confessions

Makinelitüfek

Yazar  · 25 Nisan 2017 Salı

  1. toplam giri 76
  2. takipçi 17
  3. puan 1586

kendini kadın ile eşit görmeyen erkek

Makinelitüfek
başlığın altındaki savunma biçimlerine baktığımda kadın erkek eşitliğini savunanların oldukça yavan kişilikler olduğunu görüyorum, ki bu başlığın açılma şeklinden belli.

kadın ve erkeğin bazı hususlarda eşit olmadığını savunan biri olarak ben bu mevzuyu anlayamıyorum, belli sorumluluklarımız olmasının yanında aynı hayatı paylaştığımız ve aynı yolda yürüdüğümüz için birlik halinde yapmamız gereken şeyler de mevcut.

genel anlamda konuşacağım, şöyle ki daha dikkat gerektiren, ince işlerde kadınların bizden daha yetenekli olduğu, ve ağırlıklı olarak güç ve çaba gerektiren meselelerde de bizim ön plânda olduğumuz gün gibi ortada. bunu cinsiyetçilik olarak yorumlayacak insanların geleceğini bildiğim ve gereksiz tartışma çıkarmamak için cinsiyetçi bir insan olmadığımı baştan belirteyim.

feminizmin gerekliliğini savunan biri olarak, hele ki ülkemizin böyle sarsıntılı bir evreden geçtiği dönemde kadınların kendini ifade ederken daha mantıklı olmalarını rica ediyorum, feminizm erkek düşmanlığı olmamalı, erkek düşmanlığı ve amacından sapmış bir ideoloji olup kararsız kişilerin ondan korkmasına ve ona karşı savunma almasına meydan vermemeli.

kadın ve erkek bazı konularda eşit değildir fakat bu kötü bir şey değil, fiziksel güç anlamında daha hassas olduklarını bildiğim için bir kadına çok zor durumda kalmadığım sürece şiddet uygulamam. ve ölçülü olduğu müddetçe kadınların bazı ayrıcalıklı haklara sahip olmaları gerektiğini de düşünüyorum.

kadın ve erkeğin bazı hususlarda eşit olmadığını düşünmek, kadınların erkeklerin sahip olduğu hak ve özgürlüklere sahip olmamasını savunmak değildir. hele ki kadınları aşağılamak hiç değildir, kaldı ki aşağılanacak bir tarafları yok. ve güç gerektiren konularda bizden daha pasif olmaları güç gerektiren işlerde çalışamayacakları anlamına gelmez, tercihleri buysa gayet güzelce çalışabilirler.

benim görüşlerim bunlar, söylediğim gibi gereksiz tartışma çıkarmak maksadıyla söylemiyorum, cinsiyetçi biri de değilim, elimden geldiği kadarıyla ifade etmeye çalıştım kendimi. söyleyeceklerim bu kadar.
10

çocuk sevgisi

Makinelitüfek
16 yaşımdayken ailemize küçük bir üye katılıncaya kadar haiz olmadığım duygudur.

daha önceleri bebekleri, küçük çocukları salya sümük ağlayan, şımarık, istediği her şeyi elde etmeye çalışan küçük ve mızmız yaratıklar olarak görürdüm ve şu an bunun aşağılık bir şey olduğunun farkındayım. ama çocukları sevmiyor, sevemiyordum.

hatta çocuk seveceğime, evlendiğimde çocuk yapacağıma, bu sorumluluğu alacağıma eve yavru kedi veya köpek alır onu besler büyütür, onu severim, onunla ilgilenirim diye düşünüyordum. çocuklara o kadar uzak ve alakasızdım. altını pisleyen, sürekli ilgilenilmesi gereken küçük insanlar olarak görüyordum onları, yanakları tombul ve aklından sinsilikler geçen fakat söyleyemeyen küçük insanlar.

hatta annemin hamilelik döneminde benden 15 yaş küçük bir kardeşim olacağı için onlardan utandığımı da söylemiştim, zira baba olabileceğim bir yaşta kardeşim oluyordu.

ta ki minik üyemiz ailemize katılana kadar.

2012 şubatında doğdu ve doğduğu andan itibaren hepimizi etrafına topladı. küçücüktü, hiçbir şeye benzemiyordu henüz, ne anneme, ne babama ne de bana. ve elleri, ayakları ufacıktı. garip bir örnek olacak ama serçe parmağımı uzattığımda yarım litrelik su şişesini tuttuğum gibi tutuyordu.

aylar ilerledikçe büyüdü, yüzü belirginleşmeye başladı ve onu gittikçe daha çok sevdim, hatta bende bir çocuk sevgisi, çocuk aşkının başlangıcı oldu o. artık kendimden utanıyordum bu sevimli canlılara önceleri kötü baktığım için.

emeklemeye ilk başladığı zamanlarda yerde tüm gücüyle debelenirdi, ağzında emziğiyle dolanırdı, ne zaman ortaya çıkacağı hiç belli olmazdı ve artık kapıları sinirle çarpmam söz konusu olmuyordu, bir anda odama girebilirdi, ve artık her an dikkatli olmam gerekiyordu, raflara bir şeyler koyarken bile en dibe kadar itiyordum ki düşmesin, ona bir şey olmasın.

