confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

temenni

pencere
türkçe ne kadar muhteşem bir dil yahu. ''temenni'' sözcüğünü de sanki birileri sırf şiir yazalım diye güzelce bırakmış gitmiş olabilir dilimizin heybesine. bir de ilhan şeşen muhteşem bir şarkı yapsın diye tabii.
ümit yaşar oğuzcan der ki;

bir gül olmak isterdim koparılmak pahasına,
bir buket içinde sana sunulan...

bakışların, nefesin okşardı yapraklarımı ama,
yeterdi bana yüzündeki bir tebessüm...

koklanmak isterdim bütünleşmek için ruhunla,
sevgimle dağılırdım tüm benliğine...

'güllerin ömrü kısa olurmuş' kime ne,
koklanmak, okşanmak varken senin gibisine...

ben zaten göze almışım solup gitmeyi,
senin elinde, senin yakanda gülümsemeyi.

ilhan şeşen'in saçlarını kestirip boktan şarkılar yapıp, boktan dizilerde oynamaya başlamasıyla ülkemizin bu kadar sığ ve gerici bir hale getirilmesi arasında garip bir paralellik var. o günlerden öncesi kaliteli zamanlardan muhteşem bir düet bırakıyorum güne.
yunanca çevirisi;

zaman duruyor
seni özlediğimi hissettiğimde
dünya ışıldıyor
aşkını düşündüğümde
ah ışığım parılda ve bana gel
acımın çiçek açtığını gör de gel
eğer istersen eğer gelirsen
aşkımsın temelli

vasiliki papageorgiou

intihar etmek

pencere
bugün üst üste 8-10 leman sam şarkısı dinleyerek denediğim eylemselliktir. süründürdü fakat öldürmedi. üzerine 3-5'de 80'li, 90'lı yıllar sezen şarkısı sapladım kendime lakin yine de kanadım kanadım ölmedim.

intiharcı arkadaşlara deneyselliklerinde başarılar dilerim. (mecazi denemelerden bahsediyorum elbette. gençlerin deyimiyle temsili olarak)

bütün insanlar doğal olarak bilmek ister

pencere
aristotoles'in hakikat dolu önermesidir. felsefe bilim insanı ahmet arslan hoca bu sözü şöyle deforme eder;
''bütün insanlar doğal olarak bilmek ister fakat türkler hariç''

insan mağaralara duvar resimleri yaptığı günden beri doğal bir varlık değildir. doğal varlık olan maymundur. insan da özü itibarıyla biyolojik olarak maymun olsa da, insan kültürel bir varlıktır.

marks'a göre şu an yaşadığımız tarih insanlık öncesi tarihtir. insanlık tarihi henüz yazılmaya başlamamıştır. insan varlığının evrim üzerinde bir hükmü olduğu kesindir. kendi evrimine de en büyük katkıyı bilmeyi çoğaltmakla yapacaktır.

yazarların tarih üzerinde deneyleri

pencere
3 günlük kocaman bir tatilin ortasındayım. canım aşırı sıkılıyor. dışarıya çıkıp gezmem, dışarıda mutlu insanlar var. onları gördükçe ruhum daha çok sıkılıyor. bugün güzel kıvırcık beyinlerinizi bir ütü misali düzleştirme girişimlerim bu sebepledir.

sözlükten genç bir arkadaşımızın sorusu üzerine bu başlığı açtım. soru şöyle;
''Troçki. Sizce başarılı bir politikacı mıydı? Ve stalin yerine troçki gelse ne olurdu?''
bu zamanda kafasına böyle sorular takılan gençler olduğu için içime bin yıllık umutlar doldu.
cevabımı genelle de paylaşmak istedim. troçki başarılı bir politikacı mıdır diye hiç düşünmedim. fakat yaşamı boyunca gerçek bir devrimci gibi yaşadığı ve öldüğü hususunda hiç bir şüphem yok.

