confessions

kaliaras

Viski  · 22 Mayıs 2017 Pazartesi

  1. toplam giri 99
  2. takipçi 8
  3. puan 1204

atatürkün tek tek her yerden silinmesi

anne boleyn
Atatürk'ü müfredattan çıkarıp her yerden siliyorlar, yerine küçücük çocuklara cihatı öğreten müfredat getirip "kocaya itaat ibadettir" diye saçmalıkları beyinlerine empoze etmek istiyorlar.

Kendi bacaklarına sıkıyorlar. Siz HAİNLER Atatürk'ü ne kadar silmeye çalışırsanız biz bir o kadar ona sarılacağız!

dyatlov geçidi vakası

atticus finch
1959 senesinde ural dağlarında yaşanan ve 9 dağcının ölümü ile sonuçlanan esrarengiz olay. hani dandik korku filmlerinde doğaya meydan okumak için dağa giden gençlerin mistik bir güç tarafından teker teker öldürülüşünü görürüz ya, onların gerçek hayatta yaşanmış hali işte. olayın geçtiği yer, kholat syakhl dağının doğusundaki dyatlov geçitidir. "kholat syakhl", mansi dilinde ölüm dağı anlamına gelir. dyatlov adı ise grubun lideri igor dyatlov'a atfen sonradan verilmiştir.

kayakçıların kamp kurdukları yerdeki çadırları içeriden yırtılarak parçalanmış olarak bulunmuş, kurbanların bazılarının karda yalınayak, hatta don gömlek koşarak bir şeyden kaçtıkları, ikisinin kafatasının, ikisinin de kaburgalarının kırıldığı, birinin de dilinin yerinde olmadığı saptanmış, ancak bütün bu darp izlerine rağmen hiçbir cesette fiziksel mücadele izine rastlanmamıştır. ayrıca bütün cesetlerde anormal derecede radyasyon izine rastlanmıştır. ölenlerin bazı yakınlarının iddialarına göre cesetlerin ciltlerinde turuncumsu, saçlarında ise grimsi bir renk hakimdi. resmi sovyet kayıtları olayı çözemeyip, raporda "bilinmeyen bir gücün" etkisine bağlamıştır.

olay hakkında uzaylıları, yeti benzeri gizemli yaratıkları ve gizli sovyet askeri deneylerini içeren 60'tan fazla farklı teori öne sürülmektedir.
bütün bu söylentilerin en yaygını ise olayın olduğu gece ve bunu takip eden günlerde bölgede çok sayıda kişi tarafından gözlemlenen turuncu ışık saçan gök cisimleri ile ilgilidir. en mantıklı ve metafiziksel olaylardan uzak açıklamaları yapan kişiler genelde vücutların neden radyasyon yüklü olduğunu ve dağcıların çadırdan çıkarken normal şekilde fermuarı kullanmak yerine neden çadırı yırtacak kadar paniklediklerini açıklayamazlar. ayrıca aşağıdaki fotoğraflarda görülebileceği gibi, bir insanın dış bir gücün etkisine maruz kalmadan sadece "donma" ve "düşme" gibi sebeplerle bu yaraları almış olmasının imkanı yoktur.

kampçıların vahşetten önceki fotoğrafları -






hassas olan bakmasın. vahşetten sonraki fotoğraflar -






ey türk milleti her şeyi atatürk'e borçlusun

anne boleyn
sosyal medyada Gezerken çok güzel bir yazıya rastladım. Kime ait olduğunu bilmiyorum lakin o kadar hoşuma gitti ki paylaşmak istedim. Okumanızı tavsiye ederim.

"Tarih yazmak kolay değildir… Ama ondan da zor olan, yazdığın tarihte yüzyıllarca yaşamaktır.

İşte o, bu nedenle yalnızca Mustafa Kemal değil, Mustafa Kemal Atatürk'tü. Adı vardı, ruhunun gücünü yansıtan. Ve ruhu vardı, adını herkesten çok taşıyan ve yaşatan…

Kalbi vardı, kendisi için atmayan, ama milyonlara nefes olmak isteyen. Mucize adamdı derler ya hani, mucizeydi gerçekten.

