confessions

soldsoul

Bira  · 25 Nisan 2017 Salı

  1. toplam giri 86
  2. takipçi 6
  3. puan 1227

erkeklerin seks için aşık takliti yapması

soldsoul
bütün erkeklere mal etmek yanlıştır. çoğu erkek aşık olmadan seks yapmanın mide bulandırıcı olduğunu düşünür. (bkz:ben) çünkü seksin, aşık olduğun kişiyle olmadığı sürece hiçbir anlamı ve mastürbasyondan, daha zevkli olması dışında hiçbir farkı yoktur. yalnızca biraz daha fazla zevk için başkalarının kalbini kırmak da zeki ve iyi niyetli birine göre değildir.

resident evil

soldsoul
4 yaşında bi çocuktum. bi playstation'ımız vardı. her gün babamı türlü türlü oyunları oynarken izlerdim. çok ilgimi çekerdi, ki 2 yaşında bile oynamaya çalışıyormuşum anlatılanlara göre. o zaman adını bilmediğim (okumayı bilmiyordum malum) zombili oyunu oynuyordu yatıp kalkıp.
resident evil 3: nemesis.
her gece yatağımda, odamın kapısına bakıp her an zombi dalacak içeri diye düşünürdüm. yorganımın altında geçirirdim geceleri.
bi gün işi çıktı, kapattı gitti ps'i. benim de içim içimi yiyor, çok merak ediyorum ve oynamayı da istiyorum oyunu. daha önce re 1 ve 2'yi oynama girişimlerim olmuştu ancak bu daha korkunç ve ilgi çekici geliyordu gözüme.
açma tuşuna bastım aletin. bilen bilir; oyunun başında bi cutscene geliyordu. şehir talan olmuş, zombiler her tarafta, polis başa çıkamıyor falan. o sahneleri titreye titreye izledim, heyecandan beynim kafamdan fırlayacak o derece. menü geldi, şu an okumayı bildiğimden ötürü biliyorum menüdekileri. new game, load game ve settings menüsüydü. o zaman allah ne verdiyse çarpıya basa basa ilerlemiştim. babamın kayıtlarını sildiğimden ötürü de iyi fırça yemiştim.
oyun başlıyordu... jill ablamızın etrafını 3 taraftan zombiler çeviriyor, o bulduğu ilk kapıya dalıyordu. oradan çıktıktan sonra oyun başlıyordu. her taraftan zombi geliyor, elimde bi handgun -oyundaki en dandik silahtır- dövüşmemi istiyorlar. korkudan altıma yapmak üzereyim. bi hamleyle fişi çektim, odama koştum ve maceram son buldu.
yıllar yılı resident evil oynayamadım, izlemekle yetindim. 2005 yılıydı, playstation ikim vardı. hasan abiye gitmiştim oyun almaya. darmadağınık bi mekanı vardı, her oyun bulunurdu. arkada da bi tvsi vardı 37 ekran, onda sürekli bi oyun açık olurdu. bi oyun oynuyordu, çok ilgimi çekmişti. mükemmel grafikleri vardı ama utangaç bi delikanlı olduğumdan soramamıştım oyunu.
2 yıl sonra babamın hasan abinin orada gördüğüm oyunu oynadığını fark ettim. aynı giriş sahnesiydi çünkü. sarışın bi adam, dağ bayır bi yerde elinde silahla dolaşıyordu. zombiye benzeyen ama zombi olmayan adamlar vardı. hangi oyun diye babama sorduğumda "resident evil 4" yanıtını almamla şaşkınlıktan ağzımın bi karış açılması bir oldu. elime aldım kolu. oynayabiliyordum! bi resident evil oyununu korkmadan oynayabiliyordum! büyümüştüm demek ki artık. o sarışın adamın olduğu oyunu 50 kere bıkmadan bitirdim. ve şu an profil resmim. inanılmaz bi duygusal bağım var bu seriyle. bütün oyunlarını tekrar tekrar bitirdim resident evil 4 sayesinde. master yaptım resident evil'da. neyse sözlük, bu da böyle bi hikayemdir.
2

çomarların sevilmeme nedenleri

soldsoul
zeki çomarlar, aptal çomarlara açık manipülasyonlarla belli başlı düşünceleri empoze eder. aptal çomarlar, aptal ve karşıt düşüncelere katiyen kapalı olduklarından ötürü başından beri benimsediği düşüncelerin dışına çıkamaz, kendi düşüncesinde olan insanların gazlayıcı cümlelerine kendini kaptırır ve o cümlelerin içinde bulunduğu konuları çocuğu gibi savunurlar. bu yüzden sevilmezler. zeki çomarlar da karaktersiz ve para açı oldukları için sevilmezler.

