confessions

zirvedekicahil

Viski  · 2 Mayıs 2017 Salı

  1. toplam giri 85
  2. takipçi 14
  3. puan 1241

eşcinsellerin kan verememesi

zirvedekicahil
Aids / hiv ortaya çıktığı zamanlarda "eşcinsel vebası" olarak anılıyordu. Muhafazakar amerikalı kesim, tanrının eşcinselleri "ahlaksız" yaşam tarzı nedeniyle cezalandırdığını söyleyerek, acı çekerek ölen eşcinsellere gülüyorlardı. Doktorlar bile hastalığı "grid" yani "gay related immunodefiency" olarak isimlendirmişti. İnsanlar başkana hastalık hakkında bir şeyler yapmasını söylediklerinde, gülüyordu. Zira bir avuç "ibne", yaptıklarının cezasını çekiyordu.

Ancak doktorlar endişeliydi. Hastalık en çok eşcinsellere bulaşmıştı zira o dönemde [ve günümüzde bile] birçok eşcinsel tek eşli değildi. Korunmasız ilişki oldukça yaygındı. Bu nedenle, doktorlar kan yoluyla yayılmasını engellemek için en yaygın görülen grubun kan vermesini engellediler zira o dönemde hiv için bir test yoktu ya da günümüzdeki gibi kesin sonuç veremiyordu.

Çok eski bir yasaktır. Bir zamanlar bir manası olsa da, günümüzde kalkması gerekmekte diye düşünüyorum. Günümüzde heteroseksüel hiv hastaları sayı olarak eşcinsel hiv hastalarını üçe, dörde katlar. Eğer birisini engelleyecekseniz, hiv ilacı almadan çocuk yaparak çocuğun hiv+ doğmasını sağlayanları engelleyin.


türkiye hristiyan olsaydı olabilecekler

zirvedekicahil
Tarih puzzle değildir. Bir parçayı çıkardığınızda bütün resim değişir. Sonuçları ben şöyle yorumluyorum [1000~ itibariyle];

*islam olmazdı / çok sınırlı bir bölgede olurdu. Arapların doğudan sürekli gelen savaşçı bir millete karşı koyabileceğini sanmıyorum. Belki, [ki memlükler de türk devletidir] memlüklerin moğollara yaptığı gibi ayn-ı calutvari bir zafer kazanabilirlerdi. Yinede islam arap yarımadasına sıkışıp kalmış bir din olurdu.

*kutsal yerler hristiyanların elinde olduğu için ne haçlı soylular ölecek ne de templar / hospitaller şövalyeliği kurulmayacaktı. Bu nedenle bankacılık gelişmemiş olacaktı.

*kılıçarslan ve haçlı muhabbeti olmadığından kilikya ermeni krallığı kurulamayacaktı.

*teokratik yapı halifelik değil patrikhane sayesinde korunacaktı. Doğudaki her devlet gibi doğu hristiyanlığını benimseyecektik. Ruslarla oldukça yakın olacak ve muhtemelen günümüzdeki arap etkisi gibi bir rus etkisi yaşayacaktık.

*Eğer türkiye selçuklularının bir şekilde yıkıldığını farz edersek, yine de osmanlı kurulamayacaktı çünkü osmanlının etrafı kendi dini olacak ve cihat desteği alamayacaktı. Bu yüzden osmanlı yerine karamanoğulları bir imparatorluk kuracaktı. Mehmet Bey'in izinden gideceklerini düşünürsek, topraklarındaki herkesi asimile edeceklerdi.

*türklerde feodal yapı olmadığı için ağır teokratik yapıya rağmen bir reform / rönesans olmayacaktı. Zira sanatçıları ve aydınları koruyacak veya destekleyecek banker ve soylu kesim olmayacaktı. Arkalarında destek olmayan aydınlar, bir fark yaratamadan linç edilecekti. [Martin Luther'i kralını hiçe sayıp koruyan on üç alman prensi olmasa avrupada reform olmazdı]

*Rönesans, reform gibi birçok şeyi kaçıran karamanlılar, geri kalacak ve işgal edileceklerdi. Sonra tüm türklerin atası, gelip ülkeyi kurtaracak ve mutlu sona erecektik.

Kısacası bunlar olabilecek şeylerden birkaç tanesi. Ancak şundan eminim ki, türkler hristiyan da, budist de olsa bu evrendeki hallerine benzer bir hale düşecekler. Avrupa medeniyetin ve bizim geri kalmışlığımızın temelinde feodal sistem yatar.

Eşcinsellik

zirvedekicahil
Açık bir eşcinsel olarak şunları söylemek istiyorum, biraz da içimi dökeceğim. “Türkiye'de eşcinsel olacağınıza” diye bir cümle kurmak istiyorum ama daha ötesi yok. Yok, skalanın en üstü orası. Kültürel, dini, etnik her azınlık belli bir ailede / çevrede doğar, zaten ailesi çocuğunun yaşayacağı sorunları bildiği için çocuğuna sahip çıkar.

Ailem bana hiçbir zaman sahip çıkmadı. “Erkekliklerini” hiçkimseye karışmayan o “ibneyi” döverek kanıtlayacaklarını düşünenlere karşı bile savunmadılar beni. “Normal” bir aile ortamında, “normal” iki abiyle evin ötekisi olarak büyüdüm. En güzel zamanlarımda bile beni bağlayan, tam potansiyelime ulaşmamı engelleyen zincirler ile büyüdüm. Arkadaşlarım “genç olurken”, sevgilileri ile gezip saçma sapan hareketler yaparken bana hiç bu imkan verilmedi. Hiç genç olamadım, sevgilimin elinden tutamadım, bağıramadım.

Siz hiç ikiye bölündüğünüzü hissettiniz mi? Hiçbir zaman birleştirilmeyecek bir şekilde ayrıştığınızı? Eşcinseller bu duyguyu anlar, özellikle de uzun bir süre açılmamış olanlar. Artık eşcinsel kimliğiniz ve “gerçek” kimliğiniz o kadar çatışmaya başlar ki, sanki hiç bitmeyen bir kimlik bunalımına girmişsiniz gibi olur. Her şeyi kontrol etmeye çalışırsınız ama olmaz, bu süreç eski kimliğin kül olmasına kadar sürer. Eski kimlik kül olduktan sonra ortada tek bir kişilik kalır ama bu yaralı bir kişiliktir.

Çoğu toparlayamaz zaten. Kendini hedonist bir yaşama verir. İmam Hatipten çıktıktan sonra mini etek giyen sümeyyeden farkı yoktur aslında. Aktivizmin önemi buralarda kaybolur. Kendi komünitesinde mutludur, toplum yatak odasına karışmadığı için sesini de çıkartmaz. Bu adeta bir suskunluk sarmalıdır. Kaldı ki haklarını istediğinde sürekli sindirilmiş, bu şekilde büyümüş bir azınlığız biz.

Yine de, Türkiye'deki eşcinsel hareketinin gelişmemesinin tek nedeni biz lubunların konformist tutumudur. “Niye sivrileyim” diye hakkını aramayan, “bunlar gereksiz yeağ” diyerek her yerin kendi yaşadığı entellikte olduğunu düşünen berkecanların suçudur bu. “Translar ölüyor ühühühü” dedikten sonra “bağ benim belletirim, am benim dillletirim” tarzı sloganlar atan sözde eşcinsel örgütlerinin suçudur bu.

Tarihte haklarını “sivil itaatsizlik” ile alan tek bir azınlık yok. Modern Eşcinsel Tarihi [Compton olayı gibi birkaç şeyi saymazsak] Stonewall ile başlar. Marsha Johnson, sonucunu bilmeden polise bir tuğla fırlatır. Arkasından GLF, OutRAGE, Lesbian Avengers gibi oluşumlar kurulur zaten. Türkiye'de bunu kim yapabilir? Yapamaz kimse. Anca olanlara üzülüyor gibi yapıp hedonist hayatına devam eder. Bahsettiğim Amerika da, 1960'larda oldukça muhafazakardı.

Bu yüzden her gün üzgün uyanıyorum. Biz cesur olamadığımız için bizim yaşadıklarımızı tekrar yaşayacak, zorbalığa uğratacak, aynı şeyleri yaşayacak eşcinseller doğuyor her gün. Ve hepsi, bizim suçumuz.
9

eileen

zirvedekicahil
Türkiye gibi bir ortamda, şeriatçı bir ailenin eşcinsel ve ateist çocuğu olarak büyüyen birisi olarak sadece insanların dinleri yüzünden yargılanmaması, inançların hakaretten korunması gerektiğini söylediğim için beni "kıt içerik sahibi, öngörüden yoksun, özgünlüğü olmayan birey" olmakla itham eden yazar.

Bunca zamandır eşcinsel / ateist olduğumu söylemeyi istemiyordum, zira çoğu zaman dini konularda entry girdiğimde taraflı gözle bakıyormuş gibi görünürüm diye. Burada size şunu söyleyeceğim sadece, [ki prim yapmak istesem çoook önceden yazardım bunları] türkiye ve islam bana çok eziyet etti. Eğer burada birisi nefret suçu işleyecekse, bu ben olmalıyım. En büyük savaşımları "etek boyu" olan insanların, "acaba ne zaman öldürüleceğim" düşüncesini anlayabilmelerini ummuyorum. Çünkü laiklik bazıları için sadece dışarıda bira içebilmek.

Ve sen, eileen, bu derece önyargılı bir insan olarak o yetkileri hiç hak etmedin. İnsanlara hep üstten baktın ve gereksiz çıkarımlar yaptın. Ömrüm boyunca insanlara tepeden bakmanın, "karakter düzeltmenin" ne kadar yanlış olduğunu öğrendim. İnsanları eleştirmeyi, nick6 girmeyi sevmem ancak birisi bunu yapmalıydı.

4

ahlak polisi

zirvedekicahil
Ne zaman birbirlerine ahlak dersi vermek isteyen insanlar görsem, aklıma mecdelli meryem ve hikayesi geliyor.

