ara sıra bakıyorum bu whatsapp durumlarındaki fotoğraflara. bir kere herkesin çok mutsuz olduğundan eminim. mutsuz olmak her zaman kötü bir şey değildir, hatta arada insan bünyesine lazım da olan bir durumdur. ama herkes mutsuzluğundan korkunç bir şekilde habersiz. işte bu bir dramdır, trajedidir. iyi bir psikayatrist bu durumu ihbar kabul edip hükümet düzeyinde tedavi çalışmaları başlatmalıdır.
kesin bir tespitim de şudur ki o durumlardan, herkes aslında aynı kişi. nasıl başarmışız bunu anlamıyorum. aşık veysel'e göre herkesin aynı kişi olması kıyamet alametidir. bu bir trajedidir hatta felakettir.
son nefesimden gelip geçersin, yağamaz gözüm ellerine...
eğer başıma iş gelmeyecekse söylemeliyim ki, bir şirketim olsa, çavuşoğlu'nu oraya temizlik şefi dahi yapmazdım. geçen yüzyıl'ın ve bu yüzyıl'ın en başarısız dışişleri bakanıdır.
fransız parlementere verdiği yanıt konusunda da, her hangi bir diplomatik dile uygundur diyebilecek kimse varsa buyursun gelsin. işin türkiye haklı, fransız parlementer haklı tarafında değilim. lakin olaya çok yabancı bir insan bu yanıtı görse, türkiye'nin tezleri çöker. bu mudur vatanı savunmak? biz miyiz vatan haini, yoksa ülkemizi kıraathane diplomasisiyle yönetenler mi?
fransız parlementere verdiği yanıt konusunda da, her hangi bir diplomatik dile uygundur diyebilecek kimse varsa buyursun gelsin. işin türkiye haklı, fransız parlementer haklı tarafında değilim. lakin olaya çok yabancı bir insan bu yanıtı görse, türkiye'nin tezleri çöker. bu mudur vatanı savunmak? biz miyiz vatan haini, yoksa ülkemizi kıraathane diplomasisiyle yönetenler mi?
akp'li vatandaşların bile midesinin kaldırmayacağı nitelikte bir istemdir. ahmet türk bütün güneydoğu'da 7'den 70'e her partiden insanın saygısını ve sevgisini kazanmış ülkemizin en bilge siyasetçilerinden biridir. akp'nin bu itiraz talebinin hukuksal yanını tartışıp hukuku kirletecek değilim. böyle bir saygısızlık hiç bir insana yapılmamalı. hele ki ahmet türk gibi bir insana asla yapılmamalı.
eminim bugün baya bir akp'li bile artık olanlar noktasında kusma derecesine gelmişlerdir.
eminim bugün baya bir akp'li bile artık olanlar noktasında kusma derecesine gelmişlerdir.
kadri kıymeti pek anlaşılamayan, hatta pek bilinmeyen de muhteşem bir metin kemal kahraman eseridir;
gök soyundu mevsimlerden deniz oldu
poyrazla ıslak ıslak yosun koktu
ey uzak ihtimallerle dokunduğum
giyinirken bütün cevapsız yüzleri
neden yoktun
neden yoktun...
gök soyundu mevsimlerden deniz oldu
poyrazla ıslak ıslak yosun koktu
ey uzak ihtimallerle dokunduğum
giyinirken bütün cevapsız yüzleri
neden yoktun
neden yoktun...
muhteşem bir blaise cendrars şiiridir;
işte erkek ve kadın
çirkinlik ve çıplaklıkta eşit
erkek daha az yağlı kadından ama daha güçlü
karnının üzerinde eller ve kumbara ağız.
çirkinim ben
şu kız kokularını çeke çeke burnuma yalnızlığımda
başım kazan gibi burnum da ha düştü ha düşecek.
kaçmak istedim reisin karılarından
güneşin taşından çatırtıyla kırıldı başım
kumsalda
bir ağzım kaldı sadece
açık bağırıp duran
orası gibi anamın.
ağaç budağı
meşe palamudu biçiminde baş
sert ve boyun eğmez
soyulmuş yüz
cinsiyetsiz ve hayasızca güleç tanrı.
işte erkek ve kadın
çirkinlik ve çıplaklıkta eşit
erkek daha az yağlı kadından ama daha güçlü
karnının üzerinde eller ve kumbara ağız.
