kısa hikayeler

azercelaleddinirumi
daha önce farklı platformlarda farklı türlerden 3-4 adet kısa hikaye tarzında 10.000 - 30.000 kelimeden oluşan bana ait kitap arşivim vardı. Onları buldum ve yaklaşık 4-5 yıl önce yazdığım şeyler, onları tekrar canlı tutmak ve o zamanlar da neler hissettiğimi, nasıl durumlarda yazdığımı hatırlamak hoşuma gitti ve o yüzden burada da paylaşmak istedim.

Edit: Sokak ağzı içerir, basitlik içerir
Edit1: Okuyanlar geri dönüş yaparsa sevinirim
Edit2: Okuyamıyoruz diyenler için (bkz:bilgisayardan metin okumak) konulu başlığa giderek nasıl daha rahat okuyabileceğinizi öğrenebilirsiniz

PART1:
Gecelerin kısaldığı gündüzlerin git gide daha da uzun olduğu günler yeni yeni başlıyordu kısacası baharın aylarının ortalarındaydık. Üniversite ilk senemizi geride bırakmak üzere olan 2 Arkadaştık. Onur'la yolumuz lisede kesişmişti aynı lise ve üniversitedeydik zaten yediğimiz kimse içtiğimiz ayrı gitmezdi. Aramıza giremiyordu sağlam bi dostluğumuz vardı birbirimize söz verdiydik erkek oğullarımız birbirinin kirvesi olcaktı. İşte brolar işte hem okuyup hem de çalışıp harçlık çıkarıyoduk. Aynı cafede komiydik ne iş verirlerse yapardık abi öğrenciyiz sonuçta. İşte ailelerden para gelirdi. Kirayı, faturaları öder harçlığımızı ayırır geceleri cafeden çıktıktan sonra dışarıda falan takılırdık çoğu zaman sahile çıkardık geceleri cips çerez bira falan alırdık…

PART2:
Haftada 1-2 gün sabahlardık brolar sadece ikimiz takılırdık yanımıza başka kimseyi almazdık ama bigün kafamızın iyi olduğu bir zamana denk gelmiş olabilir üniversiteden ve çalıştığımız cafenin düzenliği müşterilerinden olan 2 kız vardı onlarda süreklik orda olurlardı ama 5-6 kişi olurlardı aralarında erkeklerde olurdu ama o gün yalnızlardı dikkatimizi çekmişti kızlarda fark etmiş olmalı ki yanımıza gelmiştilar biz normalde konuşmaya gelenleri bile uzaklaştırırdık kafamızı sadece biz yaşıyoduk ama o gün yanımıza geldiler buyur ettik oturun dedim onurla rap dinlerdik ve icra ederdik. O anki durumumuza göre söz yazardık, yazdıklarımızı dinlerdik, bu işte iyi olan adamları dinlerdik sürekli thug life kafasındaydık ikimizde. Belki de o kızlara o yüzden farklı davrandık hoşumuza kaçtılar sözlerimizi yarım yamalak da olsa biliyolardı bu durum bizim içinde gayet hoş oldu.

PART3:
İşte biramız bitiyordu cips çerez falan kalmamıştı zaten yancılarımız sağolsun(?) belki de çerez yemeğe geldiler hiç bilemedim(!). Muhabbet gayet iyiydi birbirimizi hep daha yakından tanımak için sorular sormaya başladık kaçamak bakışlar falan her şey iyiydi ama kızların tedirgin bi ifadesi vardı ve bizi endişelendiriyordu. Gece 3-4 civarı sahilin çevresi sevgililerle arkadaşlarla gençlerle doldu kızlardan biri rahatsız oldu falan geç oldu gitmem lazım diyip diğer kızı da alıp gitti. Kızların numaralarını almamıştık ama sürekli orda olduğumuz için gece bida gelirlerse bizi bulurlar veya en azından cafeye gidip geliyolar ya bro dedim gelirler orda konuşuruz amk baj yağmur başlıyo dedim baharda yağmurlar olur amk bilirsiniz yağmur yağmaya başladı baya şiddetliydi dedim onurda bana hak verdi bizde biralardan son yudumları aldık motorumuzla evimizin yolunu tuttuk o sırada…

PART4:
Patika bi yoldan gidiyoruz eve işte yolu kısaltmak için mezarlığın içinden geçiyoruz falan etraftan sürekli sesler geliyordu zaten geç olmuştu kafamız iyiydi caddeden gidip kontrole yakalana bilirdik veya kafamız iyiyken bişeyler yapabilirdik direk daldık mezarlığın içine o sırada onur sormadım ama o da olsa aynı şeyi yapardı brolar o sırada yağmur dindi brolar onur arkamdaydı kulaklığı taktık müzik dinliyoruz işte birer kulağımıza taktık birbirimizle iletişim kurarak gidiyoruz. Hafif bi rüzgar çıkmıştı cam ağaçları falan vardı hışırtıları hoşuma gitti onura dedim kapat dedim müziği bak çamları dinle dedim motoruda durdurdum oğlum siktirtme çamını dedi yarın okul var iş var nasıl dinlencez falan dedi biraz durduktan sonra bastım gaza devam ettik. O an belkide en yanlış zamanda harekete geçtiğimizi fark ettim çünkü mezarlığın yollarında çamurlu yerler vardı balçık gibiydi bro işte tam ordan geçiyoruz bi kozalak düştü önüme ben fark edemedim üstünden tam geçerken direksiyonu kırdım……


PART5:
Yoldan çıktım 3-5 mezarın üstünden geçtim ve bi mezarın üstündeyken lastik mezara battı ben gaza yüklendikçe daha çok battı da battı amk işte onur dedim bi kalk amk dedim indik motordan kaldırdık falan ama motora kadar çamur olmuş marş basmadı amk ben o sırada pek bilmiyodum motorun parçalarını falan dedim bro yürücez yani yarın sanayiye bırakırız dedim başladık yürümeye o sırada yan patikadan 7-8 kişilik bi grup geçiyodu brolar başta tırstık biraz ama sonradan iyice kestik böyle uzun uzun o hergece sahilde toplanan gruptu onlar evet evet onlardı aralarında bizim kızlarda vardı çok şaşırdım başta onura dedim gel bakalım nerelere gidiyolar falan dedim oğlum başına bela mı alcan falan dedi yok amk dedim al motoru götür eve sende git amk tırsağı dedim gazladım bunu motoru bıraktık bunların arkasından gidiyoruz tabi yoldan değil mezarların arasından ilerliyoruz 200-300 metre falan arkalarındayız.Yürüdükçe mezarların üstündeki yazılar daha da eskiye gidiyodu ilk mezarın oraya kadar yürüdük baya bi takip ettik brolar o sırada durdular bi uğultu çıkarmaya başladılar yine meraklı meraklı bakıyoruz bi yandanda mezarları siper yaptık kendimize onlardan gizleniyoruz..

PART6:
O sırada bunların en başında ki kel bi eleman vardı cebinden bi kağıt çıkardı yarının şikeleri maçlarını millete vercek dedim onura o da güldü amk gecenin sessizliğinde yankılandı sistem girsinler bro dedi falan neyse bunlar bi sesler olduğunun farkına vardılar ama nedense umursamadılar bizi bizde hemen sustuk bu başlarındaki eleman kağıda bakarak bişeyler söyleyip o mezarın arka tarafından bi çukur açtı oraya girdi mezar gibiydi sonra çukurun dışındakiler etrafı mumla kapladı brolar 20 küsür mum vardı hepsinin önüne bi kağıt yazdılar 7 kişi bu mezarın çevresine geçti el ele verdiler Arapça veya farsça olduğunu tahmin ettiğim bol tıslamalı inlemeli bi dille bişeyler dediler ama hepsi farklı bişeyler diyolardı hepsinin önünde 3-4 tane mum vardı zaten bunlar konuştukça mumlar iyice yanıyodu çok yanıyodu güçlü güçlü yanıyodu biz iyice meraklandık ayindi bu galiba bizde iyice öğrenelim diye azcık daha yaklaştık o sırada ben çamura battım hay amına koyim ya madafaka olum diye bağırdım bunların tüm mumları söndü hepsi aynı anda bize doğru kafalarını çevirdi bizi gördüler…

PART7:
Hepsi öfkelendi onurla koşmaya başladık bana nasıl küfür ediyo anlatamam hepsi peşimizden geldi ama o kel olan gelmedi hepsinin yüzünde garip semboller vardı hattat yazısı gibiydi amk yazılar şekilli falan onur önde ben arkada benim biraz arkamda o grup sonra kızlar koşmayı bıraktı farklı bi yöne geçtiler dedim bro önümüzü kesebilirler mi dedim onur yok amk ben buraları biliyom orası başka sokağa çıkıyo dedi ve biz kendimizi caddeye attık geçen arabalardan birini durdurduk acilen eve gitmeliyiz dedik götürürmüsün ? hemen yakındı zaten ama adama bizi dolaştır abi dedim 1-2 sokak ilerden dön falan dedim adamda şüphelendi karakolun olduğu sokağa döndü abi dedim napıyosun adam kapıları kilitledi bro 400 metre kadar ilerde karakol vardı onurla gözgöze geldik adamı tehdit ettik adam göt korkusuyla başka bi sokağa saptı gördüğümüz her sokaktan başka yerlere döndürdük adamı her patikayı gezdik arasıra durduk falan işte 1-2 saat oyalanıp eve gittik apartmanın 5.katındaki dairede biz oturuyoduk acaip göt korkusuyla yukarı çıktık. Tam bizim daireye doğru bi döndük….




