101 gözaltı varmış. polisimiz görevini yapıyor, patronları işçilerden koruyor maşallah. vatan -ve burjuvazi- sizlere emanet yiğitler.
okuduğunuzda etkilenmemenin mümkün olmadığı bir john steinbeck şaheseri. 15 yaşımdayken okumuştum. okuduğum ilk steinbeck romanıydı. sonrasında yazarın tüm kitaplarını okumama neden olmuştur. roman kısaca, hayatın sillesini yiyip partiye katılan jim adlı genç bir işçinin, mac adlı tecrübeli bir devrimciyle bir parti görevine, mevsimlik işçilerin grevini örgütlemeye çıkmasıdır.
romandan özellikle aktarmak istediğim bir kısım var.
partililerin greve destek vermek için gelen joy adlı arkadaşları, işçilerin gözü önünde vijilanteler tarafından öldürülür. joy için bir cenaze töreni düzenlemeye karar verirler. joy'un tabutu alana getirilir ve gelişen olaylar şöyledir:
“gel mac. sen anlat onlara bu adamcağızı”
mac irkildi, bir çırpıda kerevetin üstüne sıçradı. omuzları bir boksörünki gibi kıpır kıpırdı.
“elbette anlatırım” diye coşkuyla bağırdı. “ölen arkadaşımızın adı joy'du. o bir komünistti! anladınız mı? bir devrimciydi. sizin gibi insanların aç açık kalmamasını, başlarını sokacakları bir yuvaları, ıslanmadan yatıp kalkacakları bir yerleri olmasını isteyen bir adamdı. o kendisi için bir şey istemedi. o bir komünistti.”
mac bağırdı.
“bu arkadaşın ne olduğunu anladınız mı? hükümete göre pis bir eşkıya, tehlikeli bir adamdı. bilmem yüzünü görmüş müydünüz, bütün kemikleri kırılmıştı. komünisttir diyip ellerine geçirdikleri yerde dövmüşlerdi polisler. elleri kırıktı. çenesi de kırıktı. bir seferinde grev kırıcı işçilerin iş yerine girmemesi için savaşırken çenesi kırılmıştı. onu hapishaneye attılar. sonra doktor gelip baktı. 'ben alçak bir kızılı tedavi etmem' dedi. böylece joy kırık bir çeneyle saatlerce orada bırakıldı. evet tehlikeliydi o, çünkü sizin gibi insanların, işçilerin karınları doysun istemişti.”
romandan özellikle aktarmak istediğim bir kısım var.
partililerin greve destek vermek için gelen joy adlı arkadaşları, işçilerin gözü önünde vijilanteler tarafından öldürülür. joy için bir cenaze töreni düzenlemeye karar verirler. joy'un tabutu alana getirilir ve gelişen olaylar şöyledir:
“gel mac. sen anlat onlara bu adamcağızı”
mac irkildi, bir çırpıda kerevetin üstüne sıçradı. omuzları bir boksörünki gibi kıpır kıpırdı.
“elbette anlatırım” diye coşkuyla bağırdı. “ölen arkadaşımızın adı joy'du. o bir komünistti! anladınız mı? bir devrimciydi. sizin gibi insanların aç açık kalmamasını, başlarını sokacakları bir yuvaları, ıslanmadan yatıp kalkacakları bir yerleri olmasını isteyen bir adamdı. o kendisi için bir şey istemedi. o bir komünistti.”
mac bağırdı.
“bu arkadaşın ne olduğunu anladınız mı? hükümete göre pis bir eşkıya, tehlikeli bir adamdı. bilmem yüzünü görmüş müydünüz, bütün kemikleri kırılmıştı. komünisttir diyip ellerine geçirdikleri yerde dövmüşlerdi polisler. elleri kırıktı. çenesi de kırıktı. bir seferinde grev kırıcı işçilerin iş yerine girmemesi için savaşırken çenesi kırılmıştı. onu hapishaneye attılar. sonra doktor gelip baktı. 'ben alçak bir kızılı tedavi etmem' dedi. böylece joy kırık bir çeneyle saatlerce orada bırakıldı. evet tehlikeliydi o, çünkü sizin gibi insanların, işçilerin karınları doysun istemişti.”
bu kadının açtığı canlı yayına girip şehitler diyen hangi davar, asıl onu merak ediyorum. "hain bölücüler şanlı askerimizi şehit ettiler" edebiyatının çürümüşlüğü, mantıksızlığı ve kimlerin çıkarlarına hizmet ettiğinin kabak gibi ortada olması bir yana; o yayın politik bir yayın değil, nitekim yayını açan nur yerlitaş da bir modacı ve her yerinden buram buram apolitizm akan birisi. yani şöyle bir sorsalar "siyaseti ve dünyada olup bitenleri en anlamayan meslek grubu hangisidir" diye, çoğumuzun aklına ilk modacılık gelir, bundan eminim. öyle bir alakasızlık yani. nur yerlitaşın yayınına girip "şehitlerden" bahsetmek, unutulmazfilmler'e girip "burada neden brazzers filmleri yok" diye şikayet etmek gibi bir şey. veya bir balık mezatına gidip büyük baş hayvan aranmak. örnekler çoğaltılabilir.