1.5 yaşlarında yavaş yavaş yürümeyi öğrendi, raflara uzanabiliyordu, evde devriye geziyordu artık, ağzında emziğiyle gelip kapıma oynamak istiyordu. asla kırmıyordum.

ve saçları da uzadı, doğarken zaten dişi vardı ve yavaş yavaş dişleri de çıkmaya başladı, ve annem kulağına minik bir küpe taktığında daha da şeker oldu. zaman ilerledikçe büyüyor ve daha tatlı oluyordu.


ve hayata küstüğüm zamanlarda evde onun olduğunu hatırlıyordum hep, lisenin inişli çıkışlı anlarında evde eskisi gibi bağırmıyor, ortalığı dağıtmıyordum. her şeyden vazgeçtiğim an o aklıma geliyordu, yaşama sevincim olmuştu.

kötü zamanlarımda hep onu düşündüm, onun nasıl büyüyeceğini ve güzel, genç bir kız olacağını hayal ettim. bana umut oldu, onun geleceği ve serpilişini düşünmek beni her zaman mutlu etti ve bugün bir kız çocuğu hayalim olmasını sağladı. bunda aramızdaki yaş farkı da önemli bir etken, kritik bir anda gelip hayatımızı süslemiş olması.

ve ciddi manada bırakmaya karar verdiğim, bocaladığım anlarda gözümün önüne gelen iki kişiden biriydi. hayallerimin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini, tam anlamıyla kaybettiğimi anladığımda uğruna devam etmem gereken kişi olmuştu.

ülkemin geleceğini değiştirecek, insanımızı yoksulluktan kurtaracak, anadolu kadınının gözündeki yaşa derman olacak bir makama, ata'mın karşısına başım dik çıkacak bir duruma gelemediğimde geleceğini kurtarmak istediğim kişi oldu, mâlum kötülüklerden sakınmam gereken, gözlerindeki parıltıyı göreceğim ve asla bırakmayacağım minik dostum.

tüm çocukları onun sayesinde sevdim, önceleri gördüğümde bön bön baktığım minik canlılara artık içten bir gülümsemeyle bakmama sebep oldu. onu hiçbir şeyi sevmediğim kadar içten seviyor ve gözümden sakınıyorum.

bir gün o büyüdüğünde ve söylediklerimi anlayacak yaşa geldiğinde kendisine sitemize not düştüğüm bu yazıyı da okutacağım. beni kurtardığı için teşekkür edeceğim ve minik ellerini unutmayacağımı söyleyeceğim,

canım kardeşim sahra'ya.

birinci evre harp düzeni

Makinelitüfek
insanların düzenli ordular kurması sonucu başlayan dönemdir. savaş kuramcıları tarafından gerçek anlamda savaşmaya başladığımız ve orduya önem verdiğimiz ilk dönemlere verilen isimdir.

bu evrede ordu süvariler, okçular ve piyadelerden oluşur. yakın temas söz konusu olduğu ve çeliğin kesme etkisi kullanıldığı için meydan savaşlarının yapıldığı dönemdir. insanların tam anlamıyla nizami savaştığı dönemlerdir, savaşın önemli bir kazanç kaynağı olduğu dönemdir.

ateşli silahların yaygınlaşması ve orduların bunlarla donatılması sonucu son bulmuş dönemdir.

ikinci evre harp düzeni

Makinelitüfek
meydan savaşlarının devrinin geçmesinden sonra, savaşın işleyiş ve ihtiyaçlarının değiştiği harp düzenidir. savaş kuramcılarının, orduların tamamen ateşli silahlarla donatılması ve cephelerin devreye girmesi sonucu ortaya çıkan harp düzenine verdiği isimdir.

kılıç, kalkan ve ok gibi ilkel savaş aletlerinin döneminin bittiği ve orduların tamamen tüfekler ve ağır toplarla donatıldığı dönemdir. bu evrede savaşların seyri ve orduların yapısı değişmiştir, paralı askerlerden ziyade milli ordular devreye girmeye başlamıştır.

savaşın insan nezdinde önemini sorgulatan, savaşılan mesafe ve savaşın önemi değiştiği için savaş stratejilerinin de tamamen değiştiği bir dönemdir.