PART8: İrkildik amk irdelendik kızlar aynı kızlardı ama gözleri kan çanağıydı nefes nefese kalmışlardı. Biz başta korktuk kaçalım derken kızlardan biri dur dedi tanıt kendini diye bağırdım tısladı amk dedim onur bro infazımızı verir bunlar napcaz falan dedim hızlı düşün diye seslendim kız yaklaştı size kötülük yapmak gibi bi niyetimiz yok kısa süreniz var belkide bundan sonra bizim için de hayatımız anlık yaşananlara bağlı dedi yaklaştı Ben XXX aleminden XXX'den olma XXX dedi….(AMK KIZ ***'lerden diye taşak geçmeyin doğma büyüme değil sonradan aralarına katılınca XXX'ler kabilesine girmiş kısacası bunu bilin kafi)
brolar isimlerini veremem ***** gibi kalırsınız ortada çok yanlış bir davranışta bulundunuz dedi dedim noluyoruz noldu falan kız dedi içeri al bizi anlatalım dedi ama diğer kız hiç iletişim falan kurmadı bizimle o somurtuyodu aynı diğer elemanlar gibiydi o kötü olanlardandı galiba yeni yeni çözmeye başladık o sırada şafak söktü sabah oldu ezan falan okunalı çok oldu baya oldu millet işe falan gitmeye başladı apartmandaki her ayak sesine bizim ödümüz bokumuza karışıyodu lan noluyoz paranoyak mıyız lan biz diye geçtim kızların karşısına…..

PART9: Anlatın lan artık ne yaşadık noldu neden bize öfkeliler dedim bize iyi davranan kızın adını vermedim ama işler karışmasın diye ona Aleyna dicem, Aleyna bana baktı uzun uzun ayağa kalktı ayin yaptıklarını ve 22-23 *** alemin nesillerinin orda olduğunu ve her gece olduğu gibi iletişim kurduklarını ve bizim orda onlardan olmadığımız için tüm ayini mahfettiğimizi ve her nesilden birer bireyin ölümüne sebep olduğumuzu söyledi. Mezarın içindekininde o an öldüğünü söyledi Aleyna bana aşık olduğu için hepsini karşısına alıp benim yanımda oldu ve yanındaki kızda bu durumun bi fani nedeniyle olduğunu bildiği için fazla sinirliydi bi fani uğruna ölmemeliyim diye düşünüyordu . Ben aleynaya döndüm dedim napıcaz artık dedim. İlk önce kaçmamız gerektiğini söyledi ama bu çok işe yarayacak bi çözüm değildi peki dedim kurtulamaz mıyız ? Evet dedi ama başaramayız..

PART10: Aslında yapabilecek başka şeylerin olduğunu o günleri geride bıraktıktan sonra öğrendim ama gerçekten de elimizden bişey gelmezdi. Aleyna sürekli bizimle ilgilenirken diğer kız odaya kapattı kendini sürekli sesler geliyodu ayin yaptığını bölmememiz gerektiğini düşündük eğer bölersek her şey daha da karışabilirdi. Aleyna sürekli bişeyler yapıyodu tek başına ayinler yapıyodu kendi bildikleriyle bişeyler yapmaya çalışıyodu ama yeterli değil di bu sorunun bitmesi gerekiyordu ama işler aksine daha da kötü olmaya başladı kızlar salonda yatıyodu biz odamızda yatıyoduk 1-2 gece hiçbir sıkıntı olmadı ama evdende çıkmadık. 3.Günün gecesi helaya gittim sonra yatıcaktım aleyna uyuyordu ama diğer kız ayin yapıyodu yine şaşırmıştım günlerdir odadaydı bende ***** et amk dedim geçiştirdim.Odaya bi girdim onur karşımdaydı kilitlenmiş duruyodu kas katı kesilmişti bro anlatamam vücudunda kül den veya çamurdan yazılar vardı sildikçe tekrar çıkıyodu baya ödüm bokuma karıştı o sırada bayılmışım bi uyandım..

PART 11: Aleyna başımda Azer uyan noldu falan dedi ben bi toparlandım bi kalktım bi baktım onurda yatağında değildi Aleynanın arkadaşının odasından sesi geliyodu bağırıyodu odaya girdik kız yoktu ama onur yerde yatıyodu ve acı çeker gibi bağırıyodu hemen uyandırdık aleynaya baktım bu nedir falan diye düşünüyoduk. Onuru uyandırdık o sırada onur kalktı bana sarıldı kardeşim dedi gece beni uyandırdın çok ürkütücüydün bembeyaz olmuştun ama tenin içten içten yanıyodu gözlerine bakmaya korkuyodum dedi sonra elimden tutup Aleynanın arkadaşı olan kızın onunda adını Canan olarak vericem Canan'ın yanına getirdin bro kız bana baktı bi kahkaha attı o sırada bayıldım galiba dedi bende olanları anlattım aleyna ikimizide dinledi sonra gözleri faltaşı gibi oldu nasıl ya dedi ? noldu dedim, işler iyice kötü olmuş yaptıklarım işe yaramıyor halbuki düzelmesi lazım dedi bize bi kitap verdi ordan birer cümleyi ezberletti bize korktuğunuz anlarda dün geceyi yaşadığınız anlarda bu cümleyi okuyun dedi sadece…

PART12: Bu cümlenin orjinalinde 3-5 tane yazdı ve muska tarzı bişey haline getirdi ve bize verdi bunu yanınızdan ayırmayın dedi bikaç uyarı daha yaptı klişe şeylerden bahsetti bizde onay verdiğimizi anlasın diye kafamızı salladık bikaç kez sonra Canan nerde dedim korktuğum bikaç şey var inşallah onlar gerçekleşmemiştir dedi ama başka bişey demedi. 2-3 gün daha geçti okul,hayat,iş her şey aksıyodu korkudan uyumuyorduk onur paranoyak olmuştu iyice artık dayanamadığını söyledi günden güne bizi bitkinleştiriyolar biz ne halt işledik kardeşim diyip benden helallik istedi sarıldık kardeşim dedim sen hakkını helal et falan işte sonra aleynayla ben salonda oturup konuşuyoduk ama hala canandan ses seda yoktu onurdanda ses gelmiyordu bikaç kez ses verdim ama yanıt vermedi aleynaya baktım önden ben gidiyim dedi bişeyler varsa kendimi savuna bilirim dedi önden o gitti bi çığlık attı hemen koştum içeriye onur 22 tane mum yakmış hepsinin önüne Arapça İNTİKAM yazmış her kağıdın üstüne birer damla kanından damlatmış sonrada o mumların ortasına sırt üstü yatıp bileklerini kesmiş o an hayatımın gözlerimin önünden akıp gittiğin hatırlıyorum 1-2 gün o odadan ayrılmadım kardeşim aklımdaydı hep son söyledikleri…

PART13: 2-3 Gün daha geçti aleynayla ben kalmıştık artık konuşmuyordukta zaten yaşananlar her şeyi açıklıyordu bana canan'ın nerde olduğunu biliyorum dedi sadece bişeyi bil dedi seni seviyorum dedi öptü, bana söz verdi herşey düzelicek dedi ve gitti garipsedim oturdum artık yalnızdım belkide onurun durumu ortaya çıkınca beni içeri alıcaklardı belki 46'lık olucaktım ama hiçbişey umrumda değildi aleyna gittikten sonra onurun cesedini saklamam gerekiyodu ama gelen giden olmaz dedim odanın kapısını kilitledim ama terslik vardı ne ceseti çürüyodu nede bi koku vardı uyuyo gibiydi neyse dedim olanlardan sonra bu bana garip gelmez dedim ***** ettim her şeyi oturdum salona düşündüm sadece düşündüm haftalardır evdeydim herşey boka sarıyodu sonum gelmiş gibiydim ölümü bekledim ama aleyna geldi geri azer dedi onuru götürmem lazım dedi nasıl yani falan dedim kaldım ama o sırada arkasında 2 kişi daha geldi ceset çuvalı getirdiler içine koydular kardeşimi gözlerimden yaş gelmiyodu artık hayatımda tek güvendiğim adam artık yoktu bro ölümü benim nedenimdi intihar bile etmek aklıma geldi o derece kafam dağıldı..

