confessions

frantz fanon

rom  · 14 Haziran 2017 Çarşamba

  1. toplam giri 406
  2. takipçi 12
  3. puan 7303

ulusal komünizm

frantz fanon
başka bir milletin milliyetçiliğine ve kültürüne düşmanlık beslemeyen, devet denilen kurumun insan ürünü olduğunu yani araç olduğunu bilen, şuurlu ezilen sınıflardan yana olan, kimseye bir şey dedirtmeye çalışmayan sosyalist bir çeşit türkçülüktür.
keşke şimdinin dibine kadar gerici, şoven, fobik türk milliyetćilerine, türkcülerine örnek olsa. bir grup milliyetci olacaksa böyle olsun, ulusal komünist, milliyetci-anarşist olsun.

Geceye bir söz bırak

frantz fanon
" (...) Birlikler Cezayir'e gönderildi ve yedi yıl boyunca hiçbir sonuç alamadan orada kaldılar. Şiddet yön değiştirdi; muzaffer olduğumuz için, bu şiddeti uygulayışımız görünürde bizi etkilemedi; şiddet ötekilerin kişiliğini bozarken insan olan bizlerin hümanizmamız hiç etkilenmedi. Kârın birbirine bağladığı metropol sakinleri suç topluluklarını Kardeşlik ve Sevgi adlarıyla vaftiz ettiler. Bugün, her yerde engellenen aynı şiddet askerlerimiz aracılığıyla bize geri dönüyor, içselleşiyor ve bizi etkisi altına alıyor. İçe dönme başlıyor: Sömürge insanları yeniden bütünleşirken, bizler, gericiler ve liberaller, sömürgeciler ve “metropol sakinleri”, çözülüyoruz. Öfke ve korku çoktan çırılçıplak kaldı: Başkent Cezayir'deki “zulüm” sırasında çırılçıplak ortaya çıktı. Peki ya vahşiler nerede? Barbarlık nerede? Hiç eksik yok, tamtamlar bile var: Otomobil kornaları “Cezayir Fransızdır!” diye ritim tutarken, Avrupalılar Müslümanları diri diri yakıyor. Fanon'un hatırlattığına göre, kısa süre önce bir psikiyatristler kongresi yerlilerin suç işlemesinden dert yanıyorlardı: Bu insanlar birbirlerini öldürüyorlar, diyorlar, bu da normal değil; Cezayirlilerin korteksi gelişmemiş olmalı. Orta Afrika'daki başka psikiyatristler de “Afrikalılar ön loblarını çok az kullanıyor,” saptamasını yaptılar. Bu bilginler araştırmalarını Avrupa'da, özellikle de Fransızlar arasında yapsalar daha iyi olacak. Çünkü biz de bir süredir ön lob tembelliğinden muzdarip olmalıyız: Yurtseverlerimiz kendi yurttaşlarına suikast düzenliyor, kimseyi evde bulamazlarsa evi de kapıcıyı da havaya uçuruyorlar. (...)"
jean paul sartre, yeryüzünün lanetlileri'nin 1961 tarihli baskısına önsöz

kürdistan

frantz fanon
kürt milletinin tarihsel anayurdu olan coğrafyadır. bölge türkiye de dahil çeşitli ülkelerin sınırları içinde kalmıştır dolayısıyla (o devletlerin egemen sınıflarının çıkarına olan ) türk, arap ve pers asimilasyonuna maruz kalmıştır. öte yandan, iran devleti resmi olarak kordestran adıyla kendi iran kürdistanını tanıyor, ırak kürdistanı da yine 1970'lerden bugüne bir gerçektir, suriye'yi söylemeye bile gerek yok, kimlik bile verilmeyen bir halktan kuzeyi ele geçiren bir güce dönüşmüştür. türkiye kürdistanının ise 1925 yılında (kemalist iktidarın ipleri eline geçirmesiyle birlikte) kürdistan vilayeti ile lazistan vilayetlerini kaldırmasıyla birlikte resmi bir statüsü yok.
ulusal uyanış ve ekonomik siyasi kültürel ilerlemeyle birlikte kürdistan vatanseverliği ve kürt birliği düşüncesi geri dönülmez bir hal almıştır, türk kapitalist devleti bunu islam milleti/ümmeti sistemiyle bir çeşit yeni abdülhamitćilikle aşmaya çalışsa da, akpnin bittiği yerde kürt hizbullahını (hem ideolojik hem baskı aygıtı olarak) devreye soksa da hem laik kürtleri ikna edemiyor hem de "tek millet" söylemini hic bur zemine oturtamıyor, çünkü kurgudur. sonuç ortada: %90ı yıkılmış kürt yurtsever ilçeler, batıya milyonlarca kürt göçü ve giderek daha da artan duygusal kopuş. evleri yikılan, öldürülen, yatak odasına kadar girip aşağılan bu insanlar türk illerine çiçeklerle gelmeyecek. türk aydını aklını başına toplamalıdır.

