Bu taklit seriyi ısrarla devam ettirmeye çalışmak salaklıktan başka bir şey değildir. Münir Özkullu seri dışındakiler -ki bence kitaptan ayrı değerlendirilmesi gerekir, rıfat ılgaz o filmleri de hiç beğenmemiştir- ilyas salmanlı, mehmet ali erbilliler de dahil, çöptür.
Adamı oyuncu olarak veya başka bir rolde algılamamı imkansızlaştıran videodur. Adamın kendisi de nitekim oldukça itici bir tiptir.
Nadiren hatırlayıp konuşunca da özlediğini fark ettiğin çok yakın olmayan bi arkadaş gibi bir şey.
Devrimcilere ilham olmuş filozof, yazar. Rousseau, hakiki dinin kalpten geldiğine ve dini törenlere ihtiyaç duymadığına inanıyordu. Toplum Sözleşmesi adlı kitabının başında "insan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur." Der. Bu kitapta sorun, insanların devletin yasalarına itaat ederken aynı zamanda birlikte toplumun dışında oldukları kadar özgür yaşamalarının bir yolunu bulmaktı. Toplumun parçası olmanın bedeli kölelikse bu çok yüksek bir bedeldi. Rousseau için hakiki özgürlük, topluluk çıkarının gereğini yapan bir grubun parçası olmaktır. Bir yasaya itaat etmenin toplumun çıkarına olduğunu kavrayamayan kişi, özgür olmaya zorlanmalıdır.
"Söylediklerinize katılmıyorum fakat bunları ifade edebilme hakkınızı ölümüne savunurum." Dediği rivayet edilir. Candide romanının yazarıdır. Bu kitap, var olan dünyanın ihtimallerin en iyisi olduğunu ve var olan kötülüklerin de bu "en iyi"nin gerçekleşmesi için gerekli olduğunu savunan leibniz'in felsefesini karikatürize edip onunla dalga geçmek için yazılmış bir macera romanıdır. Herkesin en iyi olduğu işi yapmasının topluma huzur getireceğini savunur. Soyut felsefi konuları tartışacağımıza ona göre "bahçemizi ekmeliyiz". Kendisi bir deisttir. Özer Aydoğan bir ara kendisine takmış, pek çok karikatürünü çizmiştir. (Bilinmeyen bir sebepten fotoğrafı yükleyemedim. Merak eden voltaire karikatür yazsın, çıkıyor.)
"kaç yaşındasın sen??? Bu böyle mi sorulur? Bunun normali nedir? Ben sana soruyor muyum kimi s*kiyosun diye? Sonra diyecekler içkiliydi bilmem ne? Kaç yaşındasın sen?"
bu şarkı benden Allah'a gelsin...
Söylenmek isteneni bilemem de "haklıymışsın" söylenmek istemez.
Yemen Türküsü'nün yakılıp derlendiği yerdir.
http://www.musikidergisi.net/?p=375
http://www.musikidergisi.net/?p=375
yakın arkadaşım ve sevgilisi -sevgilisi ile de o zaman tanışıyorum- başka bir şehirden bize misafir gelmişti, gayri ihtiyari o zamanki sevgilim ve onun bir ev arkadaşı ile de tanıştılar. Bir içme ortamında sevgilisi ile kriz halinde bulunan sevgilimin ev arkadaşı, biz de yanındayken önce telefonda hatuna sövüp saydıktan sonra bir o kadar da arkasından sövüp saymıştı. Akabinde konuşurken konuşurken söz konusu sövüp sayılan hatun benim arkadaşımın sevgilisinin kuzeni çıktıydı. Sonra işte seyreyle çümbüşü...
