confessions

eski solcu

Yazar  · 1 Mayıs 2017 Pazartesi

  1. toplam giri 3
  2. takipçi 1
  3. puan 63

wolfgang amadeus mozart

neptune
şüphesiz ki zevkler tartışmaya açıktır. bu nedenle mozart'ın eserlerini dinlemeyi sevmeyebilirsiniz. ancak başlığı açan yazar arkadaşımızın dediği gibi, bu onun, tüm zamanların en büyük kompozitörü olduğu gerçeğini değiştirmez.

oldukça kısa sayılabilecek yaşamı, gerek maddi, gerekse manevi olarak tam anlamıyla gel-git ler ile dolu olan mozart'ın, ölümü sonrasında kronolojik olarak eserleri toplanmaya çalışılmış ve 626 gibi muazzam bir sayıya ulaşılmıştır.(bkz:köchel dizini) bu sayı şu açıdan önemlidir. mozart'ın kabaca 30 yıl boyunca beste yaptığını söylersek şayet, bu eşsiz dehanın yaklaşık olarak neredeyse 2 haftada bir eser yazdığı sonucuna ulaşabiliriz (bu da yılda yine yaklaşık olarak 24 eser demektir). dolayısıyla sırf üretkenliği dolayısıyla bile, saygıyı fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum.

vakti zamanında, facebook da hakkında sayfa açmaya, farklı platformlarda wolfgang amadeus nickini kullanmaya varacak ölçüde çok seviyorum ben mozart'ı. her mozart severin, şüphesiz ki, favorisi olan bir eseri de mevcuttur. şahsım için de durum böyle ve bu eseri şimdi burada paylaşmak istiyorum. tam adı "symphony no. 25 in g minor" olan, bizde bilinen adıyla 25.senfonisi dediğimiz bu eserinin, hemen pek çok senfoni de olduğu gibi 4 bölümden oluştuğunu ve paylaşacağım favori olarak nitelendirdiğim kısmının da, giriş bölümü de diyebileceğimiz, "allegro con brio" olduğu bilgisini ekleyeyim. bu arada unutmadan, bu müzikal zenginliğe ve coşkuya kulağınızı verirken, mozart'ın bunu bestelediğinde henüz 17 yaşında olduğunu da aklınızda tutmanızı özellikle rica ediyorum. işte bu yüzden böyle insanlara "deha" deniliyor.





çok yorgunum

valonqar
nazım hikmet'in mavi liman adli şiirinden bestelenen cem karaca şarkısı. cem karaca tüm ruhunu vererek seslendirmiş. her dinlediğimde anlamsız bir ruh haline bürünüyorum. dinlemek isteyenler buradan dinleyebilir.

edit: eklemeyi unutmuşum. bu iki güzel adamın eserlerini ana dilimden okuyup, dinleyebildiğim için gerçekten çok mutlu oluyorum. iyi ki varsınız.

ayrıca çok güldüğüm bir karikatürü de eklemek istiyorum:

tüm dinlerin yalan olduğunun kanıtı

kargalı karga paşa
Entry giren yazarı boşu boşuna zahmet ettiği parmaklarına yazık ettiği konudur. Ilgili konunun kurulu olduğu argüman en basit mantık ve ontolojik argümanların konusudur. Yok olan şeyi kanıtlayamamak, pembe fil, tetikçi, ölümcül deney etc.

Hep söyledim yine söylüyorum bu konularda eleştirel tutarlı veriler ortaya atmak için önce felfese ve teoloji ve teolojinin kavramlarına hakim olunmalı daha özgün ve geçerli veriler ortaya koyulmalıdır. Aksi takdirde yukarıda entryde bahsedilen örümcek ve eşek arısı, guguk kuşu gibi bir takım önerme ve analojilerin öncelikle hatalı, bu tür önermelerde straw man denen mantık hatasını peyda ettiğinizi ve boş retorikten ileri gelen savlar ortaya attığınızı fark etmeyeceksiniz. (bkz:mantık hataları ) (bkz:karikateist +9 itemleri)

Evrenin içerisindeki değişim oluşum süreç ya da argümanın diliyle felaketlerin "kusursuzluk" kavramıyla ilgisi yoktur. Zaten yaratılışın (eleştirilen şey Kur'an olduğu için) Kur'an da kusursuz olduğuna dair bir iddia yoktur. Aksine her şeyin sebepler doğrultusunda yok olabileceği Tanrı'nın söylemidir. Bu noktada argüman kendi içinden çökecektir.

Verilen argümandaki rakamlar tamamiyle çöp olmakla birlikte uydurmadır. Var olan peygamberlerin seceresi gibi bir durum söz konusu değildir. Hele ki Musa'nın 2.000.000 kişi ile mısırdan kaçması istatistiği damamen demogaji ve safsatadan ibarettir.

Kur'anı anlamak için okuduğun söyleyen argüman yazarı arkadaş eğer kur'an ı gerçekten anlamak isteseyerek okumuş olsaydı bence ayetler hakkındaki sorularına yine başka ayetlerle cevaplar bulacaktı. Hatta farkında olmadan soru olarak sorduğu ayetlerden birisine muhattap olmuş durumdadır.

