confessions

sikko

Viski  · 19 Haziran 2017 Pazartesi

  1. toplam giri 279
  2. takipçi 7
  3. puan 4510

guguk kuşu

harflervekibrit
Jack nicholson'un oyunculukta adeta destan yazarak baş rolünü oynadığı güzel bir deli filmidir. Ken kesey adlı yazarın 1962'de yazdığı romanından uyarlanmış. Ülkemizde, tiyatroya uyarlanan oyunlarında barış falay ve oktay kaynarca da bu karakteri canlandırmıştır.
Cezaevinden kurtulmak için deli taklidi yapan bir adamın deliliğini konu alır. Deli filmlerini sevenler izlesin.

düğün sezonu

harflervekibrit
iki insanın toplumun bakış açısıyla meşru şekilde sevişebilmesi için biz dıdısının dıdısı akrabalar olarak karşılıklı geçip çifte telli oynuyoruz, masrafına filan hiç girmiyorum bak ve kimse bunu saçma bulmuyor. Neden kimse "düğün" mefhumunun ne kadar saçma bir şey olduğunu fark etmiyor?
Herkes birbirinin düğününü geçmek derdinde ve kızlarımız, yazıktır ki özellikle kızlarımız gereksiz bir sidik yarışındalar. Evlenme teklifi, istemesi, nişanı, düğünü(iki düğün genelde), dış çekimi, klibi(bu da yeni çıktı), ertesi seneye de bilgilerimizi tazelemek için tekrar tekrar yapılan aynı paylaşımlar... Düğün hayatının merkezinde ki zaten o yaşına kadar bunun için yaşamış. siz salak mısınız, dediğimizde evde kaldım diye kıskandığımı düşünen kadın güruhu. Birileri bu çılgınlığa dur demeli.
Şuraya da umut sarıkaya'nın ilgili çizgisini bırakayım efendim:

tamam evde kaldım, herkes de evlenecek diye bir şey yok bence yav! 😉
9

red hot chili peppers

zeybek
çok eğlenceli bir ekip, bir kere öyle kazık gitarlar vs yok. ha under the bridge öyle en azından benim için, sağ elimde yedi tane parmağı olsa rahat çalarım. beş tane yetmiyor. bassları mükemmel. derdini güzelce anlatıyor şarkılar ve enerjik her şeyden öte verdiğin paranın karşılığını alıyorsun.

mesela 1994 yenişarbademli halk konserinde çoşkulu kalabalık için teke yöresinden yayla yollarından yürüyüp gelir türküsünü kendi tarzlarında yorumlayıp halkla birlikte teke zortlatması yapmışlardı hey gidi hey. o konserin kapanış parçası da geçen yıl piyasaya sürdükleri şarkı dark necessities.



sıfırbir

zeybek
adanalı müzik topluluğu, türü bozuk serbest bir müzikal anlayış var. zamanının ötesinde bir yapıyla müzik yarışmasına katılmışlar ve dört adet kayıt yapmışlar. sonraları tekrar denemeleri olsa da şimdilerde pek izleri yok. yine arrp sayesinde bu güzel kayıt bu güzel illüstrasyonla karşımızda. muazzam.

gececi

zeybek
fantastik ve tuhaf öyküler üstadı rahmetli galip tekin editörlüğünde yaz başı başlayan ve büyük yazar çizer kadrosuyla galip abinin vefatından sonra ancak tamamlanan aylık süreyle çıkacak çizgi roman dergisi. kadro nefis.

cengiz üstün, kaan sezyum, hakan karataş, memo tembelçizer, güven erkin erkal, can bonomo, lamia karaali, hakan karadeniz ve bülent üstün gibi isimler ve niceleri var. dergi bu hafta sonu tüm ülkede satışta olacak.

ben de hemen edinip kuyacağım tengrinin izniyle.

salih korkut peker

zeybek
dün akşam izmir bostanlı iro sanat kafe'de dinletisi olan sanatkar. cümbüş ve çağlama ile bizi kırşehir, izmir, seattle arasında gezdirdi durdu. hatta kendısı kıris kornıldan da mükemmel bir orta anadolu türküsü söyledi.

çok cana yakın bir adam olduğunu tahmin ediyordum ve yanılmadım. rebetiko icra ederken yunan asıllı bir hanım kızımızla da keyif veren bir müzikal birliktelik yaşattı yunan dilinde.

cümbüşün ismini atatürk'ün koyuşundan, cümbüş çalanın aç kalmayacağından bahsetti, üstatlarının ona öğretileriyle. bir de erkan oğur'la olan anısından bahsetti dinletide. malum perdesiz enstürman çalarken eller belli bir süre sonra kayganlığını kaybediyor. çünkü el her şey perde yok, gitar olsa önemli değil sesleri perdeden çözer. erkan abiye ellerim kuruyor demiş. erkan abi de, tuzu azalt karaciğeri fazla yorma, demiş. tuzu bırakmasam başka seçene yok mu, diye sorunca da erkan abi, vodka, demiş.

