confessions

zirvedekicahil

Viski  · 2 Mayıs 2017 Salı

  1. toplam giri 85
  2. takipçi 14
  3. puan 1241

eşcinselliğin anormal olmadığını düşünmek

zirvedekicahil
Cahilliği arş-ı âlâ'ya ulaşmış yazar başlığı. Cahil olmak kötü değil, bunun farkında olmamak kötü.

Eşcinsellik prenatal [doğum öncesi] ve doğum sonrasında oluşan kondisyonlar bütünüdür.

Çoğunluğun bildiğinin aksine hormon eksikliği ile alakası da yoktur. Cinsiyet hormonları [östrojen ve testosteron], ikincil cinsiyet belirteçlerinin [karakteristik] ortaya çıkmasını sağlar. Örneğin ergenlikte erkeklerde sakalın çıkması, testislerin büyümesi kadınlarda göğüslerin büyümesi gibi olaylara neden olan şey cinsiyet hormonlarıdır. Bu nedenle eşcinsellerin eşey hormonlarına sahip olmadıkları veyahut düşük seviyede sahip oldukları önermesi yanlıştır. Aksi takdirde her erkek eşcinselin; kadına benzeyen, büyük göğüslü, ince sesli, sakalsız ve tüysüz birisi olması gerekecekti. Ünlü eşcinselleri incelerseniz nasıl sıradan, hepimiz gibi insanlar olduğunu görürsünüz.

Eşcinsellik prenatal [doğum öncesi] oluşur demiştim. Bunun en büyük kaynağı, eşcinsel erkeklerin beyinlerinin erkek değil kadın beyni ile benzerlik göstermesi. [Lezbiyenlerde tam tersi] Beynin yapısını sonradan değiştirebilecek herhangi bir şey yok. Ben bir biliminsanı değilim, bu yüzden okuduğumdan fazlasını söyleyemem. Ancak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki,
bu bir hastalık değildir. Hastalık olsa zarar verirdi veyahut hayatını zorlaştırırdı. Bunları yapmıyor. Kaynağımı da aşağı bırakıyorum.

Öyleyse şöyle bir durum çıkıyor ortaya; birisi sizden farklı bir şekilde doğuyor. Çekik gözlü olarak, siyahi olarak, eşcinsel olarak. Siz de sırf onların da insan olduğunu kabul edemediğiniz için onları anormal ilan edeceksiniz. Üzgünüm, yıllar önce ırklar arası evliliğe karşı çıkan siyahi düşmanlarından farkınız yok. İronik olan ise, onların çocuklarının babalarının aptallıklarından utanması.

Tarihin doğru tarafında olun.

https://www.scientificamerican.com/article/study-says-brains-of-gay/

lgbt gururdur kudurun ayol

zirvedekicahil
Burasının ülkenin "aydın" kesimi ile dolu olduğunu düşünüyordum, meğer kimisi sadece "aydın" geçiniyormuş.

Yıl 1969. Amerika homofobi konusunda zirve yapmış durumda. Polis eşcinselleri darp ediyor, öldürüyor ve bundan oldukça düşük bir ceza ile [gay panic law] kurtuluyordu. O dönemlerde baskılara direnen birkaç eşcinsel bar ise polis tarafından sürekli olarak taciz edilmekte, müşterileri darp edilmekteydi. Bu barlardan birisi de stonewall barıydı. İşte o baskınlardan birisinde, (bkz:marsha johnson) adlı bir drag queen yerden bir taş aldı ve polise attı. Bu, onları koruması gereken polisin onlara tavrına karşı bir protestoydu. İşte bir taş ile amerikadaki lgbt hareketi başladı.

"People are beginning to realise, that no matter how 'nelly' or how 'fem' a homosexual is, you can only push them so far."

O taştan sonra çıkan olaylarda polis departmanı müdürü görevden alındı, vali değişti. Zira insanlar özgürlükleri için savaşmaya başlamışlardı. O günden sonra onlarca eşcinsel topluluğu kuruldu. "eşcinsel özgürlük cephesi", "lezbiyen intikamcılar" gibi.

O günden sonra her yıl, Marsha'nın ilk taşı attığı her günü "eşcinsel onur günü" olarak kutlamaya ve yürümeye karar verildi. Bu birilerinin sandığı gibi "gösteriş" değil tasrih boyunc ezilmiş bir topluluğun kendi varlığını bell etmesidir.

