grip hastası bir psikopat tarafından şahsıma yöneltilen minnoş bir tehdit.
Hayvanlardan Tanrılara Sapiens'i okuyorum. Hem bilimsel hem de makale okuyormuş gibi değil de sohbet havasında bir kitap, tavsiye edilir.
hoşçakal kadar- büyük ev ablukada
İtalyan Barok Klasizminin yaratıcısı Michalengello Merisi De Caravaggio adına başlık açacakken hoş bir süpriz oldu, yukarıda ki kullanıcıya teşekkür ederim.
Konumuza dönelim;
Başta rönesans olmak üzere sanatta ideal güzelliğin kusursuz betimlemesine şiddetle karşı çıkıp 'insanı tanrı gibi resmetmek yerine, tanrıyı insan gibi resmetme'kavramını yaratmış büyük bir ustadır.
1600'lerin Romasında sanatta kapalı mekan sert ışık gölge anlayışını sanat tarihine armağan etmiştir.
Ömrü boyunca din adamları ile başı belaya girmiş, hakkında ölüm fermanları çıkarılmış. Sürgünden dönüşünde bataklık bir arazinin ortasında sıtmadan yaşama veda etmiştir. Ayrıca 3 defa adam öldürmüş katildir.
Bu ustadan haberdar olmamızı sağlayan kişi ise eserlerini bir araya getiren Salvador Dali'dir.
Judith'in Halifornes'i katledişi
Şüpheci Thomas
Sanat tarihinde ondan etkilenmemiş az sanatçı vardır.
Konumuza dönelim;
Başta rönesans olmak üzere sanatta ideal güzelliğin kusursuz betimlemesine şiddetle karşı çıkıp 'insanı tanrı gibi resmetmek yerine, tanrıyı insan gibi resmetme'kavramını yaratmış büyük bir ustadır.
1600'lerin Romasında sanatta kapalı mekan sert ışık gölge anlayışını sanat tarihine armağan etmiştir.
Ömrü boyunca din adamları ile başı belaya girmiş, hakkında ölüm fermanları çıkarılmış. Sürgünden dönüşünde bataklık bir arazinin ortasında sıtmadan yaşama veda etmiştir. Ayrıca 3 defa adam öldürmüş katildir.
Bu ustadan haberdar olmamızı sağlayan kişi ise eserlerini bir araya getiren Salvador Dali'dir.
Judith'in Halifornes'i katledişi
Şüpheci Thomas
Sanat tarihinde ondan etkilenmemiş az sanatçı vardır.
bunun insanlığa yararı ne ?
ilk olarak 1789 yılında fransa'da ortaya çıkmıştır.feodal düzende dünya ,bireyi dini üzerinden sınıflandırıyordu. fransızların kanını emen krallık din istismarında oldukça iyiydi.sömürü sokaklarda bile belli oluyordu.yerde açlıktan ve pislikten ölüm döşeğinde olan adamın yanından parfüm kokusu saça saça geçen soylu kadınlar çıplak gözle ortaya koyuyordu durumu.(bugün çok farklıymış gibi söyledim sanırım) fransızlar jean jacques rousseau'nun fikirleri altında birleştiler.tanrı sömürücülerin elinde olduğu için tanrı fikri zayıflıyordu.zayıflayan hastalıklı tanrıyı kesmek için ise halkı tek bir çatı altında buluşturdular.jakobenler sahneye çıktığında ''ben fransalıyım eğer sende fransalıysan gerisinin önemi yok.bizler eşit,özgür ve kardeşiz'' dediler.daha sonra zaten hepsinin götünü kestiler.burjuva devrimini böyle yapmış oldu.dini kullanan feodal beyler, krallar çöktü milliyetçiliği kullanan zengin aileler aldı sazı eline.en sonunda sovyetler çıktı tabi dünya tarihinde ilk defa herkesin boğazından eşit ekmek girdi.insanlığın geldiği son nokta onlardı.evet sistemleri aksıyordu aç burjuva amerika başta olmak üzere herkes amgargo uyguluyordu ama doksan sene dimdik ayakta kaldılar.iyi ki varmış sovyetler.
özgürlük mavi,eşitlik beyaz,kardeşlik kırmızı.
edit; ''uygarlık zembereği boşalmış bir halk yeniden özgür olamaz.
ey özgür uluslar, şu özdeyişi unutmayın: olmayan özgürlüğü sağlayabilirsiniz ama yitirdiğiniz özgürlüğü asla!'' j.j.rousseau
edit2 ; http://arsiv.ntv.com.tr/news/210841.asp kieslowskinin mavi,beyaz ,kırmızı film üçlemeleri sanat (kanser) filmleridir.tavsiye ederim ama fransa tarihine hakim olanlara.. anlaşılması zor filmlerdir. zaten linkteki açıklamadan içeriğini de öğrenebilirsiniz.
