iftar saati her yerde aynı olmadığı için mantıksız bir tespittir.
kime vurgun, niye vurgun, nasıl vurgun ve neden vurgun bilmem ama feminist olmadığı kesin olan yazar.
umarım satın aldiginiz ikinci el arabanin arkasında kocaman osmanlı turası vardır
erkek ve kadin düşürülmez, anlaşılır, konuşulur, sayılır, sevilir. illa düşecek ve düşürülecekseniz aşka düşün, düşürün.
eleştirenlerin, bu fiyatin 5-6 katı kadar paraya denk gelen telefonlar kullanması ve eleştiriyi bu telefonlar aracılığıyla iletmesi...
okul ya da iş çıkışı tek başına sahile gitmek -gitmeden önce marketten yüklüce sevilen abur cuburlar alınmalı-, kitapçıdan tamamen rastgele bir kitap seçerek almak ve rastgele seçtiğiniz kitabı çok beğenene kadar bunu tekrarlamak, yaz tatilini telefondan ve teknolojiden biraz uzakta mümkünse kamp yaparak geçirmek ve bu sure zarfinda makyaj türevleri, paketli gidalar vs kullanmamak, edebiyattan anlayan biriyle sessiz ve loş ışık altında muhabbet etmek, kimsenin bulunmayacağı bir saatte ve yerde denize girmek, bir müzik aletini çalamamak - ama çabalamak-, instagramı silmek, facebooku silmek, twitteri silmek, aç birini doyurmak, beklemedikleri bir anda anneye ve babaya hediye almak, hiç tiyatroya gitmemiş bir akrabanizi tiyatroya götürmek, sicak havalarda kedi köpeklere su ve yemek vermek, sevdiğiniz meyvelerle kek yapmak, apartmana bu kekten dagitmak.
bunlar gözümü kapattigimda aklima gelen şeyler... sanirim insan genel olarak dunyevi iki şekilde mutlu olabilir; insanlardan uzaklaşarak ve insanlarla birlik olarak. bazen katlanamayacak gibi olur ve yoruluruz; o zamanlar onlardan kaçmalı... bazen de yardim etmenin ve yardim görmenin, şefkatin, merhametin hissiyatina ihtiyaç duyariz; o zamanlar onlara yanaşmalı...
bunlar gözümü kapattigimda aklima gelen şeyler... sanirim insan genel olarak dunyevi iki şekilde mutlu olabilir; insanlardan uzaklaşarak ve insanlarla birlik olarak. bazen katlanamayacak gibi olur ve yoruluruz; o zamanlar onlardan kaçmalı... bazen de yardim etmenin ve yardim görmenin, şefkatin, merhametin hissiyatina ihtiyaç duyariz; o zamanlar onlara yanaşmalı...
ablami okulda sanan annem ve babama sevgilisiyle tatil yaptigini soylemek
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran.
Kimi der ki çocuk doğuran.
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim,
Hayat arkadaşımdır.
siz yine de not çıkarmışsınız, ben hiç çalışmadım
mensup olduğum, kafkasya orijinli, kendilerine özgü bir dilleri olan (lazca/lazuri) halktır.
lazca sıklıkla karadeniz ağzıyla karıştırılır fakat tamamen farkli bir dildir; 'uy, haçan, celmek, citmek' gibi kalıplarla alakası yoktur. (örneğin lazca nasılsın: Muç'ore / Muç'oşire şeklindedir.) günümüzde etkisini kaybetmiştir ve UNESCO'nun yokolma tehlikesi altındaki diller listesine girmiştir.
bilinenin aksine doğu karadeniz vilayetlerinin hepsinde değil yalnızca rize ilinin doğu ilçelerinde ve artvinde yoğun olarak yaşarlar.
fıkralardan ibaret değil, köklü tarihi geçmişe ve kendine özgü kültürel ögelerle sahip bir halktır.
laz böreği isimli muhallebili tatlıları meşhurdur.
burunları uzun olmak zorunda değildir ve sürekli horon oynamazlar.
lazca sıklıkla karadeniz ağzıyla karıştırılır fakat tamamen farkli bir dildir; 'uy, haçan, celmek, citmek' gibi kalıplarla alakası yoktur. (örneğin lazca nasılsın: Muç'ore / Muç'oşire şeklindedir.) günümüzde etkisini kaybetmiştir ve UNESCO'nun yokolma tehlikesi altındaki diller listesine girmiştir.
bilinenin aksine doğu karadeniz vilayetlerinin hepsinde değil yalnızca rize ilinin doğu ilçelerinde ve artvinde yoğun olarak yaşarlar.
fıkralardan ibaret değil, köklü tarihi geçmişe ve kendine özgü kültürel ögelerle sahip bir halktır.
laz böreği isimli muhallebili tatlıları meşhurdur.
burunları uzun olmak zorunda değildir ve sürekli horon oynamazlar.
normal erkektir.
