confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

ahmet davutoğlu

pencere
bu adamı televizyonda ne zaman görsem elleri gözüme kıp kırmızı görünmekte. yüzünde ise hiç al yok. oysa elleri, reyhanlı, suruç ve ankara garı kırmızısı. ellerini biraz yüzüne götürse belki az kızarır da bizde hala bir miktar hayası vardır diye avunuruz.

büyük usta barış manço'nun, harikulade metaforlarla bir insanlık erdemi öyküsü anlattığı ''kul ahmet'in çekedi'' şarkısını kendine bir klipte makyaj etmiş. klipte yılmaz özdil bile eleştiriliyor ama erdoğan'ın ''e'' si yok.
bu korkaklıkla girerse muhalefete, ekime kalır baraj altı.

sunay akın

pencere
korkak küçük burjuva bir aydındır. fakat aynı zamanda çağımızın yüz akı bir şairdir.

havalar ısınmaya başlayınca
bu aşk da biter
ben ki bırakırken
bir anlık gülümsediniz diye
paltonuzun sıcaklığıyla
avunan vestiyer

göremezsiniz çocukluğumun
siyah beyaz fotoğraflarında
komşuların verdiği
atık yünlerden
annemin ördüğü kazağın
renkliliğini

aralarında yürüdüm 1 mayısta
masal kahramanlarının
çok yoksulluk çekmişler
adındaki pamuğu
bile kullanmış prenses
bir regl gününde

karıştırılsın semaver külüne
yakılan bedenim
üstüne devrilince beyaz geminin
fanilası rakı kokan babamın da
inanmıştım bir gün öleceğine

ellerin elçizgilerimden
aşktan aşka geçen bir yaya
terasa asılı çamaşırların
arasında öpüştüğümde anladım
ıslaktır aşk
ve mahkumdur kurumaya

onat kutlar

pencere
bombalı bir saldırı sonucu yaşamını yitirmiş türkçenin en iyi şairlerindendir. bugün ölüm yıl dönümü falan değil. fakat ülkemizin aydınlık geleceği için can bedeller ödemiş güzel bir insanı unutacak kadar nankör bir halk olmadığımızı düşünüyorum.
onun dizelerinin haritasından kalbimize bir su yolu açmak da kendimize verebileceğimiz hediyelerdendir.

cezayir ağacı

sevgilim cezayir beyaz bir duvar
bir yani akdeniz öbür yani nar

senin nar ağacın
benim denizim
ve duvar

bir yasemin senin gibi cezayir
ve de zakkum benim gibi zehir

aures'ten rüzgar
senin kokunu
bana getirir

bütün gece kabylie berberileri
hurma dallarından denize geçti

ama nice yıllar
göremedim bile
senin düşlerini

kurşun kanatlarıyla tarihin
derin ovasında uçuyor konstantin

ve göğsümü bir zeytin
dalıyla okşayan
yüreğin

bu şiiri sevgilime adadım
hadj ali, benzine ve öteki dostlarım

kanlı bir gül çizgisiyle
ayrılırken haziran

mor perdelerle otel aletti
bir ateş ağacı gibi yandı gitti

sevgilim
ayrılık
canıma yetti

türk şiirinde erotizm

pencere
çıplak

bereketli göğüslerin
dudakların aşkla ıslak
cennetten kovulan ırmak
yatağımda çırılçıplak
her gece gürül gürül ak
yıkık yönlerimi götür
umutsuzluğumu yıka
yarına beni değiştir
geldiğin yerlerim yeşil
gittiğin yerlerim kurak

necati cumalı

imf

pencere
dünya halklarının başında eli soppalı bir tefeci olduğu algısı ve olgusu yanlıştır. imf, mevzu bahis devletler talep etmedikçe kimseye sana para vereyim demez. bir devletin imf'nin eline düştüğünde en az 5 yıl iflah olmadığı olgusu doğrudur. fakat o devlette yaşayan vatandaşları yoksullaştıran kendi yerel sömürücüleridir. ve hatta çoğu zaman o ülke vatandaşlarının yıllarca avanta peşinde koşup, uçurumun kenarında olduklarını farkedememeleridir.