özgürlük mavi,eşitlik beyaz,kardeşlik kırmızı.
edit; ''uygarlık zembereği boşalmış bir halk yeniden özgür olamaz.
ey özgür uluslar, şu özdeyişi unutmayın: olmayan özgürlüğü sağlayabilirsiniz ama yitirdiğiniz özgürlüğü asla!'' j.j.rousseau
edit2 ; http://arsiv.ntv.com.tr/news/210841.asp kieslowskinin mavi,beyaz ,kırmızı film üçlemeleri sanat (kanser) filmleridir.tavsiye ederim ama fransa tarihine hakim olanlara.. anlaşılması zor filmlerdir. zaten linkteki açıklamadan içeriğini de öğrenebilirsiniz.
Sosyal Psikoloji Bireyin, bireyler arası ve sosyal çevreyle olan İlişkilerini, sosyal deneyim ve davranışlarını, grup üyeliğinin nitelikleri veya bir toplum içinde bulunmanın bireyin tutum ve davranışları ile inançları üzerindeki etkilerini inceleyen psikolojinin bir dalıdır.
online görünce mutlu olmama sebebiyet vermiş yazar.
Sözlükte kimi yazarların almaya yediremediği olay. Siz yine de elestirmeye devam edin, o klavye başındaki delikanlıyı anında çıldırtabilirsiniz.
Yönetimin "bari online olan 3-5 kisi kalsın burada" niyetiyle hazırladığı liste.
Diğer ülkelerin çok gelişmiş olmasıdır tabiki de.
Bi saçmalamasınlar, çıtayı yükseltmesinler o kadar. Seviye şu derece de eşitlenmeli;
"Ne demek yeni gezegenler bulmuşlar? Ne yapacaklarmış? Burayı katlettikleri yetmiyor sıra uzaya mı geldi? müslüman da değillerdir kesin, yazık. Yanacak Cehennemde p*zevenkler."
Bi saçmalamasınlar, çıtayı yükseltmesinler o kadar. Seviye şu derece de eşitlenmeli;
"Ne demek yeni gezegenler bulmuşlar? Ne yapacaklarmış? Burayı katlettikleri yetmiyor sıra uzaya mı geldi? müslüman da değillerdir kesin, yazık. Yanacak Cehennemde p*zevenkler."
Sözlükte sevdiğim yazarlar
format.
Şu ülkenin 1 günlüğüne de olsa atam'ın görmek isteyeceği şekilde olduğunu görmek.
Dava
Suç ve Ceza
Budala
Yüzbaşının Kızı
Dönüşüm
Yabancı
Kör baykuş
Şimdilik Bunlar kafi
Suç ve Ceza
Budala
Yüzbaşının Kızı
Dönüşüm
Yabancı
Kör baykuş
Şimdilik Bunlar kafi
Yok canım ne stefan zweig fanlığı... son alışverişimle kitaplığın en okunası bölümü burası oldu swh
Laik sözlüğün kalitesi
eski pers imparatorluğunda zerdüştlüğün tanrısıdır. İlk tektanrılı dinlerden biri olduğu düşünülüyor. Ehrimen ile sürekli bir mücadele içindedilr ve zerdüştlere göre bir gün Ahura mazda bu mücadeleyi kazanacak.
16 yaşımdayken ailemize küçük bir üye katılıncaya kadar haiz olmadığım duygudur.
daha önceleri bebekleri, küçük çocukları salya sümük ağlayan, şımarık, istediği her şeyi elde etmeye çalışan küçük ve mızmız yaratıklar olarak görürdüm ve şu an bunun aşağılık bir şey olduğunun farkındayım. ama çocukları sevmiyor, sevemiyordum.
hatta çocuk seveceğime, evlendiğimde çocuk yapacağıma, bu sorumluluğu alacağıma eve yavru kedi veya köpek alır onu besler büyütür, onu severim, onunla ilgilenirim diye düşünüyordum. çocuklara o kadar uzak ve alakasızdım. altını pisleyen, sürekli ilgilenilmesi gereken küçük insanlar olarak görüyordum onları, yanakları tombul ve aklından sinsilikler geçen fakat söyleyemeyen küçük insanlar.
hatta annemin hamilelik döneminde benden 15 yaş küçük bir kardeşim olacağı için onlardan utandığımı da söylemiştim, zira baba olabileceğim bir yaşta kardeşim oluyordu.
ta ki minik üyemiz ailemize katılana kadar.
