confessions

pencere

βετεράνος♛  · 18 Şubat 2019 Pazartesi

  1. toplam giri 1284
  2. takipçi 16
  3. puan 32591

köy enstitüleri

pencere
güzel ülkemizin başına gelmiş en iyi şeydi. kurucusu, fikir babası, bakanı, öğretmeni ve hatta kazma kürek işçisi, can yücel'in babası hasan ali yücel'dir.

bu aydınlık içindeki insan bu okulların açılış törenlerinde ilk tüzük maddesini bütün okul ahalisi önünde okuturdu. o tüzük maddesi de aklımda kaldığıyla şöyledir;

''şayet okul idarecilerinden, öğretmenlerinden, müstahtemlerinden her hangi bir kişi, bir öğrenciye fiziki bir şidette bulunursa, öğrencinin aynı şiddetle kendisini savunma hakkı vardır.''

bu eğitim maddesi kadar ilerici bir eğitim maddesi, hiç bir evrensel okul geleneğinde görmediğim aydınlık içinde bir maddedir.
bu okullardan mezun bir çok insanımızla tanışma fırsatım oldu. o insanlar, felsefeden, çatı tamir etmeye kadar her şeyi bilirlerdi.
emeği geçenlere bu vesileyle büyük teşekkürleri borç bilirim.

leninizm

pencere
soyalizm marks ve engels'le ortaya çıkan bir ideoloji değildi. marks ve engels, insanlığın bütün erdemlerinin bir bütün anlayışı olan sosyalizmi bilim haline getirmişlerdir. bu emekleri de insanlığa sunulmuş en büyük bilimsel hediyelerden biridir.
karl marks, sosyalizmi bilim haline getirirken yüzlerce doğru çözümlemede bulunmuştur. tarihsel olarak bugün bile doğruluğunun sağlamasını yaptığımız yüzlerce ön görüsü vardır. fakat marks bir öngörüsünde yanılmıştır. marks'a göre ilk proleter diktatörlük avrupa gibi gelişmiş bilinçte bir proleterya'ya sahip ülkelerde kurulacaktır. sosyalizmin rusya gibi bilinçli bir proletaryası, hatta doğru dürüst proletaryası bile olmayan ülkelerden kurulmaya başlaması olanaksızdır.
fakat geçen yüzyılın güneşi lenin kendi pratik biliminde bu ön görüyü boşa çıkartmıştır.

lenin henüz 13 yaşındayken narodik devrimci abisi, çar'a karşı bir başarısız suikast sonucu idam edilir. narodikler, özetle çarlığı bireysel terör eylemleriyle yıpratıp halkçı sonuçlar alma uğraşı veren bir örgüttür.
lenin daha o yaşlardan halkı zulümden kurtarmak için başka bir yol açılması gerektiğini kafasına koyar. yetişkinliğinde marks ve engels'in fikirleriyle tanışır. ve bu fikirleri rusya özeli ve gerçekliğinde formüle ederek 1917 yılında kocaman bir sosyalist devrime imza atar.[ara][/ara]

binali yıldırım

pencere
bir ara o kadar çok sessiz kalmıştı ki kaçırıldı sandım. şaka bir yana, bir ara chp'nin cumhurbaşkanı adayı olarak israrcı olduğu abdullah gül'ün, kendisini abd'de eleştiren bir gence nefret bakışlarını hatırlıyorum. binali'nin sevgi ve standup pıtırcığı olarak gezmesine rağmen ortalarda yıllardır son basın toplantısındaki manipülelerini düşünüyorum. bir de erdoğan'ın gerçek halini düşünüyorum. erdoğan hepsinden daha samimi. bari içi dışı bir. diğer akp tayfasının dışı ayrı, içi kötü.
bu vesileyle eko başkanı da kutlamak isterim. kendisine sempatiyle bakan uzaktan bir seçmeni olarak, bir gün halkın sevgisi ona da terse dönerse, kendisini asla böyle saçma durumlara düşürmemesini dilerim.

türkiye ekonomisini kurtarma yolları

pencere
aklıma dahiyane bir çözüm önerisi geldi arkadaşlar sıkı durun anlatıyorum. son günlerde bir çok haber sitesinde donalt trump'ın türkiye'yi sonbahar gibi ziyaret edeceği konuşuluyor. ülkeye girer girmez derdest etmeliyiz. sonra da bunun çok büyük bir anti emperyalist eylemsellik olduğu konusunda dünyada kamuoyu yaratmalıyız. zaten ben dahil ülkemiz kamuoyunun yüzde sekseni bu eyleme destek veririz. kemal kılıçdaroğlu hemen bu çok tutarlı milli politikanın arkasında yer alır. hdp itiraz edebilir bu politikaya. fakat onlar zaten emperyalist terör iş birlikçisi. kim takar onları.
peki trump'ı tutukladık ne yapacağız sarı bidona turşusunu mu basacağız ülkemizde? hayır tabii ki. onun da ülkesinde çoluğu çocuğu var, bu konuda vicdan yapacağız. fakat turpun büyüğünü öyle kolay vermek yok. diyeceğiz ki ''merkel ayağımıza kadar gelip, ara bulucuk ederse bakarız o zaman''
merkel türkiye'ye girer girmez onu da derdest edeceğiz. bu sefer vicdan, antiemperyalizm falan ayağı yok. direkt açık konuşacağız. abd devleti 50 milyar dolar, ab birliği 50 milyar avro verirse ikisini de salarız. ama tabii ki mahkemeleri devam eder o ayrı konu. lakin türkiye cumhuriyeti mahkemeleri herkesin bildiği üzere bağımsız kurumlardır. ona biz bir talimat veremeyiz.

peki bu para bizim ekonomimizi kurtarır mı? bu kadar çok borçla nah kurtarır. elimizdeki sıcak paranın bir kısmını acil borçlara dağıtırız. sayın cumhurbaşkanımız da beni danışman olarak işe alır. ben bir iddaa komüsyonu oluştururum. haftada 2-3 sağlam maça bir kaç milyar bastık mı, artık ekonomimizin sırtı yere gelmez.

dünya sözlük

pencere
sanal hatim falan filan şeklinde dini caka satan sözlüktür. hakaret manası taşımayan argoyu bile popülist bir konjoktürel kaygıyla yasaklayan sözlüktür. zaten argo ve küfrü alevilere, kürtlere, kadınlara, lgbt bireylerine ve hatta veganlara bir linç eylemi şeklinde yapacaksanız baş tacı edilirsiniz.