Şimdi siz ben mucize deyince, böyle insanüstü güçleri falan olan birini hayal ettiniz dimi? Öyle ya, öyle tanıtıldı bize Atatürk…Her cümlenin arasına eklenen ve onun bu dünyaya ait olmadığını düşündüren kelimelerle dinledik biz onu büyürken…ve belki de ruhu bu dünyaya ait değildi gerçekten…ama o buralıydı…bizdendi…

O da sizin benim gibi etten kemikten, kalbi, gözyaşları, acıları, anıları, duyguları olan biriydi… Küçüktü boyu, ama kalbi kocaman, kendi kocaman adamdı…

İnandıkları uğruna savaşırken o da korktu… O da defalarca ne yaptığını bilemediği hayal kırıklıkları yaşadı… Hayallerini dillendirdiği nice kapılar yüzüne kapandı defalarca…Mektuplar yollayıp hayallerini yazdığı paşalar onu beklediklerini söylediği için kalkıp Selanik'e kaçıp döndüğünde, çaldığı kapı yüzüne kapandı onun da…(bkz. Tek Adam-Şevket Süreyya Aydemir) Gecenin soğuğunda kapıda kaldı o da bazılarınız gibi elinde hayalleri, kalbinde hayal kırıklıklarıyla bazen…Ama o, başkalarının kırdığı hayal kırıklıklarını toplayıp yapıştırmayı, ve etrafını daha güçlü bir camla sarmayı becerendi…

Onu diğerlerinden ayıran, hani şu cesaret dedikleri şeydi… Korkmaması değil de, belki herkesten çok korktuğu halde devam etmesiydi inanmaya… kendine de değil, insanına inandı o… kendinden çok insanına inandı belki de…

Sana inandı, bana inandı, kardeşine inandı, ablana inandı, abine yada eşine inandı… Bize inandı… Şimdi düşünüyorum da, bu devirde kim bunca koşulsuz inanıyor çevresine? Hanginiz inanıyorsunuz? Korkup evimizde dillendirdiğimiz duygulardan başka, kimle paylaşabiliyoruz hayallerimizi yada hayal kırıklıklarımızı? Yargılarımızı bir kenara bırakıp adam olmayı, adam gibi paylaşmayı, kırmamayı, incitmemeye çalışmayı, sevmeyi, sevdirmeyi, kendimiz için değil de yanımızdaki için de hayal kurmayı, önemsemeyi, ve inanmayı hangimiz beceriyoruz? Hangimiz bir şeyler değiştirmek istiyoruz gerçekten?

Paranın tuzağında yaşanan hayatlardan kopup, kapitalist düzende kukla olmayı benimsemeyeceğimizi hayal etmişti Mustafa Kemal…

Şimdi kim bu düzeni bozuk dünyada onun yüreğiyle yaşamaya cesaret ediyor…Neden değişiyor insanım dost sohbetlerini kültürle birleştirdiği sohbet sofralarını, son ses bağırıp kulak tırmalayan alkollü gecelere?

“Benim gencim” diyendi o…Dans eden, dans ettirendi… Rakı içen, ama asla dozunu kaçırmayandı hayatın içki sofralarında…amacı da, aracı da iyi bilendi o…

Geleceği görendi kabul…ama biraz kendini dinlemeyi hatırlasa insanım başkalarının hayatlarına kulak misafiri olmak için harcayacağı çaba kadar, herkes geleceği görebilir bir parça aslında…İş bakmayı, dinlemeyi, hissetmeyi bilmekteydi…ve o, bunu yapandı…
Kaç lider vardır ki, yüzyıllar boyunca herkese ve her şeye rağmen kendini hatırlatacak kadar büyük olsun. İşte o böyle bir liderdi… Hayalleriyle hayal kırıklıklarını yapıştırıp bir hayat yaratacak kadar güçlü, sevgisiyle bir milleti yönetecek kadar inançlı, yargılamayacak ama yargılanacak hiçbir tavra da izin vermeyecek kadar ileri görüşlü, değişimin temelini atacak kadar yürekli, adam gibi adamdı…

Sarı saçları, mavi gözleriyle gelen, ışık olandı ve ışık saçandı…Gün gelip gözlerini senin, benim, hepimizin bir gün yapacağı gibi usulca yumup, ardında sonsuza dek yaşayacak bir efsane bırakan adamdı. İnsanı için içi titreyen, insanının içini titretendi…O, yazdığı tarihte yüzyıllarca yaşayan,yaşatılan, ve yaşatılacak olandı…

Mustafa Kemal'di adı, Atatürk'tü…

Şimdi bugün yattığınız sıcacık evde rahat uyuyabiliyorsanız, adını anmanız gerekendi aslında…

