"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır! Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacağı aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."
Ölürken fonda çalmasındansa sevdiğim insanın bana bu şarkıyı fısıldamasını duyduktan sonra ölmek isterdim. Zamanım kısıtlı olurdu yüksek ihtimalle o yüzden sadece nakarat duysam yeterli, tek başına duymam anlamsız olurdu.
https://m.youtube.com/watch?v=R2LQdh42neg
https://m.youtube.com/watch?v=R2LQdh42neg
Bana göre açık ara son lux-easy'dir. Tuhaf olan şarkıdan çok klibi ama yine de garip, çözmesi zor. Çözebilen yazarsa sevinirim.
Doğallığıyla,fikirleriyle,yeteneğiyle etkileyen efsanelerdendir. Sadece ünlü bir sanatçı değil halktan bizden biri,halkın barış'ıydı. Çok erken kaybettik onu. Gözlerimiz boşluğa dalıp gidiyor Barış, keşke geri dönsen.
Kadınım ve umrumda değil. Kadınlar için faydalı bir şey yapacaksak özgürlük mücadelesine dahil olmak, cinayet ve tecavüzlerin önüne geçmek olmalı bunlar. Birine bayan dediği için saldırmak değildir kadın haklarını savunmak. Bana bayan diyebilirsin ama gelip "sen kadınsın yapamazsın" diyemezsin.
Edit:cümle ekleme.
Edit:cümle ekleme.
Münzevi
Dini sorgulamaktan korkmayıp kesin olarak araştırma kararı almamdı.
Günümüz popülaritesinden çokça nasibini almadığı için sevindiğim şairdir. Bir dizesini bırakayım.
"sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu."
(bkz:ben sana mecburum bilemezsin)
"sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu."
(bkz:ben sana mecburum bilemezsin)
Neden oradaydı bilmiyordu. İçeri girecek cesareti yoktu. Kapıya yaslanarak çökmüş derin düşüncelere dalmıştı. Girmeli miydi? Cesareti var mıydı? Tekrar yapabilecek miydi? Kendini hiç bu kadar yorgun hissetmemişti. Uzun zaman sonra anılarını ziyaret etmek, yüzleşmek ateşe dokunmakla eşdeğerdi. Bir kibrit yaktı. Dalgalanan alevin dansı gittikçe ellerine değmesiyle hissettiği acı ona güç veriyordu. Kaç kibrit yakmıştı? saymamıştı. Her seferinde alevin elini hapsetmesi fikrine kapılıp elini bir türlü muma götürmüyordu, belki de aydınlanmasından korkuyordu. Kibriti kontrol edebilmek ona daha kolay geliyordu belki... Mum ışığı gereksiz bakış alanı kazandırabilirdi. Buna ne gerek vardı? Bir kibrit daha yaktı. Aleve bakıp içtenlikle gülümserken yavaşça elinden kaydı. Bir karartının yanına düşmüştü. Hareket eden karartıyı gözleri seçemiyordu. Yeni bir kibrit çıkarıp yaktı. Bunu görmesi gerektiğini düşündü. Titreyen ellerini muma doğrulttu. Etrafı aydınlanmıştı. Hayır, hayır bunu istemiyordu. Tek istediği karartının ne olduğunu görmekti. Söndürmemek için kendini tuttu, yere yaklaştı. Dikkatle bakmaya başladı, bu bir örümcekti. Örümcek onu ziyaret mi etmişti? Acıyla gülümsedi. Seyircisini anımsadı. Üstünden geçen yılları düşününce onu özlediğini hissetti. Zaten o yüzden burada değil miydi? Onu kaybettikten sonra piyanosuyla hiç yüzleşmemişti. Düşüncelerinde kaybolmuştu, karamsarlığın etkisiyle bedeninin titrediğini hissettiği sırada örümcek hareket etti. Nereye gidiyordu? Bu gece tek misafiri oydu, gidemezdi. Onu takip edecekti. Yavaşça doğrulurken örümceğin kapının altından geçişini izledi. Yanık titreyen ellerini sıktı. Ellerini sıktıkça güç alıyor, tırnaklarını geçirdikçe