confessions

frantz fanon

rom  · 14 Haziran 2017 Çarşamba

  1. toplam giri 406
  2. takipçi 12
  3. puan 7303

suriyeliler

neptune
kabaca toplumda "suriyelileri" destekleyen iki grup olduğunu düşünüyorum ;

1) siyasi ve mezhepçi yaklaşımlar dolayısıyla destekleyen grup
2) insani gerekçeleri ortaya sürerek destekleyen grup.

"suriyeli duyarını" kasan grup ağırlıklı olarak ikinci kesimdir. bu insanların dünya görüşü, ilk gruptakiler ile taban tabana zıt olsa da, suriyeliler konusunda ki yaklaşımları dolayısıyla, ilk grup ile yolları kesişir. çoğu, ilk gruptakiler ile aynı safta olmaktan veya anılmaktan rahatsızdır aslında. bu nedenle "insani gerekçelerinin" altını kalın bir biçimde çizerler. keza, "ben iktidar gibi düşünmüyorum ama...." şeklinde cümleler kurmaya meyillenmeleri de bundan kaynaklanır. ilk gruptakiler ise dediğim gibi işin insani boyutuyla neredeyse hiç ilgilenmez. mezhep ve siyasi açıdan bakarlar. bu gruba, rte'ye biat eden kitledir de diyebiliriz. dolayısıyla yarın öbür gün rte, "suriyelileri ülkemizden kovalım kampanyası" başlatsa, sokaklarda "suriyeli avına" çıkacak ölçüde değişim gösterebilirler, şaşırmamak gerekir.

suriyelileri desteklemeyen gruba gelirsek. çok genel bir biçimde, bu grubunda kendi arasında 2'ye ayrıldığını söylemek mümkündür.

1) ırksal ve milliyetçilik duyguları ağır bastığı için, suriyeliere sıcak bakmayan grup (buna mezhepçilik ve siyasi ayakta da eklenebilir)
2) olayın ırksal boyutundan ziyade, toplumda, kültürel ve ekonomik açıdan yarattığı sakıncaları göz önüne alarak, suriye'li duyarı kasmayan grup (kendimi bu gruba dahil ediyorum)

burada ki gruplandırma da aşağı yukarı, ilk yaptığım gruplama ile benzerlikler gösterir. şöyle ki; benim de dahil olduğum ikinci grup, tıpkı suriyeli duyarı kasan ikinci grupta olduğu gibi, aslında ilk gruptakiler ile aynı safta durmaktan rahatsızdır. bunun da altını yine kalın bir şekilde çizme ihtiyacı hissederler. misal "milliyetçilik veya mezhepçilik gibi kavramlara fersah fersah uzak biriyim ancak..." şeklinde bir cümle kurasım var benim. çünkü her ne kadar suriyeli duyarı kasmayanlar tarafından yer alsam da, ilk gruptakiler ile aynı tarafta yer almaktan da haz almıyorum aslında. buradaki ilk grubun, "suriyeli avına" çıkma potansiyeli, suriyelileri siyasi ve mezhepsel açıdan destekleyen ilk grupla neredeyse eş düzeydedir. oysa benim de dahil olduğum ikinci grup, bunun tamamen, devletin yanlış politikalarından kaynaklanan bir durum olduğunu ve doğru şekline getirmenin de ancak ve ancak devletin görevi olduğunu düşünür. yani sokaklarda yakaladığımız suriyelileri linç edelim gibi bir düşünce içine girmez. ancak şayet akıl tutulması veya sabır taşması noktasına gelinirse işin rengi değişebilir ve o zaman da, yanı başında suriyeli linç edilse gıkını çıkarmaz.

medya dezenformasyonu

iron
Egemen ideoloji söylemlerinin dağıtım alanı olan medya, yakın dönemde meydana gelen savaşların sonuçlarında etkili olabilecek düzeyde stratejik işlevler yüklendi. Medya, Kosova'da, olmayan “toplu mezar” görüntüleriyle, Irak'ta, Irak yüzü görmemiş “karabatak” görüntüleriyle yalan ve çarpıtılmış haberler (dezenformasyon) yayınlayarak söz konusu savaşların sonuçlarında etkili oldu. ABD'nin Afganistan'ı bombalamasında da asli görevlerini bir kenara bırakan medya yeniden silah kuşandı. Savaşın bir “tarafı” konumundaki, resmi görevliler, yetkili kişiler, birdenbire, nesnel haber kaynakları muamelesi gördü.

Afganistan'a uçaklarla atılan yiyecek paketleri ile ilgili medyanın yayını bize medyanın savaştaki tutumu hakkında fikir verebilecek nitelikte: ABD, Afganistan'a bombaların yanı sıra yiyecek paketleri de attı. Bu yardımların milyonlarcası açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Afgan halkına faydası olup olmadığına, mayınlı bölgeye düşen paketlerin ölümleri arttırdığına değinmeyen, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in, bu paketlerin Afganistan'daki aç insanlar beslemeye tabii ki yetmeyeceğini, ama eğer paketlerden birini ele geçirmiş kişilerden biriyseniz sizin için çok anlamlı olacağı şeklindeki açıklamasının ne kadar “insani” olduğunu sorgulamayan medya, söz konusu yardım paketlerinin “insani” olduğundan şüphe duymadı.

ABD'nin “adalet” ve “şevkati”ne secde eden medya için, atılan paketlerden birinin bir eve isabet etmesi sonucu ölümlerin meydana gelmesi de, Birleşmiş Milletler'e ait deponun ABD uçakları tarafından bombalanıp yardım malzemelerinin yanması da üzerinde durulmayacak bir ayrıntıydı.

Oysa Birleşmiş Milletler'in Dünya Gıda Programı bünyesinde Afganistan halkına zaten yoğun gıda yardımı yapılıyordu ve Afganistan'a insani yardım yapan kuruluşların sözcüleri, bombardımanın yardım faaliyetini imkansızlaştırdığını, ABD'nin uçaklardan attığı gıda paketlerinin işe yaramayacağını daha ilk günden açıklamıştılar.

muhammed peygamberin sara hastası olması ihtimali

cemree
Temporal lop epilepsi hastaliginin taniminda hastanin cesitli travma nöbetlere maruz kalmasinin yani sira hastaligin nörolojik etkilerinden dolayi halüsinasyonlar gördügü, narsist davranis bozukluklarina yöneldigi bilinmektedir. Bugünkü gelismlerle bu tarz hastaliklara maruz kalan kisilere ilac tedavisinin yani sira psikologlar tarafindan davranis terapileri de uygulanmaktadir.

Hastalar narsist davranis bozuklugunun yani sira, yüksek ve olmayan varliklara inanma, onlarla temasa gecme, din ve ahlak konulariyla asiri ugrasma, kontrol edilemeyen cinsel düsünceler ve eglemler de gözlemlenmektedir.

Hadisler, kuran'in icerigindeki Muhammedin cinsel hayatina getirilen düzenlemeler, din ve ahlaka olan asiri düskünlügü, kafasinda olusmus Allah fikrini asiri derece yükseltmesi gibi ayetlerden de Muhammedin böyle bir hastaliga maruz kaldigini rahatlikla gözlemleyebilmekteyiz.

Simdi Muhammedin bu hastaliga sahip oldugunu göstere ayet ve hadisleri görelim

ayet ve hadislerdeki sara hastalığı belirtilerine dikkat edin. !!!!!!!!!!!

Ravi: Ümmü`l-mü`minîn Âişe
Hadis: Şöyle demiştir: Hâris b. Hişâm radiya`llâhu anh Resûlu`llâh salla`llâhu aleyi ve sellem`den: “Yâ Resûllâ`llâh, sana vahiy nasıl gelir?” diye sordu. Resûlu`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Ahyânen bana çıngırak sesi gibi gelir ki bana en ağır geleni de budur. Benden o hâl zâil olur olmaz (Meleğin) bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Ahdânen Melek bana bir insan olarak temessül eder. Benimle konuşur. Ben de söylediğini iyice bellerim. -Âişe radiya`llâhu anhâ der ki: Resûl`llâh salla`llâhu aleyhi ve sellem`i soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahiy nâzil olurken görmüşlüğüm vardır. (İşte öyle soğuk bir günde bile) kendisinden o hâl geçtiği vakitde şakaklarından şapır şapır ter akardı .

Ravi: Ubadetu`bnu`s-Samit
Hadis: Resulullah (sav)`a bir vahiy geldiği zaman, vahiy sebebiyle onu bir gam ve keder alır, yüzünün rengi uçardı. Bir gün Cenab-ı Hakk yine vahiy indirmişti ki aynı hal onu sardı. Keder hali açılınca: “(Zina haddiyle ilgili hükmü) benden alın. Allah onlar hakkında yol kıldı (yani çok açık şekilde had beyan etti): Bekar bekarla zina yapmışsa cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür. Dul dulla zina yaparsa yüz sopa ve recm`dir.”

Ravi: İbnu Abbas
Hadis: “Ey Muhammed! Cebrail sana Kur`an okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme (sadece dinle)” (Kıyamet 16) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: “Hz. Peygamber (sav) vahiy geldiği zaman büyük bir şiddet (ve ağırlık) hissederdi. Bunun tesiriyle dudaklarını kımıldatırdı. Bunun üzerine şu ayet indi. (mealen): “(Ey Muhammed, Cebrail sana Kur`an okurken acele edip onunla beraber söyleme (sadece dinle). Onu toplamak ve okutmak bize aittir” (Kıyamet 16). İbnu Abbas devamla der ki: “Ayette geçen “onun toplanması” tabirinden murad “(yeni nazil olan) ayetin Hz. Peygamber (sav)`in kalbinde toplanması, yerleşmesi, sonra da Hz. Peygamber (sav) tarafından okunmasıdır.” “Biz vahyi okuduğumuz zaman, sen onun kıraatine uy” (18. ayet) ayetinde de, “Dinle ve sus, sonra onu sana biz okuturuz” denmektedir. Bu vahiyden sonra, Cibril (a.s.) vahiyle gelince, sadece dinlerdi. Cibril gidince yeni gelen vahyi, kendisine nasıl okunmuş ise, öylece okurdu.”

