confessions

baylupen

Bira  · 7 Ağustos 2017 Pazartesi

  1. toplam giri 57
  2. takipçi 2
  3. puan 725

ömer halisdemir

baylupen
15 temmuz ve onu seyreden bir kaç gün boyunca yaşanan her şey tamamen karanlıktadır. meclise atılan f16 bombası bile bir yalandır. f16 bombasının patlama görüntüsü ile c4 patlama görüntüsünü izlerseniz göreceksiniz ki mecliste patlayan şey c4 tür. yani bu bir aldatmacadır. darbe girişiminde yaşanan ve bilinen her şey tam anlamıyla tersi çıkabilir. bilgilerimize tam olarak inanmanın yanlış olduğu kanaatindeyim. ömer halisdemir bilindiği gibi de olabilir tam tersi de olabilir. hatta yapılan bir açıklamada şu sözün yer aldığını hatırlıyorum:

"bu iş aydınlandığında kahraman bildikleriniz hain, hain bildikleriniz kahraman çıkabilir."

bununla birlikte ömer halisdemir'in vurduğu semih terzi'nin hain falan olmadığı da konuşulmakta. hatta kemalist ordudan yapılan bir açıklamadaysa "bana darbeyi durdurmak için emri veren zaten semih terzi, nasıl oluyor da hain oluyor?" cümlesi yer almakta.

uzun sözün kısası tamamen kontrollü bir darbede ne hain ne de kahraman yer almaz. hain de kontrolü elde tutandır, kahramanda(!)

seni anlatan fotoğraf

baylupen
Olanca gereksiz başlıkların üstüne bir tane de ben açmayayım diye burada, bu başlığın altında sözlükten ayrılışımı ve sebebini belirtmek istiyorum. yazmadan önce "acaba yazmaya gerek var mı" diye de düşünmedi değilim. fakat birden bire ortadan kaybolmanın saygısızca bir davranış olduğunu düşündüğümden ayrılmadan önce bir açıklama kaleme almalıyım diye düşündüm. henüz varlığımın kısa süreli olmasını düşünürsek fark edilmeyecektir ama ben yine de yapmam gerekeni yapmış olurum. hem belki olumlu yönde etkileri de olabilir.

yazarları ve tutumlarını incelediğimde bir sözlük yazarlığı yapmak değil de 'yazarlar arasında yazarlık yapmak' gibi bir davranış seziyorum. ve bu gelip geçici ya da bir anlık yapılan sonra yeniden sözlük gibi işlemeye devam eden bir durum değil sitede. her saniye olan durum bu. asıl gelip geçici olan sitenin bir sözlük gibi işlemesi. bir dakikalığına sözlük kılıfını giyiyorsa site, bir saatliğine yazarlar arası konuşmalara dönüyor. bir düşünün bakalım hangi insan google'ye "seni anlatan fotoğraf" ibaresini yazar ve aratır. böyle bir saçmalık daha önce başka sözlüklerde meydana geldimi diye bu ibareyi bizzat ben yazıp arattım ve karşıma çıkan tek sözlük 'laik sözlük'.

ben karalama yapmıyorum, ben eleştiriyorum. belki benden sonra düzeltmeler olur diye. daha da detaya ineyim...

cengizhan'ın ordusunun kudretini hemen herkes duymuştur. evet böyle güçlü bir ordu vardır fakat bu gücünü bileğinden değil komutanının aklından alır. cengizhan, yapacağı savaşların yerlerini belirleyerek orada hangi tarihte hangi mevsim yaşanır, otlar ne zaman büyür, sular ne zaman donar gibi araştırmalar yapmaktaydı. bu sayede savaşa gittiğinde hiçbir şey onu hazırlıksız yakalamıyordu. otların uzaması gerekiyordu çünkü atlar aç kalmamalıydı. rakibi ise bu detayları atladığından savaşta yenik düşmekteydi. şimdi bunu neden anlattım?