Kuran'ın metodolojisinde sorgulama yasağı sorgulamaktan korkutmak gibi kavramların aksine sorgulamaya tesvik vardır. Kur'an'da yer alan ve insanlara yapmasi en cok soylenen seylerden biri dusunmek ve akletmektir. Ayrica Tanrı Kur'an'da yine kimseye inanacaksin inanmak zorundasin gibi bir metodoloji sunmaz. Tercih sistemi devrededir.

Tecavüzü veya pedofiliyi açıkça yasaklayan bir ayet yoktur diyerek argüman kendini bir kez daha içten içe çökertmektedir. Tecavüz sadece bedenen değil hak ve hukuk alanında da Kur'an da işlenmiştir.

Ayrıca genel bir yargı ile argumanı tuş etmek gerekirse, Tanrı tanımının iyi bilinmesi gerekmektedir. Monoteizmin savunduğu Tanrı modeli mutlak iyi, mutlak kötü olmak gibi kavramlar barıdırmamaktadır. Mutlak iyi veya mutlak kötü Tanrı modelleri evvela Tanrı tanımına felsefi olarak terstir. Antropomorfizm ya da Deizmin ön gördüğü bir tanrı modeline inanıyorsanız o başka tabi. Ancak onlarda farklı sorunlar doğuracaktır.


Sanırım daha fazla uzatmanın anlamı yok. Sözlükte her geçen gün karikateist ve efe aydal +9 itemli sözde din tanrı eleştirisi ve bilimcilik kasma entrysi görmekten midem bulandı artık. Kayda değer bir eleştri bilmediğim ilgilenebileceğim insanlarda özel mesajdan ekleşip skypetan ordan burdan zaten fikir alış verişi yapar eder görüşürüm ki bunlardan birisi de bir süredir pek görüşemesek de siz onu genelde karikateist admini Alfa (bkz:mehmet mirioglu) olarak tanırsınız kendisidir.

He birde. "Bilim! Bilim! Tinri yilin bilim gircik!" yapmayın cidden komik oluyor. Bilimin amacı Tanrı'nın varlığını ya da yokluğunu ispat etmek değildir. Tanrı yada inançlara meydan okumak hiç değildir.

Element uydurmayın.
2

katolik kilisesi ve ortodoks kilisesi

valonqar
entrynin son kısmına çok güldüm.

bir yahudi hristiyan olmaya karar verir ve mezhepleri araştırmaya başlar. katolik kilisesine gider, her şey kurallara bağlıdır, disiplin vardır vs. protestan kilisesine gider, orada da kurallar ve sükunet içinde bir ayın yapılmakta olduğunu görür. rum ortodoks kilisesine gider, içeride ayin yapılırken bir kadın başka birine yüksek sesle bir şey anlatmaktadır, ortalıkta çocuklar birbirini kovalar, kaos gibi bir ortam vardır.
yahudi adam ortodoks olmaya karar verir. sebebini de şöyle açıklar:
«bu ortodoks kilisesi hala ayakta kalabiliyorsa kesinlikle ve kesinlikle tanrı yardım ediyordur»

yahudilikten islama geçen şeyler

valonqar
tam sayısını hatırlamıyorum ama kuran'ın kitab-ı mukaddes'ten 110'un üzerinde alıntı yaptığı doğrudur. yahudi mitolojisinde yer alan hikayeler de kuran'a eklenmiştir. bu mitolojik hikayelerden bazıları şunlardır.

1- harut ile marut hikayesi.
2- yahudilerin maymuna çevrilmesi.
3- yedi katlı cennet tasviri.
4- nuh tufanında suların kaynaması.
5-habil kabil olayında karganın kabil'e nasıl gömeceğini öğretmesi.
6- nemrut'un ibrahim'i ateşe atma hikayesi.
7- süleyman'ın iblisle, cinlerle ve kuşlarla hikayeleri.

hem tevrat'ı hem de kuran'ı okuyanlar bilir, birbirleriyle çok benzerdir. müslümanlara göre bunun sebebi tevrat'ın da bir zamanlar hak kitap olmasından kaynaklanır. özellikle de peygamberlerin hayatı birbirine çok benzer. ama yine de bazı yerler vardır ki iki dinin de kaderini belirler. açıklamadan bir örnek vermek gerekirse: ibrahim'in, tevrat'ta ismail'i değil de ishak'ı kurban etmesi. çok önemli bir olaydır. muhammed'in peygamberliğini çürütür, isa'nınkiniyse güçlendirir. merak edenler olursa editlerim.