çirkinim ben
şu kız kokularını çeke çeke burnuma yalnızlığımda
başım kazan gibi burnum da ha düştü ha düşecek.
kaçmak istedim reisin karılarından
güneşin taşından çatırtıyla kırıldı başım
kumsalda
bir ağzım kaldı sadece
açık bağırıp duran
orası gibi anamın.
ağaç budağı
meşe palamudu biçiminde baş
sert ve boyun eğmez
soyulmuş yüz
cinsiyetsiz ve hayasızca güleç tanrı.
güzel bir ahmet oktay şiiridir;
sığınak
kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
sana dokununca mı denizleniyor masa
senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
sıkıntımın ormanında?
üç beş günümüz var şuracığında
nice oyuncağımızı kırdılar
biz de güzel çocuklardık bahçelerde
sularda alabalık
azla avunmaya alıştık
ne yapalım paramız yoksa
şarabımız bitince yağmura çıkarız
kim güzelleşmiyor öpüşünce.
ahmet oktay
sığınak
kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
sana dokununca mı denizleniyor masa
senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
sıkıntımın ormanında?
üç beş günümüz var şuracığında
nice oyuncağımızı kırdılar
biz de güzel çocuklardık bahçelerde
sularda alabalık
azla avunmaya alıştık
ne yapalım paramız yoksa
şarabımız bitince yağmura çıkarız
kim güzelleşmiyor öpüşünce.
ahmet oktay
muhteşem bir ahmet oktay şiiridir;
uzat saçlarını gecenin balkonundan
isteğimin çok tüylü suyuna.
bir orman gecesinde
bir kar gündüzünde,
gördüm nasıl süzüldüğünü
yırtıcı ölüm kuşlarının.
hadi uçsun memelerindeki güvercinler
hadi cennet ülkeni sun.
kardeşliğin şarabını istemiyorlar
söyle kaç sofra kaldı kurulu?
baktıkça içleniyorum fotoğraflarına
yüzlerini öpmüş anneleri ayrılığa benzer
çilekeş kadınlar rüzgârlarına vurgun,
onlar silâhları ve şarkılarıyla
hani şuracığından geçerlerdi
korkularınla kaldığın zaman.
ölümü en güzel kullandı onlar
bir karanfil dişleri arasından
aşk içinde ulaştırdıkları sana,
cepheden, sürgünden, mapustan.
sıra bizim, hadi günler bitiyor.
hadi uzat mavi saçlarını
yenik gövdemin üstünden.
uzat saçlarını gecenin balkonundan
isteğimin çok tüylü suyuna.
bir orman gecesinde
bir kar gündüzünde,
gördüm nasıl süzüldüğünü
yırtıcı ölüm kuşlarının.
hadi uçsun memelerindeki güvercinler
hadi cennet ülkeni sun.
kardeşliğin şarabını istemiyorlar
söyle kaç sofra kaldı kurulu?
baktıkça içleniyorum fotoğraflarına
yüzlerini öpmüş anneleri ayrılığa benzer
çilekeş kadınlar rüzgârlarına vurgun,
onlar silâhları ve şarkılarıyla
hani şuracığından geçerlerdi
korkularınla kaldığın zaman.
ölümü en güzel kullandı onlar
bir karanfil dişleri arasından
aşk içinde ulaştırdıkları sana,
cepheden, sürgünden, mapustan.
sıra bizim, hadi günler bitiyor.
hadi uzat mavi saçlarını
yenik gövdemin üstünden.
muhteşem bir ahmet oktay şiiri;
dolaşıyorum ne zamandır
kalbimde bir gül kesiği;
ıslak bir tülbent koy göğsüme
emsin büyüyen o siyah lekeyi;
çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden
yine de
içimde kanayan bir sılanın sesi.
dolaşıyorum ne zamandır
kalbimde bir gül kesiği;
ıslak bir tülbent koy göğsüme
emsin büyüyen o siyah lekeyi;
çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden
yine de
içimde kanayan bir sılanın sesi.
osmanlı imparatorluğuna karşı halkı savunan devrimci ozandır. kendisini idam eden hızır paşayı bir yetimken bulmuş ve kendisi büyütmüştür. zannımca buradaki mana, yaşam içinde en büyük kötülükleri, en büyük iyilikleri yaptığınız insanlardan bile görseniz iyilikten ve insanlıktan asla umudumuzu kesmememizdir.
