confessions

baran anlattı

Bira  · 1 Ağustos 2016 Pazartesi

  1. toplam giri 160
  2. takipçi 24
  3. puan 4213

özgür koldaş

baran anlattı
saç simülasyonu son yıllarda saç dökülmesi derdinden muzdarip olanların sıklıkla kullandığı bir kalıcı makyaj tekniği. saç olmayan derinin renklendirilmesi esasına dayanan bu teknikle yeni kesilmiş bir saç görünümü elde ediliyor. uygulamanın yapılacağı merkezlerin hijyen standartlarına uygun olması ve kullanılan araçların yüksek kalitede ve uygun teknolojide olması çok önemli. bu konuda ankara'da en bilinen merkezlerden biri dr. özgür koldaş tunalı polikliniği. saç simülasyonu uygulaması yaptıranlar tarafından da oldukça güzel geri dönüşler almakta. ne diyelim saç dökülmeniz genetik olabilir ama saçsız bir görüntüyü kabul edip etmemek de sizin seçiminizdir.

laik günlük

baran anlattı
şehirde taş binaların olduğu bir bölgedeydik. harika bahçesi olan bir eve girmiştik. daha adım attığım ilk anda o bahçenin ve evin hayatımı değiştireceğini biliyordum. bahçenin sınırını paslanmış dikenli tellerle kesin biçimde çizmişlerdi. yüksek taş duvarın üstünde teller bir tehdit gibi tutunmuştu.
yağmur vardı ve schaub lorenz marka bir televizyonda körfez savaşı görüntüleri dönüyordu. üzerimde süveter olmasına rağmen üşüdüğümü ve oturduğum yerde ayaklarımı tuttuğumu hatırlıyorum. uzun bir süre kendimle ilgilenmiş olmalıyım. dış kapının kapanma sesini duydum. hızla koştum ve sokağa çıktım. sokağın iki tarafında da sanki hiçbir tarihte hiçbir araba oradan geçmemiş gibi derin bir sessizlik, hareketsizlik vardı. sonsuz uzunlukta bir resim çerçevesinde sıkışmış hissettim.
tekrar eve döndüm.
televizyonu kapattım. kitaplıkta dilini bilmediğim kitaplar vardı. onlardan birini aldım ve açtım. sonra bir diğerini, sonra bir diğerini.
kitapların üzerinde uyumuştum. genç bir alman olan bakıcım kucağında paketlerle içeri girmişti. bana sayıları öğretirdi. eins, zwei, drei.. sonsuza kadar saysam da beni bıraktıkları yere geri dönüp almayacaklarını biliyordum.
bugün kargoyla bir paket aldım. içinden o kitaplıkta gördüğüm kırmızı kapaklı kitap çıktı. "seni hiç unutmadık"
"ben de unutmadım."

