confessions

neptune

Viski  · 2 Haziran 2017 Cuma

  1. toplam giri 66
  2. takipçi 24
  3. puan 1169

faşizm

neptune
siyaset bilimci dr.lawrence britt'de,20.yy ın gördüğü en tipik faşist rejimleri inceleyerek benzer bir şekilde faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş ve benzer bir makale yayınlamıştır zamanında. burada da size çok tanıdık gelecek,tavır,tutum ve uygulamaları görebilirsiniz ;

1. güçlü ve sürekli milliyetçilik: faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.

2. insan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, 'ihtiyaç' gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. insanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.

3. düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.

4. ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.

5. cinsel ayrımcılığın şahlanışı:faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.

6. kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması: kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.

7. ulusal güvenlik takıntısı: "korku" hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.

8. din ve yönetimin iç içe geçmesi: faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.

9. özel sermayenin gücünün korunması: faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.

10. emek gücünün baskı altına alınması: faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.

11. aydınların ve sanatın küçümsenmesi: faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.

12. suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. insanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.

13. adam kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.

14. hileli seçimler: faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.
4

fenerbahçe erkek basketbol takımı

neptune
biz fenerbahçe taraftarının, ne kadar övünse yetersiz kalacağı güzellikte ki bir takımdır. gerçekten, gerek tüm organizasyonlarda yaşadığımız "zirve heyecanları", gerekse bu heyecanların sonunda gelen şampiyonluklar anlamında, olağanüstü bir sezon geçirdik. avrupa kıtasında yer alan bir basketbol takımı için, bir sezonda yaşanabilecek tüm güzellikleri bize yaşatan, başta coach zeljko obradovic olmak üzere, kadromuzda bulunan tüm oyuncularımız, teknik ekibimiz, yönetim kadromuz, başkanımız aziz yıldırım ve tabii muhteşem taraftarımıza sonsuz teşekkürler. şüphesiz ki, tarihe adımızı altın harflerle kazıdık. söz konusu bu başarı, bizi sadece yurt içinde değil, yurt dışında da saygı duyulan bir takım haline getirdi. artık fenerbahçe avrupa basketbolunda bir marka haline geldi. marka haline gelmek ise, tek başına bu sezon ile alakalı bir durum değil. zira 3 sene üst üste euroleauge' de final four a kalıp, bunların ikisinde final oynayan ve birini kazanan bir takımdan söz ediyoruz. yani "tesadüfi" bir başarı yok ortada. aslında çok çok zor olsa da, her takımın euroleague şampiyonu olma ihtimali şüphesiz ki vardır. ancak marka olmak için bu başarının sürekliliği şarttır. işte fenerbahçe erkek basketbol takımının "gerçek başarısı" da burada yatmaktadır. şahsi fikrim, bu değeri daha uzun yıllara yaymak ve taşımak artık mümkündür ve demin saydığım mevcut tüm faktörler "kurumsal" bir niteliğe dönüştüğü için, gerisi de gelecektir. cska moskova, real madrid, olympiakos gibi marka değerini çok önceden yakalamış takımların yanında, artık fenerbahçemizin de yer aldığını bilmek başlı başına mutluluk kaynağıdır.

euroleague şampiyonluğunun keyfini sürmeye devam ederken, hemen akabinde ezeli rakiplerimizden beşiktaş ile karşılaştığımız, spor toto basketbol süper ligi final serisinde 4-0'lık net bir sonuç ile gelen dünkü şampiyonluk, kesinlikle ve kesinlikle çok önemli ve anlamlıdır. ve söz konusu keyfimize keyif katmıştır. açıkçası ezeli rakibimizin gerek sezon boyunca, gerekse final serisinde ortaya koyduğu mücadele de takdire şayandır. zira seriye başlamadan 1 hafta önce euroleague şampiyonluğu apoletini takmış bir takıma karşı, gerek basketbol şubelerine ayırdıkları bütçe farkı, gerekse "basketbol kültüründen" henüz nasibini almamış bir taraftar kitlesine sahip olmalarına karşın, takım olarak kelimenin tam anlamıyla, terlerinin son damlasına kadar mücadele etmişlerdir. karakterli bir takım duruşu sergilemeleri, final serisindeki tüm maçların dengeli bir pozisyonda geçmesine, ve seyir zevki açısından da, finale yakışır bir tablo ortaya çıkmasına neden olmuştur. nitekim serinin son 2 maçının normal süresi beraberlik ile tamamlanıp, uzatma süreleri sonucunda kazanan belli olmuştur. ve ikisinde de beşiktaş'ın önde olduğunu ve fenerbahçe'nin mucizevi geri dönüşler yaşadığının altını çizmekte fayda var. dünkü son maçın nasıl bir mücadeleye sahip olduğunu izleyemeyenler için, maçın 3.çeyreği ve sonrasının yer aldığı görüntüleri izlemekte fayda var ;