Eşcinsellerin bütün hakları ellerinden alınmışken "kimse senin eşcinsel olduğunu bilmek zorunda değil" demek türkiyeyi daha büyük bir inkar durumuna sokacaktır. Niye müslümanlar veyahutkendilerini kürtler saklamak zorunda değilken eşcinseller saklasın?

Buradan eşcinsellere şunu söyleyeceğim, "pride gururdur kudurun ayol" diyeceğinize tarihinizi öğrenin. Tarihte hiçbir topluluk yoktur ki haklarını zor kullanmadan elde edebilmiş olsun.

medusa

zirvedekicahil
Marvel'in Inhuman Kraliyet Ailesinin ve bütün inhumanları kraliçesidir, adı da medusa amaquelin-boltagon'dur. Genelde en sevdiğim kadın tiplemesi olarak yansıtılır. Normal zamanlarında zeki, başarılı ve bağımsız bir kadındır. Ancak savaş dönemlerinde bir o kadar acımasız ve savaşçıdır.

IvX serisinde kendisi Emma Frost'u pataklamış,
Black Bolt'un yokluğunda Inhuman güçlerini koordine etmiştir. Ancak onu gerçekten sevmemi sağlayan şey, dünyadaki *bilinen* [daha sonra unspoken buldu birazcık daha] bütün terrigen'i mutantları kurtarmak için yok etnesidir. Üstüne üstlük mutanlar bu durumdan haberi olmayan inhumanlara saldırmış, esir almış ve aşağılamışlarken. Bu olaydan sonra tahttan vazgeçmiş ve uzaya gitmiştir.


Emma Frost: Such a drama queen!
Medusa: No, just a queen.

din eğitimi ve ahlak bilgisi dersinin haftada iki saat olması

zirvedekicahil
Bunu ikiye ayıracağım, ilk kısmı "ideal" bir ülkede din eğitimi ve Türkiyede din eğitimi.

Laiklik devletin dinsiz veyahut dinden uzak olması değildir. Devletin her inanca saygılı ve eşit yaklaşmasıdır. Devletlerin birinci önceliği dinin doğru anlaşılmasıdır zira insanların devlet kadar değer verdiği tek şey dindir. Yanlış ellerde büyük bir potansiyel silahtır. Bu yüzden atatürk diyanet işleri bakanlığını kurmuştur. Zira atatürk, din konusunda eğitilmiş bireylerin şeyh şıh peşinde koşup okunmuş pirinç yemeyeceğini biliyordu.

Bu yüzden ideal bir devlette din eğitimi şarttır. Dinler eğitimi daha doğrusu. İsteyen öğrenci de muaf olabilir. Zira eğer siz bu eğitimi veremezseniz, başkası verir. Cami hocası verir, tarikat verir, şeyh verir şıh verir.

Türkiye gerçeğinden bahsetmek bile istemiyorum. Türkiyede bu ders propaganda aracı olarak kullanılıyor. Ancak laiklik adı altında din eğitimine karşı çıkmak, yapılabilecek en kötü şeylerden biridir.

Siz hiç okuyan araştıran, az buçuk dinini bilen adamın işidci olduğunu gördünüz mü? İşide katılanların çoğu dinini bilmiyor. Bilse işide mi katılır? [İslam mükemmel demiyorum bu arada, sadece kimse kendini patlatmaz]

Yanlış olan ders değil, dersin kullanılış biçimi.

faşizm

zirvedekicahil
İnsanlık asla faşizmden kurtulamayacak çünkü hepimiz faşistiz. En özgürlükçü insanın bile lanetlediği insanlardan bir farkı yok. Neden mi?

Üçüncü dalga deneyi ve stanford deneyi üzerinden açıklayacağım. Üçüncü dalga deneyi çocuklar üzerinde yapılmış ve doğru şartlar altında en masum gördüğümüz çocukların bile nasıl cani psikopatlara evrilebileceğini göstermiştir.

Stanford deneyi ise mutlak gücün yozlaştırıcılığını gösterir. Sıradan insanlar, diğer insanlara üstün hale getirilir. [Gardiyan-Tutuklu rolü yapıyorlar] En sonunda gardiyanlar vahşileşmeye ve mahkumlara kötü davranmaya başlar. Bu insanlar aramızda dolaşan insanlar değil miydi? Öylelerdi.

