confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

cahit ırgat

pencere
insan gibi

çok yakında bir gün
çok yakında bir gün
ağır uykulardan uyanacaklar
zor kapıları açacaklar
yere sağlam basacaklar.

sevgiden sırılsıklam
yangınlanacak aşklar
çok yakında bir gün
çok yakında bir gün
insanlar insan gibi yaşayacaklar.

en dar en karanlık sokaklar
çok yakında bir gün
çok yakında bir gün
bayramlaşıp ışıyacaklar
hürriyet giyecek aydınlık ayaklar.

cahit ırgat

dizelerinin sahibidir.

dört mevsim

pencere
beni çok hüzünlendiren bir bir cemal süreyya şiiridir. aklıma değerli dostum mehmet pişkin geliyor. hayır mehmet'le sağlığında hiç tanışmadık. ama ölürken benimle dertleşen bir adam işte. belli ki şu dünya oturup içilecek çok güzel bir insan kaybetmiştir. neyse, mutlu gitti çocuk. ölürken benimle dertleşti. bu şiir ankara'da yazılmış bir şiirdir aynı zamanda. ankara bir zamanlar yaşamayı en çok sevdiğim şehirdi. en güzel yıllarımın geçtiği şehir. şimdi çok uzaktayım hem ankara'dan hem o yıllardan. neyse.

bahar mezarına gömsünler sizi
yapraklar gibi buluştunuzdu
kokular gibi seviştinizdi
bahar mezarına gömsünler sizi

yaz mezarına gömsünler sizi
ilk kezmiş gibi buluştunuzdu
son kezmiş gibi seviştinizdi
yaz mezarına gömsünler sizi

güz mezarına gömsünler sizi
salkımlar gibi buluştunuzdu
ağular gibi seviştinizdi
güz mezarına gömsünler sizi

kış mezarına gömsünler sizi
sokaklar gibi buluştunuzdu
çarşılar gibi seviştinizdi
kış mezarına gömsünler sizi

insangiller

pencere
genel bilinen yanlışın aksine maymundan evrim geçirmiş bir tür değildir. maymun giller familyasının bir türüdür.
söylediklerim sığ ve nobran bir laf sokma türü de değildir, biyolojik gerçektir.
ahvalin böyle olması hayvan gibi kabalığımıza yahut her haltı şempazeler kadar dar bir algıyla ele almamızın bahanesi olamaz.

aşkların en güzeli

pencere
ilgili acayibimsi şarkıcının çok sevdiğim ve beni ağlatan iki şarkısından biridir. çok kaçınmaya çalıştım bu şarkıyı sevdiğimi kendime itirafa, sonradan direnmekten vazgeçtim. bu geceki nöbette kurt gibi acıkmış bir şekilde yemekhaneye girdim ve müzik kanalında bu şarkı vardı. ne iştah kaldı bende, ne de betimin benzimin rengi kaldı melodisini duyunca. her şeye rağmen tabldotumu aldım oturup yemek istedim, çatalla ağzıma götürdüğüm ilk lokmanın zeytin değil, düğüm olduğuna yemin edebilirim. çektim kalktım terk ettim orayı. şimdi eve geldim ve üst üste kaçıncı dinleyişim ben de hatırlamıyorum. henüz hala hiç bir şey yemedim. boğazımda düğümlenme zehirlenmesinden ölür müyüm, yaşar mıyım bilinmez.

domates biber patlıcan

pencere
amaaann uzun boylu sevgi insanımız duymasın. memleketin daha önemli gündemleri varken domates, biber, patlıcan ne ola ki? gerçi en önemli vitamin deposu olan sebzelerdir üçü de. gerekli enzimleri bu sebzelerden almazsanız, hekiminiz size kutu kutu haplar yazar, kol kol iğneler vurur. bugün şok markette bu sebzeler bana baktı, ben bu sebzelere. dayan yağız memo dayan dedim kendi kendime, tanzim marketler bir açılsın hele sen de yirsin bunlardan tekrardan. işte bugün ilgili sebzelere olan platonik aşkımızın şarkısıdır dinleyeceğiniz eser.

haa bir de, tanzim yerlerinde bu sebzeler karneyle mi satılacak? annem anlatıyor o günleri hep, gerçi meydanlarda da birileri o günlerin hikayeleriyle az oy toplamadı. demokrasi olarak 1940'lara, ekonomik bunalımda 1970'lere gelişimizi elimde kalan son hıyarı mum diye yakarak kutlarım. ben her şeyin retrosunu severim, sıkıntı yok benden yana.

