confessions

koy enstituleri acilsin

Bira  · 26 Nisan 2017 Çarşamba

  1. toplam giri 73
  2. takipçi 4
  3. puan 1482

dil sınıfı

koy enstituleri acilsin
Lisede; sayısal, eşit ağırlık ve sözelle birlikte var olan başka bir sınıf. Yabancı dil bölümü.

Genelde her lisede açılmaz. Anadolu ya da düz fark etmez, Standart bir lisede durum şu olur:

Her 9. sınıf ilkbaharında etrafta ingilizcesi iyi olan bir öğrenci 18-20 kişi falan organize etmeye çalışır ve sınıf taslağını oluşturur. 18-20 kişi önce idare ile amansız bir mücadeleye girer; çünkü müdür genelde okul mezunlarının tıp, hukuk, mühendislik okumasını isteyen, tercümanlığı falan boş iş olarak gören bir kişidir. bu sebeple karşı çıkar, götünden bir ton bahane ve prosedür yaratır. Zaten Haziran'ın başlarında da 20 kişi arasından beş altı kişi "ya annem babam izin vermiyo amk" der, diğer beş altı kişi de vazgeçer, kalanlar da "sağlık olsun, n'apalım" modunda takılıp eşit ağırlık ya da sözel seçerken en fazla ikisi başka bir okula geçer

Türkün türkten başka dostu yoktur

koy enstituleri acilsin
Kesinlikle doğru olmayan söz. Eğer hayata etnik kimlik gözünden bakmayı bırakıp daha uluslararası bir perspektiften bakarsanız, italyan dostunuz da olur, arap dostunuz da olur, fransız dostunuz da olur. Mesela Zor durumda kaldığımda belçikalı arkadaşlarımdan defalarca yardım aldığım da oldu, türk "arkadaş"larımdan nazik bir şekilde ret yediğim de oldu.

fransız ihtilali

koy enstituleri acilsin
İngiltere ve hollanda gibi ülkeler yeni yeni ortaya çıkan burjuva sınıfını yönetime katarken fransa kralının "ne burjuvası yea, devlet benim lan aq varoşları. cebiniz iki para gördü diye size fransa'nın yönetiminde söz hakkı mı vereceğim? Hadi naş naş, sonradan görme rezil köpekler sizi." demesi ve eski "kral - asiller sınıfı - ruhban sınıfı" üçlemesini sürdürmesi sebebiyle fransız burjuvalarının yaptığı ihtilal.

Zannedildiği gibi alt tabaka halkın desteğini almamıştır. Halk, kralı ve ruhban sınıfını savunmaya devam etmiştir. Bu sebeple, burjuvalar kralı devirdikten sonra "terör dönemi" dediğimiz olayı başlatıp, eski rejimde söz sahibi olan asillerin ve rahiplerin götünü kesmeye başlamış, hatta rahiplere olan kininden dolayı modern çağdaki ilk devlet ateizmini getirmiştir. Daha sonraları devlet ateizmi terk edilmiş ve laiklik getirilerek devlet ile din işleri ayrılmıştır.

uluslararası ilişkiler

koy enstituleri acilsin
Dış politika, jeopolitika, uluslararası ekonomi ve uluslararası hukuk bazlı; mezunlarının devlet adamı olması beklenirken genelde ya işsiz kaldığı ya da özel sektörde çalıştığı; benim de okuduğum bölüm.

Üç tanesi bütünleyici, bir tanesi eleştirel olmak üzere dört perspektife dayanır:

- realizm: her şey çıkar ve güç bağlamında değerlendirilir. İyi ve kötü yoktur. Uluslararası ilişkiler anarşiktir; devletin üstünde gerçek bir aktör yoktur, birleşmiş milletler falan fasa fisodur. Devletler genellikle savaşa girme eğilimindedirler ve Siyaset sıfır-toplamlı bir oyundur; yani sen on kazanırsan diğer taraf on kaybeder.

- liberalizm: kurumları baz alır. Diplomasi, anlaşmalar, ülkeler arası karşılıklı bağımlılık ile dünya daha iyi bir hale getirilebilir; savaşlar ve çatışmalar kurumların başarısızlığıdır. Siyaset pozitif toplamlı bir oyundur; yani işbirliği ve diplomasi ile sen beş kazanırsan karşı taraf da üç kazanır.

