confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

vakit tamam

pencere
müziği büyük sanatçı ahmet kaya'ya, sözleri güzel şair yusuf hayaloğlu'na ait muteşem eserdir. kanımca türkiye müziğinde yazılmış en güzel ikinci ayrılık şarkısıdr. gerçi birincisi yine ahmet kaya ve hayaloğlu ortak yapımı olan ayrılığın hediyesidir. ahh bir de, benden selam söyleyebilseniz o eski sevgiliye.
güzel ayrılık şarkısı mı olur diyebilirsiniz. güzel beraberlikler, elbette ki güzel ayrılıkları hakkederler. sorun zaten günümüzde yaşanılan bir çok beraberliğin baya yozlaşmışlık içermesidir. keşke herkes birbirinden hayaloğlu'nun yazdığı güzel şiirler gibi ayrılsa. yeni yaşamlar da bir o kadar güzel başlamaz mıydı? benim kemiğimin etinden tam da böyle bir ayrılışım var, oradan biliyorum.
acılar elbette ki olacak. onu dindirebilecek miligramda bir parol icat olunmadı daha.

seninle bir bütün olabilirdik, hoşçakal gözümün içi hoşçakal...

kalacak tüm izlerin hayatımda, bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan kan tarlası gelincik şafağında...

sen bir suydun, sen bir ilaçtın, hoşçakal iki gözüm hoşçakal...

beyin salatası

pencere
bir de, beyin bişeylemesi daha vardır gün içinde sıklıkla yaşadığımız fakat yazarsam sözlük müddüriyeti ağzıma biber sürer.

tanımı bu goygoyla elbette bitirmeyeceğim. bir kaç zaman önce, hangi hayvanlar üzerine olduğunu unuttuğum bir deney okumuştum. daha zeki ve aktif olan hayvanlara, daha az zeki ve aktif olmayan türdeşlerinin beyinleri yedirilmiş bir süre boyunca. bu beyni yiyen hayvanların da zekalarında düşüş keşfedilmiş bilim insanları tarafından.

muhalif dostlarımdan ricamdır, lütfen koyun ve öküz beyniyle yapılmış salataları yemeyin.

omurga

pencere
eskiden anne babalar çocuklarını ''çocuğum insan bu dünyada onuru için yaşar'' öğütleriyle büyütürlerdi. şüphesiz o günlerdeki dünya günümüzden bin kat kaliteli ve yaşanılır bir dünyaydı.
bu minvalden bakınca omurga, kalpten bile önemli bir organdır.

benim bir de umut organım var. her şeye rağmen kalbimden daha güçlü çarpıyor ve bundan memnunum.

insanın kendi yalnızlığı ile geçinebilmesi

pencere
15 yaşımda otogargara oyununda yılmaz erdoğan'dan duymuştum ''ağlamayı bilmeyen kişinin kahkahasından da bir bok olmaz'' diyordu oyun kişisi.

bugünlerde toplum tarafından tüm yalnızlara birileriyle beraber olmak dayatılıyor. bunun dışında kalan insanlar garip ve anlamlandıramadığım bir depresyon içindeler. hallerinden çok şikayetçiler. oysa ki yalnızlık ister bir yıl sürsün ister beş yıl bu kendi kendinizle iyi olmayı öğrenmek için büyük bir fırsattır. kendi kendisiyle geçinmeyi bilmeyen bir insan, kendisiyle mutlu olamayan bir insan başkasıyla da mutlu olamaz. günümüz evliliklerinin ve hatta flörtlerinin büyük yozlaşmış mutsuzluğu da tam bu can alıcı noktadan ileri gelir.
kendisini tanımayan bir insan başkasını nasıl tanıyabilir ki? ve insan kendisini tanımadan nasıl sever? karşısındaki insanı tanımlamadan onu nasıl sever? yaşam ve hayat hakkında özgün tek bir tanımı olmayan insan yaşamayı nasıl sever? sevemez zaten sevmiyor da yazık ki kimse.

yalnızlığı anlayamamış kimsenin, birlikteliğinden de bir bok olmaz.

sonbaharda geleceğim

pencere
yonca evcimik'in 1991 yılında çıkarttığı abone albümünden neredeyse hiç kimsenin bilmediği muhteşem bir şarkıdır. anısı, hatırası yanımda büyüktür. bence bir şans verin dinleyin.

sakın aldırma güneş erken batsın,
gökyüzü küsmüş olsun yağmur başlasın...

sevgiliye söylenebilecek en güzel sözler

pencere
ben türk müziğinde ve dilini bildiğim dünya müziğinde bundan daha iyi söylenmiş sözler bilmiyorum. bu kadar güzel samimi ve ciğerden sözler anadolu'dan gelen aşkın bir samimiyetiyle söylenebilir zaten.

fakat sorun şu ki, genelde insan sevgilileriyle mutluyken bu sözlerin kıymetini anlamaz. sevdiği insanın yüzüne baktığında neşet babanın yazdığı şiirin mısralarını görmez.
bu yüzden genelde böyle güzel sanat eserlerinin kaderi ''eski sevgiliye söylenmek istenen sözler'' olarak geçer.