Din bilginleri, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa'ya, "Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı" dediler. "Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?" Bunları İsa'yı sınamak amacıyla söylüyorlardı; Onu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, "Aranızda günahsız olan, ona ilk taşı atsın!" dedi. Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya koyuldu. Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. İsa doğrulup ona, "Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?" diye sordu. Kadın, "Hiçbiri, efendim" dedi. İsa, "Ben de seni yargılamıyorum" dedi. "Git, artık bundan sonra günah işleme!"

[yuhanna 8:1-11]


Ahlak polisliği yapanlara her zaman söylediğim ve söyleyeceğim bir şey var; "ilk taşı günahsız olan atsın".

kadın hakları

zirvedekicahil
Kadın ile erkek eşit olmadığı için kadın hakları denilen şey vardır.

Siz hiç gece dışarda olduğunuz için "yollu", etek giydiğiniz için "kaşar", ortalık yerde kahkaha attığınız için "or*spu" addedildiniz mi?

Kadınların yaşadıklarını anlayamıyor erkekler. Zira bir erkek istediğini giyebiliyor dışarı çıkarken. İstediği saatte dönebiliyor. İstediği zaman gülebiliyor. Kendisiyle aynı işi yapan kadından daha çok kazanıyor. İstediğiyle yatıyor, istediğiyle kalkıyor. Muhteşem seks hayatlarından övüne övüne bahsedebiliyor türk erkekleri. Otobüslerde geniş geniş yayılabiliyorlar. Marketten ped alırken insanların garip bakışlarını bilmiyorlar.

Daha saymalı mıyım? Anlamıyorlar, bilmiyorlar, etmiyorlar. Türkiyede kadın ve erkekler çok farklı bir mentalite ile büyütülüyor. İşin garip yanı, çok basit şeyleri bile anlamayıp "kıdınlırı ınlımı kılıvızı yızdım ızıtı ıkıbınbısyız sıyfı" geyiği yapıyorlar.

Kadın hakları erkekler için oldukça önemli, zira kadınların özgürleşmesi erkekleri de özgürleştirecektir.

anarşizm

zirvedekicahil
Binlerce yıllık "ordo ab chao" [kaostan doğan düzen] ve devlet denilen olgunun tarımsal üretim ile temellerinin atıldığını bilmeyen, ilk avcı toplayıcı insan topluluklarının otoritesiz ve devletsiz yaşadığını bilmeyen yazarların eleştirdiği ideolojidir.

Bir ideolojiye yaptığınız yorumun kaydadeğer olması için bahsettiğiniz konuyu bilmeniz ve bir antitez öne sürebilmeniz gerekmekte. Kaldı ki türkiye'de ne anarşist geçinenler ne de anarşizmi eleştirenler ne kropotkini ne de bakunini okumuşlardır.

Yarın bir gün "iyiliğiniz" için çiplendiğinizde [rfid çipleri], ahır hayvanları gibi damgalandığınızda bu insanların önemini anlayacaksınız.

kürdistan

zirvedekicahil
Eksileneceğini biliyorum yazdıklarımın, bu nedenle yazdığım her yazıda "true neutral" olarak yazdığımı ve aşağıda bahsettiklerimin yorum değil biraz araştırma ile teyit edilebilecek gerçekler olduğunı belirtmek istedim.

+Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, bağımsızlık referandumuna gidecek.
+Suriye'nin kuzey kısmı [Türkiye / Öso dışında] tamamen sdg'nin elinde. Burada bir parantez açarak yüce atatürk'ün hatay için bu kadar çabalamasının altındaki önemi vurgulamak istiyorum. Hatay, sdg'nin denize ulaşmasındaki tek engel.
+Jeografik olarak "kürdistan" dört parçaya ayrılmıştır; ırak, suriye, iran, türkiye.
a) Irak kürdistanı kuruldu, yakında bağımsız olacak.
b) Suriye kürdistanı kuruldu. Muhtemelen iç savaşın sonunda suriye'nin parçalanması ile beraber orası da bağımsız olacak.
c) geriye iran ve türkiye kalıyor. İranda herhangi bir kürt yapılanması yok, kaldı ki önemli olduğunu bile sanmıyorum irandaki toprakların.

Türkiye, her şekilde ve her ekipmanla her türlü kürt militanını yenebilecek bir güçtedir. Bu nedenle türkiyeye de uygulanmak istenen bir şey var; iç savaş. İç savaş denilen bir şeyde ordu kalmaz. Tıpkı suriyede olduğu gibi, karşıt görüşte olanlar askerden kaçar.

Son dönemlerde bir şeyi farketmişsinizdir sanırım, ülke üçe bölünüyor. Her şeyi uzaylılara bağlayan insanlar gibi her olayı dış güçlere bağlayan insanlardan değilim ancak ülkenin hali suriyeye benzemeye başladı.

a) kıyı kesimindeki laik kesim.
b) iç kesimlerdeki muhafazakar kesim.
c) doğudaki kürt kesim.

Durumu reddetmenin, kabullenmemenin bir manası yok. Zamanında "orokto kordoston korolomoz" diyorlardı. Sonuç? Kurdular. Peki aynısının suriyedr olmasını engelleyebildik mi? Hayır.

Ama aynı şeyin türkiye'de olmasını engelleyebiliriz. Bir bütün olarak. Atatürk samsuna çıktığında, kazım karabekir hilafetçi, halide edip ingiliz mandacısıydı. Atatürk "çomar" demedi, "bidon kafa" demedi, bütün ülkeyi herkesin beraber yaşayacağı bir ideal etrafında birleştirdi.

Şimdi bakıyorum, herkes birbirini aşağılama peşinde. Biri diğerine "çomar" diyor, öbürü "ataput" diyor. Fitne fesat tohumları ekmek yerine bütünleştirici bir dil kullanmak, ülkeyi iç savaşa sürüklemeye çalışan dış güçlere karşı yapılabilecek en güzel şeydir.
3

ana dilde eğitim

zirvedekicahil
Konu oldukça çarpıtılmış, gereksiz yere tartışmalar olmuş. Düzgün versiyonu, tüm dünyada olan ve çok normal olan bir uygulamadır.

Öncelikle türkiyede yaşayan herkes, türkçe bilmek zorundadır. Bilmelidir değil, bilmek zorundadır. Ancak kimse türkçe konuşmak zorunda değildir. başlıktaki onca tartışmanın nedeni de bu tezat görünen şeylerin tam olarak anlaşılmaması.

Türkiyenin resmi dili türkçedir, bu nedenle herhangi bir resmi işlemde herkesin bildiği bir dili kullanmanız gerekmekte. Zira konuşacağınız doktor, mühendis, memur batılı olabilir, kürtçe bilmiyor olabilir. 112'yi aradığınızda, acil durumunuzı anlatabilmeniz lazım. Bu nedenle ülkenin her yerinde herkesle anlaşabileceğinizi dili bilmek zorundasınız.

Günlük hayata gelirsek, iki çocuk düşünün. Bir adet batılı türk ve doğulu kürt. İkisi de okula başlıyor.

a) batılı türk, anadilinde öğrenim görüyor. Anlatılan her şeyi kavrayabiliyor, ekstradan bir şey öğrenmek zorunda değil.
b) doğulu kürt, ailesinden sadece kürtçe öğrenmiş. Okulda ekstradan türkçe öğreniyor. Batıdaki akranları okuma yazmayı öğrenirken, o hiç tanımadığı bir dil öğreniyor. Öğretmenin anlattıklarından bir kelime bile anlamıyor. Türkçeyi sökene dek akranlarından oldukça geri kalıyor.

Lozanda ele alınan meselelerden birisi de azınlık okullarıdır. Buna göre azınlıklar kendi dillerinde eğitim verebilirler. İki şartla;

a) Türkçe dersi vermek ve bu derse türk öğretmen görevlendirmek.
b) Tarih dersi vermek ve bu derse türk öğretmen görevlendirmek.

Ben batıda büyüdüm, anadilim türkçe. Okulda ingilizce ve fransızca öğrettiler. Şu anda anadilim derecesinde ingilizce kullanabiliyorum. Neden aynısını ana dilde eğitim veren okullar yapamasın?

Bu okullardan mezun olacak çocuklar hem türk tarihini, hem de türk dilini bizim kadar iyi bilecek, hem de kendi dillerinde öğrenim görecekler. Sahi, bunun neresi kötü? Gerçekten merak etmekteyim.


suriyeliler

zirvedekicahil
Buradaki Entryler beni oldukça şaşırttı. "Onlar bizim kardeşlerimiz" diyen bir tatlı su hümanisti olmasam da, ülkedeki suriyeli bakışının objektif olmadığını düşünüyorum.

Bir kere suriyeli psikolojisini anlamak gerekmekte; düşünün ki evinizde çay içerken kafanıza bombalar yağıyor, aileniz ölüyor. Bulduğunuz birkaç parça şeyle adını sanını bilmediğiniz bir ülkeye kaçıyorsunuz. Ünlü fight club sözündeki gibi, "sadece kaybedecek bir şeyin olmadığında özgür olabilirsin". Bu insanların kaybedeceği neleri var ki? Çoğu yaşadıkları travmalardan dolayı doğru karar veremiyor bile. Amerikada vietnamdan sonra yaygınlaşan bir mental bozukluk vardır; ptsd. [Post traumatic stress disorder: travma sonrası stres bozukluğu]. Ömrünü kaliforniyada güneşlenerek geçiren adamı alıp vietnam ormanlarında çatışmaya bıraktığında ne olur? Adam delirir. Evet. Bu insanlar geri döndüklerinde asla eskisi gibi olamazlar. Şiddete meyilli ve belli "tetikleyicilere" koşullanmış yaşarlar.

Günümüz suriyelilerinin bundan bir farkı yoktur. Ki zaten bütün bunlar olmasa bile, hiçbir birinci kuşak göçmen tamamen ülkeye adapte olamaz. Zira her zaman "orası" ve "burası" vardır. Ayrıca göçmen çocukları genelde suça daha yatkın olur. Bunun birçok nedeni var; dışlanma, kültür, din vesaire.