hemşerim memleket nire

pencere
sözlüğümüzün ırkçı ve milliyetçi yazarlarına yıkılacakları bir gerçeği açıklamak isterim. biyolojik anlamda ''millet'' diye bir kavram yoktur. hele ki insanlar arasında ''ırk'' diye bir kavram hiç yoktur. biz kendi kendimizi ''milletler'' olarak tasnif etmekteyiz. ve neden 5000 yıldır, dünya milletleri olarak, güzel kültürlerimizle insanları şaşırtıp etkilemenin güzel yolları varken, sığlık içinde birbirimizi öldürüp duruyoruz anlamıyorum. biyolojik olarak ''ırk'' kavramı elbette vardır. fakat bu ayrışım sadece birbiriyle sevişip üreyemeyen türler için geçerlidir. dünyada, her deri renginden, her lisandan insanlar sevişip üreyebilirler. ve bu da mutlaka çok iyi bir şeydir.

barış abinin buna benzer çelişkileri kendince kaleme, notaya döktüğü güzel şarkısıdır.

''zaten paramparça bölünmüş ve yaşanmaz olmuş dünyamız
daha fazla kesip bölmeye hiç gerek yok''

evina du çiya

pencere
kürtçede iki dağın aşkı anlamına gelen cümledir. muhteşem de bir mem ararat eseridir;

mümkün müdür yar ilé mutlu olmak
bu dünya da yér yüzündé
sonbaharım sarsıldı ağaç yapraklarında
sarsıldı sabır taşı sarsıldı yarim yarim

bеrfa min ji bеnda mayina tе hеliya, ewrеki çavе tе bim hеsir bim yarе yarе, hеsir bim sozdarе, ma pеkan е еm ji dilşa bin yarе...

mem ararat

pencere
sevgili hocam selim temo, mem'i anlatırken şöyle söyler;

''mem ararat'ın müziği, insanın tarihe mahcup olmamak için kulak vermesi gereken hafızanın şiiridir. o müziğin içinde bir güvercinin kanat sesi yankılanır.''

bence de mem, günümüzde inadına iyi bir müzik yapma çabasının ismidir. seslenişi barıştır. ezgileri aşk ilahisidir. iyi ki var.

karanfil

pencere
bence çok güzel bir ahmet haşim şiiridir;

karanfil

yârin dudağından getirilmiş
bir katre âlevdir bu karanfil,
rûhum acısından bunu bildi!

düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
kızgın kokusundan kelebekler,
gönlüm ona pervâne kesildi...

ahmet haşim

fakat orhan veli ustamız, haşim'in bu şiirini, yine çok güzel bir şiirle diline dolar,

hakkınız var, güzel değildir ihtimal
mübalağa sanatı kadar
varşova'da ölmesi on bin kişinin
ve benzememesi
bir motörlü kıtanın bir karanfile,
"yarin dudağından getirilmiş".

iki büyük şairin tartışmasından bağımsız olarak, ismet özel'de karanfil imgesini yaz mutluluğu şiirne ustaca yerleştirmiştir.

sen bir karanfilsin, delisin
içlisin de, bükersin hemen boynunu
mendilimin içindeki kirazdır
mendilimin içi kiraz
bilmem ki ne desem, yaz mutluluğu.

nasılız ay ışığındaki dostum
bütün bir gecenin uykusuzluğu
bek şimdi her şey bir dengeye uydu
bir domates, birkaç domates hemen hemen tartıldı
bir sancı gibi yerleşti şuramıza özgürlük
kirazlar kirazlar
gözyaşları günbatımının
karanfil kokusu da

sevgilim, canım mendilim
mendilim kiraz dolu
anlatamıyorum galiba
hüzün değil yaz mutluluğu.

edip cansever'in yerçekimli karanfil şiiri de ne muhteşem bir şiiridir;

biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele.

görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
birleşiyoruz sessizce.

ahmed arif'in ''karanfil sokağı'' sevdalı yüreklerimizin başkentidir.

yasemin mori

pencere
az önce çalıştığım kurum yemekhanesinde, "gel" şarkısına maruz kaldığım şarkıcımsı. kelimeleri öyle bir tonluyor ki şarkıda sadece "ge" diye bir şey anlayabildim, "l" harfine tahminlerim sonucu çıkarttım. bu hususta "g" harfinin gayet vurgulu bir harf olmasının da payı büyük. bir de dansımsı, mansımsı bir garip hareketler yapıyordu klipte. zaten bir sırt var kadında, sanki bizim hal pazardan hammal muhuttin abi gibi.