şu anda bu dindar sözlükte binlerce girim izinsiz şekilde esirdir. defalarca hakkımı helal etmediğimi ve silmelerini talep etmeme rağmen gerekeni yapmamaktadırlar. işte bunlar için dinin en derinini oluşturan kul hakkı kavramına ermek zahmetli bir eylemdir. iki sanal hatimle bu günahtan da arınacaklarını sansınlar bakayım.
2

bizimkiler

pencere
youtube den 1 aydır aralıksız manasızca izlediğim dizidir. yapımcılığını ve yazarlığını bir kaç gün önce kaybettiğimiz büyük sinemacı umur bugay yapmıştır.
bir türk olarak milliyetçiliğe en uzak insan olsam da, edebiyatımız ve tiyatromuzla ne kadar övünsem az gibi hissederim. bu dizide yıllarca inşaat hamalı gündelikleriyle dünya tiyatrosunun yüz akı diyebileceğim o kadar çok oyuncu var ki. kişisel tarihimdeki bir kaç gurur kaynağımdan birisi, neredeyse hepsini en az bir kere sahnede canlı izlemiş olmamdır.

genç sosyolog dostlarıma, kent sosyolojisi ve orta sınıf çelişkilerini anlamaları açısından mutlaka bir ders niteliğinde izlemelerini önerdiğim yapımdır.

diziden tek sıkıntım çaycı abbas'ın repliklerinin gün içinde dilime dolanması. cıvık müdürüm affedersin. hatırlayan var hatırlamayan var.

ameliyat olmak

pencere
pazartesi günü olduğum çük kadar bir çük ameliyatını anlatmak istiyorum. aslında hastaneye geçen hafta çarşamba günü yatmıştım. dünyanın en yoğun düzeyde iğne fobisi yaşayan müptezellerinden biriyim. üzerine bir de sıkı bir sinema izleyicisi olarak holywood tarafından beynimin karanlık dehlizlerine zerk edilen ameliyat fobisini de koy. 30'larıma kadar iyi idare etmiştim aslında. ama işte 30'lardan sonra bünyede hiç bir şey olmuyorsa bile kesin bişeyler oluyor.

rahatsızlığım varikosel diye türkiye erkeklerinde sıkça rastlanan skindirik bir durumdu. testislerde damarların aşırı büzüşüp büyümesi sonucu spremlerin yanması durumu. bu da geçici bir kısırlığa yol açmakta. doktorlar normalde bekar erkeklere ameliyat önermezler. azıcık bir ağrısı olur çek aq onu da derler. benim de son 5 aydır manastırda yaşayan rahiplerden daha bereketsiz bir cinsel yaşamım olmasına rağmen ağrım dayanılmaz boyutlardaydı. son evre varikosel hastalarında bu ağrı sıkça rastlanan bir durummuş. bir gece ağrıdan artık kendi daşşaklarımı kendim kesmeyi bile düşünmüştüm. bu hal ve şeraitte geçen salı aynı zamanda çok da sevdiğim bir manevi abim olan üroloğumun kapısını çaldım.

bir hastane çalışanıysanız hasta olmak bazen muhteşem bir his. herkes sizin için seferber oluyor. doktordan temizlik görevlisi dostlarınıza kadar ayrı bir ilgi ve muamele görüyorsunuz. sözlükteki bütün dostlarıma geçirecekleri operasyonları kamu hastanelerinde gönül rahatlığıyla yaptırmalarını salık veririm. sömürücü özel hastanelere vereceğiniz on binler ziyandır.

geçen çarşamba sevgili doktorum ilgili tetkikler için hastaneye yatışımı verdi. perşembe günü de ameliyata götürdüler. ama allahım nasıl korkuyorum yolda. ameliyat sıra bekleme salonunda potsop mu ne deniyor oraya ateşime bakan hemşirem yüksek olduğunu söyledi. ciğerlerimi dinleyen hekim abim de az üst solunum yolu enfeksyonu var dedi. tekrar pazartesiye kadar yatış sağlandı ve antibiyotik tedavisine geçildi.
sevinçten havalara uçtum. pazartesi hiç olmayacak sandım ama oldu. tetkik için yönlendirildiğim kbb hekimi de ameliyat için uygundur onayı verdi. nedense o kbb hekimine uzun bir süre düşmanlık hissetim ama geçti.

bilen bilir, ameliyat masaları abd filmlerinde milleti zehirli iğneyle idam ettikleri masaların tıpkının aynıdır. bir aklım dedi ki kaç. fakat ameliyat önlüğü harici çırıl çıplaktım. ve çalıştığım hastanedeydim. bir seçim yaptım ve hastane korüdorlarında o halde koşmak daha beter bir rezillik geldi. ama yani bir kaç gramla öyle geldi. önce mantıklı geldiği de olmuştu. damar yolundan ilacı verdiler. ilk saniyeler ''ben buradayım haa hala sizinleyim, abiler ablalar ne olur daha kesmeye başlamayın'' dediğimi hatırlıyorum bir kaç defa. sonrada ''bakın şimdi kas gevşeticiyi verdiniz , narkozu itelemeyi unutmayın sakın'' dedikten sonrası flu. işte bunlar hep holywood'un beyin amcıklamasının tezehürüdür.

ez cümle, ameliyattan korkmayın. bir sağlık sorununuz olduğunda gönül rahatlığıyla hekime gidin. bir ameliyat kararında en önemli unsur hekiminize güvendir. türkiye hekimlerine ve bütün sağlık çalışanlarına güvenin.
4

genç yaşta ebeveyn kaybı

pencere
aslında pek genç sayılmayacağım bir yaşta kaybettim babamı. bundan 35 sene evvel annemin karnındayken hakka yürümüş. tesadüf ki o da o gün 35 yaşındaymış.
ilkokul dan itibaren baban ne iş yapıyor türlü sorular karşısında ''vefat etti'' deyince genelde bu soruyu soran yetişkin insanlar beni üzdükleri için üzülürlerdi. neden üzüldüklerini anlamazdım. hiç tanımadığım için 30'lu yaşlarımın başına kadar eksikliğini veya acısını anlamamıştım.

bir gün ben de zamansız üç çocuğumu bırakır giderim diye üremedim bile. en yakın arkadaşımın 3 çocuğu varken durup durduk yerde beyin kanamasından ölmesi daha beter sarstı beni.

insan her durumda ve koşulda doğru ile yanlışın ayrımını bilen bir varlık. fakat işte doğru ile yanlışı ona yine de belli bir yaşa kadar otoriterce birilerinin hatırlatması gerekiyor. 30'lu yaşlarda buna dahildir. sanırım yaşam içinde baba en çok bunun için var. bundan 3 sene önce hayatımın ilk defa amına koyulduğunda bunun acısını ve eksikliğini çok yaşadım.
hera'ya hamd olsun ki atlattım, atlatıyorum.