PART14: Aleyna onuru götürdükten 1-2 hafta sonra herşey yoluna döndü bende şaşırdım ama artık işlerin düzeldiğini anladım çıktım dışarı beni gören şaşırıyodu 1 ay falan hiç evden çıkmamıştım saç sakal birbirine girmişti yolda yürürken arkamdan hey diye bi ses duydum AZER diye bağırdı sesi tanıdık geldi ama kim dedim döndüm arkamı Canan'dı bu evet canan ama bişey farklıydı tekerlekli sandalyedeydi ve belden altına felç inmişti tuttu elimi pişmanım dedi noldu dedim neden pişmansın eve gel her şeyi anlatıcam dedi eğildim gözlerinin içine baktım 1-2 saniye sonra ben bu olaylar sonuca bağlanmadan hiçbir yere gitmem dedim peki dedi takip et beni dedi ve o kızlarla buluştuğumuz sahile götürdü beni oturdum karşısına aleynayla kuzen olduklarını ve ona her konuda yıllardır güvendiğini ama aleynanın o na ihanet ettiğini söyledi….





PART15:ben sadece dinledim o gece aleynanın aklına girip bizimle tanışmak için yanımıza gelmişler ama hesapta uymayan bişey varmış birbirlerini hiç bahsetmedikleri ve tek sırları olan ben, yani beni istiyomuş ikiside ama aleyna bana biraz daha yakın oldu daha samimi davrandı ve bende ondan hoşlandım. Aslında canan benim hakkımda çok şeyi bildiğini söyledi nerden geldiğimi, ailemi, onuru,evimizi, hayatımızı her şeyimizi biliyordu ama tek başına karşıma çıkmayı hiç cesaret edemeyip hep aleynayı yanına alıpta geliyomuş yanımıza ve hep benden bahsediyomuş işte o gece aleynadan nefret ettiğini söyledi ve bizim gittiğimiz yolu bildiği için aleynayı ve arkadaşlarını alıp ayin yapmaya götürdüğünü söyledi böylelikle bizimle aynı anda mezarlıkta buluncaklardı ve onurla benim onları takip ediceğimizi bildiği için hemen yanımızdan gittiklerini söyledi. Aslında o sırada aleynaya ayini bozdurtup ***'lerin onu cezalandırmasını düzenlediğini ama bunu bizim yaptığımızı ve planlarının sekteye uğradığını söyledi.Biz zor duruma düşünce aleynayla beraber bize yardım etmeye karar vermişler ama aleynayla ben yakınlaşınca 3'ümüzü birden cezalandırmak için sürekli ayin yapıp o 22 kabileyle bağlantı kurup intikam almaları için onları tahrik ettiğini söyledi ve ***'ler onuru aramızdan alınca aleyna'nın tüm olayları üstüne aldığını söyledi ve aleyna 22 kabilenin nesillerinden birer bireyi öldürdüğünü itiraf edince bana musallat olanlar aleynadan intikam almışlar ve onu öldürmüşler olayların bu boyuta geliceğini tahmin etmediğini söyledi canana da ceza olarak felç geçirtmişler belden altı tutmuyodu bende ayağa kalktım yüzüne baktım ağlıyordu çok üzgün gibiydi sen bunu hak ettin onur ve aleyna yoksa senin ne işin var lan hayatımda dedim onu denize attım bağırıyodu bende arkasından gittim sürekli onu çekerek daha derin yerlere götürdüm ve suyun ortasına bıraktım yüzemediği için boğuldu beni o sırada ihbar etmişler gittim polislere teslim oldum yaşananları anlattım hakim beni akıl ve ruh sağlığı hastanesine yatırttı. Yıllarca ordaydım şimdi gün yüzü gördüm çıkalı 1-2 hafta oldu hayatım yeniden başlıyor acaba kararlar artık beni ne kadar etkileyecek merak ediyorum..Bi onuru bide aleynayı hiç unutamadığımdan tek başıma takılıyorum tek başıma ölücem onlar benim yanımdaydı ölüm nedenleri benim ve kendimi hiç affetmiyorum..

-Azer Aksu'nun intiharının ardından arkasında bıraktığı bir mektup
24.06.2013 Pazartesi



azercelaleddinirumi
Hikaye 2 :

Edit1: Bunu ayrı bir severim

Çocukluğumun korku dolabına sakladığım karanlık anıları yardım eli uzatma amacıyla tekrar odamın baş köşesine koymam gerekiyordu. Benim unuttuklarm küçük bir çocuğun karanlığa gömülmesinin arkasındaki sırdı. Çocukluğuma mı dönelim, çocuğun karanlığını mı aydınlatalım? Seçim yapamıyordum. Ama artık cesur olma zamanı gelmişti. Bu çocuğun durumunu nasıl öğrendiğim konusuna gelince; Yıllar önce beni karanlığıma güneş gibi doğan bir adam kurtamıştı. Unutmam gerekenleri hatırlamamam için tüm irtibatı kopartmıştık. O adam Parapsikoloji Doğa Üstü Güçler Araştırmacısı Prof. Dr. Hakan Ergüneş'ti. Ailemle iyi dostlukları olan Doktor Hakan, beni durumumu başkta uyku felci veya bir çeşit sinir hastalığına bağlı olarak geçici bitkisel hayata geçiş olarak değerlendiriyordu. Ailem tüm doktorlara beni göstermiş hepsinin ortak kanısı ise aynı olmuştu. Fakat onların söylemekten korktuğu şeyler vardı mesela vücudumdaki herhangi bir organ, doku veya sinir sisteminde hiçbir sorun yoktu hepsi Paranormal bir vaka olabilme ihtimalinin varlığını anlayabilmişti ama aileme söylemekte zorlanıyorlardı.

Başka insanların bu durumu öğrenmelerini istemiyorlardı çünkü aileme ve bana zararda gelebilirdi. Peki ne oldu bana? Neden o kadar zaman dile getirilemeyen sıkıntılar çektim? Bundan nasıl kurtulabilirim? O zaman içinde asıl ben nerdeydim ? Neden hatırlamıyorum ? Hepsini bu çocuk sayesinde tekrar hatırladım ve korkularım tekrar başladı .. Kendime sorduğum sorulara yanıt alamamışken uyuyakalmışım, rüyada sürekli aynı odadaydım o gün 6-7 kere kesik kesik rüyalar gördüm ve tekrar tekrar aynı hisleri yaşadım. Rüyada olduğumun farkına varmış gibiydim ama kontrol edemiyordum, peki diğer insanlar bunu nasıl yapıyor ? 2 gün tüm alışkanlıklarım bozulmaya başladı. Artık korkularımı hatırladığımı bilmem için bilinçaltım bana mesajlar yolluyor gibiydi. Yalnızdım kendimi birini severken düşünemiyorum, içimde gizli kalan hislerden biride bu muydu? Gerçekten aşık mıydım o zamanlar ? Belkide kalbime unutturamamışızdır ve kalbimi kullanarak bu sorunu, yalnızlık hissini çözmeyide istiyorum.Medyumun benimle iletişime geçmesinin ardından 2 gün geçmişti ve bana, seni 2-3 güne kadar arayabilirim hazırlıklı ol demişti. Ben bir yandan medyumdan haber beklerken bir yandanda geçmişi aralamak istiyordum. Anneme haber verdim, gelmesini istedim çünkü o kesinlikle herşeyi hatırlıyor olmalı, herşeyi öğrenme vaktim gelmişti.

Annemi aradıktan sonra 1-2 tek atmak için mutfağa geçtim, dolaptan alokol çıkarırken kapı çaldı. Medyum olması niyetiyle kapıya yöneldim kapıyı açarken bi anda işki şişesi düştü ve parçalandı umursamayıp kapıyı açtım. Mahallenin küçük çocukları gelmişti, Azer Abi baban geldi, senin evini bulamamış bizde tarif ettik ama o sırada evde yokmuşsun dediler, ben biraz bekledim durdum sonra dilimden çok şeyi anlatan bir soru çıktı “baba mı ?” Bir an çocukların arkasındaki boşluğa daldım gözlerim bişeyler görmeye çalışyor gibiydi ama boşlukta gibi hissdiyordum. Küçük çıcuk beni sarstı kendime geldim ama o çocuğun bana teması sırasında gözümün önünde geçmiş canlanmaya başladı. Kendimi eski bir evin içinde buldum ve bir çocuğuun yatağında yorganına sarılıp ağladığını gördüm, baba bizi nasıl terk edersin diye sayıklıyordu.

O sırada annem odaya girdi, geçicek herşey düzelicek oğlum diyip küçük çocuğu avutuyordu. Sonra birden uyandım ama farklı birşey vardı, birşeylerin farkına vardığım hissi kapladı beni hemen sokağa koştum, o çocukları buldum babam hala sizdemi diye sordum, baban mı? Ne babası Azer Abi yanıtını alınca özür diledim ve uzaklaştım eve döndüm, mutfağa döndüğümde ne şişe kırılmıştı nede içinden alkol eksilmişti. Hemen telefona baktım arama geçmişini açtım, meğer annemide aramamışım, neler oluyor bana? Sonra bi anda telefonum kapandı ve açtığımda 8-10 tane cevapsız arama olduğunu gördüm ve o numarayı aradım. Genç bir kadın sesiydi, sekreter gibiydi, bana annemin evinde ölü bulunduğunu cinayet mi yoksa intihar mı olduğunu araştırdıklarını söyledi. Telefon elimden düştüğünde göz damlalarım yüzümde derin çukurlar açıyormuş gibi hissettim.