başka bir yerden örnek vereyim. bundan birkaç sene önceydi, öğrenci kolektifleri (ya da gençlik muhalefeti, ikisinden biri) "beyaz şov"da slogan atıp eylem yapmışlardı. bir de pankart vardı sanırım.
aşağı yukarı aynı argümanlar kullanılarak bu da eleştirilebilir. beyaz şovun ne yapımcıları politik, ne izleyicileri politik, ne de orada konuşulan konular politik. siyaset yapmayı bırak, herhangi bir vesileyle izlemek bile saçma olan bu programa gidip en radikal, en militan sloganları haykırmanın manası neydi?
başka bir yerden örnek vereyim. bundan birkaç sene önceydi, öğrenci kolektifleri (ya da gençlik muhalefeti, ikisinden biri) "beyaz şov"da slogan atıp eylem yapmışlardı. bir de pankart vardı sanırım.
aşağı yukarı aynı argümanlar kullanılarak bu da eleştirilebilir. beyaz şovun ne yapımcıları politik, ne izleyicileri politik, ne de orada konuşulan konular politik. siyaset yapmayı bırak, herhangi bir vesileyle izlemek bile saçma olan bu programa gidip en radikal, en militan sloganları haykırmanın manası neydi?
türkiye zaten 50'lerden beri yarı sömürge bir ülke.
edit - zarrab gibi bir mesele yüzünden savaş çıkarmazlar yani. gerek yok. batılılar tayyibi indirmek isterse savaştan çok daha kolay yolları da var bunun.
edit - zarrab gibi bir mesele yüzünden savaş çıkarmazlar yani. gerek yok. batılılar tayyibi indirmek isterse savaştan çok daha kolay yolları da var bunun.
insanın, özellikle şehirli insanın doğaya merak duyması gayet normal bir durum. yani "hayvanat bahçesi" dediğimiz şeyin temelindeki anlayışa bütünüyle karşı değilim. yalnız günümüzdeki hayvanat bahçelerinin neredeyse tamamında hayvanlar çok kötü koşullarda, daracık alanlarda ve çevrelerinde elektrikli çitlerle yaşıyor. tabii ki bu tasarruflar yoluyla bahçeyi açarken harcadığı paradan en yüksek kazançla çıkmaya çalışan bir sınıf var. (bkz:burjuvazi)
neyse, sonuç olarak bütün hayvanat bahçeleri kapatılmalı. onların yerine kentli insanın hayvanları gözlemleyebilmesi için şehirlerin bittiği ve doğanın başladığı noktalara "doğal park"lar açılabilir mesela. bu doğal parklarda hayvanlar çok daha geniş ve sağlıklı alanlarda, kendi habitatlarında ve de rahatça yaşayabilirler. sorun çözülmüş olur.
tabii ki bunun gerçekleşmesi için önce katılımcı (demokratik) ve planlı bir kentleşme anlayışının oluşması lazım. onun için de elini atabildiği her yere 15-20 katlı apartmanlar inşa eden özel teşebbüse geçit verilmemesi, kamucu ve merkezi-planlı bir ekonominin inşa edilmesi lazım. bunlar başka başlığın konuları.
neyse, sonuç olarak bütün hayvanat bahçeleri kapatılmalı. onların yerine kentli insanın hayvanları gözlemleyebilmesi için şehirlerin bittiği ve doğanın başladığı noktalara "doğal park"lar açılabilir mesela. bu doğal parklarda hayvanlar çok daha geniş ve sağlıklı alanlarda, kendi habitatlarında ve de rahatça yaşayabilirler. sorun çözülmüş olur.
tabii ki bunun gerçekleşmesi için önce katılımcı (demokratik) ve planlı bir kentleşme anlayışının oluşması lazım. onun için de elini atabildiği her yere 15-20 katlı apartmanlar inşa eden özel teşebbüse geçit verilmemesi, kamucu ve merkezi-planlı bir ekonominin inşa edilmesi lazım. bunlar başka başlığın konuları.
üretime bir katkısı olmayan halde rezil şartlarda çalıştırdığı işçilerinin emeğiyle üretilen metadan astronomik kazançlar elde eden patronlar sınıfı, asalaklar grubu.
birinci dünya savaşının bitmesi ve avusturya-macaristan'ın çökmesiyle kurulan "yugoslavya krallığı", 2. dünya savaşında naziler tarafından işgal ediliyor, tito önderliğindeki partizanlar tarafından kurtarılıyor. doğu bloku ülkelerinden farklı bir özyönetim sosyalizmi anlayışıyla yugoslavya sosyalist federal cumhuriyeti kuruluyor.