yazarların yaşadığı tuhaf olaylar

baran anlattı
hayatımda bir kez otostop çektim. yaklaşık elli km yürümüştüm. bir ağbi durdu. ne tarafa diye sordu? "şehir merkezine" dedim.
arka koltukta iki tane ördek vardı. arabanın tavanına bile mıçmayı başarmıştı ördekler.
ağbi ön koltuğa gazete serdi. bindim. sırtımı yasladığım kısımda kurumuş ördek b.ku olduğunu görmüş olmama rağmen ses çıkartmadım, ayaklarım zonkluyordu.
ağbi "çocukları okula bırahacağım, önce onları bıraham sonra seni bırakırım" dedi. "tamam" dedim. onca yolu yürüdüğüm için nasıl uykum vardı anlatamam. bir köy evine yaklaştık. üç tane ilkokul öğrencisi bebe bindiler arabaya. bir tanesi ördeğin birini kucağına aldı. diğeri ördeğin üzerine oturmak için zıpladı, ördek manevra kabiliyeti gelişmiş olduğundan kendini kurtardı. üçüncüsü de araba kullanan babasının kucağına oturdu.
kucakta giden velet sık sık direksiyona saldırdı, dikiz aynasını kanırtarak söktü, ördeklerden birini benim kucağıma attılar.
okul, şehir merkezinden ters yönde. bir ara yanımızdan bir otobüs geçti. "ağbi ben ineyim olmazsa..." dedim. lafı ağzıma tıkadı. köy bakkalından hepimize gazoz aldı ağbi. veletlerden biri bana ne iş yapıyorsun diye sordu ben de astronotum dedim, göz kırptım, eğlendik.
bu velet babası bakkalla konuşmayı bitirip arabaya binince babasına "bu oğaabi hastrotmuş" dedi. babası da garipsemedi. bu arada saat dokuzbuçuk oldu. ağbiye "okul kaçta başlıyor yahu" dedim. "üğretmeng yoh, geç geliyür" dedi. yok mu geç mi geliyor anlamadım.
bir km sonra derme çatma bir yapıya ulaştık. oradan bir koyun aldık ve ağbi "çocuhlar öne gelsing, sen argıya geçh" dedi.
kucağımda iki ördek ve yanımda bir koyunla sehayate devam ettim. uykusuzluktan koyunla bakışırken kafam düşüyordu. "ağbi sen beni en yakın otogara bırak, ben oradan giderim" dedim.
"bah, bien sengi götüreciğem hemşehrim, sen nideceeen" dedi ağbi.
çocukları okula bıraktık. okul dediysem prefabrik yapılar kadar muhtemelen tek sınıflı bir bina. bizi karşılayan hademe "engişdeea, nirde galdınh yıav" diyerek üzerimize seğirtirken ağbi şaka olsun diye üzerine sürdü ve direksiyon hakimiyetine sahip olan bebe direttiği için hademeyi ezdi.çıkıp baktık. "adamın iç kanaması olabilir" dedim. ağbi "yığoh yıav ben her gün çarbıyom" dedi.
"ağbi saçmalama adam ölür" dedim, ikna ettim. arkaya hademe arkadaşı yatırdık, önde koyun ve ben hastaneye gidiyoruz, ördeklerden biri ayağımın dibinde, kucağımda koyun, arkada bir ördek ve bir ahlayıp vahlayan adam vardık hastaneye.
acil girişinde "iç kanama olabilir" dedim gelen görevliye. görevli kucağımdaki koyunun yüzüne bakıp sesin nereden geldiğin anladıktan sonra "veterinere gidin" dedi. "ağbi şaka mı yapıyorsunuz arkada yatan adam için diyorum" dedim.
şoför ağbi olayın ciddiyetini anlayınca ağlamaya başladı. arabayı park ettik, şoför ağbi sedyede götürülen hademeyi yoklamaya gideceğini benim arabada beklememi, polis gelirse dörtlüleri yaktığını, uzun kalmayacağımızı söylememi tembihleyerek gitti.
onun gitmesinin üstüne polis geldi. camı indirdim. "buraya park edemezsiniz" dedi. ben durumu izah etmeye çalışırken ördeklerden biri camdan atladı. ben de onu yakalamak için kapıyı açınca koyun da atladı. kısa bir an ördeği mi koyunu mu yakalamam gerektiğini bilemedim. polise "ağbi arkada bir ördek daha var ona sahip çıkın" dedim ve koyunun peşinden koştum. bu sırada bir şarjmatik gözüme ilişti. bu ilçeden kendi imkanlarımla kurtulabileceğimi düşündüm. koyunu tutmuşken oraya yaklaştım. bir lira atıp telefonumu taktım. koyunla rodeo yapıyormuşum gibi tuttuğum için insanlar şaşkın bakışlarıyla bizi süzüyordu. polis ağbi kaçan ördeği de getirip kucağıma verdi. telefonda açılacakmış gibi bir görüntü yoktu. (eski modeldir, şarja taksanız bile hemen açılmaz.) bu sırada ağbi geldi. "bunlar sana emanet ben bi eve gideceğm" dedi.
"ağbi ben bunlarla ne yapayım, al bunları da götür" dedim. "hanım gızar" dedi.
yanımda iki ördek bir koyunla hastane avlusunda beklemeye başladım. bir süre sonra koyun ot mot buldu yemeye başladı. büfeden pet şişe aldım kestim, suluk yaptım. ördekler su içti.
telefonumu kontrol ettim. yok. şarj olmuyor. büfeciden rica ettim telefonunu kullanmak için. aradım, arkadaşlarım geldi. (gecikmeli olarak) biraz garipsediler.
durumu izah ettim. "önce bu koyunu ve ördekleri eve bırakacağız sonra eve gideceğiz"
başta bu plan makul görünüyordu. hastaneden ayrılalı yirmi dakika olmuştu, yolda polis durdurdu bizi. arabadan inin dediler. indim, kelepçeyi taktılar.
koyun hırsızı ben
bu kez polis arabasında koyunla kucak kucağa ilçe emniyet'e gittik. iki de ördek var unutmayalım. onları ayrı iki koliye koyup ağızları açık biçimde kucakladılar.
iki saat kadar bekledim. ifademi verdim. ağbi geldi. durumu izah ettim.
ağbi şikayetini geri aldı. "gomserim arhadaşı danıyorum, gendisi hasdırottur zatenleri"
gece beni eve bıraktıklarında duş alıp deliksiz 12 saat uyudum.

