confessions

madamcourtezan

Bira  · 17 Temmuz 2017 Pazartesi

  1. toplam giri 81
  2. takipçi 11
  3. puan 991

atatürk'e put demek

madamcourtezan
İlkokulda yanlış yöntemlerle, boğa boğa, sıka sıka aşılamaya çabaladılar Atatürk sevgisini bize. Zorlaya zorlaya küçük bir çocuğa bir şeyler anlatır, bunu benimsemesini ve hatta bununla yatıp kalkmasını emrederseniz bu çocuğu alması için zorlanan unsurdan, nefret ettirirsiniz. Ne de olsa, çocuk bu! Benim dönemimde bu böyleydi. Sorulan soruları bilmeyen kişi aşağalanır, ölümüne ağlayan kişi, yüceltilir... garip bir durum gerçekten. Hele ki dinini yaşayan bir ailedenseniz... annem anlatır mesela sırf hoca kızı oldukları için öğretmenleri tarafından ne türlü hakaretlere maruz kaldıklarını, Atatürk'ü örnek göstererek "O bu ülkeyi sizin gibileri süpürerek yaptı" gibisinden yere sokmalar vesaire. Yani bir düşünün, çoğu kişinin ailesi islam diniyle büyümüş ve gene çoğusunun karşısına bu tip öğretmenler çıkmış. İnsanların sevmemesi normal ve ilahlaştıran pek çok kişiyi gördükleri sürece putlaştırdıklarını da öne sürerler. Bu bana kalırsa tamamen çocukluktan kalma bir şey. Benim çocukluğumda da "Atatürk" dendiğinde içim daralırdı. Bana bir soru sorulacak diye tedirgin olurdum. Hatta öyle bir vaziyete geldi ki bir gün rüyalarımda tanrı ve Atatürk'ü yan yana bir tren yolunda yürürken görmeye başladım. Bu rüyam hala ilginç gelir bana ama buradaki ana düşünce kafamda Atatürk'ü ilahlaştırmış olduğumdu. Şöyle söyliyim, dini bir ailede büyürken bunu düşünmek bile bana çok ayıp gelmişti ve ben git gide uzaklaştım ondan. Git gide daha da sevmez oldum. O yüzden Atatürk ve put kavramları arasında öğretmenlerin, çevredekilerin daha size küçükken yüklemiş oldukları bir çarpıtmanın varlığını fark edebiliyorum.
Şimdi Atatürk'ü seviyor musun? deseler hiç düşünmeden evet derim. Bu da tekrardan o dinini yaşayan aileme borçluyum. Öyle güzel kazandırdılar ki bana Atatürk'ü onların da hakkını ödeyemem.

sigarayı bırakamamak

madamcourtezan
Bırakamıyorum. Keyfi bir faaliyet olarak başladı Belki de sadece heyecan aradım ama işin tadı kaçtı artık. Üç sene oldu, ben hala içiyorum. Zebil ettiğim paranın ve solunum fonksiyonlarındaki tıkanmanın haddi hesabı yok. Fakat hala içiyorum. Kalitesiz cüzdan, kalitesiz beden ve kalitesiz bir hayat. Sigaranın tek anlamı bu.
4

Hayatınıza anlam kattığını düşündüğünüz eşyalar

madamcourtezan
Ben biraz istifçiyimdir. Çocukluğumdan gelme bi şey bu. O zamanlar evimizin karşısındaki, ormana benzeyen çamlığa girer, kumandaların içinden çıkan o, renkli şekere benzer aparatları, yerden veya başka bir yerden bulduğum boncukları, çıkartmaları, pulları... kısacası gözüme ilişen her şeyi toplardım. o kadar saçma sapan şey topladım ki, bunların arasında sekiz senelik bir çiğdem içi bile var. Annemin eski makyaj kutusunun içinde de hazır bekliyor... her neyse. Şu zamana kadar topladığım ve gerçekten bana anlam kattığını düşündüğüm bir dosyam var. Dosyanın içinde ilkokuldan süre gelmiş üç farklı günlük, eskiden yazmış olduğum hikayeler, arkadaşlarımla dersde geçen yazışmalar, eski resimlerim... onlarca şey var. Aldığım kıyafetlerin fişleri bile var hatta. Benim için çok değerli ve gizli bu dosya. Dolabımın en dibinde üç ciltlik karikatürlerimin yanında saklıyorum ve o kadar kıskanıyorum ki onu, kim bilir belki de bir gün yok ederim.
1

Yazarların ilk öpüştüğü yer

madamcourtezan
Geçen sene Denizköy'de bir çukura düşüp, "aha kız düştü lan!" Diye bağıran üç kişiden biri elimi tuttu diye triplere girimiş, "el değmemiş elimin bekareti gitti" diye hayıflanmış ve ağlamış biri olarak, öpüşmek ne demek?
- o kadar tutucu değilimdir aslında. O tepkiyi çukura yuvarlanıp, birilerinin beni o, rezil halde görmesine bağlıyorum.-
2

unutulmayan anlar

madamcourtezan
Bizim buralarda bir Panter Ali var. Panter lakabını çok çevik ve hızlı olduğundan almış. Bir kadını çok sevmiş ama ailesi izin vermeyince evlenememiş. O da inat " o olmazsa kimse olmaz." Diyip bu yaşına kadar evlenmemiş. Yaklaşık 70 yaşlarında. Ne ailesi ne de sevdiği kadın kalmış yanında. Sadece yalnız. Bu yalnızlık da yanında deliliği getirmiş ona. Bademli'deyken bir sohbetimiz oldu. Hiç unutmam. Dikili'den Midilli'ye nasıl gittiğini, sahil güvenlikten nasıl kaçıp, Midilli'de nasıl gezindiğini, panter lakabını nasıl aldığını, kavgalarını... öyle bir anlattı ki bana. Ne onu unutabildim ne de anlattıklarını. Eski, güzel insanlardan o da. Kafamda çalar durur onun hatıraları. En azından hayal ettiğim kadarı... İşte onunla ilk karşılaşmamızı, gerçekten deli bakan o, mavi gözlerini ve muzip gülümsemesini unutamıyorum.
0 /