muhammed'in yahudilikten bu kadar alıntı yapmasında önceki yaşantısında önemli bir rolü vardır. birlikte olduğu, iletişim kurduğu kişilerden çokça şey öğrenmiştir. örnek: hatice, muhammed'i amcazadesi varaka bin nevfel ile tanıştırdı. varaka hristiyandı ve bilimle ilgiliydi. aynı zamanda nasturi rahibi olan varaka, mekke'nin de rahibi ve vaiziydi. tevrat ile incil'i iyiden iyiye incelemiş ve arapçaya tercüme etmişti. çok bilgili ve filozof bir adamdı. dinler tarihini çok iyi biliyordu. muhammed de ona saygı ve ilgi gösteriyordu. varaka'yı her zaman ziyaret ediyordu. o da ona tevrat'ı baştan başa okudu. adem'den davut'a kadar bütün peygamberlerin menkıbelerini anlattı. musa'nın dinini nasıl kurduğunu, isa'nın hristiyanlığını da izah etti. vahdaniyet-i ilahiye'yi derinden derine anlattı, fikir ve halvet yollarını gösterdi. muhammed 15 sene boyunca (40 yaşına kadar) varaka bin nevfel tarafından eğitilmiş, tevrat ve incil'de yer alan bilgiler ona öğretilmiş ve yetiştirilmiştir.

abdullah ibn-i selam da bunlardan biridir. tevrat hakkında kendisine en çok bilgi veren kişilerdendir.

farisi de bunlardan biridir. din derslerinden hatırlayacağımız gibi kendisi hendek savaşında bu fikri veren kişidir. hristiyan teolojisi ve yahudi şeriatını iyi bilen bir kişi olarak farisi, muhammed'e sadece din konusunda yardımcı olmamıştır.

muhammed'in ne kadar zeki olduğundan bahsetmeme gerek yok. ama tevrat'tan aktarılan bilgilerde zaman zaman hata yapmış, yahudilerin ve hristiyanların itirazlarıyla karşılaşmıştır. örneğin isa'nın annesi meryem ile musa'nın kız kardeşi meryem'i karıştırmış, ibrahim'in babasının adını terah yerine azer yazmıştır. buna benzer birçok konuda yaptığı hatalar nedeniyle yahudi ve hristiyanlar başta olmak üzere bölge halklarının büyük çoğunluğu muhammed'in peygamber olduğuna inanmamıştır.

****************************
ilk entry'e de bir şeyler eklemek istiyorum. incil'de recm cezası yoktur.

İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. 7 Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi.
8 Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. 9 Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. 10 İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu.
11 Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi.
İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!”

görüldüğü gibi isa kendisini recm cezasına çarptırmamış, affetmiştir. hristiyanlıkta da böyle bir ceza söz konusu değildir. matta 5 okunduğunda daha iyi anlaşılır. uzun olduğu için buraya yazmayacağım.

bir diğer gözüme çarpan şey ise "muhammed'in dünya yaratılmadan önce de var olduğu inancı. bkz: yeremya 1:5, yeşaya 49:1" oldu. aynı şeyler değildir bu. muhammed bir insanken isa tanrı'dır. bu ayetlerde yahudi halkının kralı olan mesih, yani isa müjdelenir. bu ayetleri de daha sonra josh mcdowell'ın bir kitabından derleyip yazmayı düşünüyordum.

sünnet inancı da islam'a geçmiştir ama yine aynı şeyler değildir. bunu anlatmam için ishak'ın kurban edilişine girmem lazım, ama giremeyeceğim dedim yukarıda. yine isteyen olursa editlerim diye ekleyeyim buraya.

yahudilikten islama geçen şeyler

Valar dohaeris
- Kuran + sünnet inancı. Tevrat'ın tefsiri olan Talmud ve onu yorumlayacak hahamlar olmadan anlaşılamayacağı düşüncesi olduğu gibi İslam'a geçmiştir. Talmud'a inanmayan Yahudi kafirdir.
- Hadislerdeki gereksiz ayrıntılar. Buhari'de yer alan "tuvalet duası" Berakot 60a'daki duaya çok benzer. Yine sağ el takıntısı kaynağını Gittin 70a, Berakot 61b ve 62'den alır. Kaş almayı yasaklayan hadis Tesniye 14:1'den kopyadır.
- Hafızlık. Tevrat ezberleyenlere "tofse ha torah" denir.
- Muska. El içinde göz biçiminde bir simge olan "hemse" Yahudilerden geçmedir.
- Kabe'nin çevresinde 7 kez dönmek. "Hoşana Rabba" töreninde havranın çevresinde 7 kez dönülür.
- Kutsal dil inancı. Tevrat geleneksel olarak İbranice okunur. Kutsanan yalnızca İbranicesidir.
- Ezgili okuma. Tevrat ezgili okunur, sallanarak okunur. Tıpkı geleneksel Kuran okumaları gibi. İbranicesinden Tevrat okumanın "sevap" olduğu inancı da aynen geçmiştir.
- Kuran'da sözü edilmeyen hayvanların haram edilmesi. Örnek: Tesniye 14:6, Levililer 11.
- Recm Yahudi geleneğidir. İslam'a yahudilikten geçmiştir. Bkz: Tesniye 17:5-7, Yuhanna 8:5, Talmud Sanhedrin 54b. "İlk taşı günahsız olanınız atsın" (Yuhanna 8:7)
- Takke. Yahudi kipası takke olarak geçmiştir. Cübbe ve rahip giysisi de aynı şekilde bkz: Talmud Şabat 156b, Kiduşin 31a, Ahava, Hilkot Tefilah 5:5.
- Sahabe, yanılmayan önderler anlayışı. Talmud yazarları yanılmayan kişiler sayılır. Ayrıca kaynağını yine insan yazması olan Tevrat Sayılar 11:16'dan alır. Asrı Saadet inancı aynen Yahudilikte vardır. Süleyman, Davud vb. kralların zamanında olumsuz hiç bir şey olmadığına inanırlar.
- "Darül harp" ve çifte ahlak/hukuk standardının meşruluğu. Yahudi inancında Yahudiye davranma kuralları ile olmayana davranma kuralları farklıdır. Yahudi'den faiz almak yasaktır. Olmayanı öldürmek bile serbesttir. Yine müşriklerin eşyasının ve bedeninin pis olduğu inancı Yahudilikte de vardır.
- Kudüs'ün kutsallığı. Kuran'da adı bile geçmez.
- Muhammed'in dünya yaratılmadan önce de var olduğu inancı. Bkz: Yeremya 1:5, Yeşaya 49:1
- Adetli kadının kirli olduğu ve Kuran'a dokunamayacağı inancı için bkz Levililer 15:19.
- Erkek çocukların sünnet edilmesi Kuran'a kesinlikle aykırıdır. Sözde "biz"i "ötekiler"den ayırması içindir. Peki kadınları ne ayıracaktır?
-Kadınların ikinci sınıf insan olduğu inancı Yahudilerden geçmedir. Yahudi şeriatında kadınlar aşağılık, düşük insandır.
- Kadının erkeğin kaburgasından yaratılma masalı da Tevrat ve Talmud'da geçmektedir.
- başörtüsü ve peçe.
- Camiye müşrik giremez inancı. Yahudi değilseniz havralara giremezsiniz