şimdi hiç komik değil ama epey gülmüştük. swh

mustafa keser

zeybek
bu adam yıllardır bozmadan, medyatik olmadan hayatına devam etti ve etmeye devam ediyor.

elinden medili düşmeyen ve repertuarında binden fazla parça bulunduran sanatkar. sesi tavrı naifliği muazzam. hani hep bi az bilinen sanatkar seven kesim var ya hah bu adam için de o popüler olmadan çılgınlar gibi sevilme olayı söz konusu ve adam her yönden rakiplerini eler geçer. ama yine bize kalsın, yine bizim aklımızda fikrimizde hep o olsun.

selvi boylum al yazmalım

harflervekibrit
Hem romanını okuyup hem de filmini izlediklerimin içinde filmini daha çok beğendiğim tek yapıttır. Sebebini filmin müziklerine, Cahit Berkay üstadın dehasına bağlıyorum.
Filmin en güzel tarafı benim için iç konuşmalardır, iç konuşmaların Asya ve İlyas'ın gözlerindeki ifadeleri. O seçim anı... "sevgi neydi?"
Kitabı filminden daha realisttir. Aysel(kitapta kadının adı Aysel'dir.) ile İlyas kendi seçimlerini yapıp ayrı yollara giderler. İlyas yine ara sıra gelip çocuğunu görür. Öyle dramatik bir sonu yoktur.
Filmde insana olayı dramatik algılatan şey müziktir, ağlatır.

kaygısızlar

zeybek
üç karı, otuz altı çocukla memnun kaygısız, askerden tertibi berber ismail'in evine taşınır ve olaylar muazzam bi alışılagelmişlik dışı şeklinde ilerler. ercan yazgan, ayşen gruda, halit akçatepe, şoray uzun. eleman, hostes, kültigin. hey gidi günler hey diyorum ve içime içime ağlıyorum.
2

emrah ablak

zeybek
makina mühendisi, karikatürist. tübitak, jamal ve karikafilm'in çizeri. ayrıca vakti zamanında motorla ortadoğu turu yaptığında, hatırat şeklinde çizmişti uykusuz'a geçirdiği günleri.

son zamanlarda instagram hesabından yayınladığı karikafilm ile tanınır oldu mizah dergisi takip etmeyen kesim açısından. bir çocuk babası olan zatı muhteşem moruk diye hitap eden son nesillerden.

toplu mülakat

tojora
mülakat başlığı olmadığına içimi buraya boşaltıvereyim dedim.

thy yetiştirilmek üzere 2. pilot aday adayı sürecinde 2 sene bulundum. 2 senem geçti bu yollarda. 2 senede 4 mülakata 2 defa da 7-9'arlık sınava girdim. Deli gibi çalıştım manyak gibi odaklandım. gözüm başka bir şeyi görmüyordu çünkü aşırı mükemmelliyetçi bir kişiliğim var. mükemmelliyetçi olmayı ben olumlu diye düşünürdüm.

gel gelelim mülakatlara. en sevdiğim almanlarla yaptığım mülakattı. en berbatı ise ilk girdiğim kurul mülakatıydı. ben sınavı geçemeyebilirim diye üzülürken bir anda kurul mülakatına aldılar ve havacılık kültürü adına çok da iyi değildim. mülakata giren kaptan da ısrarla teknik soru sordu.

4-5 ay sadece teknik konulara çalıştım. abartmıyorum sabah 9'dan akşam 5'e kadar millet para için çalışırken ben teknik konulara inciğine boncuğuna öğrendim. 2. mülakata girdim ve "bu teknik bir mülakat değil" diyerek hoşgeldin yaptı kurul mülakatını yöneten ik'cı. köpeh gibi çalıştığımı ve çok istediğimi ısrarla vurguladığıma mıdır nedir bilmiyorum geçtim mülakatı.

almanlara kadar ulaşınca içimi bir heyecan kapladı. resmen kapıdan içeri girecektim ve önümdeki son engel buydu. bunun psikolojik bir mülakat olduğunu zaten bildiğimden adamlara kendi dilinde konuşmak için ingilizcede absürt ne kadar kelime varsa kullanmışım "biographical data" dedikleri nanede. o kadar çalışmayla özgüven tavan olduğundan içeri girdim bir rahatlık var ve psikolog şaşırdı "daha önce böyle bir mülakata girmiş miydin?" diye sordu. kaptan da "bu cümleleri sözlüğe bakarak mı yazdın" diye sorunca aha dedim adamlarla anlaşamıcaz o kadar ezberlediğim janjanlı kelimeler beyhudeymiş ruh haline girdim ben zaten. ben anlatamıyorum mülakattakiler de tabi anlayamıyor. çıkarken hayatımın dersini kaptan verdi "ileriki hayatında daha yalın ve direkt olursan daha rahat edersin" bu ne demekti? Benim mükemmelliyetçi kişiliğimden kaynaklanan janjanlı, kendi içimdeki karmaşık felfeseyi bir süzgeçten geçirerek iletmem gerektiğiydi.

son mülakatta da kuruldaki kaptan motivasyonuma inanmamış olacak ki üstüme üstüme geldi. "en iyi dondurmayı kim yapar? " diye sorup "mado" karşılığını alınca " cevap babam olacaktı" diye daşdaş da geçti. (babam dondurmacı ve kaptan soruların hepsini ezbere konuştuğumu düşündü. e haksız da sayılmaz ama bilgi kaynağımın kirli olduğu tam bir önyargı...)

eren bülbül

zeybek
ölümüyle kahraman ilan edilen, belki ileride geleceğimiz belki de bizi geriye itecek bir çocuk. evet çocuk.

şimdi bunun üzerine çok düşündüm. bu çocuk neden öldü/öldürüldü. bir ihbar yapıyor, ihbarı komutan değerlendiriyor, sonra da mekanı tarif etmek için operasyona katılıyor, öldürülüyor ve şehit ilan ediliyor halk tarafından.

bu çocuğun katili kim. bölücü terör örgütü mü, umarsızca operasyona katan komutan mı, operasyona gitmesini engellemeyen ailesi mi. kim.

ilkokula gidiyorum üçüncü sınıf falan, kroki çizdiriyorlar evimizle okulun arasını. tabii isim yazmıyoruz ifşa olmasın diye. yani öğretmenimiz tembihliyor. bu çocuğa neden kroki çizdirilmiyor yahut evi tarif etmiyor. çocukluğumdan hatırlıyorum. validem kaybolursam polise gitmemi söylüyor, evin adresini bilemem ama bayraklı altın yol koka kola reklamı olan apartmanın yanı, diye öğretiyor bana. bunları eren'e yaptıramazlar mıydı. gayet de yaptırırlardı.