Önsözleri genellikle okumam kitabı beğenirsem okurum. Geçen yaz önsözlerle hunharca dalga geçen oğuz atay'ın eylembilim'ini okumuştum. ardından "oğuzcuğum" diye başlayan cevat çapan'ın yazdığı mektup şeklinde önsözü okuduktan sonra bilge karasu'nun troya'da ölüm vardı'sını aldım elime ve kapağını açtığımda "cevat çapan'a" diye bir ithaf ifadesi gördüm. Adam hem oğuz atay'a oğuzcuğum, diye başlayan -hem de önsöz- yazacak kadar yakın hem de bilge karasu kendisine kitabını ithaf etmiş. Çevirmen imiş kendisi. Güzel bir insan olmalı cevat çapan...
bir Türkçe işçisi, felsefe öğretmeni, öykücü, şair, yazar. Bana göre 50'li yılların edebi kalitesinin ve eski türkiye'nin temsilcisi. Kendisi lisedeki felsefe öğretmenimin hacettepe'de felsefe hocası imiş. Adının bilge ve erkek olduğunu ilk ondan duydum. Felsefe hocam ondan okuduğunda onu anlamıyormuşum, sanırım bilge karasu'yu anlayacak edebi yetkinliğe yeni yeni erişiyorum. Şimdiye kadar bu yazarın üç kitabını okudum, her yaz biri: kılavuz, troya'da ölüm vardı ve bu yaz, uzun sürmüş bir günün akşamı. Özellikle duyulara hitap eden betimlemeleri alıp öykü neredeyse, sözcükler nereye kadar götürebilirse oraya götürüyor insanı; gördürüyor, tattırıyor, dokundurtuyor...
Tarifsiz, sadece ince bir histen ibaret olan bazı şeyler var ki bu adam bunları tarif ediyor. Zor anlatılan şeyleri, oğuz atay gibi kolaylıkla değil zorlukla, zorlukla anlatıyor. Güzelliği belki de burada. Dilin güzelliğinden insan bitiremiyor değil, bitirmiyor o kitabı. Müthiş bir rayihayı çiğnemek ama yutmamak gibi bilge karasu'yu okumak. Ana dilinden okumanın çok büyük bir şans olduğunu düşündüğüm yazarlardan biri.
Tarifsiz, sadece ince bir histen ibaret olan bazı şeyler var ki bu adam bunları tarif ediyor. Zor anlatılan şeyleri, oğuz atay gibi kolaylıkla değil zorlukla, zorlukla anlatıyor. Güzelliği belki de burada. Dilin güzelliğinden insan bitiremiyor değil, bitirmiyor o kitabı. Müthiş bir rayihayı çiğnemek ama yutmamak gibi bilge karasu'yu okumak. Ana dilinden okumanın çok büyük bir şans olduğunu düşündüğüm yazarlardan biri.
Ağustos başı başlayacak diye yanlış yazmışım, dün gece başlamış, iki gözümün çiçeği...
stefan zweig üstadın olağanüstü bir kitabıdır. görüntüsü yine davetiye kıvamında olup okununca bir saatte bitirilecek bir kitaptır. Kitabın kahramanı, leb demeden çorum ayağına gelen tam bir zengin p*çidir. Ve tam da kimseye hesap vermeksizin parayı çıtır çıtır yiyecek yaşında anne babası ölür, büyük bir mirasa konar. Hayatta her şeyde doyuma ulaştığını, hiçbir duyguyu hissedemediğini ve yaşamanın hiçbir heyecan vermediğini fark eder. Evet tam bir şımarıktır. Bir gün, bir kadının kahkahasıyla hayatı değişir.
kitap genel olarak işte bu adamın anlam arayışını anlatıyor.
kitap genel olarak işte bu adamın anlam arayışını anlatıyor.
Ateist eski müftü, büyük bir aydındır. İnsanlara hakikati anlatmayı görev bilmiş ve bu yüzden katledilmiştir. "din bu" adlı kitabıyla islam'ı bitirmiştir. En azından kafamdaki islam'ı. Bugün, memleketin şu halinde ismini bir sokakta görünce içimde şaşkınlıkla mutluluk kol kola girdi adeta. Saygıyla anıyorum üstadı.

arkadaşlar bunu çok kişinin öğrenmesini elbette istemiyorum ama söylemeden geçemeyeceğim: çanakkale çok güzel şehir.

arkadaşlar bunu çok kişinin öğrenmesini elbette istemiyorum ama söylemeden geçemeyeceğim: çanakkale çok güzel şehir.