confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32600

1789 fransa devrimi

pencere
amerika kıtasının keşfi öncesi avrupa'yı kabaca dört sınıfa ayırabiliriz. bunlar, aristokrasi, derebeyleri, ruhban sınıfı ve topraksız köylülerdir.
amerika'nın keşfedelip kaynaklarının sömürü düzeniyle avrupa'ya aktarılması sonucu ortaya bu sınıflardan bağımsız bir de burjuvalar türemiştir. henüz o yıllarda sanayi devrimi olmamıştı. o dönemki burjuva henüz esnaflardan oluşan ve zenginleşen bir sınıftı. sermaye üzerinde söz sahibi olsalar da, ülke yönetiminde söz hakları bulunmuyordu.

bunun üzerine, işçi sınıfını da kitlesel bir güç olarak peşlerine takarak 1789 yılında aristokrasi'den bir çok kişinin kellesini alan başarılı bir isyan gerçekleştirildi.

fransa tarihinde sonrasında sayısız devrim hareketi olmuştur.
genelde avrupa aydınlanmacılığı 1789 fransız devrimiyle başlatılır. avrupa aydınlanmacılığı diye nitelendirebileceğimiz kavramı özü itibariyle aristokrasi düzeninin daha kirli bir laciverti olarak niteleyebiliriz. pratiğini burjuvayı iktidara taşıma persfektifli olan isyanlardan alan bu hareket özünde yığınla çelişki barındırır.

burjuva kuramcılar, "özgürlük, adalet, eşitlik" derken bu insan hakları sadece burjuvalar içindir. işçi sınıfı, din ve milliyetçilik afyonlarıyla, fabrikalarda, madenlerde 3 kuruş paraya milyon milyon ölmeye devam edecektir.

"kapitalizm krizi" denen olgu bir anlatım bozukluğudur. aynı "vahşi kapitalizmin" bir anlatım bozukluğu olduğu gibi. kapitalizm zaten her yönüyle vahşet içinde bir sistemin adıdır. kapitalizm ise her yanından paradokslar fışkıran irinli bir sistem olduğu için krizin ta kendisidir.
gününüzde orta sınıf insanların sayısı bütün dünyada gözle görülür biçinde azaldı. fakirlik ise en az üç katman ayrı fakirliğe dönüştü. işçi sınıfı, sömürücü burjuvaların afyonlarına karşı bünyesel bağışıklık kazandı.

hal böyle kırılmışken dünyanım sadece iki ihtimalli geleceği kalmıştır.
ya dünyayı çok uzun süreli yangına dönüştürecek bir anarşi dönemi başlayacak, ya da bu haklı kitleleri doğru bir yöne kanalize edecek devrimci partiler ortaya çıkacaktır.
2

supernatural

pencere
tam 14 senedir izlediğim yapımdır. dile kolay 14 yıl. o zamanlar aklı beş karış havada, gelecekte her şeyin çok iyi olacağını sanan bir eblehkken, bugün aklı iki karşı havada ve bir gün her şeyin iyi olacağına inanan bir eblehim.
14 yıldır çok severek ve heycanla izlediğim bu diziyi tanımlamak için ''acayibimsi'' den başka bir sözcük gelmiyor aklıma. zaten benim yaptığım olay da çok akıllı işi değil ya. fakat geçmişte başımdan geçen olayları hatırlarken ''lan bu olayı yaşarken supernatural'in kaçıncı sezonunu izliyordum acaba'' diye düşünmekten kendimi alı koyamam.

yıllardır bu platformlarda yazmama rağmen dizi hakkında çok laf etmemişimdir. çünkü ne söylesem hep bir şeyleri eksik bırakmaktan korkuyorum. fakat dizi aynı zamanda çok ince bir sistem eleştirisidir. ironiler cuk oturur.

günümüz türkiyesin'de dindar dostlarımız tarafından, biz seküler insanlara inanılmaz bir baskı var. hani ülkemizin yüzde doksan dokuzu müslümanmış ya. baskı bu yalanla başlıyor işte. yahut muhteşem hoşgörüyle de başlıyor diyebiliriz.
size bu dizideki allahtan bahsetmek isterim. bu allah binlerce yıl önce cenetten kaçmış. şeytanlarla meleklere ''yiyin ulan birbirinizi dürzüler, tohumunuza kaç para saydım ki?'' demiş gitmiş. dizideki melekler şeytanlardan beter şeytan rıdvanlar. şeytanın bir yerine parmak atacak cinsten derler ya, öyleler işte.
dizideki tanrı kendisine tek kişilik bir retro bar kurmuş türkü söylüyor. tamam tanrı tabii ki türkü korusun, ama türkü de söylese keşke. insanların kaşarlı dürümü yaratarak kendisini geçtiğini söylüyor. binlerce yılda erkeklerle de cinsel ilişkiye girdiğini anlatıyor. bir dizi karakterinin porno arşivini övüp, kendisinin bile bu kadar çok pornoyu bir arada görmediğini söylüyor.
peki neden hristiyanlar hop oturup hop kalkmıyor? neden bu dizinin senaristleri ve oyuncuları hala sokakta rahat dolaşabiliyorlar? çünkü hristiyanlar dinine ve kendilerine güveniyorlar. islam dini daha sağlam bir dindir hristiyanlıktan fakat müslüman arkadaşlarımız kendi bilgisizliklerine güvenemedikleri için bu kadar hassas ve agresifler sanırım.