ana dilde eğitim

frantz fanon
böldürmeyiz möldürmeyiz, kürtçe anadilimiz değildir (bahçeli stayla), tek millet ulenn tek olacak tekk dendikçe kürt halkının daha da sarılacağı bir fikirdir. bence hiç bir mahsuru yok.

tek millet demekle, senin başka anadilin olamaz demekle insanları kendinize baglayamazsınız, insanlarla barışamazsınız. o kadar kişiyi de kendi anayurtlarından kovmaya gücünüz olmadığına göre razı olmaktan başka çare yok.
4

yalçın küçük

frantz fanon
yıllardır trollemelerini takip ettiğim kişi. ama siyasi yorumculuk, yazarlık, kalpak ve atkı takıp bağırmaca dışındaki uzmanlık alanı nedir, tedrisatı, asıl mesleği nedir, profesör ama neyin profesörü diye henüz yeni yeni araştırma yaptım.

siyasal bilimcidir,

1960'ta meşhur ankara sbf (siyasal bilgiler fakültesi) mezun olur ve devlet planlama teşkilatı'nda çalışmaya başlar. 1966'da ODTÜ'de öğretim üyeliğine başladı, 1971'de doçentliğe yükseldi, 12 Mart 1971 Muhtırası'ndan sonra görevden alındı. 1973'te Polatlı'da yedek subaydı, 1973-76 yılları arasında Cumhuriyet Gazetesinin ekonomi servisini yönetti.anka haber ajansı'nın da ekonomi bültenine bakıyormuş.
1979'a ankara üniversitesi'nde hoca olsa da 12 eylül darbesiyle atılıyor. gazi üniversitesi'nde akademisyenlik yapıp 1987'de emekli oluyor.

türkiye üzerine tezler serisi meşhurdur. zamanında o seriyi indirmeye çalışırken yanlışlıkla yine onun kürtler üzerine tezlerini indirdim ki iyi ki indirmişim, kitabın belli derecede ufuk açıcı olduğunu düşünüyorum ve tavsiye ediyorum.

siyasi gecmişine, iddialara girmeyeceğim ama sol adına her yolda görülmüştür kendisi. en son ergenekon davasıyla ses getirdi, şimdi ender de olsa röportaj veriyor, yerel kanallara falan çıkıyor. devletli solculardandır, belki hep öyleydi.

atatürk düşmanları sözlükten atılsın kampanyası

frantz fanon
atatürk'ü koruma kanununu laiksözlüğe taşıma gayretidir. o kadar korumak istiyorsanız söze karşı sözle koruyun. teze karşı tezle koruyun.
aksi halde sözlük durgunlaşır. o kadar sahip çıkıyorsanız bu adama (eskiden "bu adam" demeyi bile hakaret sayanlar varďı) karşı çıkana da ikna edici cevap verin bir zahmet.
atatürk'ün kültü dünyanın algılanmasına zarar veriyor, en çok da laikler atatürk'ü sorgulamalıdır. benim de bi atatürk, şah rıza pehlevi, juan peron, napoleon bonaparte düşmanı olarak iddiam bu.