evet, ben hasdırotum

not: bu otostopun nedenini de başka zaman anlatırım.
2

diğer sözlük yazarlarının laik sözlük düşmanlığı

baran anlattı
genelde tüm sözlükler için geçerli olan durumdur. ekşiden uludağa ondan dünya sözlüğe kadar bir çok sözlükte yazdım hepsi yazmadığı diğer sözlükleri, pü kaka diye yerden yere vururlar bir sözlüğün ortamını hiç bilmeyen bile laf olsun torba dolsun diye başlık olarak gördüğü başka bir sözlük hakkında kusabildiği kadar nefret kusar üstelik her sözlük kendi içerisinde diğer sözlüklerden daha troll daha kalitesizdir. ama laik sözlük adından olsa gerek bu konuda diğer sözlüklerin bir tık önünde. mesela kürt kızı sikip kürtçü olmak, ya da türk kızlarının iyi sakso çekmesi, gelini siken amca vb miğde bulandıran başlıkların bulunduğu internet ortamının en çöp platformu olan uludağ sözlükte ya da yauv t*ayyip allah tarafından gönderilmiş kardeşim bi görün artık yav diyen t*ayyipçi dünya sözlükte bile laik sözlük için çok ilginç eleştiriler görmem mümkün. Türkiye'nin 20 yıllık sözlük geçmişinde bana zevk veren cogito sözlük, ekşi sözlüğün 2009 lu hali, inci sözlüğün ilk 2 senesi ve laik sözlüktür. gerisi boş.

asuman özdağlar

baran anlattı
oyun ve optimizasyon teorisi üzerine yaptığı araştırma ve çalışmalarıyla tanınan Türk bilim insanı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümü'nden mezunu. 1996'da Amerika Birleşik Devletleri'ne giderek yüksek lisans ve doktorasını Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde tamamlamıştır. Daha sonra burada görev almaya başladı ve 2012 sonrasında profesör unvanını aldı. Aralık 2017'de ise enstitünün Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü Başkanlığı'na atandı.[

Babası eski bir milletvekili ve Turgut Özal'ın ilk kabinesinde petrol işlerine bakan Devlet Bakanı İsmail Özdağlar, eşi ise MIT'de iktisat profesörü ve alanında tanınan bir ekonomist olan (bkz:Daron Acemoğlu) 'dur

daron acemoğlu

baran anlattı
2005 yılında John Bates Clark madalyası almış Türk-Amerikalı ekonomisttir. IDEAS/RePEc araştırma veri tabanına göre, "Dünya'daki En Çok Alıntı Yapılan ilk 10 Ekonomist" arasındadır.
Acemoğlu'nun ilgi alanı içine giren başlıca konular, siyasal ekonomi, ekonomik kalkınma, ekonomik büyüme, gelir ve ücret dengesi eşitsizliğidir. En güncel çalışmaları ise "kurumların ekonomik gelişim ve siyasal ekonomideki yeri" üzerinedir. Bu alandaki çalışmaları, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) tarafından 2006 yılında "Bilim Ödülü"ne layık görülmüştür. Eşi (bkz:asuman özdağlar) dır.

yugoslavya sosyalist federal cumhuriyeti

baran anlattı
Balkanlar'da II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan ve 1992 yılına kadar hüküm süren sosyalist federal cumhuriyet.
Devletin bulunduğu alanda bugün Bosna-Hersek, Sırbistan, Hırvatistan, Makedonya, Karadağ, Slovenya ve Kosova bulunur.

Savaş öncesi ülkenin kurulduğu topraklarda Yugoslavya Krallığı bulunuyordu. Krallık yıkıldı. Ülke adını 1943 yılında Demokratik Federal Yugoslavya, 1946'da Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti ve nihayetinde 1963 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti olarak değiştirdi.

Cumhuriyetin ilk başkanı Josip Broz Tito'dur. Ülke Soğuk Savaş döneminde Sosyalist olmasına rağmen tarafsız bir politika izlemiştir ve Bağlantısızlar Hareketi'nin kurucu üyelerinden biri olmuştur.