Bir avuç suriyeli alan norveçte cinsel suçlar %300 artmıştı sanırım. Böyle bir durumda, türkiyenin durumu içler acısıdır. Ümmetçilik oynayabilmek adına ülkeye yazık oluyor. Yine de, suriyeli ile kötüyü eşit görmüyorum ben. Zira tıpkı kafayı sıyıranlar gibi, savaşın kötülüğünü gören, tek isteği düzgün bir hayat olanlar da var.

İlk başından beri yapılması gereken, sınırı kapatıp dünyayı tampon bölgeye zorlamak olmalıydı. Yapılabildi mi? Hayır. Yaşasın ümmetçilik.

özgürleşmek

zirvedekicahil
Paulo Freire'nin Ezilenlerin pedagojisi kitabında anlattığı gibi; özgürlük korkusunu yenmek, baskıyı içinden çıkılamayacak bir şey yerine değiştirilebilecek bir şey olarak görmektir özgürleşmek. Özgür olmak zihinsel bir süreçtir. Zira, özgür olduğunuza inanmadığınız sürece özgür olamazsınız.

Bu zihinsel sürece adım atmak kolay değildir. Zira baskılar insan zihnine kilit vurur, adeta bir öğrenilmiş çaresizliktir bu. Ömrü boyunca ezilmeye alışan insanlar, her zaman bir üst kesim arayışındadırlar. Bu algıyı yıkıp, yerine güçlü bir azınlık imajı yerleştirmek oldukça zordur. Günümüzde ezilen onlarca azınlık, gerçekten az oldukları için değil, özgürlük bilincine ulaşamadıkları için ezilmektedir.

Bunun dışında özgürleşmenin en önemli yanı, özgür insan başkalarını da özgürleştirir. Zira sadece ezilenlerin haklılığından doğan güç hem ezenleri hem de ezilenleri özgürleşmeye yetebilir. Eğer bir ülkede kadın özgürse, erkek de özgürdür. Bunun gibi onlarca örnek var.

Özgürlükten korkmayın, başka insanları da özgürleştirin.

avrupa birliği

zirvedekicahil
Hristiyan birliği değildir. Kendisi içerisinde çoğunluğu müslüman olan arnavutluğu barındırıyor. Asıl soru şu olmalı; arnavutlukta olup bizde olmayan ne var?

Avrupa birliği devlet gibidir. Onu oluşturan devletler ise özerk bölgeler gibidir. Çoğu aynı parayı kullanır, sınırlar ve gümrükleri kalkmıştır / çok düşüktür. Şu an bir yunan, avrupa birliği sayesinde rahatça bütün avrupayı dolaşabilir. Neden? Avrupa kültürü ile uyumludur, laiktir, halkı eğitimlidir vesaire.

Biz türkler hiçbir zaman ne kadar kötü bir durumda olduğumuzu fark edemiyoruz sanırsam. Doğumuz kafkasya, güneyimiz ortadoğu. Klişe tabirle avrupa ile asya arasındaki köprüyüz. Bir gün herhangi bir köprüye gidin ve geçenlere bakın; her tip insan geçer. Bugün türkiye avrupa birliğine alınsa, bu kolayca avrupaya girebilecek milyonlarca mülteci demek. Eline, diline, beline sahip olamayan eğitimsiz bir halk demek.

Avrupa birliği hiçbir ülkenin yaşantısına karışmaz. Tek karıştığı şey, üyenin "avrupa standartlarına" uymasıdır. Böyle bir durumda yasaklanacak olan kokoreç değil, sağlıksız bir şekilde yapılacak kokoreçtir. Türk yemeklerine "ben sevmek manti" diyen adam niye yasaklamak istesin ki? İnsanların amacı ortak bir kültür oluşturmak zaten, varolanı yok etmek değil.

Kısacası, avrupa birliği ile bizi ayıran son şey dindir. Avrupanın hümanizmi, laikliği, cinsel manada özgürleşememiş bir toplumu arasına alması imkansızdır. Böyle bir şey olsaydı, katolikliği en sert şekilde yaşayan [polonyadaki kiliseler haritasına bakabilirsiniz] polonya ile protestan ülkeler aynı çatıda buluşamazdı. Demek ki mevzu din değilmiş.

Yunanistan mevzusuna gelirsek, düzgün bir ülke olduktan sonra kimse bizi veto etmez. Daha kurtuluş savaşından yeni çıkmış, birkaç yıl önce yunanları denize dökmüş bir türkiyenin cumhurbaşkanı venizelosun balosunda dans edebiliyorsa, yunanistan bizim uluslararası cemiyetlere katılmamızı destekliyorsa; kimsenin "bizi sevmiyirlir" deme hakkı yoktur.

hoşlanılan kişiye açılmak

zirvedekicahil
Her konuda uzun uzun yazabilirim ancak aşk konusu zayıf noktamdır.

Ailem bana küçüklüğümden beri şunu öğretti; "bir şeye değer veriyorsan [illaki insan olması gerekmiyor] elinden geleni yap, olmazsa olmaz; en azından ömrün boyunca kafanı yastığa koyduğunda için rahat olur".

Ben hayatım boyunca bunu uyguladım, bu nedenle bütün pişmanlıklarım değiştiremeyeceğim şeylerdendir. Aşk konusunda söyleyebileceğim tek şey, her şeyin sizin elinizde olduğudur.

Çok mu seviyorsunuz? Onsuz yapamıyor musunuz? Çabalayacaksınız. Aşkınızın arkasında duracaksınız. Bunu yapmanız illaki olacağının garantisini vermese bile ömrünüz boyunca "keşke söyleseydim" düşüncesinden kurtaracaktır sizi. Daha iyi, daha güzel / yakışıklı, daha özgüvenli, karizmatik vesaire olmak; sevginizin arkasında durmak ve çabalamak sizin elinizde.

Varsın olmasın. Ne çıkar?

kadına karı demek

zirvedekicahil
Kelimelere takılırsanız, gerçekten uğraşılması gereken konulara gelemezsiniz.

Karı-Koca kelimeleri cinsiyet ve durum belirtir. Türkçe cinsiyetçi bir dil değildir. Bu nedenle kelimelerimizde cinsiyet yok. Örneğin fransızcada la robe (elbise) feminen, le livre (kitap) maskülendir. Zira elbise kadın içindir, kitapsa erkek (ortaçağ zihniyeti tabi bunlar). Türkçe ise, kadın ve erkeğin eşit olduğu bir ortamda ortaya çıkmıştır. Böyle bir dilden cinisyetçilik beklememek gerek.

Sözcükleri pejoratif yapan, söyleniş biçimidir. Size tarihten iki örnek vereceğim; "queer" ve "nigger".

Queer, kelime anlamıyla "garip" demektir. Ancak eşcinsellere kullanılan "ibne" anlamındaki bir kelimeye evrildi. Şu anda eşcinseller kendilerini "queer" olarak tanımlıyor. "İbne" olarak. İnsanlar artık "queer" kelimesini hakaret olarak kullanamıyordu çünkü eşcinseller bunu hakaret olmaktan çıkarmıştı.

Nigger, kelime olarak "siyahi" (negro - siyah) anlamına gelmektedir. Bu kelime daha sonra siyahileri aşağılamak için kullanıldı. Günümüzde siyahiler birbirine kullanıyor. Evet, hala pejoratif ancak insanlar kendilerine "nigga" diyorlar.

Size önerim, insanların söylediğinden alınmak yerine insanlara sizi alındırabilecek şeyler bırakmamaktır. "Karı" olmakta kötü bir şey göremiyorum. Kaldı ki pejoratif bile değil, koca'nın tersi. O yüzden "karı" demeyin demek yerine "karı" kelimesini eril zihniyetten geri alın.



eşcinselliğin anormal olmadığını düşünmek

zirvedekicahil
Cahilliği arş-ı âlâ'ya ulaşmış yazar başlığı. Cahil olmak kötü değil, bunun farkında olmamak kötü.

Eşcinsellik prenatal [doğum öncesi] ve doğum sonrasında oluşan kondisyonlar bütünüdür.

Çoğunluğun bildiğinin aksine hormon eksikliği ile alakası da yoktur. Cinsiyet hormonları [östrojen ve testosteron], ikincil cinsiyet belirteçlerinin [karakteristik] ortaya çıkmasını sağlar. Örneğin ergenlikte erkeklerde sakalın çıkması, testislerin büyümesi kadınlarda göğüslerin büyümesi gibi olaylara neden olan şey cinsiyet hormonlarıdır. Bu nedenle eşcinsellerin eşey hormonlarına sahip olmadıkları veyahut düşük seviyede sahip oldukları önermesi yanlıştır. Aksi takdirde her erkek eşcinselin; kadına benzeyen, büyük göğüslü, ince sesli, sakalsız ve tüysüz birisi olması gerekecekti. Ünlü eşcinselleri incelerseniz nasıl sıradan, hepimiz gibi insanlar olduğunu görürsünüz.

Eşcinsellik prenatal [doğum öncesi] oluşur demiştim. Bunun en büyük kaynağı, eşcinsel erkeklerin beyinlerinin erkek değil kadın beyni ile benzerlik göstermesi. [Lezbiyenlerde tam tersi] Beynin yapısını sonradan değiştirebilecek herhangi bir şey yok. Ben bir biliminsanı değilim, bu yüzden okuduğumdan fazlasını söyleyemem. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki,
bu bir hastalık değildir. Hastalık olsa zarar verirdi veyahut hayatını zorlaştırırdı. Bunları yapmıyor. Kaynağımı da aşağı bırakıyorum.

Öyleyse şöyle bir durum çıkıyor ortaya; birisi sizden farklı bir şekilde doğuyor. Çekik gözlü olarak, siyahi olarak, eşcinsel olarak. Siz de sırf onların da insan olduğunu kabul edemediğiniz için onları anormal ilan edeceksiniz. Üzgünüm, yıllar önce ırklar arası evliliğe karşı çıkan siyahi düşmanlarından farkınız yok. İronik olan ise, onların çocuklarının babalarının aptallıklarından utanması.

