(bkz:güntekin onay) ağzın iç tarafında geliştiğini düşündüğüm dudak şekli.
"rothschild, illuminati, satanizm ve yeni çağ" yazısı mükemmeldir. yıllar önce, okurken aldığım keyfin tadı hala damağımda.
yeni tanıştığınız birini sevemeyeceğinizden ve dolayısıyla laaps diye seni seviyorum diyemeyeceğinizden bütün alternatifleri kenara atmalı, sizi diğer insanlardan ayıran şey olan mizacınıza özgü cümlelerle aranızdaki özel kelimeleri veya jestleri kullanarak kendiniz alternatif üretmelisiniz. ne olursa olsun, sevgi ezbere yaşanan bi şey olmadığı için ezberinizdeki bütün alternatifler pertleyecektir çünkü bunu söyleyeceğiniz an. tabii, eğer gerçekten seviyorsanız.
tool ilk aklıma gelen grup. daha boş bi vaktimde bunu listeleştireceğim.
lise 1'de daha körpe bi delikanlıydım. hormonların arşa çıktığı dönemler tabii. ingilizce dersinde, bilmece oyunu oynuyorduk. tabuya benzeyen saçma sapan bi oyundu. en iyi ingilizce bende olduğu ve kendimi de sınıfa en iyi ingilizce'ye sahip çocuk olarak kabul ettirmek istediğim için sürekli ben cevaplıyordum her şeyi. aradığımız kelimenin arjantin'den çıkmış bi dans türü olduğunu duyduğum anda "tanga!" diye zıpladım yerimden. bütün sınıf yarıldı. tango olduğunu hatırladığımda iş işten geçmişti.
okudukça, düşüncelerinin hali hazırda var olan düşüncelerime benzediğini görüp, oluşan duygusal bağdan ötürü kendime yakın hissettiğim filozof. "düşüncelerimiz, duygularımızın gölgesidir. "insan, hatasını bir başkasına itiraf ettiğinde unutur onu; ama çoğu kez öteki kişi bunu unutmaz."
eşofman ilk aklıma gelen örnek. yıllar yılı annemi eşortman demekten ve eşortman yazmaktan vazgeçiremedim. şimdi, en azından benimle konuşurken eşofman diyor.
beyblade
pokemon
tom ve jerry
bugs bunny
winx (gerçekten seviyordum.)
yu-gi-oh
digimon
kaptan tsubasa
şirinler
winnie-the-pooh
dexter'ın laboratuvarı
atom karınca
transformers
megas xlr
veee çocukluğumun 1 numarası cedric. 6. sınıftayken eve koşa koşa gelmemin ve uzunca bi süre günlük tutmamın sebebidir.
pokemon
tom ve jerry
bugs bunny
winx (gerçekten seviyordum.)
yu-gi-oh
digimon
kaptan tsubasa
şirinler
winnie-the-pooh
dexter'ın laboratuvarı
atom karınca
transformers
megas xlr
veee çocukluğumun 1 numarası cedric. 6. sınıftayken eve koşa koşa gelmemin ve uzunca bi süre günlük tutmamın sebebidir.
eylül gibi gitmiştim, merak ediyordum bayağı. arkadaşımın yanında kaldım 5 gün. çok isteyerek gittiğim ikinci şehirdi. daha önce, 18 yaşımda ankara'da eve çıkma maceram olmuştu. ankara'ya ayak basar basmaz istanbul'dan farklı bi şehirde olduğumu hissetmiştim. depresif yapımdan faydalanıp kasvetli havasıyla depresifliğimi perçinlediğinden mi bilmiyorum, muazzam hissettirmişti. ankara'ya daha sonra da gittim bikaç kez. her seferinde aynı muazzam his üzerimde vuku buldu. ancak izmir'e gittiğimde, sanki istanbul'un sıcak bi semtine gitmişim gibi hissettim. kordon çok güzeldi, ancak o da moda sahilden çok da farklı hissettirmedi. çok güzel şehirdi lakin aradığım şey değildi. sıcak yerleri sevmediğimden ötürü sanırım.
kandilli yüzerken uykularda
mehtabı sürükledik sularda...
bir yoldu parıldayan, gümüşten,
gittik... bahs açmadık dönüşten.
hulya tepeler, hayal ağaçlar...
durgun suda dinlenen yamaçlar...
mevsim sonu öyle bir zaman ki
gaip bir musikiydi sanki.
gitmiş kaybolmuşuz uzakta,
rüya sona ermeden şafakta...
yahya kemal beyatlı/gece
mehtabı sürükledik sularda...
bir yoldu parıldayan, gümüşten,
gittik... bahs açmadık dönüşten.
hulya tepeler, hayal ağaçlar...
durgun suda dinlenen yamaçlar...
mevsim sonu öyle bir zaman ki
gaip bir musikiydi sanki.
gitmiş kaybolmuşuz uzakta,
rüya sona ermeden şafakta...
yahya kemal beyatlı/gece
prince'in versiyonunun da dinlenmesi gerekir. o güzelim, naif sahnede yapmadığı şey kalmamıştır.
yok olmaktan, hiç olmaktan korkmamaktır. ölümü önemsememektir. ölümlere üzülememektir. insanların, neden ölümden korktuğunu anlamlandıramamayı beraberinde getirir. ölümü, kurtuluş olarak görecek kadar dibe batmak değil bahsettiğim. yaşama tutunma kaygısı gütmemek.