kanatıyordu. Artık zaman gelmişti, daha fazla oyalanmadan içeri girmeliydi. Derin bir nefes alarak kapıya yöneldi. Odadaki kasvetli hava nefes almasını zorluyordu. Önemi yoktu, örümceği kaybetmemeliydi. Nefesinin yorgunluğu mum alevine yansıyordu. Buraya kadar gelmişken sönmesine izin vermemeliydi. İşte oradaydı. Piyanoya vuran ay ışığı onu daha da çekici kılmış, çalma isteği uyandırmıştı. Gözleri örümceği aradı. Onu kaybetmiş miydi? Odada olduğundan emin olması onu hâlâ seyirci yapardı değil mi? Piyanoya yaklaştı. Onu yakından görmek nefesinin ciğerini iyice yakmasına ellerinin tekrar sızlayıp kanamasına sebep oluyordu. Bunun için buradaydı, pes edemezdi. Mumu tozlu piyanonun üzerinde gezdirdikten sonra kenarına koydu. Artık hazırdı. Gıcırdayan sandalyesine oturdu. Piyanoyu süzmeye başladı. Yılların yorgunluğu onu da etkilemişti. Tuşları örümcek ağıyla kaplanmış, tozlu hâliyle başkalarına hayat olmuştu. Bir zamanlar heyecandan titreyerek bastığı tuşlar şu an jilet gibi duruyor ve bu genç kadını ürkütüyordu. Seyrine devam ederken örümceğin tırmandığını gördü. Tam mumun yanına geçmiş ondan çalmasını anlatmak istermiş gibi ağlarına dokunuyordu. Ay ışığına baktı. Yüzüne düşen saçlarının gölgesini yok etmek istercesine geriye attı. Hiçbir gölgeden etkilenmemeliydi. Yıllarca kendi gölgesine gizlenmiş piyanodan uzak durmuştu. Şimdi onun yanında güçlü kalmak zorundaydı. Yeniden tuşları incelemeye başladı. Tuşlar ağlarla kaplıydı ve ağlarının görüntüsü bozulamayacak kadar güzeldi. Onay ister gibi örümceğe baktı. Örümcek kararlı durmaya çalışsa da çekimser gibiydi. Genç kadın onu incitmekten korkarcasına bir tuşa bastı. Kalbinin parmak uçlarında attığını özgür kalmak istercesine sızladığını hissetmişti. Dokunmaya devam etti. Her dokunuşu kendine cesaret verirken örümceğin ağlarından özgür kalmak istediğini çağrıştırıyordu. Yoksa o da ağlardan kurtulmak mı istiyordu? Ellerinin kanamasına aldırmadan her bastığı yerde iz bırakarak çalmaya devam etti. Çaldıkça kendini kaybediyor örümceğe ithafen salınıyordu. Gözlerini kapattı. Artık dokunurken dans ediyordu. Her dokunuşunda örümceği ağlarından özgür bırakıyor kendi ruhunu parmak uçlarına bastırıp piyanoya katıyordu. Ruhu özlediği sesle sarhoş olurken tüm bedeni titriyor, ellerinin acısını bastırırcasına gülümsüyor, yılların acısını çıkarırcasına ağlıyordu. Birden durdu. Mumu söndürmenin zamanı gelmişti. Ay ışığı onu kucaklamış böylelikle yapay ışıklara ihtiyacı olmadığını anlamıştı. Derin bir nefesle üfledi. Şimdi yalnız piyanosunun üstü kanlı parlayan beyaz tuşları ve örümceğin gölgesi kalmıştı. Dokunmaya devam etti. Sanki son kez basıyormuş gibi parmak uçlarıyla özlemini dile getirerek kucaklıyordu piyanoyu. Çaldı, çaldı, çaldı... Hıçkırıklarına hakim olamadığı sırada gözü örümceğe takıldı. Tuşlarının üstüne gelmiş avuç içlerini açmasını istercesine dokunuyordu genç kadının ellerine. İzin verdi örümceğe, onu alıp ay ışığına tuttu. Parçalanmış ellerinin içindeki seyircisine minnet duyar gibi baktı. Onu pencerenin kenarına bıraktı. Artık gidebilirdi, ağlarından kurtulmuş özgür bir örümcekti. Piyanonun hislerini dokunuşlarıyla yeniden canlandırmış, var olmanın gerçek tanımını göstermiş, kendi ruhunu bulmasını sağlamıştı. Başarmıştı.