"federal" deniyor, çünkü bayrağı altında 6 özerk yönetimi birleştiriyor. bunlar sırasıyla bosna-hersek, hırvatistan, makedonya, karadağ, sırbistan ve slovenya.
sonuç olarak 80'lerden itibaren doğu blokunun çözülmesi ve neo-liberalizmin sosyalist deneyimler karşısında kazandığı geçici galibiyet bu ülkeye de yansıyor ve özyönetim sosyalizmi anlayışı terk ediliyor, liberal reformlara gidiliyor. emperyalizm eliyle 80'lerin sonlarına doğru halklar birbirine kırdırılıyor ve türkiye dahil pek çok devletin müdahale ettiği etnik kökenli iç savaşlarla güzelim yugoslavya dağıtılıyor.
"federal" deniyor, çünkü bayrağı altında 6 özerk yönetimi birleştiriyor. bunlar sırasıyla bosna-hersek, hırvatistan, makedonya, karadağ, sırbistan ve slovenya.
sonuç olarak 80'lerden itibaren doğu blokunun çözülmesi ve neo-liberalizmin sosyalist deneyimler karşısında kazandığı geçici galibiyet bu ülkeye de yansıyor ve özyönetim sosyalizmi anlayışı terk ediliyor, liberal reformlara gidiliyor. emperyalizm eliyle 80'lerin sonlarına doğru halklar birbirine kırdırılıyor ve türkiye dahil pek çok devletin müdahale ettiği etnik kökenli iç savaşlarla güzelim yugoslavya dağıtılıyor.
karşı-devrimci lümpen proletaryanın teorik ve pratik mirası. ben demiyorum rosa luxemburg diyor.
şu anki ülkelerden finlandiya veya norveç olabilir, bir arzu olarak ise türkiye sosyalist cumhuriyeti
birkaç tane uyuşturucu bağımlısı genç ve bir adet speed bağımlısı teyze içeren film. izleyeli ne kadar oldu hatırlayamadım şimdi ama rahat 5-6 sene olmuştur. şimdi izlememiş insanlara bir önerim olacak, ne yaparsanız yapın, sakın filmi sabaha karşı ve zaten mutsuz hissettiğiniz bir zamanda izlemeyin. etkisini herhalde 100 kat falan arttırıyor. ıstırap yaşamak istiyorsanız başka tabii.
hocam sakin ol. kurtaracağız bu ülkeyi.
edit - aşağı tükürsek ortadoğu, yukarı tükürsek amerikan emperyalizmi demişsin. üçüncü bir seçenek her zaman vardır. o da emekçilerin birliği ve halkların kardeşliği şiarıyla kurulması için yıllardır uğraşıp durduğumuz türkiye demokratik sosyalist cumhuriyetidir.
edit 2 - isim değişebilir tabii ki. ana fikri anladınız ama.
edit - aşağı tükürsek ortadoğu, yukarı tükürsek amerikan emperyalizmi demişsin. üçüncü bir seçenek her zaman vardır. o da emekçilerin birliği ve halkların kardeşliği şiarıyla kurulması için yıllardır uğraşıp durduğumuz türkiye demokratik sosyalist cumhuriyetidir.
edit 2 - isim değişebilir tabii ki. ana fikri anladınız ama.
"insan doğası gereği ezen-ezilen ilişkisi var olmak zorundadır"
"laiksen atatürkçü, milliyetçi olmak zorundasın"
"suriyeliler bizden rahat yaşıyor mq"
"aoe 3 bence 2'den daha güzeldi grafikleri filan"
"eleştirdiğimiz devlet değil hükümet karıştırmayalım lütfen"
"artık filistini hamas savunuyor zaten"
edit - böyle şeyleri savunanlar bloklasın bi zahmet
"laiksen atatürkçü, milliyetçi olmak zorundasın"
"suriyeliler bizden rahat yaşıyor mq"
"aoe 3 bence 2'den daha güzeldi grafikleri filan"
"eleştirdiğimiz devlet değil hükümet karıştırmayalım lütfen"
"artık filistini hamas savunuyor zaten"
edit - böyle şeyleri savunanlar bloklasın bi zahmet
29 ekimde tsk armoni mızıkası diye çalsan sırıtmaz
en genel tanımıyla, bir patrona bağlı olarak çalışan gruplara verilen ad. bazıları biz "işçi sınıfı" dediğimizde illa fabrika işçisi, maden işçisi falan sanıyor. bu ingilizcede farklıdır mesela, proletarya "working class" yani "çalışan sınıf" anlamında kullanılır. böyle baktığımızda fast food ve restoranlarda çalışanlar, beyaz yakalılar, eğitim emekçileri vs. hepsi çalışan sınıfa dahildir.