dizinin ana karakterlerinden birini yıllardır bir türk canlandırmakta. melek castiel rolünde izzet yıldızhan'ı izleyebilirsiniz. gerçi son sezonda iyice ışıklı ayakabı oldu o da. üzülüyorum.

nazlı ılıcak

pencere
türk basınınında günahları saymakla bitmeyecek ve fetö'ye desteği de inkar edilemez gazetecimsidir. türkiye basınında son 50 yıldır günahları saymakla bitmeyecek bir insan olsa da, 80 küsur yaşında, fetö'nün bir günah keçisi de yapıldığı gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir.
zekeriya öz denen fetö'nün yargıdaki zehirli iğnesinden ve onun kaçmasına göz yumanlardan neden hesap sorulamıyor? bu hanımefendi kimin tv'sinde bu zehirli iğne ile kar topu oynararak yapılan bir çok fetö komplosunu şirinleştirmeye gayret sarfetti? onlar neden dışarıda?

fetö ile mücadele ülke tarihimizin en derin meselesi olarak ele alınmalıdır. bu iş yakalayabildiklerimizin suratına bütün mukos sıvımızı tükürmekle olmaz. adalet hissi bu şekilde daha beter yaralar alır.

edirne

pencere
12 aylık zorunlu yedek subaylık hizmetim boyunca bütün halkından dostluğun her türlü güzel örneğini gördüğüm yeşil ve güzel şehir.

kışı aşırı soğuk olsa da ayrı güzel tadı vardır. baharını tanımlamak ise lugatımda cenneten daha güzel bir sözcüğüm yok.

her sokakta camileriyle meyhaneleri yan yanadır. ne camiye giden meyhaneye gidene kem gözle bakar, ne de meyhaneye giden cami'ye gidene karışır. tanrı'ya değişik yol ve yöntemlerden ulaşan kardeş insanlardır hepsi.
hepsinin ibadetini allah kabul eylesin.

çaye berbena

pencere
kürtçede ''neden ağlıyorsun?'' anlamına gelen cümledir. aynı zamanda anonim bir halk ezgisidir.

köyüm köyüm
köyüm bu sene
yavaş yavaş yeşillenmiş
neden ağlıyorsun
neden inliyorsun
derdin nedir senin
bana söylemiyorsun
ekmeğim sıcaktır
senin ayranın soğuk
aşağıdan bir çocuk geliyor
benim aslan yarimdir

çaye berbena, çaye ji bena, derdi to çiko, mare ne vena wiy, nani mi germo, doe ti serdino, lavki cera yeno, aslan yaremino wiy

ibrahim sadri

pencere
95 yılında bir gece uykusuzluğumda kanal 7 televiyonunda izledim ilk defa kendisini. henüz 12 yaşında bir çocuktum. tv'de ki bu komikler yapan sempatik abiyi izlemek iyi gelmişti bana. komiklik yaptıktan sonra, on iki yaşımdan beri hiç unutmadığım ve bu yaşıma kadar hayatımın her alanında yaşam felsefesi yaptığım bir menkıbe anlattı.
ibrahim peyhamberin etrafı odunlarla çevrilip yakılma işlemlemlerine geçilecekken, gökyüzünden bir serçe ağzında bir kıymık parçası atar. ibrahim der ki ''o attığın kıymık ne fayda sağlayacak bu ateşe?''
serçe de ''olsun ibrahim, maksad düşmanlığımız duyulsun'' diye cevaplar.
daha sonra başka bir serçe ağzında bir damla suyla gelir ve bunu ateşe atar. ibrahim ona teşekkür eder ama bu bir damla suyun ateşe ne faydası olacağını ona da sorar.
serçe de; ''olsun ibrahim, maksat dostluğumuz duyulsun'' der.

o gün bugün ben de zalime mümkün mertebe dilimi tükürmekten çekinmedim. ne pahasına olursa olsun iyi insanların yanında durmaya çalıştım. ibrahim sadri o gün, o programda necip fazıl'ın ''kaldırımlar'' şiirini de okumuştu. şiirden hiç bir şey anlamamıştım fakat hayatımda bu kadar güzel bir şekilde hüzünle arındığım çok az olmuştur.

