hislerine dokunmak

rigmo
güzel bir yaz akşamıydı, belki de kış sahi güzel miydi? haberi yoktu. aslında çokta önemsemiyordu. bakımsızlıktan yağlanmış saçları ve kırışmış alnıyla genç ömrünün baharını yaşayamamış biri için, günün ne önemi vardı ki? dedim ya önemsemiyordu hiçbir şeyi. öylece oturuyordu koltuğunda gün boyunca. koltuğu sigara yanıklarından delik deşik, işaret parmağı ile orta parmağının araları sararmış, bıyıkları güneş gibi parlıyordu ya da parlamıyordu sahi suratı hala yerinde miydi? haberi yoktu.
oturmuş sigarasını saracaktı, çarşafı çıkardı biraz tütün ekledi filtresini koydu yalayıp yapıştırdı yaptığı en iyi işti belkide. koltuğuna yarım oturmuş bir şekilde sigarasını yaktı ve üfledi. gözü kapının dibine ilişti. bir örümcek gördü. ne zamandır oradaydı bilmiyordu. örümcek öylece duruyordu. sigarası bitti bir tane daha yaktı. sigara dumanı kaçmasın diye kıstığı gözlerini, düşüncelere kaçmak için kullanıyordu bu sefer. "aslında ikimizde aynıyız" dedi. cevap beklercesine bakmaya devam ediyordu. "ne zamandır oradasın?" dedi. örümcek öylece duruyordu. eski tahta kapının dibine doğru gitti. örümcek ağına dikkat etti ne kadar da güzel diye düşünmeye başladı. örümceğe dönüp "güzel bir evin var" dedi. bayağıdır kimseyle konuşmuyordu. örümcek, cevap vermiyordu ama dinliyordu. ona bir zamanlar ne kadar sosyal olduğundan bahsetti. bazı anılarını anlattı. gülümsemeyi hatırladı. "ilahi örümcek" dedi. elini çenesine götürüp "tabi ki cevap veremiyorsun anlıyorum üzülme" dedi. uzun uzun konuştuktan sonra yer yatağına uzanıp "iyi geceler" dedi ve uykuya daldı. sabah olmuştu. her zaman yataktan çıkmaya direnen insan o gün bir heyecanla fırladı yatağından "günaydın" dedi örümceğe. "iyi uyuyabilmişsindir umarım" . artık onun karşısına oturup yemek yiyor, sigara içiyor ve uzanıyordu.
hislerine dokunulmuştu. var olmuştu. hemde sadece bir örümcek tarafından. hemde hiç diyalog kurmadan.
bazen insanları anlamak için, sadece yanında durmak yeterlidir. bazen sadece varlığınız birilerinin, yaşama sevincidir. hislere dokunun, hislerinize dokundurun.
var olduğunuzu hissettireceklerin, karşınıza çıkması dileğiyle.
miractanyuvarlananninja
Neden oradaydı bilmiyordu. İçeri girecek cesareti yoktu. Kapıya yaslanarak çökmüş derin düşüncelere dalmıştı. Girmeli miydi? Cesareti var mıydı? Tekrar yapabilecek miydi? Kendini hiç bu kadar yorgun hissetmemişti. Uzun zaman sonra anılarını ziyaret etmek, yüzleşmek ateşe dokunmakla eşdeğerdi. Bir kibrit yaktı. Dalgalanan alevin dansı gittikçe ellerine değmesiyle hissettiği acı ona güç veriyordu. Kaç kibrit yakmıştı? saymamıştı. Her seferinde alevin elini hapsetmesi fikrine kapılıp elini bir türlü muma götürmüyordu, belki de aydınlanmasından korkuyordu. Kibriti kontrol edebilmek ona daha kolay geliyordu belki... Mum ışığı gereksiz bakış alanı kazandırabilirdi. Buna ne gerek vardı? Bir kibrit daha yaktı. Aleve bakıp içtenlikle gülümserken yavaşça elinden kaydı. Bir karartının yanına düşmüştü. Hareket eden karartıyı gözleri seçemiyordu. Yeni bir kibrit çıkarıp yaktı. Bunu görmesi gerektiğini düşündü. Titreyen ellerini muma doğrulttu. Etrafı aydınlanmıştı. Hayır, hayır bunu istemiyordu. Tek istediği karartının ne olduğunu görmekti. Söndürmemek için kendini tuttu, yere yaklaştı. Dikkatle bakmaya başladı, bu bir örümcekti. Örümcek onu ziyaret mi etmişti? Acıyla gülümsedi. Seyircisini anımsadı. Üstünden geçen yılları düşününce onu özlediğini hissetti. Zaten o yüzden burada değil miydi? Onu kaybettikten sonra piyanosuyla hiç yüzleşmemişti. Düşüncelerinde