confessions

partizan

Bira  · 26 Nisan 2017 Çarşamba

  1. toplam giri 91
  2. takipçi 17
  3. puan 1849

ülkücülerin sürekli mahalle basmaya gelip dayak yemesi

partizan
Bir hayli komik ve eğlenceli olaydır. Ankara'da yaşadığım için buradan örnek vereceğim;
Konur sokak, Tuzluçayır, karanfil sk. gibi yerlere sürekli emanetlerle gelip "..... kürde mezar olacak" diye slogan atarlar. Hatta genelde polis destekli gelirler ama nafile :) 100+ kişilik bu sürü, 30 kişilik karşıt görüşten kaçarlar. Sosyalistleri genelde bölücü olmakla suçlarlar ama alevileri kesmek için tuzluçayıra, solcuları öldürmek için karanfile, konura gelirler. Sonra dayak yiyince "pkklılar vatan evlatlarına saldırdı auuu"
Yaşayanlar bilir, tartışmasız dünyanın en eğlenceli şeyidir bunları kaçarken izlemek.



Bu da favorimdir benim;

13

grup yorum şarkılarını cephe propagandası olarak yargılamak

partizan
Maalesef böyle bir şey var, insanların kaç çocuk yapacaklarına, kürtaja, içtikleri alkolun saatine, bindikleri otobüse(bkz:Malatyada olan pembe otobüsler) karışanlar artık şarkılarımıza da karısıyor. Yakında mahkemesine de çıkacağım. Hoş bu ülkede açlık grevine de terör propagandası deniliyor "hırsız var" denilince de terörist olunuyor hatta "hayır" dersek bile terörist oluyoruz.
Sahi, onlardan olmayan herkes terörist midir?
2

Grup yorum

partizan
Şarkılarını sosyal medyada paylaşırsanız "DHKP-C Propagandası yapmak" olarak nitelendiriyorlar. Şarkıdan bile korkuyorlar anlayacağınız, halbuki muhteşem bir grup ve muhteşem şarkıları vardır.

Bkz: Gel ki şafaklar tutuşsun, Halkız haklıyız kazanacağız, Haziranda ölmek zor, Omuzdan tutun beni

küba

partizan
Sağlık alanında şüphesiz mükemmel gelişme katettiler.
Yanlış bilinen bir diğer şey, fakir değiller, eşitler. "Fakir-Zengin" diye bir sınıfsal ayrımın olmadığı, insanların eşit, huzurlu(anlatılana göre) olduğu bir ülke. İşçilerin, emeğinin asla sömürülmediği bir ülke. Hatta bir olayı anlatayım;

"Ferhan Şensoy'un bu sırrını tiyatrocu İlkay Saran canlı yayında şöyle açıkladı: Ferhan ile 'Şans Kapıyı Kırınca' filmini çekmek üzere Küba'ya gittik. Bir gün sette çalışırken Fidel Castro tarafından görevlendirilen bir adam bize zarflar getirdi. Zarflarda yönetmen Ferhan Şensoy için 20, oyuncular için 10, teknik ekip için de 5'er dolar vardı. Ferhan Şensoy parayı kabul etmeyip gönderdi. Tabii biz de geri verdik. Ancak para, şöyle bir notla sete geri gönderildi: 'Topraklarımda çalışan hiçbir işçinin emeği karşılıksız kalamaz. Ülkemde çekim yaptığınız için teşekkür ederim.
- Fidel Castro' Fidel Castro'nun bu notundan çok etkilenen Ferhan Şensoy ve bizler parayı kabul ettik. Sonra da paranın hepsini toplayıp Küba'daki bir tiyatroya bağışlamıştık."

küfür etmek

partizan
Aslında çok kaba bir şey ama ettiğimde genelde bi rahatlarım. Cinsiyetçi olanları kullanmamak en doğrusu, hiç kullanmamak da en doğrusu gerçi ama işin zoru o. Bir de Can Yücelden bir söz bırakayım
"küfür burjuvazinin ağzında lağım çukurudur işçi sınıfının ağzında açan çiçektir"

kurtuluş hareketi

partizan
Kurtuluş, 1971 silahlı direnişinden sonra hapisten çıkan THKP-C kadrolarının 1974'de THKP-C'nin yayın organı haftalık Kurtuluş Gazetesi ve aylık Kurtuluş Sosyalist Dergi çevresinde oluşturdukları Marksist-Leninist siyasi harekettir. Örgüt zaman zaman THKP-C/KURTULUŞ, Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü (TKKKÖ) gibi isimleri kullanmış en sonunda KURTULUŞ örgütü (hareketi) adını almıştır.