Yükselen etnik milliyetçilik hareketi 1980'li ve 90'lı yıllarda YSFC'nin üye ülkelerinin bağımsızlık talep etmelerine yol açtı. Bu hareketin gittikçe güçlenmesi ve Zenofobi'nin ortaya çıkmasıyla ülkede uzun yıllar huzursuz bir ortam vardı. 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılması ve bu dağılma sonucu yaşanan Doğu Bloku'nın çözülmesi devresinde ülkede Yugoslavya iç savaşları yaşandı ve bu süreç sonucunda ülke parçalandı. Parçalanma, özerk cumhuriyetlerin var olan sınırları doğrultusunda gerçekleşti.

aliya izzetbegoviç

baran anlattı
bağımsız Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı. Hayatını merak edenler ve wiki ye giremeyenler için buraya copy paste yapıyorum.

Aliya İzzetbegoviç, 1925'te bugün Bosna-Hersek'in kuzeybatısında bulunan Bosanski Šamac kasabasında Dünya'ya geldi. Ailesi İslâmî duyarlılığa sahip bir aileydi. Ancak İzetbegović, Müslümanları Avrupa'ya dışarıdan girmiş kimseler olarak gören bir çevrede yetişti. Saraybosna'da bir Alman lisesinde eğitim gördü. Bilime önem veren ve disiplinle çalışan bir öğrenci olarak tanındı.

Lise çağında üstün kabiliyetleriyle ve İslamî konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde bazı arkadaşlarıyla birlikte dinî konuları tartışmak amacıyla Mladi Muslimani (Müslüman Gençler Kulübü) adını verdikleri bir kulüp kurdu. Bu kulübü kurduğunda henüz 16 yaşındaydı, fakat oldukça etkin ve üretken bir düşünce kabiliyetine sahip olduğu gözleniyordu. Bu yüzden kurduğu kulüp bir düşünce kulübü olmaktan çıkarak aktivite kulübüne dönüştü. Dolayısıyla birtakım eğitim ve hayır faaliyetlerine öncülük etmeye başladı. Ayrıca genç kızlar için de ayrı bir birim oluşturdu. İkinci Dünya Savaşı esnasında da ihtiyaç sahiplerine yardım etti.

13 Ocak 1946'da Yugoslavya yeniden bağımsızlığına kavuştu. Ancak bu bağımsızlık hareketinde Komünist Parti yanlıları önemli bir rol üstlendiklerinden bağımsızlık sonrasında da ülkede yönetimi ele geçirdiler. Ülkenin resmî statüsünü de federal cumhuriyetler birliği olarak belirlediler. Buna göre Yugoslavya altı federal cumhuriyet ile iki özerk bölgeden oluşacak, cumhuriyetlerden biri de Bosna-Hersek Cumhuriyeti olacaktı.

Komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle birlikte dinlerin toplumsal hayattaki varlığı giderek azaltıldı. İzetbegović, politik İslamı savunduğundan ve ateizme karşı olduğundan komünist yöneticilerin en önemli hedeflerinden biriydi. Bu sebeple 1949'da İslamcılık suçlamasıyla hapse girerek beş yıl hapis cezası çekti.

İzetbegović'in sıkıntıları 1953'te iktidara gelen Tito zamanında daha da arttı. Bu arada sistemin Müslümanların meseleleriyle ilgilenmesi üzere görevlendirdiği Hasan Duzu ile ilişki kurarak onunla irtibat halinde çalışmalar yürütmeye başladı.

Tito'nun 1974'te yeni bir anayasa hazırlamasından sonra yönetim din üzerindeki kontrolünü kısmen hafifleterek bazı geleneksel İslamî kurumların yeniden işlev kazanmasına imkân sağladı. Bu yumuşama üzerine bazı camiler ve medreseler yeniden açıldı. Küçük çapta da olsa bir yumuşamayla bazı dinî kurumların yeniden hayata geçirilmesi Müslümanlar arasında hızlı bir İslamî uzlaşıya zemin hazırladı.