kaybolmuştu, karamsarlığın etkisiyle bedeninin titrediğini hissettiği sırada örümcek hareket etti. Nereye gidiyordu? Bu gece tek misafiri oydu, gidemezdi. Onu takip edecekti. Yavaşça doğrulurken örümceğin kapının altından geçişini izledi. Yanık titreyen ellerini sıktı. Ellerini sıktıkça güç alıyor, tırnaklarını geçirdikçe kanatıyordu. Artık zaman gelmişti, daha fazla oyalanmadan içeri girmeliydi. Derin bir nefes alarak kapıya yöneldi. Odadaki kasvetli hava nefes almasını zorluyordu. Önemi yoktu, örümceği kaybetmemeliydi. Nefesinin yorgunluğu mum alevine yansıyordu. Buraya kadar gelmişken sönmesine izin vermemeliydi. İşte oradaydı. Piyanoya vuran ay ışığı onu daha da çekici kılmış, çalma isteği uyandırmıştı. Gözleri örümceği aradı. Onu kaybetmiş miydi? Odada olduğundan emin olması onu hâlâ seyirci yapardı değil mi? Piyanoya yaklaştı. Onu yakından görmek nefesinin ciğerini iyice yakmasına ellerinin tekrar sızlayıp kanamasına sebep oluyordu. Bunun için buradaydı, pes edemezdi. Mumu tozlu piyanonun üzerinde gezdirdikten sonra kenarına koydu. Artık hazırdı. Gıcırdayan sandalyesine oturdu. Piyanoyu süzmeye başladı. Yılların yorgunluğu onu da etkilemişti. Tuşları örümcek ağıyla kaplanmış, tozlu hâliyle başkalarına hayat olmuştu. Bir zamanlar heyecandan titreyerek bastığı tuşlar şu an jilet gibi duruyor ve bu genç kadını ürkütüyordu. Seyrine devam ederken örümceğin tırmandığını gördü. Tam mumun yanına geçmiş ondan çalmasını anlatmak istermiş gibi ağlarına dokunuyordu. Ay ışığına baktı. Yüzüne düşen saçlarının gölgesini yok etmek istercesine geriye attı. Hiçbir gölgeden etkilenmemeliydi. Yıllarca kendi gölgesine gizlenmiş piyanodan uzak durmuştu. Şimdi onun yanında güçlü kalmak zorundaydı. Yeniden tuşları incelemeye başladı. Tuşlar ağlarla kaplıydı ve ağlarının görüntüsü bozulamayacak kadar güzeldi. Onay ister gibi örümceğe baktı. Örümcek kararlı durmaya çalışsa da çekimser gibiydi. Genç kadın onu incitmekten korkarcasına bir tuşa bastı. Kalbinin parmak uçlarında attığını özgür kalmak istercesine sızladığını hissetmişti. Dokunmaya devam etti. Her dokunuşu kendine cesaret verirken örümceğin ağlarından özgür kalmak istediğini çağrıştırıyordu. Yoksa o da ağlardan kurtulmak mı istiyordu? Ellerinin kanamasına aldırmadan her bastığı yerde iz bırakarak çalmaya devam etti. Çaldıkça kendini kaybediyor örümceğe ithafen salınıyordu. Gözlerini kapattı. Artık dokunurken dans ediyordu. Her dokunuşunda örümceği ağlarından özgür bırakıyor kendi ruhunu parmak uçlarına bastırıp piyanoya katıyordu. Ruhu özlediği sesle sarhoş olurken tüm bedeni titriyor, ellerinin acısını bastırırcasına gülümsüyor, yılların acısını çıkarırcasına ağlıyordu. Birden durdu. Mumu söndürmenin zamanı gelmişti. Ay ışığı onu kucaklamış böylelikle yapay ışıklara ihtiyacı olmadığını anlamıştı. Derin bir nefesle üfledi. Şimdi yalnız piyanosunun üstü kanlı parlayan beyaz tuşları ve örümceğin gölgesi kalmıştı. Dokunmaya devam etti. Sanki son kez basıyormuş gibi parmak uçlarıyla özlemini dile getirerek kucaklıyordu piyanoyu. Çaldı, çaldı, çaldı... Hıçkırıklarına hakim olamadığı sırada gözü örümceğe takıldı. Tuşlarının üstüne gelmiş avuç içlerini açmasını istercesine dokunuyordu genç kadının ellerine. İzin verdi örümceğe, onu alıp ay ışığına tuttu. Parçalanmış ellerinin içindeki seyircisine minnet duyar gibi baktı. Onu pencerenin kenarına bıraktı. Artık gidebilirdi, ağlarından kurtulmuş özgür bir örümcekti. Piyanonun hislerini dokunuşlarıyla yeniden canlandırmış, var olmanın gerçek tanımını göstermiş, kendi ruhunu bulmasını sağlamıştı. Başarmıştı.