'Ey Türk Milleti, Atatürk'ü Tanrı'ya, geri kalan her şeyi Atatürk'e borçlusun' "

eleştiriyi yanlış anlamak

lucifer
genelde karşıma çıkıyor. dini eleştirsem ya ateist ya satanist oluyorum. milliyetçiliği eleştirsem ya kürt düşmanı ya türk düşmanı oluyorum. sistemi eleştirsem devlet düşmanı oluyorum. o an karşımda hangi tarafı savunan varsa onun düşmanı oluyorum. bunu net bir şekilde belirteyim. ben her olgunun düşmanıyım. sizin düşünce yapınızı anlıyorum ancak bana yanlış geliyor. tam olarak yanlış demek doğru olmaz aslında daha çok basit geliyor. gözümde apoya tapan bir kürt ile muhammede tapan müslüman arasında fark yok benim. ikiside at gözlüğü ile dolaşan bir insan sadece. geniş çerçeveyi görebilen kişiler ile sorun yaşamıyorum ben, aslında tek istediğim gereksiz tabularınızı yıkmanız sadece bu.
1

lost on you

franz
Laura Pergolizzi'nin 2010 çıkış tarihli "Lost on You" albümü ve albüme ismini veren dillere destan parça.

Akustik versiyonu daha hoş olsa da, orjinali de sevilebilir. giriş sözleri harikadır;

Yaşlandığında,
Daha sade ve aklı başında olduğunda,
İçinden geçip geldiğimiz bütün tehlikeleri hatırlayacak mısın?
.
.

awolnatıon

pyotr alexeyevich kropotkin
müzik piyasasına megalithic symphony albümüyle giren indie müzik grubu.Son zamanlarda popülerleşen " run " şarkılarıyla tanınmaktadırlar fakat sail şarkıları daha başarılıdır (kime göre neye göre ). Birde sail şarkısının orijinal klibi her ne kadar güzel olsa da Nanalew'ın yorumu çok daha güzeldir.



solculara yönelik eleştiriler

deist imam
Solculardan nefret edenler genellikle tek haneli iq sahibi oldukları için gerizekalılık solculardan nefret etme sebebi olabilir. Dikkat ederseniz solcu olmayanlar demiyorum solculardan nefret edenler diyorum. Hatta bu başlık altında da o tek haneli iqya sahip bir arkadaşa rastlayabilirsiniz. Muhtemelen bu entrye eksi atacaktır. Vız gelir tırıs gider. Aq ırkç*sı

Edit: 2.kişi kim bilmiyorum ama eksileyenlerden birisini çok iyi biliyorum. İşte onun o ırkçı beyni umarım bir gün bok çukuruna düşer.

Edit2: eksi atan ırkçı beyinsizlere lafım yok, onlar beyinsiz oldukları için ırkçilar ve o yüzden eksi atiyolar zaten. Ancak digerleri hangi sebeple eksi atıyo gercekten merak ettim
7

doğru insanı beklemek

anne boleyn
bu kişi ben oluyorum. yanlış insanları hayatıma almaktan bezmiş biri olarak, doğru insanın karşıma çıkacağı ümidiyle bekliyorum. sonuçta doğru zaman ve doğru insan olduğunda hissetmez miyiz? gözlerinin içine aşkla bakan, sana bakarken gözlerinin içi gülen, sarıldığında tüm dünyayı unutmanı sağlayan birinin doğru insan olmama ihtimali var mıdır? işte efendim, yanlış erkeklerden bunalan biri olaraktan oluruna bıraktım sadece doğru insanı bekliyorum, gerçek aşkı yaşayabilmek için. eğer şanslıysak ki hayatımızda bir kez dolu dolu bir aşk yaşarız zaten.

ne ararsın tanrı ile aramda

anne boleyn
-
Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararı, içerim
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin ş*refsiz...
-

Neyzen Tevfik'in şiiridir.
Atatürk'e hakaret edenlerle hiç laf dalaşına girmeden bu şiiri suratlarına yapıştırasım geliyor.

1 temmuz 2017 toplu taşıma zammı

deist imam
Pendikten kadıköye sırf pazar kuruluyo diye gidip bütün istanbulu bedavaya dolaşıp işten çıkan emekçinin, okuldan çıkan öğrencinin hakkını gaspedip sırf belli bir yaşın üstünde diye her şeye bedava binen ve her boku yapmaya hakkı olduğunu zanneden yaşlılara da bir ücret geliyo mu diye düşündürten zamlardır.
3

aşırı feministliğin insanları soğutması

laiikice
sadece kadın haklarını korursanız feminizmden böyle soğuruz. erkek haklarını korumayı da bilin. erkek çocuklarına olan tecavüz ? kimsenin çıtını çıkarmaması ? erkek çocuklarının babaları tarafından sanayiye sürgün edilir gibi yollanması ? erkek çocuklarını ağlatmamaları ? erkek çocuklarını döverken kız çocuklarına narindir diyip dokunmamaları ? ben kızları da dövsünler demiyorum. hiçbir cinsiyete dokunmayın. insanlığa dokunmayın. feminizm budur çünkü.
18