imamoğlu esnafa tokat attı iddiası

pencere
bu ve benzeri yalanlara sorgusuz sualsiz inanan akp'li vatandaşlara şunu sormak istiyorum. hadi diyelim ki eko başkan vatandaşı dövdü. terör örgütlerini de ülkeyi beraber yönetmek için davet etti. peki bu ülkede böyle korkunç işler yapan bir siyasetçiyi tutuklayacak bir hakim savcı da mı kalmadı. hadi biz muhalifler artık yargıda tuz koktuğundan eminiz. siz de mi bizimle aynı algıdasınız artık?

alpay

pencere
devlet'e katil dediği için hakkında terör soruşturması başlatılan 84 yaşındaki dev sanatçı. şimdi biz 84 yaşındaki sanatçılarımızı hapse tıktığımızda devletin katil olmadığını ispat mı etmiş olacağız?

hrant dink'in abisi orhan dink canının yangınıyla her yerde kardeşinin katilinin devlet olduğunu söylüyordu cinayetin ilk zamanlarında. o zamanki cumhurbaşkanı köşke davet etti kendisini. devlet'e katil demeyi kendisine yakıştıramadığını söylemiş.
orhan bey de çıkışta şöyle bir açıklama yapmıştı ''bugüne kadar devlete katil diyerek anlatım bozukluğu yapmışım. zira anladım ki devlet seri katildir''
adamın 50 küsur yaşındaki, ayakabısı delik kardeşi işe giderken arkadan vurulmuş öldürülmüş. ergenekonundan, fetö'süne kadar bütün çeteler birleşmiş bu kirli cinayette. şimdi orhan dink'i de mi yargılayacağız?

devlete katil demek nasıl bir terör suçu olabilir dostlar? kitaplarına incil'den sonra en çok atıf yapılan chomsky türkiye'de yaşasa adamı ayaklarından mı sallandıracağız o zaman ulus meydanında? yahut foucault'un bütün kitaplarını şu saniyeden itibaren cayır cayır yakalım mı?
hayır devlete katil demek suç olamaz. bu 1000 yıldan fazladır tartışılan felsefi bir önermedir. felsefeyi de mi yasakladık hayırdır? devlet'in katil olduğunu iddea ederek devlet kurumlarına şiddet eylemlerinde bulunmak tabii ki terör suçudur. 84 yaşında alpay'ın hiç de öyle bir şey yaptığını veya yapacağını sanmıyorum.

rabia naz hakkındaki önergenin akp ve mhp oylarıyla reddedilmesi

pencere
şu an ülkenin bir numaralı gündemi olması gereken meseledir. ses çıkartmak için neyi bekliyoruz? özene bezene 10 yaşına getirdiğimiz evlatlarımızın, yeğenlerimizin göz göre göre cinayete kurban gitmesi ve bu cinayeti işleyen kişinin bakan beyleri tanıdığı için intihar süsü verilmesini mi? şimdilik bizim çocuklarımıza böyle bir kötü durum tesadüf etmedi diye geceleri rahat uyuyabilecek miyiz?

akp ve mhp'nin bir suç örgütü olduğuna dair iddialar var. ben tabii ki buna katılmıyorum. yani mecliste göz göre göre cinayet araştırma engeli çıkartmak da bir suç örgütü olmayı ispatlamaz. olur mu hiç öyle şey? sadece hdp ile aynı oyu vermemek için 10 yaşında bir çocuğun cinayetinin örtbasına oy vermişlerdir. küçücük bir çocuğun canı, memleket bekasından değerli olamaz elbette.

vatan sağolsun. rabia naz sağ mı değil mi? vatanın evladı değil mi? kime ne ki?

boris yeltsin

pencere
affınıza sığınarak bu gece pek yapmadığım bir şekilde yazacağım. olur olmadık cinsiyetçi küfürler eden insanlardan tiksinsem de ağzımdan bu gecelik çıkacak sözler için affınıza sığınmak istiyorum.

tarihin gördüğü en ağır orospu çocuklarından biridir. ağırlığı salt mecazi değil gerçek kütlesellikten de gelir. yıllarca bilip bilmeden gorbaçov'u, reel sosyalizmin fişini çeken lider diye nitelediler. oysa gorbacov gerçekten reel sosyalizmi kurtarmak için büyük çabalar sarf eden bir liderdi. bu yolda büyük taktiksel hatalar yaptığı bir gerçektir. fakat zaten ne yaparsa yapsın başarı şansı yoktu. zira reel sosyalizm zaten troçki'nin 1927 yılındaki sürgünüyle sönümlenmişti denebilir. hatta 1917 yılında tepeden inme bir devrimle ölü doğduğu bile söylenebilir.

bu yeltsin denen şekilsiz ağır piç 1991 de darbe bastıran bir kahraman olarak çıktı halkın karşısına. bu darbeyi bastırdıktan 3 gün sonra gerçek darbeyi kendisi yaptı. o günden sonra ülkesini mafyaya parsel parsel bölüştürdü. ve tarih onun çeçenistan'da çoluk çocuk demeden yaptığı korkunç katliamlarla da hatırlamalı.

hemşire

pencere
son günlerde aralarından bazılarının "iki yıl daha okumayla devlet bize hekimlik hakkı tanısın" diye ucube bir kampanya başlattığı meslek grubudur.

bu kampanyaya destek veren hemşire arkadaşlarımızın hastaya karşı duyulan sorumluluk da, meslek hassasiyeti meselesi de umrunda değildir. tek önemsedikleri, daha fazla para kazanmak ve toplum içinde daha havalı sayılan bir meslek icraa etmektir.

hemşirelik mesleği dünyanın en önemli mesleklerinden biridir. bu meslekte çalışan arkadaşlarımızın iş yükü hekimlerden daha ağırken, hekimlerle aralarındaki maaş uçurumu büyük haksızlıktır.
ama hemşire arkadaşlarımız hiç düşünmezler mi kendilerinin aldığı dört yıllık fakülte eğitiminin alt yapısı 2 yıl daha okuyup hekim olmaları için yeterli mi?

hemşire arkadaşlarımıza tavsiyem, hiç de etik olmayan bu taleplerini tekrar düşünsünler. hemşireliğin ülkemizde daha dört başı mağmur bir meslek tanımı yoktur. keşke enerjilerini, özlük haklarının ve çalışma şartlarının düzeltilmesi gibi hastalar için de iyi olabilecek alanlara sevk etseler.

turuncu gemi

pencere
aslında derin devlet diye bir şey yoktur. derin devlet, devlete yasaların bol geldiği koşullarda kullanmaktan çekinmedikleri yasa dışı yöntemlerin bir kurumudur. kitlelere ise devletin temiz, devlet olanaklarını gizli oluşumlarla kullanan derin devletin kirli olduğu hapı yutturulur.