Telefondan gelen beyefendi beyefendi seslerine aldırış etmeden anneme odaklandım, ne oldu anneciğim? Beni karanlıkta tek bırakmak gibi niyetin olduğunu hiç düşünmüyordum, peki bunu niye yaptın ? Ben düşünürken telefonum çaldı aynı numara arıyordu telefonu elime aldığımda yarım saattir sürekli araıyorum beyefendi tıbbi yardım istermisiniz diye sordu kadın. Hayır teşekkür ederim diyip annemi görmek istediğimi söyledim ve hastaneye gittim ve hala daha annemin adli tıp otopsi raporu çıkmamıştı, sinirlendim bağırıp çağırmaya başlarken annemin sesini bir fısıltı gibi duydum. “Azer yetiş ölüyorum, yetiş konuşmalıyız” diyordu.

Morga girmek için koştum, bağırığ durduğum için güvenliği çağırmışlardı ve ben morga giderken tuttular beni, annemin sesini duydum anneme gitmeliyim bırakın yalvarırırım diyodum bi yandan ağlayıp bir yandan güvenlikle mücadele ediyordum. Annemin sesi git gide azalıyordu. “Azer yetiş” diye ağluyordu zavallı kadın. Birden kolumda bir acı hissettim ve başımı sağa çevirmemle hemşirenin bana sakinleştirici verdiğini görmem bir oldu. Uyandığımda hemşireleri yalvar yakar ikna ettim ve annemin yanına gittim. Bu sefer annemin sesini duymuyordum. “Anne, anne sesini duymam lazım anne konuş!” diye kulağuna fısıldıyordum. Tam başını okşuyorken arkadan o tatlı dilli hemşirenin sesini duydum, temas etme diyodu.

Arkamı döndüğümde tüm hastane ordaydı, hep bir ağızdan “Sakın yapma, sakın gitme” diyorlardı. Bu ne ki dedim, ne olabilir ki? Artık herşey kabak tadı vermeye başlamıştı. Hastaneden çıktığımda hava iyice kararmıştı. Evimin; yolunu tuttum nedendir bilmiyorum ama hastaneye arabamla gitmemiştim doğrusu o an nasıl geldiğimi ve hastanede ne kadar zaman geçirdiğimi hatırlamıyorum bilmiyorum. Eve giderken telefon çaldı ve arayan medyumdu. Bir adres verdi ve oraya gitmemi istedi ama verdiği adres bana uzaktı durumu anlattım ve hastaneyi, annemi, daha önce yaşadıklarımı anlattım açıkcası eve gitmek istemiyordum. Sen gel beni al dedim.Verdiği yanıt beni bir hayli tedirgin etti. “İkimizin bir arada uzun süre kalması iyi değil, korunma alanını daraltmamamız lazım” dedi.

Telefonu kapattıbende neden çyle dediği anlamaya çalışıyordum ve arabama binip medyumun yanına gitmem gerek diye kendi kendime söyleniyordum.Biraz yürüdükten sonra önümü köpekler kesti gözlerinin içi kan çanağı gibiydi, alev gibiyd. Hepsinin ağzından kan damlıyordu. Olduğum yerde dondum kaldım. Korkudan ne kaçabiliyorum nede olduğum yerde durabiliyoum. Bişeyler yapmam gerekti yada hareketsiz kalmaya devam etmeliydim. Gözlerimi kapattım yeter dedim, ne yaşıyorum? Bunlar neden başıma geliyor ? Dua mı okusam, onlara hükmetmeye mi çalışsam bilemedim.

O sırada köpeklerden biri yavaş tavaş bana yaklaştı, her adımında kendi öfkesi artıyordu ama diğer köpeklerin daha uysallaştığını gördüm. Dizimin dibine kadar geldi etrafımda bir tur attı sonra bir çığlık sesi geldi, köpekler tüm dikkatini o sesin geldiği yöne vermişken yanıma bir araba yanaştı hemen atladım içine kapıyı kapattığımda sert bir erkek sesi “artık korkma güvendesin” dedi. Yüzüne baktım, çok tanıdık gelen ama daha önce hiç görmediğim bir yüz olduğuna emindim. Nereye gittiğimi sordu bende evimi tarif etmeye başladım. Eve geldikten sonra hemen içerden arabamın anahtarların alıp çıktım. Arabaya biner binmez dışardan bi çıtırdı sesi duydum. Ses evden geliyordu. Eve bakmamla şaşırım, dilimin damağımının tutulması bir oldu. Evim gözlerimin önünde yanıyordu. O sırada medyum aradı olanları anlattım artık çok geç olmaya başladı dedi ve hemen yanına gitmem gerektiğini söyledi.

Yanan evimi bir kenara bırakıp, umut dolu yıllara doğru arabamı sürmeye başladım. Giderken o çocuk aklıma geldi, onu ben hayata döndürecektim. Ailesinin arkadaşlarının yüzündeki tebessümün kaynağı olucaktım. İçin huzurla doldu. Yoldayken bir genç otostop geçiyordu ve acelesi var gibiydi yanında durdum arabaya biner binmez sakinleşti. Gereğinden fazla sakindi diyebilirim.Sorularıma evet- hayır gibi yanıtlar veriyordu. Sürekli “oraya gitme, oraya gitme, hayır gitmemelisin” demeye başladı ve arabayı sağa çektim. İnmesi gerektiğini söyledim, yüzünde çaresizlik dolu bir ifadeyle gülmeye başladı veyardıma ihtiyacın olcak bensiz bişey yapamazsın, seninle olmak istiyorum dedi.

Onu istemediğimi söyleyerek arabamdan indirdim ve yoluma devam ettim.Madyum Hakan'ın yanına gitmiştim ama sanki orada olmadığına dair his kapladı içimi, telefonunu aradım içeriden sesler geldi kesinlikle telefonu içerdeydi ve bende hemen aralık olan kapıdan içeri girdim. Koridor ve odaları mumla aydınlatıyor her yerde yanan tütsüler vardı. Koridorda ben yürüdükçe önünden geçtiğim tütsülerde garip dumanlar belirmeye başlıyordu. Özellikle mumların bir meşale gibi yanması beni tedirgin etmek için gayet yeterliydi. Bir yandan etrafı inceleyip bir yandanda Hakan bey, Hakan bey diye sesleniyordum. Duvarlarda tütsü ve mumdan başka bişey yoktu. Odalarda eşya diye tabir edilebilecek hiçbişey yoktu, her odada garip malzemelerle dolu dolaplar ve etrafına 4 sandalye koyulmuş masalar vardı.

İçimden bi ses artık ilerleme diyordu ama ben onun kötü olduğunu düşünmeye kaptırmıştım kendimi, o yüzden ilerleyip odaya girdim. Oraya girince tüm mumlar aynı anda söndü ve gözlerimin önünde bir insan silüeti belirdi. Farklı olan bişey var, gözleri ateş kırmızısıydı ve nefesindeki kokuyu içime her çekişimde bilincim biraz daha fazla kapanıyor gibi hissediyordum. Sonra o gitti ve tüm mumlar tekrar yandı ama bu sefer çok kısık yanıyordu. Az önceki hallerinden eser yoktu. Müthiş bi tedirginlik kapladı içimi ve sürekli sesler, çığlıklar duymaya başladım. Buraya gelmemi, herşeyi öğrenip korkularımla yüzleşmemi engelleyen bir sebep vardı, onu anlamıştım ama neydi? Ne olabilirdi ? Çok meraklandım. Odaya biraz daha göz attım medyumun malzemelerini kurcalayıp kitaplarına göz gezdirdim ve sonra onu beklemek için sandalyeye oturdum. Biraz bekledim ve medyum geldi ayak sesleri git gide yaklaşıyordu. İçeri girerken “demek o gün geldi, 23.Yaş günün kutlu olsun evlat” dedi.

Şaşırdım ama artık alışmıştım, neler oluyor herşeyi anlat bıktım artık dedim. Ve evin içindeki olaylardan bahsettim. Bu insan silüetide ne oluyor? Mumlar, tütsüler? Bunlar neden garip şekiller alıyor dedim. Bana dönüp mum ve tütsü işimin parçası ama silüet için bişey diyemem, işte bizim amacımızda onun senden uzaklaşmasını sağlamak, bu durumdan kurtulucaksın merak etme dedi. Peki kim bunlar, neyler ? Kim musallat etti bunları bana derken bana dönüp sana ne oluyor ? Küçükken bu kadar kolay kandırılmıyordun. Büyüdükçe annene benzemişsin dedi. Sen ne hakla annemi aşağılarsın, bana napıyorsun diyip üstüne saldırdım. Deli gibi yumruklayıp etrafı dağıtıyordum. O sırada etrafımı iğrenç bir koku kapladı ve duvar çatlaklarından, kapıdan, pencereden bir duman içeri girdi, odayı kapladılar ve ben o dumanları soludukça güçsüzleştim, soludukça kontrolümü kaybettim.