sorumsuz bir komutan, aile ve etraf. askerli, operasyonlu, tarihli birbirinden yarr*k kürrek dizileri izleyip/izletip gencecik çocukların hayatlarını çalıyorlar.

eren'in ölümünden o komutan sorumlu, o terörist sorumlu, o aile sorumlu, derhal soruşturma açılmalı, ceza uygulanmalı.

eren ne şehit ne gazi; niyazi.

zamanın kısa tarihi

harflervekibrit
Stephen Hawking'in meşhur kitabıdır. Kendisinin müthiş bir öğretmen olduğunu düşünüyorum, çünkü tipik bir sözelci olarak fizikle ilgili bu bilimsel kitabı okudum ve sanırım anladım. Evren, karadelikler, solucan delikleri ve zaman yolculuğu, atomlar, atomların içindekiler, evreni kapsayan makro fizik ile maddeyi kapsayan mikro fiziği birleştirme ile ilgili temelden bilimsel bilgileri merak edenler için yazılmış bir kitaptır. Temel dediğim, cidden sıfırdan, adam hiçbir şey bilmeyenler de anlasın diye yazmış. Yıldızlarla ilgilenenler sadece bakmakla kalmamalı, bu kitabı da okumalı. Bitirdiğim kitapların başlığını açıp buraya arşiv yapmaya karar verdim. Saygılar.

Bir de kitaptan önce Hawking'in hayatını anlatan (bkz:her şeyin teorisi) adlı filmin izlenmesi de yararlı olur. Güzel filmdi.

laik sözlük

zeybek
bir yıldır internet ağında bulunan interaktif sözlük. bu bir yılın gözlemlediğim kadarıyla yerden yere vurulan, manasız kavgalara meydan veren sözlük. gelişmeye en ihtiyacı olduğu anda karşılıklı gereksiz ithamlarla geriye ket vurulan sözlük. kısaca yazarların belirli başlıklara kendince ve genel geçer olarak verdikleri tanımlarla bakış açılarını ve bilgilerini, yorumlarını aktardıkları sanal parşömen.

bir yazarımız buradaki kitleyi yüzdelik dilimlerle vermiş. sağ olsun. ama yanlış şu ki insanları belli kalıplara sokmaya gerek yok. en azından burada birbirimizi rahat bırakalım. senin kürt, türk, milliyetçi, solcu, fenerbahçeli, galatasaraylı ya da herhangi bir gruba bağlı olman kimsenin sikinde olmamalı. kendin için yaz, bildiklerini aktar canım arkadaşım. faydalanalım.

bu sözlük, başka sözlüklerle kıyaslanacaksa şayet, içerik açısından kıyaslansın. online yazar sayısından dolayı değil. niceliğe önem verdiğin kadar niteliğe de önem ver mesela. 20 yıldır konuştuğun dilin yazım kurallarını öğren, 20 tane aktif yazar var diyene kadar da senin yazım yanlışlarını düzeltmeyle uğraşacak vakitte ben de giri katkısı yapayım. mesela bunun gibi bir şey yazacağıma bilgi yazayım.

deneyimlerini başlık olarak aç. yediğin tatlıyı yaz, öğrenciysen ders başlıklarını buraya açıp içlerini doldur ki hem ders çalışmış ol hem o bilgiden biz faydalanalım. mesleğinle alakdar şeyler yaz. sevdiğin kitabı yaz, yaz. hatta revaçta olan, şunla sevişmek bunla sevişmek, dediğin başlıklar gibi en sevdiğin seks pozisyonunu dahi yaz. ama adabıyla.

trollük de yapılacak illa ki sözlükte, bunlar olağan şeyler. kavga da edilecek, tartışılacak, ama bunların hep bir düzeyi olamalı. yönetime de kızacaksın, kan kusturacaksın fakat haklı olarak. kimse kimseyi sevmek zorunda değil, saygı duymak zorunda da değil. bunlar dayatılan s*kimsonik şeyler ancak tahammül edeceksin. beşeri hayatın zorundalığı bu. yoksa siktir git insanlardan izole ol.

burası ileride değerlendiğinde ki bunu yapacak olan da sensin, bu sığlıkla yazdıklarını okuyup , vay be bizden evvel neler yazmış mı, diyecekler yoksa, bu ne be çocuk gibi atışmışlar mı, diyecekler. bunun farkına var ona göre yaz. tabii herkes iyi yazar olacak diye de bir zorunluluk yok ama en azından özen gösterebilirsin.

herkesi anlıyorum. herkes onaylanmak, takip edilmek, beğenilmek ister. fakat bunu yaparken saygı kazanmak kadar mükemmeli olamaz. sen, yazar arkadaşım. şu an sözlükteki aktif yazarlardan hayıflanıyorsan belki de sorun sensin ve senin yazdıkların. bunu iyice bir düşün. güzel bir oluşum burası, taze. kendini gösterebilirsin. diğer sözlüklerde milyonlarca girdi arasında kaybolacağına burada, aaa şu yazar müthiş, tepkisi alabilirsin.

esen kalın.

ağaçların asıl oksijen kaynağımız olmaması

albus percival wulfric brian dumbledore
evet şaşırdınız değil mi?
vay efendim ormanlar bizim akciğerlerimizmişte vay efendim ağaçlar olmazsa nefes alamazmışızda keşke ağaçlar wifi sinyali üretselermişte herkes ağaç dikseymiş.
geçin bunları azizim.

bize neden böyle öğrettiler bilmiyorum belki doğayı sevmemiz amaçlanmıştır veya kuraklaşmanın önüne geçmek istemişlerdir bilemiyorum ama bu öğretilenler yanlış.