stalin yerine başa troçki geçseydi sovyetler'in daha iyi bir yer olacağını sanmıyorum. belirtmem gerekir ki troçki, stalin'den bile demokrasi anlamında gerici bir insandı. burada stalin'în ortalama bir demokrasi anlayışı olduğunu savunduğum sonucu çıkmasın. stalin'den bile diyorum.
troçki iktidara gelseydi iyi şeyler yapmaya çalışsa bile devlet aygıtının onu kendine benzeteceğinden eminim. stalin'e de olan budur. bu hususta nazım hikmet'in ''ivan ivanoviç var mıydı, yok muydu'' oyununu okumanızı mutlaka öneririm. nazım usta bu tiyatro eserini stalin döneminde sahneye koymaya cesaret etmiş büyük bir komünist şairdir.

stalin iktidarında sovyetler'in molotov aracılığıyla hitler'le yaptığı meşhur bir saldırmazlık paktı vardır. troçkist kardaşlar bu anlaşmadan dolayı stalin'i kanaatimce çok haksız yere eleştirirler. stalin'de adı gibi bilmekteydi savaşın kapıda olduğunu. fakat bu pakt sayesinde, savunma sanayisini hazırlayacak zamanı bulmuştur.
eğer başta troçki olsaydı hitler'i 1933 yılında durduracağından hiç şüphem yok.

tarih üzerinde deney yapılamaz ilkesini tabii ki ben de biliyorum. fakat benim aşırı canım sıkılıyor. bu açıdan kimseye zarar vermeden her bişeyi yapmak konusunda yetkilendirilmiş bulunuyorum. bu tür teoriler kurmakta gelecek açısından ufuk açıcı olabilir diye düşünmekteyim.


en kolay katlanılan başkasının acısı

pencere
sözü ve müziği leman sam'a ait olan ''ağıt'' eserinde yüreğe ve beyne saplanan bir gerçekliğe sahip sözdür.
yazık ki ne çok çocuğumuz var bu ağıdı ithaf edeceğimiz. beni bunun utancı sarsmaktadır. fakat işte bir insanlık utancı da en kolay katlanılanın başkasının acısı olması. insanların başkalarının derdini dert edindiği güzel yılları hatırlayacak yaştayım oysa.
kimsenin genç ölmemesi dileğiyle.

Zincirlerde çiçek açmış
Ellerinin yarası
Sevgisiz kefensiz kaldın
Soğuktur şimdi orası

En kolay katlanılan
Başkasının acısı
Ben anayım ağzımdaki
Tükürdüğün kan tadı...

Selahattin demirtaş

pencere
selo'nun yargılayıcılarını yargıladığı dava ifadelerinin lezettine alışmıştık. bugün de içeriyle dışarısı arasında bazı farklara değinmiş. çoğu yerde içerisinin dışarıdan daha rahat olduğunu vurgulayarak mizahı tokat yapıp kendisine baş eğdirmeye çalışanların yüzüne çalıyor.

''Dışarıda gürül gürül akan hayatın gürültüsünü unutacak kadar uzun değil hapisliğim. 25 yıldan fazla bir süredir içeride yatanların olduğu bir ülkede hapishaneler hakkında ahkâm kesecek kadar da uzun değil. Fakat yine de mahpusluğa dair izlenimlerimi yazmak boynumun borcudur sanırım.

Bizim tutuklanmamızla elde edilmek istenen sonuçlardan biri de topluma korku salmaktır. Herkesi cezaevi ile tehdit ederek sindirmektir. Madem öyle, bize düşen de bu amacı boşa çıkarmaktır. Zaten korkunun ecele faydası da yoktur. Korku iklimini kırarak cesaret mevsimine gireceksek, tutuklanmadan korkarak haksızlığa, hukuksuzluğa boyun eğmek yerine korkuyla alay etmek evladır.