San Tzu'yu da bilmeyeniniz yoktur. bir sözünde derki "savaş karargahta kazanılır".

bu iki örnekte bize hesap yapan akıl ve hesap yapmayan aklın sonuçlarını gösterir. her projenin arkasında hesaplanmış bir çizelge olmalıdır. sözlük de bir projedir. fakat oluşumuna hiç uymayan şeyler meydana gelmektedir. ve amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok ki, hesaplamaları yapılmamış bir oluşumun çökmesi kaçınılmazdır. basit bir örnekle neticede beni elinde tutamamış bir sözlüktür 'laik sözlük'.

Sevgilerimle,
sağlıcakla kalın,
volkan.
1

başörtüsü yasakları

baylupen
Bu bir dini inanç gereği gibi gösterilsede artık durum o değildir. Hatta hiçbir zaman öyle olmamıştır. Bugün yolda yürürken şalvarlı ve sakallı birini gördüğümüzde onun bir cemaat mensubu olduğunu biliriz. Artık bu bir simge niteliğindedir. Hatta bir akrabam saçını kazıtıp sakal uzatıp hastaneye gitmişti ve bir adam kendi sırasını "hocam" diye hitap ederek akrabama vermişti. Bu başörtüsü de aynı şekilde belli bir kimliği yansıtmak için bir sembol niteliğindedir. Oysa anayasada da belirtildiği üzere dil din ırk vs seylerle ayrım yapılamaz. Bunların bu kimliklerle kendilerini ayırmaları ve pirim yapmalarından dolayı kesinkes yasaklanması gerekmektedir.

gereksiz yere övünülen şeyler

baylupen
bir şiir görmüştüm; şair, kadının fiziğini öyle bir betimlemişti ki görmüş kadar oluyordunuz. çok ama çok güzel bir kadını tasvir ediyordu, tasvire de güzelliğe de bir miktar hayran kalmıştım. fakat şairin bu bakış açısına yapılan yorumlar beni üzmüştü. insanların güzellik ya da çirkinlikle övünmesi ya da bir şiirin konusunun bu olması beni cidden üzmüştü. kolayca bozulabilecek bir şey değil miydi bu? bir kaynar suyun dökülmesiyle bozulabilen, bir iş kazasının kolayca zedeleyebileceği bir şey değil mi? şair aşkını tasvir ediyordu fakat şiir tamamen dış görünüşten ibaretti. yıllanmanın bedeli olarak da ödenen bu güzellikle ya da tam anlamıyla dış görünüşle ne kadar daha gereksiz bir egoyla dolup taşacaksınız?

silikonu bıraktı inzivaya çekildi

baylupen
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasam/798263/_Silikon_u_birakti_inzivaya_cekildi.html# adresinde bulunan ilgi çeken konunun haber başlığıdır.

tanımın ardından söylemek gerek, ben de bir yazılımcıyım ve son olanları dikkatle incelediğimde (tarih belirleyemesem de) aynı sonuca varıyorum. çok yakın bir tarihte robotların birbirleri ile insanların bilmediği bir dilde iletişdiği ortaya çıktı. bahsettiğim teknoloji çevrenizde olanlardan değil, Silikon Vadisi gerçekten de kullandığınız teknolojinin belki de 200 yıl ilerisinde hareket ediyor.
2

dünyayı bir oyun simülatörü olarak görüyor olmak

baylupen
şimdi efenim, başlık güzel olmuş, fakat sanki öyle bir hava estiriyor ki durum gerçekte o değilmiş de öyle sananlar varmış gibi. hele dinlerin gönderiliş amacı on numara olmuş, o filmi kim yaptıysa beyninde tahtalar eksiktir. dinler insanları düzene falan sokmaz. hatta olan düzeni de bozarlar. şimdi ben bunu dedim diye karşı çıkanlar mı dersin, bilmese de bilirmiş ayağına yatıp "boş konuşuyor" diyenler mi dersin... baya var böyle tiplerden. biraz detaya inelim.