çözüm süreci

frantz fanon
türk kapitalist devletinin yakında yine başlatacağı, başlatmak zorunda olduğü süreç. öyle tek millet, islam kardeşliği deyip geçiştiremezler.

kürt halkı türklerden farklı ve buranın yerlisi bir halktır. sınırın diğer taraflarında da soydaşları vardır, dört devletin sınırlarını kestiği bir kürdistan coğrafyası gerçeği vardır. her şeyden önce ulusal özgürlük sorunudur, anadilde eğitim, yerel yönetim, çok ulusluluk sorunudur. bunu kabul etmeyenin, (cebinde çakı bile taşımayan legal bir parti olan tip'in üyelerini de öldüren) çatlı'ların susurluk rezillerinin izinden gidenlerin pkk'den şikayet etmeye hakkı yok. hukuk biterse anarşi başlar kimse de silah bırakmaz.


atatürk düşmanı olan türk

frantz fanon
tutucu olanlarının çoğu incisözlükün facebook sayfasında toplaşmıştır swh.
direk kişisel saldırıda bulunuyorsa genelde islamcı, "osmanlıcı"-rabiacıdırlar. reyizci değilse eğer saadet partilidir veya direk radikal islamist.

az da olsa türk milliyetçisi de atatürk düşmanı olabiliyor; şair ismet özel öyledir denilebilir, belki bbp de öyledir; gerekçesi islamla kaynaşmış bir türklük tanımı olur genelde.

yok tutucu laikse eğer sosyalist olabilir (cumhuriyetçi sol bir yana) o zaman sınıf mücadesinden ve milliyetcilikten ters düşer - karşılıksız bir düşmanlık da değildir. veya pek tutmasa da kozmopolit liberaldir (ldp ve tusiadın hepsi bir yana) modernlesme yöntemlerini sert bulabilir, devletcilikle ve yine milliyetcilikle ters düşer.

türküm demek suç oldu diyen milliyetçiler

frantz fanon
türkiye'yi tahlil edemeyen kimselerdir.

(hepimiz gibi) ulus-devlet doktriniyle paklanmışlar, yalan dolana bizden çok inanmışlar ama gel gör ki onu paklayan türk sermayesi de artık o görüşlere eskisi kadar sahip çıkamaz, çıkmaz olmuş. çünkü ekonomik altyapı, o eski pabucu dama atmasa da eskitmiş islamizmle upgrade etmiş. ama anadolu ve mezapotamyanın diğer yerli milletlerine, milliyetlerine karşı fobi ve kin bazı kemalistlerde halâ bakidir. halbuki artık kendisi de devlet ötekisi haline geliyor, yavaş yavaş.

değerli araştırmacı ismail güney yılmaz, 2 yıl önce konuyu şöyle ele almıştı:

popüler bir yalan: "türküm diyemiyoruz!"
Türk milliyetçiliği kısmi alan kaybedişine ve eskisi kadar rahat oyun oynayamamasına ağlıyor. Yoksa kimsenin Türk'üm diyenle bir sorunu yok ve bu ülkede hâlâ Türk olmadığını söyleyebilmek ciddi bir sorun

MHP, CHP, Aydınlık (VP), DSP, BBP gibi sağ parti sözcülerinin son birkaç yıldır dillerine sakız olmuş bir kalıp var: “Artık kendi yurdumuzda Türk'üm demeye korkuyoruz!”… Sanırsınız ki gayr-ı Türk halklar kanlı bir ihtilal yapmışlar da, memlekette Türk olmaya yasak koymuşlar, bu baylar ve hanımefendiler üzerinde de sistematik ve “rövanşist” bir mezalim uyguluyorlar… Hakikaten de tasvir edilen iklim böylesi bir distopya. El insaf!

Evet, burjuva politika, özellikle de bunun milliyetçi sektörü, yalanla şekillendirilip, hamasetle mobilize edilen bir uğraştır fakat artık yalan binde birlik bir sahicilikle de temellendirilmiyor. Sanırım bu tip “yalandan ve biteviye mağduriyet” siyasetini trendleştiren AKP retoriği oldu. Kabataş üzerinden süren muhafazakâr + eklemlenmiş liberal zilliyet de bu durumun en pop örneği olsa gerek.