Onları faşist yapan neydi? Sınırın olmaması. Günlük hayatınızda belli bir çizgi vardır. Asla geç(e)mediğiniz bir çizgi. Mesela çizgiyi aşar bir insanı öldürürseniz, cezalandırılırsınız. Bu nedenle kendinizi bundan alıkoyarsınız. Bunun ortadan kalkması için birey ya bu sınırı aşmalı yada toplumsal histeri [mass hysteria] duruma gelmelidir. Bu duruma gelen insanlar içinde insanların olduğu bir oteli bile yakacak duruma gelebilirler.

İşte bu yüzden faşizm, adalet ve demokrasinin olduğu yerde olmaz. Zira adalet ve demokrasinin olduğu yerde her zaman bir sınır vardır. Günümüzde birçok internet sitesinin ve forumun hatta günümüzün en popüler sözlüklerinin bile çatırdayarak yıkılmasının nedeni işte bunda gizlidir.

Benim gerçekten faşist olmadığına inandığım insan, bir zamanlar faşist olup hatasını farkeden insandır. Zira o, vahşi kısmını yenebilmiştir.

Yüzüklerin efendisinde güzel bir sahne vardır. Frodo, yüzüğü galadriel'e uzatır ve der ki; "eğer yüzüğü kullansan bunu ona [saurona] ödetir miydin?" galadriel evet der. Ancak verdiği cevap çok güzeldir. "Ödetirdim ancak her şey böyle başlardı"

Diyelim ki, sonsuz bir gücünüz var. İstediğiniz bir dünya yaratabilirsiniz. Şimdi yarattığınız dünyayı düşünün. İşte o hayal, en faşist duygularınızın uyandığı yer.

Kısacası, insanların "kahrol faşizm" demeden önce kendi faşistliklerinden kurtulmaları lazım. Sen kurtulabildin mi derseniz hayır diyorum.

15 haziran 2017 adalet yürüyüşü

zirvedekicahil
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına "anayasaya aykırı ancak destekleriz" diyen birisinin, geçirilmesine destek verdiği yasa ile tutuklanan milletvekili için adalet arayan kılıçdaroğlunun desteklediği yasayı protesto yürüyüşüdür.

Hdpli vekiller tutuklandığında, sıranın chp ve kemal kılıçdaroğluna geleceğini öngörmüştüm. O zaman insanlar bana paranoyak demişlerdi. Faşizmi anlatan çok güzel bir hikaye vardır: [ve herkes okumalıdır] Sarı Öküz. Bugün sana dokunmadığı için "anayasaya aykırı" bir şeyin geçmesine izin verirsen, yarın döner dolaşır seni bulur.

Neden mühürsüz oylar kabul edildiğinde değil de şimdi sokağa çıkıyor kılıçdaroğlu? Çünkü ucu kendisine dokunuyor. Çünkü sıranın kendisine geldiğini biliyor. Tek yaptığı "böyle bir şey olabilir mi?" demek olan bir adamı eleştirmek alçaklık değildir.

Bu insanların savunulacak tek bir yanları bile yoktur. İnsanlar kılıçdaroğlunu eleştirmekte son derece haklı. Şaibeli seçimlere verdiği daha doğrusu veremediği tepki ile insanların ona olan güvenini kaybetti.

Orada yürüyecek insan "adalet" için yürümeyecek, kılıçdaroğlu ve diğer milletvekilleri için yürüyecek. Eğer "adalet" için yürüyecek olsalardı, referandumdan sonra yürüyebilirlerdi.

Destekliyor muyum? İnsanlar özgürce yürüyebilmeli, hele ki partiler. Ancak samimi buluyor muyum? Hayır.

adolf hitler

zirvedekicahil
Zeki değildir, kötü de. Ayrıca yaptığı her şey yasaldır. Ne yazık ki birçok diktatör kadar kötü bile olsa, "dünyanın kurtarıcıları" tarafından şeytanlaştırılmıştır.