çok uç olmadığı sürece kıyafetlerin cinsiyetleri olmayacağı kanısındayım. sonuçta biz kadınlar da gömlek, pantolon, kravat tarzı başta erkekler için üretilen kıyafetleri kullanıyoruz. hatta erkekler için yapılmış olan topuklu ayakkabıları himayemize bile almışız... bu bizi yarım kadın/az kadın/gavat yapmıyorsa babet çorabı neden erkekleri erkek olmaktan men etsin yahut erkeklikleri bizler tarafından ölçülecek değerde görülsün?
bir de; hayat bu kadar derinken biz nasıl böyle sığ şeylere takıldık yahu?
çok uç olmadığı sürece kıyafetlerin cinsiyetleri olmayacağı kanısındayım. sonuçta biz kadınlar da gömlek, pantolon, kravat tarzı başta erkekler için üretilen kıyafetleri kullanıyoruz. hatta erkekler için yapılmış olan topuklu ayakkabıları himayemize bile almışız... bu bizi yarım kadın/az kadın/gavat yapmıyorsa babet çorabı neden erkekleri erkek olmaktan men etsin yahut erkeklikleri bizler tarafından ölçülecek değerde görülsün?
bir de; hayat bu kadar derinken biz nasıl böyle sığ şeylere takıldık yahu?
tüm gün çay içip tespih sallamak hariç
"Fosforlum, bu cihan-ı alemde aşk diye bir bomba varsa, senin göz bebeklerinde başlar kirpiklerinde infilak eder."
-Fosforlu Cevriye (1969)
-Fosforlu Cevriye (1969)
ege ve akdeniz kamp alanı bakımından daha zengin bölgeler fakat karadenizde de sinop-hamsilos, rize-ayder, karabük-yenice gibi yerlerde güzel kamp yapılır.
alinin sekiz günü, begendim
vitrin adı verilen camlı bir dolaba yemek takımlarını, günlük kullanılmayan bardak ve fincanları dizerek sergilemek
son değildir belki de ama son mahiyetindedir, kazım koyuncuya aittir;
"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
gönlünün güzelliği yüzüne vurmuş olan nadir insanlardandı; müzik kalitesinin yanında samimiyetiyle de yarışma sırasında ve sonrasında halkın beğenisini kazanmıştı. kendisini elim bir kazada çok genç yaşta kaybettik.
televizyondan taşan iğrenç politikacı deyişlerinden, trafiğin pisliğinden ve kargaşasından, samimiyetsiz insan kalabalığından, betondan, iş makinesinden ve düşüncesi bile baş ağrıtan tüm bu beşerilikten uzak; aileyle ve toprağın canlılığıyla iç içe mükemmel bir şeydir. köye istemeyerek gidildiğinde zindan gibi gelir lakin toprağa bir kere isteyerek dokunan insan elini bir daha çekemez; bir kez fidan dikip büyüten insan bir daha başından ayrılamaz.
köy görünüş itibariyle taşralılıktır belki ama o hayatı hiç yaşamamak daha büyük noksanlık zannımca.
köy görünüş itibariyle taşralılıktır belki ama o hayatı hiç yaşamamak daha büyük noksanlık zannımca.
sevmeden sevişmek, inanmadığımı desteklemek, çıkarım için doğrulardan vazgeçmek, ailemi biri/birileri için üzmek, bağlaç olan de'yi birleşik yazanlarla muhatap olmak
imam hatipler kapatıldı mı?
duymak istemediğim cümledir. bu yüzden misafirler gidene kadar odamda oturup 'yabani kız' imajı veririm. çünkü yanlarına gidip 'hamarat' sınıfına girmek için hiçbir iş yapmasanız bile ailelerinde sizinle baş göz etmek istedikleri mutlaka bir erkek olduğundan hamaratmışsınız gibi davranırlar, gözleriyle de ayak parmaklarınıza kadar her yeri incelerler. bu da hoş bulmadığım; kadını metalaştırdığını düşündüğüm bir olaydır.