- Yapısalcılık: fikirler, ideolojiler ve kimlikler baz alınır. Fikirleri, ideolojileri ya da kimlikleri uyumlu olan gruplar işbirliği yoluna giderken uyumsuz olanlar çatışmaya başlarlar.

Bu üç perspektif farklı konularda haklı olup hepsinin kusurlu olduğu taraflar da vardır, bu sebeple bu üç perspektif birbirlerini tamamlarlar. Bir de bunları eleştiren bir perspektif daha vardır:

- eleştirel teori: en heterojen grup olsa da genelde marksistler ve feministler tarafından domine edilmiştir; fakat post-sömürgecilik gibi akımları da barındırır. yüklü bir dil kullanır. Hegemonya, ataerkillik (patriyarka) ve sömürü düzenini baz alarak eleştiri yapar.

avrupa birliği

koy enstituleri acilsin
9 mayıs 1950'de (yani 67 yıl önce bugün) robert Schuman'ın yaptığı konuşma ile temelleri atılan, önce 18 nisan 1951'de paris antlaşması ile "avrupa kömür ve çelik topluluğu" olarak belçika, hollanda, Lüksemburg, fransa, italya ve batı almanya tarafından kurulmuş; 25 mart 1957'de imzalanan roma antlaşması ile "avrupa topluluğu" adını alıp daha fazla kooperatif bir oluşuma dönüşmüş, 1 kasım 1993'te imzalanan maastricht antlaşmasıyla da diğer avrupa kurumlarını da içine alarak şu anki adını almış birlik. uzun vadede birleşik avrupa devleti yaratma amacı güder; bu sebeple britanya'nın her zaman antipatik yaklaştığı ve çıkma talebinde bulunduğu birliktir.


iki tip temel politikası vardır: genişleme ve derinleşme

- genişleme, avrupa kıtasındaki bütün devletleri içine alma bazlı politikadır. kimisi sadece ukrayna, belarus, sırbistan, makedonya, bosna, arnavutluk gibi avrupa'da olduğu kesin olan devletleri dahil ederken, kimisi bu gruba rusya, türkiye ve gürcistan'ı da dâhil ederek bayağı genişlemek ister.

- derinleşme politikası ise bazı politik yetkileri devletlerin elinden alarak avrupa komisyonu'na geçirilmesini ve bütün üyelerin politik ve ekonomik kooperasyon ile yavaşça birleşik avrupa devleti'ne ulaşmayı hedefler. uluslararası ilişkiler teorileri bakımından neo-fonksiyonalizm teorisinin baz alındığı görülür.

kurum içi demokratik dengesi tam oturmamış olsa da, üç kurumla denge ve kontrol mekanizması sağlanmaya çalışılır:
- avrupa'nın genel çıkarlarını temsil eden avrupa komisyonu yürütme gücü olarak görülür.
- avrupa'nın üye ülkelerinin çıkarlarını temsil eden avrupalı konseyi
- avrupa vatandaşlarının çıkarlarını temsil eden avrupa parlamentosu

Üye olmak için kopenhag kriterlerine uyan demokratik bir hukuk devleti ve maastricht kriterlerine uyan sağlam bir ekonomiye sahip olmak gerekir; ama maastricht kriterlerinde daha esnek davranılır. Bu kriterler yerine getirilince her üye ülkeye aday'ı üye olarak kabul edip etmedikleri sorulur ve bir üye bile veto ederse, aday ülke üye olamaz. Türkiye'nin asla üye olamayacağının garantisi de bu veto olayıdır; yunanistan banko veto eder, fransa da "fransa Türkiye için evet mi desin hayır mı?" diye referandum düzenler ve fransızlar da "hayır" der (ki iki kere İngiltere'yi veto etmişlikleri vardır).

satanist

koy enstituleri acilsin
Teistik ve ateistik olmak üzere iki kategoride değerlendirilebilecek insan.

Teistik satanist gerçekten şeytana inanır, ona ibadet eder ve bu uğurda hakkında bilgi sahibi olmadığım ritüeller yapar. Muhakemelerini çözemedim.

Ateistik satanist ise aslında semavî dinleri eleştiren bir inançsızdır. İnsanın yaratılışı mitinde tanrı'nın "yarattığım insandır, secde edin" emrine melekler sorgulamadan itaat ederken, şeytan otoriteyi sorguladığı ve emre itaati reddettiği için takdir edilir. Bu akımın çağdaş öncüsü anton lavey'dir.

belçika

koy enstituleri acilsin
Batı avrupa'da bulunan, 1830'da hollanda'dan bağımsızlığını ilân ederek kurulmuş, meşruti monarşi ile yönetilen, avrupa birliği'nin altı kurucu üyesinden biri olan, k*nya kadar bir ülke.

