confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

koçaklama

pencere
gülten akın şiiri;

bir çağ ki öyle en olmıyacağı
kuşatır yasaklar üstünü örter
susuz bir tavşansın dolanırsın
suya değerken ayakların

masalsın korkunçsun, eskisin masalsın
örtük odaların iç içe odaların
üşür senden uzakta senin yanında korkar
tay bacaklı, sıpa gözlü bir kadın

pis ya vurmak, incitmek kötü ya
-gülünç ya öyle bulmadığı bazılarının-
kaygısız yaşamanın ormanlarında
sen avcı olsan avlanamazsın

1946 genel seçimleri

pencere
cumhuriyet tarihimizin ilk çok partili seçimidir. ben inönü'yü severim. iyi bir asker olmasının yanında, mütevazi bir insan ve dahi bir diplomattır. ama çok partili döneme geçişimiz hiç de romantik chp'li dostlarımızın anlattığı gibi olmamıştır. inönü aşırı demokrat perverliğinden hadi bakalım iyi olan kazansın dememiştir.

anadolu'da 2. dünya savaşının getirdiği kıtlığın sorumlusu ismet inönü görülmekteydi. seküler yaşam tarzının yanlış bir siyasetle halka yansıtılışı da bu öfkeyi perçinlemekteydi.
ömrü ittihat terakkinin karanlık dehlizlerinde geçmiş mah'çı bayar bunu çok iyi tahlil etti. çevresine menderes gibi feodallerin okumuş parlak çocuklarını da aldı ve chp'den kopup demokrat partiyi kurdu.
halkımızın dili ''demokrat'' a dönmediğinden mütevellit bu parti halk arasında ''demirkırat'' olarak anılmıştır. hatta 1960'larda demirel'in ''kır at'' sembolü de yasaklı demokrat partiye bir şifredir.

demokrat parti 1946 öncesinden beri gerçekten tabandan örgütlendi. halkın güvenini ve tevecühünü kazandı. ve gerçek sonuçlar dikkate alınırsa seçimlerden birinci çıktı. lakin dünyada 1. paylaşım savaşının korkunçluğundan yeni çıkmıştı. hitler ve musolini fiziki olarak ölse de zihniyeti ve ruhu hala dünyada gezmekteydi. inönü ve eşrafı ne yaptı etti iktidarı halkın seçtiği temsilcilerine vermedi.

lakin demokrat parti ve halk bundan yılmadı küsmedi. 1950 seçimlerine daha iyi hazırlanıp, çok daha fazla oy aldılar.
inönü'nün eşrafı ''paşa geçen seçimlerin aynısını edelim mi?'' dediler. inönü çok iyi biliyordu ki dünya dört yıl öncenin dünyası değildi. aşırılığa gitmedi ve kavgasız gürültüsüz iktidarı teslim etti.

46 ve 50 seçimleriyle ilgili bir anekdot anlatmak isterim. o yılların seçim sisteminde her hangi bir ilde, bir fazla oy alan parti, ilin bütün vekillerini kendi hanesine yazıyordu. örneğin istanbul'un 20 vekili varsa ve chp o ilden yüzde 51 oy aldıysa 20 vekilin hepsi chp'li oluyordu. demokrat parti mecliste 1950 seçimlerinde bu sistemin değişmesi için çok uğraştı. inönü razı gelmedi. bu sefer o antidemokrat ip siyaseten chp'yi astı.

christopher ecclestone

pencere
bugüne kadar hiç bir kalitesiz yapımda yer aldığına tanık olmadığım aktördür. eğer bir filmde kırıntı kadar rolü varsa, o filmin mutlaka iyi olduğu kanısıyla izleyip haksız çıkmadığım sinema adamıdır.

benim en sevdiğim ve oyunculuğunun kalitesi her zaman gözümün, yüreğimin damağında kalacak insandır. 2002'de modern seri doctor'un ilk bölümünü dünyada 11 milyon kişi izler. sevgili christopher kardaşımız bunun üzerine yapımcılara, asla 2. sezonda sezonda yer almayacağını bildirir. rolün üzerine yapışacağından ödü kopar. o zamanlar, christopher kardaşımızın bu kararı için cebine esrar koyup tutuklatacak kadar çok öfkelenmiştim. fakat bugün düşünüyorum da, ucuz şöhret, kolay para uğruna eğilmeyecek, bükülmeyecek ilkeli, prensipli bir abimizdir kendisi.

ama doctor who dizisini, levis carrol'dan alıp ruhunu öldüren steven moffat. buradan sana sesleniyorum. neyse, seslenmekten vaz geçtim. sözlüğün küfür katsayısını yükseltmek istemem. seni adi, fetö'nün bbc imamı kapitalist pislik.

kaşın çeğmelenmiş kirpik üstüne

pencere
kaşın çeğmelenmiş kirpik üstüne
havada buludun ağdığı gibi
çiğ düşmüş de gül sineler ıslanmış
yağmurun güllere yağdığı gibi...

