confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

ysk'nin khk'li başkanlar hakkındaki kararı

pencere
ysk'nın seçimlere girmesinde beis görmemesine rağmen, seçilince mazbata vermeyen ve hiç bir hukukta yeri olmayan kararıdır. bu bir irdade gaspı mıdır değil midir sizin takdirinize bırakıyorum. lakin, 1970'lerden bu yana, ilk defa hdp'li seçmenler sayesinde yüzde 30 oy alan chp'li başkanların buna bir çift sözü olmayacak mı?
şayet böyleyse, onların da aynı akibete uğramasını dilerim. şayet chp bu konuda gereğince bir dayanışma göstermezse, onlara da yapılacak irade gasplarında, akp-mhp yanında yer alacağımı şimdiden beyan ediyorum. bu kesinlikle hdp politikası değil, benim kendi kişisel tercihimdir.

cumhurbaşkanı'na itaat etmek farzdır

pencere
eski harran üniversitesi rektörü'nün beyanıdır.
aklıma hayyam'ın şu dizelerini getirmiştir;

''o yakut dudakları kızıl kızıl yanan nerde?
o güzelim kokusu cana can katan nerde?
müslümanlara şarap haram edilmiştir derler
içmene bak, haram işlemeyen müslüman nerde? ''

ben de müslüman arkadaşlarıma diyorum ki, şayet bu fetva doğruysa bile boş ver onu sen her fetvaya, her allah emrine uydun da bir tek eksik bu mu kaldı?

gece mezarlıkta horlama sesi duymak

pencere
üniversite yıllarında nereden edindiğimi bilmediğim çok lumpen ötesi bir çevrem vardı. bu çocuklarda pedofoli ve ırkçılık hariç her türlü itlik puştluk vardı ama çok ilginç bir şekilde hiç bir cumayı kaçırmayacak kadar müslümanlardı. ramazanlarda 30 gün oruçlarını tutar ve içki içmezlerdi.

benim ateist olmamı bir türlü akılları almıyordu. kafalar güzelken evrim biyolojisi, diyalektik materyalizm seviyesine kadar yüksek seviyelere çekmeyi başarmıştım sohbetleri. hayret verici bir dikkat ve şaşkınlıkla dinlerler ama yine de kafaları yatmazdı bu işe.

bir gün konu nasıl geldi hatırlamıyorum, gecenin bir vakti mezarlığın bir ucundan girip diğer ucundan tek başıma çıkamayacağım üzerine bir kasa birasına bahse girdik. elime bir soppa aldım ve daldım kafam güzel bir şekilde mezarlığın bir ucundan. lumpen arkadaşlarım soppayı karşıma bir ruh çıkarsa dövmek için aldığım temelli bir fikre kapıldılar. tabii ki değil. siz de bir gün böyle bir bahse girerseniz mutlaka vahşi köpek sürülerine karşı bir tedbir amaçlı böyle yapın.

o saatlerde kafayı çekmiş ve yakınlarının mezarında ağlayan en az iki kişi gördüğümü hatılıyorum. yazın gündüzleri de içmek için ağaçlı ve serin yerlerdir mezarlıklar. duyulan horlama sesleri mutlaka bu seslerdir.

mezarlığın diğer ucundan çıkarken lumpen ve varoş arkadaşlarımın bana duyduğu saygı tarihte george washington'a duyulmamıştır. kazandığım bir kasa birayı dostlarla komün bir şekilde içtik.

bu da böyle bir anım ve hikayemdir.

ilginç diyaloglar

pencere
iş yerimde 50'li yaşlarda iki memur arkadaşın diyaloğu. isimler tabii ki gerçek isimler değildir.

-raif ince uçlu şarz aleti var mı sende?