Hareketin kurucuları arasında THKP-C ileri gelenlerinden eski Dev-Genç'liler Mustafa Kemal Kaçaroğlu, Mahir Sayın, İlhami Aras, Ali Demir, Seyfi Cengiz ve Şaban İba gibi isimler vardır.[1] Hareket içinde en çok tartışılan konu Kürt Sorunu olmuştur. Kurtuluş'un komsomol örgütü Genç Kurtuluşçular Birliği (GKB)'dir. Genç Kurtuluşçular Birliği zaman zaman KURTULUŞ/GKB isminide kullanmıştır. GKB çeşitli zamanlarda silahlı ve molotoflu eylemler düzenlemiştir.

12 Eylül Darbesi'nde ilk idam edilen sanık olan Necdet Adalı, Kurtuluş örgütünün liseli kanadı olan Dev-Lis'e mensuptur.

1994 Birleşik Sosyalist Parti'nin oluşumuna katılmıştır. Daha sonra BSP'nin kapanması üzerine 1996 yılında ÖDP'ye katılmıştır. 2002 yılında ÖDP içerisindeki diğer gruplarla çıkan Kürt Sorunu üzerine bir tartışmadan sonra Odakçılar, Hareketçiler ve Troçkistler'le beraber Sosyalist Demokrasi Partisi'ni kurmuştur.

Son olarak Sosyalist Demokrasi Partisi'nden ayrılan Kurtuluşçular'ın bir bölümü, 2008'de "yeniden kuruluş"a bir geçiş örgütü olarak İşçilerin Sosyalist Partisi'ni kurmuşlardır. Daha sonra Kurtuluşun uzun yıllardır savunmakta olduğu "sosyalist hareketin yeniden yapılanması" fikrine karşı Kurtuluş Örgütünün partiyi arkadan yönetmesi gerektiğini savunan kesimle yeniden yapılanmayı savunan iki grup ortaya çıktı. 2011 yılında partinin 2. olağanüstü kongresi yapıldı. Yapılan kongreden sonra partinin, parti dışında oluşturulan "Kurtuluş Örgütü" tararfından yönetilmesi gerektiğini savunanlar İşçilerin Sosyalist Partisi'nden istifa etti. İstifa edenler bir müddet sonra kendileri gibi düşünen Sosyalist Demokrasi Partisi'ne katılmışlar, kalanlarsa diğer bileşenlerle birlikte Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisini kurmuşlardır. Kurulan demokratik partilerle beraber bu hareket kendini tamamiyle fesh etmiştir.

örgütlenin

partizan
Örgütlenmeyi bana tekvando öğretmenim anlatmıştı;

"Bir el düşün, beş parmak da açık olursa içeri çok kolay sızılır ve o el kırılmaya mahkum olur. Bir de bes parmağın birleşip yumruk olduğunu düşün, bu sefer çok daha can acıtır, cok daha dirençli olur."