Tarihin doğru tarafında olun.

https://www.scientificamerican.com/article/study-says-brains-of-gay/

öjenik

zirvedekicahil
Desteklediğim düşüncedir. Doğru biçimde yapılırsa insanlığın daha iyiye gitmesine yarayabilir. Ne yazık ki öjenik denildiğinde insanların aklına hemen krematoryumlar geliyor. Öjenik bu değildir.

Öjenik'in temelinde şu soru yatar: "dezavantajlı insanlar doğmalı mıdır?"

Burada ortaya bir etik sorunu çıkar. Örneğin diyelim ki, bebek akdeniz anemisine sahip. Ömür boyu kan nakli ile yaşamak zorunda. Böyle bir durumda çocuğu aldırmak mı daha iyidir, yoksa bütün bu acılara katlanmasına neden olacak bile olsa doğurmak mı?

Ben doğmaması taraftarıyım. Örneğin en ideal toplumda bile, kör bir çocuk etrafı görmek isteyecek. Güneşi, okyanusu, ormanı. Ona bir göz verebilecek misiniz? O çocuk bir an olsun gözleri olan yaşıtlarını kıskanmayı bırakacak mı? Hayır.

Böyle bir durumda ebeveynlerinin kararını, masum bir çocuk ödemek zorunda. Ben bunu kabul edilebilir bulmuyorum. İnsanlar sonradan engelli olabilir, bu çok normal. Ancak bile bile dünyaya engelli bir birey getirmek doğru değil.

Örneğin kadın taşıyıcı. Ölümcül bir hastalık. Çocuğu 20-22 yaşlarında ölecek hastalıktan. Buna rağmen 6 çocuk doğuruyor kadın. Niye? "Allah verdi" Bu çocuklar ailelerinin bencilce kararı yüzünden "kurbanlık koyun gibi" kesilecekleri günü bekliyorlar. Hayatlarının ne anlamı kaldı şimdi?

Hümanist bir insanım. Ancak kimsenin bile bile işkence çekmesini de istemiyorum. Bazı insanların çocuk sahibi olmaması, bazı çocukların doğmaması lazım.

solculara yönelik eleştiriler

zirvedekicahil
Ülkenin çoğunluğu sağ ve sol ideoloji kavramlarını tam olarak kavrayabilmiş değil. Sağ ve sol genelde "biz vs onlar" modunda algılanıyor.

Sol nedir? Anarşist, komünist, sosyalist ve sosyal demokratlardır. Ortak değerleri de [genelde]; "özgürlük, eşitlik, kardeşlik", hak ve çağdaşlıktır. Sağ nedir? Dini Demokratlar, muhafazakarlar, neocon ve faşizm. Ortak değerleri [genelde]; milliyetçilik ve milşi değerler, din, otorite / nizam, gelenek ve göreneklerdir.

Türkiyede "solcu" yani anarşist, komünist, sosyalist ve sosyal demokratların toplam yüzdesi kaç? Maksimum söyleyeyim, %12. Yani bir mucize gerçekleşse ve tüm sol birleşse, zar zor barajı geçerlerdi.

Chp, sol bir parti değildir. Sağ da değildir. Chp milliyetçidir ancak laiktir vesaire. Olması gerektiği haliyle chp merkez bir partidir. Günümüzdeki akp karşıtlığı nedeniyle sol görünmektedir. Zira chp şu anda sol kesimin aradığı sol parti imajındadır. Bu nedenle chp sol parti sayılıyor.

Ülkenin çoğu ideoloji karmaşası yaşıyor. Ancak şunu kesin olarak söyleyebilirim ki, ülkedeki sağın bu kadar egemen olmasının tek nedeni, solun neredeyse yok [%12] olmasıdır.

1

kıskanmayan erkek

zirvedekicahil
Özgüvenli erkektir.

Kıskançlık denilen şey, yetersizlik duygusundan doğar. Herhangi bir konuda yetersiz olduğunu, ondan daha iyi birilerinin olduğunu düşünen insan kıskanır. Kendini o kdar çirkin görüyordur ki, yakışıklı erkekten kıskanır. Halbuki onu beğenen kız, o tipiyle / karakteriyle / durumuyla vs. beğenmiştir zaten.

Böyle bir durumda, güvenemediğiniz bir ilişkiyi yürütmek iki taraf için de işkencedir. Burada hiç kıskanmayın da demiyorum. Ancak bunun abartılması, tıpkı avucunuzda sıktığınız kumlar gibidir. Ne kadar çok sıkarsanız, elinizden o kadar kayar gider. Zira çoğu türk erkeği, kıskançlığı "kontrol deliliği" ile karıştırmakta.

Hiç kıskanmamak ise, önem vermemektir. Zira sizin olan (mecazi manada söylüyorum bunu) birisinin başkasının olabileceğini düşünüp bundan korkmayan insan için o ilişki zaten bitmiştir. Diğer manası ile, kıskanmanın ne kadar bencil ve ilkel bir dürtü olduğuna değinmeyeceğim bile. Kıskanmanın olumlusu için; (bkz:imrenmek)

homofobinin illegal olmaması

zirvedekicahil
Baştan aşağı hatalı bir başlıktır.

İsteyenin istediğinden nefret etmesi / ayrımcılık yapması demek, büyük bir nepotizmin ortaya çıkması demektir. Böyle bir yerde baskın olan grup, zamanla devlet / özel farketmeksizin azınlığı dışlayacak, daha marjinalleşmelerini sağlayacaktır. Bu da azınlıkların çoğunluğa diş bilemesi manasına gelir.

Çok gariptir ki, atatürkçü olduğu için sınavı kazanıp mülakatta 20 verilerek bırakılan insanlar "neden belirtmeksizin" başkalarına ayrımcılık yapan / nefret eden zihniyetin kurbanı.

Görmek istediğiniz muammele bu mudur? Kendisi de ezilen bir topluluktan olan insanların başkalarını ezmeyeceğini düşünürdüm açıkçası, yanılıyormuşum. Bu mantık ile, çoğunluk azınlık üzerinde tahakküm kurabilir. O zaman türkiyede şu anda yapılanları da meşru görmek lazımdır.

Velhasılkelam, eşcinsel hakları kimsenin lütfu ya da "borcu" değildir. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, ayrımcılığa uğramamak, eşit olanaklar sahibi olmak insan haklarıdır. Ki, türkiye cumhuriyeti de buna saygı duymak zorundadır. Ne yazık ki bu zihniyete, duymuyor.

Entry'yi paolo freire'den bir alıntı ile tamamlıyorum; in a situation of manipulation, the Left is almost always tempted by a “quick return to power,” (bkz:forgets the necessity of joining with the oppressed to forge an organization, and strays into an impossible “dialogue” with the dominant elites). It ends by being manipulated by these elites, and not infrequently itself falls into an elitist game, which it calls “realism".

arapça kuran okumak

zirvedekicahil
Herhangi bir zararı yoktur. Tek zararı eğitimsiz, cahil ve sorgulamayan köylüleredir. İnsan bunları söylerken utanıyor ancak bundan 500-600 yıl önce batıda yaşanmış reformun hala yaşanmamış olması bile ne kadar acınası bir durumda olduğumuzu gösteriyor.

Reform öncesi incilin bir tane bile tercümesi yoktu. Hepsi ya aramice ya da latinceydi. Martin Luther ilk defa incili almancaya tercüme ettiğinde, halk kandırıldığını anladı ve sonuç olarak protestanlık yükseldi.

Türkiyede [ve islam dünyasında] bunun olmamasının nedeni yerleşik bir burjuva sınıfının olmamasıdır. Burjuva sınıfı ticaretle zenginleşmiş, sanat ve felsefeye para ayırabilen insanlardı. Fakir avrupa köylüsü ise dinin getirdiği asketizmi benimsemişti. Avrupadaki birçok aydın burjuva ve soyluların desteği ile ortaya çıktı. Örneğin papanın öldürmek istediği Luther, din adamlarından alman prenslikleri tarafından korunmuştu.

İşte bu sınıfların olmadığı toplumlarda, ruhban sınıfını etkisiz hale getirebilecek bir sınıf yoktur. Bu nedenle aydınlar din adamları tarafından hızlıca etkisiz hale getirilir. Turan Dursunun öldürülmesi gibi.

Kuranın arapçadan okununca daha sevap olması bidattır. Dinde yeri yoktur. Ancak dini otoriteler, halkın kendi ve dinin yalanlarını keşfetmesini önlemek için böyle bir şey varmış gibi davranıyorlar. Bırakınız cahil kalsınlar efendim. Cahillik mutluluktur.
1

osmanlıdaki gay padişahlar

zirvedekicahil
İlk üç (beylik) ve son üç (kukla devlet) "padişahı" çıkarısanız otuz tane padişah kalır. Gerçek manada padişah.

Dünyadaki eşcinsel oranı %1 ile %10 arasında değişir. Kesin olarak yüzde verme imkanı yoktur zira bunu bilebilmenin bir yolu yok. Biz bunu %5 kabul edersek, otuz padişahın da 1/20 ihtimalle eşcinsel olma imkanı var. (eşcinsel ilişkiden bahsetmiyorum, duygusal olarak erkeklerden hoşlanmak; durumsal eşcinsellik [hapishane, askeriye gibi tek cinsiyetli yerlerde ortaya çıkan eşcinsellik] herkesde görülebilir çünkü).

Matematiksel olarak, otuz padişah da heteroseksüel olabilir. Otuzu da eşcinsel olabilir. Ancak istatistiksel olarak en az ikisi eşcinseldir. Bu başlığın açılmasında gizli bir aşağılama amacı görsem de, bu bir aşağılama değildir. Zira bir padişahın "kalitesini" belirten şey icraatlarıdır, kimden hoşlandığı değildir.

İster eşcinsel olsunlar, ister heteroseksüel; hepsi balkanları, arabistanı [hicaz vergiden, askerden muaf olmakla birlikte ekstra yatırım alıyordu] geliştiren, türkün kanını emen insanlardır. Ancak bunları savunan islamcılara verebileceğiniz tek cevap "ehehehe sizi atalarınız ibne" ise, onlardan bir farkınız yok demektir.