18 mayıs günü müze gezileri ücretsiz olacak

giyotin
24 saat nöbetçiyim bu yüzden ne yazık ki ben faydalanamayacağım dediğim durumdur.
Keşke hergün ücretsiz olsa yada sembolik rakamlar olsa dediğim gün.
Avrupa müzeleriyle ilgili bir etkinlik sebebiyle aşşağıdaki müzeler yarın ücretsiz gezilebilecek;
Amasya Müzesi
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Ankara Etnografya Müzesi
Antalya Müzesi
Alanya Müzesi
Side Müzesi
Demre Likya Uygarlıkları Müzesi
Aydın Müzesi
Burdur Müzesi
Çorum Müzesi
Edirne Müzesi
Edirne Türk-İslam Eserleri Müzesi
Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi
Gaziantep Arkeoloji Müzesi
Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
İstanbul Arkeoloji Müzeleri
İstanbul Ayasofya Müzesi
İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi
İzmir Arkeoloji Müzesi
İzmir Atatürk Müzesi
İzmir Efes Müzesi
İzmir Ödemiş Müzesi
Kahramanmaraş Müzesi
Kastamonu Müzesi
Kocaeli Müzesi
Konya Mevlana Müzesi
Konya Karatay Çini Eserler Müzesi
Muğla Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi
Muğla Fethiye Müzesi
Muğla Marmaris Müzesi
Niğde Müzesi
Sivas Müzesi
Sinop Müzesi
Şanlıurfa Müzesi
Şanlıurfa Haleplibahçe Mozaik Müzesi

açılan başlıklarda yazılanları okumadan entry girmek

giyotin
En azından adı laik sözlük olan biyerde olmaması gereken durum... başlıklar ve giriler alakasız olabiliyor, "ben..." diye başlayan cümleler kurulmasına sebep olabiliyor.
Ayrıca başlık açarken aynı konuyla ilişkili başka başlıklar var mı diye bakmak gerekir
(Ayrıca başlık açmakla alakalı kuralları ve sözlük formatını göz önünde bulundurmak güzel olur, böyle olursa giriler bireysel tatminlerden öte faydalı/tartışmalı/düşündürücü içeriklere dönüşebilir.)
2

ilk defa aşık olunan an

klotho
2 Kasım 2014.Fenerbahçe'nin maçı var.Kadıköy dershaneler sokağını bilen bilir.Hep bir kalabalık hakimdir.Sokağın sonunda da Hasretinle Yandı Gönlüm çalıyor.Hiç tipim olmayan bir çocuk vardı karşı sınıfta.Arkadaşım sana bakıyor falan derdi.Tipim değil,odunsu deyip geçiştirirdim.Neyse yağmur yağıyor şarkı çalıyor falan arkadaşımda bir şey anlatıyor ama dinlemiyorum.Yürüyoruz.İstiklal kafenin tam karşısında arkadaşlarıyla duruyormuş.Kafamı o tarafa istemsizce çevirdim ve göz göze geldik.Filmlerde olur ya hani,zaman durur,insanlar yavaşlar,yağmur damlaları resmen havada durdu e bir de üstüne şarkı.
Aşık olmak bir defaya mahsustur bence.Ben onu 17'imde yaşadım.
1

bülent ecevit

valonqar
babası ahmet fahri necevit aslen kastamonulu, annesi nazlı ecevit istanbulludur. fahri ecevit tıp fakültesi mezunu, chp kastamonu milletvekilidir. ilk entrye artı olarak fahri ecevit, ismet inönü gitmedikçe chp'nin bir daha iktidar olacağını düşünmüyordu. ecevit'e yazdığı mektuplarda "kuzu postuna bürünmüş kurt" diye bahsederdi. ecevit zaman zaman atatürk ve mirasına ihanetten suçlansa da kendisinin mustafa kemal'e olan hayranlığı ve bağlılığı ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. atatürk'ten sonraki kahramanı ise inönü'ydü. babasıyla yaptığı yazışmalarda fahri ecevit, inönü hakkında hakarete varacak kelimeler sarf etmekteydi. ecevit'in siyasi kişiliğinde babasının etkisine rağmen hiçbir zaman inönü'ye karşı saygıda kusur etmemiştir. inönü'yü genel başkanlık koltuğundan ettiği 1972 yılındaki chp kurultayında bile seviyeli ve saygılı tutumundan taviz vermemişti.