Ravi: Aişe
Hadis: Resulullah (sav)`a vahiy olarak ilk başlayan şey uykuda gördüğü salih rüyalar idi. Rüyada her ne görürse, sabah aydınlığı gibi aynen vukua geliyordu. (Bu esnada) ona yalnızlık sevdirilmişti. Hira mağarasına çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp, tahannüsde bulunuyordu. -Tahannüs ibadette bulunma demektir.- Bu maksadla yanına azık alıyor, azığı tükenince Hz. Hatice (ra)`ye dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu. Bu hal, kendisine Hira mağarasında Hak gelinceye kadar devam etti. Bir gün ona melek gelip: “Oku!” dedi. Aleyhissalatu vesselam: “Ben okuma bilmiyorum!” cevabını verdi. (Aleyhissalatu vesselam hadisenin gerisini şöyle anlatıyor: “Ben okuma bilmiyorum deyince) melek beni tutup kucakladı, takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar: “Oku!” dedi. Ben tekrar: “Okuma bilmiyorum!” dedim. Beni ikinci defa kucaklayıp takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar bıraktı ve “Oku!” dedi. Ben yine: “Okuma bilmiyorum!” dedim. Beni tekrar alıp, üçüncü sefer takatim kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabbin kerimdir, o kalemle öğretti, insana bilmediğini öğretti” (Alak 1-5) dedi.” Resulullah (sav) bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. Kalbinde bir titreme vardı. Hatice`nin yanına geldi ve: “Beni örtün, beni örtün!” buyurdu. Onu örttüler. Korku gidinceye kadar öyle kaldı. (Sükunete erince) Hz. Hatice (ra)`ye başından geçenleri anlattı ve; “Nefsim hususunda korktum!” dedi. Hz. Hatice de: “Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın, misafire ikram edersin, Hak yolunda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) yardım edersin!” dedi. Sonra Hz. Hatice, Aleyhissalatu vesselam`ı alıp Varaka İbnu Nevfel İbnu Esed İbnu Abdi`l-Uzza İbni Kusay`a götürdü. Bu zat, Hz. Hatice`nin amcasının oğlu idi. Cahiliye devrinde Hıristiyan olmuş bir kimseydi. İbranice (okuma) yazma bilirdi. İncil`den, Allah`ın dilediği kadarını İbranice olarak yazmıştı. Gözleri ama olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hz. Hatice kendisine: “Ey amcaoğlu! Kardeşinin oğlunu bir dinle, ne söylüyor!” dedi. Varaka Aleyhissalatu vesselam`a: “Ey kardeşim oğlu! Neler de görüyorsun?” diye sordu. Aleyhissalatu vesselam gördüklerini anlattı. Varaka da O`na: “Bu gördüğün melektir. O, Hz. Musa`ya da inmiştir. Keşke ben genç olsaydım (da sana yardım etseydim); keşke, kavmin seni sürüp çıkardıkları vakit hayatta olsaydım!” dedi. Resulullah (sav): “Onlar beni buradan sürüp çıkaracaklar mı?” diye sordu. Varaka: “Senin getirdiğin gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, ona husumet edilmemiş olsun! O gününü görürsem, sana müessir yardımda bulunurum!” dedi. Ancak çok geçmeden Varaka vefat etti ve vahiy de fetrete girdi (kesildi).

Ravi: Yahya İbnu Ebi Kesir
Hadis: Ebu Seleme İbnu Abdirrahman`a Kur`an`dan ilk inenin ne olduğunu sordum. “Ya eyyühe`l-Müddessir (ey örtüsüne bürünmüş)! (suresi)dir!” dedi. Ben; “İyi ama, başkaları ilk inenin İkra` bismi Rabbikellezi halak (süresidir). diyorlar” dedim. Bunun üzerine Ebu Seleme: “Ben bu hususta Hz. Cabir (ra)`e sormuştum. O bana; “Sana, Resulullah Aleyhissalatu vesselam`ın söylediğinden başka bir şey söylemeyeceğim, Aleyhissalatu vesselam: “Bir ay kadar Hira magarasına mücavir oldum (itikafa girdim). Mücaveretimi (itikafımı) tamamlayınca, dağdan indim. Derken bana bir seslenen oldu. Sağıma baktım, hiçbir şey görmedim. Soluma baktım, yine bir şey görmedim. Arkama baktım bir şey görmedim. Derken başımı kaldırdım, bir şey gördüm, ama (bakmaya) dayanamadım. Hemen Hatice`nin yanına geldim: “Beni örtün!” dedim. Derken şu ayetler nazil oldu. (Mealen): “Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (insanları ahiretle) korkut! Rabbini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçın..” (Müddessir suresi). Bu vahiy namaz farz kılınmazdan önceydi.”

Ravi: Ömer
Hadis: Resulullah (sav)`a vahiy indiği zaman, yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O`na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldı. Sonra o hal açıldı. O da Mü`minun suresinden ilk on ayeti okudu: “Mü`minler kurtuluşa ermiş, umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar namazlarını Allah`tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tadil-i erkan ile kılarlar. Onlar dünya ve ahiretlerine faydası dokunmayan her türlü şeyden yüz çevirirler. Onlar nail oldukları her türlü nimetin zekatını aksatmadan verirler. Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar. Kim helal sınırını aşarak bunların ötesine geçmek isterse, işte öyleleri haddini aşmış olanlardır. O mü`minler ki, Allah`a ve kullara karşı olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar namazlarını devamlı olarak, vaktinde ve şartlarına riayet ederek kılarlar, işte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır” (Mü`minun, 1-11). Arkadan dedi ki: “Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer.” Sonra kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırıp: “Allahım (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikram et, zillete düşürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et, (düşmanlarımızı) bize tercih etme. Allahım, bizi razı kıl, bizden de razı ol!” buyurdular.

Ravi: Ibnu Mes`ud
Hadis: Allahu Zülcelal hazretleri vahiy suretiyle konuştuğu zaman sema ehli bir ses işitir ki bu, demir bir zincirin düz bir kaya üzerinde hareket etmesiyle çıkan çıngırak sesine benzer. Sema ehli bu sesi duyunca korku ve haşyetten bayılırlar. Cibril (a.s.) kendilerine gelinceye kadar bu halde devam ederler. O gelince korku, kalplerinden açılır. Hemen: “Ey Cibril, Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar. O: “Hakkı söyledi” der. Sema ehli hep bir ağızdan: “el-Hak, el-Hak” diye söyleşirler.

Ravi: Zeyd b. Sâbit
Hadis: “Resûlu'llâh … Efendimize gelen vahyi yazardim. Vahiy nâzil oldugu vakitte (onu) bir sikinti kaplar, inci taneleri gibi siddetli bir ter dökerdi de ondan sonra açilirlardi. Kendileri bana imlâ buyurur, ben de yazardim…”

Ravi: Ebû Hüreyre
Hadis: “Vahiy nâzil olurken en evvel vücûd(una) bir titreme gelirdi”; “Vahiy nüzûl ederken kendilerini (tasa ve kaygi kaplar yüzü kül gibi olur ), gözlerini kaparlar ve horultuya (benzer) siddetli siddetli nefes alirlardi”

Ravi: Aişe
Hadis: Hz. Peygamber (sav)`e (yahudiler tarafından) sihir yapıldı, öyle ki, Resulullah (sav) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah`a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki: “Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?” “Hangi hususta Ey Allah`ın Resulü?” dedim. “İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine: “Bu zatın rahatsızlığı nedir?” dedi. öbürü: “Büyüdür!” dedi. Önceki tekrar sordu: “Kim büyüledi?” Diğeri: “Lebid İbnu`l`A`sam adındaki Beni Züreykli bir yahudi” diye cevap verdi. Öbürü: “Büyüyü neye yaptı?” dedi. Arkadaşı: “Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine” cevabını verdi. Diğeri: “Pekala, şimdi nerede?” diye sordu. Arkadaşı: “Zervan kuyusunda!” cevabını verdi.” Bunun üzerine Resulullah (sav) Ashabından bir grupla birlikte (ra) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp: “Ey Aişe! Allah`a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu ile sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki Şeytanların başları gibiydi!” dedi. Ben: “Ey Allah`ın Resulü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?” diye sordum. “Hayır!” dedi ve ilave etti: “Bana gelince, Allah bana afiyet lütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!” Resulullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü.”

Tum bunlar tip dilinde “Temporal Lob Epilepsi” diye adlandirilan hastaligin belirtileridir. health.allrefer.com sitesinde Temporal Lob Epilepsi hastaliginin belirtileri su sekilde aciklaniyor;

Halüsinasyon: bir his organını uyaran hiçbir nesne veya uyarıcı olmaksızın, alınan bir hissin mevcudiyetine inanma halidir. Varsanı olarak da bilinir. Muhammed'in melekler, cinler gibi mantik disi varliklari gormesi, bugun tip dilinde ancak bu sekil izah edilebilir.

Kas gerilmesi (kaslarin istek disi hareket etmesi): kasların istem dışı oluşan seğirmelerini, spazmlarını ya da hareketlerini içeren bir grup duruma verilen ortak bir isim.

Korku: Muhammed'in korkudan ortulere sarinip dolandigini anlatan durum.

Anormal agiz hareketleri: Muhammed'in dudaklarinin neden istek disi hareket ettigini anlatan durum.