mesela balalayka ülkesini herkes bilir. pek bize benzemeyen ve bizden epey uzakta bir ülkedir bu balalayka. o ülkenin yöneticileri dışarıda para ucuzken yarın olmayacakmış gibi borçlanmışlardır. bu paranın küçük bir kısmını düşük faizler yoluyla halka kredi olarak pompalamışlardır. büyük kısmını da mütahitlere kendileri dışarıdan aldıklarının da aşağısında bir faizle vermişlerdir. bu sayede memleketin en verimli tarım ve orman arazilerine kat kat toplu konutlar inşaa edilmiştir. ülke vatandaşları 40 yıllık borçlara sokulmuş, bu besili mütahitler paralarını peşin almıştır. 20 yıl önce 20 bin lira etmeyen arsalar bir gecede 2 trilyon olmuştur. ve kimse de nasıl böyle oluyor ki diye sormamıştır. aynı, neden bugün dünyada gıda fiyatları bu kadar düşerken bizde bu denli yükseliyoru sormadığı gibi.

balalayka ülkesinin yöneticileri hokus pokus kamu ihale yasalarıyla normalde 3 liraya yapılacak işleri 10 liraya yaptırmışlardır. üzerine bir de hala o mütahitlere kol kol dolar bazında kiralar vermektedirler.

bu sayede ülkede istihdam varmış gibi gözükmüştür. bankada kredi neredeyse bedava, her eve iki araba girmiştir. herkes maaşının 3 katını borçlanarak gününü gecesini cafe barlarda yaşamıştır. falan filan.

ama işte gün gelmiş bu ülkede de deniz bitmiş, hazıra dağ dayanmamıştır. borçlar hem ulusal hem bireysel olarak döndürülemektedir. kimse de haliyle balalayka devletinin bu haline ucuz kredi artık vermemektedir.
bu ülkenin liderleri zamanında halka şunu söyleyip seçimler kazanmışlar.
''artık imf'ye allah kuruş borcumuz kalmadı''
fakat o zamanlardan ülkenin bilim insanları şöyle bağırmışlar ama seslerini duyuramamışlardır.
''çünkü imf'den 1 faizle alacağın borcu uluslararası tefecilerden 3 faizle aldın da ondan imf'ye borcumuz yok.''
zaten bu bilim insanlarının bir kısmı da bugün hapistedir.

balalayka ülkesinin ekim ayına kadar 170 milyar dolar bir borcu çevirmesi lazımdır. bu ülkenin vatandaşları hala her gece cafelerde, ve 12 taksitle satın aldıkları tatillerdedir.
imf sana asla bu kadar para veremem demektedir. geleceksem bile bütçenden en az 70 milyar dolar tasarruf göstermelisin demektedir. bu kamu ihale yasasını acilen değiştirmen lazım demektedir.
peki bu tasarruf acaba hangi yoksulun yahut orta sınıfın gırtlağından alınıp gösterilecektir?

falan da filan da işte. allahtan balalayka bize çok uzak ve benzemeyen bir devlettir.

türk şiirinde erotizm

pencere
yazık ki toplumumuzda bazı kadınlar ve erkekler kybele heykeli gördüklerinde bile utanmaktadırlar. oysa kadın bedeni muhteşem bir varlıktır ve utanılacak hiç bir yanı yoktur. aksine en güzel şiirlerle övülmelidir. şiirimizde buna iki ayrı şairden iki ayrı şiirle örnekler vermek isterim.

"böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
bütün kara parçalarında
afrika dahil

aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
yatakta yatmayı bildiğin kadar
sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
bütün kara parçaları için
afrika dahil

senin bir havan var beni asıl saran o
onunla daha bir değere biniyor soluk almak
sabahları acıktığı için haklı
gününü kazanıp kurtardı diye güzel
birçok çiçek adları gibi güzel
en tanınmış kırmızılarla açan
bütün kara parçalarında
afrika dahil

birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
bütün kara parçalarında
afrika dahil

burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
aklıma kadeh tutuşların geliyor
çiçek pasajında akşamüstleri
asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
bütün kara parçalarında
afrika hariç değil"

cemal süreya

misafir

bir gece misafirim olsan yeter,
dolar odama lavanta kokusu;
soğur sevincinden sürahide su.
ay pencerede durup durup güler.