cumhuriyet'in ilk kurulduğu günlerde mustafa suphi ve 15 yoldaşının devlet tarafından boğdurulma hikayesi de bugün genç komünistlere derin devlet işi olarak yutturulmaya çalışılıyormuş. çok yazık.

mustafa suphi ve on beş yoldaşı soğuk bir ocak günü, eli kanlı yarı resmi katiller tarafından giresun'da turuncu bir gemide boğdurulur. bu cinayetin baş sanığı topal osman'da benzer bir kumpasla yarı resmi güçler tarafından ortadan kaldırılmıştır. bugünkü yarı resmi katiller bunu akıllarından hiç çıkartmasınlar.

bu ağıt, kalbimizde 15 bıçak olarak kalan yiğit yoldaşlarımız için gülten kaya hanımefendi tarafından kaleme alınmış, büyük müzisyen ahmet kaya tarafından bestelenmiştir.

deniz kenarı soğuk
hemde karanlık basıyor
havada tam kar havası ha
gidilmesi zor yer var gidilmesi gereken
hadi gülüm toparlan gidiyoruz
yaşamak için ölmek sırası bizde
gitmeden yetişelim gemiye çabuk!!!

230 bin kişinin neci olduğunu ysk'ya gönderdik

pencere
içişleri bakanı süleyman soylu açıklamasıdır. açıklamanın bir yerinde küçükçekmece belediye başkanı için , "bir seçim iptal edilecekse büyükçekmece iptal edilmeliydi. o belediye başkanı orada fuzuli işgalcidir. ama ysk böyle karar verdi" sözleri de yer alıyor.
malumunuz üzere artık bakanların siyasi bir sorumlulukları yok. buna rağmen hala içişleri bakanı devletimizin, cumhurbaşkanı ve adalet bakanından sonra en yetkili 3. kişisidir. bu seçilmemiş güçlü zat, seçilmiş bir belediye başkanı hakkında bu tür sözler ediyor fakat yargı bunun karşısında lal olmuş. işin sadece bu beyanat kısmı bile korkunçtur.

daha sonrasında bakan bey 700 kadar sandık kurulu üyesinin eniştesinden teyzesi oğluna kadar fetö ile iltisaklı olduğunu söylüyor.
ben de bakan beye sormak istiyorum, memlekette eniştesi, teyzesi fetö ile iltisaklandırılmayan insan mı kaldı? peki suçun şahsiliği ilkesi nerede kaldı? 16 nisan referandumundan 24 haziran seçimlerine kadar sandık kurullarında teyzesi, eniştesi fetö ile iltisaklı kimse yok muydu?

kılıçdaroğlu'na da sormak istiyorum. bu garip açıklamalar karşısında neden kıçını yırtmıyorsun? muhalefet buna benzer deli saçması laflar etse, erdoğan çoktan miting meydanlarında bunlarla gereğince dalga geçer doğru bir yönde kamuoyu oluştururdu. senin böyle bir becerin yoksa neden yıllardır orada millete umut tacirliği yapıyorsun?

zamanında kendisini tbmm önünde yakan yoksul işçiye ''git kendini sarayın önünde yak'' demeyi biliyorsun. muhalefet bu kadar itibarsızlaştırılıp, halkın aklıyla bu kadar çok alay edilirken sen hangi klimalı ortamda serinliyorsun?

marksizm-leninizm

pencere
bu sözlüğe üye olduğum için kendimi çok şanslı saydığım başlık. meğer ki ütopyacı şizofrenin tekiymişim.
şimdi hemen istatisliklerde bile yer almayacak sayıdaki insanın, 6 milyar insanı sonsuza dek sömüreceği gerçekçi bir sistem olan kapitalizme biat edeceğim.

marks ve lenin geçen yüz yıl yaşamış iki dahi bilim adamı ve filozoftur. lenin üniversite mezunu olmamasına rağmen, bilim adamı nasıl olabiliyor diyen varsa demesin. kendisi bizzat iktisadi ve sosyal tezleriyle bilimin kendisidir. merak edenler varsa kitaplarının her türlü pdf'si internette mevcuttur.
bu iki bilim insanı tezlerinde sosyalizmi formüle ettikleri kadar kapitalizmi de öğretirler insanlara. ben de olaya tersten yaklaşayım.

kapitalist düzende ''ekonomik kriz'' diye bir durum yoktur. zira kapitalizmin kendisi bir kriz halidir. bu korkunç kaosu yönetmek için 200 yıldır her türlü yamayı denediler. fakat artık kapitalizm kendi yasalarıyla bile yönetilemeyecek bir halde irinlerle dolup taşmıştır.

evet bu halin daha uzun yıllar süreceğini düşünmek gayet realist bir yaklaşımdır. tüm dünya ezilen halklarının hakça, ortakça bir düzen kuracaklarını beklemekse ütopyadır.

ermeni soykırımı

pencere
türk yasalarında ermeni soykırımı olmuştur demek suç mudur bilmediğimden ihtiyatlı yaklaşmam gereken konudur. ihtiyatlı yaklaşma sebebimden görüşümü tahmin tahmin ettiğinizi sanıyorum. 2006 yılında ülkemizin en yiğit, güzel, kirlenmemiş çocuklarından biri olan hrant abi resmen canlı yayında herkesin gözü önünde öldürüldü. bugün anlıyoruz ki ayakabısı delik, gönlü kocaman fakir bir gazeteciyi öldürmek için ne kadar çok terör örgütü ne kadar komplike planlar yapmış.

hrant avrupa seminerlerinde oradaki ülkelerin ermeni soykırımı olmamıştır demenin suç olduğunu protesto etmek için, ermeni soykırımı yoktur derdi. çünkü bilirdi ki, yasakların olduğu yerde bilim susar. bilimin olmadığı yerde insanlar karnından konuşur. sonra başlar ağız ishali.

memosh dürüm

pencere
kendi specialim olan yemeğin adıdır. tarifini paylaşıyorum.

tavuğun göğüs kısmından aldığınız eti kuşbaşından biraz küçük şekilde doğrayın. öncesinde bir tavada kırmızı toz biber ve su eşliğinde haşlayın. su tavadan çekildikten sonra tereyağı ve az sıvı yağ ile tavuğu kavurun.

başka bir tavada, biber salçası, domates salçası, az zeytin yağı ve su ekleyerek karıştırarak pişirin.
lavaş ekmeklerinizi karışımda ısıtabilirsiniz.

sonrasında, lavaş ekmeğinizin içine, az mayonez, ince ince doğradığınız marul, domates ve salatalık turşusundan oluşacak salatınızla tavuğu koyun, lavaşı dürün. bıçak yarmımıyla dürdüğünüz lavaşı lokma halinde parçalara ayırın. üzerine süzme yoğurt ve pişirdiğiniz salça sosunu güzelce sürerek ikram edebilirsiniz.