Hitler kötü değildi dendiğinde insanlar hemen itiraz etseler de, tarihe iki yönlü bakmak gerekir. Zira tarih asla ve asla "doğru" ve "yanlış" olarak ikiye ayrılmaz. Siz bakış açınıza göre "doğru" ve "yanlış"ı oluşturursunuz.

Hitlerin bakış açısından bakalım; hitler alman ırkının üstün ırk olan aryanlardan [günümüz iranı da ismini bu ırktan alır] geldiğini ve insan evriminin ancak en güçlü olanın ayakta olması ile ilerleyebileceğini düşünüyordu. Günümüzde buna (bkz:yapay seçilim) ya da (bkz:öjenik) deniyor.

Hitler sadist birisi değildi. İnsan öldürmekten, vahşetten hoşlanmıyordu. Tek istediği doğan her çocuğun üstün özelliklere sahip olmasıydı. Bunun yolu da aryan olmayanların öldürülmesiydi. Kısacası hitlerin yaptığı şey kötü ancak niyeti iyiydi. Nasıl mı?

Öyle bir dünya düşünün ki, hiçbir çocuk zihinsel veyahut bedensel engelli değil. Eşcinsellik yok, herkes insan ırkını devam ettiriyor. Kalıtsal hastalıkların önüne geçilmiş. İşte hitlerin amacı buydu. Elbette ki bu amaç ulaşılamaz bir hedef, en azından bir milenyum boyunca sıkı bir genetik planlama yapılmazsa.

Zeki değildir, zira "peygamber sendromu"na kapılmıştır. Tarih boyunca sürekli kazanan her generalde olduğu gibi hitler de rehavete kapılmış ve kendisini yenilemez sanmıştır. General Kış'ı yenebileceğini düşünerek rusyaya saldırması buna bir örnektir. Hitlerin en büyük işleri genelde çevresi ve Goebbels tarafından yapılmıştır.

Goebbels, kristallnacht [kırık camlar gecesi] adı verilen gecenin mimarıdır. Bir gecede binlerce yahudinin evi yakılmış, 250 sinagog yerle bir edilmiştir. Hitlerin gücü bu derece büyüktür. Peki halk neden onun peşinden gitti? Almanya çökmüştü; "yol yaptı", istihdam sağladı, ülkeyi silahlandırdı. Kısacası ölü bir ülkeyi diriltti. Bu manada bakarsak hitler oldukça başarılı bir devlet adamıydı.

Kristallnacht demişken (bkz:martin niemöller)in hepimizi uyardığı ancak tarihin ikinci kere [bu sefer komedi olarak] tekerrür edeceği bir olay var; toplumsal temizlik. Toplumsal temizlik her zaman toplumun büyük çoğunluğunun nefret ettiği kesimlerden başlar. Türkiye için örnek verirsek, en büyük örnekleri aleviler ve eşcinsellerdir. Bunların baskılanmasına ses çıkmazsa, daha büyük azınlıklar hedef alınmaya ve toplum kutuplaştırılmaya başlar. Sonra bir bakmışsınız, kristallnacht'ta olduğu gibi bir gecede binlerce insan ölmüş.

Hitlerin generalleri Nürnberg'de yargılanırken üstlerinden gelen emri uyguladıklarını ve bunun o zamanlar suç olmadığını söylerler. Bu doğrudur zira hitlerin yaptığı her şey yasaldır. Hitler kanun koyucu, uygulayıcı ve yargılayıcıdır. İşte bu durum, bütün yetkilerin tek bir elde toplanmasının yol açabileceği durumları çok basit bir şekilde özetlemektedir.
2

uyuz olduğu yazarın tüm entrylerini eksilemek

zirvedekicahil
Çözüm olarak eksi oyları verenlerin görünmesini veyahut bildirim gönderilmesini öneriyorum.

Zira eğer burası seviyeli bir tartışma / konuşma ortamı ise, zaten karşımdakinin bana katılmama, karşı çıkma hakkı vardır zaten. Eksi oy aldığımda üzülmüyorum bu nedenle. Seri olarak eksileyenler hızlıca belli olacaktır bu sistemde. Özgür bir tartışma ortamında anonimliğe gerek olmadığına inanıyorum. Bu da kimin neyi destekleyip desteklemediğini bilmekten geçer. Asıl özgürlük, bunu ifade edebilmektir bence.

hoşlanılan kişiye açılmak

zirvedekicahil
Her konuda uzun uzun yazabilirim ancak aşk konusu zayıf noktamdır.