dünyamızdaki oksijenin %70-80 kadarını denizlerdeki yosunlar ve algler sağlıyor.yani nefes almak istiyorsak ağaçlardan daha yoğun bir şekilde denizleri savunmamız gerekiyor.

belki de bu,oluk oluk siyanür veya siyanür gibi envai çeşit zehiri denizlere boşaltan para babalarının hedef saptırma oyunudur.

taner öngür

zeybek
müzisyen. moğollar'ın bass gitaristi. serap yağız'la birlikte güneş şarkıları yapıp sadece solar enerji kullanıp konser veren adam. zamanının çok ötesinde muazzam bir şahsiyettir taner abi. ayrıca bende bir penası vardır ki hatıra gibi hatıra.

popüler olan şeylerin kalitesiz olması

harflervekibrit
"nerde çokluk orda bokluk" ifadesinin kibar halidir. Popüler dizilerin, popüler şarkıların, en çok satan kitapların değersizliğidir. Al- tüket- at yerleşik mantığı bu durumun ürünüdür. Büyük ve geçerli bir genellemedir. Elbette istisnalar var, sapiens adlı kitap gibi. Yine de ülkemizde en çok okunan yazar malesef Gülben Ergen'dir.
2

talak suresi dördüncü ayet

zirvedekicahil
Ateizm anlayışı, ayet kesip büküp anlamını bozmak olan ateizm sayfası paylaşımlarındandır. Burada herhangi bir pedofili iması falan yoktur. Bu olayı bir kere daha anlatmıştım yorumlarda, bu sefer kalıcı olsun.

Eski dönemlerde hamilelik hemen belli olmazdı. Örneğin gece ilişkiye girdikten sonra adam "boş ol boş ol boş ol" diyerek kadını boşadı. Bu kadın ertesi gün başka bir adamla evlenip ilişkiye girse, birkaç ay sonra doğacak çocuğun kimden olacağı belli olmaz. Bu nedenle, kadınların başkası ile ilişki yaşamadan önce üç ay beklemesi gerekir ki çocuğun babası belli olsun. Günümüz için konuşursak, hamile olmadığı belli olan kadının iddet süresi beklemesine gerek yoktur.

Daha da anlamayanlar için ayeti parçalayarak anlamlandıralım;

kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla: menopoz yada herhangi bir nedenden dolayı, adet görmeyen kadın.
henüz adet görmeyenler: kocasıyla ilişkiye girdikten sonra adet olmayan, hamile olup olmadığı belli olmayan kadın.
onların bekleme süresi üç aydır: üç ay, bir kadının hamile olup olmadığının, neden adet olup olmadığı anlaşılması için yeterlidir.
hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer: hamile kadının çocuğu kimden olduğu bellidir, doğduktan sonra kadın "temiz" olacağından bir daha evlenebilir.

Bu kadarını düşünmek, bir meal sayfasına bakmak çok mu zordu?

Not: islamda bu kadar eleştirecek şey varken, zorlama şeyler ile eleştirmek doğru gelmiyor bana.


sağ beyin sol beyin teorisinin çürütülmesi

frantz fanon
popüler kültür bizi mantıkçı, metodolojik, analitik insanların sol-beyin baskını olduğuna ama yaratıcı ve sanatçı tiplerin de sağ-beyin baskını olduğuna inandırmıştır. sıkıntı şu ki, bilim hiç bir zaman bunu destekleyen bulgular elde edememiştir.

utah üniversitesindeki bilim insanları, 1,000 kişinin beyni üzerinde yaptıkları incelemede bu sağ beyin sol beyin efsanesini çürüttü.
zira o insanların sol beyni veya sağ beyni tercihen kullandıklarına yönelik bir kanıt bulamadılar. deney boyunca deneyin tüm katılımcıları -ve kuşku yok ki bilim insanları- her iki lobu da eşit bir şekilde kullanıyorlardı.

deneyi açıklayan makale ağustos 2013'te plos one dergisinde yayımlandı.

beynin bir bölgesini (belli işlemler için) beynin diğer bölgelerine kıyasla daha çok kullanma durum gerçekten var. buna ''lateralization'' (yanallaşma?) diyorlarmış biliminsanları. örneğin, sağ elini kullanan insanların konuşma işlemi beynin sol tarafında oluşur. ama bu durum büyük katiplerin ve büyük yazarların beyinlerinin sol tarafının sağ tarafından daha çok kullandıkları veya sol tarafta daha çok nöron olduğu anlamlarına gelmiyor.

dr. jeff anderson diyor ki:
''sol lobun mantık ve muhakemeyle daha çok bağlantılı olması diye bir durum yok'' ''ayrıca yaratıcılık, sağ lobda sol lobdan daha çok işlemlenmiyor''

dr. anderson'un ekibi 7 - 29 yaş arasındaki katılımcıların beynini dinlenme durumundayken taramıştır. 7,000 beyin bölgesinin aktivitesine baktılar ve bu bölgeler içindeki ve arasındaki nöral bağlantıları incelediler. her ne kadar bazı kilit bölgelerde yoğun bir nöral trafiği gördülerse de ortalama olarak beyinin her iki tarafı da nöral ağ ve bağlantısallık açısından özünde eşittir.