afiyet olsun.

başkanlık sistemi

pencere
türkiye halklarına edilmiş en büyük kötülüktür. başkanlık sistemi de, asıl itibarıyla demokrasi içre bir yönetim biçimidir. fakat dünyadaki hiç bir uygulamasında, baş belli gövde nerede yahuu şeklinde icraa edilmez. hele ki, hiç bir aklı başında hiç bir halk, 150 yıllık parlementer demokrasi geleneğini bir gecede bozup böyle bir sisteme geçmez.

avrupa'nın gelişmiş demokrasileri, çok aptal ve gerici insanlar oldukları için her seçimde iktidarı koalisyonlar biçiminde dağıtmıyor. koalisyon türü yönetim şekilleri olabilecek en mükemmel denge denetleme mekanizmalarının olduğu yönetim şekilleridir. tersi ise, türkiye ihale kanunu, tmk falandır.

isterlerse beni 20 yıl hapse atsınlar, 16 nisanda halkımızın yüzde 51 oyla bu yasayı kabul ettiğine inanmıyorum inanmayacağım. şayet, beni 20 yıl hapis yatırdıktan sonra buna inandıracağını sananlar da çok yanılır. bu başı belli, gövdesi belirsiz sistemin yasalaşmasının ortakları salt akp ve mhp değildir. bu yasada, daha meclise geldiği günden refarandum sonrasına kadar hiç bir ciddi muhalefet etmeyen chp'de ortaktır.

sanırım kenan evren'de baya bir isterdi böyle bir sistemle sonsuza dek başkan olmayı. fakat evren, her hangi bir halk desteği olmadan, topla, tüfekle, tomayla iktidarda kalınamayacağını bilecek kadar rasyonel bir nato askeriydi.
siyasal islam kurulduğu ilk günden beri meşuiyetini, devlet gücüyle değil, halk desteğinden almıştır. çevremizdeki bugünkü veya geçmişteki hiç bir dikatörlük salt polis gücüyle iktidarda kalınmayacağının farkındaydı. geçmişteki hafız esad diktasından, günümüzdeki aliyev, ve iran molla dikatörlüğüne kadar hepsinin kah ekonomik, kah afyonik halk destekleri sağlamdır.

bizde deniz kurudu. bunu herkese hatırlatırım.

seçmenin sandıkta verdiği mesaj

pencere
hdp olmadan bu ülke siyasetinde denklem kurulamaz. insanları onlarca yıl cezaevlerine atmakla, halk sindirilemez.

bir de, özellikle ekrem imamoğlu şahsında, artık bağırmaya tahamülü olmadığını gösterdi. sandıkta faşizmi gerileten her siyasi partiden arkadaşı selamlıyorum.

kafasında fesle dolaşan tımarhanelik herif

pencere
kim olduğunu anladığınızı umuyorum. bilgiyle yenemediği insana karşı ailesinin namusuna dil uzatan aciz herifin tekidir. bunun geçenlerde bir videosuna rastladım, stalin'in, nazi ordularını ayetel kürsüyle durdurduğunu iddea ediyordu. ve diyanet işleri başkanımız da bu herife büyük değer yüklüyor.
diyanet işleri başkanının ara sıra komutan kenan'a da ziyarette bulunmasını öneririm. gitmişken bir de şarabını tazelesinler garibin de, ödediğim vergiler bir seferlik iyi bir şey için kullanılmış olsun.

proletarya

pencere
engels'e göre tanımı emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan ve mülksüz bireydir. lenin'e göre ise tanımı emeğinden başka satacak bir şeyi bulunmayan, bir mülke sahip olsa bile üretim araçları üzerinde söz sahibi olmayan sınıfa verilen bilimsel isimdir.

bugün bir çoğumuz birer prolateriz. bir çoğumuzun emeğinden başka satacak hiç bir şeyi yok ve ya yoksulluk sınırında, ya da altında yaşamını sürdüren insanlardan oluşmaktayız. fakat borçlanarak da olsa yaptığımız yaşamlarımız bu gerçekliğin kat be kat üzerindedir. bu kendimize ait olmayan bir yaşama özenmenin çürümesini bireysel olarak yaşamımızın içine almamız demektir.

siyasi tercihlerimiz, prolatarya'nın çıkarlarını savunan partilere yönelik değil, tamamen burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden partilere oy vermek ve savunmak üzerine. burjuvazinin çıkarı her zaman savaş ve yoksulların ölümü üzerinedir. halkı her geçen gün daha fazla sömürmek üzerinedir. bu da toplumsal çöküş ve çürümemizin önemli sebelerinden biridir.

1789 fransa devrimi

pencere
amerika kıtasının keşfi öncesi avrupa'yı kabaca dört sınıfa ayırabiliriz. bunlar, aristokrasi, derebeyleri, ruhban sınıfı ve topraksız köylülerdir.
amerika'nın keşfedelip kaynaklarının sömürü düzeniyle avrupa'ya aktarılması sonucu ortaya bu sınıflardan bağımsız bir de burjuvalar türemiştir. henüz o yıllarda sanayi devrimi olmamıştı. o dönemki burjuva henüz esnaflardan oluşan ve zenginleşen bir sınıftı. sermaye üzerinde söz sahibi olsalar da, ülke yönetiminde söz hakları bulunmuyordu.

bunun üzerine, işçi sınıfını da kitlesel bir güç olarak peşlerine takarak 1789 yılında aristokrasi'den bir çok kişinin kellesini alan başarılı bir isyan gerçekleştirildi.

fransa tarihinde sonrasında sayısız devrim hareketi olmuştur.
genelde avrupa aydınlanmacılığı 1789 fransız devrimiyle başlatılır. avrupa aydınlanmacılığı diye nitelendirebileceğimiz kavramı özü itibariyle aristokrasi düzeninin daha kirli bir laciverti olarak niteleyebiliriz. pratiğini burjuvayı iktidara taşıma persfektifli olan isyanlardan alan bu hareket özünde yığınla çelişki barındırır.

burjuva kuramcılar, "özgürlük, adalet, eşitlik" derken bu insan hakları sadece burjuvalar içindir. işçi sınıfı, din ve milliyetçilik afyonlarıyla, fabrikalarda, madenlerde 3 kuruş paraya milyon milyon ölmeye devam edecektir.

