confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

çılgın hüzünlü

pencere
güzel bir turgut uyar şiiridir;

çünkü yaşamak gibi bir şeydi yaptığı
anasız bir tay gibi coşkun ve hüzünlü
akşamın dinginliğini otluyordu o zaman

her sabah denize çıkar, bir elma yerdi
hüznünü ve çılgınlığını elmanın
gözünü yumsan ağzında duyarsın

ellerine bakma artık
çünkü kar yağıyor
çılgın hüzünlü

büyük kentleri düşünse de rahatlasa
işte her şey nasıl haince karıştırılmış
kirli çamaşırlarla sabunlar ayrı semtlerde
saatin sonunda meydan
suyun sonu ilerde
böyle yaşamak zordur elbet anlıyorum
çılgın ve hüzünlü

çünkü bakışları yazda geçmiş bir geceyi andırıyor
yaşanmış mı temmuzda mı belli değil
çılgın ya da hüzünlü

şimdi dolaşıp duruyor aramızda
kıpkırmızı bir duygu olarak
doğudan batıya bir güz halinde
çılgın ve hüzünlü

biraz dağ yollarını öğrenmesi gerek sanırım
kahırçeker mekkâri katırları gibi
onlar ki hiçbir şeyleri yok
korkunca çılgın sevinince hüzünlü

kar dindi
gerçekten dindi
ellerine bakabilirsin artık

turgut uyar

pencere
benim pencerelerde bekleyen

bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
kabul.
bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım.
adımı sesince duymaktan vazgeçtim,
sesini duysam, susacağım.
yel esiyor ama
değirmen dönmüyor.
kuraklık bu.
adın ekmeğe dönüşmüyor..”

muhteşem dizelerinin yazarıdır.

uzaktan seviyorum seni

pencere
cemal süreya'nın bir insanı muhteşem sevme şeklini anlattığı şiiridir;

uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum

öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan

öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum

roman okudum seni düşündüm

pencere
muhteşem bir cemal süreya şiiridir. bir çok yerinde geçen ankara mekanları şiirde beni her yerimden sarar. sevdiğiniz bir şiirde sevip özlediğiniz bir kent geçiyor ve sizi her yerinizden sarıyorsa yaralarınızdan oluk oluk kan akar şekilde bir his yaşamanız normaldir. bir yarayı sanatla tedavinin henüz anestezi teknikleri bulunamadı. acınız yaralarınızın sağlıklı cerrahi pansumanından gelmektedir. daha hızlı iyileşeceğiz hepimiz. daha güzel iyileşeceğiz.

muhteşem bir cemal süreya şiiridir;

bende tarçın sende ıhlamur kokusu
yürürüz başkentin sokaklarında

bir nehir şu tutuk konuşan cumartesi
üstünde iki yonga: çarşamba, bir de cuma

ayrılık lafları etme sevgilim
önümüz temmuz önümüz ağustos nasıl olsa

kolkola yürüyoruz tek tük öpüşüyoruz
sonra ayrılıyoruz korkuyoruz da

kimi zaman neden kalabalığın içinde duruyoruz da
kimi zaman bir köşe arıyoruz en sapa

işimiz mi yok, şu akay'a sapalım istersen
istersen garson girelim ilkyazın gazinosuna

börekçi! diye bağır istersen şurda
kısmet çıkar -sanırım- emek'te oturan kıza

abiler! abiler! diye bir şey satayım ben
mendilim kalmamış kağıt peçete yok mu çantanda?