Olmadığı görünen noktadır. Chp'nin de büyük etkisiyle biz laikler bulunduğumuz kabın şeklini almaya alışmışız.
Asıl adı Halit Özdemir Arun'dur. 1923 yılında Ankara'da doğmuştur. İlkokuldan lise son sınıfa kadar Galatasaray'da okuduktan sonra Kabataş Erkek Lisesi'nden 1942 yılında mezun olmuştur. Bir süre İstanbul üniversitesi hukuk ve iktisat fakültelerine (üçüncü sınıfa kadar) ve bir yıl da gazetecilik enstitüsü'ne devam etmiştir. Bu arada Tanin ve Zaman gazetelerinde çalışıp çeviriler yapmıştır. İlk yazısı Servetifünun-uyanış dergisinde çıkmıştır. 1951 yılında sanat basımevi'ni kurmuştur. 28 ocak 1981'de aramızdan ayrılmış, hayata veda etmiştir.
Özgün bir dil kullandığı şiirlerinde "ikinci kişi" sorununu sık sık ele aldığı gözlemlenir. Özellikle son zaman şiirlerinde dize sayısını azaltıp duru, duygu ve zeka birleşimi eserler çıkarmıştır. Sözcük oyunlarıyla meşhurdur. Kısacık şiirlerinde yaptığı sözcük oyunlarıyla soyutlaştırıp insanı hem düşündürür, hem yansıttığı duyguyla besler.
Biraz da aşık Özdemir'in efsaneleşmiş hikayesine değinelim. Yukarıda yazdıklarım herkesçe bilinebilen klasik Cumhuriyet Dönemi Şairi Özdemir idi. Şimdi en ünlü şiiri olan Lavinia'sını inceleyelim.
Özdemir üniversite yıllarında bir kıza platoniktir. Lavinia şiirini ona yazmıştır. Bu çok değerli dizeleri bir şiir yarışmasına göndermeye karar verir. Katıldığı yarışmada şiiri son derece dikkat çeker ve yarışmayı kazanır. Bu şiirini kürsüde okuması rica edilir ve minnoş kalpli aşık Özdemir de seve seve kabul eder. Kendisi R harfini söyleyememesine rağmen iyi bir okuyucudur aynı zamanda. Rivayete göre şiiri okurken platonik olduğu Lavinia'sı salondadır ve o okurken salondan ayrılır. Duygusal, derin düşünceli bir adam olan Özdemir bu duruma çok içerlenir ve duygularını hiçbir zaman aşikar edemez. Şimdi şiiri inceleyelim.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
(1957)
Söylediğini de yapmıştır. Adını gizlemiştir, kendisi de bilememiştir Lavinia. Peki kimdir bu Lavinia?
Özdemirle birlikte bir sürü adamın başını döndürdüğü Lavinia, Mevhibe Meziyet Beyat'tır. Özdemir ona platonikken o ünlü ressam hocası Edip Hakkı köseoğlu'na aşıktır. Daha sonra Gazeteci İlhan Selçuk'a aşık olur fakat uygun kişiler olmadıkları için oyuncu Öztürk Serengil ile evlenir ama bu evlilik de uzun sürmez. Gönlünden o kadar adamı geçirmişken Özdemir'e yer verememiştir. Lavinia'nın en yakın arkadaşı onun için şöyle demiştir. "Korkunç bir sezgi gücü vardı Mevhibe'nin. Yüzünüze bakar bakmaz, sizi tanır, anlar, ruhunuzun en derin köşelerine kadar kavrardı. Küçücük bir bakıştan, mimikten, jestten tüm karakter haritanızı çıkarabilirdi. Özdemir Asaf bu yüzden ona "Öldürmekten daha beter anlıyorsun insanı" demişti. Çok keskin gözleri vardı.”
İşte böyledir en sevdiğim şair Özdemir'in unutulmaz aşkı ve hayatı. Lavinia'sına (anlamı ölüm çiçeğidir.) hiç kavuşamamış, aşkını ona hiç anlatamamış fakat bu şiir yıllardır aşıkların benliğinde büyük yer edinip "adı gizlenen Lavinia'lara" adanmıştır.
Özgün bir dil kullandığı şiirlerinde "ikinci kişi" sorununu sık sık ele aldığı gözlemlenir. Özellikle son zaman şiirlerinde dize sayısını azaltıp duru, duygu ve zeka birleşimi eserler çıkarmıştır. Sözcük oyunlarıyla meşhurdur. Kısacık şiirlerinde yaptığı sözcük oyunlarıyla soyutlaştırıp insanı hem düşündürür, hem yansıttığı duyguyla besler.