"kapitalizm krizi" denen olgu bir anlatım bozukluğudur. aynı "vahşi kapitalizmin" bir anlatım bozukluğu olduğu gibi. kapitalizm zaten her yönüyle vahşet içinde bir sistemin adıdır. kapitalizm ise her yanından paradokslar fışkıran irinli bir sistem olduğu için krizin ta kendisidir.
gününüzde orta sınıf insanların sayısı bütün dünyada gözle görülür biçinde azaldı. fakirlik ise en az üç katman ayrı fakirliğe dönüştü. işçi sınıfı, sömürücü burjuvaların afyonlarına karşı bünyesel bağışıklık kazandı.

hal böyle kırılmışken dünyanım sadece iki ihtimalli geleceği kalmıştır.
ya dünyayı çok uzun süreli yangına dönüştürecek bir anarşi dönemi başlayacak, ya da bu haklı kitleleri doğru bir yöne kanalize edecek devrimci partiler ortaya çıkacaktır.
2

spor salonuna başlayacak olanlara tavsiyeler

pencere
başlamayın kardeşim. çevrenize iyi bakarsanız mutlaka bir çayır çimen bulacaksınızdır, gönlünüzce koşun. şınav, barfiks çekin. sofraya oturduğunuz zaman, tıksırıncaya patlayınca kadar yemeyin.

spor salonuna vereceğiniz ayda en az 200 lira parayı da barcelona'nın gözünüzün kestiği bir maçına 3.5 üstü atın. 650 kağıt temiz cepte

örgütlenme özgürlüğü

pencere
1980 darbesinden sonra bu halka yapılan en büyük kötülük devlet merkezli kaynaklardan insanlara örgüt sözcüğünün öcü gibi bir şey olduğunun pompalanması oldu. bu amaç için resmen 1984 romanındaki taktikler izlendi. fakat örgüt sözcüğünün de diyalektik ayrıştırması vardır. asla tasvip edilmemesi gereken yasa dışı örgütler, bir de devletin her alanda vatandaşının örgütlenmesi için önünü açması ve yasal korumaya alması gereken örgütler. örneğin bir çok gelişmiş ülkede, sendikal örgütlenme devlet teşvikleriyle yapılır.

bilardo topu kağıttan yapılan bir cisimdir. fakat bildiğiniz ince kağıtın bir araya gelmesi sonucu böyle güçlü bir nesne ortaya çıkar. halkın da birer özne olarak yeri geldi mi demokratik yollardan kendisini ifade etmesi için bu yola ihtiyacı vardır. devletin yasal örgütlülüğün önünü tıkadığı yönetimlerde bütün ulus için oldukça tehlikeli olan yeraltı örgütlenmeleri ürer ve türer.

doğu perinçek

pencere
türkiye'de her şey olabilirsiniz fakat rezil olamazsınız lafının yürüyen bir şeysi. kendisi adına ben bile utanıyorum.
yazık, uzaylılar ülkemizden bir deney canlısı kaçırsa ve o kişi de perinçek olsa, bütün primatların omurgadan müstesna evrim geçirdiklerini düşünebilirler.

insangiller

pencere
genel bilinen yanlışın aksine maymundan evrim geçirmiş bir tür değildir. maymun giller familyasının bir türüdür.
söylediklerim sığ ve nobran bir laf sokma türü de değildir, biyolojik gerçektir.
ahvalin böyle olması hayvan gibi kabalığımıza yahut her haltı şempazeler kadar dar bir algıyla ele almamızın bahanesi olamaz.

ağlama bu günler elbet geçer babam

pencere
müzikkalite evrenimiz, büyük sanatçı ahmet kaya abimizin sürgündeyken bir konserde telinden, dilinden doğaçlama dökülmüş bir şarkısıdır. söylerken sesinde hem vatanı, hem gurbeti açık seçik görürsünüz. ahmet abi çok güçlü bir insandı. namuslu, onurlu yıkılmayan bir baba idolü. bir dağdı ahmet kaya. fakat işte bütün sanatçılar gibi çok da duygusal bir insandı. buradayken hiç bir düşman yenemedi onu, gurbet yendi. vatan hasretinden ölen bir insan ne kadar kötü olabilir?

bir süredir eski güzel günlerim kabus olup rüyalarıma giriyor. her etim ayrı ezilmiş, dokularından sökülmüş ve acemice dikilmiş hissediyorum sabahları. iyi ki ahmet kaya var ve güçlü bir abi olarak uyanır uyanmaz bu gücü zerk ediyor kulaklarımdan kalbime.
çok özledik...

ağlama bu dertler elbet biter babam...

sevgilisinden ayrılanlara tavsiyeler

pencere
geberene kadar ağla önce, büyük ihtimal bunu hakketmişsindir. fakat mümkünse gebermemeye de bak. iç ama yalnız başına iç. çünkü büyük ihtimal kendini diğer arkadaşlarına sonradan çok pişman olacağın şekilde şebek edeceksin. gerçi bundan bir kaçışın yok bir kaç kez olacak. ayrıldıktan sonra ilk bir kaç gün, çok değil az vuran bir sızı hissedeceksin buna aldanma. sonradan şişler bir maça 4.5 gol üstü oynamışçasına her yanına saplanıp duracak. bir kaç hafta sonra normal bir sabaha acısız kalkacaksın yine yeme. ertesi sabah uyandığında göğsünde oturan fille tekrar yüz yüze geleceksin.

bol bol film izle, iyi yabancı diziler izle, okuması kolay kitaplar bul, kendine yeni evrenler yarat bu yolla. bol bol ve delice yürü. ara sıra intiharı düşün, hatta intihar mektupları da yaz ama sakın etme. ağlamaktan korkma, göz yaşları bilimsel olarak ispatlanmış organik anti depresandır.

sonraları geçecek mi, nah geçecek. fakat azalacak. fil küçülecek. fakat yolun bir yerinde artık tuzlanmış ciğerlerini keçiler yalamaya başlayacak korkma ölmüyorsun aksine iyileşyorsun.

lakin geçecek mi, nah geçecek. belki azala azala biter.

xece

pencere
kürtçede kadın ismidir. aynı zamanda metin kemal kahraman kardeşlerin klasik bir eseri.

hey xece sen aysın
dağların doruklarında yapayalnızsın
gel, gel şöyle karşıma
ışığın gözlerime dolsun

erê xecê, to jê asma , gılê kou de tıp teynara

metin kemal kahraman bilinmeden, modern kürt müziği hakkında bilinen çok şey eksiktir. ve bence bu şarkıyı bir kez dinlemeden ölünmemelidir.

nicola tesla

pencere
son dönemde internetin büyük bir bilgi kirliliği nehrine dönüştüğü herkesin malumudur. internetteki bilgi kirliliğiyle ilgili en çok canımı acıtan husus, bir lise talebesinin bile yazmayacağı kadar kötü şiirlerin ve metinlerin, can yücel, nazım hikmet, cemal süreyya gibi yazarlarımızın imzalarıyla dolaşıma sokulması ve insanlarımızın bunu yemesidir.