Arabesk Türk milliyetçiliği ve “Türk”

Arabeski severim ama sağ ya da sol olsun, siyasete yedirilince hiç çekilmiyor. Ülkede başka halklardan insanlar biraz daha rahat bir biçimde “ben Türk değilim” dedikçe; Türk milliyetçilerinin ağlak ve tehditkâr “kendi vatanımızda Türk'ten başka her şey olunabiliyor, Türk milleti buna izin vermez” velvelesi daha bir duyulur hâle geliyor. Burada aslında sorun, “ben Türk'üm” diyememek değil birilerinin “ben Türk değilim” diyebilmesi.

Türk milliyetçiliği kısmi alan kaybedişine ve eskisi kadar rahat oyun oynayamamasına ağlıyor.

Yoksa kimsenin Türk'üm diyenle bir sorunu yok ve bu ülkede hâlâ Türk olmadığını söyleyebilmek ciddi bir sorun. 90 yıllık Cumhuriyet'in tek tipçi asimilasyon politikalarının büyük oranda başarılı olduğu ve gayr-ı Türk etnisitelerden insanların çok ciddi bir ağırlığının kendilerini hâlâ -en azından “bir şekilde”- Türk olarak tanımladığı/tanımlayacağı gâyet net. Ve asıl baskı ve tehdit de bu “Türk'üm” diyenlerin bir kısmından, “Türk değilim” diyenlere geliyor. Psikolojik üstünlüğün “azınlıklar”a geçtiği filan yok, hikâye.

Memlekette bir “Türk sorunu” yaşandığı doğrudur fakat bu faşistlerin dillendirdiği şekilde “Türk'üm demeye 'bana faşist diyecekler' diye çekinmek” gibi bir saçmalıktan kaynaklanmıyor. Zira Türk olana ya da kendini Türk olarak görene “faşist” diyen yok. Tersine “Türk değilim” diyenlere hâkim zihniyetçe hâlen “virüs” gözüyle bakılıyor. Allah'ını seven, mesela Hemşinli derneği HADİG'in facebook sayfasına baksın, orada kendini Türk olarak tanımlayan Hemşinlilerin, “yahu Ermenilerle de bir bağımız var aslında” diyen Hemşinlileri nelerle itham ettiklerini görsün.

Evet, “Türk sorunu” var dedik. Bu sorun birkaç sebepten kaynaklanıyor. Bu problemlerden biri anayasanın herkesi Türk olarak tanımlaması ve onca yıldır insanların Türklüğe zorlanmasından kaynaklanıyor. Bu, Kürt toplumunun ciddi bir kesimini dışta tutarsak büyük ölçüde kabullenilmiş bir kimlik. Ve bu sadece çokça sözü edildiği gibi salt “bir üst/anayasal kimlik” değil, yalan söyleyen Türkçü tarih bombardımanı yüzünden içselleştirilmiş de bir kimlik.

Yani “Türk'üm” diyen ve aslında Laz, Çerkes, Gürcü, Arap, Arnavut olan insanlar, kendi atalarının hakikatten Orta Asya'dan geldiğini de düşünüyorlar. Bir Laz ya da Romeyika anadilli bir Trabzonlu, bir Pomak ya da bir Kürt; örneğin Fetih 1453 filmini, Ertuğrul Gazi dizisini izlerken sanki canlandırılanlar gerçekten de kendi atalarıymış gibi gururlanıyorlar!

Ama beri yandan şöyle de bir sorun da var. Türkiye'de “herkes Türk” ama bir açıdan da “hiç kimse Türk değil”. Çünkü ülkede bir alt kimlik/hakiki ad olarak Türk etnonimiyle kendini tanımlayan bir topluluk neredeyse hiç yok (*). Türk'ün bir alt adı olarak Türkmen/Yörük (Tahtacı, Abdal, Çepni, Avşar) toplumlarını da bir kenara bırakırsak bu böyle. Bir de kendi içinde alt gruplara ayrılan Azerbaycanlılar (“Acem”, Terekeme, Karapapak”) ile yakın dönemde Orta Asya'dan, Kafkasya'dan vs. gelmiş Türkik halklar (Uygur, Balkar, Kumık, Karaçay, Kırgız, Kazak, Tatar, Nogay…) var. Bu toplumları dışta tutarsak eğer Türkiye'de insanlar ya Laz, ya Kürt, ya Arap ya da “Yerli”, “Manav” (**), “Dadaş”, “Harputlu”, “Kıvırcık”, “Aboş”…