2012 şubatında doğdu ve doğduğu andan itibaren hepimizi etrafına topladı. küçücüktü, hiçbir şeye benzemiyordu henüz, ne anneme, ne babama ne de bana. ve elleri, ayakları ufacıktı. garip bir örnek olacak ama serçe parmağımı uzattığımda yarım litrelik su şişesini tuttuğum gibi tutuyordu.
aylar ilerledikçe büyüdü, yüzü belirginleşmeye başladı ve onu gittikçe daha çok sevdim, hatta bende bir çocuk sevgisi, çocuk aşkının başlangıcı oldu o. artık kendimden utanıyordum bu sevimli canlılara önceleri kötü baktığım için.
emeklemeye ilk başladığı zamanlarda yerde tüm gücüyle debelenirdi, ağzında emziğiyle dolanırdı, ne zaman ortaya çıkacağı hiç belli olmazdı ve artık kapıları sinirle çarpmam söz konusu olmuyordu, bir anda odama girebilirdi, ve artık her an dikkatli olmam gerekiyordu, raflara bir şeyler koyarken bile en dibe kadar itiyordum ki düşmesin, ona bir şey olmasın.
1.5 yaşlarında yavaş yavaş yürümeyi öğrendi, raflara uzanabiliyordu, evde devriye geziyordu artık, ağzında emziğiyle gelip kapıma oynamak istiyordu. asla kırmıyordum.
ve saçları da uzadı, doğarken zaten dişi vardı ve yavaş yavaş dişleri de çıkmaya başladı, ve annem kulağına minik bir küpe taktığında daha da şeker oldu. zaman ilerledikçe büyüyor ve daha tatlı oluyordu.
ve hayata küstüğüm zamanlarda evde onun olduğunu hatırlıyordum hep, lisenin inişli çıkışlı anlarında evde eskisi gibi bağırmıyor, ortalığı dağıtmıyordum. her şeyden vazgeçtiğim an o aklıma geliyordu, yaşama sevincim olmuştu.
kötü zamanlarımda hep onu düşündüm, onun nasıl büyüyeceğini ve güzel, genç bir kız olacağını hayal ettim. bana umut oldu, onun geleceği ve serpilişini düşünmek beni her zaman mutlu etti ve bugün bir kız çocuğu hayalim olmasını sağladı. bunda aramızdaki yaş farkı da önemli bir etken, kritik bir anda gelip hayatımızı süslemiş olması.
ve ciddi manada bırakmaya karar verdiğim, bocaladığım anlarda gözümün önüne gelen iki kişiden biriydi. hayallerimin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini, tam anlamıyla kaybettiğimi anladığımda uğruna devam etmem gereken kişi olmuştu.
ülkemin geleceğini değiştirecek, insanımızı yoksulluktan kurtaracak, anadolu kadınının gözündeki yaşa derman olacak bir makama, ata'mın karşısına başım dik çıkacak bir duruma gelemediğimde geleceğini kurtarmak istediğim kişi oldu, mâlum kötülüklerden sakınmam gereken, gözlerindeki parıltıyı göreceğim ve asla bırakmayacağım minik dostum.
tüm çocukları onun sayesinde sevdim, önceleri gördüğümde bön bön baktığım minik canlılara artık içten bir gülümsemeyle bakmama sebep oldu. onu hiçbir şeyi sevmediğim kadar içten seviyor ve gözümden sakınıyorum.
bir gün o büyüdüğünde ve söylediklerimi anlayacak yaşa geldiğinde kendisine sitemize not düştüğüm bu yazıyı da okutacağım. beni kurtardığı için teşekkür edeceğim ve minik ellerini unutmayacağımı söyleyeceğim,
canım kardeşim sahra'ya.
daha önceleri bebekleri, küçük çocukları salya sümük ağlayan, şımarık, istediği her şeyi elde etmeye çalışan küçük ve mızmız yaratıklar olarak görürdüm ve şu an bunun aşağılık bir şey olduğunun farkındayım. ama çocukları sevmiyor, sevemiyordum.
hatta çocuk seveceğime, evlendiğimde çocuk yapacağıma, bu sorumluluğu alacağıma eve yavru kedi veya köpek alır onu besler büyütür, onu severim, onunla ilgilenirim diye düşünüyordum. çocuklara o kadar uzak ve alakasızdım. altını pisleyen, sürekli ilgilenilmesi gereken küçük insanlar olarak görüyordum onları, yanakları tombul ve aklından sinsilikler geçen fakat söyleyemeyen küçük insanlar.
hatta annemin hamilelik döneminde benden 15 yaş küçük bir kardeşim olacağı için onlardan utandığımı da söylemiştim, zira baba olabileceğim bir yaşta kardeşim oluyordu.
ta ki minik üyemiz ailemize katılana kadar.