bilimde ortaya atılan bir görüş ispatlanmaya değil çürütülmeye çalışılır. eğer çürütülemiyorsa o görüş kademe atlar. simülasyon görüşü nedir ona bir bakalım. görüşün orataya çıkışında yatan düşünce şöyle: eğer insan ırkı ileri teknolojiye ulaşıp kendi ırkının simülesini yapabileceği bir programı yaparsa ne olur? insan ırkı şimdiden simüle programları yapmaya başladı bile. yalnızca bunu ilerletip tamamen evreni simüle edebileceğimiz bir yazılımın kodlanması kaldı. peki insan ırkının bunu yapabiliyor olması ne demek? bunu zaten yaptığının ispatı demek! eğer insan ırkının kendi simülesini yapabileceğine inanıyorsak bizlerinde simüle olmamızın olasılığı meydana gelir. yani bizler bir programın içerisindeki kodlardan ibaretiz. yok eğer 'biz asla simülasyon değiliz' dersek insan ırkının asla ve asla simüle programı yapamayacağını savunmuş oluruz. bu görüşü yalanlayabilecek boyutta simüle programları şimdiden mevcut. yani bu olasılığımız artık var! peki bu durum neleri doğurur?

işte şimdi yazacaklarım pek çoğunuzun hoşuna gitmeyecek ama belki de inançsal görüşler arasına yeni bir akımı koyacak yazı olabilir. şahsen benim inancım diyebilirim. gerçi bu durum daha somutsal kanıtlara dayandığı için inanç demek yanlış olur değil mi? bu direkt olarak gerçek desek daha doğru olur.

bu evrende tanrı gücünün varlığı bize neyi gösterir? elbette bir tanrının varlığını gösterir. aslında tam olarak böyle değil. tanrı yok fakat gücü var! ne demek istedim ben şimdi? simüle programları durdurulup, kodlarıyla oynanıp yeniden çalıştırılabilir programlardır. hemen herkesin bildiği kanun olan kütlenin korunumu kanunu bize ne söylüyor? yoktan hiçbir şey var edilemez, vardan da yok edilemez. evrendeki total kütle her zaman aynıdır. peki simüle programını durdurup içerisine yeni kodlar ekleyerek yeni bir nesneyi dahil edersem ne olur? evren içerisinde bir nesneyi yoktan var etmiş ve simüle programını yeniden çalıştırmış olurum. simüle ettiğim programda yer almadığım için o evrende tanrı yok! çünkü bu durumda tanrı ben oluyorum. peki tanrı gücü dediğimiz şey? evet işte evrende o var. yoktan bir şey var oldu sonuçta, bu bize tanrı gücünü gösterir.

Kısaca ne kadar ateist olsamda biliyorum ki tanrı gücü var fakat tanrı yoktur! bahsettiğim tanrının kutsal kitaplarda anltılan safsatalar olmadığını anlamışsınızdır. peki şu kutsal kitaplar mevzuu nedir? öncelikle belirtmek gerekir ki kuran-ı kerim'in orijinali diye bahsedilen topkapı sarayındaki kitap 1000 yılından eskiyi göstermemektedir. hatta siyasetçilerin konusu dahi olmuştu. o halde 14C testi (karbon14 testi) yapalım denmişti fakat iktidar buna müsaade etmemişti. ayrıca çok ilginçtirki tarihi kaynakların hiçbirinde hz.muhammede rastlanmamıştır. o dönemde hristiyanlar da bir mesihin gelmesini bekledikleri için kendini peygamber ilan eden herkesin devlet kaydını tutmaktaydı. hala daha o kayıtlar mevcut. en ufacık bir söylentiyle kendini peygamber ilan eden meczupların bile kaydını tutan o coğrafyadaki hristiyanlar nasıl oluyorsa savaşlar bile yapan peygamberin kaydını tutmuyor(!) tarihte muhammed diye biri hiç olmadı bile. hadi diyelim ki var ve kutsal kitabının insanları düzene sokacağına inanıyoruz. bir açıp okuyalım bakalım bu kutsal diye adlandırılan kitapta ne safsatalar yer alıyor. erkek egemenliğinde kurulmuş bir dünyayı nasıl da temsil ediyor görelim.

insanlar sanıyor ki ünlü ateistlerin kitaplarını okuyarak ateist oluyoruz. yok öyle bir şey. neyi okumuş olursam olayım asıl ateist olmamdaki sebep kuranı okumamdır. onu okuduğum anda dedim ki 'bu ne amk!'

sağlıcakla kalın...