Küçük olmasına rağmen çok karmaşık federal sisteme sahiptir. Kuzeydeki flamanlar flamanca, güneydeki valonlar ise fransızca konuşur ve ülkedeki siyasal sistem bu dil farklılığı üzerine kurulmuştur. Bu dil farklılığı o kadar önemlidir ki ülkedeki siyasi partiler ideolojiden başka dillere göre de farklılık gösterir; örneğin valonların kendi liberal partisi, flamanların kendi liberal partisi vardır. bu sebeple hükümet her zaman 4 ila 6 parti içeren koalisyonlarla kurulur ve koalisyon kurmak bunun için zordur. Hatta bu sebeple 532 gün hükümetsiz kalmışlığı bile vardır.

Patates kızartması, waffle, çikolata ve tabii ki de leffe, duvel, stella artois başta olmak üzere yüzlerce bira markasıyla tanınır. Bira ülkenin kültürüne o kadar işlenmiştir ki küçük çocuklar bile 1% - 2% alkollü de olsa bira içerler. bira ucuzdur, yasal bira yaş sınırı 16'dır ve 12% alkol oranına varan biralar bile bulunur.

Turistik olarak en tanınan şehirleri başkent Brüksel ve kanallarıyla bilinen Brugge şehridir. Bunun yanında gent, anvers ve leuven gibi şirin şehirleri de vardır; daha otantik yerleri görmek isteyenler içinse valonya'da yüzlerce küçük köy ve kasaba bulunabilir.

feminist erkek

koy enstituleri acilsin
Liberal feminizmden bahsediliyorsa dâhil olduğum erkek türü.

Sosyalist feminizmi pleonazm olarak görüyorum; sosyalizm zaten bütün insanlar arası eşitlik vaadinde bulunuyorsa zaten özünde feminizmi de kapsar. Sosyalist olup feminist olmamak diye bir şey olamaz herhalde.

Radikal ve postmodern feminizmi Atatürk ıslah etsin.
1

protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu

koy enstituleri acilsin
katolik olmayan avrupa ülkelerinin gelişmiş olması ile alakalı olarak max weber'in yazdığı kitap.

Özetle şunu der weber abimiz:

Protestanlar (özellikle kalvinistler), insanların özgür iradeye sahip olmadığına ve hayatlarının her saniyesinin tanrı'nın inayeti ile oluşturulduğuna inanırlar. Bundan dolayı, tanrı zaten cehenneme ya da cennete gidecek insanları belirlemiştir ve cennete gidecek olan insanlar kendilerini başarı, azim ve çalışkanlık gibi erdemlerle fani dünyada da kendilerini belli ederler. Bu çalışma azmi de protestanlarda büyük bir sermaye birikimi yaratmıştır ve kapitalizmin almanya, İngiltere ve hollanda gibi protestan ülkelerde gelişmesine sebep olmuştur.

almanya

koy enstituleri acilsin
39 tane küçük devletin önce gümrük birliği yaparak zeminini hazırladığı, daha sonra bir konfederasyona dönüşen, franko-cermen savaşı bahanesiyle alsas-loren ile beraber güneydeki alman devletlerinide saflarına katarak 1871'de imparatorluğunu ilan etmiş ülke.

İki Dünya Savaşını kaybetmesine ve soğuk savaşı parça pinçik bir şekilde geçirmesine rağmen jeopolitik önemi sebebiyle gelişmesine göz yumulmuştur ve şu anda avrupa birliği'nin lokomotifidir.

laik gurbetçi olmak

koy enstituleri acilsin
Kuzenlerimin ve teyzelerimin belçika'da, ablamın da İngiltere'de içinde bulunduğu durum. Kuzenlerim çekinmeden atatürk'ü sevdiklerini söylerler, Belçikalılara da Atatürk'ün nasıl vizyonlu bir lider olduklarını anlatırlar. Ablamlar artık bıkmış durumdalar, İngiltere hayatına entegre olmaya çalışıyorlar; ama görüşlerini de gizlemiyorlar.