Tırnak içinde saydıklarımız Türkçe anadilli ve (kimliğini yitirmemiş) Türkmen/Yörüklerle birlikte “Türkiye'nin asıl Türk dairesi”nden sayılan toplumlar. Bu insanların yanı sıra bir de kendine hiçbir özel/emik isim vermeyen ve yine tek anadili Türkçe olan topluluklar da bulunuyor. Örneğin Orta ve Doğu Karadeniz'de Laz, Çerkes, Gürcü, Hemşinli, Romeyika anadilli Trabzonlu (***) ya da Poşa olmayanlar genel olarak bu klasmandadır. Bu topluluklardan bazı birimlere ise etik olarak, farklı etnik gruplarla bağlantılı (Halt, Horum, Cenik gibi) isimler de verilebiliyor.

Türklükle ilgili sorunlar varsa eğer işte bunların en önemlisi bu “emik ve etik adlandırma problemi”dir. Bu “sorun” ya da “parçalı yapı” da Türkiye'deki geç/çarpık uluslaşmayla, geçmiş dönem feodal sistemiyle, Türk'ün yukarıdan dayatılan, “içeriden kaynaklanmayan” bir kimlik oluşuyla ve Osmanlı döneminde “Etrak”ın (Türkler) bir aşağılama sıfatı olması gibi birbirinden bağımsız pek çok kaynakla açıklanabilir.

Ama faşistlerin “Türk'üm diyememek” ile ilgili sıkıntısı bu değil. Onların sıkıntısı Türk olmayanların neden Türk'üm demediği. Hâlbuki ne güzel Türk diye bir üst kimliğimiz, Türkçe diye bir “anadili”miz var. Adamlar kendileri üzerinden bir üst kimlik uyduruyorlar ve sonra herkesin buna uymasını bekliyorlar, uymayanı da “vatan hâini” diye etiketleyip, kurtların önüne atıyorlar.

Türk'üm diyemez olmuşlar! Hadi oradan! Kürt sorunu bitmiş de Batı'da Türk sorunu başlamış! Bu parlak zekânın önünde hakikatten şapka çıkarılır! Ben Türkçe'nin bir yerde yasaklandığını görmedim. Türkçe anadilli çocuğun dilini konuşmasının yasaklanıp, ona zorla Adigece öğretildiğini filan da hiçbir yerde okumadım henüz! Ya da Kırşehir'de sırf Türk oldukları için köylülere dışkı yedirildiğini duydunuz mu siz?! Vallahi ben duymadım.

Üstelik bu saçmalık yetmezmiş gibi, bir de bu “Türk'üm diyemez olma” yalancı mağduriyeti, “Batı'da her eyleme müdahale ediliyor fakat Doğu'da hiçbir bölücü gövde gösterisine müdahale edilmiyor. PKK orada paralel devlet oldu” safsatasıyla cilalanıyor. Hey maşallah! “Çözüm süreci”nde çocuklar dâhil kaç Kürt sokak gösterilerinde kolluk güçleri tarafından öldürüldü haberiniz yok mu?!

Bu ayıbın ve yalanın milliyetçiler tarafından sürekli tekrarlandığını görebilmek için ara sıra Halk TV'yi, Ulusal Kanal'ı, Bengü Türk'ü izlemek kâfi…

Hatta ve hatta bu kanalları ve sağda solda boy gösteren “milliyetçi entelektüelleri” (buraya bir “random gülüş” gelecek) bir dinlerseniz, iç güvenlik yasasının da “Batı'daki olası Türk isyanını önlemek için” çıkarıldığını öğrenmiş olursunuz!