sahur vakti her yerde aynı olmadığı için mantıksız bir tespittir.
bayıldığım olay. çok tenha olmayan bir güzergahta ve boğucu olmayan serin bir havada yapılıyor ise, radyoda soft rock bir parça varsa - biraz abartiyorum olayi- ; yan koltukta da sevgili, yoldaş varsa dünyanın en güzel hadisesidir.
kendisinin fidel castroyla şöyle bir anısı vardır;
ferhan şensoy 'şans kapıyı kırınca' filmini çekmek üzere Küba'ya gider. bir gün sette çalışırken fidel castro tarafından görevlendirilen bir adam bazı zarflar getirir. zarflarda yönetmen ferhan şensoy için 20, oyuncular için 10, teknik ekip için de 5'er dolar vardır. ferhan şensoy parayı kabul etmeyip geri gönderir. Tabii ekip de geri verdir. Ancak para, şöyle bir notla sete geri gönderilir: 'Topraklarımda çalışan hiçbir işçinin emeği karşılıksız kalamaz. Ülkemde çekim yaptığınız için teşekkür ederim. fidel castro'... fidel castro'nun bu notundan çok etkilenen ferhan şensoy ve ekip parayı kabul eder. sonra da paranın hepsini toplayıp Küba'daki bir tiyatroya bağışlarlar.
kaynak; http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/132755-fidel-castrodan-ferhan-sensoya-maas
ferhan şensoy 'şans kapıyı kırınca' filmini çekmek üzere Küba'ya gider. bir gün sette çalışırken fidel castro tarafından görevlendirilen bir adam bazı zarflar getirir. zarflarda yönetmen ferhan şensoy için 20, oyuncular için 10, teknik ekip için de 5'er dolar vardır. ferhan şensoy parayı kabul etmeyip geri gönderir. Tabii ekip de geri verdir. Ancak para, şöyle bir notla sete geri gönderilir: 'Topraklarımda çalışan hiçbir işçinin emeği karşılıksız kalamaz. Ülkemde çekim yaptığınız için teşekkür ederim. fidel castro'... fidel castro'nun bu notundan çok etkilenen ferhan şensoy ve ekip parayı kabul eder. sonra da paranın hepsini toplayıp Küba'daki bir tiyatroya bağışlarlar.
kaynak; http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/132755-fidel-castrodan-ferhan-sensoya-maas
bin bir gece dizisindeki rol arkadasi berguzar korel ile evlenmiştir ve ali adinda bir ogullari vardir. muhteşem yüzyıl dizisinde 'sultan suleyman' karakterine can vermiş ve bu ünvanla epey anılmıştır.
bence haluk bilginerden sonra günümüz türk televizyonuna en yakisan aktördür.
bence haluk bilginerden sonra günümüz türk televizyonuna en yakisan aktördür.
bu halini bilmiyorum fakat dondurmayı ekmeğin arasina koyup yiyorum bazen, güzel oluyor. bazen de pizzanin ustu çok malzemeli olunca midemi yakiyor; üst tarafina ekmek banıyorum.
güzel bir şeydir, bulunuşuyla ilgili anatomist diye bir kitap okumuştum zamanında, iyi kitaptı.
(bkz:Federico Andahazi- Anatomist)
(bkz:Federico Andahazi- Anatomist)
hala sobalı evde yaşıyorum, kışın bu evlerde banyo yapması gerçekten felakat zor bir iştir. o bornoza sarılıp odaya geçene kadar hayatta kalabilmek şans işidir. he bir de kışın sabahları çok soğuk olur, dişlerinizi birbirine çarpmaktan, titremekten, yemek yiyemezsiniz... ama yine de güzeldir be; diğer odalar soğuk olduğundan kavgalısı da, mutsuzu da salonda oturur, aile ortami vardır yani. beraber çekirdek citlenip dizi izlenir; tabi sevişme sahnesi gelene kadar...
"+ hastanın nesi oluyorsunuz?
- belki her şeyi, belki hiçbir şeyi."
*bu biraz diyalog oldu ama olsun...
- belki her şeyi, belki hiçbir şeyi."
