çocuk sevgisi

Makinelitüfek
16 yaşımdayken ailemize küçük bir üye katılıncaya kadar haiz olmadığım duygudur.

daha önceleri bebekleri, küçük çocukları salya sümük ağlayan, şımarık, istediği her şeyi elde etmeye çalışan küçük ve mızmız yaratıklar olarak görürdüm ve şu an bunun aşağılık bir şey olduğunun farkındayım. ama çocukları sevmiyor, sevemiyordum.

hatta çocuk seveceğime, evlendiğimde çocuk yapacağıma, bu sorumluluğu alacağıma eve yavru kedi veya köpek alır onu besler büyütür, onu severim, onunla ilgilenirim diye düşünüyordum. çocuklara o kadar uzak ve alakasızdım. altını pisleyen, sürekli ilgilenilmesi gereken küçük insanlar olarak görüyordum onları, yanakları tombul ve aklından sinsilikler geçen fakat söyleyemeyen küçük insanlar.

hatta annemin hamilelik döneminde benden 15 yaş küçük bir kardeşim olacağı için onlardan utandığımı da söylemiştim, zira baba olabileceğim bir yaşta kardeşim oluyordu.

ta ki minik üyemiz ailemize katılana kadar.

2012 şubatında doğdu ve doğduğu andan itibaren hepimizi etrafına topladı. küçücüktü, hiçbir şeye benzemiyordu henüz, ne anneme, ne babama ne de bana. ve elleri, ayakları ufacıktı. garip bir örnek olacak ama serçe parmağımı uzattığımda yarım litrelik su şişesini tuttuğum gibi tutuyordu.

aylar ilerledikçe büyüdü, yüzü belirginleşmeye başladı ve onu gittikçe daha çok sevdim, hatta bende bir çocuk sevgisi, çocuk aşkının başlangıcı oldu o. artık kendimden utanıyordum bu sevimli canlılara önceleri kötü baktığım için.

emeklemeye ilk başladığı zamanlarda yerde tüm gücüyle debelenirdi, ağzında emziğiyle dolanırdı, ne zaman ortaya çıkacağı hiç belli olmazdı ve artık kapıları sinirle çarpmam söz konusu olmuyordu, bir anda odama girebilirdi, ve artık her an dikkatli olmam gerekiyordu, raflara bir şeyler koyarken bile en dibe kadar itiyordum ki düşmesin, ona bir şey olmasın.

1.5 yaşlarında yavaş yavaş yürümeyi öğrendi, raflara uzanabiliyordu, evde devriye geziyordu artık, ağzında emziğiyle gelip kapıma oynamak istiyordu. asla kırmıyordum.

ve saçları da uzadı, doğarken zaten dişi vardı ve yavaş yavaş dişleri de çıkmaya başladı, ve annem kulağına minik bir küpe taktığında daha da şeker oldu. zaman ilerledikçe büyüyor ve daha tatlı oluyordu.


ve hayata küstüğüm zamanlarda evde onun olduğunu hatırlıyordum hep, lisenin inişli çıkışlı anlarında evde eskisi gibi bağırmıyor, ortalığı dağıtmıyordum. her şeyden vazgeçtiğim an o aklıma geliyordu, yaşama sevincim olmuştu.

kötü zamanlarımda hep onu düşündüm, onun nasıl büyüyeceğini ve güzel, genç bir kız olacağını hayal ettim. bana umut oldu, onun geleceği ve serpilişini düşünmek beni her zaman mutlu etti ve bugün bir kız çocuğu hayalim olmasını sağladı. bunda aramızdaki yaş farkı da önemli bir etken, kritik bir anda gelip hayatımızı süslemiş olması.

ve ciddi manada bırakmaya karar verdiğim, bocaladığım anlarda gözümün önüne gelen iki kişiden biriydi. hayallerimin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini, tam anlamıyla kaybettiğimi anladığımda uğruna devam etmem gereken kişi olmuştu.

ülkemin geleceğini değiştirecek, insanımızı yoksulluktan kurtaracak, anadolu kadınının gözündeki yaşa derman olacak bir makama, ata'mın karşısına başım dik çıkacak bir duruma gelemediğimde geleceğini kurtarmak istediğim kişi oldu, mâlum kötülüklerden sakınmam gereken, gözlerindeki parıltıyı göreceğim ve asla bırakmayacağım minik dostum.

tüm çocukları onun sayesinde sevdim, önceleri gördüğümde bön bön baktığım minik canlılara artık içten bir gülümsemeyle bakmama sebep oldu. onu hiçbir şeyi sevmediğim kadar içten seviyor ve gözümden sakınıyorum.

bir gün o büyüdüğünde ve söylediklerimi anlayacak yaşa geldiğinde kendisine sitemize not düştüğüm bu yazıyı da okutacağım. beni kurtardığı için teşekkür edeceğim ve minik ellerini unutmayacağımı söyleyeceğim,

canım kardeşim sahra'ya.