-ragıp, ince uçlu kesmez seni, kalın uçlususu var, işini görür mü?

ahhh freud dedim içimden. senden şüphe eden kafirdir.

nar ekşili salata vs limonlu salata

pencere
bir antakya'lı olarak söylüyorum ki, süpermarketler size nar ekşisi satarken yasal yoldan kazzıklamaktadır. evinizdeki her hangi bir market nar ekşisini okursanız göreceksiniz ki üzerinde ''nar ekşisi'' değil ''nar sosu'' falan gibi şeyler yazar. zararlı mı ürünlerdir bilmiyorum ama her hangi bir faydası olmadığından eminim.

her sokak başında açılan ''yöresel'' takılı marketlere hiç itibar etmeyin. güzel salatalarınızı hilesiz limonlarla yapmaya devam edin.

not: salata malzemelerini kafam kadar doğramayın, bu konuya az özen gösterin.

aşk acısını dünyanın en büyük sorunu sanmak

pencere
güzel bir grup gündoğarken şarkısında da der ya, ''unutmak kolaysa bu kadar üzgün insan neden var?''
''aşk acısı'' cümlesi belki de bir anlatım bozukluğudur. insan aşıkken hiç acı mı çeker yahu? aşkın yaşanırken mutluluğu vardır. acı olan ayrılıktır. hasrettir.

ben her ayrılık acısından sonra etrafıma bakar ve çok yoğun bir hayrete düşerim. herkes bir şekilde mutludur çünkü. ulan derim bu insanlar nasıl mutlu? hiç mi ayrılık acısı çekmemiş bunlar? mutlaka çekmişlerdir derim, onlar bu acıdan kurtuldu ve bir şekilde tekrar mutlu oldularsa ben de olurum ileride.

not: olamadı.

en sevilen ömer hayyam rübaileri

pencere
kendi çarkını döndürmeye bak döndükçe dünya;
keyfinin tahtına çık kadehle dudak dudağa;
tanrının umrunda mı senin günahın sevabın:
sen kendi muradını kendi güzelinde ara.

gül der ki yüzüm yüzlerden güzelken
ezer suyumu çıkarırlar bilmem neden.
bülbül de şöyle der ona sanki içinden:
bir yıl dert çekmeden var mı bir gün sevinen?

bize şarap ve sevgili, size cami kilise;
sizler cennetliksiniz, cehennemliğiz bizlerse;
kader böyleymiş neylersin, kimsenin suçu yok:
kim ne karışır ezel nakkaşının işine?

benim varlığım senin yaptığın bir nakış;
türlü garip renklerini hep senden almış;
kendimi düzeltmeğe nasıl varsın elim:
senden güzelini yapmak bana mı kalmış!

gecenin şiiri

pencere
anısı biz olalım bu sokakların
anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiçbir otobüs durağı kalmasın
biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen

biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi

belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen

ahmet telli

özletiyor seni bu yağmurlar

pencere
hüzünlü bir ahmet telli şiiridir;

burada yağmur yağıyor
aralıksız yağıyor günlerdir
ama sen yine de şemsiyeni
almadan gel ilk otobüsle

buğulanan camlara usulca
yüzünü çiziyorum ki yüzün
bir yağmur damlası olup
düşüyor yapraklarına gülün

güller de bozamıyor bu uzun
karanlık sessizliğini kentin
anılarını yitiriyor sokaklar
bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları

tarih de kekemeleşiyor bazan
ki o zaman aşktır tek bilici
aşksa yürümek gibi bir şey
duyabilmek kuşların gelişini

anısı bizsek eğer bu kentin
unuttuğu türküler bizsek
acıyı rehin bırakıp bir güle
anımsatmalıyız bunları bir bir

sonra yürümeliyiz seninle
sokaklara caddelere çıkmalıyız
belki bir aşktır bu kentin
belleğini geri getirecek olan

burada yağmur yağıyor ama sen
şemsiyeni almadan gel yine de
özletiyor bu çılgın sağanak seni
sırılsıklam özletiyor biliyor musun