1980'de Tito ölünce federasyon cumhurbaşkanlığı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıktı. Bunun üzerine altı federal eyaletin her birinin cumhurbaşkanının sırayla bir yıl federasyon cumhurbaşkanlığı yapması üzere anlaşma sağlandı. Bu gelişmeyle birlikte ülkede kısmen bir demokratikleşme sürecine girilmiş oldu. Çünkü federal eyaletlerde yönetime geçmek isteyenler siyasal partiler vasıtasıyla faaliyetler yürütebiliyorlardı. Buna bağlı olarak hürriyetlerde de bir genişleme oldu. İzetbegović'in oğlu bu ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983'te "İslamî Manifesto" adıyla yayınladı. İzetbegović'in daha önce 1970'te de bu adla bir kitabı yayınlanmıştı. 1983'te söz konusu kitabın yayınlanması epey bir yankı uyandırdı. Hâkim sistem bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzetbegović'i Avrupa'nın ortasında radikal İslamî bir cumhuriyet kurmak için çalışmakla suçladı ve tutuklattı. İzetbegović, mahkeme önüne çıkarılıp “hakim sistemi değiştirmek ve Bosna-Hersek'i İslamî devlete dönüştürmek için çalışmak”la itham edildi ve yargılamadan sonra 14 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Fakat bu mahkûmiyet onun kitabının bütün Bosna'da duyulmasını ve tesirini göstermesini sağladı. Müslümanlar muhtelif yollarla onun söz konusu kitabını temin etmeye çalışıyorlardı. Kitabın yazarının bu kitaptan dolayı hapiste olması okuyanların ruhlarındaki tesirinin daha da artmasına sebep oluyordu.

Yargıtay kararıyla daha sonra mahkûmiyet süresi 11 yıla indirildi. 1988'de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı.

Beş yıllık hapis süresi (1983-1988) İzetbegović'in hayatında önemli etkiler yaptı. Hapiste düşünmeye, fikir üretmeye, daha önce üretilmiş fikirlerden istifade etmeye çokça fırsat buldu. Bunun yanı sıra önemli bir fikri eserinden dolayı hapse atılması olması, onun fikirlerinin çevrede daha çok yankı uyandırmasına sebep oldu. Ayrıca onun hapiste olduğu dönemde yıllarını verdiği "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı meşhur kitabı yayınlandı. Bu kitabını bir arkadaşı neşretti ve çok kısa zamanda geniş bir kitleye ulaşarak büyük yankı uyandırdı. İzetbegović, bu kitabıyla İslam'ı sade ve öz bir şekliyle yetişen nesillere kazandırmayı hedefliyordu


Alija İzetbegović'in 1997 yılındaki Amerika Birleşik Devletleri ziyareti
İzetbegović, hapisten çıktığında Dünya'da komünist rejimler çöküş dönemine girmişti. Yugoslavya'da da eski federatif yapının korunması konusunda çok fazla bir duyarlılık kalmamıştı. Bunun yerine bağımsızlık yanlısı fikirler etkisini göstermeye başlamıştı. Ayrıca eyaletlerde yönetime geçme konusunda etkin siyasi yarışlar başlamıştı. Aliya İzzetbegoviç de Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyeti'nde Demokratik Eylem Partisi (SDA) adı verilen bir siyasi parti kurdu. Bu parti Bosna-Hersek'te 5 Aralık 1990'da gerçekleştirilen genel seçimleri kazanarak lideri Aliya İzzetbegoviç cumhurbaşkanı oldu. Bu seçim SDA'nın girdiği ilk seçim olmasına rağmen büyük bir başarı elde etti ve cumhurbaşkanlığını kazanmasının yanı sıra parlamentoda da 86 sandalye elde etti. Hastalık nedeniyle 14 Mart 1996 yılında Başkanlık görevini bırakmak zorunda kaldı .

1990'lı yıllara girildiğinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti içinde bir bağımsızlık hareketi baş gösterdi. Özerk cumhuriyetler birbiri ardından bağımsızlıklarını ilan ediyor ya da bu yönde niyetlerini ortaya koyuyorlardı. Bosna-Hersek de 1 Mart 1992'de gerçekleştirdiği referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etti. Çünkü yapılan referandumda halkın % 62,8'i bağımsızlığı tercih etmişti. Ancak Sırplar hemen arkasından Bosna-Hersek yönetiminde söz sahibi olan Müslümanlara karşı savaş açarak yeni bir katliam hareketi başlattılar. Hırvatistan ve Slovenya'nın bağımsızlık mücadelesine destek olan Avrupa ülkeleri ve ABD ise Bosna-Hersek'i Sırp saldırıları karşısında yalnız bıraktılar. Bosna-Hersek Müslümanlarını en çok sıkıntıya sokan da, Avrupa'nın üçüncü büyük ordusu Yugoslavya Federal Ordusu'nun Sırp çetnikleriyle birlikte hareket etmesi, onlara destek vermesiydi. Müslümanlarsa herhangi bir askerî destekten yoksun ve silah yönünden çok zayıftılar. Sonuçta Sırplar Bosna-Hersek'in önemli şehirlerini işgal ettiler. Bu işgal hareketi bir milyona yakın Müslüman'ı göçe zorladı. Sırplar işgal ettikleri yerlerde hem katliam hem de yıkım gerçekleştiriyorlardı. Özellikle camileri ve İslamî izler taşıyan tarihî eserleri yıkmaya özen gösteriyorlardı.