Bir ara gözlerimi açtım etrafıma bakıp olan biteni anlamaya çalışıyordum. Kafamı kadırdığımda yerde çizili olan bir çemberin içinde çizilmiş olan bir yıldızın ortasında olduğumu farkettim. Medyum her tarafımı bağlamıştı. Garip bir dilde konuşuyordu. Ve arada Türkçe olarak “Efendimiz, İsteklerinize yanıtımı verdim, sesime gelin” Gibi cümleler kullanıyordu. Ve gücümü tekrar kaybedip tekrar derin bi uykuya daldım. Sağ kolumum üstünde oluşan bir acıyla tekrar uyandım ve adamın kolumu bıçakla kesip kan aldığını gördüm. Hareket etmeye çalıştıkça canım yanıyordu.

Konuşmak için ne kadar çabalasamda olmuyordu sanki boğazıma bişeyler batıyor, ses tellerimin parçalandığını hissediyordum. Kendimi zorlamaya çalıştım tüm gücümle bağırmaya çalışırken burnumdan kanlar gelmeye başladı ve medyum bana bir tokat attı ve efendimizin huzurunda böyle davranma, ona gönüllü olarak kurban edildiğini biliyorsun dedi. Ne kurbanıydı bu? Neye, kime, hangi efendiye kurban edilecektim ben? Bir anda medyumun konuşmayı kesip, Hoşgeldiniz Efendi Paimon diye bağırdığını duydum. Peki kimdi bu Paimon ?

Ben bu soruları sorarken çemberin dışındaki mumlar çok daha güçlü yanmaya başladı, kulaklarımın hiç bu kadar çınladığını hatırlamıyordum, birden medyumun içine karanlık bir gölge bir buhar gibi birşey girdiğini gördüm.Ve bana ben Kral Paimon, bana kendi isteğinle kurban oldun ve bende senin isteğini kabul edicem dedi. Konuşmaya çalıştım olmadı. Bana kendini zorlama düşünceleri duyabiliyorum konuşmak için dilini değil beynini kullan dedi. “Hayır isteyerek değil, bana oyun oynadı, kendisi için beni kurban ediyor bu nasıl mümklün olur” diye sordum. Bana biz Tanrılara sadece kendinden olanı bahşedebilirsin dedi ama ben ondan değilim, bir bağımız yok benden ondan değilim diye isyan ettim. Kahkaha atarak artık gözlerindeki perdeyi kaldırma vakti geldi, sadece bana odaklan ve sana nüfuz etmeme izin ver yoksa vaktin daralıyor dedi.Herşeyi öğrenmeyi istediğim için kabul ettim.

Başımın ağrısından duramaz hale geldim, yeter diye bağırıyordum, kulağımdan kan akmaya başladı ve bir müddet sonra bu ağrı ve kanamalar kesildi. 3.Gözümün açıldığını hissettim. Artık çakra sahibisin ama ne yazık ki onu kullanamadan kurbanım olacaksın diye bi ses geldi içimden. Artık herşeyi görmeye hazırsın dedi ve sessizliğe geçti.Herşeyin gözlerimin önünde gerçekleştğini görmeye başladım. Paimon diye bağırdım ama cevap vermiyordu yani artık yalnızdım. Bu daha iyiydi kendi kendime sorgulayacaktım. Eski bir evin içinde ilerliyordum bir çocuğun bağıra çağıra ağlıyordu.

Muhtemelen çocukluğumu bulmuştum. Çocuk ağladıkça ağlıyordu ama nesine gelen vardı nede evde başka biri. Çocuk ağlamayı kesti ve o sırada medyum geldi, bunalmış gibiydi bıktım senden diye bağırıp herşeyi alt üst ettiğini söylüyordu. Şimdi ben bunu nasıl telafi edicem, bunun başıma gelmesine sen neden oldun sen çare olucaksın diyip kapıyı çekip gitti. Bende arkasından yürüdüm, kilere indi ve içerisi aynı benim gittiğim evin odaları gibiydi ve aynı ritüeli yapıyordu. Kafası çok karışık görünüyordu, yalvarır gibi bi hali vardı ama karşısında kimse yoktu. Biraz durup dinlemeye karar verdi o sırada ayak sesleri duydum büyük bi ihtimalle annem gelmişti.

Kafamı çevirip baktım ama gelen o küçük çocuktu ve kapının oradan babasını izlemeye başladı. Babasının haline gülüyor ve dalga geçiyordu. Gidip yanan mumları devirdi ve bir anda medyum bağırmaya başladı çocuk korkudan kaçtı tam babası takip ediyorken kapılar açılıp kapanmaya, medyumda tekrar yalvarmaya başladı. Kapıların tekrar normale döndüğünü gördüm. Bu sefer arkamdan annem geldi ve kapının arkasından medyumu dinlemeye başladı ikimizde pür dikkat medyuma bakarken içeride garip bir ses yankılandı... “BANA KENDİNDEN BİRŞEY VER!”. Medyum dönüp size oğlumu kurban edicem efendim dedi ve yeterki yeteri kadar büyümesibi bekleyin size yemin olsun onu size kendi isteğiyle kurban edicem dedi ve gördüklerim kararıp kaybolmaya başladı.

O surada annemi görmek istedim ama yapamadım geri döndüm Paimona ölmeden öce görmem gerek bişey daha var dedim ve tekrar çakramı açıp annemin yanına gittim, annem medyumun dediklerinde sonra korunma yapmak için medyumun kitaplarını araştırmaya başladı ve ömür boyu beni koruması için bir koruyucu melek görevlendirdi ve onlara gerekiyorsa onu korumak için beni alın ama oğlumu medyumdan uzak tutun, yanına gitmesin, onu bulmasın yeter dedi. Tek görevleri medyumun bana ulaşmasını ve benimde onlara gitmemi engellemekti.

O sırada medyum benim odama ilerledi, çocuğun hafızasını silmek için hipnoz etti ve artık bitti hiçbirşey yok şimdi yeniden doğmuş olacaksın dedi ve bende tekrar geri döndüm. Sonra aklıma meleklerim geldi, peki nerdeydi bu melekler, neden beni korumuyorlardı? Annem ne demişti ? iyice hatırlamaya çalıştım. Ne demişti? Sadece yardıma ihtiyacın olduğunu söyle evlat yardıma ihtiyacın olduğunda yanında olun demişti. Paimon tekrar karşımda medyumun içindeydi ve bana artık yolunun sonu dedi. Bende yardıma ihtiyacım var diye iöimde konuşuyordum Paimon artık yardım eli uzatıcak kimse yokannendde seni yarı yolda bıraktı dedi ve o sırada çok güçlü bir rüzgar içeriye nüfus etti ve bir anda beni bağlayan ipler kum gibi üstümden akıp gitti.

Serbesttim kaçmayı düşündüm ama aklıma çocukken babama ritüeldeyken yaptıklarım geldi ve bir ses yıldızın içindeki kanımla dolu olan paimonun öührünün olduğu kaseyi devirmem gerektiğini söyledi bende öyle yaptım medyumun asasını kaptığım gibi ayağa fırlayıp kaseyi devirdim ve bir anda medyum üzerime saldırdı. Meleklerim dualar ediyordu ve bende onlara ayak uydurdum ne dediğimi bilmiyordum sadece onların dediğini tekrarladım. Ve kaseden yere boşalan paimon mühürünün üstüne mymları devirdim. Bir anda evin içi alev almaya başadı ve kendimi odadan dışarıya zor attım. Artık bana zarar veremeye cesaret edemiceklerdi. Arabama atladım ve evime döndüm, daha bikaç saat önce cayır cayır yanan ev şimdi dimdik ayaktaydı. İçeri girdim ve kapı çaldı genç ve güzel bir kız gel ve artık görevinin bittğini ve derhal gitmesi gerektiğini söyledi. Kendisini azat etmemi istediğini söyledi sadece bir soru sorucam bana neden tam ölürken yardım ettin? Neden o kadar geciktin dedim. İçeriye girdi ve gel dedi sadece gel. Sana hep yardım ettim ama sen beni hep kötü algılandın bana inanmadın, seni koruma uğruna anneni öldürdüm, evini yaktım, seni uyardım ama sen durmadın ve bana cinayet işlettin bana tanrı öldürttün ben cezamı çekmeye yargılanmaya gidiyorum artık yalnızsın dedi ve ortadan kayboldu.