liberalist

hena
Ne trolldür ne de liberalisti "yuceltecek" olan lgbt aktivistidir ki cogunuzun bunu kufur sandigini falan saniyorum ve kahkaha esliginde suyumu yudumluyorum!
Dava açarlar blöfü ile , eğlencem sözlük diyip ona güvenmiş insanları anında satan.
Kadın,erkek farketmeksizin laf atar terbiyesizdir.
Feministligi kufurmus gibi orada burada "yea bayanlaaaağr" diye dolasir. Az ceneni topla salyan göl.
Daha nicesi vardir anlatmaya değmeyecek.
Ben sana liboş dedim arkadaşım dedim döndün kendi inine kicini donup dusuncelerin de baska seylerin de sende kalsın bunca insani rahatsız etme. Gercekten faydasiz birisin şu an tavrilarini degistir ya da def ol git. Henuz yaşdaş bile olsak zeka yasini ciddi anlamda dusunmek istiyorum bazen. Bence oturup bunu bir dusunmen gerekiyor. "Acaba ben ne yapıyorum" diye dusun ona gore karar ver ne yapacağına. Bunca insan senden rahatsız sorun sende cunku. Biraz drle toparla ya git ya kal ama duzgun kal. Cunku artik biktim liberalist. Tutumundan olsun başka şeylerinden olsun biktim. Ne ıq imiş ne bayandir umrumda degil artik umrumda olan kesin be kesin bir an önce ne yaoacagini kestirip Yapman ve bizi sozlukce bu eziyetten kurtarman!
5

hayatın amına koymak istediğiniz anlar

deist imam
Fm17yi ilk aldığım günlerdi. Dursun özbek yönetiminde sezonu 6.bitiren galatasaray deist imamı teknik direktör olarak takımın başına getirdi. İlk sezon olabildiğince kemerleri sıktık. Sürekli kiralık ve yaşlı oyuncuları aldık ve ligi göt zoruyla şampiyon bitirdik. İkinci sezon takım uzak kaldığı şampiyonlar ligi arenasına geri dönmüştü. Emre mor-mousa dembele-enes ünal gibi 3 genç yıldızı ve onların yanına pellegrini gibi tecrubeli bir sol beki ve rotasyonda çok iyi iş gören ortasahaları takıma alan deist imam yönetimimdeki galatasaray şampiyonlar liginde rakiplerini teker teker geçip tarihinde ilk defa finale yükselmişti. Finalde rakip manchester uniteddı. deist imam hiç yapmadığı bir şey yaptı. Takımı katı defans taktiğiyke oynattı. İlk yarı 0-0 bitti her sey yolundaydı. 89.dakikaya gelindiğinde ise zaman durdu çünkü takım penaltı kazanmıştı. Topun başına bu işlerin ustası selçuk inan geldi. Bir ulus onun ayağına bakıyodu. O geldi vurdu.......top direkten geri dönmüştü. İşte o an böyle hayatın ta amına koyayım dedim. Sonrasında ise maçı kaybettik.
4

sevdiğiniz yazarlar

anne boleyn
neredeyse şu anki sözlüğün hepsini yazmak durumunda kalacağım swh
-hena
-fyodorwell
-herr muller
-ghost rider
-hz lethe
-lucifer
-logarithm
-deist imam
-the
-laiikice
-gravity0 (hoş geldin)
-kaliaras
-ickial
-cicek
-makinelitufek
-codex cumanicus
-spongezey
-laiksavar
-pyotr alexeyevich kropotkin
-gralder
-turkdusun (canım dostum gelmiş, hoş gelmiş)
-albus

yoruldum la. siz kaşındınız arkadaşlar. zira atladığım birileri dahi olabilir. seviyorum hepinizi swh. sıralama rastgeledir.