Bosna-Hersek meselesinin çözümü için değişik tarihlerde gerçekleştirilen görüşmeler ve arabuluculuk çalışmaları da bir sonuç vermedi. 1994'ün sonuna gelindiğinde Bosna-Hersek'teki iç savaşın aldığı can sayısı 250.000'i, göçe zorladığı insan sayısı ise 1 milyonu aşmıştı.

Bosna-Hersek Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç çok büyük askerî güce ve imkana sahip olan Sırplarla, her türlü askeri imkandan yoksun ve hiçbir dış desteğe sahip olmayan Bosna-Hersek halkını karşı karşıya getirmemek için önce oldukça temkinli bir politika izledi.


Bosna-Hersek Müslümanlarının direnişlerine Müslüman halklar grubu sahip çıktı. İslam dünyasının muhtelif bölgelerinden gençler direnişçiler soykırıma dur demek için bu ülkeye gitti. Direniş ve savaş aynı zamanda Bosna-Hersek Müslümanları arasında İslamî bilinçlenmenin artmasını da sağladı. Ancak ülke yönetimleri Bosna-Hersek Müslümanlarını büyük ölçüde yalnız bıraktılar. Katliamın son raddesine vardığı sırada da Sırpların isteklerini kabul etmeleri için Müslümanlara baskı yaptılar. İşte bu siyasi baskılar ve eşit olmayan savaş şartları karşısında İzetbegović, önüne konulan anlaşmayı kabul etmiştir. Çünkü savaşın devam etmesi Bosna Müslümanlarının tam bir soykırımla karşı karşıya gelmeleri gibi sonucun doğmasına sebep olabileceğini düşünüyordu. Neticede 1995'te ABD tarafından dayatılan Dayton Anlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi. Anlaşma Bosna-Hersek topraklarının % 51'ini Müslümanlara ve Hristiyan Hırvatlara, % 49'unu da Bosna-Hersek Sırplarına (veya bu ülkeye yerleşmiş Sırplara) veriyordu. Yönetimin de bu üç halk arasında paylaşılmasını şart koşuyordu. Anlaşmayla Amerika Birleşik Devletleri, aynı zamanda Müslümanlara ellerindeki silahları imha etmelerini ve ABD patentli silahları, yedek parçasız bir şekilde satın almalarını şart koştu.

birinci beş yıllık kalkınma planı

baran anlattı
Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (BBYSP olarak da bilinen), 17 Nisan 1934 tarihinde Türkiye'de yürürlüğe konulan, 1934-1939 yılları arasında sanayi gelişiminin hedeflendiği plandır.

Sovyetler Birliği'nin Birinci Beş Yıllık Plan'ından tecrübeli SSCB'nin teknik ve mali yardımıyla hayat bulan, Sovyet uzmanların hazırladığı raporların yanı sıra ABD'li uzmanların raporlarından da yararlanılarak[, ham maddeleri Türkiye'de bulunan veya sağlanabilecek sanayinin kurulması amaçlandı. Büyük sermaye ve ileri teknoloji gerektiren sanayi devlete bırakıldı. Kurulmasına karar verilen sanayinin üretim kapasitesi ile Türkiye'nin ihtiyaç ve tüketimi arasındaki paralellik kurulması hedeflendi. Planda yirmi fabrika kurulması teklif edildi. Ekonomik gelişmenin ülkenin çeşitli yörelerine dengeli bir şekilde dağıtılması hedeflendi

netflix'ten bedavaya film izleme yöntemi

baran anlattı
ölücüler için film izleme yöntemidir.
netflix bedava izleme yöntemini anlatıyorum. %100 işe yarayacak.
1. adım payoneer.com a girip üye oluyorsunuz. 2 sonra kredi kartı talebinde bulunuyorsunuz. 3 kartınız 2 haftaya geliyor (abd den gelecek) sonra bu kart ile girip netflixe üye oluyorsunuz ve 1 ay boyunca bedava izliyorsunuz. bu işlemi sürekli tekrarlayabilirsiniz tabi fakirseniz yapın zenginseniz uğraşmayın. bir seferde 12 üyelik açarım derseniz 1 yıl boyunca bedava netflix izlemiş olursunuz.
4 /