lenin'in sosyalizm ve din yorumu

partizan
Bugünkü toplum, tamamen geniş emekçi kitlelerin nüfusunun ufak bir azınlığı; yani toprak sahipleri ve kapitalistler sınıfı tarafından sömürülmesi esası üzerine kurulmuştur. Bütün yaşamları boyunca kapitalistler hesabına çalışan "özgür" işçilere sadece kazanç sağlayan kölelerin yaşamını sürdürmeye, kapitalist köleliğin güvenini ve sürekliliğini sağlamaya yetecek oranda geçim olanağı "tanındığından", bu toplum bir köle toplumudur.
İşçilerin ekonomik baskı altında olmaları, kaçınılmaz biçimde her türlü siyasal baskıya, toplumsal aşağılanmaya, kitlelerin ruhsal ve moral çöküntüsünün artmasına yol açar. İşçiler ekonomik kurtuluşları adına az ya da çok ölçüde siyasal özgürlük elde etmek için savaşabilirler. Ne var ki, kapital gücü yönetimden yok edilmedikçe ne oranda olursa olsun elde edilecek siyasal özgürlük, işçileri yoksulluktan, işsizlikten ve baskıdan kurtaramayacaktır.
Başkaları hesabına çalışmaktan, yerine getirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmışlıktan yılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıkla yüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir. Doğaya yenik düşen ilk insanların tanrılara, şeytanlara, mucizelere ve benzeri şeylere inanmasına yol açışı gibi, sömürülen sınıfların sömürenlere karşı mücadeledeki yetersizliği de kaçınılmaz olarak ölümden sonra daha iyi bir yaşamın varlığına inanmalarına yol açar. Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarının emeğinin sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücü varlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığını gösterir ve cenette de rahat yaşamaları için ehven fiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir.
Ne var ki, köleliğinin bilincine varmış ve kurtuluşu için mücadeleye başlamış köle, kölelikten yarı yarıya çıkmış demektir. Fabrika endüstrisinin yetiştirdiği ve kent yaşamının aydınlattığı modern, sınıf bilinçli işçi, dinsel önyargıları bir yana atar, cenneti papazlara ve burjuva bağnazlarına bırakır ve bu dünyada kendisi için daha iyi bir yaşam elde etmeye çalışır. Bugünün proletaryası, din bulutuna karşı savaşta bilimden yararlanan ve işçileri bu dünyada daha iyi bir yaşam adına kavga vermek için birleştirerek öteki dünya inancından kurtaran sosyalizmin yanında yer alır.
Din, kişinin özel sorunu olarak kabul edilmelidir. Sosyalistler, din konusundaki tavırlarını genellikle bu sözlerle belirtirler. Oysa herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için bu sözlerin anlamı kesinlikle açıklanmalıdır. Devlet açısından ele alındığı sürece, dinin kişisel bir sorun olarak kalmasını isteriz. Ancak, Partimiz açısından dini kişisel bir sorun olarak göremeyiz. Dinin devletle ilişkisi olmaması, dinsel kurumların hükümete değin yetkileri bulunmaması gerekir.
Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz. Resmi belgelerde bir vatandaşın dininden söz edilmesine de son verilmelidir. Kiliseye ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardımı yapılmamalı, hiçbir ödenek verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen bağımsız, aynı düşüncedeki kişilerin oluşturduğu kurumlar niteliğinde olmalıdır. Ancak bu isteklerin kesinlikle yerine gelmesi halinde, kilisenin devlete Rus vatandaşların ise kiliseye feodal bağımlılıklarının sürdüğü, (bügüne kadar ceza yasalarımızda ve hukuk kitaplarımızda yer alan) engizisyon yasalarının var olduğu ve uygulandığı, insanları inançları ya da inançsızlıkları nedeniyle cezalandırdığı, insanların vicdan özgürlüğünü baltaladığı ve kilisenin şu ya da bu afyonlamasıyla hükümetten gelir ya da mevki sağladığı utanç verici geçmişe son verilebilir. Sosyalist proletaryanın modern devlet ve modern kiliseden istediği, kilise ile devletin birbirlerinden kesinlikle ayrılmasıdır.
Rus devrimi, bu isteği siyasal özgürlüğün bir gereği olarak gerçekleştirmelidir. Polis yönetimli feodal otokrasiye bağlı memurların başkaldırısı, kilise evresinde bile huzursuzluk, tedirginlik ve öfke yarrattığı için din ve devleti ayırma isteğini gerçekleştirmek konusunda Rus devrimi özellikle elverişli bir ortamdadır. Rus Ortodoks din adamları her ne kadar cahilseler de, onlar bile Rusya'daki eski, ortaçağa uygun düzenin yıkılmasıyla patlayan gümbürtüden uyandılar. Onlar bile özgürlük isteğinde birleşiyor, onlar bile bürokratik uygulamalara ve memur zihniyetine, "Tanrının hizmetkârları"nı zorla polise casusluk ettirmek isteyenlere karşı çıkıyorlar. Biz sosyalistler, bu hareketi desteklemeli, kilisenin dürüst ve içten üyelerine doğru sonuca ulaşmaları konusunda yardımcı olmalı, onların özgürlük isteklerini sürdürmelerini sağlamalı ve kilise ile polis arasındaki ilişkiyi koparmalarını onlardan istemeliyiz. Ya içtenlikli ve dürüstsünüzdür, ki o zaman kilise ile devletin ve kilise ile okulun kesinlikle birbirlerinden ayrılmasından, dinin tamamen kişisel bir sorun olarak kabul edilmesinden yana olursunuz. Ya da özgürlük konusunda bu tutarlı istekleri benimsemezsiniz, ki o zaman da engizisyon geleneklerinin hâlâ tutsağı demeksinizdir; rahat memuriyetlerinize ve hükümet kaynaklı gelirlerinize bağlısınız demektir; silahınızın ruhsal gücüne inanmıyorsunuz ve devletten rüşvet almayı sürdürüyorsunuz demektir. O takdirde de bütün Rusya'daki sınıf bilinçli işçiler size amansız bir savaş açacaklardır.