ülkedeki eğitim sistemi

koy enstituleri acilsin
Sınav haftası boyunca ezberlediklerini sınavdan üç gün sonra unutmak, ilkokul ve lise sonda ise bütün eğitim hayatı boyunca öprenilen şeyleri öğrenip sınavdan iki ay sonra unutmaya dayalı; genel kültür katmayan; genel kültür katmayı bırak, genel kültürümün gelişimime ket vurmaktan ve zamanımı çalmaktan başka bir halta yaramamış rezalet ötesi bir sistemimsi. Her sene değiştirdikleri için sistem tanımını bile hak etmiyor.

Avrupa'daki inek öğrenciler asosyallerdir, en azından bir genel kültürleri vardır; çünkü ders çalışarak genel kültür kazanmış olurlar zaten. Türkiye'deki inek öğrencilerde ise, o öğrenci okul dışı kaynaklar kullanarak ekstra bir çaba sarf etmediyse genel kültürü sıfır bir şekilde gezer ve sınıftaki genel kültürü en iyi olan insan genelde ders notları ortalama olan insandır.

Daha öğretmen kalitesi ve imam hatiplere değinmedim bile.

Kısacası türk eğitim sistemi vakit kaybıdır.
Not: Lisede notları iyi olan, LYS'de 2500. olmuş bir insan. Uzanamadığım ciğere mundar demiyorum yani.

iltica

koy enstituleri acilsin
Bir kişinin, yaşadığı ülkede güvenliğinin olmaması sebebiyle başka ülkeye giriş talebinde bulunması.

Belçika'ya iltica ederseniz, hükümet sizi geri yollayabilir veya geceleyin sizi bir kamyona koyup fransa'ya bırakabilir.

Fransa'ya iltica ederseniz kimsenin yerini bilmediği (gerçekten sadece devlet biliyor) bir yere koyabilir ve görevliler tarafından şiddete maruz kalabilirsiniz.

Bildiğim kadarıyla en toleranslı ülkeler almanya ve isveç, ama onlar da artık fazla mülteciden bıkmaya başladılar. En garanti yolu yasal yollarla kalifiye bir beyaz yakalı olarak gitmek.

yurt dışındaki bir insana türkiye diyince aklına arap ülkesi gelmesi

koy enstituleri acilsin
Kişinin eğitim durumu, maddi durumu, ülkesi ve yaşadığı yer ile alakalı durum.

Konuşulan kişi, türk göçmenlerinin bol olduğu bir ülkenin büyük bir kentinde yaşıyorsa, böyle bir olay yaşanmaz. Hayatında bayağı Türk görmüş Köln'de yaşamış bir alman, Rotterdam'da yaşayan Hollandalı, Toulouse'da yaşayan bir Fransız veya Brüksel'de yaşamış bir Belçikalı böyle bir kanıda olmaz, o kanıya kapılmışsa biraz salaktır. Gerizekalı bir Belçikalı kız tanımıştım, "Antalya'ya gelmek istiyorum; ama deveyle falan takas etmek istemezler beni değil mi?" diye sormuştu. "Yok, daha çok tecavüz edildikten sonra otobanın kenarına cesedin atılır" demek istedim de vazgeçtim. Gelsin de 500 ya da 1000 euro falan soksun ekonomiye.

Konuşulan kişi bir İtalyansa da bu durum pek yaşanmaz. Tanıdığım İtalyanların çoğu İstanbul, Kapadokya ve Antalya'yı görmüş insanlar. Bana Türkiye hakkında sordukları sorular gayet mantıklı sorulardı. İtalya'da çok türk olmasa da italyanlar genelde türkleri turizm sayesinde tanıyorlar(dı). Gerçi Yozgatı falan görselerdi...

Fransa'nın Orléans şehrine yakın bir köyde yaşayan köylüler, bazı Amerikalılar, Kanadalılar, Kolombiyalılarla konuştuğumda "Siz Arapça mı konuşuyorsunuz?", "Ayy Türkiye'de yaşamak ne kadar da cool olur ya, deve sürmek falan... :)" gibi soru ve tepkiler almadım değil.

sınava sabahlayarak gitmek

koy enstituleri acilsin
Üç kere denediğim, üçünde de çalışırken uyuyakaldığım olay.

İlkinde birinci sınıftaydım. sınav 11:00'deydi ve ben 10:30'da uyandım, giyinip hemen taksiye atlayıp 5 dakikalık gecikmeyle yetiştim. 25 liraya patladı.

İkincisinde ikinci sınıftaydım. Bir de kola, kahve falan saçma sapan karışımlarla doping yapıyordum aklımca sabahlamak için. Tabii sonra, annem suratıma bir şişe soğuk su döktü de erkenden okula gidip iki espresso shotla uyanık kalmayı başardım.