2012 şubatında doğdu ve doğduğu andan itibaren hepimizi etrafına topladı. küçücüktü, hiçbir şeye benzemiyordu henüz, ne anneme, ne babama ne de bana. ve elleri, ayakları ufacıktı. garip bir örnek olacak ama serçe parmağımı uzattığımda yarım litrelik su şişesini tuttuğum gibi tutuyordu.
aylar ilerledikçe büyüdü, yüzü belirginleşmeye başladı ve onu gittikçe daha çok sevdim, hatta bende bir çocuk sevgisi, çocuk aşkının başlangıcı oldu o. artık kendimden utanıyordum bu sevimli canlılara önceleri kötü baktığım için.
emeklemeye ilk başladığı zamanlarda yerde tüm gücüyle debelenirdi, ağzında emziğiyle dolanırdı, ne zaman ortaya çıkacağı hiç belli olmazdı ve artık kapıları sinirle çarpmam söz konusu olmuyordu, bir anda odama girebilirdi, ve artık her an dikkatli olmam gerekiyordu, raflara bir şeyler koyarken bile en dibe kadar itiyordum ki düşmesin, ona bir şey olmasın.
1.5 yaşlarında yavaş yavaş yürümeyi öğrendi, raflara uzanabiliyordu, evde devriye geziyordu artık, ağzında emziğiyle gelip kapıma oynamak istiyordu. asla kırmıyordum.
ve saçları da uzadı, doğarken zaten dişi vardı ve yavaş yavaş dişleri de çıkmaya başladı, ve annem kulağına minik bir küpe taktığında daha da şeker oldu. zaman ilerledikçe büyüyor ve daha tatlı oluyordu.
ve hayata küstüğüm zamanlarda evde onun olduğunu hatırlıyordum hep, lisenin inişli çıkışlı anlarında evde eskisi gibi bağırmıyor, ortalığı dağıtmıyordum. her şeyden vazgeçtiğim an o aklıma geliyordu, yaşama sevincim olmuştu.
kötü zamanlarımda hep onu düşündüm, onun nasıl büyüyeceğini ve güzel, genç bir kız olacağını hayal ettim. bana umut oldu, onun geleceği ve serpilişini düşünmek beni her zaman mutlu etti ve bugün bir kız çocuğu hayalim olmasını sağladı. bunda aramızdaki yaş farkı da önemli bir etken, kritik bir anda gelip hayatımızı süslemiş olması.
ve ciddi manada bırakmaya karar verdiğim, bocaladığım anlarda gözümün önüne gelen iki kişiden biriydi. hayallerimin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini, tam anlamıyla kaybettiğimi anladığımda uğruna devam etmem gereken kişi olmuştu.
ülkemin geleceğini değiştirecek, insanımızı yoksulluktan kurtaracak, anadolu kadınının gözündeki yaşa derman olacak bir makama, ata'mın karşısına başım dik çıkacak bir duruma gelemediğimde geleceğini kurtarmak istediğim kişi oldu, mâlum kötülüklerden sakınmam gereken, gözlerindeki parıltıyı göreceğim ve asla bırakmayacağım minik dostum.
tüm çocukları onun sayesinde sevdim, önceleri gördüğümde bön bön baktığım minik canlılara artık içten bir gülümsemeyle bakmama sebep oldu. onu hiçbir şeyi sevmediğim kadar içten seviyor ve gözümden sakınıyorum.
bir gün o büyüdüğünde ve söylediklerimi anlayacak yaşa geldiğinde kendisine sitemize not düştüğüm bu yazıyı da okutacağım. beni kurtardığı için teşekkür edeceğim ve minik ellerini unutmayacağımı söyleyeceğim,
canım kardeşim sahra'ya.
Endless şarkısı altında bütün medeni kardeşlerimizin toplandığı gruptur.
(bkz:şarkıyı türkler sahiplenmiştir)
(bkz:şarkıyı türkler sahiplenmiştir)
Garip şekillere sahip tek hücreli mikroorganizmadır. birkaç mikrometre uzunluğunda olurlar.
bir gram topraktaki bakteri hücrelerinin sayısı 40 milyon, bir mililitre tatlı suda ise 1 milyondur. Ve toplam olarak dünya'da 5 nonilyon bakteri vardır.
bir gram topraktaki bakteri hücrelerinin sayısı 40 milyon, bir mililitre tatlı suda ise 1 milyondur. Ve toplam olarak dünya'da 5 nonilyon bakteri vardır.
Sözlük yazarlarımızdan (bkz:besiktas) 'ın tavsiyesiyle izlediğim ''Le tout nouveau testament'' adlı çok beğendiğim Fransa yapımlı bir film.