Ailem bana küçüklüğümden beri şunu öğretti; "bir şeye değer veriyorsan [illaki insan olması gerekmiyor] elinden geleni yap, olmazsa olmaz; en azından ömrün boyunca kafanı yastığa koyduğunda için rahat olur".

Ben hayatım boyunca bunu uyguladım, bu nedenle bütün pişmanlıklarım değiştiremeyeceğim şeylerdendir. Aşk konusunda söyleyebileceğim tek şey, her şeyin sizin elinizde olduğudur.

Çok mu seviyorsunuz? Onsuz yapamıyor musunuz? Çabalayacaksınız. Aşkınızın arkasında duracaksınız. Bunu yapmanız illaki olacağının garantisini vermese bile ömrünüz boyunca "keşke söyleseydim" düşüncesinden kurtaracaktır sizi. Daha iyi, daha güzel / yakışıklı, daha özgüvenli, karizmatik vesaire olmak; sevginizin arkasında durmak ve çabalamak sizin elinizde.

Varsın olmasın. Ne çıkar?

avrupa birliği

zirvedekicahil
Hristiyan birliği değildir. Kendisi içerisinde çoğunluğu müslüman olan arnavutluğu barındırıyor. Asıl soru şu olmalı; arnavutlukta olup bizde olmayan ne var?

Avrupa birliği devlet gibidir. Onu oluşturan devletler ise özerk bölgeler gibidir. Çoğu aynı parayı kullanır, sınırlar ve gümrükleri kalkmıştır / çok düşüktür. Şu an bir yunan, avrupa birliği sayesinde rahatça bütün avrupayı dolaşabilir. Neden? Avrupa kültürü ile uyumludur, laiktir, halkı eğitimlidir vesaire.

Biz türkler hiçbir zaman ne kadar kötü bir durumda olduğumuzu fark edemiyoruz sanırsam. Doğumuz kafkasya, güneyimiz ortadoğu. Klişe tabirle avrupa ile asya arasındaki köprüyüz. Bir gün herhangi bir köprüye gidin ve geçenlere bakın; her tip insan geçer. Bugün türkiye avrupa birliğine alınsa, bu kolayca avrupaya girebilecek milyonlarca mülteci demek. Eline, diline, beline sahip olamayan eğitimsiz bir halk demek.

Avrupa birliği hiçbir ülkenin yaşantısına karışmaz. Tek karıştığı şey, üyenin "avrupa standartlarına" uymasıdır. Böyle bir durumda yasaklanacak olan kokoreç değil, sağlıksız bir şekilde yapılacak kokoreçtir. Türk yemeklerine "ben sevmek manti" diyen adam niye yasaklamak istesin ki? İnsanların amacı ortak bir kültür oluşturmak zaten, varolanı yok etmek değil.

Kısacası, avrupa birliği ile bizi ayıran son şey dindir. Avrupanın hümanizmi, laikliği, cinsel manada özgürleşememiş bir toplumu arasına alması imkansızdır. Böyle bir şey olsaydı, katolikliği en sert şekilde yaşayan [polonyadaki kiliseler haritasına bakabilirsiniz] polonya ile protestan ülkeler aynı çatıda buluşamazdı. Demek ki mevzu din değilmiş.

Yunanistan mevzusuna gelirsek, düzgün bir ülke olduktan sonra kimse bizi veto etmez. Daha kurtuluş savaşından yeni çıkmış, birkaç yıl önce yunanları denize dökmüş bir türkiyenin cumhurbaşkanı venizelosun balosunda dans edebiliyorsa, yunanistan bizim uluslararası cemiyetlere katılmamızı destekliyorsa; kimsenin "bizi sevmiyirlir" deme hakkı yoktur.

ileride hiçbir dinin kalmayacak olması

zirvedekicahil
Doğru olmayan önerme.

Daha bundan 50-60 yıl öncesinde scientology denilen bir din kuruldu. Uzaydan gelen garip bir yaratığa falan tapıyorlar, kendilerine elektrik falan veriyorlar.