Üçüncüsü geçen dönem, üçüncü sınıf. "Ağbi Erasmus'um yea n'olacak, sabahlayıp çalışırım" mantığıyla partiye gittim, o kadar alkolden sonra 4-5 espresso shot ile ayılmaya çalıştım. Ayılıp derse çalışmaya başladım. Saat 09:00'daki sınav için sabahlamaya çalışırken kendimi 09:30'ta uyanırken buldum. 09:40'ta sınavın olduğu sınıfa varıp hocam ben geç kaldım özür dilerim vs dedim ve hoca beni dersi seçmeli olarak alanların sınavına kabul etti de yırttım.

Sonuç: her defasında götümde patlayan, ama bir şekilde yırttığım olay.

devlet ateizmi

koy enstituleri acilsin
Devletin dini yasakladığı ve ateizm propagandası yaptığı rejim. En bilinen örneği soğuk savaş'taki stalinist rejimlerdir ve bu rejimlerdeki devlet ateizmi marx'ın "din kitlelerin afyonudur" söylemine dayanır.

Ülkemizdeki çomarların laiklik ile karıştırdığı şey.

l'etat c'est moi

koy enstituleri acilsin
Doğrusu "L'État, c'est moi" olan, Fransızcada "devlet ben'im" anlamına gelen öbek.

14. Louis tarafından söylenmiştir ve feodalizmin çöktüğü, asillerin devlet yönetiminde artık söz sahibi olmadığı, kralın mutlak güç olduğu avrupa'yı çok güzel özetler.

Yazarların yaşamak istediği ülkeler

koy enstituleri acilsin
Faktörlere göre değişebilecek ülke

- Belçika'nın kuzeyi; Gent ya da Antwerpen
- Fransa'nın güneyi; Montpellier ya da nice.

Belçika'nın kuzeyi:
İdeal büyüklükte şehirler. Ne istanbul gibi strese sokar, ne de küçük şehirler gibi kültürel faaliyetlerden yoksundur. mimarî ve çevreye saygı duyulur. Paran yoksa bile şehir merkezinde iki tur at, nehrin kenarında biranı aç, o tarihi binalara baka baka mutlu olursun. Ayrıca küçük ülkedesin ve komşuların hollanda, Almanya ve fransa. Amsterdam'a, Lille'e falan gidersin. He ama Hayat durgun ve hava genelde kapalıdır; yine de Günlük hayatında aradığın her şey vardır.

Fransa'nın güneyi:
Zengin bir ülkedesin. Akdeniz kıyısındasın ve güneş var. italya ve ispanya'ya yakınsın; milan ve Barcelona'ya gitmen kolay. Aşırı multikültürel bir ortamdasın, her akdeniz milletinden insan var. Hayat dinamik. Binalar hem tarihi, hem modern. Şehir ile çevre arasındaki denge iyi oturtulmuş. He ama hayat pahalı, paran yoksa sıçtın hani.

sarma sigara

koy enstituleri acilsin
Erasmus'a geldiğimden iki ay sonra başladığım ve buradaki bütün öğrencilerin içtiği sigara.

Gümrükten aldığım 20 paket sigara ilk ay bitti, sonraki iki ay da 5,50 euroya paket almaya başladım. Ayda 110 euro sigara pahalı gelince seve seve (!) öğrendim sigara sarmayı.

solcular ile tartışmak vs sağcılar ile tartışmak

koy enstituleri acilsin
Bir sosyal liberal olarak Argüman sunabilen insanlarla tartıştığımda

Solcular: "eşitlik en önemli değerdir, eşitliğe engel olan şeyler ne pahasına olursa olsun yok edilmelidir" anafikirli argümanlar
Sağcılar: "stabilite uğruna toplumda özgürlükler kısıtlanabilir" anafikirli argümanlar



Bir sosyal liberal olarak Argüman sunamayan insanlarla tartıştığımda

Solcular: "YA SOSYALİSTSİNDİR YA DA FAŞİST, ORTADA GRİ MRİ YOK"
Sağcılar: "SENİN GİBİ DİNSİZ BİR AVRUPA KÖPEĞİNİN FİKİRLERİNDEN BU ÜLKEYE HAYIR GELMEZ"

osmanlı devleti

koy enstituleri acilsin
1299 ila 1922 arasında var olmuş siyasî yapı.