''iyi niyetten kaybetme'' diye bir olay yoktur. eğer bir insan iyi niyetinden kaybettiği türü bir ağlama içindeyse bilin ki yola çıkarken içinde kozmik ve karmaşık çirkin niyetleri vardır.
pir sultan abdal, halkıyla birlikte, osmanlı devletine karşı giriştiği onurlu mücadeleyi kaybetmiştir. kendisini en adi aşağılık taktiklerle yenen kişi zaman içinde bir osmanlı paşası olmuş olan manevi oğlu hızır paşadır.
hızır paşa, pir sultan abdal'a dar ağacına çıkartmadan önce der ki;
-içinde şah geçmeyen tek bir şiir yazarsan seni asmayacağım.
büyük halk şairinin, bu teklif karşısında yazdığı son şiirdir;
karşıdan görünen hey dost ne güzel yayla
bir dem süremedim vallah giderim böyle
ala gözlü pirim pirim sen himmet eyle
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
eğer göğerüben hey dost bostan olursam
şu halkın diline hey dost destan olursam
kara toprak senden senden üstün olursam
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
alınmış abdestim hey dost aldırırlarsa
kılınmış namazım hey dost kıldırırlarsa
sizde şah diyeni hey dost öldürürlerse
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
pir sultan abdal'ım hey dost dünya durulmaz
gitti giden ömür ömür geri dönülmez
gözlerimde şah yo-lundan ayrılmaz
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
''iyi niyetten kaybetme'' diye bir olay yoktur. eğer bir insan iyi niyetinden kaybettiği türü bir ağlama içindeyse bilin ki yola çıkarken içinde kozmik ve karmaşık çirkin niyetleri vardır.
pir sultan abdal, halkıyla birlikte, osmanlı devletine karşı giriştiği onurlu mücadeleyi kaybetmiştir. kendisini en adi aşağılık taktiklerle yenen kişi zaman içinde bir osmanlı paşası olmuş olan manevi oğlu hızır paşadır.
hızır paşa, pir sultan abdal'a dar ağacına çıkartmadan önce der ki;
-içinde şah geçmeyen tek bir şiir yazarsan seni asmayacağım.
büyük halk şairinin, bu teklif karşısında yazdığı son şiirdir;
karşıdan görünen hey dost ne güzel yayla
bir dem süremedim vallah giderim böyle
ala gözlü pirim pirim sen himmet eyle
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
eğer göğerüben hey dost bostan olursam
şu halkın diline hey dost destan olursam
kara toprak senden senden üstün olursam
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
alınmış abdestim hey dost aldırırlarsa
kılınmış namazım hey dost kıldırırlarsa
sizde şah diyeni hey dost öldürürlerse
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
pir sultan abdal'ım hey dost dünya durulmaz
gitti giden ömür ömür geri dönülmez
gözlerimde şah yo-lundan ayrılmaz
ben de bu yayladan hey dost şaha giderim
bay ve bayan rosenberg'in hayatı ve duruşu hala insanlığın umut kesilmemesi gereken direngen çığlığı ve duruşunun hüzünlü olsa da cesaret dolu öyküsüdür.