çoğu yabancı dilde bestelenmiş şarkının türkçesinin berbat olması

zirvedekicahil
Çevrilen değil çevirenin hatasıdır. Bir zamanlar türkçe müziğin çoğu aranjman şarkılardan oluşuyordu. Bana göre en güzel aranjman yapan türk şarkıcı (bkz:ajda pekkan)dır.

(bkz:while we were free) - (bkz:kimler geldi kimler geçti)
(bkz:viens dans ma vie) - (bkz:baksana talihe)
(bkz:i need a hero) - (bkz:o benim dünyam)
(bkz:i will survive) - (bkz:bambaşka biri)

Eski türkçe şarkılarda bunun gibi örneklere rastlayabilirsiniz. Günümüzde aranjmanların kötü olmasının asıl nedeni "yedi nota var kaç beste çıkabilir ki?" kafasındaki şarkıcılardır.

ihk nin saçma yönetimi

zirvedekicahil
Bu grubu merak ettim, hiç kullanmadığım facebook hesabımın şifresini buldum, başvurdum. Reddedildim.

Sanırım içeride einstein-bohr tartışması veyahut tanrı parçacığı yada jung ve freud konuşuluyor, başka açıklaması olamaz. Aslında olabilir, belki de yönetim gerçekten şekilcidir. "quelle alaka" olacak ancak solda görülen şekilcilik [bu çomar, o bağnaz, şu x, bu y] bitmediği sürece bu ülke solundan bir hayır gelmeyecek.

özgüveni eksik erkek

zirvedekicahil
Zihninizin oluşturduğu "şema" denilen şeyler var. Bunlar beyninizin oluşturduğu "kısayollar". Örneğin bir öğretmen gördüğünüzde aklınıza "bilgelik" gelmesi gibi.

Konuyla ne alaka derseniz, psikolojide kadınların babaları ile büyüdükleri ve erkekler hakkında bilgileri babalarından gördükleri; bu nedenle beyinlerinde oluşan eş şemasının babasına benzer erkekler olacağı söylenir. Kısacası, kızlar babaları gibi adamlar ile evlenerek annelerinin kaderini yaşar.

[Tabi bu herkeste görülen bir şey değildir, şema terapi ile çözülebilen bir durumdur. Örneğin sosyal izolasyon şemasına sahip bir insan; dışarı çıkar / insanlar ile tanışır, dışarı çıktığında / sosyalleştiğinde bir süre sonra her şey çok kötü gelir ve kendisini toplumdan izole eder. Böylece şema kendini tekrarlar, zinciri kıracak hamleye kadar.]

Özgüvensiz erkek de şema kurbanıdır. Yıllar boyunca aile / toplum tarafından özgüveni ezilmiş erkek, kimsenin kendisini beğenmeyeceğini, sevmeyeceğini düşünmeye koşullanmıştır. Bu nedenle toplum korkuları vardır. Zira her zaman başkaları "onun olanı" almıştır. Bunun üzerine beyninde "kendisinin olanı yeterince iyi koruyamazsa elinden alınacağı" şeması oluşur.

Ben ilişkilerin güven üzerine kurulu olması gerektiğini düşünüyorum. Sürekli seni aldattığını düşünerek hem kendini hem de karşıdakini yıpratmak yerine, hiç evlenme. Eğer birisi gerçekten seviyorsa, karşıdaki kim olursa olsun aldatmaz. Oldukça ironiktir ki, genelde aldatmalar kontrol manyağı çiftlerde olur.

sözlükte daha kötü şeyler olacak

zirvedekicahil
İki tarafın da önlenemez derecede saçmalaması üzerine müdahil olma gereği duydum. İki taraf da haklı, iki taraf da haksız. Başlamadan önce bunu yazarkenki bakış açımı anlatan bir alıntı yapayım; "ben kimseden yana değilim, kimse de benden yana değil". Sakin olun, düşüne düşüne okuyun bu yazdıklarımı.

[A, "föşix ırkçılar", B ise "vatan hayinleri" diyenler için]

Konu: türk / türkiyeli

a1) Türkiyede yaşayan herkes türktür demek asimilasyoncu zihniyet değildir. Türk, bu ülkede yaşayan insanlara verilen bir şemsiye terimdir. Mustafa Kemal'in hazırladığı anayasa azınlık haklarına saygılıdır. Söylenilen çoğu şey aslında anayasaya uygun olmayan şeylerin sonuçları.

b1) Türkiye Cumhuriyeti devleti azınlıklara baskı uygulamıştır [anadil yasağı, isim değiştirmeler vesaire]. Azıcık mantıklı düşünebilen bir insan, kendi halinde yaşayan insanların dağda mağarada sefil bir şekilde canından olacak duruma gelmesi için bir neden olduğunu farkedebilir zaten. Pkk ile aynı olan Ira neden bu kadar yaygın değil mesela?

Konu: doğunun kendi kaderini çizmesi

a2) doğunun kaderini doğunun çizmesi mantıklı bir söylem. Ancak sadece teoride işe yarar. Doğu okuma yazma oranı düşük ve toprak reformu yaşamamış bir yer. Bu nedenle doğuda yapılacak bir referandum, self determinasyondan çok bir kukla gösterisi olacaktır. İrlanda referandumunda okumuş halkın güçlü bir devletten ayrılmanın sonuçlarını bildiği için bağımsızlığı reddettiklerini gördük, bu güzel bir örnek.

b2) devletler içindeki azınlıkların toprak talep etmesi oldukça normal bir durumdur. Toprak senin benim onun değil, üzerinde yaşayanın. Bunun örneği olarak modern bir toplum olan ingiltere irlandaya bağımsızlık referandumu sundu. Orası için ingilizler ölmedi mi? Öldü. Ama seninle yaşamak istemeyen bir toplumu seninle yaşamaya zorlamak doğru bir şey değildir benim gözümde. Sonuç olarak kabul edilmedi zaten.

Konu 3: Irkçılık / Milliyetçilik

a3) atatürk milliyetçiliği, tek cümleyle: "her millet gibi büyük türk milleti", ırkçılık değildir. Atatürk milliyetçiliği kafatasçılığa dayanmaz, dayandığı şey tarihi ile gurur duymaktır. Bugün fransada ingilizce veyahut harhangi bir dil konuşursanız aşağılarlar, cevap vermezler. Bak ırkçılık budur. Her şeye kullanıp sözcüklerin anlamını yozlaştırmayın.

b3) atatürk milliyetçiliği diğer milletlere saygı üzerine kuruludur. Hem atatürkçü olduğunu söyleyip hemde başka milletlere hakaret eden kişi atatürkçü olamaz, kafatasçı olur. Eğer atatürk milliyetçisi iseniz, ona yakışan şekilde davranın.

Konu 4: "pkk sempatizanlığı"

b4) bir topluluğun bağımsız olmasını istemek vatan hainliği değildir. Vatan hainliği, devlet aleyhine bilerek ve isteyerek çalışmaktır. Eleştiri / düşünce boyutundaki her şey normaldir. "kürdistanda yaşamak istiyorum" diyen adamla devlet bilgilerini sızdıran adamı bir tutmak mantıklı mı? Aynı şeyi katalanlar istiyor, basklar istiyor. Dünyanın hiçbir ülkesi de demiyor ki "vatan hainleri siz nasıl ülkemi bölersiniz". Arkasında silah gücü bulunmayan her düşünce zararsızdır.

Her neyse, yazamadığım ve unuttuğum birçok şey var. Size göstermek istediğim şey birbirine hakaret etmeden de düşüncelerinizi anlatabileceğinizdi. Gruplaşmak, alakasız entryleri bile eksilemek, saçma başlıklar açıp birbirini etiketlemek sadece düşmanlığı sürdürür.

Tarafsız bakıyorum, iki taraf da suçlandıkları şey değil. Ama tarafsız bakma yetinizi kaybettiğiniz için bunu fark edemiyorsunuz. Sizden ricam, şu ana kadar söylenen her şeyi bırakıp seviyeli ve hakaretsiz bir tartışmada fikirlerinizi paylaşmanız. Eminim ki, bir süre sonra hatalı olduğunuzu göreceksiniz.

Bu söylediğimden o kadar eminim ki, bu söylediğimi yapıp [her şeyi geride bırakıp, saygılk bir seviyede tekrar konuşursanız] "bak zirvedekicahil, haksız çıktın" derseniz hesabımı sileceğim, o derece eminim.

"i call for the awakening of our people's ancient soul, capable of opposing a bloodthirsty barbarism." -marine le pen
4

talak suresi dördüncü ayet

zirvedekicahil
Ateizm anlayışı, ayet kesip büküp anlamını bozmak olan ateizm sayfası paylaşımlarındandır. Burada herhangi bir pedofili iması falan yoktur. Bu olayı bir kere daha anlatmıştım yorumlarda, bu sefer kalıcı olsun.

Eski dönemlerde hamilelik hemen belli olmazdı. Örneğin gece ilişkiye girdikten sonra adam "boş ol boş ol boş ol" diyerek kadını boşadı. Bu kadın ertesi gün başka bir adamla evlenip ilişkiye girse, birkaç ay sonra doğacak çocuğun kimden olacağı belli olmaz. Bu nedenle, kadınların başkası ile ilişki yaşamadan önce üç ay beklemesi gerekir ki çocuğun babası belli olsun. Günümüz için konuşursak, hamile olmadığı belli olan kadının iddet süresi beklemesine gerek yoktur.

Daha da anlamayanlar için ayeti parçalayarak anlamlandıralım;

kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla: menopoz yada herhangi bir nedenden dolayı, adet görmeyen kadın.
henüz adet görmeyenler: kocasıyla ilişkiye girdikten sonra adet olmayan, hamile olup olmadığı belli olmayan kadın.
onların bekleme süresi üç aydır: üç ay, bir kadının hamile olup olmadığının, neden adet olup olmadığı anlaşılması için yeterlidir.
hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer: hamile kadının çocuğu kimden olduğu bellidir, doğduktan sonra kadın "temiz" olacağından bir daha evlenebilir.