Terleme: Hadislerde acikca belirtiliyor ki, Muhammed vahiy anlarinda “en soguk gunlerde dahi” yuzunden ve vucudundan sakir sakir terler akiyor.

Yuz kizarmasi: Temporal Lob epilepsi hastalarinda gorulen bu belirti, Muhammed'in vahiy aninda da acikca goruluyor.

Hizli kalp atislari

Amnezi veya hafıza kaybı: ornek olarak verdigim son hadiste acikca goruluyor ki, Ayse'nin de anlatimiyla “öyle ki, Resulullah (sav) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu.” Muhammed'in hafiza kaybi yasadiginin acik belirtisi.

Aslinda Temporal Lob epilepsi hastaliginin tedavisi bugun mumkundur. Fakat o zaman bu hastalik hakkinda insanlar bilinc sahibi olmadiklari icin bu tur eylemleri cinler, periler, melekler ile aciklayabilmistir.

Konumuzla alakalı olduğu için Muhammedin cinsel ve Özel hayatini düzenleyen Ayetlere de bakalım;

Tanrı allahin, Muhammed'in kendisine yasakladigi cariyeleri tekrardan “helal” kildigini anlatan Tahrim suresi 1 ve 2. ayetler, Muhammed'in akraba evliligi yapmasina izin veren Ahzap suresi 50 ve 51.ayet. Kaldi ki tahrim suresi ahzab suresinden sonra geldigi icin konulan yasagi da kaldirmistir. Sanirim ilk etapta bu kadar muhammed'in cinsel hayati yeterli olacaktir.

Öte yandan Muhammed'in Allahi övdügü, ona tapinilmasi gerektigini anlatan ayetlerin sayisi oldukca fazladir. Bunun yani sira zamanin ahlaki kurallarini da belirleyen sayisiz ayetler vardir.

Bütün bunlardan ne anliyoruz?

Muhammed tamamen hastaligina uygun bir motivasyon sergiliyor. Cinsel istekleri, zamanin ahlaki kurallarini yanlis bulmasi ve degistirmek istemesi, nöbetlerin gelmesi, insan üstü varliklar görmesi, bunlarla iletisim icerisinde olmasi! Ayetlerin geldigi! anda takindigi fizik ve ruh halleri bütün bularin kanitidir.

Epilepsi ve ben isimli siteden Prof. Dr. Safiye Bilgin'in yazisindan bir alinti;

Epilepsi (halk arasında sar'a), eski çağlardan beri insanoğlu tarafından bilinmektedir. Sağlıklı görünen bazı kişilerin aniden yere yıkılarak bilinçsiz halde çırpınmaları sebebiyle bu çağlarda epilepsi hastalarına tanrılar tarafından cezalandırılmış veya içlerine kötü ruhlar girmiş kişiler gözüyle bakılmaktaydı. Epilepsinin incelenmesi ve tedavisi 1850'lerden günümüze kadar gelişimini sürdürmüştür. Uygun antiepileptik seçimi ve kullanımı yanında hastaların iyi izlenmesi sayesinde epilepsilerde tamamen iyileşme veya nöbetlerin 3/4 oranında azalması sağlanabilmektedir. Buna karşılık belirtilen uygun tedavinin seçilememesi ya da uygulanmaması, bilimsel olmayan tedavi yöntemlerin araştırılması gibi nedenler bu hastalığın kontrol altına alınamamasına sebep olmaktadır. Bu sebeple hasta ve ailesinin epilepsi hakkında bilgilendirilmeleri tedaviye başlama noktası olarak öncelik taşımaktadır.

Yazida altini cizdigim bolgeleri konunun ilk yazisindaki Muhammed'in vahiy anlarini anlatan hadisler ile kiyaslayiniz. Yine diger bir saglik sitesinden epilepsi hastaligi ile ilgili bir yazi.

Hastaların hemen yarısında nöbetten önce aura denilen kişiye özgü bir kriz öncesi duygu vardır. Bunlar herhangi bir yerde ağrı, kulak çınlaması, koku alma, hayal görme veya titreme biçiminde belirirler. Daha sonra bilinç kaybı ile beraber hasta yere düşer. Bütün vücudu kasılan saralının solunumu durur, rengi önce solar, sonra morarır.

Konunun ilk yazisinda paylastigim hadislerden alintilar;

Resulullah (sav)`a bir vahiy geldiği zaman, vahiy sebebiyle onu bir gam ve keder alır, yüzünün rengi uçardı.

Resulullah (sav)`a vahiy olarak ilk başlayan şey uykuda gördüğü salih rüyalar idi.

Resulullah (sav)`a vahiy indiği zaman, yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi.

“Vahiy nâzil olurken en evvel vücûd(una) bir titreme gelirdi”

Noroloji uzmani Prof. Dr. Safiye Bilgin soyle diyor;

Bunu izleyerek hasta derin ve hırıltılı nefes alıp vermeye başlar, bilinci kapalıdır. Daha sonra hasta açılır ancak henüz bilinci tam olarak yerine gelmemiştir ve şaşkın bir şekilde etrafa bakar.



Uzman doktorun ustte bize ilettigi bilgileri su hadis ile kiyaslayiniz;

“horultuya (benzer) siddetli siddetli nefes alirlardi”

Yine diger bir sitede sara hastaligi hakkinda soyle bir bilgi verilmektedir;

Tonik kasılma denen bu devre yarım dakika sonra geçer, klonik kasılma denilen ihtilaçlar başlar. Kol ve bacaklar ritmik şekilde kasılıp gevşer. Bu konvülsiyanlar esnasında hasta idrarını kaçırıp altını kirletebilir ve dilini ısırabilir. Kasılma­lar gittikçe azalır ve hasta derin derin soluyarak bilincinin geri döndüğü ana kadar sakin bir şekilde yatar. Kendine geldiğinde işinin başına dönebilir.



Derken şu ayetler nazil oldu. (Mealen): “Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (insanları ahiretle) korkut! Rabbini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçın..” (Müddessir suresi). Bu vahiy namaz farz kılınmazdan önceydi.”

Muhammed'in Epileptik nobetlerini hekimlerimizin aciklamalariyla karşılaştıralım.

Sara(Epilepsi): Bir çeşit sinir hastalığıdır. Nedeni beynin çalışmasında görülen bir anormalliktir. Tıp dilinde epilepsi denir. Grand mal ve petit mal olmak üzere iki çeşidi vardır.

Grand Mal: Saranın ağır şekline grand mal denir. Hasta nöbet gelmeden önce aura denilen bir devre geçirir. Bu sırada da, nöbetin geleceğini anlar. Bu devrede, kulak çınlaması, belirli bir yerde ağrı, titreme vardır. Ne olduğunu anlayamadığı bir koku hisseder. Kısa bir süre sonra da, şuurunu kaybederek yere düşer. Vücudunda kuvvetli çırpınmalar başlar. Kol ve bacakları ritmik bir şekilde kasılıp, gevşer. Ağzı köpürür, dilini ısırabilir, farkında olmadan küçük ve büyük tuvaletini koyabilir. Bir süre sonra da kasılmalar azalır, derin bir soluk alarak sakinleşir ve kendine gelir.

Petit Mal: Saranın hafif şeklidir. Bu çeşit saralıda şuur kaybı görülür fakat, kasılma ve gevşemeler görülmez. Hatta bazen çevresindekiler kriz geçirdiğini bile anlamaz. İlkyardım olarak, kriz geçiren hastanın yaralanmasını önleyici tedbirler alınır. Dilini ısırmaması için de temiz bir mendili top yaparak ağzına koymak faydalıdır.



Kulak çınlaması: Ustte uzman doktor epilepsi nobetlerinin agir olanini “Grand mal” nobet sekli olarak aciklamis. Bu agir nobet seklinin belirtilerinden biride ustte anlatildigi gibi “kulagin cinlamasidir”. Bakiniz Muhammed kendisine gelen “Grand mal” nobetini nasil anlatiyor;

Aişe r.a: Ya Resulullah! sana nasıl vahy geliyor? diye sordu. Resulullah s.a.v : “Vahy bana bazı vakitlerde çıngırak sesi gibi gelir ki, bana en ağır geleni de budur …… “ Buhari: 1.C.144.S

Titreme: Agir epileptik nobet belirtilerinden bir digeri ise vucudun degisik bolgelerinin istem disi titremesi.

Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma), “Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) vahiy geldigi zaman buyuk bir siddet ve agirlik hissederdi. Bunun tesiriyle dudaklarini kimildatirdi. [Buhari, Tefsir, Kiyamet 1, 2, Bed'u'l-Vahy 4, Fedailu'l-Kur'àn 28, Tevhid 43; Muslim, Salat 147, (448); Tirmizi, Tefsir, Kiyamet, (3326); Nesai, Salat 37, (2,149,159).]

Altına kaçırmak: Agir epileptik nobet belirtilerinden bir digeri ise kaynakta uzaman doktorun yazdigi “farkında olmadan küçük ve büyük tuvaletin koyulmasi.” Bakiniz Muhammed kendisine yine siddetli bir sekilde inen ayet karsisinda korkudan ortülere ortünüp bürünüyor. Altina kacirdigini adeta itiraf ediyor;

Muddesir
1. Ey giysisine bürünüp kenara çekilen!
2. Kalk da uyar!
3. Rabbinin yüceliğini duyur!
4. Temizle giysilerini!
5. Uzaklaştır kendinden pisliği!

Muslumanlar yukaridaki pisligi “putlara tapma, kotuluk yada sirk” olarak izah etmeye calisirlar. Oysa ayette gecen “elbise, giysi” kelimesi durumun gercek yuzunu gayet iyi bir sekilde acikliyor.

Deve'nin diz çökmesi: Diger bir rivayete gore vahiy indigi anlarda Muhammed'in devesi bile vahiyin siddetine dayanamaz ve yere cokermis.

