yazarların en sevdikleri şiirler

elfida
GÖĞE BAKMA DURAĞI
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumıyalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukca güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

Turgut UYAR
Özdemir Asaf ve Cemal Süreya'nın bütün şiirlerini ve "Bilmezdim" şiirini de çok severim.
berkayoz
DESEM Kİ
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin! Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber. Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini, Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Cahit Sıtkı TARANCI
1
soldsoul
kandilli yüzerken uykularda
mehtabı sürükledik sularda...

bir yoldu parıldayan, gümüşten,
gittik... bahs açmadık dönüşten.

hulya tepeler, hayal ağaçlar...
durgun suda dinlenen yamaçlar...

mevsim sonu öyle bir zaman ki
gaip bir musikiydi sanki.

gitmiş kaybolmuşuz uzakta,
rüya sona ermeden şafakta...

yahya kemal beyatlı/gece
prometheus

Samanyolu çobanının peşinden giden bir sürü gibi, göğün yamacından tırmanıyordu. sürüdeki en küçüklerden biri, bu geniş döngüden ve dinginlikten öteye geçmeyen yolculuklardan bıkmıştı artık. huzursuzdu sıkıntının tırnakları bir yerlerini kanatıyordu. işte böylee bir gökgününde sürüden sessizce ayrıldı. evinden kaçan kısa pantolonlu afacan bir çocuğa benziyordu küçük yıldız. hoplaya zıplaya uzaklaştı sürüden. buşluğu ve birbaşınalığı duyumsadı birdenbire. arkadaşlarından öğrendiği bir evren türküsünü mırıldanmaya başladı. bir yandan da ayrıldığı sürünün, bütün bir ömür evrenin kıyısında yaşamaya nasıl katlandığını merak ediyordu. şaştı kaldı bu işe. yıldızaklının hayalsiz olabileceğine inanmak istemiyordu.

sonra unuttu bütün bunları. geleceği geçmişi ve herşeyi..........
ve şöyle düşündü küçük yıldız:

evren yalnızlıktan da küçükmüş
düşlermiş asıl sonsuz olan

zaman kar kristalleri gibi ayağına batsa da yolculuk duygusunun esrikliği gizemli bir tada dönüşüyordu gittikçe. saklı vadileri keşfetti küçük yıldıuz. karadeliklerde dolaştı. başına belalar açmada gittikçe ustalaşıyordu artık. kendine yönelmiş bir tehtid gibiydi. asteroidlerin meteor yağmurlarına uğramış bedeni delik deşikti. cüzzamlılara benziyorlardı. ölüm dedi küçük yıldız. 'ölüm beni çirkinleştirmeden yok olma yollarını aramalıyım.' sonra öteki galaxinin uğuldayan rüzgerlarına yöneldi nebulalar arasıdan kayarken biryandan da türküler söylüyordu, yıldız türküleri.

evren umutlardan da küçükmüş
mutsuzluk daha büyükmüş meğer

küçük yıldız sönmüş yıldızlar arasından geçerken, terk ettiği sürüyü anımsadı bir ara arkadaşlarını, ışıklığa mevki dostlarını düşündü büyücüleri bilicileri anımsadı. dönse ömrü uzayacak, hızla yitirdiği ışığını yenileyebilecekti belki. ama oraya dönmeyi bir kez aklından bile geçirmedi. ışığının elmas tozlar gibi bedeninden dökülmesine aldırmadı. çevrenini kendisi yaşatmalı kendisi yok etmeliydi. o hiçbirzaman sönmüş yıldızlar mezarlığına gömülmeyecekti. gerektiğinde kül olup savrulacaktı. diğer yanda samanyolu küçük yıldızın kaybolduğunu yüzlerce ışık yılı sonra anımsadı.ama binlerce ışık yılında açtığı kendi yolundan çıkıp da onu aramaya yanaşmadı. imkansızı denemeye kalkışmıştı o.

evren:
sekizinci renge sarınan
metoforlarmış meğer

karanlık bölgelerden geçiyordu küçük yıldız, bir ateş böceği kadar kendine yakın, kendine uzaktı. krndini evrenin öteki kıyılarına sürükledi sonra. yıldızların düşkurucu olduklarını. ama artık düş de kurmaları gerektiğini duyumsadı. yıldızların da ütopyaları olmalıydı. ama bir yandan tükeniyordu küçük yıldız. hızla, ışık hızıyla tükeniyordu. karadelikler onu yutabilir, sönmüş gezegenler kendine çekebilirdi. tehlikeler ortasında kalabilirdi. umurunda bile değildi bütün bunlar. yaşıyordu ölümlüydü ve hepsi bu...

evren hiçlikten de küçükmüş meğer
yaşamı ve ölümü ezberleyecek kadarmış

sonra bir ışık yılında, yırtılmış ozon tabakasının altında dünyayı gördü. insanları çamur içindeki larvalara benzetiyordu. küçük yıldız dehşetle bbaktı aşağıya. işte tam o an ayağı bir meteora takıldı ve kaymaya başladı. düşüyordu. tutunabileceği birşey yoktu evrende tutunmak da istemiyordu zaten.... ışığa ve kendine veda etmenin vakti gelmişti. vedanın anlamı ne diye düşündü sonra. anlşamsızdı, dünyaya inme duygusunun bir biçimiydi veda. bir yandan da kaymaya devam ediyordu. son çabasını aşağıdaki dünya kirliliğine düşmemek için harcadı. ve kılpayı kurtuldu bundan:

evren
küçük bir okyanusmuş meğer
kıyısında yelkenliler batan

kendini gök uçurumunda bırakırken küçük yıldızın son baladı şu oldu:

d ü ş ü y o r u m
t o z l a ş a r a k

dünyaya olmasın da!
(bkz:Ahmet telli)
hokkabaz
SESSİZ GEMİ
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.


Yahya Kemal BEYATLI
minimalist laik
Nazım Hikmet - Vatan Haini

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
idiopatik
Tahir ile zühre

"...
Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istersin dünyadan ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı?
..."

Nâzım Hikmet.