almaz.”

Komünizm ve sosyalizm kavramları arasında bu kuramsal ayrımın dışında bazı tarihsel koşullardan kaynaklanan bir farklılaşma daha vardır. Bunun temelinde Marx'ın kendi döneminde sosyalist adını taşıyan öteki hareketlerle program farklılığını vurgulamak için komünist adını benimsemesi yatar. Zamanla komünist sözcüğü nihai amaçtan çok, Marx'ın öngördüğü programı benimseyen partiler için kullanılmaya başladı.

Marksist parti ve program anlayışının bütünsel bir yapı kazanmasına en büyük katkıyı Lenin yaptı. İşçi sınıfının, devrimi kendi başına yapamayacağını, amacına ulaşabilmesi için bir grup profesyonel devrimcinin önderliğine gereksinim duyduğunu savunan Lenin, özellikle sosyal demokrat işçi partilerini eleştirerek bunların evrimci yoldan elde edilen reform uğruna radikal amaçları terk ettiğini ileri sürdü. Nihai amacı komünizmi kurmak olan her parti ya da devrimci programın komünist adını alması gerektiğini savundu.

“Komünist partiler, uzun bir dönem kendilerini tek bir dünya hareketinin parçası olarak gördüler. 1919'da çok yaklaştığı düşünülen devrime önderlik etmek amacıyla III. Enternasyonel kuruldu. Ama sosyalizmin yalnızca bir ülkede iktidarı ele geçirmesi, uluslar arası hareket içinde kuramsal ve siyasal bir çatışma doğurdu. Özellikle Stalin'in tek ülkede sosyalizmin inşasına yönelmesinin ardından Enternasyonel'de SSCB'nin ulusal çıkarları ağır basmaya başladı. Öbür komünist partilerde Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin etkisine girdi.”

demokrasi

laik bir hanim
Demokrasi,öncelikle insan haklarını temel alan bir rejimdir. Ya da Abraham Lincoln'ün “halkın,halk için,halk tarafından yönetimi” tanımını esas alırsak demokrasinin nitelikleri konusunda ipuçları bulabiliriz. Demokrasilerde halk,serbest iradeleriyle yöneticilerini seçer.Bağımsız yargı organları dnetimi üstlenir,yetkiler ise yasama ve yürütme arasında paylaşılır.

Ancak,bu tanıma rağmen her ülkede kesin ve net bir biçimde uygulanabilen bir demokrasi yoktur.Demokrasiler ülkelerin sosyo-ekonomik yapısına göre farklılıklar gösterir.Bunun da nedeni ülkelerin tarihsel gelişim farklılıklarıdır. Sonuç olarak,demokrasi tanımında bu nedenden ötürü bir birlik yoktur denebilir.

Kapitalist ülkelerdeki Liberal Demokrasi ya da sosyalist ülkelerdeki toplumsal demokrasi-halk demokrasisi buna örnektir.Bu farklılıklarda ekonomik yapının etkisiyle beraber toplumdaki yerleşik değerler de demokrasinin niteliği üzerinde etkilidir.

Demokrasi en yalın anlamıyla,halkın özgür olması ve başkası tarafından yönetilmeyip,yönetme hakkının yine halkta olduğu bir rejimse özgürlük demokrasiden ayrı düşünülemez.Daha da yalına inersek yönetici ve yöneten ayrımının olmaması lazımdır ama bugün için bu zordur. Ancak ideal anlamda özgürlükte bu mümkündür. Onun için şu söylenebilir ki demokrasi mümkün olduğunca ideal demokrasiye ulaşmaya çalışmalıdır.

İdeal demokrasiye ulaşma yolunda iki zıt demokrasi anlayışı vardır. Özgürlüğe yine özgürlükle ulaşmayı amaçlayan yani özgürlüğü hem amaç hem de araç olarak kullanan Çoğulcu demokrasi ve özgürlüğü ulaşılması gereken bir amaç olarak gören Marksist Demokrasi .

mikroevrimin mekanizmaları

laik bir hanim
Mikroevrimsel değişime neden olan birkaç temel yol vardır: mutasyon, göç, genetik sürüklenme ve doğal seçilim. Bunların hepsi bir popülasyondaki gen havuzunu doğrudan etkileyen süreçlerdir. Bir böcek popülasyonunda kahverengi genlerinin sıklığında bir artış, yeşil renk genlerinin sıklığında ise bir azalma gözlemlediğinizi düşünün. Mikroevrim mekanizmalarından birkaç tanesi bir araya gelip bu örüntüye yol açmış olabilir ve bilim insanının görevlerinden biri de bu mekanizmalardan hangilerinin bu değişime yol açtığını ortaya çıkarmaktı