Biraz da aşık Özdemir'in efsaneleşmiş hikayesine değinelim. Yukarıda yazdıklarım herkesçe bilinebilen klasik Cumhuriyet Dönemi Şairi Özdemir idi. Şimdi en ünlü şiiri olan Lavinia'sını inceleyelim.
Özdemir üniversite yıllarında bir kıza platoniktir. Lavinia şiirini ona yazmıştır. Bu çok değerli dizeleri bir şiir yarışmasına göndermeye karar verir. Katıldığı yarışmada şiiri son derece dikkat çeker ve yarışmayı kazanır. Bu şiirini kürsüde okuması rica edilir ve minnoş kalpli aşık Özdemir de seve seve kabul eder. Kendisi R harfini söyleyememesine rağmen iyi bir okuyucudur aynı zamanda. Rivayete göre şiiri okurken platonik olduğu Lavinia'sı salondadır ve o okurken salondan ayrılır. Duygusal, derin düşünceli bir adam olan Özdemir bu duruma çok içerlenir ve duygularını hiçbir zaman aşikar edemez. Şimdi şiiri inceleyelim.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.
(1957)
Söylediğini de yapmıştır. Adını gizlemiştir, kendisi de bilememiştir Lavinia. Peki kimdir bu Lavinia?
Özdemirle birlikte bir sürü adamın başını döndürdüğü Lavinia, Mevhibe Meziyet Beyat'tır. Özdemir ona platonikken o ünlü ressam hocası Edip Hakkı köseoğlu'na aşıktır. Daha sonra Gazeteci İlhan Selçuk'a aşık olur fakat uygun kişiler olmadıkları için oyuncu Öztürk Serengil ile evlenir ama bu evlilik de uzun sürmez. Gönlünden o kadar adamı geçirmişken Özdemir'e yer verememiştir. Lavinia'nın en yakın arkadaşı onun için şöyle demiştir. "Korkunç bir sezgi gücü vardı Mevhibe'nin. Yüzünüze bakar bakmaz, sizi tanır, anlar, ruhunuzun en derin köşelerine kadar kavrardı. Küçücük bir bakıştan, mimikten, jestten tüm karakter haritanızı çıkarabilirdi. Özdemir Asaf bu yüzden ona "Öldürmekten daha beter anlıyorsun insanı" demişti. Çok keskin gözleri vardı.”
İşte böyledir en sevdiğim şair Özdemir'in unutulmaz aşkı ve hayatı. Lavinia'sına (anlamı ölüm çiçeğidir.) hiç kavuşamamış, aşkını ona hiç anlatamamış fakat bu şiir yıllardır aşıkların benliğinde büyük yer edinip "adı gizlenen Lavinia'lara" adanmıştır.
R harfini söyleyememesiyle olan ününe biraz değinmek istedim.
Bir gün Karaköy'e gitmek için taksiye biner. Taksiciyle Aralarında şöyle bir diyalog geçer:
-Neğeye biğadeğ?
-Eminönü.
Utancından Kağaköy diyemeyen dünya tatlısı insan Eminönü'nde inip Karaköy'e yürümüştür.
Can Yücel'in Özdemir'in cenazesinden sonra yazdığı bir şiiri vardır. Adı "cenaze dönüşü"dür.
Anlaşıldı bu R'lerin intikamı
Onlar yuttu Özdemir Asaf'ı.
Bir gün Karaköy'e gitmek için taksiye biner. Taksiciyle Aralarında şöyle bir diyalog geçer:
-Neğeye biğadeğ?
-Eminönü.
Utancından Kağaköy diyemeyen dünya tatlısı insan Eminönü'nde inip Karaköy'e yürümüştür.
Can Yücel'in Özdemir'in cenazesinden sonra yazdığı bir şiiri vardır. Adı "cenaze dönüşü"dür.
Anlaşıldı bu R'lerin intikamı
Onlar yuttu Özdemir Asaf'ı.
Bir kitabın kapağında yazarın fotoğrafı olması gibidir. Olur mu? Bence olmaz. başkasınca olur, ama neden olsun?