“Bu şekilde gelen vahyin ağırlığı bazan öyle bir dereceye ulaşırdı ki, Rasulüllah (s.a.v.) devesinin üzerinde ise, deve ağırlıktan yere çöküyordu.” İbnu'l-Kayyim, Za'dü'l-Maâd, 1/25.

Bazi bilimsel arastirmalara gore hayvanlar insanlardaki epileptik nobetleri onceden sezebiliyor. Konu hakkinda lutfen assagidaki yaziyi okuyunuz;

Epilepsi Alarmı Veren Köpekler; Dr. Brown, araştırmaları sırasında köpeklerin epilepsi krizlerini önceden hissettiğini farketmiş. Bulgularına göre köpekler, beyindeki elektrik boşalmalarını ve kimyasal değişimleri, hatta insanların kendilerinin farkedemediği nöbet öncesi davranış değişikliklerini bile algılayabilir. Ancak eğitimli olmayan köpekler, sahibindeki bu değişikliği algıladığı durumlarda korku ve paniğe kapılıyor. Dr. Brown'ın eğitimi sayesinde ise köpekler içgüdüsel sezgilerini olumlu yönde kullanabiliyor, sahibini uyarıyor.

Hayvanlarin bazi dogal icudulerinin insanlardan daha gelismis oldugu bilinmektedir. Dr. Brown'un arastirmasi kopek uzerine. Develerin tipki kopekler gibi epilepsi nobetlerini onceden sezebilme yetenegi var mi yok mu bilemeyiz. Arastitilmasi lazim.

Peygamber hastalığını bütün müslümanlara miras bıraktı işte hüküm:

HAŞR-7. “Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.”
alıntı

Fatih mehmet maçoğlu

atticus finch
(bkz:sosyalist meclisler federasyonu) üyesi, kaypakkaya geleneğinden gelen birisidir, lakin seçimlere bir parti üzerinden girilmesi gerektiği için tkp üzerinden girmiştir. bu herhangi bir şekilde tkp'nin başarısı değildir, nitekim tkp ovacık'ta örgütlü de değildir. zaten dikkat ettiyseniz ne tkp resmi sayfası ne de onların yayın organı "sol" bu başarıyı sahiplenip yüceltmez.

19 aralık katliamı

atticus finch
2000 senesinde, o çok "solcu" ecevit hükümeti tarafından cezaevlerinde f tipi hücre sistemine karşı açlık grevindeki devrimcilere karşı yapılan, 2'si asker 32 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı katliam. 20 cezaevine eş zamanlı operasyon yapılmış, 18 parti, kültür merkezi, dernek binası basılmıştır. olayın devlet lügatındaki adı da "hayata dönüş operasyonları". şaka gibi resmen.

daha detaylı okuma ve fotoğraflar için
1- https://onedio.com/haber/14-yil-donumunde-yakin-tarihimizin-en-karanlik-gunlerinden-biri-19-aralik--422133
2- http://wikisosyalizm.org/19_Aral%C4%B1k_Katliam%C4%B1

konuyla alakalı belgesel-

yuri gagarin

atticus finch
kolektif bir çiftlikte çalışan basit bir çiftçi ailesinin çocuğu, lakin çiftçi çocuklarının bile kolayca ilgi duydukları konunun eğitimini alıp hayallerini gerçekleştirebildiği bir ülkede doğduğu için aşırı şanslı birisi idi.

paris komünü

the spook
Paris Komünü, Paris'te 18 Mart'tan 28 Mayıs 1871'e uzanan kısa sürede iktidarda olan sosyalist hükûmet.
"İşçi sınıfının merkezi bir rol oynadığı ve daha iyi için toplumu değiştirmeyi amaçladığı ilk devrimdir"

feodalizm

the spook
başta Ortaçağ Avrupası olmak üzere tarihin birçok evresinde rastlanan toplumsal, siyasal ve ekonomik örgütleniş biçimidir. Toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kişinin malı sayan Ortaçağ devlet sistemidir.
(bkz:derebeylik)

1991 sovyetler birliği darbe girişimi

atticus finch
19-21 ağustosta kgb önderleri tarafından kapitalist ekonomik reformları ve sovyetlerin çözülmesini engellemek için mihail gorbaçova karşı başlatılan başarısız darbe girişimidir. liberal basının ve rus yönetiminin gazına gelen halk tarafından, tıpkı bizim 15 temmuz girişimindeki gibi bastırılmıştır.

lakin aynı rus halkı, 1993'de sovyetlerin restore edilmesi için moskova ayaklanmasını gerçekleştirecek, 1995 ve 96'daki seçimlerde sürekli komünistlere oy verecekti.

1993 moskova ayaklanması

atticus finch
"3-4 Ekim, Moskova'daki Yüksek Sovyet'e Boris Yeltsin'in emperyalizmin desteğiyle gerçekleştirdiği saldırıya karşı kahramanca gerçekleştirilen ayaklanmanın yıl dönümüdür. Ayaklanmanın yaşadığı yenilgi, SSCB'deki sosyalist ilişkilerin nihai manada altüst oluşunu ve kapitalizmin restorasyonu temsil eder.

İçeride ve dışarıda birkaç yıldır süren karşı-devrimci gelişmeler, Sovyet işçi sınıfını ciddi manada demoralize etmiştir. Mücadeleci olmayan, revizyonist liderlerin ağırlıkta olduğu kuşaklar, Sovyet halkını, sosyalizmi savunmak için mücadele etme noktasında, hazırlıksız kılmıştır.

Eylül 1993'ün ilk haftalarında kriz derinleşir, Yüksek Sovyet'in savunulması amacıyla kimi gösteriler yapılır, 17 Mayıs 1991 tarihli referandumla uyumlu olarak SSCB'nin restore edilmesi yönünde adımlar atılması istenir, bu referandumda halkın yüzde yetmişi birliğin devam etmesiyle ilgili kararı destekler ama bu karar Aralık 1991'de Yeltsin ve şirketi tarafından yasadışı biçimde geçersiz kılınır.

3-4 Ekim 1993 gününün akşamı, binlerce komünist militan, işçi ve genç, (Yüksek Sovyet'in bulunduğu) “Rus Beyaz Sarayı”nın civarındaki sokaklarda, Yeltsin'in faşist OMON (Özel Amaçlı Mekanize Birlik) askerleriyle ve diğer karşı devrimci unsurlarla savaşır. Yüzlerce eylemci, otomatik silâhlarla taranır, bina, Yeltsin'in tankları tarafından top ateşine tutulur. Yaşanan olay, sonrasında Rusya'da “Kara Ekim” olarak anılır.

Şili'deki 1973 faşist darbesini anımsatan sahneler yaşanır, sayısı bilinmeyen ve Sovyetler'i savunan insanlar sonrasında tutsak olarak Moskova Stadyumu'na götürülüp kurşuna dizilirler. Stadyum duvarları delik deşik edilir. Her ne kadar Yeltsin ölü sayısını 151 olarak ilân etmişse de, ölü ve kayıpların tahmini sayısı binleri bulmuştur.

Ekim ayaklanmasının kahraman şehitlerini asla unutmayacağız."



https://istiraki.blogspot.com.tr/2014/10/moskova-ayaklanmas.html

17 mart 1991 sscb referandumu

sophos
"sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği'ni muhafaza etmeyi gerekli sayıyor musunuz?" sorusuna sovyetlerin %76,4 evet çıkmasıyla sonuçlanan referandumdur. en çok evet oyunun türki cumhuriyetlerden çıkması da sürekli türki cumhuriyetlerde rus zulmü propagandalarına tokattır.

"tüm sscb'de kayıtlı seçmen sayısına göre referanduma katılım oranı % 80 gibi yüksek bir oranda gerçekleşti. bunlardan 113 milyon küsur oy, yani % 76,4 yukarıdaki soruya evet dedi, % 21,7 hayır oyu verdi, % 1,9'un oyu da geçersiz sayıldı. referandumun kısmen yapılabildiği cumhuriyetleri hariç tutarsak katılım % 75,2 ve evet oyları da % 71,3 oranında idi. yani kayıtlı seçmenin % 53.6'sı evet oyu vermişti. böylece her halükarda geçerli oyların üçte ikisinden fazlası ve kayıtlı seçmenin de mutlak çoğunluğu birlikten yana oy kullanmış oldu. oyların cumhuriyetlere göre dağılımı ise şöyleydi:

en yüksek oranda evet oyu türki halkların çoğunlukta olduğu cumhuriyetler ve özerk cumhuriyetlerde verildi. evet oyları kazakistan'da % 94, özbekistan ve azerbaycan'da % 93, kırgızistan'da % 96, türkmenistan'da % 97 oranında idi. rusya federasyonu içindeki özerk cumhuriyetlerden tataristan'da bu oran % 87, başkurdistan'da % 85 oldu. yine nüfusu önemli miktarda türki halk içeren dağıstan'da evet oyları % 82 oranında idi. evet oylarının tüm rusya ortalamasının % 71 olduğu dikkate alınırsa türki halkların ortalamanın çok üstünde evet oyu verdikleri görülmektedir. işte bu sonuç bizim yerli faşistlerimizin suratına indirilmiş ağır bir tokattır; çünkü bizim faşistler yıllarca sscb'de “dış türkler”in rus ve komünist “zulmü” altında inledikleri yalanını yaydılar. oysa gerçekte bu halklar sscb'ye ruslardan ve ukraynalılardan daha yüksek oranda sahip çıktılar. en düşük katılım oranı ve en düşük evet oyu ise moskova ve leningrad'ta (şimdiki st. petersburg) görüldü. örneğin moskova'da katılım oranı % 67,9, evet oylarının oranı % 50,02 oldu. leningrad'ta ise bu oranlar sırasıyla % 64,9 ve % 50,5 şeklinde oldu."