Bu kadarını düşünmek, bir meal sayfasına bakmak çok mu zordu?

Not: islamda bu kadar eleştirecek şey varken, zorlama şeyler ile eleştirmek doğru gelmiyor bana.


tanrı'ya sorulacak tek soru

zirvedekicahil
Ateist genç, tanrıya sormuş; "eğer varsan, neden dünyada yaşanan onlarca kötülük için bir şey yapmadın?" Ve sonra tanrı gence dönmüş ve demiş ki: "sana kötülerin yaptıklarını yok edebilmen için iki el, haksızlığa karşı yürümen için iki ayak, mazlumların sesini duyman için iki kulak, yaşananları görmen için iki göz, olanları idrak edebilmen için bir beyin, zulme karşı ses çıkarmak için bir ağız verdim. Kötülüklere karşı bir şey yaptım, seni yarattım. Sana bahşettiğim onca şeye rağmen zulme benim karşı çıkmamı mı istiyorsun?".

Eğer varsa tanrıya soracak tek bir sorum var; eloi, eloi, lama sabachthani?
1

diktatör mustafa kemal atatürk

zirvedekicahil
Her konuya tarafsız bakan birisi olarak, kelime oyunu yapmayı sevmiyorum ancak kelimeler üzerinden anlam karmaşası yaşanmakta burada.

Öncelikle atatürk döneminin "tek adamı"dır. [Kendisine dönemin şartlarına göre yetkiler veren başkomutanlık ve 1924 anayasası sonrası için konuşursak] Ancak kendisi diktatör değildi.

Kendisine karşı çıkmak mümkün değildi, kendi isteğine göre kararlar da aldı; bu doğru. Kurtuluş savaşı boyunca takiyye [son ana kadar, saltanat yanlısı destekçilerine cumhuriyetten bahsetmedi, bahsettiğinde zaten olay bitmişti] de yaptı, ancak onu bir diktatörden ayıran şey şudur: demokratik kurumları kapatmak / işlevsiz hale getirmek yerine açması, işlevli hale getirmesi.

Diktatör olmak isteyen birisi, idam kararı çıkartılacağını bile bile meclis açmaz. Daha sonraları chf tek fırka olmakla suçlandığında yakın arkadaşlarına parti kurdurtmaz. [KK'in kurduğu partinin kapatılmasının nedeni kendisi de (eski?) saltanat yanlısı olan kk'in irtica yanlılarını etrafına toplamasıdır zaten] Bu partilerin kapatılması hep atatürke bağlanır ancak kimse cumhuriyet karşıtlarının bu partilere üşüştüğünü ve hatta kurtuluş savaşı boyunca çoğu milletvekilinin aslında saltanat yanlısı olduğu gerçeğini gözden kaçırır.

Aynı şekilde "ülkenin yabancı sermayenin eline geçmesi", "islamcıların" başa gelmesine kadar olmamıştır. Atatürk döneminde demiryolları, limanlar ve hatta kabotaj hakkı bile millileştirilmiştir. Madencilere ve tarım / hayvancılığa destek olmak üzere iki banka kurulmuştur. Fabrikalar açılmıştır falan filan. Dömeke savaşına [bu savaş kazanılmış ancak ekonomik ve siyasi baskılar nedeniyle masada kaybedilmiştir] katılabilmek için liseden kaçmış bir adamdan ekonomiyi yabancılara teslim etmesini mi bekliyorsunuz gerçekten? Kaldı ki, sermayeyi yabancılara vermek istese, kapitülasyonları kaldırmadan da bunu yapabilirdi.

Son olarak, o çok sevilen amerikada, sadece bir tapu kadastro memuru olan, birçok savaş kaybeden, üstüste başkan seçilen üstüne üstlük bir eyalete ismini veren washington binlerce kilometrelik toprağı ile en zengin başkandır. Aynı şekilde çin'in kurucusu qin shi huang binlerce kil askerle gömülmüştür falan filan.

Tarih tarafsız bakmayı gerektirir. Tarihi yorumlarken "ben x'im, y'yim" derseniz, kendinizi x ve y olarak sınırlandırırsınız. Bu aynı şekilde tarihi kaynaklar için de geçerlidir. Tarih konuşan herkesin dil, din, ırk gibi sınırlamalardan kurtulmuş bir şekilde bakması lazım.

nafaka

zirvedekicahil
"Pozitif ayrımcılık" adı altında erkeğin sömürüsüdür. Ülke olarak pozitif de olsa ayrımcılığın ayrımcılık olduğunu anlayamıyoruz çünkü. Utanmadan kedisi için bile aldığı ekstra nafakayı harcadıktan sonra "emekçi kadınlar" gününü hashtaglari ile kutlarlar bu insanlar.

sözlüğe bağlayan şeyler

zirvedekicahil
"sosyal deney" tadında olması.

Özgürlükçü geçinip ilk fırsatta binbir fraksiyona bölünen, özgürlükçü geçinip katliam öven, özgürlükçü geçinip ırk / milliyet öven, özgürlükçü geçinip dinlere saldıran, özgürlükçü geçinip bir başkasına "özgürlükçü çomar" diyen, özgürlükçü geçinip kadınlara "mutfak robotu" diyen ve kadına bayan dendiğinde ezileceğini düşünen insanlar falan var.

Burada olmayan şey ise hoşgörü, tartışma adabı ve farklılıklara saygı.

Not: sözlükte kimse ile tanışıklığım yok, bu nedenle kimse alınmasın, genel durum için söylüyorum bunları.

türkçe

zirvedekicahil
Üzerindeki Arap / pers / Fransız etkisi atıldığında öğrenmesi en kolay dillerden birisidir.

a) Kuralları bellidir, istisnai durumları çok azdır. Fransızca gibi değildir mesela.

b) Yazıldığı gibi okunur, gereksiz yere her kelime için telaffuz çalışmanız gerekmez.

c) Vurgu ve tonlama (istisnai durumlar olsa dahi) kelime anlamını değiştirmez. Çince gibi değildir mesela. Aynı yazılan kelime farklı vurgularla farklı anlamlar kazanmaz.

d) Sondan türetilmeli olması, aynı anlamdaki kelimeleri öğrenmeyi kolaylaştırır. Göz, gözlük, gözlükçü, gözlükçüler. Ancak İngilizcedeki eyeglasses ile optician arasında bir bağ yoktur.

e) Zamanları kurallıdır. “Özne + nesne + yüklem + zaman eki” sıralamasını kullanarak dil üzerinde hiçbir şey bilmeseniz de kendinizi ifade edebilirsiniz vesaire vesaire.

Ortalıkta “törkçe çök zör” diye gezenlerin ağzına TDK kitabıyla vurasım geliyor.

Pedofili

zirvedekicahil
Değerlendirme kasmayacağım, ülkenin bakış açısını bir paragrafla açıklayabilirim;

Google'a "emrah karaduman ve aleyna tilki" yazın. Yirmi dokuz yaşındaki adamla on yedi yaşındaki reşit olmayan birisiyle "aşk yaşamasını" ballandıra ballandıra anlatan ve onay veren bir toplumda yaşıyoruz.

Burası türkiye, ne bekliyordunuz?

Aleyna tilki

zirvedekicahil
Klibi ve yaptıkları bir çocuğun, çocuk bedeninin, objeleştirilmesidir ve asıl sorun bu kızın kurban değil, ülkede beynine kan gitmeyen insanlara hitap ederek ünlü olabileceğini bilmesidir. Kendisi ile aynı yaşta olan brianna'nın klibi ile karşılaştırdığınızda, türkiye'de cinselliğin ne kadar bastırıldığını farkedebilirsiniz.

Klipteki pedofili içeren öğelerin çözümlemesini yapmayacağım [basit bir arama ile bulabilirsiniz] ancak on yedi yaşındaki kızın banyosunda dildo olan bir klip çekmesini modernlik ile bağdaştırabilen herkes isviçre dağlarında polyannacılık oynayabilir. Son dönemlerde "clovergender" denilen "akım" ortaya çıktı. Sözde bu insanların vücutları büyüse de akılları çocuk kalıyormuş, bu nedenle pedofili olmuyormuş. Oldu.

Aleyna tek değil. Türkiyede onunla yaşıt olup, ünlü olabilmek için vücutlarını ağızlarının suyu akan erkeklere "gösterebilecek" binlerce kız var. Zira çocuklara sürekli cinselliğin özgürlük olduğunu pompalayan bir medya var. Dünya basınını sadece altı (rakamla: 6) kuruluş kontrol ediyor. Kısacası, bu altı kuruluş size neyi izletirse onu izliyor neyi doğru kabul etmenizi istiyorlarsa ediyorsunuz.

Sizden şunu yapmanızı istiyorum; herhangi bir şarkıyı alın ve kadın coverının izlenmesine bakın. Mesela "kim ne derse desin". Ajda pekkanın videosu iki yüz bin kişi tarafından dinlenmiş. Ayshe'nin striptiz pardon cover videosu kırk milyon. Şarkıyla alakası olmadan tamamen erkek izleyiciye yönelik "bu da benim bacağım hüsnü" tadında videolar çekiliyor.

Sorun aleyna değildir. Sorun aleynanın "benim gbi olursanız siz de ünlü olabilirsiniz" diye cesaretlendirdiği, gencecik yaşta kocaman erkekler ile "ilişki yaşamayı" büyümek sanan ve sonları "ifşa" siteleri olacak çocuklardır asıl.

Üzgünüm aleyna, bizimle deyılsın.

geceye bırakılan siyah beyaz fotoğraf

zirvedekicahil


Dorothy 15 yaşındaydı.
Suçu siyahi olmaktı.
Sadece beyazların okuduğu bir okula gidiyordu.
Üzerine tükürüyorlardı.
Çöpler atıyorlardı.
Alay ediyorlardı.
Çelme takıyorlardı.