Konusu filmekimi'nin sitesinde şu şekilde veriliyor;
tanrı yaşıyor, hem de brüksel'de bir apartmanda. ama pek huysuz bir adam; karısıyla kızına pek kötü davranıyor. masum kızı hakkında pek az şey biliyoruz aslında: kendisi 10 yaşında, adı da ea. bir gün, tahammülü tükenince, ea babasının en büyük sırrını, yani dünyadaki herkesin öleceği tarihi sms'ler yollayarak ifşa eder. ardından da evden kaçıp altı yeni havari bulmaya karar verir.
Konusu filmekimi'nin sitesinde şu şekilde veriliyor;
tanrı yaşıyor, hem de brüksel'de bir apartmanda. ama pek huysuz bir adam; karısıyla kızına pek kötü davranıyor. masum kızı hakkında pek az şey biliyoruz aslında: kendisi 10 yaşında, adı da ea. bir gün, tahammülü tükenince, ea babasının en büyük sırrını, yani dünyadaki herkesin öleceği tarihi sms'ler yollayarak ifşa eder. ardından da evden kaçıp altı yeni havari bulmaya karar verir.
Sözlüğe değer vermiş insandır. Sizin için sadece ilgi çekmek için olan şey aslında onun için arkadaşlarıdır, entryleridir, kah eğlendiği kah sinirlendiği zamanlardır... bu yazdığınız nefret girilerinin hepsi her muller'a ithafen, biz bunun farkındayız gizlemenize hiç gerek yok. Bu mu yani sizin sözlükten kastınız? Bir bitiremedik şu milliyetçi-enternasyonalist kavgasını. Hiç de şaşırmıyorum aslında buna çünkü türkiye'nin en büyük sorunu da bu. Ben de çok kişiyle kavga ettim sözlük dışında, bazen terörizmi yükselttiği için bazen de aşırı milliyetçilik yaptığı için. Ama sizin sorununuz ne biliyor musunuz, siz saygısızsınız. Saygısı olan kadın düşmanı bile gözümde kadın düşmanı değil sadece yanlış eğitim almış insandır benim için ama sizin yaptığınız zerre kadar saygı duymamak. Başka bir sorun ise empati kuramamak. Hiç düşünmüyorsunuz acaba bunu yazarken ne düşündü diye. Sizin birleşmeniz gereken ortak payda laiklikken neden hala garip garip başlıklar açıp türkiye'yi türkiye yapan değerlere, atatürk'e, laf edip başımızdaki en büyük bela olan ışid pkk sempatizanlığı yapıyorsunuz? Bunları okuyan insan hele hele milliyetçiliği biraz daha fazlaysa tabii ki de alınıp kızacaktır bundan doğal ne var? Ben demiyorum ki türkler en üstün ırktır yok işte kürtler ölsün... ben de enternasyonalistliği çok mantıklı bulan bi insanım ama bu demek değildir ki ülkemin karşısındaki grupları destekleyeceğim... neden bu olsun ki bunu yazan insan art niyetlidir zaten ben hala sözlükte kimseyi terörist olmakla suçlamıyorum ama onları öven giri girmekle çok saf düşünceli, iyi niyetli insanlar olmadığınızı ve başkalarının da buna alınıp size cephe almasının çok doğal olduğunu söylüyorum. Ne tartışma üslubu biliyorsunuz ne empati ne de saygı ne diyebilirim ki böyle devam ederseniz sözlüğü bölmeye çalışıp salak salak giriler girmeye devam ederseniz bu sözlük asla ve asla büyüyemez. Ayrıca gidersem de kendi başlığımdan bunu duyururum buna da kimse karışamaz bu benim en doğal hakkım.
O kadar uğraştıktan sonra geriye bakıldığında ben ne için çaba gösteriyormuşum düşüncesine kapılmamızı sağlayan bir durumdur. Bakmakla görmek arasındaki farkın ne olduğunu daha iyi anlamamızı sağlar.
doğrudur. kendimden örnek vermem gerekirse açıkçası ne karşı cinsi etkilemek ne de hemcinslerim içerisinde ''yarış'' olarak adlandırılan şeyden geri kalmama adına yapıyorum. makyaja dair hemen hemen her şeyi bilmeme rağmen yalnızca ufak tefek müdahaleler yaparak kendimi iyi hissetmeyi seviyorum.
yağmurlu bir gecenin içimizi işleyişine yoldaşlık eden şarkılara sahip gruptur. gökyüzüne çıkarıp yere çakması bir oluyor. şehvet ve tutkunun bir araya getirdiği koca kaos.
Bazen neden bu kadar soğuk olduğumu sorguluyorum... sonra sıkılıp sorgulamayı bırakıyorum.
Tartılışılmaması gereken tek şey her şeyin tartışılabileceğidir.