Sosyalist proletaryanın partisi açısından, din kişisel bir konu değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu adına bir araya gelmiş sınıf bilinçli, ileri savaşçıların toplandıkları bir yerdir. Böylesi bir birlik dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen sınıf bilinci yoksunluğuna, bilgisizliğe ve geri kafalılığa kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. Din diye tanımlanan ve halkın üzerine indirilen koyu sisle, sözlerimizi ve yazılarımızı kullanarak tamamen ideolojik silahlarla savaşabilmek için kilisenin kaldırılmasını istiyoruz. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisini, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim için ideolojik mücadele kişisel bir sorun değil, bütün Partinin, bütün proletaryanın sorunudur.
Madem ki durum böyledir, o halde Programımızda ateist olduğumuzu neden açıklamıyoruz? Hıristiyanların ve öteki dinlere inananların partimize girmesini neden yasaklamıyoruz?
Bu soruya verilecek cevap, din sorununun burjuva demokratları tarafından ortaya konuluşu ile Sosyal Demokratlar (Marksistler-b.n.) tarafından ortaya konuluşu arasındaki ayrımı belirleyecektir.
Bizim Programımız tamamen bilimsel, dahası materyalist dünya görüşü temeli üzerindedir. Bu nedenle Programımızın açıklanması demek, din sisinin gerçek tarihsel ve ekonomik kökenlerinin açıklanmasını da zorunlu kılacak demektir. Propagandamız kaçınılmaz olarak ateizm propagandasını, gerekli bilimsel yayımların yapılmasını, otokrat feodal hükümetin bugüne kadar yasakladığı ve kovuşturduğu yazıların Parti çalışmalarımızın bir dalı haline getirilmesini de içermektedir. Bir zamanlar Engels'in Alman sosyalistlerine verdiği öğüdü şimdi bizim izlememiz gerekebilir: Onsekizinci yüzyıl Fransız Aydınlanma dönemi düşünür ve ateistlerinin yazıları çevirilmeli ve geniş ölçüde yayılmalıdır.
Ancak, hiçbir koşulda din sorununu burjuva radikal demokratlarının sık sık yaptığı gibi, soyut, ülkücü bir biçimde, sınıf mücadelesinden kopuk "entellektüel" bir sorun olarak ortaya koymak yanlışına düşmememiz gerekir. Aşırı baskı temeline oturan ve işçilerin eğitilmediği bir toplumda, dinsel önyargıların sadece propaganda yöntemleriyle yok edilebileceğini sanmak budalalık olur. İnsanlığın üzerindeki din boyunduruğunun, toplumdaki ekonomik boyunduruğun bir sonucu ve yansıması olduğunu akıldan çıkarmak burjuva dar görüşlülüğünden başka birşey değildir. Proletarya kapitalizmin karanlık güçlerine karşı kendi mücadelesiyle aydınlanmadıkça, ne kadar bildiri dağıtılırsa dağıtılsın, ne kadar söz söylenirse söylensin proletaryayı aydınlatmak olanaksızdır. Bizim açımızdan ezilen sınıfın bu dünyada bir cennet yaratmak adına gerçek devrimci mücadelede birleşmesi, öteki dünya cenneti konusunda proletaryanın görüş birliğine gelmesinden daha önemlidir.
İşte bu nedenle Programımızda ateist olduğumuzu belirtmiyoruz ve böyle davranmak zorundayız. İşte bu nedenle, eski önyargılarını henüz sürdüren proleterlerin Partimize katılmalarını engellemiyoruz ve engellememek zorundayız. Biz her zaman bilimsel dünya görüşünü öğütleyeceğiz ve çeşitli "Hıristiyanlar"ın tutarsızlıklarıyla savaşacağız. Fakat bu hiçbir zaman, yeri olmadığı halde din sorununun birinci plana alınması demek değildir. Yine bu hiçbir zaman, gerçekten devrimci ekonomik ve siyasal mücadele güçlerinin üçüncü sınıf görüşler ya da anlamsız fikirler nedeniyle birbirlerinden kopmasına, siyasal önemlerini kaybetmesine, ekonomik gelişim karşısında bir yana itilivermesine göz yummamız da demek değildir.
Her yerde ve şimdilerde de Rusya'da reaksiyoner burjuvazi, gerçekten önemli, temel ekonomik ve siyasal sorunlardan, yani Rus proletaryasının devrimci mücadelede birleşmesiyle bugünlerde çözümlenmeye başlanmış olan sorunlardan kitlelerin dikkatini uzaklaştırmak amacıyla din adına mücadeleyi kendine uğraş edinmiştir. Bugün kendini Kara Yüzler kıyımlarında gösteren ve devrimci mücadeleyi bölmeyi amaçlayan bu reaksiyoner tutum, yarın çok başka ve çok ustalıklı biçimler alabilir. Biz, durum ne olursa olsun, bu reaksiyoner tutum karşısında serinkanlı, dirençli olacağız ve temelde olmayan ayrımların etkilemeyeceği bir öğretiyi, bilimsel dünya görüşünü ve proleter dayanışmasını öğreteceğiz.
Dinin devletten ayrılması açısından, devrimci proletarya dini gerçekten kişisel bir sorun durumuna getirmeyi başaracaktır. Ve ortaçağ kalıntısı küflenmiş görüşlerden arınmış, bu siyasal düzende, proletarya, din aldatmacasının gerçek kaynağı olan ekonomik köleliğin kalkması için açık ve yaygın mücadele verecektir.