tarih kitaplarında osmanlı sınıfsız bir toplum olduğu için övülür. bir nebze doğrudur; ama padişah ve şehzade haricindeki herkes kul sayıldığı için çok matah bir eşitlikten bahsedemeyiz. yine de bu toplum yapısının bir iyi yanı bir de kötü yanı vardır:
- iyi yanı: feodalizmin siyasi boyutunun olmaması. padişah'ın fetih yapmaya giderken "acaba asiller benim götümü keser mi?", "ben seferdeyken asiller tahtımı ele geçirir mi?" derdine düşmemesi. rahat takılması. hatta machiavelli de prens kitabında fransa ile osmanlı'yı bu açıdan karşılaştırır.
- kötü yanı: padişah'ı durduracak asil bir sınıf olmadığı için padişah'ın istediğini yapması ve bu sebeple demokrasinin gelişmemesi. işte bu yüzden hâlâ türk siyasetçileri kendilerinde "seçildim; o yüzden istediğimi yaparım.", "anayasa'yı bir kere delmekten bir şey olmaz.", "bu anayasa'yı tanımıyorum" deme cesaretini bulabilirler. çünkü dengeleyici karşı aktör kültürü oturmamış. bu karşı aktörlüğü avrupa'da asiller ile burjuvalar sağlıyorlardı ve liberal demokrasi de böyle doğdu.

aydınlanma çağı'ndan önce, avrupa'ya kıyasla daha multikültürel ve toleranslı bir devletti. osmanlı'dan daha multikültürel olan sadece hollanda vardı diyebiliriz; fransa'nın protestanları katlettiği, ispanyol engizisyonu'nun yahudilere türlü türlü işkenceler yaptığı bir çağa göre, osmanlı'daki sistemi (her ne kadar eşitlikçi olmasa da) toleranslı sayılabilir. fakat, aydınlanma çağı ile avrupa bu sorunları aşarken osmanlı bu sorunlara daha yeni yeni saplanmaya başladı ve olanlar oldu.

osmanlı'nın bu sorunlara saplanmasının sebebi de avrupa'daki yenilikleri takip etmeyip "eski köye yeni adet" getirtmemesiydi. matbaasından sanayii devrimi'ne kadar her şeyi kaçırdı ve fakirleşti. bundan dolayı da azınlıklar "biz niye sizin rezil fakir devletinizde yaşayalım ki? fakir olacaksak en azından özgür olalım bari." diye ayaklandılar. ulus-devlet olayının çok da önemli olduğuna inanmıyorum; çünkü avusturya gibi zengin bir devlet, savaşı kaybedene kadar bir sürü azınlığı himayesinde tutmayı başarmıştı.

liberalizm

koy enstituleri acilsin
Türkiye'de bu toplumsal dinamiklerle ancak özelleştirmeden ve sosyal hakların kısıtlanmasından ibaret olacak ideoloji. Sebeplerine gelirsek: devletçilik ve kollektifçilik


- devletçilik:
türk toplumu her zaman bir devlete sahip olmuştur ve bu devletler toplumda her zaman önemli bir yere sahip olmuştur; "devlet buna bir şey yapsın", "devlet baba" gibi kalıplar türkçenin içine işlemiş yapılardır. İngilizcede buna benzer terim bulamazsın.

- kollektifçilik:
türk toplumunda katı sosyal normlar vardır ve bu normlara uyulması beklenir. Mesela new york'ta ve los angeles'ta Çıplak ayakla sokakta yürüseniz kimsenin umrunda olmazken istanbul'da ya da izmir'de çıplak ayakla sokakta yürüseniz etrafınızdaki insanların bakışlarına maruz kalırsınız. yani, çıplak ayakla yürümeniz teknik olarak sadece sizi ilgilendiriyor olsa bile ayakkabı giymediğiniz için yargılanırsınız.

Başka bir örnek: Abd'de birinci dereceden akrabalarınızdan başka akraba tanımazsınız; ama Türkiye'de dıdınızın dıdısı sadece yaşı sizden büyük diye hayattaki seçimlerinize yorum yapma hakkını kendisinde çok rahat görür.

Özetle, türk toplumu bireyselci bir toplum olmadığı için liberalizm toplumsal alanda var olmayacak; ancak ekonomik alanda da sosyal hakların kısıtlandığı, ama serbest piyasanın yine olmadığı (malum, yandaş ihaleleri falan) abidik kubidik bir şeye dönüşecektir.