anne nazlı ecevit evliliğin ilk yıllarında ankara'da bir müddet resim öğretmenliği yapmıştır. ecevit'in doğumundan sonra öğretmenliği bırakarak çocuğuyla ilgilenirken bir yandan da çalışmalarına devam etmiştir.

ecevit'in hayatı bu iki insanın sentezi olmakla birlikte kişiliği üzerinde annesi, siyasi tutumlarında ise babası etkiliydi.

ecevit ayrıca çok sakin bir çocukluk geçirmiştir. genellikle arkadaşlarından ayrı, içine kapanık, öğrenciliğin olmazsa olmazı yaramazlıkları yapmamıştır. arkadaşı altemur kılıç ecevit'i şöyle tarif etmişti: "çok nazik, çok kibar, karıncayı incitmeyen, biraz içine kapanık bir insandı. tek uğraşı çay içmek ve şiir yazmaktı. politikayla alakası yoktu, bilmezdi. sağ-sol bilmezdi. biz aramızda sağ-sol münakaşaları yapardık o ise sen de haklısın sen de derdi. biraz milliyetçiliğe, sağa meyyal idi."

bu yazıyı derlediğim kitap: bülent ecevit-karaoğlan/mustafa çolak

geri dönen mektup

valonqar
Su kismiyla beni her zaman etkileyen siirdir:
gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ayrica guya her fikre ve ve kesime saygili ozgurlukcu laik comarlar bu basliga da el atmis. Basmislar eksiyi hemen atsiz yazisini gorunce.

Siyasi fikirleri birakirsak diye eklemeyi neden gerekli duydun yazar kardesim? Asil bu siiri okuyup, "kim lan bunun yazari?! Sagci mi, solcu mu?" diye soracak adamlar sozlugu terk etsin, mumkunse bir de tedavi gorsun.

ismet inönü

valonqar
Çok sevdiğim, hemşehrim olan adam.

Kime ait olduğunu bilmediğim çok hoşuma giden bir yazı:

3 Mayıs İnönü'yü Vatan Haini İlan Etme Günü

Hey sen! İnönü'ye saldıran büyük vatansever...(!)
Saldırma demiyorum. Yine saldır.
Ama o oturduğun çekyattan saldırma...

Önce kalk ayağa büyük vatansever (!)
Kalkmıyor musun klavye kahramanı.
Kalkamıyor musun...
Bu ülke için makamını, geleceğini, canını riske atamıyor musun?
O zaman Kurtuluş Savaşı kahramanına saldırma.

Türklük düşmanı diyorsun.
İsmet diyorsun.
Lanet okuyorsun
Çünkü Türkçüyüm diyorsun.
Ama bunları, Kafkaslarda, Balkanlarda vatan uğruna savaşan İsmet'e diyorsun.
Bilmezsin. Filistin cephesinde gazi olan İsmet'e diyorsun.
Senin hiçbir zaman görmeyeceğin, görmek istemeyeceğin Yemen'de görev yapmış İsmet'e diyorsun.

Atatürk'e düşmandı diyorsun.
Bunu, 20 yıldan fazla, yani belki de yaşın kadar Atatürk'e yol arkadaşlığı etmiş İsmet'e diyorsun.

Ülkeyi sattı diyorsun.
Ülkeyi sattı ise peki şu an kaybetmekte olduğumuz ne?

Hatta belki de Sağır İsmet diyorsun.
Ama o kulaklıkla yüksek sesle müzik dinlerken sağır olmadı.
Cephede top atışları altında geçen bir ömrün hediyesi idi ona bu özür.

Hey sen! İnönü'ye saldıran büyük vatansever...(!)
Az okuyan çok dinleyen olma...