Aradan 1 ay geçti ve yine aynı gün aynı gece uykumdan uyandım karşımda beyazlar içinde annemi gördüm “gel oğlum gel, ben seni korurum” dedi yanına doğru 2-3 adım attıktan sonra annemin yüzündeki ifade kötüleşiyor gözleri kızarıyordu, sanki gözlerinin içinde farklı bedenler vardı. Tam yanına gidince Ben Paimon diye bir ses duydum, ve şimdi ben senden bir parça istiyorum, her gün senden bir parça alıp tekrar gücüme kavuşucam ve bu sefer sen kendi rızanla bana kurban olucaksın, bana yalvarıcaksın ama her gün seni parça parça, yavaş yavaş öldürücem benim kurbanımsın bunu sende biliyorsun dedi. Kaçmaya çalıştıkça zorlandım adım atamadım, dilimden kelimeleri dökemedim. İçimden konuşmam gerektiğini hatırlayarak, Ne istiyorsun dedim, ne verebilirim dedim. O sırada evimin kapısından sesler gelmeye başladı, sanki birileri kapıya vuruyordu, her vuruşta daha fazla ses geliyordu ve en sonunda kapı kırıldı, birisi koşa koşa odama doğru geliyordu. Ayak sesleri yaklaştıkça “evlat geldim” diye sesler duyuyordum.

Kapıdan içeriye babam geldi, Medyum Hakan beni kurtarmak için geldiğini söyledi ve doğrudan korunma yapmaya başladı. Paimon bağırıyordu, hayır size laneti yaşatıcam size kim olduğumu göstericem diye bağırıyordu. O sırada babama durmasını söyledim, paimona dönerek benden istediğin benden bir parça işte yanımızda duruyor. Kurbanın kendi ayaklarıyla sana kadar geldi onu alabilirsin artık senin kurbanındır dedim ve yavaş adımlarla evimi terk ettim. Evden çıkınca güçlü bir deprem oldu ve evim yıkıldı, o sırada diğer binalarda da ufak tefek zararlar oluşmaya başladı ve tüm mahalleli sokağa döküldü. Kimse benim orda olduğumun farkında değildi herkes birbiriyle konuşuyordu ama beni ne görüyorlardı nede bana yardıma geliyorlardı. Şimdi ne başlıyor diye kendi kendime söylenirken.

Mahalleye polisler, arama kurtama ekipleri ve ambulanslar geldi tüm evlere baktılar ve en son benim evimden 1 ceset çıkarttılar. Koştum hemen baktım kim diye arama ekibinin bariyerleri arasından geçtim ve baktım, ceset babamdı. Peki beni merak eden yokmuydu? O sırada babam gözlerini açtı ve elimi tuttu. Hayat müşterektir diyerek öldü.Babamıda götürürlerken, etraftaki insanlar zavallı adam yalnız yaşıyordu, oğlu-gelini-karısı yıllar önce öldü adam perişandı diyip duruyorlardı. Nasıl olur? Ben hayattaydım, bu imkansızdı. Gelinide kimdi ? Babam hakkında neden öyle dediler, o kötü bir medyumdu. Beni kurban etmeyi düşünüen aşağılık bir insandı diye düşünürken arkamdan yaşlı bir kadın geldi, elimi tuttu ve bana artık olanların farkındasın aramıza geri dönmenin zamanı geldi diyerek beni ordan uzaklaştırdı.

Yolda yürürken artık yeni hayatına merhaba dememin zamanı geldiğini ve yeni hayata geçiş yapıcağımı söyledi. Yeni hayata mı ? Ben ölmedim hala burdayım, neler oluyor diye sorduğumda ne demek ölmedin? Bu senin bedenin mi sanıyorsun? Madem ölmedin hayatının geri kalan dönemini neden hatırlamıyorsun anlat bana dedi.

Sadece sustum, neler olduğunu biliyormusun? Diye sordum. Evet gel dedi ve beni bir zaman kapısından geçirdi. Her taraf beyazdı, bembeyaz bir boşluktaydım, yanımdan bir anda kayboldu ve geçmişini görüceksin sadece odaklan dedi ve sessizliğe geçti. Bende uyuyakalmışım, gözlerimi açtığımda, yanımda bir kadın vardı göbeği şişti ve suyum geldi diye bağırıyordu, ben afalladım ne demek suyum geldi? Sen kimsin dememe kalmadan bağırmaya başladı “ölüyorum yardım et, azer lütfen sevgilim” dedi.

Bende onu kucaklayıp evden çıktım, arkamdan bi kadın telaş içinde geliyordu bekle oğlum bekle diyodu ve arabaya üçümüz bindik. Yolda giderken bi yandan bunları ne zaman yaşadım diye düşünürken bi yandan da neler olucağını anlamaya çalışıyordum. Hamile kadının karım olduğunu düşündüm, dönüp nasılsın demek istedim arkaya bakmamla arabayı duvara vurmam bir oldu, son duyduğum şey üç hastayıda kaybettik oldu. Ne demek kaybettik? Kendime soru sorarken dışarıdan bir ağlama sesi duydum kafamı kaldırıp sese doğru gittim, ağlayan babamdı bir yandan karım diyor bir yandan benim ve gelininin durumuna yanıyordu.

Ama benim tanıdığım babam bu değildi. Neden böyle oldu diye düşünürken o yaşlı kadın geri geldi ve elimden tutup gidiyoruz dedi.Nereye gidiyoruz, ne öğrenmem gerekiyordu? Diye sordum, madem öldüm medyum ve paimonla olan sorunum da neydi? Diye sordum, konuşmaya başladı. O konuştukça herşeyi öğrendim. Meğer biz 4 yıl evvel ölmüşüz, ama babamın Paimon'a verdiği sözden dolayı annem ve benim ruhum dünyada kalmış ve medyum bize ulaşana kadar bedensiz kalmışız. Medyum bize ulaşınca kurban olma vaktim gelmiş ve Paimon'a verdiği sözü yerine getirmeye çalışmış.

Tabi kurban olan medyum olmuştu. Peki Paimon'un kurbanını da verdim, ben neden burdayım? Nereye gidicem diye sorduğumda. Artık uyanma vaktin geldi dedi ve bu sefer karanlık bir bölgede beni bıraktı.Tekrar uyuyakaldım, birinin sarsmasıyla uyandım ve gözlerimi açtığımda bir evin bahçesinde uyuyakaldığımı gördüm. Yanımda eşim vardı. Artık yanımıza geri geldin. Oğlumuz seni çok merak ediyor yarınlar seninle, yarınlar dolu dedi. Artık eşim ve oğlumlayım. Herşey in düzeldiğini hissediyordum, eşime dönüp kaç yıldır bekliyorsun dedim, 4 yıl dedi ve oğlumuzun doğum gününde geldin ne güzel ama dedi, peki annem dedim? O seni buraya getirdi, o hep seni aradı ve en sonunda buldu gel şimdi çocuğumuzun yanına gidelim dedi ve evimize gittik. Nihayet aradığım huzuru bulmuştum, hayatımı öğrenip beni kurban eden babama cezasını çektirmiştim. Karım ve çocuğumla birlikte cennettin bir bahçesinde huzur içinde bir yaşam sürme fırsatı yaşıyorum. Artık hiçbir sıkıntı yok sadece onlarla mutluyum.
azercelaleddinirumi
Hikaye 3:

Edit1: Normal şartlar altında hiç bir güç bana böyle bir konuya sahip kitap okutamaz ve yazdıramaz ama araya arkadaşlık ilişkileri girince durum farklı oluyor tabiki


Irk çatışmalarının ortasında beni bir düşmandan daha fazla kim yaralayabilirdi ki ? Irklarımızın savaşı taşla ve sopaylayken ben iki gönül arasındaki bağı sımsıkı tutmakla uğraşıyordum. Bu taşın sopanın güçsüzlüğünün ortaya çıktığı anlardandı. Bir prens olmamın ayrıyetinde sanata önem veriyordum, şiir benim için ona ulaşmamı sağlayan en büyük tutkulardandı. Bizler büyücülerdik, eski dostlarımız olan elflerle o zamana kadar yaşanmamış en büyük savaşı veriyorduk. Aslında krallarımız son derece iyi dostluklar yaşarken nasıl olduda savaşa tutuşduk? Cevabını bulmak biraz zor, çünkü kıtlık zamanında iki ırkta birbirine yardım etmemiş ve bu durumu yardımlaşmadan geçirmiştik. Biz biraz daha az hissetsekte elfler bu yokluk mücadelesinde aynı zamanda hastalıklarlada uğraşıyorlardı.