antifa

atticus finch
öncelikle antifa bir örgüt değil, bir çeşit politik duruştur, yani kendisine "anti-faşist" diyen, aşırı-sol yelpazenin her fraksiyonundan devrimcilerin altında eylem yapabildiği bir bayraktır. örneğin marksist, anarşist, troçkist vb fraksiyonlardan gelen 20 tane aşırı-solcu genç bir araya gelip sosyal medyada "antifa berkeley" diye bir sayfa açabilir ve faaliyet yürütebilirler. ortada net, merkezi bir örgüt yok çünkü. bir isim var ve bu isim altında kendine anti-faşist diyen herkes etkinliklere katılabiliyor. birazcık radikalleşmeye karar vermiş sosyal-demokratlar, liberaller bile gelebiliyor yani.

ayrıca almanya'daki durumu bilmiyorum lakin abd ve ingiltere'dekilerin hepsi anarşist falan değil. dengeli bir durum var daha çok. amerika'daki gruplardan birisi neonazi toplantılarının yapıldığı bir villayı yakmıştı hatta.
8

höh

atticus finch
"dernek" adı altına ankara'da resmi şube açan akp milis gücü. pek çok şehirde de örgütlenmişler anladığım kadarıyla. myk üyelerinin eli silahlı fotoğrafları var.

kuruluşu beni gram şaşırtmayan örgüttür bu arada. zaten tarihe kısaca baktığınızda, bütün gerici-faşizan rejimlerin toplum üzerindeki baskılarını arttırmak ve olası sınıfsal-ilerici isyanları engellemek için bu tarz milis güçler yaratıp silahlandırdıklarını görürsünüz. yalnız burada yine bizim laik kesimi gömmüş olacağım, benim anlamadığım tek bir husus var. yarın bir gün bu insanlar sokakta yürürken kız arkadaşınızı taciz etse, gece içki içiyorsunuz diye kapınıza dayansa, ramazanda yemek yediniz diye toplu dayak atsa kimden yardım isteyeceksiniz? chp'den mi? islamcı saldırıların giderek etkisini arttırdığı -ve bu gidişle arttırmaya da devam edeceği- bir dönemde hala işiniz gücünüz internette örgütlülüğün öneminden bahseden insanlara vatanseverlik ve kemalizm demagojisi yapmak.

burada, zaten hayatındaki en belirgin özelliği sermaye-devlet şiddetini tatmamışlığı olan ve akp kürt düşmanlığı kozunu öne sürdüğü anda yalaka kesilen yamtar tayfaya hitap etmiyorum. onlar zaten umutsuz vakalar. benim sözüm gezi isyanında çevik kuvvetin küfür kıyamet bağırarak üstümüze gaz yağdırışını ve faşist akp esnafının eylemcilere saldırılarını hatırlayan laiklere. içinizdeki sağcıdan kurtulun da biraz radikalleşmeyi öğrenin artık.
6

gazi katliamı

atticus finch
12 mart 1995 tarihinde gazi mahallesinde alevi düşmanı faşistler (tahminen kontrgerilla, veya devlet destekli bir çete) mahalledeki kahvelere silahlı saldırı düzenleyip bir taksicinin boğazını keser ve aracını yakarlar. 25 kişi yaralanır, boğazı kesilen taksici ölür. polis olayın ardından failleri yakalamak için soruşturma başlatacağına ev baskınları ve gözaltılarla mahalle halkını yıldırmaya çalışır, doğal olarak ilk tepki halktan gelir. yaklaşık 1000 kişinin katıldığı protesto yürüyüşüne ateş açılır. bunun üzerine istanbul'un dört bir yanından aleviler ve solcular mahalleye akın ederler. polis ve özel tim 3 gün boyunca istanbul ve ankara'da çeşitli bölgelerde eylemcilerle çatışır.

yaşanan çatışmalarda toplam 22 kişi kolluk güçlerince öldürülmüş, yüzlerce kişi yaralanmış, binlerce kişi gözaltına alınmıştır. legal-illegal neredeyse bütün sol örgütler direnişe ve katliam sonrasındaki protestolara aktif katılım sağlamıştır. olay 90'lar siyasetinin en kanlı ve şiddetli olaylarından birisi kabul edilir.

daha detaylı okuma https://www.wikisosyalizm.org/Gazi_Katliam%C4%B1

olayla ilgili tarafsız denebilecek bir belgesel izlemek için


edit- arada bir böyle giri niyetine, sınıfsal tarihten parçalar yazacağım bundan sonra. yazayım ki bu sözlükte de bulunan "yaw bu devletin ne zararını gördünüz deröristler" tayfasının biraz gözü açılsın. tarihini bilmeyen adamdan solculuk bekliyoruz, hata bizde.
1

guantanamo üssü

sophos
Guantanamo adını Guantanamo körfezinden alan Küba'daki amerikan üssü.
Hapishane olarak kullanılıyor şüphelendikleri ve 'taliban , el kaide terrör örgütlerinden oldukları iddia edilenler tutuluyor işkenceleriyle insan hakları aktivistlerinden tepki çeken kamp veya üs. turuncu tutuklularıyla ünlü.

Guantanamo Deniz Üssü'nün tarihi
1898 yılında, dört aydan kısa süren İspanya-Amerika Savaşı'nın sonucunda ABD yalnızca tüm adayı kontrolü altına almakla kalmadı, aynı zamanda eski İspanyol sömürgeleri Porto Riko, Filipinler ve Guam'ı da ele geçirdi. Savaştan sonra 1 Ocak 1899'da Küba işgal altında da olsa bağımsızlığını kazandı. ABD ordusu, Platt Tashihi'ndeki (kanun değişikliği) koşullarla adadan çekildi. Bu yasa, ABD Hükümeti'ne Küba'nın içişlerine ve dışişlerine karışma hakkı ile birlikte adada Guantanamo Deniz Üssü de dahil olmak üzere askeri bölge bulundurma yetkisi tanıyordu.

Savaş esnasında Guantanamo Körfezi'ni fırtına sezonunu atlatmak için kullanan ve bölgenin coğrafi özelliklerinden de çok memnun kalan ABD, üssü kullanmaya devam etme kararı aldı. Roosevelt ile Küba'nın ilk devlet başkanı olarak atanan ABD vatandaşı Tomas Estrada Palma'nın 10 Aralık 1903'te imzaladığı anlaşmaya göre, Guantanamo Körfezi'nin egemenlik hakları Küba'da, yargı yetkisi ve denetimi ABD'de kaldı. Körfez, bu tarihten itibaren ABD'ye “kömür ikmal ve deniz üssü olarak kullanılmak üzere” kiralanmıştı. Günümüzde bölgede ABD askeri varlığının devam ettiği düşünüldüğünde, Guantanamo Deniz Üssü ABD'nin yabancı bir ülkedeki en eski askeri üssü oldu.

Devrimden sonra Küba anlaşmayı geçersiz saydığını belirterek üssü geri istedi ancak ABD, ilişkilerini kesmiş olduğu Küba hükümetinin bu çağrısına uymadı. Üs 1962 yılındaki Füze Krizi sırasında büyük önem kazandı. 1964 yılında Castro yönetimi üsse elektrik ve su sağlanmasını durdurdu. ABD buna karşılık su arıtma istasyonu ve elektrik santralleri kurarak üssü “kendi kendine yeter” konuma getirdi.

Fidel Castro, Guantanamo Deniz Üssü'nü 1971'de Küba'nın onurunun ve egemenliğinin kalbine saplanmış bir hançer olarak tarif ediyordu.

2002'den itibaren üssün içinde bir askeri tutukevi oluşturuldu ve 11 Eylül sonrasında Bush yönetiminin başlatmış olduğu “teröre karşı küresel savaş” kapsamında ABD'nin Afganistan ve Irak'ta ele geçirdiği El Kaide ya da Taliban bağlantılı olduğu düşünülen “düşman savaşçı”lar tutulmaya başlandı. Üssün hukuki statüsü, yani Küba toprağı sayılması, burada olan bitenin ABD yasalarına göre yargılanamaması anlamına geliyordu ve bu tutukevinde normal yöntemlerle yargılanması düşünülmeyen militanlardan tüm dünyanın artık bildiği yöntemlerle istihbarat elde edilmeye çalışıldı.

kiril alfabesi

sophos
Slavlar için 9. yüzyılda Yunan harflerine dayalı olarak düzenlenmiş alfabe. İnciller yunanca yazıldığı için Slavlar da ona benzer hem dini hem milli bir alfabe geliştirmiştir.

Kiril ve methodios isimli bizanslı slav kardeşler hristiyanlığı slavlara yaymak için glagolitik alfabeyi icat etmiştirler. daha sonra öğrencileri olan bulgar azizler klement ve naum glagolitik alfabeyi geliştirerek kiril alfabesini ortaya çıkarmıştır. Alfabe son şeklini rus çarı ı. petro'nun yaptığı düzenlemeyle, batılılaştırmayla (westernization) almıştır. I. Petro, Yunan harflerinin çoğunu alfabeden çıkarmış yerine latin alfabesindeki benzerlerini kullanmıştır.

georges politzer

sophos
Savaş esnasında Nazilerin Fransayı işgal etmesi hadisesinde nazilere karşı görev alan Politzer, daha sonra dünyanın en önemli fizikçilerinden biri ve Politzerin de dostu olan Paul Langevinin Naziler tarafından tutuklanması sonrasında kurtarma çalışmalarında aktif rol oynamıştır. Politzer, dostunun Nazilerden kurtarılması için bir kampanya başlatmıştır. Bir yandan da söz konusu savaşın faşist boyutlarını anlatan “Özgür Üniversite” adında bir yayın başlatmıştır. Üniversitede gerici grupların baskısı altında bulunan Politzer, 1942 yılında faşist kişiler tarafından tutuklanmış ve Nazilere teslim edilmiştir. Karısı da tutuklanan Politzer, aynı yıl kurşuna dizilerek öldürülmüştür.