babannelerin çomar olduğu gerçeği

trainer red
maalesef var böyle bir şey saygı değer arkadaşlar.bizler ne kadar laik ve medeni bireyler olsak da çoğumuzun babanneleri eski anadolu kültürüne yapışmaktan dolayı çomardır.mesela benim babannem.
kadın kocası öldüğünden beri bizimle yaşamakta ve sürekli yeni maceralar yaratmakta.evin 24 yaşındaki afacanı da ben olduğum için benimle sürekli çatışma halinde.bir gün evde oturmuş hotbird üzerinden erotik tv izliyorum,sesi de biraz açmışım tabi.bizim koca karı da meğer yan odada namaz kılıyormuş,baktım bu yüksek sesle 'allahu ekber' diyerek selektör yapıyor ben de sesi biraz kıstım rahatsız olmasın diye.çok geçmedi bu geldi,baktım 'nemrud,firavun,ebu cehil' falan diye bağırıyor,dedim ne oluyor anasını satayım.
'namazdan hiçbir şey anlamadım itoğlu it' diye çemkiriyor sürekli.
'sen değil misin salonun ortasında leğenle yıkanan ben buna bir şey diyor muyum' diyince iman seviyesi maksimuma gelmiş olacak ki başladı wonder woman gibi tesbihini sallamaya,çevik olduğum için ilk saldırıyı savuşturdum fakat kadın antremanlı,ikinci saldırısında indiana jones gibi beni ayağımdan yakaladı ve yere serdi.yaklaşık bi beş dakika tesbihle kırbaçladı.
siniri yatışıp beni dövmeyi bırakınca hemen odama koşup yeni aldığım spor ayakkabılarıma sarılarak akşama kadar ağladım.
4

altın oran

azadi
Altın Oran :

Altın Oran; Pi(π) gibi irrasyonel bir sayıdır ve ondalık sistemde yazılışı; 1.618033988749894… dür. (noktadan sonraki ilk 15 basamak).

Bu oranın kısaca gösterimi: şeklindedir.

Altın Oran : 1.618033988749894… dür

Bu demek oluyor ki; bir sayı ya altın orandır ya da altın oran değildir...

Bu ön bilgiden sonra konuya giriş yapalım, belki altın oran çıkar belki altın orana yakın bir oran çıkar.

Altın oran çıktığını kabul edelim bu oran kabe ile aynı enlem de olan bütün heryer için geçerli bir oran olur.

Teknik meslek Lisesinde okumuş ve geometri görmüş birisi sadece pergel ve cetvel kullanarak bir uzaklığı % 1 hassaslıkda çizebilir.

Bu video'da belirtildiği gibi Allah tarafından yapıldığı öne sürülen bir mucize varsa bırakın %1 hatayı mesela % 0,000000000000001 hata bile olmaması gerekmektedir.

Videodaki iddaya göre bu kanı bilimseldir.Hatta kendiniz “Google Earth” programı ile bakabilirsiniz de demektedir.

Bilimden bahsediyorsak; “Google Earth” yerine bilimsel verilerden yararlanmalıyız.

Aklınızda soru işareti kalmaması için konuyu hem bilimsel hemde idda ettikleri gibi “Google Earh” programından inceleyeceğiz.

1984 yılında internasyonal kabul edilen ve bütün GPS'lerde de (Global Positionin System) kullanılan WGS84 (World Geodetic System 1984) için; Resmi site ve Wikipedia bağlantılarından inceleyebilirsiniz.

WGS84′ün resmi elipsoidi ile hesaplandığında
Kuzey Kutup – Kabe arası uzaklık = 7632,1211 km
Kabe – Güney Kutup arası uzaklı = 12371,7962 km
İkisinin oranı ise = 1,621017…

Bu enlem de Kabe'nin 21,25 km güneyinden geçer.
Videoda da anlatıldıgı gibi belli bir hata payı söz konusu ve yukarıda da bu oranın Kabe'nin yaklaşık 20km güneye denk geldigini gördük(ki videoda bile belli bir noktaya göre değil belli bir alana göre hesaplanmış)

Demek ki kutuplara göre hesaplanan bir noktanın altın oranda oldugunu iddaa edebilmek ya da bundan şüphelenebilmek icin bu noktanın 20km güneyinde veya 20 km kuzeyinde olmasına göz yumulabilir diye varsayarsak yaklaşık 21 derece enleminin etrafındaki 40 kmlik bir hat sözkonusu. Ki gözden kaçan aynı hattın güney yarım küredeki simetrigi de aynı altın oranı diğer kutba göre verecektir. Yani güney yarımküredeki 40 kmlik bir hat da hesaba dahil.

feminizm

i am groot
"Dişisine kötü davranan tek hayvan insanoğludur." - Jack London

Giriye bu sözle başlamak istedim.Feminizm kısaca kadın ve erkeğin sosyal,politik,ekonomik vb. alanlarda eşitliğini savunan düşüncedir.Bunun tersini düşünen,zaten eşitiz diyen ya da mücadeleyi gereksiz bulan bireyler (erkek ya da kadın) ya mücadele etmekten korkuyordur,ya da mücadele edenlerden...Sen yıllardır sokakta serbest dolaşırken ülkende kaç kadın 'kıskançlık' sebebiyle öldürüldü biliyor musun? Kaç kadın şiddet gördü? Kaç kadın darp raporu aldı? Kaç kadın sırf korkusundan sustu,onu bile yapamadı? Kaç tanesi dünyanın bir ucunda recm edildi ya da en basitinden kaçı ayrıldığı kocasından hala korkuyor biliyor musun? Ben de bilmiyorum.Ama benim mücadelem olayların protesto bile edilemeyecek duruma gelmesini engellemek...O ne demek diyenlere "The handmaid's tale" dizisini öneririm..Ve lütfen ülkedeki erkeklerden korktuğumuzu ya da nefret ettiğimizi sanmayın artık. Biz düşünce sisteminden korkuyoruz,şakayla karışık söylenenlerden,küfürlerden,aa demek o saatte çıkmış demek ki yollu diyen kadınlardan,çocuğu sünnet olunca erkek oldun:))) diyen babalardan korkuyoruz.

edit : imla