gitmelerin mevsimi eğer gidebilseydim

gece
bir can yücel şiiri

Bugunlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasina,bir baska ülkeye,daglara, uzaklara...
Hayatindan memnun olan yok. Kiminle konussam ayni sey...
Her seyi, herkesi birakip gitme istegi.
Öyle ''yanina almak istedigi üç sey'' falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten. Her seyi, herkesi götürdün demektir.
Keske kendini birakip gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor.
ani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor.
Böyle gidiyor iste. Bir yanimiz ''kalk gidelim'',
öbür yanimiz "otur'' diyor.
''Otur'' diyen kazaniyor. O yan kalabalik zira.
Is, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu..
En kötüsü aliskanlik.
Aliskanligin verdigi rahatlik, monotonlugun dogurdugu bikkinligi
yeniyor. Kaliyoruz.
Kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha dogurmalar...
Borçlara girmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.
Misal, ben...
Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum. Degil bu sehirden gitmek,
iki sokak öteye tasinamiyorum. Alip götürsem gelmez ki...
Bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda.
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
''Sirtinda yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardir;
evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin.
Kendi imalatimiz küfeler.
Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada. Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazim. Inadina kök salmak lazim.
Bari ufak kaçislar yapabilsek.
Var tabii yapanlar. Ama az. Sadece kaymak tabakasi.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif...
Denk olsa. Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 09.00, aksam 18.00.
Sonra baska mecburiyetler.
Sıkışıp kaldık.
Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karsiligi bir ömür yani.
Ne saçma.
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar ásik olmam ama her bahar gitmek isterim.
Gittigim olmadi hiç.
Ama olsun... Istemek de güzel.
Yalnızlığa Dayanırım Da
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ''Çaya kaç şeker alırsın?''
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...

roma rakamları

anne boleyn
Bu rakamlar ile karşılaşmanız olasıdır. Zira eski padişahlar, krallar bu rakamlar ile vikipedi yahut tarih kitaplarında yer alırlar. Örnek verecek olursak: IV. Murad, VIII. Henry(İngiltere Kralı), I.Elizabeth(İngiltere Kraliçesi) vs...

9. sınıfa giderken muhteşem tarih hocam anlattığında dikkatimi çekmesi üzere o zamandan bu yana aklımda kalmıştır romen rakamları.
Biraz bahsedelim:
Bir: I
İki: II
Üç: III
Dört: IV
Beş: V
Altı: VI
Yedi VII
Sekiz: VIII
Dokuz: IX
On: X

Eğer ''I'' işaretini sola koyarsak bir sayı eksilir. Mesela''V'' beştir, ''IV'' yaparsak dört olur.
Sağına ''I'' eklersek bir sayı artar. ''VI'' altı olur. ''VII'' böyle de yedi olur.
Kural tamamen bundan ibarettir. ''XI'' onbir olduğu gibi ''IX'' dokuz oluyor.
Sadece rakamları ezberleyip, soluna bir ''I'' eklersek sayının azalacağını, sağına ''I'' eklersen çoğalacağını bilsek yeterlidir.

1'den 100'e kadar roma rakamlarına bakmanız için link bırakıyorum:
https://www.romarakamlari.com/roma-rakamlari-1den-100e-kadar/

karl detroit

deist imam
Çayınızı kahvenizi alın gelin. Türk edebiyat tarihine dolaylı yoldan çok büyük katkıları olan bir almanın hikayesi başlıyo.

Sene 1827 günlerden 18 kasım. Almanyanın brandenburg bölgesinde ludwig karl friedrich detroit adında bir çocuk dünyaya gelir. Ya da herkesin söylediği ismiyle karl detroit. Ev hanımı bir anne ve müzik öğretmeni olan bir babanın oğludur karl detroit. Baba her ne kadar sanatla ilgilense de sanatçı olamayacak kadar kaba bir insandır. Neticesinde aile için şiddetten dolayı karl detroit magdeburg kentinde fransızların işlettiği bir yetimhaneye bırakılır. Henüz 9 yaşındadır. Anne-baba hayatta ama o yetimhanede. Acı dolu bir yaşam.

3 yıl geçer ve artık karl 12 yaşına gelmiştir. Yetimhane artık canını sıkar. Bir gece yatakhanenin penceresinden atlar ve kaçar.

Liman kentidir magdeburg ve bu yüzden gemiciliği gelişmiştir. Karl detroit bir gemiye gider iş ister, miço olarak çalışmaya başlar. Geminin koşulları 12 yaşındaki karl detroit için oldukça acımasızdır ve kötü muameleye maruz kalır 12 yaşındaki bu çocuk.

Gemi yolunu alır ve o yol gemiyi istanbula sürükler. Ve küçük karl detroit istanbulda kendisini suya, bırakır yüzdükçe yüzer. Kıyıya çıkar. Bu olaydan haberi olan birisi vardır. O da osmanlı sadrazamı ali paşadır. Entellektüel bir insandır sadrazamn ve karl detroit ile de yakından ilgilenir. Ancak merak ettiği bir şey vardır sadrazamın. O da karl detroitin niye istanbulda suya atladığıdır. Karl detroit der ki; "onu gördüm çok güzeldi". Gördüğü şey kız kulesidir. Kız kulesi o dönemde cüzzamhane olarak kullanılmaktadır.(bu bilgileri sunay akının programlarına borçluyum. Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ederim.)