Matematik, bizim sayıları anlama biçimimizdir. Tıpkı dil gibi farklı insanların farklı biçimde anlayışları olabilir. O yüzden 2+2 = 4 mutlak bir doğru değildir.
Güzel ahlak iyi olamaz, benim için "iyi" olan başkası için kötüdür, burada da bakış açısı devreye giriyor.
Atatürk ilkeleri kalıpsal / dogmatik değildir. Atatürk kendisi de söylemiştir bunu. Günümüzde devletçilik mi kaldı mesela? Daha iyisi uygun görüldü, değiştirildi. Modern çağa ayak uyduruldu. Eğer ileride böyle bir durum olursa, laiklik elbette tartışılabilir.
Bilim eleştirilebilir, ürettiği hastalıklar ve bombalar nedeniyle. Medeniyetler eleştirilebilir katlettiği insanlar nedeniyle. Kitap okuyanlar eleştirilebilir, okuduğu toz pembe romanlar ise.
Yukarıda anlattığım gibi, tartışmalar bakış açısı ile ilgilidir. Sabit bir noktada durarak "hayır, bunu yapamazsın" derseniz, kendinizi farklı görüşlere kapatırsınız. Eğer karşımdaki düzgün argümanlara sahipse; isterse bana dünyanın dinozor şeklinde olduğunu anlatabilir, ben de seve seve dinlerim.
Tartışandan değil, tartışmayandan; sabit fikirli olandan korkun.
Matematik, bizim sayıları anlama biçimimizdir. Tıpkı dil gibi farklı insanların farklı biçimde anlayışları olabilir. O yüzden 2+2 = 4 mutlak bir doğru değildir.
Güzel ahlak iyi olamaz, benim için "iyi" olan başkası için kötüdür, burada da bakış açısı devreye giriyor.
Atatürk ilkeleri kalıpsal / dogmatik değildir. Atatürk kendisi de söylemiştir bunu. Günümüzde devletçilik mi kaldı mesela? Daha iyisi uygun görüldü, değiştirildi. Modern çağa ayak uyduruldu. Eğer ileride böyle bir durum olursa, laiklik elbette tartışılabilir.
Bilim eleştirilebilir, ürettiği hastalıklar ve bombalar nedeniyle. Medeniyetler eleştirilebilir katlettiği insanlar nedeniyle. Kitap okuyanlar eleştirilebilir, okuduğu toz pembe romanlar ise.
Yukarıda anlattığım gibi, tartışmalar bakış açısı ile ilgilidir. Sabit bir noktada durarak "hayır, bunu yapamazsın" derseniz, kendinizi farklı görüşlere kapatırsınız. Eğer karşımdaki düzgün argümanlara sahipse; isterse bana dünyanın dinozor şeklinde olduğunu anlatabilir, ben de seve seve dinlerim.
Tartışandan değil, tartışmayandan; sabit fikirli olandan korkun.
An itibari (yazar:Codeboss)'umuzun sözlüğümüze kazandırdığı özelliktir.
Bilinen en eski kuran nüshalarından biridir. Bütünün sadece %25' ini oluşturur. Tübingen üniversitesi ve yemen / sana'a müzesinde bulunur. Her ne kadar biadçı, cahil müslüman otoriteler bunun kuranın değişmedğine kanıt olduğunu düşünse de, bu parçalar bütünün sadece %25'ini oluşturmaktadır. Parşömenlere yapılan mor ışık çalışmalarının, kelimelerin silinerek tekrar yazıldığını göstermesi, Birmingham da yapılan karbon testlerinin 568-645 yıllarını gösteriyor olması, ayrıca bulunan nüshaların kronolojik bir sıralamasının bulunmaması gibi bilgilere bakılarak bile kuranın değiştirilmemiş olmasının imkansız olduğu gerçeğini her mantık sahibi insan kabul edecektir. (Mantık sahibi diyorum bak, çomar değil)
Kısaca; Bilim her ne kadar elinizdeki kuranın değişmemiş olmasının imkansız olduğunu söylese de, 1.6 milyar 'müslümanlık' adlı psikolojik rahatsızlığa sahip insan, rahatsızlıklarından ötürü bunu kabul etmeyecektir. (Ben değil, psikanalizin kurucusu (bkz:Sigmund freud) diyor; din, bir tür yaygın ruh hastalığıdır)
Siz yine de kendi mantığınıza güvenip şu soruyu cevaplamaya çalışın; Bu allah ilk gönderdiğini koruyamamamışken, sonuncusunu koruyabileceğini nereden çıkarıyorlar?