nikola tesla ile ilgili güvenilir kaynaklardan çok sayıda kitap okumuşumdur. şurası çok enterasan ki, internetin bilgi kirliliğinde tesla ile yazılanların eksiği vardır abartısı yoktur.

sayın tesla, mezun olduktan sonra gencecik bir çocukken hocası onu sağlam bir referans mektubuyla abd'den ahbabı olan edison kapitalist müptezelinin yanına gönderir. halk arasında edison'la ilgili en yanlış bilinen bilgi, edison denen kapitalist kavasın elektiriği bulduğudur. oysa edison elektiriği değil, ampülü icat etmiştir.
tesla abd'ye geldiği günlerde her yerde çirkin bir kablo kirliliği gözüne çarpar. buna çözüm olacak fikrini patronu olan edison'a açar. edison, tesla'ya ''bu fikri gerçekten hayata geçirebilirsen sana üç milyon dolar veririm'' der.

işte o zaman bu gencecik mühendis, bugün hala evlerimizde kullandığımız şebeke elektirğini geliştirir. evlerimizde hala kullandığımız prizler de tesla'nın icadıdır.
yazık ki edison hiç bir zaman tesla'ya vaad ettiği parayı ödemez. tesla başkan buna çok öfkelenir ve istifa eder.
genç tesla, edison'un rakip firmasında işe başlar. o yıl new-york'da çok büyük ve önemli bir fuar yapılacaktır. ihaleyi edison kaybeder ve tesla'nın çalışmaya başladığı firma alır. edison buna öfkelenip ampülün kullanma hakkını bu firmaya vermez. bunun üzerine nikola tesla, üç ay gibi bir sürede ampülden daha az enerji harcayıp, daha çok ışık veren florasan lambayı icat eder.

sayın tesla'nın beynindeki yüksek bilim ışığı kadar, kalbi de halk sevgisiyle çarpmaktaydı. elektirik enerjisinin halk yararına sıfır bir maliyete yakın üretilebilileceğinin farkındaydı. kullandığımız telefonların ana işleme mantığı sesi elektirik enerjisine dönüştürmesidir. bu yolla bütün dünyaya temiz ve ucuz enerji götürebileceğini biliyordu. ama bu yol petrol devlerinin ekmeğine kan doğramaktı. ve oldukça esrarengiz bir şekilde fbi tarafından tesla ortadan kaldırıldı.

aynı zamanda ''din kitaplarını okuyup anlamayanlara dindar, okuyup anlayanlara ateist denir'' özdeyişinin sahibidir.

bana kendisinde en ilginç gelen yanlarından biri de, a seksüel olmasıdır.

kurşuni renkler

pencere
sözleri onno tunç'a ait geçen yüz yılda yapılmış en güzel şarkılardan biridir. ve aynı zamanda ölümün yakınlığını tende hissetmenin en güzel anlatımıdır. onno tunç bu şarkıyı yazdıktan bir kaç sene sonra vefat etti.
göksel yorumu da muhteşem bir yorumdur. üç harika enstruman sesi duyuluyor şarkıyı dinlerken. çello, piyano ve göksel'in insanın tenini kesen sesi.

ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha,
tanıdık değil bana güz...

tanzim satış noktaları

pencere
madem bundan 3 yıl önceye kadar ekonomi bu kadar iyiydi de, bugün patlacanı biberi karneyle alma noktasına neden geldik durumu üzerine uzun uzun düşünmemiz gereken hadisedir. ben bir kaç ip ucu vermek isterim.

konuyla ilgili olanından başlayayım. ziraat ürünlerinin bu denli hızlı artmasında halci esnafın hiç payı yoktur. hafıza tazelemek çoğu zaman iyidir. yakın dönem önce dolar fiyatı iki katına çıktı. ve benzini ithal etmekteyiz. bunun da maliyete etkisi malumdur.
10 yılda tarım arazilerimiz haddinin de haddinden fazla azaldı. çevrede her yer betondur.
çiftçinin de bilimsel tarım adına tek bildiği yöntem, ekinlere allah verdiyse tarım ilacını, gübreyi dökmektir.

akp döneminin hiç bir yılında ekonomi iyileşmedi. dışarda düşük faizli para boldu. devlet ha babam borçlandı piyasaya para yağdırdı. yandaş şirketlere kefil olup onları da borçlandırdı. bu şirketler de cennet ülkemizin her yerine beton döktü. son on yılda kanserden kitleler halinde ölmekteyiz. sanırım bu politikalar yüzünden artık vitaminsizlik ve açlıktan ölümler başlar.

herkes bilsin ki, içeride deniz bitti. dışarıdan gelen deniz de artık çok pahalı.

evina du çiya

pencere
kürtçede iki dağın aşkı anlamına gelen cümledir. muhteşem de bir mem ararat eseridir;

mümkün müdür yar ilé mutlu olmak
bu dünya da yér yüzündé
sonbaharım sarsıldı ağaç yapraklarında
sarsıldı sabır taşı sarsıldı yarim yarim

bеrfa min ji bеnda mayina tе hеliya, ewrеki çavе tе bim hеsir bim yarе yarе, hеsir bim sozdarе, ma pеkan е еm ji dilşa bin yarе...

devletçi ekonomi

pencere
bir komünist olsam da başlığı bu yönde ele almayacağım. atatürk bir komünist değildi fakat gerçek vatansever bir liderdi. kurmak istediği cumhuriyeti burjuva demokrasisine dayandırmasını sonuna kadar eleştirsem de, özellikle ismet inönü'nün de gayretleriyle cumhuriyet kadroları, muassır medeniyetler seviyesinde bir burjuva demokrasisinin temellerini sağlam atmak ve eksik bir yan bırakmamak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.

muassır medeniyetler seviyesinde bir burjuva demokrasisi kurmak için en önemli temel, ekonomik temeldir. o zamanlar ülkemiz 2 meşrutiyet ve bir cumhuriyet görse de, yazık ki iktisadi bilimsel bir sanayimiz yoktu. tabii ki milli bir burjuvaya da sahip değildik. o zamanın cumhuriyet kadroları, devlet eliyle ucuz ham madde üreterek, yerli sermayenin bunu bilimsel iktisadi yöntemlerle pazarlyarak ihrac etmesinin önünü açtılar. ve bu emekleyen cumhuriyetimizi çok önemli üretim atılımlarıyla ayağa kaldırdı.