üçüncü evre harp düzeni

Makinelitüfek
birinci dünya savaşından sonraki, diğerlerine nispeten kısa süren dönemde ortaya çıkan harp düzenidir. savaş kuramcıları tarafından baskının öncül unsur olduğu, mekanize birliklerin hareketlenmeye başlayıp sürat kazandığı ve cephelerin ortadan kalktığı düzene verilen isimdir.

umumi harbin tahmin edilenden çok daha uzun sürmesi ve durumun çıkmaza girmesi sonucunda savaşı sonuçlandırmak için farklı taktiklerin uygulanması gündeme gelmiştir. bunun sonucunda ordular gerek taktik alanında, gerek teknolojik alanda farklı yöntemlere başvurmuşlardır.

gerek taşınabilir silahların etkinleştirilmesi, tankların geliştirilip önemli bir unsur haline getirilmesi ve gerekse hava kuvvetlerinin önem kazanması sonrasında cephelerin önemini kaybetmesi sonucu ortaya çıkmıştır. ikinci dünya savaşında uygulanan ve nükleer silahlar devreye girinceye kadar işlerliğini sürdürmüş olan düzendir.

bu dönemde savaşlar çok daha tehlikeli ve kritik bir hal almaya başladı, mevcudiyetimizden ziyade tabiata, yaşam alanımıza da zarar vermeye başladık. öyle ki bunun etkileri günümüzde halen mevcut.

dördüncü evre harp düzeni

Makinelitüfek
nükleer güç ve ağır silahların başat unsur olmaya başladığı dönemin alternatif harp yöntemidir. savaş kuramcılarının günümüzde mevcut olan ve işlerliğini koruyan savaş düzenine verdiği isimdir.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. ağır silahların, nizami orduların, nükleer gücün caydırıcı olmaya başladığı ve statükosunun oturduğu dönemimizde bunlara karşılık asimetrik harp alternatifi oluşturulmuştur.

bu tür savaşta temel ilke, güçlü ve düzenli ordulara karşılık zayıf tarafın psikolojik unsurları, savaşı zamana yayma yöntemini, sürekli hareket halinde olmayı ve baskının avantajını kullanarak galip gelmeye çalışmasıdır. gerilla taktiğinin uygulandığı harp tipidir.

bu yöntemle çatışan birlikler için konvansiyonel silahlar devrededir. özellikle küba ve çin devrimlerinde önemli örneklerini bulabilirsiniz.

1283

Makinelitüfek
atatürk'ün kara harp okulundaki apolet numarasıdır.
harbiyede her sene 13 mart'ta atatürk'ün kara harp okuluna girdiği günün anısına tören yapılır. törende yoklama alınır ve sıra 1283'e geldiğinde tüm harbiyeliler ayağa kalkarak hep bir ağızdan''İçimizde!'' diyerek yoklamaya katılır.
harbiyeliler için asil sayı niteliğindedir.
1283, türk gençliğinin temsili sayısı, mücadele ruhudur.
2

kutsal kitapları anlamak

Makinelitüfek
ilahi bir güç tarafından gönderildiği iddia edilen kitap/kitapları anlamış olma durumudur.
doğrusu işin esprisini anlayınca gerçekten komik kitaplar. örneğin kuran'da allah bazen kendisine inanmayanlara karşı öyle öfkeli cümleler kullanıyor, öyle tehditler savuruyor ki sanalda tartıştığım ''adres ver ulan gavat'' diyen adamlardan aşağı bir yanı kalmıyor.
ama aşağı kalmayacak tabii, sonuçta o allah.

atatürk'ün subaylara hitaben yaptığı konuşma

Makinelitüfek
Arkadaşlar, milletin bağımsızlığı ihlal edilirse, bunu vebâli subaylara ait olacaktır. Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibarı ile, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve hususi hayatları itibarı ile de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler. Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzet-i nefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayattayken düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun, yaşamak için bir çaresi vardır: Şerefini korumak.
Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına almaktır. Dolayısıyla, subay için ''Ya istiklal, ya ölüm!'' vardır.
Fakat arkadaşlar, ölmeyeceğiz!
Bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız, ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!