futbolu da çok seven bir taraftar olmama rağmen, basketbola duyduğum sevginin "spor sergi sarayının" açık dönemlere, dolayısıyla; calvin roberts'lı, paul dawkins'li, efe aydan'lı, erman kunter'li ve aytek gürkan'lı yıllara kadar dayandığını bilinmesini isterim.

basketbol, ana vatanı kabul edeceğimiz amerika birleşik devletleri haricinde, çoğu zaman için; komşumuz yunanistan, dağılan yugoslavya ve s.s.c.b topraklarında da futboldan daha fazla ilgi gören bir spor dalıdır. diğer ülkelerde ise takım sporları açısından futboldan sonra ikinci sıradadır demek genel olarak çok yanlış bir ifade olmaz. gerek futbolu, gerekse basketbolu yakından takip eden biri olarak; iki sporun, sporcu kimlikleri ve camia kıyaslaması açısından, oldukça farklı bir profil çizdiğini söylemem mümkündür. basketbolun daha elit bir kesime hitap eden spor dalı olduğu ve izleyici profilinin, kültürel açıdan daha eğitimli insanların takip ettiği bir spor olduğunu söylemek de çok yanlış bir tespit olmaz. elbette benim gibi hem futbolu takip edip, hem de basketbol sever olup, her iki tribünde de bulunabilen taraftarlar da mevcuttur. öte yandan futbola övgüler düzüp, basketbola burun kıvırmak, cehaleti savunmak ile eşdeğer bir kavramdır. zira dediğim gibi camia açısından bakıldığında, basketbol camiasının genel kalitesi, çok daha farklı bir konumdadır. ancak bu durum futbola da burun kıvırmayı elbette gerektirmez. neticede görsel açıdan hangisi sizi daha fazla tatmin ediyorsanız o yöne ilgi duyarsınız. bu tamamen kişisel bir tercih. aynı şey diğer spor branşları için de geçerli elbette. aynı şekilde başarı kıyaslaması yapmayı da doğru bulmadığımı ifade etmek isterim. her spor branşına, kendi içinde değerlendirmeyi gerektirir. bu nedenle, futbolda galatasaray'ın uefa kupası ve süper kupayı kazanmış olması ile fenerbahçe'nin euroleague şampiyonluğunu kıyaslamak, amasya elması ile diyarbakır veya adana karpuzu'nu kıyaslamak kadar abes ve gereksiz bir karşılaştırma yapmak demektir.

son olarak basketbolu ve fenerbahçe basketbol takımını, sadece spor olarak değil, başka nedenlerden dolayı bu kadar yakından takip etme nedenime gelince. aşağıda linklerini vereceğim videoları izlemenizi rica edeceğim. buram buram kalite kokan bu röportajlar bile, bu camianın geneline saygı duymak için, şahsım için yeterli bir nedendir ;



9

milliyetçi hareket partisi

neptune
öncelikle başlığın düzeltilmesi için moderasyona çağrıda bulunmak istiyorum. doğrusu "milliyetçi hareket partisi" dir "harekat" değil.

başlığı açan yazar arkadaşımızın verdiği link, söz konusu partinin tarihi çizgisini gözler önüne sermesi açısından gayet güzel bir özet içermiş. turancılık ve ülkücülük arasındaki farklılıklardan tutunda, türkçülük ile milliyetçilik arasındaki farkları belirtiyor olması açısından bence gayet başarılı bir yazı. bu nedenle favori listeme ekledim zaten.