Ola ki tutuklanırsanız, elinizde taze bilgiler olsun diye yazıyorum. İçeri denilenle dışarı denilen şey arasındaki siyasi farkları yazmaya gerek yok sanırım. Daha doğrusu yazmaya değecek kadar fark yok. Ben daha çok da günlük yaşama dair farkları yazayım, siz faydalı gördüklerinizi aklınızda tutarsınız artık.

– Cezaevine ilk girişte üstünüzü arayıp içeri sokulması yasak olan her şeyinize el koyuyorlar. Ama tutuklanmanıza gerekçe gösterilen “düşüncelerinize” el koyamıyorlar, içeri sokabiliyorsunuz. İlginç bir uygulama.

– Ziyaretinize gelenler her seferinde sizi eliyle koymuş gibi buluyor. Cezaevi kapısında kimse onlara “Efendim kendileri bir toplantı için az önce dışarı çıktılar” falan demiyor ya da “Kendileri yıllık izindeler, bir notunuz varsa iletelim” diyeniniz de olmuyor. Kaçacak yeriniz yok yani.

– Dışarıda pek sevilip sayılan biri değilseniz bile üzülmeyin. Çünkü burada sabah akşam en az iki defa sayıyorlar zaten, hiç yoktan iyidir. Buradan bir mutluluk çıkarmaya bakın

– Burada “Tüh şarjım bitti” telaşı yok, şarjınız hiç bitmiyor burada. Rahat olunuz, gerginliğe gerek yok.

– Olaylar biraz büyüdüğünde internetinizi de kesemiyorlar burada. Gerçekten hoş bir duygu, biraz özgürlük tadı veriyor.

– Navigasyon olmadan bir yere gidemez hale mi geldiniz? Sıkmayın canınızı, her yere en az 4 gardiyan bizzat götürüyor sizi.

– “Kapı çalıyor galiba, bir bakar mısın?” diyen arkadaşlarınız olacaktır, sakın yemeyin.

– Gece bir tıkırtı duyduğunuzda hırsız olmadığından emin olabilirsiniz. Cezaevinde hırsız var ama onlar başka odalarda kalıyorlar. Zaten küçük hırsız bunlar. Büyük olanları içeri atmıyorlar, korkmanıza gerek yok.

– Burada hiç kimse “Hapse attırırım uleyn seni” diye tehdit edemiyor, değişik bir duygu işte.

– Bir mesaj attım 10 dakikadır bana dönmedi diye öfkelenenler! Burada bir mektubun gidip cevabının size dönmesi en az bir ay sürüyor, öfke kontrolüne iyi geliyor.

– Kantin alışveriş listesine kazma, testere, orak, çekiç gibi şeyler yazmayın, vermiyor zalımlar.

– Burada müdür var, müdür yardımcıları var, öğretmenler var, ama karne alıp tatile çıkacakmış gibi bir havaya girmeyin sakın, vermiyorlar, kesin bilgi.

– “Ben de Licelilerin damadıyım kardeşim” diye övünseniz bile bir işe yaramıyor. Suçu hemen kayınpederinizde aramayın, sistem böyle.

– İzmirliler burada da çekirdeğe çiğdem diyorlar, o pek değişmiyor galiba.

– Burada da “hayat kısa, kuşlar uçuyor”, burada da “ejderha olsan kâr etmiyor geceleri”, burada da “gerçek aşk vazgeçmemektir.”
2

kardeşin duymaz

pencere
sözlüklerde yazmadığım, iyi bir okuyucu olduğum yıllarda ''girişi mükemmel şarkılar'' başlıkları hep ilgime mazhar olmuştur. bu şarkı kanaatimce bu başlıkların en başına yazılacak şarkılardandır. gerçi şarkının her yeri en az girişi kadar muhteşemdir.