Son anlarında onu kurşuna dizen Nazi askerlerine "Aptallar, ben sizin kurtuluşunuz için ölüyorum" diyecek kadar da cesur bir aydındır!

dev-genç

the spook
Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (TDGF) ya da daha yaygın ismiyle Devrimci Gençlik (DEV-GENÇ), 1965'in sonlarında kurulan FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) içerisinde yer alan öğrenciler tarafından dönemin özgünlüğünde kimi fikirsel ve mücadele pratiğine dair ayrılıklar üzerine kurulan, üniversiteli sosyalist gençlik örgütlenmesidir. Başkanlığını Ertuğrul Kürkçü ve Bülent Uluer yapmıştır.

şafak türküsü

the spook
Şairi nevzat çelik şöyle anlatıyor bu türkünün hikayesini;

“Şu tek tip elbise direnişinin filan başladığı cezaevidir. Burada işte bize tek tip elbiseler giydirdiler, kapı altından girerken işte acayip saçımızı sakalımız işkenceyle kestiler. Daha sonra işte, küçücük pencereleri vardı, ve tel örgüleri vardı, sık demir örgüleri vardı. İşte biz girer girmez, şey yaptık, çıkarttık tabii üstümüzdekileri. O Tel örgüleri falan parçaladık çünkü, içeriye hava bile girmiyordu.

Yaklaşık iki buçuk yıl boyunca, biz o hücre tipi cezaevinde, üç kişilik ve tek kişilik hücrelerde 2.5 yıl boyunca havalandırmaya çıkamadan yaşamak zorunda kalmıştık. Şafak Türküsü, 83'te Metris'te esas olarak yazıldı, ama tamamlanma süreci şeydir. Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi'dir.

Şimdi yazdığım süreç, Haziran ortaları filandı, 83'te 5-6 aylık bir yazma süreci vardır Şafak Türküsü'nün. İşte biz operasyonla, yani yazılma sürecinde operasyonla Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi'ne nakledildik. Orada zaten şeyimiz kalem ve kağıdımızın olmasının dışında hiçbir şeyimiz yoktu. Pijama terlik yaşadık zaten. O süreçte yazıldı, zaten açlık grevine başlamıştık. Gelir gelmez bir otuz gün süren bir açlık grevi yaşadık Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi'nde. Yani Şafak Türküsü'nün yazılma süreci içerisinde bir 30 günlük açlık grevi de girmiştir.

Ben, idamla yargılanıyordum. Sonuçta sadece ben değil benim gibi yüzlerce kişi idamla yargılanıyordu. Yani hemen hemen her davada tutukluların neredeyse üçte biri, dörtte biri filan idam istemiyle yargılanıyorlardı. Aslında adi vakadan biri haline gelmişti. Çünkü diyelim ki 16 kişinin kaldığı bir hücrede 10 kişi idamla yargılanıyordu. Ya da 3 kişilik bir hücrede iki ikisi idamla yargılanabiliyordu. Dolayısıyla herkes için ortaklaşa ve giderek sıradanlaşan bir duygu haline geliyordu.

Fakat bir taraftan da idamlar gerçekleştiriliyordu. Tanıdığımız birebir tanıdığımız insanları da asmaya başlamışlardı. Doğal ki tabii bu senin kendi hayatında bir somut bir olgu olarak duruyor. Ve sen gerçekten dört duvarın içerisindesin, başka bir hayattasın ve zamanı belli olmayan, hem yargılama sonucu idama gitme açısından, hem tahliyeye giden süreç açısından baktığın zaman, neye çıkacağını asla bilemediğin bir psikoloji içerisinde yaşıyorsun. Ve o dönemde temel olgusu da insanların idam edilmesidir.

Dolayısıyla ben de bir şairdim. Bu duygunun zaten içerisindeydim. Ama bunu kavramsal bir süreç içerisinde yerini anlatabilmek, duyurabilmek için ya bu saiktir bana elbette Şafak Türküsü'nü esin olmak bana yazdıran. Bunu bir başkaldırı olarak düşünmemiz lazım, çünkü şiirin bütününe baktığın zaman orada asla yılmayan, pes etmeyen ve gelecek güzel günleri isteyen güzel gündüzünde sömürülmeyen, gecesinde aç yatılmayan bir dünya ve özgürlüğü isteyen insanların ortak dramını yakalayan bir şeydir.

Dolayısıyla daha ilk başından şeyi söyler ya; 'beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama' yani, en başından şey yapar, itiraz eder. Yıkılmamasını söyler annesine. Ve dolayısıyla bütün o inanmışlara, halka gelecek güzel günlerin bir inancı, direnci temsil eder.

Şimdi benim şiirler tabii ki, 82, 81 ortalarından itibaren dışarıya çıkmaya başlamıştı. Ya adım da zaten bir biçimde şaire çıkmıştı cezaevinde. Ya mektuplar yoluyla, işte cezaevi idaresinde filan mektuplarda bir biçimde benim şiirlerim yer alıyordu. Bu dışarı çıkarma yazdığını, bizimle ilgili bir şeydi.

Fakat, ya benim ilk şiirlerimi şair anlamında işte bir lehçe anlamında fark edenler şeydir, A. Kadir, Tanju Cılızoğlu. A. Kadir'İn mesela çok şeyi vardır. Desteği, övgüsü vardır. Bestelenmeden önce zaten, liste başı olan ve işte ne bileyim çok fazla sayıda satan bir kitaptı. Daha sonra benim müebbet türküsü yayınlandı. Müebbet Türküsü de aynı şekilde, aylarca iki kitap yan yana liste başı kaldı. Ahmet Kaya'nın onu kaset haline getirmesi, orada birkaç şiir daha vardır, dört şiir vardır o kasette. 1986 ortalarıdır.”

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı, adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

Kaç zamandır yüzüm traşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim kulağım kirişte
Ölümü özledim anne.
Yaşamak isterken delice
Ah.. verebilseydim keşke
Yüreği avcunda koşan herbir anneye
Tepeden tırnağa oğula
Ve kıza kesmiş
Bir ülkeye armağan
Düşlerimle sınırsız
Diretmişliğimle genç
Şaşkınlığımla çocuk devrederken sırdaşıma
Usulca açıverdi yanağımda tomurcuk
Pir sultan'ı düşün anne, şeyh bedretinn'i
Börklüce'yi
Insanları düşün anne
Düşün ki yüreğin sallansın
Düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan
Mutlu bir yusufcuk havalansın

Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı, adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama.

Yani benim güzel annem
Ala şafağında ülkemin yıldız uçurmak varken
Oturup yıldızlar icinde kendi buruk kanımı içtim
Ne garip duygu şu ölmek
Öptüğüm kızlar geliyor aklıma
Bir açıklaması vardır elbet
Giderken darağacına
Geride masa üstünde boynu bükük
Kaldı kağıt kalem.
Bağışla beni güzel annem
Oğul tadında bir mektup yazamadım diye
Kızma bana.
Elleri değsin istemedim
Gözleri değsin istemedim
Ağlayıp kokluyacaktın
Belki bir ömür taşıyacaktın koynunda.
Yaşamak ağrısı asıldı boynuma
Oysa türkü tadında yaşamak isterdim
Ölmek ne garip şey anne

Beni burada arama


frantz fanon

atticus finch
gördüğüm kadarıyla kimse bu yazarın yukarıdaki girilerindeki tezlerini çürütmüyor, veya koyduğu argümanlara bir karşı argüman koyma cesaretinde bulunmuyor. ve bunun sebebinini münazara bilgisi eksikliğinden kaynaklandığını düşünmüyorum.

bir anti-tez koymak yerine "kürtçü, etnik bölücü, vatansız terörist" gibi demagojik laflarla hakaret etmeyi seçiyorsunuz, çünkü onun söylediği şeyleri çürütemiyorsunuz. mesele tamamen fanon'a karşılık verememenizle, yani gerçekleri reddedememenizle ilgili.

ne diyor mesela fanon fevzi çakmak hakkında, "dersim'de sömürgeci rejim öneren, ikinci dünya savaşı sırasında nazilerle görüşüp sscb'ye saldırma planları yapan, işbirlikçi bir gericidir." ve bunların kaynaklarını da veriyor.

içinizden biri bile çıkıp diyemiyor ki "hayır, bu söylediğin yalandır. fevzi çakmak dersim bölgesinin köleleştirilmesini istememiştir ve nazilerle işbirliği yapmamıştır!" bunu diyemiyorsunuz, çünkü siz de biliyorsunuz bunların doğru olduğunu, gerçek olduğunu. yalnızca gerçeğin yüzünüze vurulmasından hoşlanmıyorsunuz. bu yüzden karşılık veremiyor ve devlet ağzıyla "terörist, hain bölücü" falan filan diye hakaret etmeyi seçiyorsunuz.

frantz fanon

jesus
severek okuduğum ve üslubu hoşuma giden bir yazar. Daha tüm entrylerini okumuş sayılmam ama katılmadığım bir yazısını görmedim.
Karşısında duran daha 10-15 sene önce "abileri" yaşasın faşizm sloganları atan faşolara hadi antitez koyun ortaya denmiş, komik olmuş.

frantz fanon

deist imam
Bu yazarı eleştirebilirsiniz. Bu haktır. Benim de eleştirdiğim yönleri var. Hatta çok net hatırlarım ki bu yazarla sosyalizm üzerine bu sözlükte hararetli bir tartışmamız da var. İkimizin de birbirinin tezine karşı antitez geliştirerek yaptığı bir tartışma. Yani o "bak burada a doğrudur" diyosa ben "hayır b doğrudur" diyodum. Böyle tartışmaya can kurban. Ama o kendi doğrusunu söylediğinde sen ona "furkan bölükbaşı" ya da "akit" benzetmesi yaparsan bu senin ne kadar haksız olduğunu gösterir.