Bir kere bile başını eğmedi.
Çok yorulmuştu, kafasını dik tutabilmek için elleriyle desteklemek zorundaydı.
Hiç kimseye, hiçbir şeye rağmen başını eğmedi.
O dik durdu, insanlık utandı.
1

laik sözlük

zirvedekicahil
"A house divided against itself cannot stand. [...] i do not expect the house to fall but i do expect it will cease to be divided. it will become all one thing or all the other. " -Abraham Lincoln, 1858

Yukarıda da bahsedildiği gibi sözlükte Amerikan İç Savaşına benzer bir ortam var, bu nedenle çok sevdiğim bir alıntı ile başlamak istedim.

Bakalım çoğu üyenin okumadığı veyahut riayet etmediği sözlük kuralları ne diyor?

2. üyelerin birbirlerine tacizci içerik ve küfür ile mesaj atması yasaktır.

4. tanım başlıklarında polemik yaratmak, saldırgan bir üslup kullanmak; tıpkı ırkçı, homofobik, cinsiyetçi başlıklarda olduğu gibi yasaktır. bunlara karşı ilk uyarıda yalnızca başlık silinecektir, hatanın tekrarında yazar çomar rütbesi ne düşürülecektir.


Not düşeyim, bu paragrafa iki kere "forumda" diye başladım. Sözlükte birçok tartışma oldu. İnsanlar karşılıklı küfürleştiler, küfürlü ekran görüntüleri, "laf sokmalar" paylaştılar. Üstüne üstlük bu tartışmalara "moderatör" yada "admin" tarzı kişiler de katıldı.

Bakınız oradan "birbirlerine" kelimesi var. "Ama o başlattı" demek, yaptığınız yanlışları örtmez. Bir kişi ırkçılık yapıyorsa yapılacak şey önce uyarı sonra uzaklaştırmadır. Buna rağmen bunu yapanlara küfür etmekte, "laf sokma" çabasına girmekte iseniz sizin de ondan bir farkınız yok demektir. Adaleti kendisi sağlama ihtiyacı ancak adaletin olmadığı topluluklarda ortaya çıkar.

Adalet heykelinin gözü neden örtülüdür? Dost - düşman ayrımı yapmadan herkes için eşit karar versin diye. Bu nedenle admin / moderatörlerin diğer üyeler ile olan ilişkisinin daha az samimi olması gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki admin / moderatörler "canım, kankam, ciğerim" tarzı mesajlar attıklarında tarafsızlıklarına gölge düşürüyorlar diye düşünüyorum.

Hemen karşı çıkmadan şöyle düşünün; türbanlı hakim. Türbanlı hakim kendi inancını göstererek başka inançlara olan tarafsızlığının sorgulanmasına neden olur. Ancak onun günlük hayatta türban takması kimseyi ilgilendirmez.

Bir diğer riayet edilmeyen kural da;

3. açılan başlıklarda tanımdan alakasız giri girilmesi yasaktır, ancak bu yorumlarda serbesttir.


Sözlükte tek kelimeden oluşan / hiçbir anlam taşımayan / konuyla alakasız olan vesaire birçok entry var.

Umarım bu günden sonra kim başlatırsa başlatsın, kim ne derse desin, her kim olursa olsun sözlük kurallarınca ceza alır ve düzen sağlanır. Her gün kavga ortamı ve birbirine hakaret eden insanlar görmek istesem rte sayfası falan trollerdim herhalde.



avrupa ve diğer devletlerdeki türk düşmanlığının sebepleri

zirvedekicahil
Bu başlık hatalıdır.

Devletler arasında herhangi bir kin/husumet ilişkisi bulunmaz. Devletler arasında bulunan tek ilişki, çıkar ilişkisidir. Bu nedenledir ki, seksen yıl önce birbirini bombalayan fransa, almanya, ingiltere gibi ülkeler birlik ve beraberlik içerisinde yaşamaktadırlar.

Bu çıkar ilişkisinin en büyük örneği azerbaycandır. Sözde "iki devlet tek millet" olan bu ülke, aslında türkiyeyi sadece çıkar olarak görmektedir. Hemen diplerinde rusya ve onun desteklediği ermenistan, gürcistan ve iran ile kıskaca alınmış azerbaycan'ın batıya açılan tek kapısı türkiyedir. Böyle bir durumda, azerbaycanın tek çaresi batıya tutunmaktır, ki bunu yapıyor zaten.

Hiçbir ülke, "o bizim soydaşımız / yoldaşımız / dindaşımız" diye düşünmez. Bunun en büyüğü, rusya / çin güdümündeki kazakistandır. Turan hayali kuran ergen ülkücülerin hesaba katmadığı bu şeye; çıkar ilişkisi diyoruz. Aynı şey türkiyede de oldu. İkinci dünya savaşı esnasında inönü iki tarafa da yaklaşır gibi yapmış, istediğini elde ettikten sonra tarafsız kalmıştır.

Sonuç olarak; hiçbir ülke türkiyeden nefret etmiyor aslında. Çoğunuzun arabistan gitmişliği bile yok ancak çoğumuz nefret ediyor. İşte bu algı, gerektiği zamanda halka pompalanır ve halk başka milletlere düşman edilir.

Sahici bir şekilde soruyorum, sizi "yorgo" ile düşman eden nedir? "Yorgo"nun bizi sevmemesini n nedeni nedir! Devletler. Yunanistanın / Türkiyenin çıkarları, türk / yunan düşmanı bir halk ise bu nefret körüklenir. Günümüzde avrupada yapılmakta olan da bu.

Türkiye hızlı bir şekilde muasır medeniyetler seviyesinden düşüyor. Avrupa / Amerika bunu hızlandırmak ve türkiyeyi "demokrasi getirilmesi gereken ülkeler" sınıfına sokmaya çalışıyorlar. Ha, bu onların suçu mu? Hayır.

En son şunu söyleyeceğim; bir kitleyi elinizde tutmak istiyorsanız ortak bir düşman oluşturursunuz. Bu süreç tamamlandığına topluluk, "ortak düşman"a her şeyi yapabilecek bir "sürü"ye dönüşür. Bu yüzden, bütün bu olanların aslında satranç hamleleri olduğunu bilmek ve sakin kalmak lazım. Bir bakmışsınız, batı ile kol-kolayız.

uyuz olduğu yazarın tüm entrylerini eksilemek

zirvedekicahil
Çözüm olarak eksi oyları verenlerin görünmesini veyahut bildirim gönderilmesini öneriyorum.

Zira eğer burası seviyeli bir tartışma / konuşma ortamı ise, zaten karşımdakinin bana katılmama, karşı çıkma hakkı vardır zaten. Eksi oy aldığımda üzülmüyorum bu nedenle. Seri olarak eksileyenler hızlıca belli olacaktır bu sistemde. Özgür bir tartışma ortamında anonimliğe gerek olmadığına inanıyorum. Bu da kimin neyi destekleyip desteklemediğini bilmekten geçer. Asıl özgürlük, bunu ifade edebilmektir bence.

adolf hitler

zirvedekicahil
Zeki değildir, kötü de. Ayrıca yaptığı her şey yasaldır. Ne yazık ki birçok diktatör kadar kötü bile olsa, "dünyanın kurtarıcıları" tarafından şeytanlaştırılmıştır.

Hitler kötü değildi dendiğinde insanlar hemen itiraz etseler de, tarihe iki yönlü bakmak gerekir. Zira tarih asla ve asla "doğru" ve "yanlış" olarak ikiye ayrılmaz. Siz bakış açınıza göre "doğru" ve "yanlış"ı oluşturursunuz.

Hitlerin bakış açısından bakalım; hitler alman ırkının üstün ırk olan aryanlardan [günümüz iranı da ismini bu ırktan alır] geldiğini ve insan evriminin ancak en güçlü olanın ayakta olması ile ilerleyebileceğini düşünüyordu. Günümüzde buna (bkz:yapay seçilim) ya da (bkz:öjenik) deniyor.

Hitler sadist birisi değildi. İnsan öldürmekten, vahşetten hoşlanmıyordu. Tek istediği doğan her çocuğun üstün özelliklere sahip olmasıydı. Bunun yolu da aryan olmayanların öldürülmesiydi. Kısacası hitlerin yaptığı şey kötü ancak niyeti iyiydi. Nasıl mı?

Öyle bir dünya düşünün ki, hiçbir çocuk zihinsel veyahut bedensel engelli değil. Eşcinsellik yok, herkes insan ırkını devam ettiriyor. Kalıtsal hastalıkların önüne geçilmiş. İşte hitlerin amacı buydu. Elbette ki bu amaç ulaşılamaz bir hedef, en azından bir milenyum boyunca sıkı bir genetik planlama yapılmazsa.

Zeki değildir, zira "peygamber sendromu"na kapılmıştır. Tarih boyunca sürekli kazanan her generalde olduğu gibi hitler de rehavete kapılmış ve kendisini yenilemez sanmıştır. General Kış'ı yenebileceğini düşünerek rusyaya saldırması buna bir örnektir. Hitlerin en büyük işleri genelde çevresi ve Goebbels tarafından yapılmıştır.

Goebbels, kristallnacht [kırık camlar gecesi] adı verilen gecenin mimarıdır. Bir gecede binlerce yahudinin evi yakılmış, 250 sinagog yerle bir edilmiştir. Hitlerin gücü bu derece büyüktür. Peki halk neden onun peşinden gitti? Almanya çökmüştü; "yol yaptı", istihdam sağladı, ülkeyi silahlandırdı. Kısacası ölü bir ülkeyi diriltti. Bu manada bakarsak hitler oldukça başarılı bir devlet adamıydı.

Kristallnacht demişken (bkz:martin niemöller)in hepimizi uyardığı ancak tarihin ikinci kere [bu sefer komedi olarak] tekerrür edeceği bir olay var; toplumsal temizlik. Toplumsal temizlik her zaman toplumun büyük çoğunluğunun nefret ettiği kesimlerden başlar. Türkiye için örnek verirsek, en büyük örnekleri aleviler ve eşcinsellerdir. Bunların baskılanmasına ses çıkmazsa, daha büyük azınlıklar hedef alınmaya ve toplum kutuplaştırılmaya başlar. Sonra bir bakmışsınız, kristallnacht'ta olduğu gibi bir gecede binlerce insan ölmüş.