Novaya Zihn
Sayı: 28, 3 Aralık 1905

kurtuluş hareketi

partizan
thkp-c kökenli olan hareket, 1974 affı ile salıverilen kadrolardaki mahir çayan tezlerininin çoğunu reddeden bir grup tarafından oluşturulmuştur. "thkp-c'nin stratejik görüşleri itibariyle sol ve sağ sapmalardan etkilendiğini" savunan ve "işçi sınıfı içinde çalışma"yı öne çıkaran bu kadrolar, haziran 1976'da kurtuluş sosyalist dergi (ksd) ile faal hale geldiler. kurtuluş, thkp-c'nin bunalım dönemleri analizinin lenin'in emperyalizm analiziyle çeliştiğini iddia ederek reddediyordu. acilciler ve devrimci gençlik paralelinde, türkiye'nin emperyalizmin yeni sömürgesi olduğunu ve egemen sınıfların oligarşik bir ittifak oluşturduğunu kabul eden kurtuluş; onlardan farklı olarak emperyalizm çağında burjuva demokrasisinin tümüyle ortadan kalktığını ve yerine tüm dünyada "oligarşik" bir devlet aygıtının geçtiğini, ve türkiye'de faşizmin aşağıdan yukarı tırmandığını savunuyordu. kurtuluş, pass'ın "sol sapma" olduğunu ileri sürüyor ve "sovyetik ayaklanma stratejisi"ne özgü tezlerden hareketle (evrim ve devrim aşamaları içiçe değildir; "suni denge" kavramı sınıf mücadelesinin reddidir; işçi sınıfı devrimin fiili önderidir; bugün evrim aşamasındayız; vb.) işçi sınıfı içerisinde örgütlenmenin temel alınması gerektiğini savunuyordu. kurtuluş "kürdistan'in sömürge olduğunu", thkp-c'nin kemalizm'i "küçük burjuva radikalizmi" olarak değerlendirmesinin kürt sorununda şovenizmden kopulamamasına neden olduğunu savunuyordu. metin ayçiçek'in yönettiği kurtuluş dergisi çevresinde örgütlenen bu grubun, devrimci yol'dan ayrılığının temelini ulusal soruna gösterdikleri bu hassasiyet oluşturuyordu. kitleselleşen hareket 1980 darbesinde önemli ölçüde zarar gördü, ve bu süreçte verilen ricat kararı ile anılmaktadır. işçi sınıfı içinde uzun soluklu bir çalışmayı hedef olarak saptayan gruptan 1982'da kendisine kurtuluş örgütü diyen bir grup ayrıldı. mahir sayın liderliğindeki örgüt, 1983'de türkiye kuzey kürdistan kurtuluş örgütü (tkkkö)'ye evrildi. ancak 1985'de aldığı darbelerle oldukça zayıflayan grup, etkinliğini daha çok yeni öncü dergisi etrafında sürdürdü; birleşik sosyalist alternatif (bsa), birleşik sosyalist parti (bsp) ve ödp içinde bulundu. ödp içinde sosyalist eylem platformu'nda (sep) yer alan kurtuluşçular, yine ulusal sorun konusundaki yaklaşım farklılıkları yüzünden ödp'den büyük ölçüde tasfiye edildiler. ödp'den kopan bazı troçkist gruplarla biraraya gelerek başlattıkları "sosyalist demokrasi için parti ön girişimi" sonucunda sosyalist demokrasi partisi'nin (sdp) kuruluşuna katıldı.

