confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

güzdür

pencere
muhteşem bir nevzat çelik şiiridir.

güzdür

güzdür

yapraklar
ayağa
düştüğünde
ve kuştur
göçmen

gökyüzü

güzdür
göçmez
kalır sızısı

ellerimin

güzdür

çünkü
anımsanır
tarihi
bütün

yenilgilerin

güzdür

ve kürttür
bir
yıldır
sarı

esmer

güzdür

demek ki
söylemeli
güzde
göçeni

ve göçmeyeni

güzdür

her çiçek
kendi
dağınca
alsın
rengini
büyüsün
her çocuk
kendi

dilince

evrensel ballad

pencere
muhteşem bir özdemir asaf şiiridir. ustamızın temennisine hak vermemek mümkün değil.

bir öykümüz olsa, duyan öyküsü sansa...
öykümüz böylece dallanıp budaklansa..
bir sevi'den, bir övü'den,o bizim öykümüzden
giderek buluşan eller evreni sarsa..
öykümüz de büyür büyüklüğümüzden;
herkes sevi'sinde evreni kucaklarsa.

nane limon kabuğu

pencere
akşam saatlerinde, yürüyerek evime gelirken 8-10 yaşlarında bir çocuk bisiklet sürerken bağıra bağıra bu şarkıyı söylüyordu. barış abi vefat ettiğinde, ilk defa bir ölüm için ağlamıştım. o bisiklet süren çocuktan 4-5 yaş büyük bir şeydim. bir yakınımı kaybetmiş gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. 3 gün yemek yemedim, serumla beslemişlerdi. bugün o çocuğu bisiklet sürerken mutlulukla bu şarkıyı söylerken duyduğumda, uzun zamandır görmediğim bir yakınımla karşılaşmış kadar huzur ve sevgiyle doldum.

çok özledik barış abi.

the curse of la llorona

pencere
bunu size atilla dorsay bile bu kadar net ifade edemez lakin, yarrak gibi olan 2019 yapımı abd filmidir.
vereceğiniz paraya da, harcayacağınız zamana da yazıktır. aslında farklı ve güzel bir başlangıcı vardır. sonrası çok fazla klişeler parçaları ve hatta daha kötüsü bütünüdür.

sanırım artık abd'de, hishpanik vatandaşlarımız çok önemli bir pazar olmuş. ve sinema da onların 3 kuruş parasını almak için, sinemada onların mitlerini böyle saçma klişe holywood klişeleriyle kirletiyor. yazık diyorum eyyy holyywood, yapmayın diyorum.

fakat filmin sonunda, bir abi kadar çok değer verip hayran olduğum raymond cruz büyüğümü görmek iyi geldi.

sahilde

pencere
ülkemizin büyük kent ozanlarından barış manço'nun az bilinen muhteşem bir şarkısıdır. şarkıda ''seni bana çok gördüler, unutmam demiştim sana, o sabah ayrılırken.....
şimdi bilmem hangi sahilde nerdesin, ben yalnız acaba sen kiminlesin''

sözleri bir şarkı sözü olmaktan çok öte, insanın ciğerlerinde kocaman pençeler olur kanatır.''

''herkes duysun, tertemiz aşkımın öldüğünü. tek başıma kutladım yıl dönümünü...''

yazarların gittiği ilk konser

pencere
sene 1998. 15 yaşımda mıyım neyim. dersler kıllı kaba etlerime benziyor. ama bir afiş gördüm haluk levent mersin'e geliyor. biletler kuyumcu isa abi'de 1 milyon. neyse güç bela ebebeyn çetesinden izin kopartım ve gittim. aslında konsere sibel alaş ve haluk levent beraber geliyordu. sibel alaş o güne kadar gördüğüm en seksi kadınlardandı. sonrasında kendisiyle sayısız kez duşa girdik. tabii o başka paralel evrenlerin konusu, hayır haluk abiyle hiç bir evrende duşa falan girmedim.
neyse. sibel alaş üç şarkı söyledikten sonra sesi berbat oldu gitti. saat 21:30 gibi sahneye haluk abi çıktı. ilk iki konser şarkısını 20 senedir hiç unutmadım. ilki ''irem kız'' ikincisi ise ''kağızman'' gece 00:00'a kadar aralıksız şarkı söyledi haluk abi ve sesinde küçücük bir çizik bile yoktu. son şarkıyı da hiç unutmuyorum.

''nereye saklarsın?''

tecelli

pencere
güzel bir oktay rıfat şiiridir;

nedir bu benim çilem
hesap bilmem
muhasebede memurum
en sevdiğim yemek imam bayıldı
dokunur
bir kız tanırım çilli
ben onu severim
o beni sevmez.

unutulmuş kent

pencere
insan ahir ömründe bir kadınla beraber bir kenti de sevmeli. evet bunu mutlaka yapmalı. aşktır bu, bitmese iyi olur elbette ama bitiyor elbet. anılardan şimşekli bir günde ıssız sokaklardan geçiyormuş gibi korkmalı.
onat kutlar'da güzel demiş.