''bazı insanlarda bütünüyle sol-beyin ağının daha çok birleşik olduğu ya da bütünüyle sağ-beyin ağının daha çok birleşik olduğu örüntüler göremedik'' diyor bu çalışmayı yapan jared nielsen adlı öğrenci-araştırmacı.

sol beyin-sağ beyin efsanesi, 1960'larda roger sperry'nin yaptığı nobel ödüllü araşıtrmaya dayanıyor olabilir. sperry, beynin corpus callocum adlı bölgesi amelyatla alınan epilepsi hastalarını incelemişti. corpus callocum, iki lobunun bağlantısını sağladığı için bu hastalar sağ ve sol lobları artık aralarında iletişim kuramıyorlardı.

sperry ve diğer araştırmacılar, bir dizi inceleme sonucunda bu durumdaki hastaların beynin hangi taraflarının veya parçalarının dil, matematik, resim çizme ve başka fonksiyonlarının icra edilmesinde dahil olduğunu belirlediler. ama sonra, popüler psikoloji meraklıları bu fikirden yola çıkarak kişiliklerin ve başka insani niteliklerin beynin bir lobunun diğerine göre baskın olmasıyla belirlendiğini söyleyen bir görüş yarattılar.

nörobilim cemiyeti hiç bir zaman bu görüşe kapılmadı, diyor anderson. Ve şimdi sağ ya da sol beyin baskınlığının hiç bir izine rastlamadığı 1,000'den fazla beyin taraması elimizde mevcuttur.

anderson, herhangi bir efsane avcılığı niyetinde olmadıklarını söylüyor. ekibin amacı sağ ve sol beyin loblarının sıradışı roller oynadığı down sendromu, otizm veya şizofreni durumlarını iyileştirmek için beyin laterizasyonunu (yanallaşmasını) daha iyi anlamaktır.

yani, sağ-beyin ya da sol-beyin insanı olduğunuzu belirlemeye çalışan uygulamaları silmeli misiniz? beyninizin her iki tarafının ve nörobilimcilerin görüşüne göre, evet.

kaynak:
https://www.livescience.com/39373-left-brain-right-brain-myth.html

türkiye aldatma oranları

gece
Sonunda Bir Dünya Rekorumuz Olacak,

2016' da ki aldatma oranları, erkek %44, kadın %56. Özellikle evinde akıllı uslu oturuyor ya da evinden işine, işinden evine sandığımız %56`lık dilimde ki kadınlar aldatma partnerini, sosyal medyada ve sosyal medya oyunlarında buluyor.

Bu oranlar 2011 yılından bu yana büyük bir patlama yaşamış ve dünya standartlarının çok üstüne çıkmış. Dünya birinciliğine doğru koşuyoruz.

Bu demek ki, evli ya da partneri olan her iki kadından biri en az bir kere partnerini aldatıyor. Yapılan istatistikte mutlu beraberliği olan %14 kadın yine de beraberliği esnasında, başka birinden hoşlandığını söyler iken bu oran mutsuz beraberliği olan kadınlarda %100 olarak kendini gösteriyor.

Kadın neden aldatır? Özgürlüğü bacak arasında sanan erkekten farkımız nedir? Suç sadece kadına mı aittir? Çocuklar bu olaydan nasıl etkileniyor ya da aldatma partnerinizin ayrılmak istediğinizde size “eşine söylerim, benden ayrılamazsın.” baskısına nasıl göğüs gerebiliyorsunuz? Aklımda deli sorular ile sizlere geldiğime bakmayın, biliyorum hiç kimse bunları cevaplamayacak, üstüne bile alınmayacak. Zaten ben “neden”inden çok size, olacak sonuçları anlatacağım.

Eşinizden değer görmüyor, güzel sözler duymuyorsunuz zamanla her şey rutine biniyor ve heyecan arıyorsunuz. Ayrılamıyorsunuz çünkü ya O bırakmıyor sizi ya da ayrılırsanız çocuklar ile ayrı eve çıkmak, geçinmek zor. Bir tarafta hoşlandığınız adam ile beraber olmak, belki de aynı gün, öteki tarafta ise sevmediğiniz adamın koynuna girme zorunluluğunuz.

İğrenç bir ruh hali olmalı aynaya baktığınız zaman, gerçeği kimse bilmezse de bilen gözleriniz sizi rahatsız ediyor olmalı. Çıkar için ya da zorunlu olduğu için bir kadının, biriyle birlikte olması sadece etini pazarlayan kadınlara mahsus değilmiş. Türkiye`de bu şekilde yaşayan kadın oranı çok yüksekmiş. Bu işten geçimini sağlayan kadınlar mı daha onurlu yoksa yasak ilişki yaşayıp, o kadınlara aşağılık gibi bakan eşini aldatan kadınlar mı daha onurlu bir duruşa sahiptir? diye düşünmeden edemiyor insan. Bilim, tek eşliliğin doğamızda olup olmadığı konusunu tartışa dursun, tek eşliliğe geçen toplumların, cinsel yoldan bulaşan hastalıkların çok eşlilikte büyük bir tehlike olduğuna hemfikir.

Gelelim gelenekleri ve toplum baskısının fazla olduğu toplumda eşini aldatan kadını bekleme riski olan sonuçlara;

Biriyle tanıştınız, çok nazik, çok çağdaş ve yumuşacık bir kalbi var. Romantik bir erkek. Sizi özel hissettiriyor. Ayaklarınızı yerden kesiyor ve çok mutlusunuz. Nasıl olsa çocuklar ve eşiniz de bilmiyor. Oh cenneti bu dünyada yaşamak gibi bir şey bu. Gözünüz devamlı telefonda. “aşkım şimdi kocam geldi, ben sana ara sıra yazarım” ile başlayan sözlere aslında Onun ne kadar anlayış gösterdiğini sanıyorsunuz ama kazın ayağını ayrılmaya kalktığınızda göreceksiniz.

Belki bilmeyenleriniz vardır diye hatırlatayım. “İnternet Sapıklarını İfşa Ediyoruz” isimli bir sayfa kurduğumda amacım; Facebook`ta çok modern görünen ve evli olup ta duygusal boşluğu olan kadınlar ile yazışan, birlikte olan erkeklerin, kadın ayrılmak istediği zaman eşine, çevrene söylerim. Benden ayrılamazsın” diyenlerden, tehdidine boyun eğen kadınları grup sekse zorlayanlara kadar bütün sapık vatandaşlarımıza karşı mücadele verdik, veriyoruz da. Kimileri ile mahkemelik de oldum. Nedeni, mağduru korumak için. Sıkışınca namusu da hatayı da sadece kadında arayan bu zihniyeti, toplumdan silebilmek için.