Bu yazarın savunduğum da karşı olduğum da bir çok düşüncesi var. Mesela leninin dediği ulusların kendi kaderini tayın hakkı felsefesi konusunda oldukça farklı düşünüyoruz. Nolmuş yani. Farklı düşünebiliriz. Herkes aynı şekilde mi düşünmek zorunda. Atatürkü eleştiriyomuş. Eleştirir kardeşim ne var bunda. Herhangi bir açıdan farklı düşünüyodur ve eleştirebilir. Eleştirme hakkı var mı, var. Bu hakkı kullanmasını kimse engelleyemez. Gördüğüm kadarıyla da hakarete kaçan eleştirileri yok. Mesela atatürk ülkeyi kötü yönetti diyebilir. Bu hakaret değil eleştiridir. Senin buna karşı yaptığın şey atatürkün ülkeyi iyi yönettiğini ispatlamaktır ama sen gelip bunu yapmayıp "hakarete neticesi yemiyo, laik sözlüğün furkan bölükbaşısı" dersen çoktan kaybettin haydi geçmiş olsun.

Biraz uzun oldu ama devam ediyorum çünkü sözlükte gereksiz bir saldırıya maruz kaldığına inanıyorum. Frantz fanona yönelik eleştirilerden birisi de pkk konusu. Ya bakın adamı pkk güzellemesi yaptığı bir yer var mı. Kürt halkının bağımsızlığını istemek mi pkklılık oluyo. Bu mu pkklılık. Bu değil işte pkklılık. Bu sosyalizmin bir penceresidir. Sosyalizmde her halkın bağımsız olma hakkı vardır ama başka bir bakış açısında da halkların birleşip bir yumruk haline gelerek sosyalist yaşamı kurması vardır. Sosyalist olmayanlar bunları bilmez. Frantz fanon da sosyalist ben de sosyalistim. İkimizin sosyalizme bakış açıları farklı sadece ama bu farklılıktan dolayı bir kere bile bu adama gelip yalan yanlış şeyler söylemedim.

Atticus da yukarıda belirtmiş. Kimse bu yazara karşı bir antitez üretmiyo. Eğer haklı olduğunu düşünüyorsanız bir antitez üretin de görelim haklılığınızı. Ha eğer üretemiyosanız da saçma sapan benzetmelerle adamı dincilerle bir tutmayın çünkü çok gülünç oluyosunuz.

Not:sözüm meclisten dışarı. Zaten entrynin tamamını okuyan da bu entrynin neye yönelik yazıldığını anlar diye düşünüyorum.

görüşüne ters bir şey yazılınca mahkemeye koşmak

atticus finch
12 eylüldeki ihbarcı, yalaka vatandaş tiplemesinin kopyaları işte bunlar. bakın biz sosyalistiz, yani yalaka korkaklar tarafından siyasi polisle, yargıyla bilmemneyle korkutulma aşamasını çoktan geçtik. 90 senedir ne kadar islamcı, milliyetçi, darbeci, neo-liberal iktidar varsa üzerimizde bunu denedi ve hala da deniyor zaten. bize işlemiyor. anlayın ve geçin artık bunları.

ayşe öğretmen

atticus finch
beyaz show canlı yayınında "çocuklar ölmesin" dediği için 1 yıl 3 ay hapis cezası alan ve çocuğunu cezaevinde doğurmak zorunda bırakılan kadın.

şimdi burada 12 yaşındaki çocuğun bile akıl edebileceği, aşırı basit bir mantık var.

kadının söylediği şey "çocuklar ölmesin". yani söylediği şey herhangi bir taraftan muaf ve tamamen genel bir şey. nitekim bahsettiği "çocuklar" kavramını da bir ulus veya ideoloji belirtmeden, genel bir anlamda kullanmış. ne bileyim, "devlet çocukları öldürmeyi bırakmalı" falan dememiş. veya genelde bizim söylediğimiz gibi "hayatının baharında çevik kuvvet ve jöh-pöh çeteleri tarafından katledilen her alevi/kürt/devrimci çocuğunun hesabını soracağız" tarzında bir cümle de kurmamış. söylediği şey sonuna kadar objektif, elinde çocuk kanı olmayanları rahatsız etmesi gerekmeyen bir şey yani.

şimdi pkk'nın ve kürt ulusal hareketinin siyasal varlığının tamamen vahşi, işgalci, pis kürtlerin bölücü amaçlarına ve emperyalizmin kirli oyunlarına dayandığını düşünen ulusalcı sığırlara soruyorum. ulan madem devletiniz çocuk öldürmüyor, ağzından "çocuklar ölmesin" lafı çıkan bir kadını neden tutuklayıp hapse mahkum ediyor? madem elinizde çocuk kanı yok niye birisi çıkıp "çocuklar ölmesin" dediğinde onu içeri tıkma ve susturma ihtiyacı duyuyorsunuz?

çocukları öldüren taraf devlet değil kürtler olsaydı, ayşe öğretmen faşizmin paralı köpekleri tarafından değil, tak tarafından kaçırılırdı. o "çocuklar ölmesin" dedi, siz de çocuk katili olduğunuz için üstünüze alındınız. olay aslında bu kadar basittir.

ufuk açan filmler

mr nobody
septisizm ve radikal aldanma

the matrix
waking life
the truman show
existenz
the thirteenth floor
vanilla sky
total recall
the city of lost children

iyi bir insan olma üzerine

vanilla sky
open your eyes
the matrix
eternal sunshine of the spotless mind

estetik değerler-ahlaki değerler/sanatın doğası

the shape of things

varoluşsal /görevler üzerine

les miserables

determinizm, özgür irade ve ahlak

minority report
gattaca
matrix reloaded
donnie darko
the manchurian candidate

bireycilik-toplumculuk

the ballad of cable hogue
chocolat
antz

ölüm cezası

dead man walking
dancer in the dark
mr. death
the life of david gale

totaliterizm, gerçeğin bitişi

1984
animal farm
we the living
fahrenheit 451
equilibrium
brazil
stolen years
eternal memory

bireysel kimlik

persona
memento
the man with two brains
the bourne identity
being john malkovich
dark city
who is julia?
total recall
eternal sunshine of the spotless mind
paycheck
solaris
ghost in the shell

hayatın anlamı

wild strawberries
stealing heaven
the fisher king
the meaning of life
ghost world
o lucky man
slc punk!
on the beach
leaving las vegas
montenegro

günah ve kefaret

the fisher king

genel etik

deliverance
breaking the waves
dead man walking
seven samurai
the confession
crimes and misdemeanors
the shop on main street
shoah
mr. klein
transport from paradise
private schultz
animal farm
groundhog day
high noon
housesitter
quiz show
seven
chinatown
angel heart
the vanishing
the doctor
moonstruck
antigone
deliverance
alexandre le bienheureux
damage
a man for all seasons
the verdict
fort apache the bronx
boyz in the hood
do the right thing
angels & insects
the ox-bow incident
el norte
1984
lord of the flies
after life
crimson tide

postmodernizm

bladerunner
matrix revolutions
matrix reloaded
tüm bergman filmleri
mulholland drive
lost highway

din felsefesi

bruce almighty
the last temptation of christ
life of brian
what dreams may come
winter light
agnes of god
leap of faith
jesus of montreal
inherit the wind
ordet
day of wrath
nazarin

inanç vs. sebep

contact
inherit the wind
stalker
au hazard balthazar


nietzsche'nin ahlak şeceresi

dogville

dürüstlük erdemi

kate and leopold
antigone
lonely are the brave
the man who shot liberty valence
breaking the waves

bireycilik/ahlaki risk

spider-man 2

doğanın yazılı olmayan kanunları

lord of the flies
hero
matrix revolutions


faydacılık ve uluslararası siyaset

failsafe


görelilik ve gerçek

hilary and jackie
requiem for a dream
rashomon

kötülük problemi

bruce almighty
the rapture
the seventh sign
dangerous liaisons
sling blade
dancer in the dark
constantine


varoluşçuluk

tüm bergman filmleri
leaving los vegas
love and death
crimes and misdemeanors
rosencrantz and guildenstern are dead
the addiction
i heart huckabees

mantık/eleştirel düşünce

twelve angry men
proof
the usual suspects


savaş etiği

the thin red line
saving private ryan
platoon
full metal jacket
kelly's heroes
'breaker' morant
deterrence
dr. strangelove
failsafe
all my sons

aklın felsefesi

mind walk


kuvantum

what the bleep do we know!?


kavramsal düşüncenin önemi

rain man


faydacılık

quiz show
jacob the liar
extreme measures
crimes and misdemeanors
dogville

insan hakları

in the name of the father
burn!
the battle of algiers
chinatown
schindler's list
matewan


marksizm

burn!
red

bilgi felsefesi

blow-up
the thin blue line
rashomon
the battle of algiers
he said/she said
proof
the usual suspects
dark star

insanlık / ahlakın değeri

blade runner
star trek: the next generation "the measure of a man"
elephant man
brave new world
lathe of heaven
le regle du jeu
mirror
stalker
nostalgia
the sacrifice
wings of desire
the ascent
days and nights in the forest
cries and whisper

yapay zeka / insanlık

a.i.
ghost in the shell
solaris
2001
d.a.r.y.l.


feminizm

he said/she said
thelma and louise
boys on the side
sense and sensibility


davranışçılık

a clockwork orange
dark city

hedonizm, nihilizm

cruel intentions
natural born killers
dangerous liaisons


estetik öznellik

pollock


adalet ve ceza

the shawshank redemption (a good anti-crito movie)
gladiator
dead man walking
the count of monte cristo