''vermeme olanak yok bana verdiklerini
ama ayrılırken bir hesaplaşma da gerekli
geçmiş bunca güzellikten bir anı olarak
ben seni alayım istersen sen de beni''

ekrem imamoğlu

pencere
dünyada benim kadar chp'li siyasetçileri eleştiren az insan vardır. 2009 yılında yer gök kılıçdaroğlu diye inliyordu. muhalif halkımız mülayim kılıştar'ı, kendilerini erdoğan'dan kurtaracak bir lider olarak görüyordu. hatta bu korkuyu o zamanlar erdoğan'ın gözlerinde bile görmüştüm. o zamanlar erdoğan'a şunu söylemeye fırsat bulamadım tabii ki ama bulsam söylerdim, ''raad ol, bu kılıştar baykal'dan bile yeteneksiz bir siyasetçi. baykal'dan bile daha rahat anlaşabileceğin bir çalışma arkadaşındır''
zaten her yerde, chp'li lincini göze alarak söylüyordum bunu. büyük ihtimalle kulağına gitmiştir.

daha bir sene bile geçmeyen seçimlerde ise, ince'nin, salako karakterinden farklı bir gaz karakter olmadığını her yerde anlattım durdum. yine chp'li kardeşlerim benim zır bir siyaset cahili olduğumu düşünmüştü.

lakin ilk defa bir chp'li siyasetçiyi seviyor ve beğeniyorum. sevgili eko başkan, ne bir kesşanlı ali, ne de salakodur. kendisi bir kibar feyzodur. stratejileri muhteşem. özellikle sürekli halkın içinde bir imaj çizmesi kendisini büyütüyor. hafta sonundaki maltepe mitingi, protestoya susamış halkımıza bir moral ilacı oldu. erdoğan'da her zorda kaldığında böyle doğru stratejiler geliştirmiştir. başarısının sırlarından biri de budur erdoğan'ın. şimdi bunu pozitif anlamda eko başkanın da kullanması olumludur.
çekirdek çitleyerek ''abi şunu nasıl yapalım, bunu nasıl yapalım'' diye sohbet edebileceğimiz bir yakınlıkta havası var eko'nun. halkımız da haliyle bu yakınlığı sever.

şimdilik yolunda her adımı doğru atıyor. fakat en önemli eşiği, sınıfsal bir itiraz geliştirebilecek mi, geliştirameyecek mi noktasında olacaktır. demiyorum ki elbette, proletarya diktatörlüğü bayrağı açsın yürüsün. yani yapsa iyi olur tabii ki, ama yapmaz tabii.
şu an avrupada, orta sınıflar hiç olmadığı kadar fakirleşmiştir. fakirlik bile en az 4 katman fakirlik haline gelmiştir. fransa'da, daha da büyüyecek isyanların altında bu can alıcı nokta yatmaktadır. ülkemiz bu fakirliğe ve getireceği ağır dramlara daha hızla gitmektedir. ve bunun ülkemizdeki psikolojik etkileri daha ağır olacaktır. biz yoksulluğumuzdan utanan bir halkızdır. hele ki son 17 yılda, sanal bir zenginleşmenin saçma hallerini yaşayan halkımız daha beter zihinsel ters dönecektir. işte buna önce itiraz ve reçete sunacak insan bütün ülkenin uzlaştığı lider olacaktır. bu yeteneği ve kapasiteyi eko'da görüyorum. gerçi bu yetenek ve kapasite, ince ve akşaner'de de vardı. tek eksikleri cesaretti. eko, şimdilik cesaret konusunda da iyi gidiyor. umarım bozmaz.

nabzım bir devrim sabahında

pencere
bir orhan kotan şiiri;

asi karargahların uğultusudur
sabahın seher vaktinde
ilk tomurcuk çiçeğe durur
doğrulunca arkadaşlar sığınaklardan
kıpırdanınca dünya
ve halklar
sırt sırta vurunca
davranırım

davranırım coşkuyu omuzlayarak.
hücrelerimde volkanik zelzeleler
ve gözlerim ışıltısında
taze bir fidandır yaşamak
mağrur, alımlı, taze bir fidan.

kahrın penceresini aralayarak
hınçla giriyorum dünyaya
yaşlı küre çatırdıyor ağırlığımdan
ve karşı koyuyor bana
adi masallar anlatarak
saray artıkları
oysa anamın ak saçları şahidimdir
şahidimdir doğumdan giden gelinim
ve karanlık fatihalarıyla
çocuk mezarlıkları.

insan yumuşacık cinayetler düşünebilir
allahı düşünebilir
ve meczup kralları
mihrapların derin manasına oturtabilir
ama acayip gelir nedense
gökyüzü böyle sonsuz
toprak böyle bereketli dururken
cesetlerle dolu muhaceret yolları
açlık
ve insan soyunun sefaleti

işte bu yüzden işgal ordularından çözülen müfrezeler
kahraman milislere bağlar atardamarlarını
ve çekilmiş bir hançer gibi ışıldar
ve bana kanayan yaralarından
onikiye çakılmış bir kurşun olarak devrim
her günün yirmidört saatinde.

ey günahkar dünyanın yüz akı
sevdalıyım sana
40 /