*bu biraz diyalog oldu ama olsun...
yaşlanmayacak ruhta bir aktördür. bizden mert fırata çok benzetirim.
geçen şubatta kendisiyle tanışma fırsatı bulduğum son donemde tuhaf dergisinde ahmet mümtaz taylan ile beraber yazan daha çok yeralti edebiyat türünde eserler vermiş çok sevdiğim yazardır. daha ve az kitapları favorimdir. sanirim bazi kitapları film olacak, umarim filmden sonra çok popüler olup bozulmaz.
ben yağmura deli
buluta deli
bir büyük oyun
yaşamak dediğin
beni ya sevmeli
ya öldürmeli
buluta deli
bir büyük oyun
yaşamak dediğin
beni ya sevmeli
ya öldürmeli
çok alakasız yahut namüsait bir mekan bile olabiliyor.- ki boyle olursa daha iyi çünkü anlatacak bir hikayesi olur-
before sunrise filminden sonra ben, bir yolculuk esnasinda tanisacagimi düşünmüşümdür hep...
before sunrise filminden sonra ben, bir yolculuk esnasinda tanisacagimi düşünmüşümdür hep...
lise ögrencisiyim
bayan da değil, kız da değil, karı hiç değil; kadınız. bunu okuyup şöyle diyorsunuz; tek sorun bu mu, buna niye bu kadar takiliyorsunuz, feminizm sadece kelimelerle mi ugrasiyor?
hayir. fakat dil eylemi tetikler. cinsiyetçilik illa bir davranış olmak zorunda değildir, bazi söylemler de cinsiyetçilik kapsamina girer. cinsiyetcilik yapmayalim, yaptirmayalim; yapanlari uyaralim. bana ne falan da demeyin. siz yanmazsaniz, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
hayir. fakat dil eylemi tetikler. cinsiyetçilik illa bir davranış olmak zorunda değildir, bazi söylemler de cinsiyetçilik kapsamina girer. cinsiyetcilik yapmayalim, yaptirmayalim; yapanlari uyaralim. bana ne falan da demeyin. siz yanmazsaniz, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
muhtemelen, her yaz çekilen ve hep aynı oyuncuların oynadığı, bol şiveli ege dizilerine gülüyordur.
anatolian rock revival project
şey gece balkon oturmaları. aile ile yapilani daha hoştur. ailenin sanatla ilgilenen torunu gitar yahut saz çalar, sesi güzel bir hala şarkı mırıldanır. gençlerden biri de sürekli çay doldurma göreviyle yükümlü olduğundan balkon ve mutfak arasında mekik dokur. arada bir uçan böcekler gelir, ailenin kahraman genci -body falan calisiyordur- böceği kaçırır yahut zalimse öldürür. anne içerden aile albümünü getirir. kardeş atılır 'ya benim çok kotu fotograflarim var orda bakmayin'... susturulur kardeş ve aile albumuyle gecenin kapanişi yapilir.
ya aile çok şahane bir şey değil mi?
ya aile çok şahane bir şey değil mi?
ödünç kitap vermek, ödünç kitap verdiğim kimsenin kitabı asla getirmemesi, ödünç kitap verdiğim kimsenin kitabı türlü uğraşlarım sonucu getirmesi fakat kitabın kenarlarının katlanmış, kıvrılmış olması.
param olduğu vakitler sevdiğim yayinevi. yazi puntosunu ve kapak tasarimlarini begeniyorum.
hastane duvarı ve rahatsız mavi koltuklar
içine girildiği takdirde kısa süreli dünyadan kaçıştır. çirkin günlerimin tek nevalesidir, olmazsa olmazımdır.
tanzimat edebiyati doneminde şemsettin sami tarafından yazılmış ve hadîka gazetesinde tefrika edilmiştir. kitapta bol tesadüflere yer verilmiş ve acıklı bir aşk hikayesi anlatılmıştır. anlamı 'tâlat'ın fitnata aşkı' olan kitabın ismiyle lisede epey dalga geçilir. -özellikle taaşuk kısmı başka şeylere benzetilir-
kitapyurdunda sepeti yarınlar yokmuşçasına doldurmak ve toplam tutar bin küsür lirayı bulunca tek tek kitapları çıkartarak 100 tlye kadar indirip satın almak
sigara
verdikleri güven duygusu, eğitici olmaları, fedakârlıkları