havva kızlarının en dilberini
görsün diye aya karşı soyunsan!
okşasam, öpsem, koklasam bir zaman,
vücudunun ürperen her yerini.

teneffüs eder gibi seviştikçe,
doğacak çocuğum aklıma gelir;
şiir söylerim saadete dair,
odama misafir olduğun gece.

cahit sıtkı tarancı

hiçbir şey olmasa bile kesin bir şey oldu

pencere
bu kişi benim annemdir. işten yorgun argın dönünce ''olum bir şey mi oldu? neyin var'' cümlesi normaldir. ''yok anne iyiyim sadece yorgunum'' cümlesi yetmez ikna etmeye. ''olum doğru söyle neyin var?'' anne gerçekten bir şeyim yok. sadece yorgunum. ''iş yerinde bir şey mi oldu yoksa?''
ayyyyyy!!!

akşamları kaotik bir filme dalmış ve kafam karışıksa ''olum bişeyler var sende'' yaa anne bir şey yok. ''doğru söyle bak''
ayyyy!!!

bütün ebebeynler aynı mıdır? yani bu hiç bir şey olmasa bile kesin bir şey oldu kafası bildiğimizden daha mı derin ülke tabanına yayılmış durumda acaba?

sitare mi

pencere
zazaca ''yıldızım'' anlamına gelen cümledir. aynı zamanda benim yaşamımda tek mistik yanı olan çalışmanın adıdır. metin kemal kahraman kardeşlerin sazı ve astare'nin muhteşem sesinden dinlemenizi mutlaka öneririm.

sıtare sere mı vışiye
ya xızır be comerdiye
cand seryo ceron to vero
ni derdi cay neqedine
dara mına reze şikiye
ya xızır be comerdiye

gökyüzünde yıldızım kopup düştü
ya hızır cömertliğini göster...

barbra streisand

pencere
aynı çağda yaşamaktan onur duyduğum çok değerli bir ablamızdır. yaşlarımız yakın olsaydı kendisine, kendi ellerimle yaptığım incir rakısıyla sofra kurar içerdik. ahmed arif'den şiirler de okurdum kendisine. kesin etkilenirdi. barbra streisand lan bu, şiirden anlar tabii. bugüne kadar hiç bir sevgilimin şiirden anlamaması ve hatta şiir sevmemesi ayrı bir talihsizlik tarihçemdir.
pornosu olduğunu yeni öğrendim. linkini bilen varsa atabilir mi?
burnu kocaman falan filan diye tanım yazanlara da, yakınlarında bir fil falan varsa hortumunun girmesini diliyorum.

çiğdem der ki

pencere
gözleri göremeyen bir insan çiçekleri nasıl bu kadar muhteşem anlatabiliyor sorusunu kendime yirmi yıldır sorduğum sorudur. büyük ozan aşık veysel'in çiçekleri hayal gücüyle tekrar yarattığı şiiridir.

bu türkü'nün erdal erzincan yorumunda erdal hoca bağlamayla acımasız fakat bir o kadar nayif şekilde bütün kemiksel uzuvlarınızı kırar kırar ve yine kırar.

lale der ki be hey tanrı!
benim boynum neden eğri
yardan ayrı düştüm gayrı
benden ala çiçek varmı
al baharlı mavi dağlar
yarim gurbet elde ağlar...

genç yaşta ebeveyn kaybı

pencere
aslında pek genç sayılmayacağım bir yaşta kaybettim babamı. bundan 35 sene evvel annemin karnındayken hakka yürümüş. tesadüf ki o da o gün 35 yaşındaymış.
ilkokul dan itibaren baban ne iş yapıyor türlü sorular karşısında ''vefat etti'' deyince genelde bu soruyu soran yetişkin insanlar beni üzdükleri için üzülürlerdi. neden üzüldüklerini anlamazdım. hiç tanımadığım için 30'lu yaşlarımın başına kadar eksikliğini veya acısını anlamamıştım.

bir gün ben de zamansız üç çocuğumu bırakır giderim diye üremedim bile. en yakın arkadaşımın 3 çocuğu varken durup durduk yerde beyin kanamasından ölmesi daha beter sarstı beni.