Her nasıl olduysa, bir şekilde almanyanın bundan haberi olur. Çocuğu isterler. Neticede çocuk almandır ve alman devleti çocuğu almakta son derece haklı gibi görünebilir. Ama atladıkları iki nokta var. Birincisi karl detroit almanyadan kaçtı. İkincisi de artık olaya dahil olan bir sadrazam ali paşa var. Sadrazam ali paşa almanların bu isteğine şöyle cevap verir; "hayır çocuğu size vermiyoruz. Onu evlat edindim, o artık benim oğlum"

Karl detroit artık sadrazamın himayesindedir ama bazı sorunlar vardır. Önce karl detroitin ismi değişir. O artık mehmet ali olmuştur. Sonrasında da sünnet olması gerekir ve müslüman olur. En sonunda da harbiyeye kaydolur.

Harbiyeden teğmen rütbesiyle mezun olan mehmet ali sırasıyla kırım-bosna-sırbistan savaşlarda ömrünü harcar. 2.abdulhamit döneminde paşa ünvanı alır. Ünvanı müşir(mareşal) olur. Artık müşir mehmet ali paşadır.

Sene 1878 olur. Berlin anlaşması imzalanacaktır. Masada osmanlı da vardır. Osmanlı heyetinde ise 3 kişi. Heyet başkanı müşir mehmet ali paşa. Paşa hazır almanyaya gelmişken magdeburga gitmek ister. Çocukluğuna dönmek ister. Magdeburg yetimhanesinin yetkilileri şaşkındır çünkü bir osmanlı paşası magdeburg yetimhanesinde büyümüştür. Magdeburga gider çocukluğuna geri döner. Ve kendisini bekleyen acı sona doğru yola çıkar.

Berlin antlaşmasından memnun olmayan çevreler isyana başlar. Müşir mehmet ali paşa isyanı bastırmak için arnavutluğa gider ve öfkeli gericiler tarafından linç edilerek öldürülür.

Bu arada kendisinin 4 tane kızı olmuştur. Hayriye hanım, leyla hanım, adviye hanım ve zekiye hanım. Leyla hanımın da 1 kızı olmuş. Müşir mehmet ali paşa bunu hiç bilemedi. Torununu hiç göremedi. O kızın ismi de celile hanım. Celile hanımın da bir oğlu oluyo. "Buraya kadar okuduk şunu artık bir sonuca bağla deist imam" diyenler varsa, merak etmesinler geliyo.

Celile hanımın oğlu kim mi? türk edebiyat tarihine adını altın harflerde yazdıran "mavi gözlü dev" ve "romantik devrimci" lakaplı nazım hikmet ran.

İşte size nazım hikmetin anne tarafından büyük dedesi olan küçük bir alman çocuğu karl detroitin hikayesi.

jean-christophe grange

herr muller
Kesinlikle en sevdiğim yazar. Ne bu tarz kitaplar severim ne okurum ama bu adamın kullandığı tıp fizik biyoloji bilgilerini bir cinayet romanına asiladiginda ortaya çıkan kitapları tamamen olagandisi oluyor.
Bugün alsancakta bulup bayram etme sebebim oldu. Lontanoyu okuyan bilir mükemmelliktir. Eğer okuyup beğendiyseniz ikinci kitabı çıkmış. Aynı kapağa sahip neredeyse. Ilk başta korsan sandım kapağı benzeyince ancak ikinci kitabı olduğunu arkasına bakınca anladım ve okuduğum kitabı yarıda bıraktım.



çöl kraliçesi

anne boleyn
Gerçek adı Gertrude Bell'dir. İngiltere'de oldukça varlıklı olan bu kadın bütün lüks yaşamını bırakıp hayatını Arap yarımadası'nda geçirmeyi tercih etti. Arap yarımadası'nda halk tarafından oldukça sevilen Gertrude, bölgeyi karış karış gezerek haritalar çıkardı. Ona Çöl Kraliçesi lakabı tam olarak bu yüzden verilmiştir. Ama daha bitmedi tabii ki. Çöl Kraliçesinin Araplar tarafından oldukça sevildiğini gören İngiliz istihbaratı birinci dünya savaşı sıralarında Gertrude'yi aralarına aldı ve artık Gertrude bir ajan olmuştu. Öyle basit bir ajan da değil, başta ırak olmak üzere Orta Doğu'daki sınırların hepsini o çizdi. Bu ajanlık teklifini kabul etmesindeki en büyük etken ise aşık olduğu adamın Gelibolu'da ölmesiydi. İşte bu yüzden az çok Osmanlı düşmanlığını tahmin edebiliyorsunuzdur. Ayriyetten birçoğunuzun bildiği Lawrence'nin de manevi annesidir. Lawrence'yi ajan olarak yetiştirip birçok önemli ismi tanımasını sağlamıştır. Öyle bir manevi annenin oğlu da farklı olamazdı tabii ki. Onun da neler yaptığı ortada. Benim düşüncem şu, Osmanlının arap yarımadası'nda arkadan hançerlenmesine sebep olan kişi Bell'dir. Ama birçok kişi bunu Lawrence olarak bilir. Böyle zeki ve etkileyici bir kadının bizim düşmanımız olmuş olması üzücü doğrusu.
5