üç peseta gibi bir paraya dondurma yemiştim
madrid'te yemiştim, ve çatılardan kanguru akıyordu
londra'da

seversin mi beni, doğru söyle ama? - sigara?
ne eflatun etin var, yanarca mı yanarca

inan selimiye'nin minareleri gibisin
her seferinde başka yoldan çıkılır nirvanaya

uçurumda açan

pencere
muhteşem bir cemal süreya şiiridir;

aşktın sen, kokundan bildim seni
bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin
elinde tuhaf bir çanta, saçında soku

akıl almaz işleri şu zambakgillerin
sokakta bir sövgü gibi akıp gittin
gözlerin sonsuz uzun, sonsuz çekikti
baksan uçtan uca çin seddi'ni görebilirdin

yanındaki adam mutlaka kardeşindir
istanbul öyle ağırbaşlı bir kent değildir
aşktın sen, gidişinden bildim seni
neye yarar sağduyuyu aşmazsa şiir

birbirinizi kucaklarken neye yarar
kucaklamıyorsak eski, yeni sevgilileri
diyorum çoğunca evli kadınlar
bu yüzden ölü yıkayıcısıdırlar

bilir misin acaba ne demiş tilki?
kişi bir anda nasıl çarpılıverir
kuliste yarasını saran bir soytarı gibi
giderek nasıl anlaşılmaz olur sözleri

ömer ki gölü balığı için değil
kamışı için vergilendirdi
ama değnek vurulurken zavallı uğruya
yüzüne ve neresine değmesin derdi

selam size büyük durumlar, doruk anlar
dağ görgüsü kazanır ağrı'yı bir kez görse de kişi
marmara'dan yirmi yılda çıkaramayacağı gerçeği
okyanusu beş dakika seyretmekle kavrar

belki de biraz geç rastladım sana
ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza
1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi
eksikliğe mi alışmışız, mutsuzluğa mı yoksa

bir ahırın içinde gezdirilmiş gül kokusu
ağır uykusu aldatılımış olanın
ve aldatanın delik deşik uykusu
taşıttan indin, sonra da karşıya geçtin

divan, nazım hikmet, ikinci yeni
kaç gündür adını düşünüyorum
ne demiş uçurumda açan çiçek
yurdumsun ey uçurum

suriyeliler

pencere
toplumumuzda kendilerine karşı aşırı biçimde haksız bir ırkçılık gösterilen halktır. toplumumuz her gün yoksullaşmanın getirdiği baskıyı bu insanlar üzerinde bir mastürbasyona dönüştürmüş durumda. durumun ileriki günlerde daha vahim sonuçlara gitmesinden endişe ediyorum. yazık ki bu tehlikeyi bazı popülist muhalefet partileri körüklemektedir. iktidar partisi de hiç bir tedbir almamaktadır.

şunu mutlaka belirtmek isterim ki, suriyeli'lerin aldığı sosyal yardımlardan, türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının cebinden bir kuruş çıkmamakta. zaten öyle aman aman bir sosyal yardım da aldıkları yok. hastanelerden aldıkları ücretsiz sağlık hizmetinin bütün faturaları da ab fonlarından karşılanmaktadır.
hatta yakın zamanda bu hizmet kaldırıldığında sosyal medyada ilkel maymun dansı yapan bazı ırkçılar oldu sevincinden. keşke bu danslarını kendilerinin neden bir çok yaşam hakkına ücretsiz olarak ulaşamadıklarını protesto şekli olarak geliştirseler.

o zaman hadi hep beraber dans ederek soralım. suriyeliler için harcandığı söylenen 50 milyar dolar kime ve kimlere gitti?

love me tender

pencere
sabah sabah kulaklarınızdan içeri ve kalbinize doğru akacak muhteşem bir şarkı bırakıyorum diyecektim ki saate baktım neredeyse 15 olmuş. olsun, benim her yeni uyandığım vakit daha sabahın körüdür felsefesiyle sözlüğümüze bıraktığım muhteşem bir elvis presley eseridir.





frank sinatra

pencere
müzik sanatına kattığı yorumculuğu oranında her izlediğimde kusursuz oyunculuğuna da hayran kaldığım italyan'dır.

bazen soruyorum kendi kendime, nefret ettiğim bir işte 5 gün 8 saat neden çalışıyorum. egemenlerin rasyonaliteye bu denli savaş açıp insanı yoz yoz çürüttüğü bir dünyada neden yaşıyorum? sorular ve sorunlar elbette çoğlatılabilir. fakat işte üstad öyle bir şarkı yapmış ki, ı love baby, bir gün dağ tepe, sokak cadde her yerimde tekrar bu şarkının çalınıp söylenmesi umudu yaşatıyor işte insanı.
20 li yaşlarımda dünya devrimi, insanlığın kurtuluşu falan filan gibi büyük sebeplerle de yaşardım. onlar yine olsa iyi olur tabii. fakat işte bazen büyümek için küçülmek gerekebiliyor.