Peki bunu neden anlattım? Çağlar öncesinde göğe, yıldırıma yapan insanlar modern çağda bundan kurtulacaklar ancak bu bir geçiş dönemi ile olacak. Günümüz dinleri daha mantık bazlı dinlere evrilecek. Günümüzde kuranı evrime / modern bilime uyduran tefsirler yapılmakta. Zira dinler işletme gibidir, müşteri çekmek için ne gerekirse yapar. Böyle bir durumda tıpkı insanlar gibi dinler de doğal seleksiyona uğrayacak.

İlk tanrılar basit konseptlerdir. Gök, su, kaos, boşluk, zaman, toprak gibi. Daha sonra onların yerini komplike pantheonlar aldı. Bundan sonra tek tanrılı dinler ortaya çıktı. Bu süreci izlerseniz, "tanrı" kavramının da evrildiğini görürsünüz. Örneğin Olimposlular tek başlarına güçsüzdür. Hermes, Athena, Ares vesaire. Ancak birleştiklerinde tüm dünyayı yöneten bir güç oluştururlar zira hepsi bir puzzle parçasıdır. Daha sonra ortaya çıkan inançlarda ise "tanrı" her şeye gücü yetendir.

Zaten buradan bile "tanrı" kavramının evrilen bir kavram olduğunu çıkarabiliriz. İleride tıpkı bizim gibi "tanrı" da evrimleşecek, çağa ayak uyduracaktır. Bırakın 1500 yılı, daha yüz yıl önce bile uzaylı denilen kavram yoktu. Ama günümüzde uzaylılara tapanlar var. Kısacası insan olduğu sürece inanç olacaktır. Sadece organize inanç / din değil, her çeşidiyle inanç olacaktır.

İnsan beyni "magical thinking" denilen olaya yatkındır. Örneğin rüyasında gelecekte olacak bir şeyi gören kişi, kendisinin ulu bir varlıktan yardım aldığını söyleyebilir. Bu gibi söylemler aslında insanın korkusunun bir tezahürüdür. Ölüm korkusu, bilinmezlik korkusu, yalnızlık korkusu. Bu "magical thinking" öldüğünüzde cennete gideceğinizi, hurilerle beraber olacağınızı düşünmenizi sağlayan yatkınlıktır. İnsanın bu yatkınlığı nedeniyle inançların eradike olacağını sanmıyorum. Her zaman "daha büyük bir şeyin parçası olmak" isteyen ve gerçekleri kabullenmeyen insanlar olacak.

Sahi, kim toprak ölüp çürüyeceğini kabul etmek ister ki?

homofobinin illegal olmaması

zirvedekicahil
Baştan aşağı hatalı bir başlıktır.

İsteyenin istediğinden nefret etmesi / ayrımcılık yapması demek, büyük bir nepotizmin ortaya çıkması demektir. Böyle bir yerde baskın olan grup, zamanla devlet / özel farketmeksizin azınlığı dışlayacak, daha marjinalleşmelerini sağlayacaktır. Bu da azınlıkların çoğunluğa diş bilemesi manasına gelir.

Çok gariptir ki, atatürkçü olduğu için sınavı kazanıp mülakatta 20 verilerek bırakılan insanlar "neden belirtmeksizin" başkalarına ayrımcılık yapan / nefret eden zihniyetin kurbanı.

Görmek istediğiniz muammele bu mudur? Kendisi de ezilen bir topluluktan olan insanların başkalarını ezmeyeceğini düşünürdüm açıkçası, yanılıyormuşum. Bu mantık ile, çoğunluk azınlık üzerinde tahakküm kurabilir. O zaman türkiyede şu anda yapılanları da meşru görmek lazımdır.

Velhasılkelam, eşcinsel hakları kimsenin lütfu ya da "borcu" değildir. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, ayrımcılığa uğramamak, eşit olanaklar sahibi olmak insan haklarıdır. Ki, türkiye cumhuriyeti de buna saygı duymak zorundadır. Ne yazık ki bu zihniyete, duymuyor.

Entry'yi paolo freire'den bir alıntı ile tamamlıyorum; in a situation of manipulation, the Left is almost always tempted by a “quick return to power,” (bkz:forgets the necessity of joining with the oppressed to forge an organization, and strays into an impossible “dialogue” with the dominant elites). It ends by being manipulated by these elites, and not infrequently itself falls into an elitist game, which it calls “realism".

kıskanmayan erkek

zirvedekicahil
Özgüvenli erkektir.