mustafa kemal atatürk zamaninda acilan fabrikalar

herr muller

1-ankara fişek fabrikası (1924)
2-gölcük tersanesi (1924)
3- şakir zümre fabrikası (1925)
4-eskişehir hava tamirhanesi (1925)
5-alpullu şeker fabrikası (1926)
7-uşak şeker fabrikası(1926)
8-kırıkkale mühimmat fabrikası (1926)
9-bünyan dokuma fabrikası (1927)
10-eskişehir kiremit fabrikası (1927)
11-kırıkkale elektrik santrali ve çelik fabrikası (1928)
12- ankara çimento fabrikası (1928)
13-ankara havagazı fabrikası (1929)
14-istanbul otomobil montaj fabrikası (1929)
15-kayaş kapsül fabrikası (1930)
16-nuri killigil tabanca, havan ve mühimmat fabrikası (1930)
17-kırıkkale elektrik santrali ve çelik fabrikası (1931- genişletildi)
18-eskişehir şeker fabrikası (1934)
19-turhal şeker fabrikaları (1934)
20-konya ereğli bez fabrikası(1934)
21-bakırköy bez fabrikası (1934)
22-bursa süt fabrikası (1934)
23-izmit paşabahçe şişe ve cam fabrikası (1934 temel atma)
24-zonguldak antrasit fabrikası (1934 temel atma)
25-zonguldak kömür yıkama fabrikası (1934)
26-keçiborlu kükürt fabrikası (1934)
27-ısparta gülyağı fabrikası (1934)
28-ankara, konya, eskişehir ve sivas buğday siloları (1934)
29-paşabahçe şişe ve cam fabrikası (1935 - tamamlandı)
30-kayseri bez fabrikası (1934 temel atma)
31-nazilli basma fabrikası (1935- temel atma)
32-bursa merinos fabrikası (1935 temel atma)
33-gemlik suni ipek fabrikası (1935 temel atma)
34-keçiborlu kükürt fabrikası (1935)
35- ankara çubuk barajı (1936)
36-zonguldak taş kömür fabrikası (1935)
37-barut, tüfek ve top fabrikası (1936)
38-nuri demirağ uçak fabrikası (1936- ilk türk uçağı nud-36 üretildi)
39-malatya sigara fabrikası (1936)
40-bitlis sigara fabrikası (1936)
41-malatya bez fabrikası (1937 temel atma- bu fabrika hariç bütün bez ve dokuma fabrikaları atatürk'ün sağlığında açılmıştır.)
42-izmit kağıt ve karton fabrikası (1934- temel atma)
43-karabük demir çelik fabrikası (1937- temel atma)
44-divriği demir ocakları (1938)
45-izmir klor fabrikası (1938- temel atma)
46-sivas çimento fabrikası (1938-temel atma)

NOT: bu fabrikalar sayesinde 1929-1938 yılları arasında ağır sanayi üretimi %152 artarken toplam sanayi üretimi %80 artmıştır. kömürde %100, kromda %600, diğer madenlerde %200 artış olurken demir üretimi 0'dan 180.000 tona çıkmış, şeker üretimi 200 misli artmıştır. 1926'da başlayan şeker üretimi 1927-1930 arasında 5162 tondan 95.192 tona çıkmıştır. tekstil sanayi ülkenin tekstil ihtiyacının %80'ini karşılar duruma gelmiştir. tekstil ürünleri ithalatı 1927'de 51.000.000 türk lirası iken bu rakam 1939'da 11.900.000 türk lirasına düşmüştür. 1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi 70 tondan 3773 tona, yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona çıkmıştır.