Mücadele şeklimiz şu şekilde: Önce bu olayın kahramanı erkeği arkadaş olarak ekliyorum. Profilinde tehlike içinde olabilecek, potansiyel kurban adaylarını tespit edip hepsine arkadaşlık gönderiyorum. 100 arkadaşlık isteğinden 80 tanesi kabul ediyor. 20 tanesi de ben erkek olmadığım için sanırım güvenemiyorlar ya da işlerine gelmiyor. Sonrada adam hakkında emniyette sabıkası olup olmadığına bakıyorum. Bütün delilleri toplayıp, adamı ifşa ediyorum. İfşadan sonra adamı savunup, namusu sadece kadında arayanların oranı korkunç. %80 gibi yüksek bir oran.

Peki toplumda eşini aldatma oranı %54 iken bu oran nasıl oluyorda %80 oluyor? Birgün gelip de o o*rospu diye gösterdiği parmağın zaten partneriniz tarafından ilişkinin başından beri size gösterildiğinden habersiz kendinizi bulunmaz hint kumaşı sanıyorsunuz.

Sapık vatandaşlar ile konu hakkında yazıştığımda kendilerini savunmanın, “İyi kadın olsa eşini aldatmazdı, ben onu ne yapayım. Yarında beni aldatır. Kıskandı bana sahiplendi, sinir krizleri geçiriyor başkası ile ilişkim var diye öç almak istiyor. Hem o benden yaşlı, kendini bir şey sanmasın. Ben 35 yaşında bekar bir adamım. İstediğim ile yatar kalkarım. Kanmazsaydı bana ne. Ya da, valla sevap işliyorum ben, evli olup da mutsuz olan kadınları mutlu ediyorum. Şartlarım var ama istediğim zaman yanıma gelecek şımarıklığından tutun da, herkesten önce kaçamak partneri “vurun kahpeye eşini aldattı” çığırtkanlığına kadar her şeyi gördüm. Hiçbiri beni şaşırtmadı çünkü söz konusu erkek ise her türlü naneyi bekleyeceksin imajı hep kafamda bir yerlerde vardı.

Asıl beni şaşırtanı size söylemek istiyorum. Sapık vatandaşın kaçamak partnerlerine durumu yazıp uyardığımızda kadınların verdiği tepkiler oldu. “Ben Mardin aşiretindenim, sakın kocam duymasın beni öldürür diyenden, ben köklü bir aileden geliyorum, eşimden ayrıyım ama eski eşim sakın duymasın ya da küçük bir çevrede yaşıyorum duyulursa intihar ederim diyene kadar her türlü savunma ile karşılaştığım gibi, siz mücadele edin, sakın benim adım hiç bir yerde geçmesin, çocuklarım evli, nişanlı, eşim duyarsa rezil olurum diyenlerde gördüm. Hep bir beni öne sürme ve arkama saklanma çabası.

Neden? Sizin enayiniz ben miyim? Siz köklü aileden geliyorsunuz da ben mağaradan mı geliyorum? Sizi bu olaylar başınıza gelmeden 3-5 ay öncesinden uyardığımda, beni ciddiye almadınız ve tehlikeyi göz ardı ettiniz de tehlike kapınızı çalınca, birden neden aşiretinizi, eşinizi, çocuklarınızı ve küçük çevrenizi hatırladınız? Elde kanıt ile gittiğim çağdaş kadınlar, erkeğin söz ile savunmasına inanıp, kanıtı bir kenara atarak bir de bana iftiralar atmaya kalktı. Neden kanıta bu güvensizlik olurda, erkek görünce hipnoz olursunuz?

İki güzel söz duyup, iki güzel dakikalar yaşamak için aldığınız riskler şöyle: Olay ortaya çıktığında namus kavramı ilk sizde aranacak. Adınız kötüye çıkacak. Siz korktuğunuz için ve kaçamakçı damızlığınız bunu bildiği için aleyhinizde şantaj olarak kullanabilecek.Sizin gizli porno ya da resimlerinizi çekip onları da şantajda kullanabilecek. Kapacağınız hastalıklarda çabası. Sizi başka erkeklere de pazarlayabilir. Kendisini acındırarak bu işten pekala geçimini sağlayan tipler olma ihtimali de çok yüksek. Bu ve akıllara bile gelmeyecek cinliklerin sizi bulma ihtimalini düşünerek hala macera yaşamak istiyorsanız bu sizin sorumluluğunuzdur.

Sevgili kadınlar, artık bana bu konuda yazmanızı istemiyorum. Samimiyetinize inanmıyor, sizlere güvenmiyorum. Hem külot giyeyim hem g*tüme değmesin felsefesi ile yaşıyorsanız sonucuna kendiniz katlanacaksınız. Sevgilisinden öç almak isteyenden tutun da adamın evli olduğunu bile bile beraber olan kadınların sadece kendilerini mağdur gibi göstermeye çalışmasından, kendilerini öne atmayıp beni maşa olarak kullanmak istemelerine kadar her türlü cinlik ile karşılaşmam sonucunda sizlere söyleyeceğim iki şey var. Birincisi “ Yalan zeka işidir, dürüstlük ise cesaret. Eğer zekanız yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretli olun ve dürüst olmayı deneyin. (Victor Hugo)” ikincisi ise, özgürlükte tıpkı ilaç gibiymiş. Hiç ilaç almamış kişiye birden yüksek dozaj verince bünyeyi bozduğu gibi fazla özgürlük de alışık olmayan kadınların karakterini bozuyormuş. Siz siz olun evlatlarınıza özgürlüğü dozaj dozaj verin ki ileride bu türlü bir yan etki ile karşılaşmasınlar. Hayatta mutluluk sadece yatakta değil, bir yetimin saçının okşanmasında, kişisel gelişimde, başarı da, kendinize gurur ile bakmak da ve korkmadan, ürkmeden yaşamaktadır.