Çünkü eğer okursan ona İsmet Paşa diyeceksin.
İsmet Paşa...

kurulan en güzel hayal

valonqar
Martin Luther King'in "i have a dream" adlı konuşmasını akıllara getiren başlık.

bir rüyam var

bugün size diyorum ki, dostlarım, şu ânın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim. amerikan rüyasına derinden kök salmış bir rüyadır bu.

bir rüyam var. gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. “şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.”

bir rüyam var. gün gelecek, eski kölelerin evlâtlarıyla eski köle sahiplerinin evlâtları, georgia'nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

bir rüyam var. gün gelecek, mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek.

bir rüyam var. gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.

bugün bir rüyam var benim.

bir rüyam var. gün gelecek, alabama eyaleti, valisinin ağzından hep müdahale etme ve izin vermeme yönünde sözler dökülen o eyalet, küçük siyah oğlanlarla küçük siyah kızların, küçük beyaz oğlanlar ve küçük beyaz kızlarla el ele tutuşup kardeşçe birlikte yürüdüğü bir yere dönüşecek.

bugün bir rüyam var benim.

bir rüyam var. gün gelecek, bütün vadiler yükselip bütün tepeler ve dağlar alçalacak, engebeli yerler düzlük yapılıp, girintilerle çıkıntılar düzleşecek ve allah'ın şanı yeryüzüne inecek, bütün canlar hep birliket görecek onu.

bizim umudumuzdur bu. güneye dönüşümde içimde taşıyacağım inançtır. işte bu inanç sayesinde umutsuzluk dağını yontup bir umut anıtı yaratacağız. ulusumuzu saran âhenksiz bağırtıları, bu inanç sayesinde güzel bir kardeşlik senfonisine dönüştüreceğiz. bu inanç sayesinde birgün özgür olacağımızı bilerek hep beraber çalışacak, hep beraber dua edecek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek, özgürlük için hep beraber ayağa kalkacağız.

işte o gün yüce allah'ın bütün kulları, yepyeni bir anlamla söyleyecekler bu ilâhîyi:

benim ülkem, senin ülken

özgürlüğün güzel yurdu,

işte söylüyorum sana:

atalarımın öldüğü toprak burası,

şehitlerin gururu olan toprak,

herbir dağın yamacından,

özgürlük yankılanacak.

ve eğer büyük bir ulus olacaksa amerika, bunun gerçekleşmesi şarttır. öyleyse new hampshire'in dev tepelerinden yankılansın özgürlük. new york'un ulu dağlarından özgürlük yankılansın. . . . herbir dağın yamacından yankılansın özgürlük.

özgürlüğün yankılanmasını sağladığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlüğün yankısını duyduğumuzda, o gün yakın demektir ve o gün allah'ın bütün kulları, siyahlar ve beyazlar, yahudiler, hıristiyanlar, müslümanlar ve budistler el ele tutuşup siyahların eski bir ilâhîsini söyleyecekler:

sonunda özgürüz! sonunda özgürüz!

şükürler olsun ya rabbim!

sonunda hepimiz özgürüz!

din ve bilimin birbiriyle çelişmediği nokta

valonqar
Katolik Kilise'nin bilime katkıları:

-Dünya'nın düz olduğu gibi bir yorum hiç yapılmadı. Belki bir iki din adamı buna inanıyor olabilirdi ama resmi Kilise görüşü asla bu olmadı.

- Barbarlar Avrupa'yı işgal edip Roma'yı dinazorların yanına yollayınca, Roma İmparatorluğu kültürünü ayakta tutan Katolik Kilise oldu. Şu an Batı'nın çok sevdiğimiz hukuk ve politik düzenini üstüne kurduğu kültür bu kültürdür.

-Avrupa çapında Manastırlar açtı. Bu manastırlardaki okul düzeni hala temel eğitim sistemimizi oluşturur. Manastırı açan keşişlerle birlikte devasa kütüphaneler geldi. Çünkü o dönem keşişler Avrupadaki en eğitimli insanlardı. Hatta Ortaçağ hakkında bildiğimiz herşeyi keşişler yazmıştır (hurafeleri de 1800'ler sonu 1900'ler başı ateist akımı takip eden "aydınlar")

-Zaman geçtikçe Kilise bu bilgilerin aktarılması ve korunması için üniversiteler açmaya başladı. Bazılarını duymuşsunuzdur: Oxford, Cambridge, Paris üniversitesi (ve Avrupa'nın saygın birçok üniversitesi)
Bu üniversitelerde sadece lisans eğitimi bile 7 yıl sürüyordu. Bol bol tercüme yapılıyordu böylece Rönesansı hazırlayan Plato ve Aristo çevirileri buralarda yapıldı. Henüz Bira Bong'u nedir bilmiyorlardı anlayacağınız.

-Teoloji anlamında da bu filozoflardan çok yararlanırdı. Augustinus Plato'dan yararlanırken Aristo'nun Haçlı seferleri ile birlikte Araplardan Avrupa'ya taşınması ile Aquinas'lı Thomas Aristo'nun düşüncelerinden çok yararlanmıştır. Kilise Aristo'yu inceledikçe Bilimsel Metodu geliştirdi ve bilim adamlarını destekledi.

-Şu kişiler Katolikti (Parantez içinde buldukları şeyler):
Rene Descartes (Analitik Geometri)
Blaise Pascal (Olasılık Teorisi, Hidrolik Pres)
Augustinian Rahip Gregor Mendel (Modern Genetik Bilimi)
Louis Pasteur (Mikrobiyoloji ve ilk kuduz aşısı)
Nicolaus Copernicus - Kopernik (Güneşin etrafında yörüngede oluşumuz... Asla rahip olarak atanmadı ama bir "cleric"idi)

Bunun dışında Cizvit Rahiplerinin bilime yaptıkları katkılar:
-Pendulum saatleri
-Pantograph
-Barometre
-Yansıtıcılı teleskop ve mikroskop
-Manyetizma, Optik lensler ve elektrik hakkında buluşlar.
-Jupiter'in yüzeyindeki renkli şeritleri, Andromeda Nebulasını ve Satürn'ün halkalarını ilk onlar keşfetti.
-Harvey'den bağımsız olarak kanın dolaşımını teoriye döktüler.
-Uçuş teorisi
-Ay'ın gelgitler üstüne etkisi
-Işığın dalga şeklindeki doğası
-Güney yarıkürenin yıldız haritası
-Sembolik Mantık
-Po ve Adige nehirlerinin sel kontrol ölçümleri
-İtalyan matematiğine + ve - sembollerinin kazandırılması.