Mustafa Kemâl Atatürk'ün Afyonkarahisar Kolordu Dairesinde Subaylara hitaben yaptığı konuşma. 31 Temmuz 1920

pasif direniş

Makinelitüfek
savunulan fikri eyleme başvurmaksızın sonuçlandırmaya çalışma durumudur.
günümüz muhalefetinin strateji yoksunluğunun ortaya çıkardığı sonuçtur. öyle ki karşılarında bir engel olmasa bile başarıya ulaşacaklarını zannetmiyorum. biri iktidarın stepnesi olmuş durumda, diğeri sonsuza dek muhalefet olma yolunda. ve bu durum bizler tarafından değiştirilmezse bir 10 sene daha rahatça devam edecek.
muhalefet partilerinin yapamadığını yapıp farklı fikir ve yöntemler geliştirmemiz türk gençliği olarak ödevimizdir ve milli mücadele tarihimizde pasif direnişe dair hiçbir şey bulunmamaktadır.
pasif kalmamayı saldırgan olmamız gerektiği şeklinde anlamazsınız umarım, çünkü bunu başarmak için şiddete başvurmak zorunda değiliz.

gece ve gündüz

Makinelitüfek
güneşin doğuş ve batışının meydana getirdiği olaylardır.
aynı zamanda birçok kitap, dizi ve filmde bu kelimelerden esinlenilmiştir.
ve bazı ilahiyatçıların varlık olarak yorumladığı olgulardır. kuran'da ise yaratılmış şeyler olarak geçmektedirler.
buradan yola çıkarak kolayca şu sonuca varabiliriz; gece ve gündüz yaratılmıştır, yani ismi lazım olmayan ilahiyatçımızın bu varsayımı doğrudur, ikisi de ayrı birer varlıktır.
dolayısıyla ''tasavvuf'' denen saçmalıkta da, islam felsefesinde de karanlık ışığın yokluğu demek değildir, aydınlıktan ayrı bir varlık olarak tasvir edilir.
zeki bir insan için bu kadarını söylemem yeterli.

imam hatipli subay

Makinelitüfek
muhtemelen birkaç sene sonra karşılaşacağımız insan(!) türüdür.
uğur mumcu'nun sözleri aklıma gelmiyor değil. ciddi manada her yere yuvalanıp amaçlarının dışına taşmış ve diyanete personel yetiştirmek dışında her şeyi yapmış bulunan okullardır imam hatipler. artık iyi niyetle bakamıyorum bu duruma.
tüm bunlar yetmiyormuş gibi subay ve polislikte ayrıcalıklı konumda olacakları da gündemdedir.
yani, öncelik kendini harp ile ilgili her konuda eğitmiş, ayağının bastığı her tepede nasıl saldırı ve savunma yapabileceğinin hayalini kurmuş, harp tarihi, harp sanatı, harp stratejileriyle ilgili kitapları yalayıp yutmuş, bedenini ve zihnini buna göre eğitmiş ve subaylık izzetinefsini, şerefini tatmayı canı gönülden istemiş kişiler yerine salya sümük ağlayarak tesbih çeken ve rabbine yakaran imam hatipliler öncelikte olacak ve onlar itibar görecek.
bu saçmalıktan da öte, Türk milletinin aklı ile dalga geçmektir. ordumuzun belini kırmaları yetmiyormuş gibi son hamleleridir, bu ordumuzu tamamen pasifize etmektir.
böyle giderse ne ekmeğinden faydalanacakları bir memleket, ne insan gibi yaşamalarını garanti edecek bir cumhuriyet, ne de güvenliklerini sağlayacak bir ordu kalmayacak, hatta bunlardan eser bile kalmayacak. bunları benden ziyade intihar etmiş bir Türk deniz subayı da söylüyor.
hani bizim ulu milletimiz bugün rahat, hiç umursamadan tüm bu olanlara susuyor, kendi evladına cüzdanını teslim etmeden hayatını ne idüğü belirsiz insanlara emanet ediyor, ata'ya da pis ağzıyla sövüyor ya.
işte tüm bunların hesabını emin olun ki tanrı soracaktır.
dua etsinler ki bunların hesabını tanrı sorsun,
çünkü biz soracak olursak, bizim yaratma gücümüz de, sonsuz merhametimiz de, affımız da yoktur,
biz sorarsak çocuklarımız için soracağız.

alberto bayo

Makinelitüfek
1892 yılında doğmuş ispanyol subayıdır. kardeşinin ispanya'nın ilk şehit pilotu olması dolayısıyla ispanya hava kuvvetlerine alınmıştır. 1939 yılında siyasi sebeplerden ötürü ordudan ayrılıp fransa'ya kaçmıştır. bir müddet ingiltere ve fransa'da öğretmenlik yaptıktan sonra amerika'ya göç etmiş ve 2. dünya savaşından sonra güney amerika'da bağımsızlık mücadelesi veren militanlara gayrı nizami harp eğitimi vermiştir.
1955-1956 arasında yardım talep etmeleri üzerine fidel ve che'yi de gayrı nizami harp alanında eğitmiştir, küba devrimine katkısı bu sebeple oldukça büyüktür, che'nin sivrilmesine yardımcı olmuş bir komutandır.
1967 yılında havana'da yaşamını yitirmiştir.
0 /