Güzel günler yazan olmamış şaşırdım. Neyse güzel günler swh.
"Erkek yazarların olduğu yerde çarşafsız giri yazamıyorum gündüz giyince cevaplarım" diyerek açıklayabileceğim durumdur.
Ekmek kavurması. Manyak kalorili olabilir ama tadı farklı güzel ve doyurucu.
Ülkede harcanan öğrencidir. Kitap içeriğine göre de değişebilir tabii.
Var olduğuna benim de şimdilik şahit olmadığım durum. O tarz kişilerin fazla barınacağını sanmıyorum. Olursa gereken yapılacaktır.
Bildiğiniz üzere sözlüğümüz yakın bir zamanda aktifleşti ve her geçen gün kaliteli başlıklara ve sohbetlere ev sahipliği yapıyor. bende bu platformu çok sevdiğim için buraya karşı kendini borçlu hissediyorum ve çevremdeki kalite sahibi ciddi anlamda açık görüşlü seviyeli kişilere yazarlık almaları için davet atıyorum. sözün özü burası hepimizin ve herkesin bir bakış açısı var. burayı daya iyi bir yer yapmak bizlerin elinde. biraz ulusa sesleniş tadında oldu ama sizde çevrenizdeki laik dostlarınızı buraya davet ederek bir nebze olsun kalitemiz açısından destek olabilirsiniz. Herkese iyi geceler dilerim.
Bunları okuyunca mod olmaktan soğuyor insan. Ama sözlüğün daha kaliteli bir hâl alması için Hepsine katlanmaya değer.
çalışmakta görevli olduğu işte radyolojiye maruz kalarak kanser olma riskinden, cok ve cok daha fazla kanser olma riski taşıyan sorumluluktur.
Daha once, iki tane girdim silindi, haklilardi da silmekte. Su anki gorevim, yaptigim hatalari yapan yazarlari gozlemlemek. Kim olduguna bakmadan, sikayet ederim acimam. Esitlik ve adaletten yanayimdir. Herkesin boyle olmasini oneririm ki sayet harika bir meziyet.
Edit: yazim hatasi
Edit: yazim hatasi
"Giride uzun bir adama hakaret vardı" diye itirafta bulunup, entrysinin neden silindiğini anlayamamış yazar beyanı.
bilimin her şeyi açıklayabiliyor olduğu iddiasına karşı argüman öne sürülürken ortamlarda örnek gösterilen olaylardır. ben ahlak konusunda değineceğim.
Bilimin ahlakla ilgili söyleyebileceği ve söyleyemeyeceği şeyler var:
Söyleyebileceği şeyler:
1. Neden bazı ahlaki inançlar bu kadar yaygın ve medeniyetten medeniyete paylaşılıyormuş
gibi görünüyor?
2. Ahlaki seçimler yaparken beynimizde neler olup bitiyor?
Söyleyemeyeceği şeyler ise şunlar:
1. Ahlak objektif midir?
2. Hangi ahlaki teori doğrudur?
3. Neden ahlaklı olmalıyız?
Bu soruları birbirinden ayıran şey nedir? İlk soru grubu değer yargısı içermez. Neyin "iyi"
olduğuyla ilgilenmez. Sadece ahlakın doğasını tasvir eden şeylerle ilgili sorular ilk gruptakiler.
"Neden bazı ahlaki inançlar yaygın?" demek, "Hangi ahlaki inançlar doğru?" demekten farklı.
İkincisi değer yargısı içeriyor. Değer yargısı içeren sorularıysa bilimin cevaplama gücü yok.
Bilimin ahlakla ilgili söyleyebileceği ve söyleyemeyeceği şeyler var:
Söyleyebileceği şeyler:
1. Neden bazı ahlaki inançlar bu kadar yaygın ve medeniyetten medeniyete paylaşılıyormuş
gibi görünüyor?
2. Ahlaki seçimler yaparken beynimizde neler olup bitiyor?
Söyleyemeyeceği şeyler ise şunlar:
1. Ahlak objektif midir?
2. Hangi ahlaki teori doğrudur?
3. Neden ahlaklı olmalıyız?
Bu soruları birbirinden ayıran şey nedir? İlk soru grubu değer yargısı içermez. Neyin "iyi"
olduğuyla ilgilenmez. Sadece ahlakın doğasını tasvir eden şeylerle ilgili sorular ilk gruptakiler.
