sunay akın

pencere
97-99 arası best fm'de ''veşaire veşaire'' isimli muhteşem programıyla tanıdığım şairdir. o gencecik yaşımda bu program bir nevi rönesansım olmuştu. sonrasında kitaplarından çok şeyler öğrendim.
1999 yılında bir imza günü için mersin'e geldi. uzun ve güzel bir sohbetimiz oldu. bana adresini ve telefonunu verdi ve bir gün mutlaka istanbul'a geldiğim zaman kapısını çalmamı bekleyeceğini söyledi. bir kış günü istanbul ziyaretimde bostancı'da verdiği adresi aramaya koyuldum. mütevazi bir apartman dairesidir diye düşünüyordum aradığım ev. oysa bostancı'da on katlı akın apartmanı kendi ailesine aittir ve bahçesinde beş katlı köşkleri vardır. o köşk bugün müze.
sağ olsun beni 40 yıllık ahpabıymış gibi karşıladı ve ağırladı. kimse bilmez fakat sunay abi bir çok üniversite öğrencisine, dinine, milletine, görüşüne bakmadan burs verir. sonrasında ben de o öğrencilerden biri oldum. fakat karşılığını oyuncak müzesinin inşaatında çalışarak ödemeye çalıştım. kendisinin tabii ki böyle bir talebi olmadı ama büyük onur duyarak yaptım bu hizmeti. kendisi de bizimle bir amele gibi çalışırdı boş zamanlarında. ve asla insan ayırdığını görmedim.

babası tuncay amcayla tanıştığım günü hiç unutmuyorum. hulusi kentmen'in karadeniz şivesiyle konuştuğunu düşünün o tatlılıkta bir insandır tuncay amcamız. fakat sunay abi onu bir şiirinde ''kılıcı iğne, kalkanı yüksük olan babam'' diye tanımlar. ben kendisini emekçi bir terzidir diye düşünürken zengin bir tekstil deviyle karşılaşmak çok şaşırtmıştı beni.

2013'e kadar sunay abiyle yakın ve sıcak dostluğumuz sürdü. taa ki bir gezi akşamı başbakanla görüşmeyi kabul edene kadar. kendisinin yüzüne karşı o gece halkı sattığını haykırdım. kıpkırmızı oldu fakat cevap vermedi
şimdilerde ise kolej bebelerine bir garip şaklabanlıklar yapmaktadır devrimci şair sunay akın.
pencere
korkak küçük burjuva bir aydındır. fakat aynı zamanda çağımızın yüz akı bir şairdir.

havalar ısınmaya başlayınca
bu aşk da biter
ben ki bırakırken
bir anlık gülümsediniz diye
paltonuzun sıcaklığıyla
avunan vestiyer

göremezsiniz çocukluğumun
siyah beyaz fotoğraflarında
komşuların verdiği
atık yünlerden
annemin ördüğü kazağın
renkliliğini

aralarında yürüdüm 1 mayısta
masal kahramanlarının
çok yoksulluk çekmişler
adındaki pamuğu
bile kullanmış prenses
bir regl gününde

karıştırılsın semaver külüne
yakılan bedenim
üstüne devrilince beyaz geminin
fanilası rakı kokan babamın da
inanmıştım bir gün öleceğine

ellerin elçizgilerimden
aşktan aşka geçen bir yaya
terasa asılı çamaşırların
arasında öpüştüğümde anladım
ıslaktır aşk
ve mahkumdur kurumaya