Neyse ki çok ağır gelenek göreneklerimiz var, neyse ki bizler gevurlar gibi değiliz aile birliğine önem veriyoruz. Bizler müslümanız da yine de tövbe edip son anda cennete gitme şansımız var ya da amaaan boşver, dinler yalan zaten atla zıpla nasıl olsa öleceğiz, ben özgür kadınım istediğimi yaparım, kimse bana karışamaz taaammmiii, demeye devam edin. Herkes kendi hareketinden sorumludur. Sizden tek istediğim, beni bu işlerinize bulaştırmayın. Ne yaparsanız yapın, o sizin özeliniz beni hiç ilgilendirmiyor.Artık bende hayatımı yaşayacağım en rahat ve en güzel çağlarımdayım.

Bu yazımı hiç okumamış kabul edin kendinizi ve siz bana bakmayın, bildiğinizi yapın.

eurobasket 2017

romacumhurbaskani
Siyaset Laiklik yobazlık falan derken baya bir yorulduk gelin biraz sporla ilgilenelim euro basket 2017 başladı. İşte şu ana kadar alınan sonuçlar

31.08 2017
Slovenya 90-81 Polonya
Almanya 75-63 Ukrayna
İzlanda 61-90 Yunanistan
Litvanya 77-79 Gürcistan
Fransa 84-86 Finlandiya
İtalya 69-48 İsrail

Dipnot: Can sıkıntısından sürekli olarak güncelleme yapacağım
Dipnot2: 8. Ayın 31'de oynanan maçlar yukarıda 9. Ayın 1'de oynanan maçlar ise alta Ekran görüntüsü olarak verildi.

Not3 Bugünün maçlarını Tüm maçlar bittikten sonra yazacağım

mustafa kemal atatürkün en sevdiğiniz konuşması

harflervekibrit
Gelibolu'ya her gittiğimde, her okuduğumda, her hatırladığımda beni derin düşüncelere sevk eden şu konuşmayı ondan başkası yapamadı, yapamazdı:

“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.” /Atatürk, 1934

kfc burger yapımı

gralder
Gençler arşivlerimi çikartıyorum böyle bilgiler daha çok gelecek. Bunu 4 yıl çalişanın ağzından okuycaksiniz.
Not: Denedim oldu

Bu olaydaki ben değilim
Merhaba arkadaşlar KFC'de 4 yıl çalıştım.

Oraya gidince hakları saklı olduğundan dolayı çalışanlara her ay yemin toplantısı yapıyolar ben bu yemin törenini hep bahanelerle aksattım.

Neyse KFC tavuklarını ben ilk gittiğim zamanlar keskinoğlundan alıyordu şimdi ise banvitten alıyor.

1 adet tavuk göğsü yada tercihe göre tavuğun kemikli parçaları

1 çay bardağı mısır unu

1 çay bardağı un

1 çay bardağı nişasta

1 paket baharatlı mısır cipsi (doritos)

1 adet yumurta

1 tatlı kaşığı hazır karışık tavuk baharatı

İstediğiniz miktarda kırmızı toz biber

1 tatlı kaşığı tuzot (baharat-tuz karışımı marketlerde bulabilirsiniz)

Hazırlanışı ise şöyle beyler:

Tavuk göğsünü/butunu büyükçe parçalar halinde doğrayın. (kibrit kutusu büyüklüğü iyidir)

Unu, mısır ununu, nişastayı, tuzotu, karışık baharatları, toz biberi bir kapta iyice karıştırın.

Yumurtayıda ayrı bir kapta çırpın.

Mısır cipsini rondoda doğrayın iyice ufalansın, sonra onuda ayrı bir kapa koyun.

Böylece üç ayrı kabınız olacak. Biri unlu sos, biri yumurta, biride mısır cipsi kırıntılı.

Sonra tavuk parçalarını sırasıyla önce unlu karışıma, sonra yumurtaya en sonra mısır cipsine bulayın.

Fritözde kızgın yağda altın rengini alana kadar kızartın.

BİTTİ GENÇLER AFİYET OLSUN

özel okullar

zeybek
bildiğim kadarıyla devlet denetiminde olan özel teşebbüsle kurulmuş eğitim yuvası.yanlışım varsa düzeltin

bugüne kadar kimi emek hırsızlığı diyor, kimi param var lan kime ne, kimi burslu kazanıp okuyor. özellikle her üniversite yerleştirme dönemleri gündeme geliyor bu konu. anlaşılacağı gibi ben olayın lisans düzeyinde biraz vaveyla koparacağım.

sosyo-kültürel olarak ister en alt seviye olsun ister en üst seviye olsun, hiçbir ailenin evladı bu sikik eğitim siteminin dayattığı öğretilerle meslek sahibi olmak zorunda olmamalı. benim gibi dinozorların son nesillerinden öss görmüş insan olarak dünya klasiklerini okuyarak öğreniriz, yazarların kitap isimlerini ezberleyerek değil. keza türk edebiyatı için de aynı şekilde. kimse elinin altında hemen ulaşabileceği formülleri ezberlemek zorunda da olmamalı. çünkü önemli olan çözüm. çözüme giden yol. gerisi fasa fiso.