"Neden bazı ahlaki inançlar yaygın?" demek, "Hangi ahlaki inançlar doğru?" demekten farklı.
İkincisi değer yargısı içeriyor. Değer yargısı içeren sorularıysa bilimin cevaplama gücü yok.
oyun hizmetleri ile ayrıldılar o yüzden ortalıkta bjk e-spor diye bir şey kalmadı dostum. Tekrar kurulur mu, slot satın alınıp lige devam eder mi bilmiyorum ama IWC'de ki INTZ maçı hala gözümün önünde canlanıyor :)
Bu arada konu başlığının BJK E-Spor diye değiştirilmesi daha anlamlı olur :)
Bu arada konu başlığının BJK E-Spor diye değiştirilmesi daha anlamlı olur :)
Mevcut hükûmetin göz yumması ile cüretkârlaşan yobazların davranışıdır.
Paranin, gucunu gosterir.
thurisaz, anathema, demon hunter'ın çoğu parçası.
okuyunca aklıma direkt mahir avcı'yı getiren cümle. R.i.p mahir.
yazarların atatürk mahlasını haklı olarak sadece atamızın kullanabileceği görüşünü benimsemelerinden kaynaklanan durum. takdir edilesi.
Isteyen istedigi kadar baslik acabilmeli. Moderatorler bu yuzden var zaten. Acilan basliklar denetlenmelidir. Kurallara uymayanlar ise uyari sonrasi sozlukten uzaklastirilmalidir. Bu kadar basit bir cozum. Denetim oldugunda ortada bir sorun kalmayacaktir.
Manga'nın 2004 çıkışlı parçası. Parçanın nakaratında ki; "bazı şeyler için iyi olmak yetmiyormuş. sevilmek için, aşk için iyi olmak yetmiyormuş." kısmı ile beni benden alan, içinde kendimi bulduğum parçalardan birisidir.
Bu konuda gereken yapılacaktır zaten. Şimdiden -2 puan olayı getirilmiş. O halde eleştirirken çözüm önerisi de sunabilirsiniz.
ünvan talep etme dediğimiz bira rütbesini hak ettiniz ama istemiyorsunuz ona eş olarak geliştireceğimiz diğer bir ünvanı talep edebilrisiniz. ben bira istemiyorum rakı yap gibisinden değil.
1 günde 470 tane - oy veren sözlük çomarı
https://laiksozluk.net/yazar/bambambigelov_3457/puan
https://laiksozluk.net/yazar/bambambigelov_3457/puan
Sözlüğün içine edildiği falan yoktur. Haksız yere sırf keyfine sizi eksileyerek puanlarınızi götürmemesi için her verilen eksi için 2 puan silinecektir.
oy verme işlemi sadece yazarlar ve üstü rütbeler tarafından yapılacaktır.
-50 puan altına düşen hesaplar silinecektir.
Eksi verdiği için silinen puanlar düzeltilecektir.
Tavsiyelerinizi bu başlık altında format dışına çıkarakta yazabilirsiniz.
Ek olarak ip Ban uygulanacaktır. Sözlük ortamını bozan kişiler aynı cihazlar ile sözlüğe erisemiyecektir.
-50 puan altına düşen hesaplar silinecektir.
Eksi verdiği için silinen puanlar düzeltilecektir.
Tavsiyelerinizi bu başlık altında format dışına çıkarakta yazabilirsiniz.
Ek olarak ip Ban uygulanacaktır. Sözlük ortamını bozan kişiler aynı cihazlar ile sözlüğe erisemiyecektir.
Eksi atan hesaplar tespit edilip engellenmiştir. İp Ban ile sözlüğe yeni hesaplar ile girmeleri engellenmiştir.
beni yazar yapmayan admin sanada hakkım varsa helal olsun.
Yönetimin buna izin vermeyeceğini düşünüyorum. Sözlüğün kalitesini düşürdüğünü gördüğünüz giri veya profilleri iletişim kısmından veya yöneticilere Facebook üzerinden belirtirseniz bu çok daha hızlı şekilde halledilir. Ayrıca lütfen sadece eleştiren kısımda olmayın. Kaliteli başlıklar açarak sözlüğün içeriğini zenginleştirin.