rosenbergler abd'li iki bilim insanıdır. hiç bir delile dayanmadan soyyet ajanlığıyla suçlanırlar. yapılan kurmaca mahkemelerde rosenberg çifti suçlarını itrafa zorlanır. ama rosenbergler masumdur ve bu dayatmayı redederler. rosenbergler katil abd mahkemesi tarafından vatan hainliği suçlamasıyla idama mahkum edilirler. dünyanın her yanından yüz binlerce insan bu idam kararına tepki gösterir. katil abd yargısı masumiyet karşısında yenilmiştir. rosenberg çiftiyle pazarlığa girişmek ister. ajanlık suçlarını kabul ederlerse cezalarının on yıla düşeceğini söyler. bu iki onurlu insan kabul etmez. idam gününe kadar abd devleti sürekli cezayı azaltarak rosenbergler üzerinde baskı yapar. buna mukabil dünyanın her tarafında onurlu yüz binler rosenbergler lehine onurun çığlığını yükseltmektedir.
rosenberg çiftinin idam zamanı bir noel gecesidir. idama el ele yürürlerken bir abd yetkilisi önlerinde durur. çocuklarına telefon ettiklerini ve noel yemeğinde anne babalarının onlarla olacaklarını söylediklerini bildirir. ancak bu tek bir şarta bağlıdır. o da katil abd devletinin dayattığı itraf metnini imzalarlarsa mümkün olacaktır. bay rosenberg dizlerinin üzerine yığılır. bayan rosenberg dimdik ayaktadır. bu konuyu eşiyle tartışmak için yetkiliden müsade ister.
kocasını ayağa kaldırır ve der ki;
''şimdi biz bu itrafnameyi imzalarsak noel yemeğinde çocuklarımızla olacağız. ama ya dünyada bize inanan yüz binlerce insan? onlar da artık bizim evlatlarımız değiller mi? onları yüz üstü bırakamayız.''
ve el ele idama giderler.
holywood sinemasının yarattığı algı abd'nin yenilmez olduğudur. oysa tarihte abd, silahsız iki insanın aşkına ve onuruna yenilmiştir.
rosenbergler abd'li iki bilim insanıdır. hiç bir delile dayanmadan soyyet ajanlığıyla suçlanırlar. yapılan kurmaca mahkemelerde rosenberg çifti suçlarını itrafa zorlanır. ama rosenbergler masumdur ve bu dayatmayı redederler. rosenbergler katil abd mahkemesi tarafından vatan hainliği suçlamasıyla idama mahkum edilirler. dünyanın her yanından yüz binlerce insan bu idam kararına tepki gösterir. katil abd yargısı masumiyet karşısında yenilmiştir. rosenberg çiftiyle pazarlığa girişmek ister. ajanlık suçlarını kabul ederlerse cezalarının on yıla düşeceğini söyler. bu iki onurlu insan kabul etmez. idam gününe kadar abd devleti sürekli cezayı azaltarak rosenbergler üzerinde baskı yapar. buna mukabil dünyanın her tarafında onurlu yüz binler rosenbergler lehine onurun çığlığını yükseltmektedir.
rosenberg çiftinin idam zamanı bir noel gecesidir. idama el ele yürürlerken bir abd yetkilisi önlerinde durur. çocuklarına telefon ettiklerini ve noel yemeğinde anne babalarının onlarla olacaklarını söylediklerini bildirir. ancak bu tek bir şarta bağlıdır. o da katil abd devletinin dayattığı itraf metnini imzalarlarsa mümkün olacaktır. bay rosenberg dizlerinin üzerine yığılır. bayan rosenberg dimdik ayaktadır. bu konuyu eşiyle tartışmak için yetkiliden müsade ister.
kocasını ayağa kaldırır ve der ki;
''şimdi biz bu itrafnameyi imzalarsak noel yemeğinde çocuklarımızla olacağız. ama ya dünyada bize inanan yüz binlerce insan? onlar da artık bizim evlatlarımız değiller mi? onları yüz üstü bırakamayız.''
ve el ele idama giderler.
holywood sinemasının yarattığı algı abd'nin yenilmez olduğudur. oysa tarihte abd, silahsız iki insanın aşkına ve onuruna yenilmiştir.