pembe metrobüs

soldsoul
olacak şeyi söylüyorum: tecavüz edecek, diyecek ki "normaline bindi, aranıyordu". öldürecek, diyecek ki "kadın dediğin normal metrobüse mi biner?". kadınlar için yapılan bu şey, aslında gerçek ayrımcılığın ve yanlış algının temelini oluşturuyor. kadınları, ayrı bi canlı türü gibi algılamasını sağlayacak çünkü bu durum, tek hücreli insanların. zaten bu yamyamlarla yaşamak bi erkek için bile zorken, kadınların çok çok daha zor olan işini bi nebze daha zorlaştıracaktır. "eheheheh kadınlarımızı önemsiyoruz" niyetiyle yapmış olabilirler; bi şey diyemem, niyetlerini bilmiyorum çünkü. ancak, bu konuyu etraflıca düşünmedikleri kesin. (bkz:pembe trambüs'ler seferlerine başlayacak)

yapmış olduğunuz gaflar

soldsoul
lise 1'de daha körpe bi delikanlıydım. hormonların arşa çıktığı dönemler tabii. ingilizce dersinde, bilmece oyunu oynuyorduk. tabuya benzeyen saçma sapan bi oyundu. en iyi ingilizce bende olduğu ve kendimi de sınıfa en iyi ingilizce'ye sahip çocuk olarak kabul ettirmek istediğim için sürekli ben cevaplıyordum her şeyi. aradığımız kelimenin arjantin'den çıkmış bi dans türü olduğunu duyduğum anda "tanga!" diye zıpladım yerimden. bütün sınıf yarıldı. tango olduğunu hatırladığımda iş işten geçmişti.

paradoks

soldsoul
"bi köyün berberi, yalnızca kendini traş etmeyenleri traş ediyormuş, kendini traş edenleri ise traş etmezmiş. bu berber kendini traş eder mi?" gibi soruları içinde bulunduran durum.

mutlu eden şeyler

soldsoul
sigara içecektim, mutfaktan kül tablası almaya çok üşendim, sağıma baktım ki kül tablası yanımdaymış. ardından çakmağımın yanımda olmadığını hatırlayıp yine darlandım ki o da masanın üstündeymiş. normalden daha büyük bi keyifle yaktım sigaramı.
6

izmir

soldsoul
eylül gibi gitmiştim, merak ediyordum bayağı. arkadaşımın yanında kaldım 5 gün. çok isteyerek gittiğim ikinci şehirdi. daha önce, 18 yaşımda ankara'da eve çıkma maceram olmuştu. ankara'ya ayak basar basmaz istanbul'dan farklı bi şehirde olduğumu hissetmiştim. depresif yapımdan faydalanıp kasvetli havasıyla depresifliğimi perçinlediğinden mi bilmiyorum, muazzam hissettirmişti. ankara'ya daha sonra da gittim bikaç kez. her seferinde aynı muazzam his üzerimde vuku buldu. ancak izmir'e gittiğimde, sanki istanbul'un sıcak bi semtine gitmişim gibi hissettim. kordon çok güzeldi, ancak o da moda sahilden çok da farklı hissettirmedi. çok güzel şehirdi lakin aradığım şey değildi. sıcak yerleri sevmediğimden ötürü sanırım.

çok doyuran ucuz yemekler

soldsoul
markete gidiyorsunuz, yarım tavuk göğsü alıyorsunuz. 5 liraya gelecek. onu atıyorsunuz tencereye haşlanıyor bi güzel. bi kaseye yoğurdu dolduruyorsunuz, baharat koyuyorsunuz. sonra haşlanan göğsü elinizle küçük parçalara ayırıp yoğurdun içine katıyorsunuz ve karıştırıyorsunuz. hem çok hafif hem de çok doyurucudur kendileri.

walter white

soldsoul
michael scofield'la birlikte en zeki iki dizi karakteri listesine soktuğum karakter. özünde çok iyi biridir lakin hayat şartları onu acımasız birine dönüştürmüştür. albuquerque'nin, hatta dünyanın en iyi cookerıdır. gönlümüzde en büyük yere sahip keldir. bryan cranston'ı başka hiçbi role yakıştıramamamı sağlayandır.

kedilerin gariplikleri

soldsoul
benimki durduk yere kucağıma atlıyor, kendini sevdiriyor, beni öpüyor, ben onu öpüyorum ama ne hikmetse durup bi yere bakıyor ve o andan sonra "hırrr" sesi çıkarıp ellerimi ısırmaya başlıyor ve kucağımdan atmaya kalkıştığımda da yüzüme atlıyor. her şeye rağmen çok seviyorum, çünkü bi tanecik yavrum.

lonely day

soldsoul
speed picking tekniğinin dibine vurulmuş system of a down şarkısı. naif liriklere sahip olan bu güzide şarkımızın serj tankian'ın baskın sesine daha iyi gideceğini düşünmüşümdür hep. tezattan güzellik ortaya çıkar zira. daron malakian'ın sesine hiçbi şarkıyı yakıştıramıyorum çünkü kanaatimce, iyi bi vokal değildir kendisi.
1

Laik içkisi

soldsoul
dikkat ettiyseniz laiklerin %80'i rakıyı sever. milli içkimiz neden ayran peki hiç düşündünüz mü? çünkü laikler rakıyı sever. içki deyince akla ilk ne gelir? rakı. çünkü laikler rakıyı sever. laikler rakıyı sevdikleri için, laik içkisi rakıdır.