eksik kalan bir nokta var ise o da büyük birlik partisi'nin (bbp), mhp içinden nasıl doğduğu ile ilgili kısımdır. yazıda belirtildiği gibi nasıl ki, türkeş ve grubu, ckmp'nin içinden çıkarken, ideolojik bir değişim gerçekleştirmiş, ve ırkçılık düzeyinde algılanmaya başlanan "türkçülük" kavramını, islam dini ve mezhepçi motifler ekleyerek bambaşka bir oluşum içine girmiştir, muhsin yazıcıoğlu ve arkadaşları da benzer bir şekilde, dini motifleri daha baskın olan bir ideoloji ile, mhp'ten koparak bby'yi kurmuşlardır. aradaki farklılık, alparslan türkeş'in ckmp'yi "bir anlamda ele geçirerek" mhp'ye dönüştürmeyi başarması, muhsin yazıcıoğlu'nun ise mhp'yi ele geçiremediği için, kendisine yeni bir parti kurmuş olmasıdır. burada ele geçirmek sözünü, parti içi kadrolaşma anlamında kullandığımı belirtmek isterim.

gelelim kendi düşünceme. açıkçası "salt ırkçılık" anlayışına dayanan ideoloji ile islami motifler ile süslenerek ortaya sunulan "milliyetçilik" ideoloji arasında şahsım için çok büyük bir fark yoktur. yani söz konusu iki ideolojiye de fersah fersah uzak durduğumu belirtmek istedim. yani, ateist olmama rağmen, içinde "islami ve mezhepçi" yaklaşımlar geçmiyor diye kendilerini "türkçü" olarak nitelendiren gruba veya insanlara karşı bir yakınlık duymuyorum. neticede ırkçılık da en az ümmetçilik ile süslenmiş milliyetçilik kadar, tehlikeli bir oluşumdur. kendilerini türkçü diye adlandıran bu gruba sempati beslemek, adolf hitler'in nazi partisine sempati beslemek ile eşdeğerdir benim için.

öte yandan, muhalif duruş anlamında olaya bakacak olursak, söz konusu "türkçü" kesimin, mhp'nin, iktidara ve dolayısıyla rte'ye karşı sergilediği tavırdan çok daha farklı bir konumda olduğu gerçeğini de göz ardı etmek olası değildir. yalnız söz konusu "türkçü" grubun muhaliflik açısından ortaya koyduğu tavrın temelinde, sadece "ümmetçi" yaklaşıma bir tepkiden ibaret olduğunu söylemek, sanırım yanlış olmaz. bu anlamda chp içindeki "ulusalcı" diye ifade edilen kanat ile benzer bir yönü olduğunu da eklemek isterim.

tekrar ediyorum, kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan biri olarak, benim için gerek türkçüler, gerek mhp, gerekse chp içindeki ulusalcı kanat arasında "çok büyük fark" bulunmayıp, her 3 ideolojinin düşünce sistemini de kendime oldukça uzak bulmaktayım. içinde "kürt milliyetçiliği" barındırdığını düşündüğüm için hdp'ye olan yaklaşımım da benzerdir.
3

insanın en büyük enerjisi ve sorunu seks

neptune
Şüphesiz ki seks bir sorun değildir. Sorun insanların seks hakkındaki yaklaşım farklılıklarının büyüklüğünden kaynaklanmakta. Bu açıdan seks ile gelir dağılımı arasında doğrusal bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Yani gelir dağılımı nispeten dengeli olan ülkelerde seks doğal haliyle kabul edilmekte, yani sorun olmaktan çıkmakta. Ancak gelir dağılımında uçurum derecesinde farklılıklar yaşanan ülkelerde, seks konusu da, bir sorun haline getirilmekte.