yıllarca izlemeye devam ettim ibrahim sadri'yi. gecenin bir yarısı tv'de çıkan bu adamı bilen çok az insandık. 99 yılında çıkarttığı şiir kasediyle ulusal anlamda tarkan kadar meşhur oldu. bu gün o şiirleri dinleyince ne kadar kötü olduğunu anlayabiliyorum fakat yine de kendisine beni şiire bu kadar güzel bağladığı için teşekkürü borç bilirim.

son yıllarda bir kaç kez çalıştığım yerin kafetaryasındaki tv'de a haberde sunuculuk yaparken gördüm kendisini. görmezden geldim. ve büyük acılarla görmezden gelmeye çalışıyorum.

şiwan perwer

pencere
eski anlamıyla dengbejlik sesini bir enstruman olarak kullanıp doğaçlama stran söyleyen sanatçılara verilen isimdir. modern anlamda ise şiwan perwer muhteşem bir enstruman olan sesini, derin müzik kültürü ve alt yapısıyla, diğer enstrumanlarla harmanlayıp bize hediye eden modern bir dengbejtir.

çarmıh

pencere
arkadaş zekai özger'in hüzün mevsimi şiirinde muhteşem bir metafor olarak kullandığı cezalandırma şeklidir;

geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor
hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğine sığmıyor
her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız

yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız

kafa tokuşturmak

pencere
doğada kurtların bir nevi selamlaşma biçimi olarak kabul edilen hadise. fakat dört ayaklı olmaya isyan edip, iki ayağa kalkıp yepyeni bir yaşam yaratmanın itaatsizlik eyleminden gelen bir türün temsilcisi olarak kendime yakıştırmadığım selamlaşma biçimidir. ben onurlu primatlar gibi el sıkışarak selamlaşmayı tercih ediyorum.

doğada kurdu, çakalı örnek almanın günümüz yaşamına hiç iyi katkısı yoktur. hem özsel, hem de simgesel olarak bu böyledir.

palu ailesi

pencere
programların birinde yayına ailenin kayıp torunu bağlandı. çocuğun ismi recep t*ayyip. bu çocuk, ailesinin kendisine yaptığı kötülükleri açık seçik anlattı. bu çocuk yayında konuşurken bütün aile "yalan söylüyorsun recep t*ayyip, yalancısın sen recep t*ayyip" diye höykürüyordu.
o an içimde yayının emniyet güçlerimiz basılıp bu garabet ailenin toplanıp götürüleceğine dair büyük umut doğmuştu.

spor salonuna başlayacak olanlara tavsiyeler

pencere
başlamayın kardeşim. çevrenize iyi bakarsanız mutlaka bir çayır çimen bulacaksınızdır, gönlünüzce koşun. şınav, barfiks çekin. sofraya oturduğunuz zaman, tıksırıncaya patlayınca kadar yemeyin.

spor salonuna vereceğiniz ayda en az 200 lira parayı da barcelona'nın gözünüzün kestiği bir maçına 3.5 üstü atın. 650 kağıt temiz cepte

troçkizm

pencere
temelinde, sosyalizm tek ülkede kalır ve salt ana vatanı koruma ülküsü üzerine yükselirse, kapitalizmin onu mutlaka yakın gelecekte yeneceğini savunan tarihsel haklı dava. devrimin yiğit çocuğu troçki'nin tezleri ve önderliğinde dünyaya yayılmıştır.

yabancılaşma

pencere
koskoca sovyetler birliğini yıkan olgunun bile sorumlusu bu yabancılaşmak psikozudur. bir işçi devleti olmak hayaliyle kurulan sovyetler birliğinde işçiler sistem eliyle emeğe yabancılaşmışlardır. reel sosyalizmi yenen güç, kapitalizm değil esas itibarıyla buna benzer olgulardır.

günümüzde insanımız kapitalist modernite eliyle her şeye yabancılaştırılmış durumda. günümüzdeki sistem, insana ve topluma karşı açtığı savaşta, bireyin elinden özgün bütün tanımlarını almıştır. insanımızın kendini tanıma çabasında bile sistem onu en korkunç yöntemlerle manipüle etmektedir. insanımızın gönlünden sevgi alınmış, eline kirli tüketim maddeleri sıkıştırılmıştır.
son dönemde acil servislerde anksiyete bozuklukları nedeniyle acılar çeken sayısız genç görmekteyim. kanaatimce gençlerimizin sağlığındaki bu hızlı bozulmanın bile müsebbipi bu yabancılaşma psikozudur.
79 /