Mahir çayan

baylupen
Mahir Çayan, sanılanın aksine askere kurşun sıkmadığı için kızıl derede kuşatılmış ve vurulmuştur. Yanlış hatırlamıyorsam on ya da on bir arkadaşıyla birlikte öldürülüyorlar. On kişilik bir grup olmalarına rağmen tüm mermilerini havaya ateş açarak tüketiyorlar. Zaten o çatışmada da tek bir askerin bile burnu kanamamıştır. Askerleri vurabilmek için çok defa fırsatı olmasına rağmen böyle bir eylemde bulunmamıştır. Kimin kime kurşun sıktığını iyi bilmek gerek. O dönemde Süleyman Demirel Radyo yayınında canlı olarak şunu beyan etmiştir. "Gerekirse halkı ile birlikte tüm kızıl dereyi yakın ama Mahir oradan sağ çıkmayacak!" Bu sözleri söyleyenler mahir için bütün köy halkını öldürmek istemiştir. Halka kurşun sıkmayı doğru bulanlara karşı ayaklanmıştır mahir. Ve hatta çatışma öncesinde mahir, kendisini kuşatan askerlere şunu söylemiştir:
"Ey askerler, beni iyi dinleyin. Hepiniz bizleri tanırsınız, hangi üniversiteleri okuduğumuzu iyi bilirsiniz. Bir düşünün hele, biz size emir verenlerin koltuklarında oturabilirdik isteseydik, fakat istemedik. Çünkü hukuk kirlenmiştir, bizi sizlere düşman gösterdiler. Biz size dokunmayız."

Bunu dedikten sonra ise şu ünlü sözünü söylemiştir. "erleri çekin, rütbeliler gelsin!" Buradan da anlıyoruz ki mahir, asla ve asla askere kurşun sıkmamıştır. Rütbeliler ise mahiri kuşattıklarında yanlarında amerikan ajanlarıyla geziyorlardı. Çünkü mahirin ölmesini onlar istiyordu...

Asıl korkaklar o rütbelilerdi, korktukları şeyse mahirin iki tabancası değil fikirleriydi...

Yanlış anlaşılmayı istemem, askeri severim, hukuk kirli olmadıkça...

21. yüzyılda olup komünizm'in geleceğini zannetmek

baylupen
20'sinde komünist olmayanın kalbi, 40'ında hala komünist olanın beyni yoktur.
(Bernard Shaw)

Ekleme: eksi oylayanlarin sözü anladığını düşünmüyorum. Burası laik sözlük, eksi yemek için özellikle kemalizm, marksizm gibi akımları çiğnemek gerekir. Bu sözle anlatılan marksizmi kötülemek değil komünizmin ulaşılamaz olduğunu fark ettirmektir. Yirmi yaşından kırk yaşına kadar hiçbir şeyin değişmediğini vurgulamakta ve bu değişmemenin sonucu olarak hala daha aynı şeyi denemenin mantıksızlığı vurgulanmatadır. Manifestoyu okursanız göreceksiniz ki komünizm zamana göre değişip çağa uyarlanması gereken bir mekanizmadır. Ancak bizim cenahın sabit kafaları bu değişimi idrak edememekte ve hala daha aynı deneyi yapmakta ısrarcılar.

Tekrar özetliyorum: komünizm bu çağa göre halkın çıkarlarını koruyacak şekilde yeniden düzenlenmedikçe hayalden ibarettir.