''aç yüreğini bir merhabaya, kardeşin duymaz el oğlu duyar...''

kapitalizm

pencere
osmanlı'da ''kut indi'' derlerdi. yani bir dini otorite hanedandan tahta çıkacak bir bireyin allah tarafından kutsandığı ve bu göreve layık olduğuna şahitlik ederdi. saray eşrafı bir padişahı boğdurmayı kafaya koyduğunda da yine bir dini otorite ''bu kişiden kut kalktı'' diye fetva verirdi.
malum olduğu üzere eski çağlarda aristokrasi halkı allahtan aldığı yetkiyle yönetirdi. 19. yy'de aristokrasilerin çöküşüyle, yönetim modellerinde tanrının yerini ulus devlet kavramı aldı. devletler sistematik olarak halkları ulus devlete tapınmaya koşulladı.

kapitalist yönetim biçimlerinde bilmemne yılı bilmemne krizleri safsatadan ibarettir. şu senede çıkan kriz şu seneye kadar sürdü falan filan türlü önermeler liberal ekonomistlerin gevezeliğinden gayrı bir şey değildir. zira kapitalist ekonomi ve devlet yönetiminin kendisi başlı başına krizin ta kendisidir.
19. yy'de halkların başına doğmuş en büyük filozof, karl mark, defaatle işçi sınıfının enternasyonelleşmesi gerektiğini vurguladı. bunu işçi sınıfı olarak iki yüz yıldır biz becermedik. fakat küresel kapitalizm bunu en iyi şekilde yaptı. lakin günümüzde artık ulus devlet modeli ve kapitalizmin yaşaması için gerekli olan sermayenin enternasyonelleşmesi olayı büyük çelişki oldu tıkandı. bunun en iyi örneğini abd- çin ticaret savaşlarında görebilirsiniz. bir dönem abd sermayadarları ucuz iş gücü ayağına çin'de fabrikalar açmak işine geliyordu. kendi ülkelerindeki işçi maliyetleri yüzünden gerekli malları çin'den almak daha karlı oluyordu abd sermayedarları için. fakat işte bu batı merkezli kapitalist model en aşağı yoksul sınıfından daha aşağısında bir yoksul sınıf oluşmasına yol açtı. trump gibi soytarı liderler de bu sınıflara vaad ettikleri umutlarla başa geldi.
bugün batıda bu tip liderler tabanlarını konsolide etmek için milliyetçiliği ulus devlet kapitalizmiyle besliyorlar. hera ağzımdan alsın ama kapitalizmin bu sapması ve krizi 3. dünya savaşının kapıda olduğuna delalettir. 3. dünya savaşının çıkacağı kesindir. şimdilik hangi safta hangi supriz devletler olacağı teoremleri tartışılmaktadır.

troçki, geçen yy'nin başından itibaren komünizmle kapitalizmin aynı dünyada yaşamayacağını yazdı ve bunun mücadelesini verdi. 1917 devriminden sonrada bütün çabası dünya devrimi üzerineydi. 90'larda reel sosyalizm çöktü. yıkılan komünizm değildi. başlığın tanımını yapmak gerekirse, reel sosyalizm çöktü de kapitalizm çok mu yaşıyor denilebilecek sistemdir.

elbet bir gün kavuşacağız

pencere
insanın duygu ile ilgili ciğerden, kalbe ne kadar organı varsa g-3 mermisi gibi delip geçen muhteşem bir zeki müren şarkısıdır. ne zaman çalsa içimden aynı zamanda cahit sıtkı'nın şu dizeleri okunur;

bir gece misafirim olsan yeter,
dolar odama lavanta kokusu;
soğur sevincinden sürahide su.
ay pencerede durup durup güler.

havva kızlarının en dilberini
görsün diye aya karşı soyunsan!
okşasam, öpsem, koklasam bir zaman,
vücudunun ürperen her yerini.

teneffüs eder gibi seviştikçe,
doğacak çocuğum aklıma gelir;
şiir söylerim saadete dair,
odama misafir olduğun gece.