Tübingen nüshasında silinip yeniden yazılan, hiçbir testten geçemeyen kısımda sadece aşağıdaki süreler bulunur;
Sûre Adı Mevcut Âyetleri Sûre Adı Mevcut Âyetleri
el-İsrâ (17) 35-111 (Eksik) en-Neml (27) 1-93 (Tam)
el-Kehf (18) 1-110 (Tam) el-Kasas (28) 1-88 (Tam)
Meryem (19) 1-98 (Tam) el-Ankebût (29) 1-69 (Tam)
Tâhâ (20) 1-135 (Tam) er-Rûm (30) 1-60 (Tam)
el-Enbiyâ (21) 1-112 (Tam) Lokmân (31) 1-34 (Tam)
el-Hac (22) 1-78 (Tam) es-Secde (32) 1-30 (Tam)
el-Mü'minûn (23) 1-118 (Tam) el-Ahzâb (33) 1-73 (Tam)
en-Nûr (24) 1-64 (tam) Sebe' (34) 1-54 (Tam)
el-Furkān (25) 1-77 (Tam) Fâtır (35) 1-45 (Tam)
eş-Şuarâ (26) 1-227 (Tam) Yâsîn (36) 1-56 (Eksik)
Kısaca; Bilim her ne kadar elinizdeki kuranın değişmemiş olmasının imkansız olduğunu söylese de, 1.6 milyar 'müslümanlık' adlı psikolojik rahatsızlığa sahip insan, rahatsızlıklarından ötürü bunu kabul etmeyecektir. (Ben değil, psikanalizin kurucusu (bkz:Sigmund freud) diyor; din, bir tür yaygın ruh hastalığıdır)
Siz yine de kendi mantığınıza güvenip şu soruyu cevaplamaya çalışın; Bu allah ilk gönderdiğini koruyamamamışken, sonuncusunu koruyabileceğini nereden çıkarıyorlar?
Tübingen nüshasında silinip yeniden yazılan, hiçbir testten geçemeyen kısımda sadece aşağıdaki süreler bulunur;
Sûre Adı Mevcut Âyetleri Sûre Adı Mevcut Âyetleri
el-İsrâ (17) 35-111 (Eksik) en-Neml (27) 1-93 (Tam)
el-Kehf (18) 1-110 (Tam) el-Kasas (28) 1-88 (Tam)
Meryem (19) 1-98 (Tam) el-Ankebût (29) 1-69 (Tam)
Tâhâ (20) 1-135 (Tam) er-Rûm (30) 1-60 (Tam)
el-Enbiyâ (21) 1-112 (Tam) Lokmân (31) 1-34 (Tam)
el-Hac (22) 1-78 (Tam) es-Secde (32) 1-30 (Tam)
el-Mü'minûn (23) 1-118 (Tam) el-Ahzâb (33) 1-73 (Tam)
en-Nûr (24) 1-64 (tam) Sebe' (34) 1-54 (Tam)
el-Furkān (25) 1-77 (Tam) Fâtır (35) 1-45 (Tam)
eş-Şuarâ (26) 1-227 (Tam) Yâsîn (36) 1-56 (Eksik)
Bay muller salatayı çok sever
selda bağcan
zülfü livaneli
fazıl say
genco erkal
müjdat gezen
haluk levent
daha aklıma gelmiyor ama bu saydıklarım birbirinden değerli sanatçılar. ömrünüz bol, sanatınız sonsuz olsun.
zülfü livaneli
fazıl say
genco erkal
müjdat gezen
haluk levent
daha aklıma gelmiyor ama bu saydıklarım birbirinden değerli sanatçılar. ömrünüz bol, sanatınız sonsuz olsun.
Her ne kadar şu an yaşamıyor olsa da Barış Akarsu demek isterdim..
Demek ki din gerçekten insanları sıkıyormuş/depresyona sokuyormuşki insanlar izmir'e taşınıyor. Ah herkes izmirliler gibi olsa keşke...
yapması başta zor hatta imkansız gibi gelen eylemdir.
küçük bir çocuğun aşı olmaktan kaçmasına benzer; hasta olmak başta güzel gelmeye başlar sonuçta okuldan kaytarmaya yarar diye düşünürken bu hastalıklar artık can sıkmaya başlar ve tek çare aşı olup bir nevi arınmaktır, hiç denememiş ve çevresinden zor olduğunu duyduğundan cesaret edemez fakat yapmak zorundadır çünkü başka türlü rahatlayamaz. sevdiğimiz birini kaybettikten sonra ya da sevgilimizden ayrılınca onu unutmak da böyledir, önce her şey yolunda gibi gözükür, atlatılır sanılır ama bir süre sonra dayanılmaz olur ve unutmaya çalışılır fakat çevre buna pek yardımcı olmaz. yine de çevreye ve cesaretsizliğe rağmen başka türlü arınıp rahatlayamayacağını bildiğinden dolayı gerçekleşir bu devrim niteliğindeki eylem.