Kıskançlık denilen şey, yetersizlik duygusundan doğar. Herhangi bir konuda yetersiz olduğunu, ondan daha iyi birilerinin olduğunu düşünen insan kıskanır. Kendini o kdar çirkin görüyordur ki, yakışıklı erkekten kıskanır. Halbuki onu beğenen kız, o tipiyle / karakteriyle / durumuyla vs. beğenmiştir zaten.

Böyle bir durumda, güvenemediğiniz bir ilişkiyi yürütmek iki taraf için de işkencedir. Burada hiç kıskanmayın da demiyorum. Ancak bunun abartılması, tıpkı avucunuzda sıktığınız kumlar gibidir. Ne kadar çok sıkarsanız, elinizden o kadar kayar gider. Zira çoğu türk erkeği, kıskançlığı "kontrol deliliği" ile karıştırmakta.

Hiç kıskanmamak ise, önem vermemektir. Zira sizin olan (mecazi manada söylüyorum bunu) birisinin başkasının olabileceğini düşünüp bundan korkmayan insan için o ilişki zaten bitmiştir. Diğer manası ile, kıskanmanın ne kadar bencil ve ilkel bir dürtü olduğuna değinmeyeceğim bile. Kıskanmanın olumlusu için; (bkz:imrenmek)

avrupa ve diğer devletlerdeki türk düşmanlığının sebepleri

zirvedekicahil
Bu başlık hatalıdır.

Devletler arasında herhangi bir kin/husumet ilişkisi bulunmaz. Devletler arasında bulunan tek ilişki, çıkar ilişkisidir. Bu nedenledir ki, seksen yıl önce birbirini bombalayan fransa, almanya, ingiltere gibi ülkeler birlik ve beraberlik içerisinde yaşamaktadırlar.

Bu çıkar ilişkisinin en büyük örneği azerbaycandır. Sözde "iki devlet tek millet" olan bu ülke, aslında türkiyeyi sadece çıkar olarak görmektedir. Hemen diplerinde rusya ve onun desteklediği ermenistan, gürcistan ve iran ile kıskaca alınmış azerbaycan'ın batıya açılan tek kapısı türkiyedir. Böyle bir durumda, azerbaycanın tek çaresi batıya tutunmaktır, ki bunu yapıyor zaten.

Hiçbir ülke, "o bizim soydaşımız / yoldaşımız / dindaşımız" diye düşünmez. Bunun en büyüğü, rusya / çin güdümündeki kazakistandır. Turan hayali kuran ergen ülkücülerin hesaba katmadığı bu şeye; çıkar ilişkisi diyoruz. Aynı şey türkiyede de oldu. İkinci dünya savaşı esnasında inönü iki tarafa da yaklaşır gibi yapmış, istediğini elde ettikten sonra tarafsız kalmıştır.

Sonuç olarak; hiçbir ülke türkiyeden nefret etmiyor aslında. Çoğunuzun arabistan gitmişliği bile yok ancak çoğumuz nefret ediyor. İşte bu algı, gerektiği zamanda halka pompalanır ve halk başka milletlere düşman edilir.

Sahici bir şekilde soruyorum, sizi "yorgo" ile düşman eden nedir? "Yorgo"nun bizi sevmemesini n nedeni nedir! Devletler. Yunanistanın / Türkiyenin çıkarları, türk / yunan düşmanı bir halk ise bu nefret körüklenir. Günümüzde avrupada yapılmakta olan da bu.

Türkiye hızlı bir şekilde muasır medeniyetler seviyesinden düşüyor. Avrupa / Amerika bunu hızlandırmak ve türkiyeyi "demokrasi getirilmesi gereken ülkeler" sınıfına sokmaya çalışıyorlar. Ha, bu onların suçu mu? Hayır.

En son şunu söyleyeceğim; bir kitleyi elinizde tutmak istiyorsanız ortak bir düşman oluşturursunuz. Bu süreç tamamlandığına topluluk, "ortak düşman"a her şeyi yapabilecek bir "sürü"ye dönüşür. Bu yüzden, bütün bu olanların aslında satranç hamleleri olduğunu bilmek ve sakin kalmak lazım. Bir bakmışsınız, batı ile kol-kolayız.
5 /