diye devam eden türküde geçen muhteşem betimlemedir. halk arasında ''dersini almış da ediyor ezber'' olarak da bilinen bu türkü özü itibariyle hüzünlü bir hikayenin ürünüdür. fakat nedense bana ilk aşık olduğum zamanlardaki ürkek heyecanlarımı hatırlatır.
şimdi ise, yeniymiş, aşkmış, heyecanmış? en az bu türkünün tarihi kadar eski lugat kavramları geliyor kulağıma.

mehmet ağar

pencere
klıştar'ın, ssk'yı batırdığı yılların fenomeni. belki ssk'yı batırmadı lakin, hukukun bir daha asla yerine oturmayacak kadar yerle yeksan olması bu arkadaşın dönemine rastlar. gerçi bugün neyi batırırsan batır, iktidarın yanındaysan hiç önemli değil.

herkese terorist yaftası falan yapıştıran güneşli gözlüklü bir arkadaştır. kendisi hakim değildir, savcı değildir. fakat ''yargısız infazlar'' tarihini araştırırsanız bir çok yerde ismine rastlayabilirsiniz. cürüm işlemek için silahlı örgüt kurmak ve yönetmekten asıl kendisi sabıkalıdır.

başkentli resul

pencere
çok uzun yıllar ankara'da yaşadım. ankara'yı taparcasına seven pek az manyaktan biriyim. gerçi ben kahir ekseri iç anadolu'nun yer yerini çok severim. fakat dağı taşı, her mahallesi pavyonla dolu bu kentte bir gün merak edip o batakhanelere kafamı uzatmışlığım yoktur. fakat o güzel kentte uzun bir süre esnaflık da yaptığım için çok sayıda o batakhanelere saplanmış insan tanıdım. önceleri bu pavyon kültürünü batıdaki ''striptiz klüpleri'' gibi bir anlayışın ürünü olarak düşünmüştüm. çok fazla sopranos dizisi izlediğim doğrudur. lakin, bu pavyon müptelalarının anlattıklarından anladığım kadarıyla iğrençlik oraları çok aşan boyutlardadır.

geçen sene büyük bir mucize olmuştu hayatımda. 3 ay boyunca aşırı mutluydum. her şey çok iyi gidiyordu. bir gün youtube'de bir türkü ararken resul'un yorumuna denk geldim. çok gerçek üstü, ve aşırı güzel tiyatral havası vardı. bütün şarkılarını dinlemekten kendimi alamadım. o 3 ay boyunca akşam eve gelip deli gibi başkentli resul'un oyun havalarını dinliyorumdur. aşırı zevkliydi. sonra mutluluk bıçak gibi kesildi. kaos mu, normalitemi karar veremeyeciğim bir karanlık tekrar başladı ruhumda. fakat resul abimizin huriye'ye sorusu tarihsel niteliğini hala korumaktadır;

''delikanlılar dururken vay aman, niye kaçtın babama babama?''

huriye'nin cevabı ''kemanın eskisi daha iyi öter resull''

konuşma

pencere
hale koray şiiridir;

'sabra inan' dedi çopur ihtiyar
'düzlüğe taşıyacak seni bır gün kanatlarında.
herkesten gizlediğin bir gecede, yurdunun
gelincik tarlalarında
sırtüstü, akasya ağacından sapanınla,
yıldızları vuracaksın'
'sevenim de olacak mı?
o'nun sevdiği gibi, usul dudakları
döşümdeki bıçak izinde dolaşan,
kalbi, kalbim attıkça atan,
göğsü vatan,
benim gibi yurtsuza.'

halim şefik güzelson

pencere
şimdi burada kendisini sadece orhan veli'nin arkadaşı olarak niteleyip saygısızlık etmek istemem. sevgili halim şefik ustamız da çok iyi bir kent şairidir. orhan veli'nin akranı ve arkadaşıdır aynı zamanda.

orhan veli'nin vefat ettiği gün ona bir şiir yazmak ister. veli'nin tabutunu taşırken eline bir miktar kan bulaşmıştır. doktorlar usta şairimizin otopsisinden sonra cenazeyi gereğince dikememişlerdir. halim usta o gün elini hiç yıkamaz. dostundan kendisine kalan son yadigara bakar durur. gecenin bir vakti ''otopsi'' şiirini yazar. karısını uyandırır ve okutur. eşi hiç beğenmez şiiri. şefik usta o zaman ne kadar iyi bir şiir yazdığını anlar. çünkü ustamıza göre eşi iyi şiirden hiç anlamazmış.

orhan veli'ye ağıt -

morgda açılınca kafatası
doktor beyler beyin gördüler
indirince tenkafesine neşteri
doktor beyler yürek gördüler
yürekte ne gördüler dersiniz
yürekte memleket gördüler
dünya gördüler
bir de dost gördüler
ama bu işte doktor beyler
doğrusu geç kaldılar
çok geç kaldılar

günün şiiri

pencere
çıplak kal

nicedir dokunuşlar çakmaktaşı bu iklimde
gülüşler günahtan gerdanlık
sevişmeler göz yordamı
çıplak kal
bir çift güvercin olsun memelerin
gagasında göç külfeti, aşk kırıntısı
beni işgal etsin, çıplak kal