sıcak bir kış

pencere
hüzünlü bir ahmet telli şiiridir;

saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde
sen söylemiştin bu sözleri unutmadım
-her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa
bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde

kalıcı olan hiçbir şey yok diyordun
an'lar var yalnız ömrü karşılayan
şimdi sımsıcak bir kar yağıyor yine
yüreğimin üstüne yağıyor hiç durmadan

ellerin nasıl da üşüyor, bozacının
karlı sesi doluyorken odamıza
hava gittikçe kirleniyor bu kentte
ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor

kar ayrılık hüznüdür ve ne çok
ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda
yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi
özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim

hiçbir an'ını tanımlamaya kalkmadan
kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını

özlediğimiz birileri olmalı diyordun
yanındayken bile özlediğimiz birileri
öyleyse kalkıp ati'ye gitmelisin, istanbul'a
belki hâlâ saklıyordur bir gülü kimbilir

yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı
aynalara bakmaya vakit bulamadık
dönüp dönüp birbirimize bakmalardan
yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin

yak sevdanın çırasını

pencere
güzel bir ahmet telli şiiri;

ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler

acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya

savaşa gitmemiz buyruldu

pencere
demyan bednıy'nin, ataol behramoğlu çevirisiyle savaş karşıtı şiiridir;

- bir asker türküsü
savaşa gitmemiz buyruldu
“toprak için aslanlar gibi dövüşün” diyerek
toprak için! ama kimin toprağı? söylenmedi bu
- dere beyinin toprağı olsa gerek!
savaşa gitmemiz buyruldu
“özgürlük adına” diyerek
özgürlük adına! ama kimin özgürlüğü? söylenmedi bu
halkın özgürlüğü olmasa gerek!
savaşa gitmemiz buyruldu
“bizden” dendi “yardım bekliyor müttefik uluslar”
ama en önemli şey unutuldu:
kimin cebine girecek banknotlar?
savaş kimisi için hayatla ödenen bir fatura
milyonluk kazançtır kimisine
çoçuklar, daha ne kadar -
katlanacağız bu ağır işkenceye?

ilber ortaylı

pencere
bana 1984 romanını hatırlatan cisimdir.
romanda sözcükler her yerde karşıtıyla söylenerek dilin içi boşaltılıyordu.

''savaş-barıştır'' ''özgürlük-kölekiktir'' vb.

zaten şimdi romandaki günlerden daha beter zamanlar yaşıyoruz. çünkü her yerden kalitenin bayağılık, bayalığın kalite olduğu dayatılmakta.
bu kütle cisim de her kesi cahil olarak aşağılamakta. yazık ki halkımızın da tarih ve sosyoloji bilgisi çok yüksek olmadığı için ciddiye almakta.

ortaylı yakın dönemde, popüler olabilmek için tarih konusunda yapamayacağı manipülasyonun olmayacağını tarih önünde ispat etmiştir. şimdi de aynısını sosyoloji ve politika konularında yapmakta.

halkımıza hacivatlık edip sığlık satan, ihsan doğramacı'nın sevgili profudur.

10 nisan 2019 berat albayrak açıklamaları

pencere
bir kere adını koyalım berat kardaş, açıkladığın reform paketi değil önlem paketidir. hatta yazık ki o bile olamamıştır. şayet petrolü bol bir ortadoğu yahut orta asya cumhuriyeti olsaydık, desptotizm içinde de ekonomiyi gayet iyi götürebilirdik. fakat bizim gibi 50 yıldır yüzünü ab'ye dönmüş, sıcak paraya muhtaç olduğu için makyaj da olsa bir demokrasiye sahip bir ülkeyseniz ekonomiden önce demokrasi ve yargıda reform yapmanız gerekir. böyle bir şeyin olacağından akp-mhp hükümet sisteminde umutsuz olduğumdan mütevellit, ekonominin de, öngörülür bir tarihte düzeleceğinden umutsuzum.
47 /