bugün ise, yap işlet kirala şark kurnazlığıyla devlet dev miktarlarda borçlandırıldı. ve ortada beton yığınlarından başka bir üretim yok. kaliteli bir hizmetten asla söz edilemez. ve artık bu kaynaklar da kurudu, devlet olarak çok büyük bir iç borç yükünden dolayı hepimizi daha beter günler beklemekte

aşkların en güzeli

pencere
ilgili acayibimsi şarkıcının çok sevdiğim ve beni ağlatan iki şarkısından biridir. çok kaçınmaya çalıştım bu şarkıyı sevdiğimi kendime itirafa, sonradan direnmekten vazgeçtim. bu geceki nöbette kurt gibi acıkmış bir şekilde yemekhaneye girdim ve müzik kanalında bu şarkı vardı. ne iştah kaldı bende, ne de betimin benzimin rengi kaldı melodisini duyunca. her şeye rağmen tabldotumu aldım oturup yemek istedim, çatalla ağzıma götürdüğüm ilk lokmanın zeytin değil, düğüm olduğuna yemin edebilirim. çektim kalktım terk ettim orayı. şimdi eve geldim ve üst üste kaçıncı dinleyişim ben de hatırlamıyorum. henüz hala hiç bir şey yemedim. boğazımda düğümlenme zehirlenmesinden ölür müyüm, yaşar mıyım bilinmez.

bülent arınç

pencere
hiç unutmuyorum akp'nin iktidara ilk geldiği yıllarda rusya'ya gitmişti. orada bir gelenek olan lenin'in mezarını ziyaret ettikten sonra basına verdiği demeci hiç unutmuyorum
''lenin'i ölü görmek güzel''
o günlerde çok sevdiğim bir arkadaşım '' dua etsin lenin oni yaşarken görmemiş, yoksa halı haraptı'' demişti. yaşamımda kahkahalarla güldüğüm çok az andan birini yaşamıştım o gün.

haaa bu aradaa bülent bey, ne oldu o parsel parsel fetö arazileri? ne ara açıklayacaksınız? buradan halkımıza da sesleniyorum, neremize kime ne ara bu kadar çok peşkeş çekilmiş de bizi götümüze don alamayacak kadar yoksullaştırdıklarını sormamız için lenin'in mezarından kalkmasını mı bekleyeceğiz?

nazlı ılıcak

pencere
türk basınınında günahları saymakla bitmeyecek ve fetö'ye desteği de inkar edilemez gazetecimsidir. türkiye basınında son 50 yıldır günahları saymakla bitmeyecek bir insan olsa da, 80 küsur yaşında, fetö'nün bir günah keçisi de yapıldığı gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir.
zekeriya öz denen fetö'nün yargıdaki zehirli iğnesinden ve onun kaçmasına göz yumanlardan neden hesap sorulamıyor? bu hanımefendi kimin tv'sinde bu zehirli iğne ile kar topu oynararak yapılan bir çok fetö komplosunu şirinleştirmeye gayret sarfetti? onlar neden dışarıda?

fetö ile mücadele ülke tarihimizin en derin meselesi olarak ele alınmalıdır. bu iş yakalayabildiklerimizin suratına bütün mukos sıvımızı tükürmekle olmaz. adalet hissi bu şekilde daha beter yaralar alır.

kafa tokuşturmak

pencere
doğada kurtların bir nevi selamlaşma biçimi olarak kabul edilen hadise. fakat dört ayaklı olmaya isyan edip, iki ayağa kalkıp yepyeni bir yaşam yaratmanın itaatsizlik eyleminden gelen bir türün temsilcisi olarak kendime yakıştırmadığım selamlaşma biçimidir. ben onurlu primatlar gibi el sıkışarak selamlaşmayı tercih ediyorum.

doğada kurdu, çakalı örnek almanın günümüz yaşamına hiç iyi katkısı yoktur. hem özsel, hem de simgesel olarak bu böyledir.

şiwan perwer

pencere
eski anlamıyla dengbejlik sesini bir enstruman olarak kullanıp doğaçlama stran söyleyen sanatçılara verilen isimdir. modern anlamda ise şiwan perwer muhteşem bir enstruman olan sesini, derin müzik kültürü ve alt yapısıyla, diğer enstrumanlarla harmanlayıp bize hediye eden modern bir dengbejtir.

sivas katliamı

pencere
bu katliamın ismi madımak olayı falan değildir, sivas madımak otel katliamıdır. hrant, tahir, uğur mumcu ve niceleri de ölmedi, öldürüldü. ülkemizin en aydınlık 34 insanı, hepsinin ismini yaşam yaşam bildiğim aydınları öldürüldü 2 temmuz 93'de madımak'da. ben halkım, o güzel insanlar hala odun odun ciğerimde yanıyor benim. ben karalar içindeki bir halkın çocuğuyum, aşağılık, iki yüzlü bir siyasetçi değilim ki bu güzel insanlarımızı sadece tek bir günde anıyım. bilin ki o 34 insan da her gün özlenmeye değecek insanlardı.

güneşin ak yüzüne bir duman çöktü
bir türkü çığlıkla ateşe düştü
kuytu bir köşede bir çiçek küstü
döktü yaprağını boynunu büktü

şu sivas'ın elinde sazım çalınmaz
güllerim yandı yüreğim dayanmaz
kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
bilmez misin ki türküler yanmaz
günü gelir sanma hesap sorulmaz
dayanır kapına pir sultan ölmez
şu sivas'ın elinde sazım çalınmaz
güllerim yandı yüreğim dayanmaz

pir sultanlar ölür ölür dirilir!!!

palu ailesi

pencere
kemal kılıçdaroğlu'nun tuncer enişteyi bir an evvel siyasete sokmasını öneriyorum. tam da kılıçdaroğlu'nun sağ seçmene yaranmak için aradığı adaydır kendisi. bir kere dua falan biliyor. allah kitap ağzından düşmüyor. chp'deki bir çok siyasetçiden daha sağlam bir retoriği var. chp'li bir çok siyasetçi de halka tek ayak üzerinde 40 yalan söylüyorlar fakat bu tuncer bari yalan söylemeyi başarabiliyor.

kılıçdaroğlu'nu bu muhteşem atılımı gerçekleştirmekten alıkoyacak tek şey, tuncer'in ondan kırk, elli kat daha zeki olması ve bir gün kendisine rakip olmasıdır. gerçekten de bu tuncer, ilkokul mezunu değil de haspel kader bir tahsil görseydi, şimdi bir çok güçlü politikacımız nalbant falan olurdu.

Nazım hikmet ran

pencere
bir ayrılış hikayesi

erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
-seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
-baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
ve ben artık
biliyorum:
toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...

n.hikmet

ciğerlerimden bile oluk oluk göz yaşları akıtan bu muhteşem dizelerin sahibidir.

Nazım hikmet ran

pencere
açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.

yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.

açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.

açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.

açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.

açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.

muhteşem dizelerinin yazarıdır