benim de imkanım olsa ben de özel okulda istediğim meslek için eğitim almak isterdim. bunu geçtim caanım vatanımın s*kimsonik bir okulunda akademisyen kalitesi ve kalibresi o kentin sanayisindeki bir kaporta çırağından bile zayıf hocalarından bilimum eğitim alıp güçlü bir vakıf okulundan mezun olan adama emek hırsızı diyen adamları okuyarak ve onlarla çalışarak geçecek ömrümüz. onlara da hak veriyorum. didin çalış kapasiten daha yüksek olsun ama git bilecik'te iktisat oku.

ahahah. hatta iü hukuk mezunları dahi özel hukukçuları ciddiye almıyorlar. neden belki de özel hukukçuların bürolarında avukat olarak çalışacaklar. tabii bu hususta burslu kazananlara da hırsız demek var işin içinde. yani şu dönemde lisans mezunu olmanın da bir numarası yok. beyhude işler. uzayıp gitmesin istiyorum diri çünkü aklımda çok şey var konu dağılınca toparlamak zor oluyor.

ülkede kitap yazmadan intihal yapmadan akademisyen olanların sayısının da azlığını düşünürsek gerçekten medeniyetin bok çukurunda yaşamak ve bunun gibi bir çok derdinizi s*keyim butonu hak eden kafamızı meşguliyete veren dertlerimiz var.

hepimize geçmiş olsun. kafamı toparladıkça ekler yapacağım.

hacivat karagöz neden öldürüldü

siyahkalem
ezel "ezop" akay yönetmenliğinde, senaristliğini levent kazak'ın üstlendiği 2006 tarihli bir şahika filim. zannımca dünyanın en güzel filmidir. zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeker:
-haluk bilginer (karagöz)
-beyazıt öztürk (hacivat)
-güven kıraç (kadı pervane)
-şebnem dönmez (ayşe hatun)
-levent kazak (oyunbaz dimitri)
-ayşe tolga (nilüfer hatun)
-altay özbek (çoban efendi)
-serdar gökhan (köse mihal)
-ayşen gruda (kam ana)
-ezel akay (eşrefoğlu süleyman bey)

hikayenin giriş kısmı (çok sıpoylır yok)
orhan gazi bursa'sında geçer hikaye. bursa, türkmenlerin ve bilcümle halk kitlesinin uğrak yeri olmuştur. filmdeki deyişle "bursa: şehr-ü orhan gazi! müslüman, gavur, yörük; hepsü içiçedür!" moğolların anadoluyu istila ettikleri dönemde herkes moğollardan kaçarak, bizans'a bile kök söktürmeye başlamış olan orhan gazi'nin beyliğinin merkezi olan bursa'ya kaçmaktadır. eşrefoğlu beyliğinin veziri kadı pervane de moğollara, yani "tatar"a karşı eşrefoğlu süleyman beyi ve beyliğini feda ederler; kendilerini kurtararak emrindeki silahlı birlikle bursa'ya gelirler.
yörük bir aile olan karagöz ve onun annesi kam ana da; "eşrefoğlu beylüğünün elçüsü" hacı ivaz, yani hacivat efendi de yolu bursa'ya düşenlerdendir. bu ikili, komik bir şekilde karşılaşırlar diyelim de daha fazla spoiler vermeyelim.


filmin belki de en estetik unsuru, kullanılan dildir. dönemin eski anadolu türkçesi çok hoş olmuştur ve dahi şahsi nazarımda bu dilin kullanılmadığı tarihi filmler hep bir şeyler eksik olarak izlenmiştir tarafımca.

film için söylenecek pek çok şey var şüphesiz. kalenderiler, ilkel komünal geleneklerin yansıtılması, gölge oyunu sembolizasyonları ve ortaoyunu denkliklerinin çok zekice sergilendiği bu şaheser hakkında bilimsel makale de yazılmıştır:
-mehmet aça & mustafa aça - Hacivat ile Karagöz'ü Belli Bir Döneme Tarihsel Kişilikler Olarak Konumlandırma Çabalarına Sinemadan Bir Örnek: "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?" Filmi

filmde en sevdiğim replik ile sonlandırayım:
"menü bilürsün kadu.. cenk itmee; sevüş... men buna inanurun!"

ayla

i am groot
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın (bkz:oscar) için En İyi Yabancı Film dalındaki adayı.
Kore Savaşı'nda yaşanan gerçek bir hikayeyi konu alıyor. 1950 yılında savaşta yer alan Süleyman Astsubay savaş meydanında küçük bir kız bulur. 5 yaşındaki bu Koreli kız yetimdir ve nereye gideceğini bilmemektedir. Astsubay kızı yanına alır ve Ayla ismini verir. Kısa sürede baba-kız gibi olurlar. Ancak 15 ay sonunda birliğin Türkiye'ye geri dönme kararı çıkar. Ayla'yı bırakıp dönmek istemeyen Süleyman Astsubay her yolu denese de Kore kanunlarını aşamaz. Küçük kızı geride bırakmak zorunda kalan Süleyman ve yetimlere uygulanan sisteme dahil olarak yetimhaneye verilecek olan Ayla son vedalarında tekrar bir araya gelmeye söz verirler...
Yönetmeni can ulkay olan bu filme başarılar diliyorum. Hele hele (bkz:cumali ceber) vakasından sonra böyle emek harcanmış, başarılı yapımları görmek cidden insanı çok mutlu ediyor.

mühendis

düzadam
insan yaşamını kolaylaştıracak herhangi bir sistem geliştiren kişiye verilen ünvan.

her türlü ''solidworks, autocad, catia, inventor'' dersi verilir grup ve öğrenci indirimi vardır. çizim bilgisinin yanında makine ile ilgili kilit bilgilerde derslerde verilecektir kalıpçılığın püf noktaları vb. mesaj kutumdan ulaşabilirsiniz.

not: reklam yasak değil gördüğüm kadarıyla.