15 temmuz denince aklınıza gelen

partizan
Fetö hakkında çok uyarıp haklı çıktığımız gerçek. Dincilere hiç bir zaman güven olmadı, olmayacak.

Aynı zamanda insanların iki yüzlülükleri, dün "en büyük asker bizim asker" nidalarıyla uğurladıkları o masum erlerin, 15 Temmuzda kafasını kesmek istediler. Bundan sonra o gece sokağa çıkan hiç bir asalağın şehit haberlerine üzülmesi inandırıcı gelmiyor bana.

dinlerin insanları sömürmesi

partizan
Günümüzde dinler tamamiyle egemen sınıfın elinde olup işçi sınıfının isyanlarını "şükür, kader" gibi söylemlerle bastırmaktadır.
Bir işçi, parmağı kopsa eli kopmadı diye şükür ediyor; eli kopsa kolu kopmadı diye şükür ediyor; kolu kopsa ölmediği için şükür ediyor; ölürse de arkasından "fıtratında var" deniliyor.
Yani anlayacağınız, şükür teslimiyetçilerindir ve biliyoruz ki teslimiyet ihanete direniş zafere götürür!

türkiye'deki marksist leninist hareketlerin başarısızlık sebepleri

partizan
Bir nedeni -belki kızarsınız- Karl Marx'ın "Din kitlelerin afyonudur" sözünü abartmalarıdır. Örgüt liderleri veya örgüt bireyleri insanları bugüne kadar inandıkları tüm dini değerleri bir anda hiçe saymasını istiyor. Ortadoğu coğrafyasında yaşayan ve büyük yüzdelik kısmı müslüman olan bir insan buna tabii ki karşı gelip karşısında ki insandan soğuyacaktır. He ben demiyorum ki, din olması gereken bir şey. Din gerçekten kitlelerin afyonudur ama bunu insanlara direkt bir şekilde anlatamayız. Karşınızda ki insanı tarafınıza çekmek istiyorsanız biraz onun dilinden de konuşmalısınız. Tamamiyle din düşmanlığı, örgütleri batırmaya yeterli diye düşünüyorum. Kaypakkaya'nın da dediği gibi; Allaha karşı değil, Allahın adına insanları sömürenlere karşı olmalıyız.

türkiye'deki marksist leninist hareketlerin başarısızlık sebepleri

partizan
Bir diğeri de propaganda yapamamak. Ezilen halkların ve proleterya sınıfının yanındayız, peki ama onlar bizim yanımızda mı? Bunu düşünmemiz gerekir. Kaç işçiyle oturup konuştunuz? Kaç insanın derdine çare buldunuz? Bu dert, illa ki politik olmak zorunda değil. En basit olarak mahallenizde ki yaşlı teyzenin poşetlerini evine kadar taşıyın mesela. İnsanlar sizin iyi insanlar olduğunuzu bilsin, onların adına bir şeyler yapmaya çalıştığınızı bilsin. ;
Veya mahallede ki gençlerle faaliyetler yapın. Piknikler, sinevizyon gösterileri vb. Halkla iç içe olunması gerekirken günümüzde bir çok siyaset halktan kendini soyutlaştırmıştır. "İşçi sınıfının partisiyiz!" demeden önce, işçilerin zorluklarını anlamanız gerekir diye düşünüyorum mesela. Ayağına şantiye çamuru değmemiş, eli hiç sanayide yaralanmamış/kirlenmemiş bir insan, işçilere pek samimi gelmez diye düşünüyorum.