şimdi susam kavrulu bizim orda
mavi yarpuz şimdi
buğday kırılır bizim orda
akşam alacası şimdi
narin ceylana buz rengi bir dağgölü
benim içim kor kor
kızıl kor

küfürbaz kalkıyorum
ayıp sinmiş her masadan
türünü bilmediğim bir kuş oluyorum
kanatlarım gök yorgunu, tünek arıyorum
deprem korkuyorum
çağlayan düşüyorum
ip kopuyorum...
çıplak kal
pul kadar örtük yeri kalmasın
zarf beyaz etinin
çıplak kal
tenin namusudur kainatın
endamın kavaklarla aynı türküye dursun
tabanca gibi tehditkar memelerin
beni vursun
diriltsin vursun, diriltsin vursun

hamdi özyurt

cezaevi sigortası

pencere
uzun boylu sevgi insanımızın meydanlarda ''bunları asmayıp da beslemek zoruma gidiyor'' demesinden sonra aklıma gelmiş muhteşem fikirdir. haberi gazetede okurken tuvaletteydim. fikri ihtişamımın temelleri burada aranabilir pek tabii.

bugün cezaevlerindeki mahkum sayımız neredeyse ab ülkelerinin toplum mahkum sayısına ulaştı. toplam 6.5 milyon civarı davalı insanımız var. yargıtay ve istinaf mahkemelerinde onaylanmayı bekleyen sayısız dosya bulunmakta. sevgili hukukçu kardeşlerim sanırım beni teyit ederler ki, bu kadar çok dosya hakkında sağlıklı hüküm vermek kolay iş değildir. hakim amcalar hepsi için, oo piti piti, karamela sepeti, oynayıp karar verseler bile adaletin zamanında gelmesini beklemek hayal olur. bu ahval ve şerait içinde, en düzgün inanımızın bile cezaeviyle tanışacak olması çok da marjinal bir kader sapması olmayacaktır. fakat yarın idam da yasalaşır, bu kadar düzgün işleyen yargımız, şalgam havucu kopartır gibi kelle uçurmaya başlarsa çok fena. tabii ki hakimlerimiz de bizim iyiliğimizi isteyecektir. avrupa birliğinden daha fazla sayıya ulaşmış mahkum nüfusunu asmayalım da besleyelim mi. sonra kriz miriz çıkar ekonomide mazallah. böyle bir şeyi hiç birimiz istemeyiz.

işte bunun için en makul çözüm hepimizin gelirinden bir miktar kesilebilecek cezaevi sigortası payıdır. hem bu sayede, devletimiz, dünayada 5 şirketi korkunç boyutlarda büyütmekten başka işe yaramayan inşaat yatırımlarını yapmaya devam edebilir. bu fonlar oraya aktarılır. aynı deprem fonlarının, işsizlik fonlarının vb. aktarıldığı gibi.

talat sait halman

pencere
bundan 4 sene önce aramızdan ayrılmış şair, ilk kültür bakanımız, akademisyen ve diplomat. özlemi hiç dinmeyecek.

''kırlar öksüz, zorbalar kurmuş otağ;
yankısından kan kusar görkemli dağ.
bir tohum var, toprak altından duyar:
zorbalık sürmez, doğar bir mutlu çağ.''

murat kekilli

pencere
yazık ki müziğimizde bırakın değerinin bilinmesini hiç bir zaman yeteri kadar ciddiye alınmamış adanalı sanatçımızdır. büyük bir karacaoğlan hayranı olarak, kendisinden karacaoğlan türküleri dinlemekten yıllardır büyük keyif alırım. müzik elbette ki her zaman bir bütünselliktir. 1970'lerin anadolu rock'ının başarısı biraz da bu bütünsel uyumu çok güzel bir biçimde yapmasından gelir. türkülerin batı saundlarıyla, bizim topraklarımızdan muhteşem bir aranjman emeğiyle ortaya çıkmış bir bütündür anadolu rock.
bence kekilli bunu günümüzde en iyi icraa eden insanlarımızdan biridir.

sabah sabah çok garip bir fantezi olacak ama keşke kardeş türkülerle ortak bir çalışma yapsa diyorum.

faşizm

pencere
insanlığın özüne dışardan zerk edilmiş en kötü kanser türüdür. 2. dünya savaşı sonrası, sovetler birliği önderliğinde büyük insanlık tarafından yenilgiye uğrtatılmıştır. ama işte kanser türü dedik ya, yazık ki vücutta yeterince öldürülememiştir. bu yüzyılın insanı tarafından tamamen ortadan kaldırılacak utanç dokularımızdır.

lamekandan içeri

pencere
değerli dersim'li sanatçımız, muhteşem ses özlem taner tarafından seslendirilmiş bir alevi nefesidir. alevi retoriğinde ''özünü dara çekmek'' vardır. belki bunu antik yunandaki sanat yoluyla arınmak anlamına gelen ''katharsise' de benzete biliriz.
61 /