insan her durumda ve koşulda doğru ile yanlışın ayrımını bilen bir varlık. fakat işte doğru ile yanlışı ona yine de belli bir yaşa kadar otoriterce birilerinin hatırlatması gerekiyor. 30'lu yaşlarda buna dahildir. sanırım yaşam içinde baba en çok bunun için var. bundan 3 sene önce hayatımın ilk defa amına koyulduğunda bunun acısını ve eksikliğini çok yaşadım.
hera'ya hamd olsun ki atlattım, atlatıyorum.

allah bükemeyeceği demir yaratabilir mi sorunsalı

pencere
bazen çok kafa ütüleyen teist dostlara sorulabilecek sorudur. madem allahın her şeyi yaratmaya gücü yetiyor, allahın bükemeyeceği bir demiri yaratmaya gücü yeter mi?

madem her şeyin bir tasarımcısı olmak zorunda o vakit tanrıyı da bir tasarlayan olmak zorunda değil mi bu teolojik diyalektikte.
bence gidin ihlas suresini bir kez daha okuyun. lakin orada da size bir cevap yok. size bu sureyi okumanızı salık vermem daha çok kafanızın karışması ve belki bir miktar çalışması içindir.

eskiden çok güzel günlerimiz olan bir kadın arkadaşım radikal bir dönüşümle geçen ramazan umreye gitti. ve bana artık kitap falan önerme kafam karışıyor diyor. eğer beni okuyan teist dostların da böyle bir sıkıntısı varsa işte ayet öneriyorum. daha ne yapayım ben size?

15 temmuz 2016 darbe girişimi

pencere
günahım kadar sevmediğim bir siyasetçi olan bahçeli'nin 15 temmuz için söylediği doğru bir sözü var. millet devleti o gece sokaktan topladı diyor.

o gece kızılay'da asla rey vermediğim ve idam da etseler vermeyeceğim sivil hükümeti canım pahasına savunmaya çalışanlardan biriydim. ama neden böyle olmak zorunda yahu? istisnasız dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinin yurttaşlarından 2 kat vergi ödememe rağmen neden ben koruyorum canımı hiçe sayarak sokakta hükümeti? benim de her aklı başında türkiye vatandaşı gibi kapatılmayan bir belediye çukuruna düşüp ölmek gibi hayallerim var. tankın altında kalarak, bir f-16 bombasıyla ölmek benim bile düşlerimi aşan bir durum.

asla ve asla halkımıza allahtan bir lutuf olmayan gündür. o gün bugün binlerce esnafımız ekmek teknesini siftahsız kapatıyor. on binlercesi battı çocuklarına ekmek götüremiyor. tabii ki o gece yitirdiğimiz 200 den fazla insanın acısının yanında söylediklerim hiçtir. 200'den fazla canı yitirmek demek klavyede kolay geliyor fakat hepsinin başka güzel yaşam hikayeleri vardı. çok değerli aileleri vardı. hepsine sabırlar dilerim.

dünyada en doğal insan hakkı yaşam hakkıdır. kitleler halinde canlarımızı yitirdiğimiz bir gün kutlanacak gün değildir. kutlayanlar var bunu yahu. dünyadan nefret etmek için başlı başına kocaman evren kadar büyük bir acı bunu görmek benim için.
1

hint keneviri

pencere
ömrü hayatımda ağzıma sürmüşlüğüm yoktur. içeni kınamam. kullanan tanıdığım ve sevdiğim dostlarım var. hepsi de çok salak salak nedenselliklerle bu boku içmeyi meşruulaştırmaya çalışırlar. bence kullanımı aynı alkollü içecekler gibi serbest olmalıdır. fakat sağlığın şurası için iyidir, alışkanlık yapmaz falan filan tırı vırılar anlatmayın içerken. çoluk çocuk inanıyor.
fakat kan şekerini düşürdüğü ve iyi bir ağrı kesici olduğu doğrudur. dayanılmayacak kadar yüksek derecede ağrılarınız varsa torbacı aramak yerine hekime gidin.

dün bahçesinde hint keneviri yetiştiren bir dayı da şeker hastalığıma iyi geliyor aq diye savunma vermiş. dediğim gibi kan şekerini düşürdüğü doğrudur. fakat sonrasındaki aşırı iştah açan etkisi olduğu için yine tıbbi olarak bir ske yaramayacaktır.
20 /