küçük bir çocuğun aşı olmaktan kaçmasına benzer; hasta olmak başta güzel gelmeye başlar sonuçta okuldan kaytarmaya yarar diye düşünürken bu hastalıklar artık can sıkmaya başlar ve tek çare aşı olup bir nevi arınmaktır, hiç denememiş ve çevresinden zor olduğunu duyduğundan cesaret edemez fakat yapmak zorundadır çünkü başka türlü rahatlayamaz. sevdiğimiz birini kaybettikten sonra ya da sevgilimizden ayrılınca onu unutmak da böyledir, önce her şey yolunda gibi gözükür, atlatılır sanılır ama bir süre sonra dayanılmaz olur ve unutmaya çalışılır fakat çevre buna pek yardımcı olmaz. yine de çevreye ve cesaretsizliğe rağmen başka türlü arınıp rahatlayamayacağını bildiğinden dolayı gerçekleşir bu devrim niteliğindeki eylem.
yaz mevsiminin kaçınılmaz getirisi. resmen yaz gelse de balkonda otursam diye bekliyorum her yıl.
birilerinin geçmesini bekler gibi sokağı izliyorum ama aslında kimseyi beklediğim yok sadece o beklenti hissi hoşuma gidiyor ve her balkona çıktığımda aklıma biri geliyor, tuhaf ve belki acınası bir yalnızlık duygusu.
birilerinin geçmesini bekler gibi sokağı izliyorum ama aslında kimseyi beklediğim yok sadece o beklenti hissi hoşuma gidiyor ve her balkona çıktığımda aklıma biri geliyor, tuhaf ve belki acınası bir yalnızlık duygusu.
Bi tane gömlek aldım kotondan orada güzel görünüyordu. Eve geldim. Babam "bu ne amk çiçek taksi setinden mi fırladın" diyerek dalga geçti. Ulan hakikaten nasıl bir gömlek bu yaa. Üstünde palmiye ağaçları var, mavi bişey...
bazen o kadar nefret ediyorum ki şehrin azizlerine bağlayasım geliyor.
en ayar olduğum şeylerden birisidir. neden herkes seni sevsin ki?
neden böyle bir gereksinime ihtiyaç duyar bir insan?
her türlü senden antipati duyacak birisi çıkacak karşına...
tuhaf bir ego belirtisi, anlam veremiyorum.
neden böyle bir gereksinime ihtiyaç duyar bir insan?
her türlü senden antipati duyacak birisi çıkacak karşına...
tuhaf bir ego belirtisi, anlam veremiyorum.
Gelin iki kutu meyve suyu içelim bu gece dostlar. Sütüm de var ılıtır içeriz. Endişelenmeyin dertlerimiz bir vanilyali muma bakar belki kendimizden geçeriz pucca izlerken...
zordur özellikle karşında olan kişi açık fikirli değil ise gerçekten zordur. hatta belirli bir süreden sonra yapamazsın. eğer öyle birini bulursanız sakın bırakmayın, konuşun konuşabildiğiniz kadar. çok değerli insandır bunlar, saatlerce konuşup sıkılmazsınız.
Gece Deniz kenarında havluyu serip sabaha kadar arkadaşlarla ateş yakıp şarapları plastik bardakta götürdüğün üzerine sabaha karşı doğan güneşte henüz mavi olmaya yeltenmiş gri denize atlamaktır. Üzerine bir kahvaltı ve uyku da ciladir.
Ne akşammış herkeste şaraplar denizler. Kışlık eve geldim dışarısı siz diyin 36 ben diyim 50. Ev yine hamam mübarek. Şeytanı çağırıp cilveleşecek kıvama geldim. Öfff be. Ya sabır.
Jazz'a efsane bir yorum katan bir kadındır. bir ingiliz olup amerika'nin kapısını kendine açan sayılı insanlardan biridir. Back to Black albümü 21.yüzyılın en cok satan albumlerinden biridir. 2012 yılında 20 milyon kopya satışını geride bırakmıştır.
realistliğin yanında tadından yenmez. yalan söyleme gereği duymadığım için genel halimdir.
Ülkemizde yanlış anlaşılan durum. Ben kimsenin değerine saygı duymak zorunda değilim aslında. Sevdiğim birisi müslümansa bu benim müslümanlığa saygı duymam gerektiğini göstermez. Saygı duymam gereken tek bir şey varsa o da birisinin müslümanlığa inanma hakkı. Bu siyasi fikirler için de geçerli. Sağcılığa saygı duymam mümkün değil ama bir insanın sağcı olma hakkına saygı duyarım.
Laiksavar'ı 3 tane hesapla seri eksileyip ilk defa eksi binlere ulaşan yazar olmasını sağladığım zamanlardı.. sonra ip ban falan bile tatliydi