Ayrıca Newton, Leibniz, Huygens, Fermat gibi bilim adamları Cizvit Rahipleri ile sürekli haberleşme ve destek halindeydi.

1930'larda çıkan Big Bang yani Büyük Patlama teorisi Belçikalı fizikçi ve Katolik Rahibi Georges Lemaitre tarafından ortaya kondu.

Penisilin'in mucidi Alexander Fleming onun imanını paylaşıyordu.

Son zamanlar Nobel ödülleri alan Erwin Schrodinger, John Eccles ve Alexis Carrel Katolikti.

17. ve 18. yüzyıllarda Bolonya, Floransa, Paris ve Roma'daki Katedraller Dünya çapındaki en iyi güneş gözlem evleriydi. Güneş'i daha iyi gözlemleyebileceğiniz teknoloji başka yerde yoktu. Zaman ve Ekinokslar en iyi buralarda hesaplanıyordu.

Kaliforniya Üniversitesi Bilim Tarihi Profesörü J. L. Heilbron'ın sözüyle her şeyi açıklayabiliriz:
"Roma Katolik Kilisesi tarihte astronomi'ye çalışılması için 6 yüzyıl boyunca antik çağın bitiminden, ortaçağa ve aydınlanma dönemine kadar diğer tüm kurumlardan ve hatta toplamlarından daha fazla destek vermiş ve finansal yardımda bulunmuştur."

1988'de Papa 2. John Paul şunu demiştir:
"Bilim dini hata ve batıl inançlardan, din ise bilimi putperestlik ve yanlış kesinliklerden arındırır. İkisi birbirini daha rahat gelişebilecekleri geniş bir dünyaya götürürler."

Özetlemek gerekirse, şu an bilim varsa buna Katolik kilisesi ne antikçağda ne ortaçağda yahut başka bir zamanda engel olmamış aksine desteklemiştir. Demek ki neymiş, din ve bilim çelişmiyormuş.

Daha çok örneğe google'da ingilizce arama yaparak ulaşabilirsiniz. Bunlar sadece bazıları.

atatürk'ün diğer liderlerden farkı

Valar dohaeris
Başlık tek adam mevzusu hakkında yazılan, Mehmet Necati Güngör'e ait makaleyi hatırlattı.

"Gazi Meclis, Yunus Nadi'nin başkanlığında 1924 Anayasasını görüşmektedir. Kurtuluş Savaşı kahramanı, Cumhurbaşkanı gazi Mustafa Kemal, kurduğu Meclis'ten kendisine “fesih” yetkisi istemektedir. Bu istek, o günün Meclisinde bir elin parmak sayısını geçmeyen üç-dört milletvekili tarafından şiddetli bir muhalefetle karşılandı.

Bunlardan, sonradan Mustafa Kemal tarafından Adalet Bakanlığına getirilecek olan İzmir Mebusu Mahmut Esat Bozkurt söz alır ve şöyle der: “Efendiler! En mutlak meşrutiyetlerde bile kral, hükümdar, tacidar, behemehal bir ayan meclisinin reyini almak mecburiyetindedir. Nerede kaldı ki, biz; cumhuriyetimizin en asri bir şekilde olduğunu iddia ediyoruz ve 'Bilakaydu şart hakimiyet, millete aittir' diyoruz ve sonra bu kadar büyük bir kuvvet için de seçtiği reisicumhuruna, seçtiği kabinenin reyini alarak Meclisi feshedebilme yetkisi veriyoruz. Rica ederim. Bundan büyük darbeye; bütün Teşkilatı Esasiye, bütün hukukçu esasiye tarihi içinde, ne vakit rastlanılmıştır?”

Bunlardan biri de, sonradan Başbakan olacak olan Şükrü Saracoğlu'dur, “Kuvvetlerin bölünmesi, hatta birleştirilmesi diye bir şey yoktur, tek bir kuvvet vardır, tek bir millet vardır” der ve Cumhurbaşkanına veto ve fesih yetkisi verilmesine karşı olduğunu açıklar.

Saruhan Mebusu Mehmet Reşat Kayali Bey de aynı fikirdedir, sitemli ve sert konuşmasında şöyle der: “Halk, halkçılık bekliyor, iş bekliyor, hakikat bekliyor, siz ferdi saltanat peşinde koşuyorsunuz.”