Peşin edit: gelir dağılımı kavramını, kişi başına düşen milli gelir kavramıyla karıştırmayalım lütfen.
2

ellinci yıl marşı

neptune
türkiye cumhuriyeti devletinin kuruluşunun 50.yılı için bestelenmiş olan marştır. sözleri bekir sıtkı erdoğan'a ait marş, necil kazım akses tarafından bestelenmiştir.

gerek sözleri gerekse bestesi ile şahsıma göre cumhuriyeti ve değerlerini en güzel ifade eden marştır. ancak söylenmesindeki zorluğu ve sözlerinin uzunluğu nedeniyle, ilk kıtasının iki mısrası hariç (ki aslında sadece 2 kıtası bestelenmiştir) , çoğu kişinin tamamını söyleyemeyeceği marştır. (ben de bu gruba dahilim). bu nedenle, toplumun genelinde, 10.yıl marşı veya izmir marşı kadar rağbet görmemiş ve zamanla neredeyse unutulmaya yüz tutmuş bir marş haline gelmiştir.

müzikal zevkler şüphesiz ki tartışmaya açıktır. ancak yinelemek istiyorum, bana göre cumhuriyet için bestelenmiş en güzel marştır.

sözleri ;

müjdeler var yurdumun toprağına taşına,
erdi cumhuriyetim elli şeref yaşına,
bu rüzgarla şahlanmış dalga dalga bayrağım,
başka bir tuğ yaraşmaz türk'ün özgür başına.

cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu…

yılları bir çığ gibi aşarak hafta hafta,
koşuyoruz durmadan kadın-erkek bir safta...
elimizde meşale, ilke ilke atatürk,
işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...

cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu…

aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş…
kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş…

cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola,
“yurtta barış” ilk hedef, “cihanda sulh” parola.
koparamaz hiçbir güç bizi milli birlikten,
ata'mızın izinde koşuyoruz kol kola...

cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,
yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim.
ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara,
örnek olsun cihana devletim, düzenliğim…

cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.



demokrasi

neptune
demokrasi, gerek "ideal olarak kabul edilebilecek uygulanabilirliği", gerekse, "toplum geneline maksimum verimliliği sağlaması" açısından, söz konusu toplumun, "kişisel kalite ve eğitiminin" çok ileri düzeyde olmasını gerektiren bir idare biçimidir. gerçi bu demokrasi kavramının, sözlüksel tanımına çok uygun düşmemektedir. hatta neredeyse demokrasi kavramı ile örtüşmeyen bir görüştür. ancak pratikte, demokrasiyi; toplumdaki her bireyin, eşit oy hakkının bulunduğu seçimlerden ve bu seçim sonuçlarına göre, söz konusu toplumun idare ediliş biçimi olarak algılamak, pek çok zaman, acı sonuçları da beraberinde getirir.

demokrasiyi, zamansal süreç açısından çok hızlı bir şekilde ve toplumun çoğunluğunun, yeterlilik düzeyini göz ardı ederek uygulamaya geçirmeniz halinde, acı sonuçlar ile karşılaşmanız kaçınılmazdır. mustafa kemal atatürk'ün bu toplumsal gelişimi yeterli seviyede görmeyip (bir kaç kez bunu sınamıştır aslında) çok partili hayata geçmemesinin altında yatan ana gerekçe de, kuvvetli bir şekilde bu nedene dayanmaktadır demek mümkündür.

ancak burada da şöyle bir paradoks söz konusudur. ileri boyuttaki demokrasi anlayışı olmayan yerlerde, toplumun her bir bireyinin, maksimum seviyede kaliteli ve eğitimli olmasını beklemek, idarecilerin insiyatifine ve kabiliyetlerine bağlıdır. dolayısıyla demokratik bir idare biçimini savunmak için, öncesinde demokratik olmayan yöntemleri kullanmaya çalışmak, ister istemez sizi demokrat biri olmaktan uzaklaştığınız eleştirileri ile baş başa bırakır. nitekim mustafa kemal atatürk'e, bazı çevrelerce "tek adam" eleştirisi yapılması bu paradoksun bir sonucudur.