kemalisthatun

anne boleyn
Adaletsizlik, haksızlık yapan ve yetkilerini kötüye kullanan yetkililerin gitmesiyle kemalisthatun hesabım ile geri dönmüş bulunmaktayım. şu an gerçekten çok mutluyum. çünkü sözlüğü, sözlükteki birçok yazarı çok özlemiştim. bu mutluluğuma gölge düşüren tek şey admin iron'un sözlükten gitmesidir. öyle mükemmel bir admini kaybettiğimiz için üzgünüm ama bir gün geri döneceğine eminim. neyse laik sözlük yazarları aranızda olmaktan çok mutluyum. haydi sözlüğü renklendirelim!

laikplatform.com

iron
Daha duyurusunu bile yapmadık eksikleri giderilsin mobil uygulamalar bitsin öyle açacaktık maşallah duymuşsunuz hemen.
Neyse kısaca orada ki amacı anlatayım.
Orayı sözlük ile bağlamayı düşünüyoruz insanlar burda belli bir format doğrultusunda yazıyor ora daha çok zaman geçirilecek bir platform. Oyun oynamadan, film izlemeye, forumdan, müzik dinleyeme, görüntülü konuşmaya hatta twitter ve face gibi özelliği olduğu için sosyal medya gibi kullanılmaya elverişli bir yer. Orda kitap, film grupları vs kurulabilir, blog yazıları yazabilirsiniz.

Kısaca oranın amacı bu.

recep tayyip erdoğan'ın aslında zeki biri olmaması

gece
Adam zeki ya, adam işini biliyor, çok iyi siyasetçi Bla Bla hepimiz duymuşuzdur. AKP li olsun ya da olmasın Tayyip Erdoğan'ın zeki bir adam ve iyi bir siyasetçi düşünen insanın ıq puanı 69'dan daha küçüktür. Tayyip Erdoğan'ın tutarlı hiç bir konuşması yoktu aynı gün için de kendi ile çelişen açıklamaları, hazır metin olmadan konuşamaması, Suriye stratejisinden tutun CHP'yi eleştirirken bile gülünç duruma düşmesi ve daha fazlası... Zeki bir insan zeki kitlelere hitap eder onları etkiler fakat Tayyip Erdoğan'ın hitap ettiği kesin hala karne ile ekmek almaya dönemin de kalmis, kendi vergisi ile yapılmış yol'un Tayyip Bey'in Lütfu olarak gören bir kitledir.

yüz bulamayan erkek

anne boleyn
bu tarz erkeklerin geneli reddedilmeyi yediremezler. nasıl mı efendim? sizi türlü yollarla evlerine davet ederler, siz bunları reddettiğiniz zaman ise sizden kötüsü yoktur. sizi bir av olarak gördükleri zamanlar ise sizi övüp dururlar ''sen haklısın, ben yanlış yaptım'' diye edebiyat yaparlar. reddedildikten sonra ne olur biliyor musunuz? ''yahu zaten o kız kötüydü'' derler. işte biz bu tarz erkeklere acizliğin, kibrin yüz bulmuş hali diyoruz. haklı gören adam(!) yerine bir anda sizi düşman etmeye çalışan adam müsveddesi oluverirler. öyle ki bunlara uyabilecek bir sıfat bile yoktur, kadınları sadece obje olarak gören , hayvansal iç güdülerini kontrol edemeyen atık maddelerdir.

Bir de bunların şakşakçıları olur, tepki göstermene tahammül edemeyen ruhu ezik insancıklar da vardır. bunlara da basitliğin yüz tutmuş hali diyoruz. her yerde tepkinizi, görüşünüzü savunun ki böyle adamlara yem olmayın. böyle heriflerin iyiliği sizi yatağa atana kadardır. ''ben böyle değilim'' diye diretenlerin en büyük eksikliği aslında öyle olmaktır.

subjektif olmak

anne boleyn
''Subjektif: Özneye ilişkin olan, öznede oluşan, nesnelerin gerçeğine değil, bireyin düşünce ve duygularına dayanan, enfüsi, öznel, nesnel karşıtı.''

insanlar ne kadar objektif olduğunu söylese bile, sevdiğimiz çoğu kişiye ve olaylara karşı subjektifizdir. olaylara bakış açımız kendi gözümüzden olacağı için bize yabancı olmayan, yakın hissettiğimiz her konuya karşı kendi görüşümüzü sunarız. zaten kendi görüşlerimiz bizi biz yapan etkenlerden biri değil mi? velhasılkelam bunun dozunu da iyi ayarlamak gereklidir. ciddi olaylar karşısında objektif olamazsak hak yiyebilir, insanların canını yakabiliriz. kısaca diyebiliriz ki birazcık mantık birazcık kalp. ne demişler zıt kutuplar birbirini çeker.