Dhkp-c

partizan
Solun muhafazakar halidirler. TC solunun çetesidirler benim gözümde. Halkin umudu olduklarını söylerler lakin halkı kendilerinden çok soyutladılar -istisnalar hariç- kendi gerillalarını ölüme göndermeyi çok severler (bkz:savcı mehmet selim kiraz)

Direniş ruhuna sahiplerdir, lakin son günlerde çok pasifist takılırlar. Ayrıca içlerinin yarısı ajan
(bkz:Banka baskınında iki el bombasından birisi patlamıyor, silahlardan birisi ateş almıyor) ajanlar genelde inisiyatiftir hatta. Bozuk silahlari vb verirler, ölüme yollarlar orgutte ki insanlari.

metin2

partizan
Çoğumuzun çocukluğunda ders çalısmama sebebidir. Ama hiç birimiz pişman değilizdir :D

Not: O kadın hesabıyla "aşkm doluyu wrr msn ws atçm .s" diye bizi kandıranlara hala küfür ediyorum.

koray avcı

partizan
Tam bir huur evladıdır. Ankara'da özellikle karanfil sokakta çalışmalarını büyük bi zevkle izlerdim, eğlenirdik falan. Daha sonra zütü çok kalktı. Eski sokak sanatçılığından eser yok. Konseri olduğu zaman etrafındakileri hep azarlayan, bağırmadan konuşamayan ayı taneciği. Nereden geldiğini unutan birisi yani.
Konserine gelen bir insanla arasında ki diyalog;

- Abi beni hep sana benzetiyorlar
+ Zütüme benziyorsun sen benim -rencide eder şekilde-

bekaret

partizan
Kızlık zarının aslında "namus" gibi bir olayla alakasının olmadığını bilmeyen, o zarın vajinayı korumak için olduğunu bilmeyenlerin, o zara göre insanları yargıladığı garip bir şey bekaret. Çok şey konuştum ama siz anladınız beni.

ödp

partizan
Bir dönem bize saldırmasalar iyiydi :D Gene de çok sevdiğim bi oluşum. Barikatta falan flamalarını görünce insana güven veriyorlar çoğu zaman. Bazı reformistler, pasifistlerin aksine. Çay içmeye değil direnmeye gelen grup xd

fatih maçoğlu

partizan
Türkiye'nin ilk komünist belediye başkanıdır. Şahsi arabası yoktur, o arabanın benzini ile halkına ücretsiz sunduğu toplu taşıma araçlarının masraflarını karşılıyor. Dersim/Ovacık'da elektrik, gaz ve su faturaları henüz tam ücretsiz olmasa da faturalar her ay değil, üç ayda bir geliyor. "Ovacık" markası ile ürettiği (üretimde kendisi de alın teri döküyor, diğerleri gibi koltuğunun başında oturmuyor!) nohutların satışlarından kâr almıyor -alıyorsa bile düşük bir hisse- bu paranın geneli orada okuyan öğrencilere burs olarak gidiyor.

Halka komün yaşamı ve komünizmi gerçekten güzel gösteren bir insandır ayrıca, insanlar bu başkan sayesinde komünizmin aslında vatan hainliği olmadığını, vatanseverlik olduğunu anlayacaklardır.

cumhuriyet halk partisi

partizan
Dönek ve korkaklardan oluşan parti. Gençlik kolları zaten polisle karşı karşıya gelmekten bile korkan insanlar. Ve chp zihniyetinin en önemli sorunu hiç bir zaman gerçekten "sol" olmayı beceremeyişleridir.

He unutmadan, dün Deniz'i asanlar, bugün Denizlerin yolundayız demesinler. Komik oluyorlar.