şu anda neşet babanın yazdığı her mısra kan olup ciğerlerimde arınıyor. iyi ki yaşamış ve aramızda bulunmuşsun neşet usta. iyi ki seninle aynı çağda yaşama şerefine erişmişim.

kurusa fidanım güllerim solsa
göynümde solmayan gülümsün benim
yaprakların gazel olsa dökülse
daha taze fidan dalımsın benim

ağarsa saçların belin bükülse
birer birer hep dişlerin dökülse
vücudun kurusa kanın çekilse
yine şu gönlümün yarisin benim

bülbülün gül için zar-ı misali
kerem'in bağrının nar-ı misali
inler garip gönlüm arı misali
tadına doyulmaz balımsın benim

gecenin şiiri

pencere
kavuştukça

sonsuz ve ılık bir ülke soluğum
yabanıl ve makul ağzına
çünkü dehşet seviyorum, aşk mültecisiyim, çünkü
her yere yasaklıyım, yalnız serbestim sana

sana dokunuyorum kalaylanıyor gök
adını koyamadığım sessiz ihtilaller oluyor
fırtınalar oluyor, kasırgalar
çıldırtan bir güz yeşili örterken istek kipini
değdi değerken deniz kaçkını o mavi
çatılara, bulutlara, dumanına vapurların

şarkılar söylüyorum senin için değişik dillerde
bütün sevdalılar nehirler atlıyor, mevsimler
hele ana dilimle ki patlar oldum olası
sıkışmış mağma gibi yeraltında kaynayan

sana dokunuyorum, rastlantı olmaktan çıkıyor anlam
sana varıyorum, sular durmaz oluyor yataklarında
ki savunmalıyım diyorum güzel olan ne varsa
şu karıncalarla, günlerin yükünü taşıyan
böceklerle belki

bak çipolar çekiliyor gemiler
uzaklara çağırıyor düşü
sen mendil sallanışı gibi
dişil çiylerle kaplıyorsun denizi
ve açıkta, dalgada, sandallar gibi okşuyor suları
sözcüklerim
seninle aynı anlamda kavuştukça.

metin cengiz

ürpertili

pencere
güzel bir metin cengiz şiiridir;

akşamın dipten gelen
mor sıvısını sür saçlarına
yıldızların çelik sıcaklığı dokunsun bedenine
bırak yalasınlar o alımlı karanfili
bacaklarının bitimsiz noktasında açan
şimşek nasıl yalarsa kalçalarını toprağın
o göğümsü tavrıyla, hızla
karanlığın oylumunda bir kasırga gibi
bu intihar ve doğuş çağında

şiir söyle
şiir, o dili döven usta çekiç
çınlasın aşkta tunç tınlamasıyla
tamamlasın bir yaprak gezintisini
makinalar çalışsın sıcak dişleriyle
bizim için, her miting ve grev sonrasında

ey kadın, ey suların ürpertili bedeni
ilkyaz yurdun olsun, kırmızı halelerden o dalga

özledim

pencere
çok büyülü bir izel çelik ercan şarkısıdır benim için. sanki bir sabah boktan bir sabaha uyanmayacakmışım da, mutlu bir güne uyanacakmışım gibi oluyor dinlerken. pencereden bağıra bağıra bu şarkıyı söylemeyeye başlayacağım, komşular da eşlik edecek ve işte aptal bir müzikal film evreni. zaten artık mutlu olmak da aptla bir müzikal film evreni kadar uzak gerçeklikte görünüyor gözüme.

günün sözü

pencere
levent yüksel'den gelsin,

''sana söz baharlar gelecek, sana söz ışık sönmeyecek...''

ah be levent abi, sen de olmasan kimse bu kadar insanı tekrar diriltmeye ikna edecek laflar söylemiyor artık.

ipek mendil

pencere
sadık gürbüz ustamızdan dinlemekten bıkılmayan bir sivas türküsüdür;

"dağı taşı aşıp da gelmişiz kıvrım kıvrım yollardan
nice günler nice geceler
sırtımızda çulumuz yalnız kalmışız yapayalnız
geride bıraktıklarımız nasıldır nicedir
görsek onları bir yol ellerini tutsak."

örgütlenme özgürlüğü

pencere
1980 darbesinden sonra bu halka yapılan en büyük kötülük devlet merkezli kaynaklardan insanlara örgüt sözcüğünün öcü gibi bir şey olduğunun pompalanması oldu. bu amaç için resmen 1984 romanındaki taktikler izlendi. fakat örgüt sözcüğünün de diyalektik ayrıştırması vardır. asla tasvip edilmemesi gereken yasa dışı örgütler, bir de devletin her alanda vatandaşının örgütlenmesi için önünü açması ve yasal korumaya alması gereken örgütler. örneğin bir çok gelişmiş ülkede, sendikal örgütlenme devlet teşvikleriyle yapılır.

bilardo topu kağıttan yapılan bir cisimdir. fakat bildiğiniz ince kağıtın bir araya gelmesi sonucu böyle güçlü bir nesne ortaya çıkar. halkın da birer özne olarak yeri geldi mi demokratik yollardan kendisini ifade etmesi için bu yola ihtiyacı vardır. devletin yasal örgütlülüğün önünü tıkadığı yönetimlerde bütün ulus için oldukça tehlikeli olan yeraltı örgütlenmeleri ürer ve türer.

Nazım hikmet ran

pencere
bir ayrılış hikayesi

erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
-baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
ve ben artık
biliyorum:
toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...

n.hikmet

ciğerlerimden bile oluk oluk göz yaşları akıtan bu muhteşem dizelerin sahibidir.
77 /