baba bana bağırma
yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna
yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan bakanları
çiğleri, meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
uğur mumcu'yu biz yapan bombanın
hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba
baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
buenos aires'te olsaydım diyorum içimden
eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen lenin heykelleri vardı
sovyet rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba
baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için
baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir
akgün akova
yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna
yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan bakanları
çiğleri, meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
uğur mumcu'yu biz yapan bombanın
hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba
baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
buenos aires'te olsaydım diyorum içimden
eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen lenin heykelleri vardı
sovyet rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba
baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için
baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir
akgün akova
ünlü internet komikliği olmuş gencin de dediği gibi ''sıfır, sıfır, sıfır, sıfırdır...'' ysk ve hukuka akp'ler güvenmiyor, hatta uzun boylu sevgi insanımız bile yeri geldikçe güvenmediğini söylüyor, ben neden güvenecekmişim ysk ve hukuka ki?
allahına kadar muhalif bir kardeşiniz olarak söylüyorum ki tavsiyem özel hastanede gönüllü soyulmak yerine bir kamu hastanesi tercih edin. kamu hastanelerinde de gerektiğinde çıplak yatırılıyorsunuz fakat biz cebinizdeki parayı almıyoruz. en az özel hastanelerdeki personel kalitesi ve güler yüzü kamu hastanelerinde de mevcuttur. özel hastanelerle yarışır hatta bir çok yerde geçecek düzeyde hekimlerimiz vardır. ve hepsinden önemlisi, iddia ediyorum ki hiyjen ve steril konusunda kamu hastaneleri günümüzde çok daha başarılıdır.
her hangi bir poliklinik tetkikden, olacağınız ameliyata kadar hastanede geçireceğiniz vakitte, hekimlerden, temizlik personeline kadar güveniniz çok önemlidir. hastanede geçireceğiniz vakitte ne kadar kaygılı ve endişeli olursanız bunun sonraki semptonları size kötü sonuçlar olarak yansıyacaktır. zor olacaktır biliyorum fakat kendinizi rahatlatmanın bir yolunu bulmak zorundasınız bu süre zarfında. mümkün olduğunca az yakınınıza haber vermenizi öneririm. eşin dostun samimi yahut riyakar ahh vahh ları, oyy havarları başınıza gelecek en kötü şeydir. hiç bir kötü etkisi olmasa da, o durumda en son ihtiyacınız olan şey kendinize acıma semptomu oluşturur.
hastaneye yolu düşmüş veya düşecek bütün yazarlara şimdiden geçmiş olsun dilerim. aslanlar gibi girecek ve çıkacaksınız. bu psikolojiyle yüzünüzden gülümseninizi hiç bir zaman eksik etmeyin.
her hangi bir poliklinik tetkikden, olacağınız ameliyata kadar hastanede geçireceğiniz vakitte, hekimlerden, temizlik personeline kadar güveniniz çok önemlidir. hastanede geçireceğiniz vakitte ne kadar kaygılı ve endişeli olursanız bunun sonraki semptonları size kötü sonuçlar olarak yansıyacaktır. zor olacaktır biliyorum fakat kendinizi rahatlatmanın bir yolunu bulmak zorundasınız bu süre zarfında. mümkün olduğunca az yakınınıza haber vermenizi öneririm. eşin dostun samimi yahut riyakar ahh vahh ları, oyy havarları başınıza gelecek en kötü şeydir. hiç bir kötü etkisi olmasa da, o durumda en son ihtiyacınız olan şey kendinize acıma semptomu oluşturur.
hastaneye yolu düşmüş veya düşecek bütün yazarlara şimdiden geçmiş olsun dilerim. aslanlar gibi girecek ve çıkacaksınız. bu psikolojiyle yüzünüzden gülümseninizi hiç bir zaman eksik etmeyin.
öncelikle ilişkilerimizi ilk günlerin masalsı yanılsaması bittikten sonra, birbirimizi ve aradada bağcıyı dövmek üzerine saçma sapan taktiklerle dolu futbol maçına çevirmesek olabilecek durumdur. emek ekseninde örülmüş mükemmel ilişkiler de bitebilir. bitiyor yazık ki. fakat genelimiz bu türden bir ilişki yaşamayı da beceremiyoruz, hele ki sonrasında ayrılığı nasıl yöneteceğimizi hiç bilmiyoruz.