özgecilik/dünyaya bağlılık

chocolat
crouching tiger hidden dragon
2

laik sözlük

eileen
Bir an önce ciddi yardıma ihtiyacı olan sözlük. Bu yardım başlangıç olarak üzerine yapışmak üzere olan 'ırkçı ergenler' kimliğine set çekilmesi, hem yazar, hem yönetim kadrosunun hızlı bir şekilde sözlükle ilişkisinin kesilip(tabi istisnalar var elbet. Ancak istisna kadar var), yeni yönetimin özellikle yaş ve meslek kriterlerine dikkat edilip, yeni yazar adaylarının üslubu, karakteri, girilerinden az buçuk öngörülene kadar aday olarak kalmalarını sağlamakla adım atmak, akabinde birkaç reklam şeklinde sürmeli.
Farklı düşünen demeyeceğim; Gayet düşünebilen insanların sözlükten banlanıp, oksijen israfı, kedi olsa katlanamayacağım tiplerin tekeline bırakılan sözlüğü, bembeyaz bir sayfa ile, yeni açılmışçasına budamak, inanın ülkeye hizmet olur.
Şeriatçı kafa almış başını giderken, karşıt görüşlerin burası ve benzeri yerlerde birbirini yemesi içler acısı. Bi sakin oğlum yaa...
Hele bi dur bakalım ülkecek Iq seviyemizi bi çift hanelere çıkaralım, bak hiç de yorulmadan kendi yok olacak yaşamaması gereken fikirler ve sahipleri. Üzüm üzüme baka baka kararır lafı boş laf değil. Birbirimizi dinleyelim. Hepimizin birbirimizden öğrenecek çok şeyi var.
Şeriatçıdan da, pkklıdan da öğrenecek çok şeyimiz var. İroni değil ciddiyim. Bakalım bu insanlar nasıl inanmışlar bize inanılması imkansız gelen ideolojilerine. Dinleyelim. Dinleyelim ki onlar da bizi dinlesin.
8

herr muller

radis
sözlükteki yazarları, akabinde laik sözlüğü 1.5 ay önce ss almak ve savcılığa vermekle tehdit eden, adminleri terörist olmakla şuçlamış, dikkat çekmek için uğraşan, ilgi manyağı şahısımsı...

haftada bir sözlüğü bıraktığına dair entry girer, duyar kasar, dikkat çekmeye çalışır. ama ertesi günlerde tekrar sözlükteki yerini alır.
(bırakacaksan bırak la, sözünün adamı ol)

adminlerle girdiği polemikler, yanına çektiği 3-5 çakalla birlikte sözlüğün ağzına sıçan kişidir. boş konuşmaktan başka birşey yapmayıp, ona buna tehdit savurmaktan öteye gidemez.

bu davranışlarından sonra adminler tarafından geçmişte tekme yemiş; içine sindiremeyip hazmedemeyip , sözlüğü fake hesaplar tarafından tehdit yağmuruna tutan, yine fake hesaplarla çakalları tarafından diğer yazarlara ırkçı-faşizan dm ler atılmıştır.
(bkz:hepiniz oradaydınız)
(bkz:sözlük 3-5 çakaldan büyüktür)

edit : tehtit değil tehdit swh


8

laik sözlük

zirvedekicahil
"A house divided against itself cannot stand. [...] i do not expect the house to fall but i do expect it will cease to be divided. it will become all one thing or all the other. " -Abraham Lincoln, 1858

Yukarıda da bahsedildiği gibi sözlükte Amerikan İç Savaşına benzer bir ortam var, bu nedenle çok sevdiğim bir alıntı ile başlamak istedim.

Bakalım çoğu üyenin okumadığı veyahut riayet etmediği sözlük kuralları ne diyor?

2. üyelerin birbirlerine tacizci içerik ve küfür ile mesaj atması yasaktır.

4. tanım başlıklarında polemik yaratmak, saldırgan bir üslup kullanmak; tıpkı ırkçı, homofobik, cinsiyetçi başlıklarda olduğu gibi yasaktır. bunlara karşı ilk uyarıda yalnızca başlık silinecektir, hatanın tekrarında yazar çomar rütbesi ne düşürülecektir.


Not düşeyim, bu paragrafa iki kere "forumda" diye başladım. Sözlükte birçok tartışma oldu. İnsanlar karşılıklı küfürleştiler, küfürlü ekran görüntüleri, "laf sokmalar" paylaştılar. Üstüne üstlük bu tartışmalara "moderatör" yada "admin" tarzı kişiler de katıldı.

Bakınız oradan "birbirlerine" kelimesi var. "Ama o başlattı" demek, yaptığınız yanlışları örtmez. Bir kişi ırkçılık yapıyorsa yapılacak şey önce uyarı sonra uzaklaştırmadır. Buna rağmen bunu yapanlara küfür etmekte, "laf sokma" çabasına girmekte iseniz sizin de ondan bir farkınız yok demektir. Adaleti kendisi sağlama ihtiyacı ancak adaletin olmadığı topluluklarda ortaya çıkar.

Adalet heykelinin gözü neden örtülüdür? Dost - düşman ayrımı yapmadan herkes için eşit karar versin diye. Bu nedenle admin / moderatörlerin diğer üyeler ile olan ilişkisinin daha az samimi olması gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki admin / moderatörler "canım, kankam, ciğerim" tarzı mesajlar attıklarında tarafsızlıklarına gölge düşürüyorlar diye düşünüyorum.

Hemen karşı çıkmadan şöyle düşünün; türbanlı hakim. Türbanlı hakim kendi inancını göstererek başka inançlara olan tarafsızlığının sorgulanmasına neden olur. Ancak onun günlük hayatta türban takması kimseyi ilgilendirmez.

Bir diğer riayet edilmeyen kural da;

3. açılan başlıklarda tanımdan alakasız giri girilmesi yasaktır, ancak bu yorumlarda serbesttir.


Sözlükte tek kelimeden oluşan / hiçbir anlam taşımayan / konuyla alakasız olan vesaire birçok entry var.

Umarım bu günden sonra kim başlatırsa başlatsın, kim ne derse desin, her kim olursa olsun sözlük kurallarınca ceza alır ve düzen sağlanır. Her gün kavga ortamı ve birbirine hakaret eden insanlar görmek istesem rte sayfası falan trollerdim herhalde.



laik sözlük

mevlanasekeri
Anladığım kadarıyla kudurganlık üst seviyede. Ama üç kişi var üç kişi kendi arasında kavga ediyor swh. Solcu, sosyal demokrat, komünist olanlar çıksın iki kişi takılır burada... İki kişi de birbirinin nickaltına övgü falan yazar swh

Ek: la zaten hepinizde numaralarınız var övecekseniz özelden övün. Vassap falan var. Hani üç tane adam kalmışsınız başka üç kişiye nispet olsun diye yağlıyorsunuz birbirinizi. Hayır yani sözlük sözlük değil bildiğin apartman aq. Apartman dedikoduları falan hep. Kısır falan da yapın hatta gram altın günü de yapın swh

Ek2: eksileyenler nickaltı tayfa swh
5

kürtleri 3 kelime ile özetle

adolf
Benim gibi bir yazar ceza alırsa ortalık boş kalır köpeklerde havlamaya başlar. Şu başlıklara bakın bir lütfen yönetim ekibi. Meydan bunlar gibilere kalmış parsellemişler sözlüğü salyalarından akan ırkçılık mikrobuyla. Benim gibiler sözlüğü görüp kaçıyor.

Bu salakları karantinaya kapatınız. Sevgiler 🌹
7

laik sözlük yönetim işleyişi

cahilterbiyecisi
Selamlar
Gordugunuz uzere sozlukte sorun cıkaran, surekli olarak seviyesiz tartisma ortamlarina sebebiyet veren dehumanize degilmiş.
Tek sebebi tribune oynamayı seven, geneli cocuk yasta sozde turk milliyetcileri ve neci oldugu belli olmayan, üc bes kemaliste kuyruk olmuş, onlar nereye giderse takip eden anlamsız, gereksiz şakşakçılardan baska bir sey degil
Mevcut yonetimin bunun önünü alamamasının da sebebi esasen disine takılan maydonosu bile alamayacak icerigi kıt, fikirsiz, tamamı vasifsiz, ortam cocugu, sozlugu karıştıran ırkçıların kankaları, birbirine gavat diye seslenen ogrencilerden olusuyor olmasıdır.
Acilen yonetimin degismesi (komple) , hatta yonetim degismek soyle dursun, sozlukteki yazar kadrosunun cogunlugunun degismesi gerekiyor.
Dehumanize idi, moskovakurdu Idi, simdi emir di... Sozluge icerik sahibi kim gelse bu kemalist tayfanin cehaleti ile savasmak zorunda degil. Cehaletlerini yuzlerine vuruyoruz diye, pkklı, bolucu damgası yemek zorunda da degiliz
11

katyuşa

atticus finch
(bkz:katyusha) e bu da vardı. neyse yine de yazalım bari.

2. dünya savaşı sovyet marşlarından. 2. savaşta kızıl ordu korosu tarafından pek çok hastanede, okulda, siperlerde söylenmiş, askerler tarafından çok sevilmiştir. ingilizce, almanca, japonca vb. pek çok farklı versiyonu bulunur.

ek olarak, şarkı türkçe çevirisinde sıradan bir aşk şarkısı gibi gözükse de normalde öyle değildir. rusçadaki bazı versiyonlarında, sevgilisi cephede nazilerle savaşırken ölen katyusha'nın elindeki mektupla "sarp kayalıklarla çevrili nehre yaklaştığını" görürsünüz. herhalde ekşi'de falan okumuştum, şarkının bu bölümünde kızın intihar etmek için kayalıklara yaklaştığı ima ediliyormuş.
2