Hitlerin generalleri Nürnberg'de yargılanırken üstlerinden gelen emri uyguladıklarını ve bunun o zamanlar suç olmadığını söylerler. Bu doğrudur zira hitlerin yaptığı her şey yasaldır. Hitler kanun koyucu, uygulayıcı ve yargılayıcıdır. İşte bu durum, bütün yetkilerin tek bir elde toplanmasının yol açabileceği durumları çok basit bir şekilde özetlemektedir.
2

15 haziran 2017 adalet yürüyüşü

zirvedekicahil
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına "anayasaya aykırı ancak destekleriz" diyen birisinin, geçirilmesine destek verdiği yasa ile tutuklanan milletvekili için adalet arayan kılıçdaroğlunun desteklediği yasayı protesto yürüyüşüdür.

Hdpli vekiller tutuklandığında, sıranın chp ve kemal kılıçdaroğluna geleceğini öngörmüştüm. O zaman insanlar bana paranoyak demişlerdi. Faşizmi anlatan çok güzel bir hikaye vardır: [ve herkes okumalıdır] Sarı Öküz. Bugün sana dokunmadığı için "anayasaya aykırı" bir şeyin geçmesine izin verirsen, yarın döner dolaşır seni bulur.

Neden mühürsüz oylar kabul edildiğinde değil de şimdi sokağa çıkıyor kılıçdaroğlu? Çünkü ucu kendisine dokunuyor. Çünkü sıranın kendisine geldiğini biliyor. Tek yaptığı "böyle bir şey olabilir mi?" demek olan bir adamı eleştirmek alçaklık değildir.

Bu insanların savunulacak tek bir yanları bile yoktur. İnsanlar kılıçdaroğlunu eleştirmekte son derece haklı. Şaibeli seçimlere verdiği daha doğrusu veremediği tepki ile insanların ona olan güvenini kaybetti.

Orada yürüyecek insan "adalet" için yürümeyecek, kılıçdaroğlu ve diğer milletvekilleri için yürüyecek. Eğer "adalet" için yürüyecek olsalardı, referandumdan sonra yürüyebilirlerdi.

Destekliyor muyum? İnsanlar özgürce yürüyebilmeli, hele ki partiler. Ancak samimi buluyor muyum? Hayır.

en sevdiğiniz atasözleri

zirvedekicahil
"Quand on a pas ce que l'on aime, il faut aimer ce que l'on a"

Sevdiğiniz şeylere sahip değilseniz, sahip olduğunuz şeyleri sevin.

Çok sevdiğim bir fransız atasözü. Sevdiğimiz şeyler mahvolduğunda ağır tepkiler verebiliyoruz ancak yaptığımız tek şey elimizdekini de mahvetmek oluyor.

en kalabalık ve düzgün siyasi forum sitesi

zirvedekicahil
http://www.thewhitetree.org/forum

2006'da kurulmuş bir yüzüklerin efendisi forumu. Ancak yılların getirdiği bir ortam var, buranın on bir yıllık olduğunu düşünün. Google ve her türlü dış ortama kapalı bir tartışma kulübü var, içinde yöneticilerin bile gücü yok. Herkes eşit. Yönetimi çoğunlukla ateist. İçlerinden birisi kürt. En aktif üyelerden birisi eşcinsel. Üyelerin %95'i seküler / ateist sol kesim.

Eğer tartışma adabına sahipseniz on mesaj attıktan sonra tartışma kulübüne üye olarak oldukça kaliteli bir ortamda tartışabilirsiniz. Elbette ki karşınızdakiler ilber ortaylı tadında insanlar olmayacak ancak ülkenin en iyisi olduğunu açık açık söyleyebilirim.



1

erkek first lady

zirvedekicahil
Erkek first lady değildir o, first gentleman'dır o.

O toplantı, "first ladyler" fotoğrafı değildir, "ülke liderlerinin eşleri" fotoğrafıdır. Ancak şu ana kadar eşcinsel başkan olmadığı için öyle biliniyordu. Ne yazık ki heteronormativite kurbanı oluyor eşcinseller.

ileride hiçbir dinin kalmayacak olması

zirvedekicahil
Doğru olmayan önerme.

Daha bundan 50-60 yıl öncesinde scientology denilen bir din kuruldu. Uzaydan gelen garip bir yaratığa falan tapıyorlar, kendilerine elektrik falan veriyorlar.

Peki bunu neden anlattım? Çağlar öncesinde göğe, yıldırıma yapan insanlar modern çağda bundan kurtulacaklar ancak bu bir geçiş dönemi ile olacak. Günümüz dinleri daha mantık bazlı dinlere evrilecek. Günümüzde kuranı evrime / modern bilime uyduran tefsirler yapılmakta. Zira dinler işletme gibidir, müşteri çekmek için ne gerekirse yapar. Böyle bir durumda tıpkı insanlar gibi dinler de doğal seleksiyona uğrayacak.

İlk tanrılar basit konseptlerdir. Gök, su, kaos, boşluk, zaman, toprak gibi. Daha sonra onların yerini komplike pantheonlar aldı. Bundan sonra tek tanrılı dinler ortaya çıktı. Bu süreci izlerseniz, "tanrı" kavramının da evrildiğini görürsünüz. Örneğin Olimposlular tek başlarına güçsüzdür. Hermes, Athena, Ares vesaire. Ancak birleştiklerinde tüm dünyayı yöneten bir güç oluştururlar zira hepsi bir puzzle parçasıdır. Daha sonra ortaya çıkan inançlarda ise "tanrı" her şeye gücü yetendir.

Zaten buradan bile "tanrı" kavramının evrilen bir kavram olduğunu çıkarabiliriz. İleride tıpkı bizim gibi "tanrı" da evrimleşecek, çağa ayak uyduracaktır. Bırakın 1500 yılı, daha yüz yıl önce bile uzaylı denilen kavram yoktu. Ama günümüzde uzaylılara tapanlar var. Kısacası insan olduğu sürece inanç olacaktır. Sadece organize inanç / din değil, her çeşidiyle inanç olacaktır.

İnsan beyni "magical thinking" denilen olaya yatkındır. Örneğin rüyasında gelecekte olacak bir şeyi gören kişi, kendisinin ulu bir varlıktan yardım aldığını söyleyebilir. Bu gibi söylemler aslında insanın korkusunun bir tezahürüdür. Ölüm korkusu, bilinmezlik korkusu, yalnızlık korkusu. Bu "magical thinking" öldüğünüzde cennete gideceğinizi, hurilerle beraber olacağınızı düşünmenizi sağlayan yatkınlıktır. İnsanın bu yatkınlığı nedeniyle inançların eradike olacağını sanmıyorum. Her zaman "daha büyük bir şeyin parçası olmak" isteyen ve gerçekleri kabullenmeyen insanlar olacak.

Sahi, kim toprak ölüp çürüyeceğini kabul etmek ister ki?

müslümanların teknolojiye katkısı

zirvedekicahil
Ne sanıldığı kadar fazla, ne de iddia edildiği kadar azdır.

Etiketlere takılıp kaldığımız şu dünyada karşımızdakilere her zaman belli bir çerçeve ile bakıyoruz. Müslüman, yahudi, hristiyan fark etmez; bilimle uğraşan herkes biliminsanıdır.

Bir müslüman olan Takiyüddin'in rasathanesi meleklerin eteğine/bacaklarına baktığı gerekçesi ile kapatılmıştır. Bu durumun, kadın olduğu için üniversiteye alınmayan Marie Curie'den bir farkı yoktur. Önemli olan biliminsanı çıkarabilmek değil, onları destekleyebilmek. Keza felsefe alanında da pananteizm savunucusu Hallac-ı mansur'un derisini yüzen bir halktan bahsediyoruz. Böyle bir halkın içinde etkileri pek olmamıştır. Yakup Kadri'nin Yaban romanında eleştirdiği konu da budur zaten. Avrupalı aydınlar ve biliminsanları, kiliseye karçı bir aydınlanma savaşı vermişken Türk aydınları halkın cahil kalmasına göz yummuştur. Tabi Avrupa Halkı ile o zamanın Türk halkını karşılaştırmak abes kaçar.

Dünya bu yönden çok garip, gökte görünmeyen bir varlık olduğuna inanan insanlar dünyanın yuvarlak olduğuna inanmıyor falan.

Matbaa'nın bile olmadığı devirlerde kaç tane eserin bize ulaştığı meçhul. Günümüzden bahsedersek, bütün dinlerin bilime negatif bir katkısı vardır zaten. Din mum gibidir, güneş doğduğunda ihtiyacınız kalmaz.

yobaz ateist

zirvedekicahil
Oldukça normaldir. Kimse inançsızlığına kılıf bulmak zorunda değil, bunu ispatlamak zorunda da değil. Kimse size argüman sunmak zorunda değildir zaten. Bu, gökteki (bkz:uçan görünmez pembe at)ın varlığını tartışmak kadar saçmadır. Zira kişinin bir şeye inanması için illaki bir nedeninin olması gerekmez. Ayna kırınca şanssızlık getireceğine inanan insanın bir nedeni mi var? Hayır, sadece öyle olacağına inanıyor.

Türkiyedeki her azınlığın lümpen kesimi vardır. Ya azınlık bilinci gelişmemiş, kendi komünitesine zıt ya da ne olduğunu bile çözememiş bir haldedir. Türk ateizmi de böyle bir şeydir. Çoğunlukla baskın islamcılığa karşı ortaya çıkmıştır, bu yüzden genelde baskın islamcılık odaklıdır. Yani kendi zıttını var etmiştir, bu zıttın yokluğunda çökmektedir. Ancak ben bunu geçiş evresi olarak görüyorum. Bu ateist kesim, çocuklarının din eğitimi konusunda daha hassas olacaktır.

Aydınlanma bir nesilde olmaz. En azından üç nesil gerekir. Siz, çocuğunuz ve torununuz. Her nesilde dogmalar ve kalığsal yargılar azalacak ve en spnunda son bulacaktır. Bu yüzden ben bu kesime olumlu bakıyorum. Onlar daha iyi bir inançsız nesilin anahtarı.