gerçi ben son dönemde, 30 yaş altı bir çok şarkıcının tonladığı sözcükten bir halt anlamıyorum. bu halleriyle seksi mi olduklarını sanıyorlar. bence daha çok embele benziyorlar. korkarım bu çağda, bir çok hususta, embesillik geçer akçe olmuş durumda.

günün şiiri

pencere
başımızın üstünde bir bulutun

başımızın üstünde bir bulutun
güneşe asılmış gölgesi,
uzakta toz halinde dağılan
yoğurtçu sesi,
gün bitmeden başladı içimizde
yarınsız insanların gecesi.

ahmet hamdi tanpınar

dance me to the end of love

pencere
leonard cohen'in muhteşem bir eseridir. dinledikçe bıkılmayan bir şarkıdır ve zaman zaman dillerden düşmeyendir. sevişme başlatıcı şarkılar arasında önemli bir yer tutar.

yıllardır iddia ediyorum ki, leonard ağabeyde çok güzel bir dengbej gırtlağı vardır. kendisinden güzel bir stran dinleyemedik sağlığında. klipte elinde tuttuğu tespihi de çok yakışmış.

kokoreç

pencere
antakya'da doğup büyüyen bir insan olarak 14 yaşımdayken istanbul'a gittiğim güne kadar hiç rastlamadığım bir yemek çeşididir. bizim antakyalı annelerimizin harika salça soslarıyla yaptıkları bumbar yemeği meşhurdur. bumbar benim en sevdiğim de yemektir. kokoreç'in de tadına ilk baktığım zaman o kadar lezzetli bir şeydir sanmıştım, kanaatimce değilmiş.

ankara'da bir sene boyunca hayatımı seyyar kokoreççilikle kazandım. aslında sacın üzerinde köfte sucuk üzerine bir atroksyon için açmıştım mekanı. kokoreç yapmayı bilmem ben, zaten sacın üzerinde de olacak iş değil normalde. gelen geçen herkes kokoreç sorunca yaratıcı antakyalılık resektörlerim devreye girmişti. hazır yapım kokoreç alıp sacın üzerinde çeviriyordum. sonrasında et tahtasının üzerinde bildik satır evresinden geçirdikten sonra saca atıp az su serperek buharla pişiriyordum kokoreçi.
afiyet olsun.

losing my religion

pencere
sevgili genç yazarlar. benden genç olan yazarlar demek istiyorum aslında. sizlerin henüz gelmediği ve bizim mafh etmeyi nasıl başarabildiysek başardığımız dünyada, piyasa şarkıları bile böyle felsefi nitelik taşırdı. insanların söyleyecek dolu dolu sözleri vardı. böyle güzel bir dünyayı biz mafh ettik. bunun için hem özür diliyorum, hem de çok üzgün olduğumu söylemek istiyorum.

hayat büyük
senden daha büyük
ve sen ben değilsin
gideceğim yolun uzunluğu
gözlerindeki mesafe kadar
olamaz, sanırım fazla kaçırdım
çekiliyorum

köşedeki benim
spot ışığındaki ben
inancımı kaybediyorum
seni kaybetmemeye çalışıyorum
ve yapabilir miyim bilmiyorum
olamaz, sanırım fazla kaçırdım
yeteri kadar konuşamadım
güldüğünü duydum sanki
şarkı söylediğini duydum sanki
denediğini gördüm sanki

her fısıltı
uyanma saatimdeki
itiraflarımı seçiyor
gözümü üzerinde tutmaya çalışıyorum
yaralı ve kayıp kör bir aptal gibi
olamaz, sanırım fazla kaçırdım
çekiliyorum

düşün bunu
asrın ipucu
düşün bunu
düştüğüm hata
beni diz çöktürdü
tüm bu fanteziler
havada uçuşsa ne olurdu
işte şimdi fazla kaçırdım
güldüğünü duydum sanki
şarkı söylediğini duydum sanki
denediğini gördüm sanki

ama o sadece bir rüyaydı
o sadece bir rüyaydı

öyle sevdik seni

pencere
yeni türkünün 1990 yılında çıkarttığı vira vira kasedinden, az bilinen muhteşem bir şarkıdır.

içimizde yanan bir gülsün şimdi
yüzümüzde gülen çocuk düşleri
her şeyi yokeden gülünç bir dünya bu
nasıl da güzel oysa
82 /