ve elbet güzel şair arkadaş zekai özger'in de dediği gibi;

barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
ölümü de bir giz gibi içimde
ölümü tanrıya saklıyorum
ve bir gün hiç anlamıyacaksınız

güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ve
bir gün elbette
zeki müreni seveceksiniz
(zeki müreni seviniz)

takvim gazetesinin yılın 356 günü emekliye müjde haberi

pencere
birgün gazetesinde yer alan haberdir. yazar, alev alatlı'nın t*ayyip erdoğan için ''orwell burada olsaydı sizi ayakta alkışlardı'' sözünü haklı çıkartmıştır.
çok enteresandır ki ben alatlı'nın nice kitabını sosyoloji adına gerçekten değerli bulurum. o toplantıda bu cümleyi sarf ederek erdoğan'ın yüzüne dümdük bir eleştiride bulundu sanmıştım. cesaretini takdir etmiştim. meğer alatlı, erdoğan'ı dövmüyormuş, övüyormuş bu cümlesinde.

daha önce burada acısını paylaştığım hüseyin diye çok sevdiğim bir dostum vardı. hüseyin 11 sene ptt'de taşeron bir firmada dağıtıcı olarak sömürüldü. havuz medyası emekliye müjde manşetiyle çıkmadığı zamanlar ''taşerona müjde'' manşetiyle çıkar genelde. o zamanlar hep arardı beni rahmetli. ''lann memo, kadro gelmez diyordun hani geliyormuş işte'' derdi. ona dedim ki bir gün ''olum bak manşeti dikkatli oku. taşerona müjde diyor manşette. bu haberde bir yalan yoktur. taşeron dediği mütahit yani seni devlet vesaitiyle büyük büyük sömürendir. müjde ona verilmekte ki artık seni daha beter sömürecek.''
rahmetli öldü gitti kadro falan görmedi. mesela bu havuz medyasında büyük müjdelerle verilen taşeron firma personellerinin çalışanların sadece yüzde 25'i olduğunu biliyor muydunuz?
şimdi diyebilirsiniz ki ''arkadaş bize ne bunlardan'' memleket kocaman bir taşeron cumhuriyetine döndü, habarınız olsun istedim. okuduğunuz sizin hikayenizdi.

bekçilik

pencere
bu iktidara ülkeyi üniformalı, beli silahlı lise mezunu insanlar cenneti haline getirerek güvenlikli bir yer olabileceği fikrini kim verdi? dünyanın neresinde lise seviyesinde bir eğitim ve bir kaç aylık kursla 20'li yaşında gençler bellerinde kocaman tabancalar ve joplarla sokağa salınır? ve bu uyguluma başladı başlayalı kim sokaklarda kendini daha çok güvende hissedebiliyor? gerçi bu iktidarın hangi politikası bugüne kadar eşyanın tabiatına uygun olmuştur?

islam ve kadın

pencere
bütün dinlerde olduğu gibi islam dininin de tanrısı erkektir. aynı devletin erkek olduğu gibi. ve yine hanenin reisi madden ve fizik kuvveti olarak güçlü olan babanın olduğu gibi.

şimdi islam dininde kadının nasıl 2. sınıf vatandaş olduğuna dair örnekler verip de dertsiz başımı derde sokmayacağım. zaten herhangi bir kadın ''siz erkeklerin tarlasısınız'' ayetinden sonra hala kendini bu eşitsizliğe reva görüyorsa diyecek hiç bir şeyim yoktur.

mobil mescit

pencere
yurdumun bir çok yerinde epeydir avm camiilere alışmıştık. bugünlerde de bir çok yerde butik camiiler yer almakta. şimdi bu ifadelerimi bir hakaret olarak değerlendirebilecekler çıkacaktır. acaba avm usulü camii mi yapmak dine hakarettir, her yere gösteriş misali ufak camiiler kondurmak mı yoksa benim dinin içinin bu denli boşaltılmasını eleştirmem mi?
21 /