şahsi düşüncem; asıl meselenin, geleneksel toplum kültüründe yatmasıdır. geleneksel toplum kültürü, ağırlıklı olarak "muhafakazar" motiflerle dolu olan bir ülkenin, demokrasi kavramı ile kan uyuşmazlığı yaşaması kaçınılmazdır. günümüz toplum yapılarını göz önüne getirirsek, özellikle kuzey avrupa ülkelerinden ve a.b.d' den (ki abd konusunda eğitimli toplumdan ziyade iktisadi faktörler ağırlık kazanmaktadır) bir diktatör çıkması, neredeyse imkansızdır. ancak dünyanın geri kalan bölümünde, demokrasinin ileri seviyede uygulanabilirliği konusunda iyimser yaklaşmam, ne yazık ki olası değildir.

gerizekalıyım demenin alternatif yolları

neptune
"çalıyorlar ama çalışıyorlar hiç değilse". bunu söyleyen adamın, ayrıca gerizekalıyım demesine gerek yok. gerçi bu zeka dışında ahlak ile de ilgili bir yaklaşım ama vasat zekaya sahip bir insanın bile böyle bir cümle kullanmasını bekleyemezsiniz.

bir de bir şey demenize gerek olmadan, sadece gerçekleştirilen eylem ile zeka seviyesinin tespit edilebildiği şeyler var. mesela "bayrak yakmak" bu eylemler içinde açık ara öne çıkar benim nazarımda.

sevdiğin insanı güldürmek

neptune
şöyle ifade edecek olursak ;

gülmek = mutlu olmanın belirtisi

güldürebilmek = mutlu edebilme yeteneği

sevdiğin insanı güldürmek = sevdiğin insanı mutlu edebildiğini gözlemlemek

beklenti = sevdiğin insanın gülmesi, yanında azıcık da iltifat alırsan tadından yenmez.

soyunuz kurusun araplar sloganı

neptune
evet evet gayet iyi bir tespit.

hatta düne kadar, yandaş basında ve bazı islami kesimler (çomar demiyorum köpekleri severim ben) sosyal medya hesaplarında kabe ile ilgili görselleri şu şekilde paylaşılıyordu ;



şimdi ise şu şekilde paylaşımlar yapıp, akıllarınca karaladıkları suud rejimine ayar verilmeye çalışılmakta ;



yani sanki o gökdelenler bir günde dikilmiş gibi konuya yaklaşmak, ne bileyim komik bir bakış açısı bence.

ha bir de bunu söyleyenlerin daha çok, 1000 odalı saraydaki davetlere gidebilmek ve o sarayı korumak için kefen giymeyi göz önüne aldıklarını beyan eden insanlardan oluşması, durumu daha da ironik bir hale getiriyor tabii.


ingilizce bilmemek

neptune
başlıkta geçen bilmemek sözcüğünü, "kendini karşı tarafa ifade edebilecek yeterlilikte olmamak veya karşı taraf ingilizce konuştuğunda onu tam olarak anlamayacak düzeyde olmak olarak algılarsak şayet, evet benim bu diyebilirim. ayıp kısmını bilemem ama öznel açıdan bakınca utanç kaynağı olduğunu kabul ediyorum. sadece ingilizce için değil tüm diller için de bu önerme geçerliliğini koruyabilir tabii. yani bir lisanı bilmek demek sular seller gibi konuşmaktan ziyade iletişimi sağlarken ne derece zorluk çektiğiniz ile alakalı bence. şayet iletişim kurma anlamında, çok ciddi sıkıntılar yaşıyorsanız o dili bilmiyorsunuz demektir. zira söz konusu yabancı dil olduğunda, sözcüklerin karşılığının, kendi lisanınızda hangi anlama geldiğini bilmeniz, o dili konuşmak veya anlamak için yeterli gelmez. gramer kısmına dair de bilgi sahibi olmanız elzemdir.

öte yandan ingilizcenin uluslararası bir dil olarak kabul görmesi nedeniyle, söz konusu ingilizce bilmemek olunca, ister istemez, dünyanın geri kalanı ile olan iletişiminizde sıkıntı yaşamaya açık duruma düştüğünüz, reddedemeyeceğiniz bir gerçektir. dolayısıyla meseleye; başkalarının sizi ayıplaması olarak yaklaşmaktan çok, kendinizde bir eksiklik hissetmeniz olarak bakmak daha sağlıklıdır. özetle başkalarının ne düşündüğü şahsım için önemli değil ama ingilizceyi bilmiyor olmayı kendi adıma büyük bir eksiklik olarak görüyorum, nokta.

3 /