Bizler büyücülükten öğrendiklerimizle bu dönemi atlattık ve kıtlık bitince elfler bize savaş açtı. Zor bir durum yaşıyorduk, zamanında en yakın dostumuz olan insanlar bize karşı cephe almışlardı ve bizde ne kadar istemesekte savaşa koyulduk. Savaşın ilk gününde elflerin bize yakın olan köyü Bıramos'ta toplandıkları haberini aldık ve ordumuzla oraya çıkartma yapmaya karar verdik, komuta altımdaki orduyla elflere başarılı bir saldırı yaptık, ordum ganimet için yağmalamaya başladı. Köyün ilerisinde elf birliği olduğu haberini alınca oraya doğru harekete geçtim, ormanın derinliklerinde ilerlerken yerde yatan birini gördüm hemen yardım etmeye karar verdim ve yanına gittiğimde dünya güzeli bir elf kızı olduğunu gördüm, savaş kıyafetlerini kuşanmıştı kim olabilirdi bu? Kimdi veya kimden emir alıp savaşa gelmişti hiçbir fikrim yoktu, ama unutamadığım bir yüzü vardı. Elimi uzattım sana yardım edebilirim dedim ama o bana barbarmışım gibi baktı ve topallayarak benden uzaklaştı, kızın gidişinin ardından ordumu toparlayıp geri döneceğimizi söyledim ve ganimetlerle beraber kuşatmayı geri çektim.

Geri döndüğümüzde şerefimize bir tören ve yemek düzenlenmişti ama ben hala o kızın durumunu merak ediyordum, onu ne olursa olsun yanıma almalıydım. O yüzü aklımdan çıkmıyordu, ama bana bakışları bir o kadarda kalbimi parçalıyordu. Çıkıp aramalı mıydım? Ama töreni yarıda bırakıp gidemezdim o yüzden törenin bitmesini bekledim. Tören bittiğinde elf krallığına doğru yalnız başıma yola koyuldum. Bu yaptığım tehlikeliydi ama onu bulmam lazımdı o mavi ışıl ışıl gözlerini düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Ona bir zarar gelmemeliydi.

O gece ne kadar aradıysam da onu göremedim güneş doğduğunda hala yollardaydım ona ulaşmam için hiçbir iz hiçbir yol yoktu ve umutsuzlukla kaplı hislerimle geri döndüm. Krallığımızda herkesten gizlediğim bir mabedim vardı oraya girdim. Unutmamak için onu gönlümde canlandırıp duvarlara çizdim o mabede her girdiğimde onu tekrar görüyordum. Yaklaşık 1 hafta hemen hemen her gece onu arıyordum ama yoktu. Ölmüş olmasını hiç istemedim, onu tekrar görmeliydim. Ben bir barbar değilim bunu bilmeli.

Yoksa hangi barbar gönlüne bir düşmanı sokar ki? Tekrar savaş hazırlığı yapmaya başladık bugün elfler bize saldırı yaptı iki ordu meydanda karşılaştık ve bir elçi yolladı ve komutanlarının benimle tüm askerler adına bire bir savaşmak istediğini ve savaşın galibini bizim muharebemizin sonuçlandıracağını söyledi, kendime sonsuz güvenimle kabul ettim, tüm hazırlığım bittikten sonra askerlerimin ve büyücülerimizin manevi desteğini alarak meydana çıktım. Tüm amacım bu savaşı bitirip o gökyüzü gibi uçsuz buçaksız gözleri olan kızı tekrar bulmaktı.

Komutan üzerime geldi ve savaşımız başladı, son bir haftanın yorgunluğu vardı üstümde, neredeyse ayaklarım yere sağlam basmayan bir halim vardı. Ama buna rağmen ben savaşıma devam ettim ve komutanın işini kısa sürede bitirdim beni öldürecek kadar derin olmayan 2-3 kesiğimin dışında pek hasar almamıştım. Ordumdan çıkan coşku ve neşe sesleri beni motive ediyordu, ordumu selamlarken sırtıma birşeyin saplandığını hissettim, acı çekiyordum ayağa kalkıp arkamı göndüğümde bir okçunun orda olduğunu gördüm, askerlerime onu canlı yakalamaları için emir verdim ve tüm ordum önce elf ordusunu temizleyip onun peşine düşmeye başladı. Kısa süre içinde okçu yakaladılar ama kaçarken daha önceden hazırladıkları ilacı içmiş ve yanıma gelirken yolda ölmüştü.

Nasıl olsa benim karşıma çıksaydıda onu öldürecektim, 1 hafta boyunca doktorlarım beni tedavi etti ve eski sağlığıma kavuştum ve tekrar o mavi gözlü kızı bulma dileğiyle tüm bölgeyi dolaştım o sırada “yardım edin” diye bağıran birini duydum ve hemen koşup yanına gittim, gitmez olaydım elflerin tuzağıydı ve birisi başıma odunla vurup beni bayıltmıştı. Yerde sürüklenerek götürülürken arada bir başımı kaldırıp olan bitenin farkına varmaya çalışıyordum. Zindanlarına getirmişlerdi beni, ellerimden ayaklarımdan bağlayıp gittiler. Sabah yüzüme çarpan güneş ışığıyla uyandım, bir elf askeri su ve yiyecek bişeyler getiriyordu, neden gece vakti dışarıda olduğumu sordu, neden çaresizce etrafta dolaştığımı soruyordu ama ben oralı olmadım. O sırada yemeğimden garip bir koku geldi, iyice kokladım bu bizim büyülerimizde kullandığımız ısırgan bitkisi özünün kokusuydu.

Hemen elf askerine saldırmaya çalıştım, amacınız ne? Beni öldümek mi? O zaman karşıma cesaretle çıkın, bizim büyülerimizle mi beni ortadan kaldırıcaksınız derken arkadan bir kadın sesi geldi, “yeter artık, bu barbarın sesini kesmediniz mi daha?” başımı çevirmeye çalıştım ama onu göremedim, “pekala, teklifini kabul ediyorum birazdan senin karşına çıkıcam eğer beni yenersen tamamıyla özgürsün, ama ben kazanırsam savaşımızı bitirip, tüm büyücülerinizi bize vereceksiniz” dedi. Kabul ettim ve yaklaşık 1-2 saat sonra hazırlandı karşıma çıktığında kafasındaki kaska rağmen gördüğüm gözlerden onu tanıdım, o savaştaki kadın askerdi. Bi saniye dedim, ben her yerde seni arıyordum demeye kalmadan saldırmaya başladı, bi yandan kendimi korumaya çalışıp bir yandan da olan biteni anlatıyordum, bir an durdu ve hiç beklemediğim bir anda “Barbar” diye bağırıp sol koluma kılıcını sapladı. Durdum ve “Bir barbar, düşmanına kalbini açar mı? Onu resmedip, nutmamak için her gün tekrar tekrar bakar mı? Senin elindeki taşla ve sopayla açamadığın yarayı barbar diyerek açtığının farkına varan bir adam ne kadar barbar olabilir ki?” dedim, yalancı diyip karnıma batırdı kılıcı ve kulağıma yaklaşıp “Bir barbara asla güvenmem, yalancı ve arkadan vuran kişilerdir onlar” dedi kılıcı çekince canımı yakan yaralarım değil kelimelerinin kalbimde ve içimde açtığı yaraydı. Dizlerimin üstüne çöktüm kılıcı boğazıma dayadı tam keserken ellerini tuttum ve kılıcı elinden düşürdüm.

Sonra bir çelme takıp onu yere düşürdüm ve ellerini kollarını sımsıkı tutup, ona kendi dilimizde bir atasözü olan “Görmek için bakmıyorsan yakıştırma yapar gözler” dedim. Kendini kasmayı bırakıp bu da ne demk oluyor dedi. Madem büyülerimize bu kadar meraklısın o zaman dilimi iyi biliyor olmasın dedim ve onu orda bırakıp krallığımızın yolunu tuttum. Giderken çok yorulmuştum ve düşüp bayıldım. Gözlerimi açtığımda başımda o vardı, son gücümle ona adını sordum Busem dedi ve bende derin bi nefes alıp tebessüm ederek uykuya daldım. Bu sefer uyandığımda herşey daha güzeldi, Busem başımın ucunda yaralarıma deva olmaya çalışıyordu, merhem sürüp sarıyordu her tarafımı. Elinden tuttum artık gitmem gerek dedim izin vermedi ama ikna ettim, sende gel dedim yeterki benimle ol. Hayır dedi savaş halindeyiz onu ikna edemedim ve yaralı halde geri döndüm.

Döndüğümde kraliçemiz halimi görünce perişan oldu, bi ton soru sordu ve bende saçmaladım geçiştirdim. Dinlemem gerek diyip odama çekildim ama hiç olmadığım kadar huzurluydum mabedime çekilip duvarlara onun yeni resimlerini çizdim, ona şiirler yazdım, heykelini yaptım. Günlerimi onunla geçirdim, yanımda değildi ama hiç kimse bana bu kadar yakın değildi. Bir gün odamda dinlenirken bir elçi geldi ve savaşın bitmesini istediklerini bildirdi, kraliçemiz eski dostluğumuzun hatrına durumu kabul etti ve savaş bitmişti ama ne askerlerimizin ne de halkımızın isyanı, öfkesi bitmemişti çünkü elfler köylerimize büyük hasarlar vermişti. Elçinin sonrasında bir barış töreni düzenlendi ve busem de davetliler arasındaydı. O zaman anlamıştım onun kim olduğunu, o elf prensesiydi. Bana defalarca saldırdı, ölmem için planlar yaptı ama onu affetmem gerekiyordu.