Fantastik bir “film noir” senaryosu…

Fazla söze gerek yok. Türk olmayı bir gurur vesilesi olarak görenler, “Türk'üm” demeyip, bu “gurur”a ortak olmayanlardan rahatsızlar.

Zaten “Türk'üm” desek de yine kendimizi beğendiremeyecektik ve illa ki bizi sevmemek için bir bahane bulacaklardı (“dönme”, “Kürt”, “Laz”, “Ermeni”, “soysuz”).

Zira onlar için Türk olmayana sadece hizmetkârlık yakışır. Birilerinin Türkleşmeyi de, hizmetçiliği de reddetmesinden dolayı hüzünlüler.

Dipnotlar:

(*) Ünye-Fatsa rekabetiyle ilgili izlediğim bir belgeselde, Gürcü olmayanlar kendilerini Türk olarak tanımlıyorlardı ve Gürcüler tarafından da böyle anılıyorlardı.

(**) Manavların Türk olmadığına dâir bir iddia da var. Manavlar içinde bu teoriyi benimseyen çok az sayıda insan mevcut.

(***) Romeyika (Pontos Rumcası) anadilli Trabzonlular, kendilerine özel bir grup ismi vermiyorlar. Hatta bu insanların bir kısmı Türkçe konuşurken dillerine “Rumca”

adını da vermiyorlar. Bu dili ya “Lazca” (*) diye ya da başka bir isimle anıyorlar. Hatta nece konuştuğunu bilmediğini söyleyenler bile vaki. Bu elbette ki Rumluk'la ilgili algıdan bağımsız olarak açıklanamayacak bir durum.

Dipnot içinde mecburi dipnot: Lazca, tamamen farklı bir Kafkas dilidir. Doğu Karadeniz'de Pazar'la Batum arasında Laz halkı tarafından konuşulur.
7

türkiye vatandaşı ermeni ya da kürt olmanın bedeli

frantz fanon
çocukların giydiği dans kıyafetindeki üç ince çizgiden rahatsız olup emniyete şikayet eden hastalıklı bir zihniyet de var. oysa ne cocukların ne de kareografın kürtle, siyasetle alaksı yoktu.
bir de türk şovenleri gelip ağlaşırlar, kendi vatanında parya bilmemne..

bir arkadaşım vardı diyordu ki ermeni olduğumu biriyle tanışınca direk söylüyorum millet "biz bizeyiz" deyip ermenilere küfretmesin diye!

ermeninin küfür olarak kullanıldığı, kürt mü arap mı daha aşağılık diye "biz bize" konuşulan türk şoveni bir ortamda büyüdüm. kendi aranda sövülürdü topluma çıkınca da işte herkes tc vatandaşı goygoyu yapılır sanki bilmiyoruz. işin komiği o kişilerin de çoğu çerkesligiyle göcmenliğiyle falan övünür ama çerkesçe bir dergiyi 2000lere kadar çıkarabiliyormuydun sorgulayamaz. onun için türkler halkların ırkçılığından dem vurmasın!
allah kürtlere ve ermenilere kolaylık versin.
1

ülkücülerin geri kalma sebepleri

frantz fanon
neredeyse kuruluşundan itibaren yöneticilerinin iktidarı gerçekten amaclayan bir hareketten ziyade devetin gayrıresmi baskı aygıtı olmaları. suriyede şebbihalar, iranda devrim muhafızları gibidirler.
yani belli bir sermaye kesiminin çıkarlarını temsil eden bağımsız bir hareket değildirler.

komünistlerin geri kalma sebebi

frantz fanon
ülke capında bir mülksüzler demokrasisini hayata geçirememeleri. öncüler, parti yönetimi, bürokrasi her şeyi belirler olunca bu paslanmaya neden oldu.
bunun nedeni izole olmaktır; izole olan otoriterleşir, devlet iktidarını kolektif emek alanlarına -tam anlamıyla- devredemez, özyönetim olmaz. izolasyon ise de devrimlerin emperyalist ülkelerde gerçekleşememesi. o da emperyalist devletlerin güçlü, uyanık olmalarından kaynaklanıyor.
21 /