Karesi Mebusu Ahmet Süreyya Bey de fesih ve veto yetkilerini eleştirirken, Mustafa Kemal'in milli egemenlik konusundaki sözlerine gönderme yaparak “Fesih hakkının bir şahsa verilmesi milletin hakimiyetine aykırı ve vatan için büyük bir tehlikedir. İşte bu, milletin hakimiyeti değil, padişahın saltanatıdır” der.

Mustafa Kemal, bu tartışma içerisinde aleyhteki konuşmaları büyük bir olgunlukla takip etmiş, bu kadar tepkinin sebebini anlamak için bu milletvekillerini Köşk'e davet etmiş, konuyu sabaha kadar kendi aralarında tartışmışlardır.

Sonuçta, muhalif milletvekilleri ikna edilememiş, teklif 130 mebuslu TBMM'de 127 oyla reddedilmiştir. Oylamada iki kabul, bir de çekimser oy kullanılmıştır.

Bu Meclis Birinci Meclis'tir. Yani, üyelerin tamamını Mustafa Kemal'in belirlediği Meclis'tir. Şahsiyetli insanlardan oluşan bir meclistir. Bu konuşmalar ise tarihçi Sinan Meydan tarafından o günkü Meclis zabıtlarından bire bir alınmış konuşmalardır. Büyük Atatürk, bu muhaliflerden ikisini sonradan Bakan yapmıştır."

Fark budur aga.
edit; sayfa düzeni

sürekli yazım hatası yapan insan

valonqar
cahildir. cahilden öte salaktır.

bunca sene türkçe konuş, türkçe yaz, okulda türkçe gör sonra gel yazım hatası yap. zeka geriliğinden başka bir açıklaması yok.

kendini savunmak için türlü türlü yöntemleri vardır:
-biliyorum da uygulamıyorum. napacaksın, konuşurken mi uygulayacaksın?

-resmi bir ortamda değiliz, takmıyorum. takmıyorsun ama inan ki yazım hatası yapan insanları ciddiye alamıyorum. de'yi ki'yi ayıramayan bir insanın hiçbir yazısını ciddiye alıp okumam. çünkü biraz kitap okuyan insanlar zaten içgüdüsel olarak öğrenir ne zaman ayrılıp ne zaman birleşik yazılacağını. %98 cahilin tekidir bu yüzden. ilk defa iletişim kurduğum birisiyse istemsiz soğuyorum. (aklıma geldikçe editlerim burayı)

sözlük yönetiminin bu konuda hassas olması dileğiyle:

"türk milletinin dili türkçedir. türk dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. onun için her türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. bir de türk dili, türk milleti için kutsal bir hazinedir. çünkü türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. türk dili, türk ulusunun yüreğidir, beynidir.” -mustafa kemal atatürk

iki şehrin hikayesi

valonqar
charles dickens'ın,
"zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana - sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi." şeklindeki girişiyle akıllarda yer eden, dünya klasikleri arasında yer edinen okunmaya değer kitap.

akp'nin başarısının nedeni

valonqar
Giçsiz mihilifit dinilirik izitlinibilir. nedense chp'nin içinde mücadele eden insanlardan çok, chp'yi televizyondan takip edip, seçimden seçime "vatan elden gidiyor" diyenlerin eleştirdiği "güçsüz" muhalefet partisi chp.

lider özelliği yok, yırtıcı değil, siyasi üsluptan uzak, çok kibar, çok naif vs. vs...

"defol git", "istifa et pislik" vb... peki gitsin. ama sen gel yerine sevgili kardeşim. bu denli muhalefet gücün varsa sistem çok kolay,

www.chp.org.tr websitesine girip (evet chp'nin bir websitesi var) üyelik kısmına tıklıyorsun. (evet online üyelik de var.) sonra kredi kartı ile şak diye üye oluyorsun, parti üye kimliğin evine geliyor. (evet bu hizmet de var.) sonra mahalle teşkilatın ile buluşuyor, tanışıyorsun. sonrasında ilçe ile, il ile kaynaşıyor, çalışmalara toplantılara katılıyorsun. sonra belki parti meclisi üyesi olursun. parti meclisi ve myk'da yaptığın üstün çalışmalarla sivrilir, halkın beğenisi kazanırsın. sonra kurultay tarihi gelir, aday olursun, delegeler de seni destekliyor olacaktır. rakiplerinden fazla oy alırsın zaten, ona şüphem yok, yeni genel başkanımız sen olursun. biz de sevinçle ve umutla, senin liderliğinde gireceğimiz ilk seçimde alacağımız %78'lik oy oranının hayallerini kurmaya başlarız.

ama durum aksi gibiyse, dışardan sallamayı seviyor, elini taşın altına koymak mevzu bahis olunca bahanelerin arkasına saklanıyorsan, eleştiri dilini makul seviyelerde tutacaksın ve hakaretten uzak duracaksın. işler durumda olan bir organizasyonun tercihine de saygı duyacaksın. o organizasyon ve içindekiler bunca seçim yenilgisine rağmen henüz 1 sene önce kemal kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığının devamı yönünde oy kullanmışsa, sen oturduğun yerden melih gökçek ve a haber'in hazına gelip atar yapmayacaksın.

konu hakkındaki uzun ama net fikrim budur.

özet isteyenlere: siyasi mücadelenin neferi olun, goygoycusu değil.