ı love baby şarkısı insana mutluyken çok iyi gelen, mutsuzken bile bir miktar iyi eden sanatçıdır.

sözlük yazarlarının ruh hali

pencere
bugün iş çalıştığım kurumda 40 yılda bir, bir insanla ben de normal insan sohbeti edeyim dedim. çay getiren müstahdem arkadaşımız neslihan'a, ''neslihan ne zaman bir annelik yapacan da evlendirecen beni'' diye sordum gayrı ihtiyari. hatta tamamen laf olsun diye.
neslihan'ın bugüne kadar açık sözlülüğünü hep çok sevmişimdir. lakin işte insan oğluyuz, açık sözün ucu bize dokunduğu zaman kulaklarımızda patavatsızlık olur patlar hadise. neslihan dedi ki;
''abi evin araban var mı?''

yok.

kızgınlığım yahut cahil şaşkınlığım neslihan'a değil. ''ulan bu yaşa geldim hala evim arabam neden yok'' tarzında kendime hiç değil.
2 yıldır, 4500 kişinin çalıştığı bir kurumda çalışıyorum. sanırım bu 4500 kişinin kahir ekseri beni ismen ve cismen tanır. hepsinin kötü gününde yanında olmaya çalışmışımdır. bir çoğu için bütün kredimi ve şartları zorlayıp olmazı olur kılmışımdır. en tepe amirimden, en ast çalışan arkadaşlarıma kadar bir saç teli inceliğinde bile saygıda fark gözetmemişimdir. fakat işte hayatın genel gerçeği ''evin araban var mı?''

bugünlük yıkkınım. bugün yine bizim kaybettiğimiz bir gezegende yaşıyoruz. saçma sapan bir iyimserlikle söylemiyorum fakat sonunda biz kazanacağız. yahut günün sonunda hepimiz kendi yaptığımız beton binaların altında kalacağız. yahut birilerinin son model arabaları ruhumuzun üstünde geçe geçe bizi bedenen de parçalayacak. bu ki dünyanın sonudur.
fakat masmavi dünya güzellikle yeniden doğacak.

bir de her biji elvis presley. ne alakası var aq diyebilirsiniz demeyin. hal benim, ruh benim.

helale

pencere
kürtçede dağ lalesi anlamına gelen sözcüktür. aynı zamanda benim için büyülü bir kardeş türküler çalışmasıdır. çok sesli müzik nasıl yapılır? insana neresinden iyi gelir üzerine bir derstir kanaatimce.

oy fadike

pencere
baştan sona muhteşem bir kardeş türküler çalışmasıdır. aynı zamanda kürtçe halk ezgisidir. kardeş türküler bu ezginin içine muhteşem bir davul zurna halayı ve sonuna harikulade bir vedat yıldır ağabey uzun havasıyla mükemelleştirmiştir.

doğu akdeniz krizi

pencere
bölge devletlerinin sırf türkiye hükümetine olan gıcıklıklarından tırmandırdığı krizdir. yoksa herkes biliyor ki oradan çıkartılacak doğalgazın astarı yüzünden pahalıya gelecek. düşünsenize bahse konu devletlerden, israil'inden, mısır'ına aramızın iyi olduğu ülke yok. zaten kıbrıs cumhuriyetini sokakta görsek tanımıyoruz. yunanistan'la da çarşı her an karıştı karışacak durumunda.
bizim hükümetimizde yarın öbür gün ekonomide neler olabileceği malum, bari boka sarışa peçete yetmezse doğal gaz ayağına milliyetçilik gazı pompalarım diye diri tuttuğu kriz.
19 /