Sürekli şikayet eden entry ve başlıklar yazdığınız kadar sözlüğün gelişimine katkıda bulunacak şeyler yazsanız istediğiniz ortama zemin hazırlarsınız. Admin hangi birine yetişsin? yardımcı olun biraz.
hiçbir fikrim olmadığı halde kulaktan dogma hikayelere inanıp birde yaşamış gibi insanlara empoze etmek
okurken duygulandıran. bazen üzüntüden bazen mutluluktan ağlatan kitaplar. Bazıları;
(bkz:uçurtma avcısı])
(bkz:çalıkuşu)
(bkz:kürk mantolu madonna)
(bkz:senden sonra ben)
(bkz:piraye)
çocukken
(bkz:ulduz ve konuşan bebek)
(bkz:bir şeftali bin şeftali)
(bkz:sol ayağım)
(bkz:kaşağı)
(bkz:uçurtma avcısı])
(bkz:çalıkuşu)
(bkz:kürk mantolu madonna)
(bkz:senden sonra ben)
(bkz:piraye)
çocukken
(bkz:ulduz ve konuşan bebek)
(bkz:bir şeftali bin şeftali)
(bkz:sol ayağım)
(bkz:kaşağı)
İsviçre-fransa sınırındaki dünyanın en büyük parçacık fiziği labaratuvarıdır. Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire Fransızca ismin kısaltılmışıdır. Türkçesi avrupa nükleer araştırma merkezi'dir. 'İsviçre'li bilimadamları' efsanesi sanırım buradan gelmedir. Cern'de 2013 yılında bulunan higgs bozonu, bize evrenle ilgili çok önemli bilgiler vermektedir. Takip eden yıllarda proton ve nötronların daha iyi anlaşılmasını sağlayacak tetrakuark, pentakuark gibi parçacıklar bulunmuştur. Cern'e 21 ülke üyedir. Türkiye ortak üye konumundadır. Üye olan ülkeler cern'de bulunan/geliştirilen teknolojileri ülkelerinde ücretsiz kullanma hakkına sahiptir. Türkiye ise üye olurken ödenmesi gereken meblayı kabul etmediği için her buluşa para ödemek zorundadır. Bunlardan kasıt illa ki aya çıkmak, insan klonlamak değildir. Günümüzdeki internet teknolojisi higgs bozonu araştırmaları sırasında tesadüfen bulunmuştur. Atomların çarpıştırılmasıyla çalışan tarımda kullanılan devasa makineler de örnek olarak gösterilebilir.
Merhaba arkadaşlar sözlük ünvanları nihayet bitti.
Şimdilik ünvan sıralaması bu şekildedir.
*gazoz
*yazar
*bira
*votka
*viski
*şarap
*rakı
Ünvan almanın puan ile hiç bir alakası bulunmamaktadır. Puan sadece ilerde yapılacak etkinliklerde önem arz etmektedir. bir üst ünvana sahip olmanın tek yolu entrynin kalitesi ile ilgilidir.
Şimdilik ünvan sıralaması bu şekildedir.
*gazoz
*yazar
*bira
*votka
*viski
*şarap
*rakı
Ünvan almanın puan ile hiç bir alakası bulunmamaktadır. Puan sadece ilerde yapılacak etkinliklerde önem arz etmektedir. bir üst ünvana sahip olmanın tek yolu entrynin kalitesi ile ilgilidir.
(bkz:müğğhslüm gürğsees)
Steinback fareler ve insanlar, inci, tatlı perşembe, sardalye sokağı hoşuna gidecektir.
quentin tarantino'nun yönetmenliğini, uma thurman'ın başrol oyunculuğunu yaptığı film. çok uzun olması sebebiyle volume 1 ve volume 2 olarak, 2003 ve 2004 yıllarında gösterime girmiştir. kan,
çok fazla kan, daha fazla kan içerir. iki bölümün toplamında 1,5 tondan fazla sahte kan kullanılmıştır. v1 in bir kısmı anime şeklindedir. filmin soundrackleri ile ilgili bir şeye söylemeye gerek yok sanırım, zaten google amcaya kill bill yazınca direk soundrackleri çıkıyor.
çok fazla kan, daha fazla kan içerir. iki bölümün toplamında 1,5 tondan fazla sahte kan kullanılmıştır. v1 in bir kısmı anime şeklindedir.
Haklı bir karardır zamanı bana göre mükemmeldir