Halkımın ve ordumunda onu kabul etmesi gerekiyordu. O yüzden onun kötü görüntüsünü düzeltmemiz lazımdı, tören vakti onu elinden tutup mabedime götürdüm ve eserlerimi gösterdim. Bir barbar bunları nasıl yapabilir diye sorduğumda gözünde iki damla yaş aktı ve özür dilerim özür dilerim diyip koşarak çıktı gitti. Peşinden koştum onu yakalayıp herşeyi daha detayına kadar anlatmam gerekiyordu, amacım ona barbar olmadığımı kanıtlamak falan değildi, sadece onu benden bir parça olarak hissetmeye başladığımın farkına varmasını sağlamak istiyordum. Elinden tutup geri çektim “gitme, kal yanımda, benimle ol” diye ısrar etsemde nafileydi aldırmadan yoluna devam etti, sanki kendinde bir pişmanlık hissediyordu. Ama geri dönmüyordu da ağlayarak uzaklaşmaya devam etti. Tören yemeğinde de bulunmadı doğrudan krallıklarına geçtiğini söylediler, bende yemeğin ardından elf krallığına doğru yola çıktım. Ormanda giderken bir kızın imdat feryadını duyup hemen oraya doğru koştum, gittiğimde bir grup Orman Haydutu'nun bir kıza saldırdığını gördüm, aralarına atıldım.

Silahsızdım, herhangi bir hazırlığım yoktu ama ona rağmen imdat çığlığı atan birisini yarı yolda bırakamazdım. Duygusal sorunlarım her zaman benim elimi ayağımı birbirine bağlamıştı, ve yine öyle oldu bir grup haydut tarafından ağır yaralandım, ellerimi kollarımı bir ağaca bağlayıp hemen karşımdaki elf kızına saldırıyorlardı. O sırada Busem geldi, haydutların arasına daldı aynı benim gibi hiç tereddüt etmemişti ve benim yapamadığımı o yapmıştı kızı onların elinden kurtarmıştı, benimde o an dilimden tek bir kelime döküldü “Busemm...” aldığım darbeler beni çok yaralamıştı, dizimin bağı çözülüyor ve elim ayağım tutmaz hale gelmişti, ama olsun Busem beni duymuştu ve dönüp hemen yanıma geldi. Kollarımdaki ipi çözmesiyle yere düşmem bir oldu. Bir yandan başımı kollarının arasına alarak beni kendime getirmeye çalışıyor bir yandan da akan göz yaşlarına hakim olamıyordu ve sürekli özür diliyor pişman olduğunu söylüyordu, bana sadece beni affet ben tamamen kendimi düşünüyordum böyle olmamalıydı çok özür dilerim diyordu.

Gözlerimi biraz kısık olarak açtım ve bişeyler mırıldanmaya başladım, kulağını yaklaştırdı ve sessiz olmasına rağmen hiçbir çığlığın bu etkiyi veremeyeceği şeyi söyledim. “Seni Seviyorum”. Gülümsedi, bırak şimdi beni sen kötüsün gel seni krallığına götüriyim dedi, kabul etmedim ben senin yanında olmak istiyorum, sadece ikimizin olduğu bir yere götür beni dedim hiçbir isteğimi kabul etmeyen Busem bu sefer tamam dedi, sadece ikimiz için bir yer düşünelim dedi ve elimden tuttuğu gibi daha önce hiç gitmediğim yerlere doğru götürdü beni, ilk önce bir şelalenin altına gittik, kuş sesleri dalga sesi doğa kokusu ve savaştan uzak ortam benim içimi sardı kapladı.

Sonra doğanın ucsuz bucaksız her yerini gezip gece en yüksek tepede yıldızların altında uzandık ve gece mavisinde umutlarımızla beraber kaybolduk, elini tuttum sen dedim, sen benimsin bunu kabul etmeden ölmene de burdan gitmene de izin vermem bunu biliyorsun. Ellerini yavaş yavaş çekti başını olmaz der gibi salladı, gözünden iki damla yaş aktı tam gitmeye karar verdiğinde elinden tutup geri çektim, neden böyle yaptığını neden kendini benden uzak tutmaya çalıştığını sordum, anlatıcam ama şimdi değil diyip geri dönmemiz gerektiğini söyledi. O an tekrar tekrar yaraladı beni, krallığıma doğru yola çıkmışken benden kendisine biraz zaman tanımamı istedi.

İçimde açtığı yaralarım belki kat be kat artıcaktı ama bana merhemde olabilirdi o yüzden kabul ettim. Dönünce ilk yaptığım şey mabedime gidip ondan haber gelene kadar mabedimde yalnız kalıp onu düşünmek, onu resmetmek, onu şiirleştirmek olcaktı. Günler geçti ne birisiyle konuştum ne de birinin yanında oldum, tek başıma ondan gelicek haberleri bekledim. O gün beklediğim an gelmişti, dizelerimi bitirmek üzereyken mabedimin kapısı açıldı, ayağa kalktım ve yanına doğru ilerledim, bana uzak bir krallık olan orklarla savaşa gidiceğini söyledi. Ordumu hazırlayıp savaşa katılmak istediğimi söyledim ama bunu reddetti, bu bizim savaşımız sizi tehlikeye atmak gibi bir niyetim yok dedi demesine ama ben onu dinlemedim ve ordumu hazırlatma kararı aldım. Kararımı öğrenen kraliçemiz ve odu komutanları benimle bir görüşme yapmak için kraliçenin huzuruna çağırdılar.

Hala daha düşman gözüyle baktıkları elfler için tek bir askeri savaşa sokmamaya karar verdiklerini ve bu durumu uzatmamam gerektiği hakkında beni uyardılar, eğer üstelemem durum gerçekleşirse sınır dışı edilme gibi tehditler ettiler. Olayın halka ve askerlere ulaşmaması için beni defalarca uyardılar ama sevdiğimin savaşında destekçilere ihtiyacım vardı o yüzden halkı toplayıp kararımı açıklamaya karar verdim. En büyük şehrimizde halkın karşısına çıktım ve elflere destek olmamız gerekiyor, aramızda bu asil göreve dahilolmak isteyen cesur kahramanlar var mı? Diye sormam ile birlikte isyan sesleri yükseldi, kesinlikle böyle bir durumun söz konusu bile olmadığını bildirdiler. Ben ısrar edince elflerin yaptığı saldırılarda yakınlarını kaybedenler üzerime yürüdüler ve linç girişimi yaptılar, bende kendimi koruma adını kılıcımı kuşanıp halkıma saldırdım, bir kısmını öldürdüm, bu durum hemen kraliçenin kulağına gitmiş hakkımda sınır dışı edilme kararı vermişti, krallığımızda bu çok katı bir kuraldı eğer bir daha geri dönersem öldürülme emri çıkabilirdi, o yüzden bu haberi alır almaz krallığı terk ettim.

Elf krallığına gidip Busem'i buldum, Kraliçenin ve halkın bana karşı tavırlarından ve aldıkları karardan bahsettim ve savaşa tek başıma destek olarak katılmayı plandım, ne kadar istemesede artık mecburiyetten kabul etti ve onlar adına savaş planını düzenledim, orklara karşı savaşmaya doğru yola koyulduk. Savaşta daima ön planda olup var gücüyle ve tüm yetenekleriyle düşmanları bozguna uğratıyordu, bende etrafta olan bitenide kontrol edip onun farkında olmadan saldıraya uğramasını engellemeye çalışıyordum ve bu şekilde defalarca hayatını kurtardım. Savaşın 3. Gün Busem'in yanında savaşırken arkasından bir orkun ona balyozla vurmak üzere olduğunu gördüm ve ona doğru koştum, fırladım ve onu iktirdim Busem uzaklaştığında ben kaldım koşarken kılıç ve kalkanımı yere atmıştım bu yüzden ne saldırabiliyordum nede savunma yapabiliyordum, o sırada göğsüme birkaç balyoz darbesi yedim ve oraya yıkıldım. Ölmek üzereydim sesler karmaşıklaşıyor, dünya gözlerimde sallanmaya başlıyordu. Hemen elfler beni tedavi etmek için sıhıyeye götürdü.

Orda elimden tutarken görmüştüm Busem'i, göğsümün acısından herhangi birşeyde diyemiyordum, sonrasında uyuyakalmışım, uyandığımda bir orkun omuzlarındaydım, kaçırmışlardı beni. Neler oluyor? Her adım atışında canım yanıyordu. Esir alınmıştır, zindanda elim kolum bağlı yaralar içinde esirdim, günlerce orada kaldım artık hayatla tüm bağlantılarım kopmak üzereydi. O sırada dışarıda koşuşturma sesleri duydum ve Busem askerlerini toplayarak, mahzene baskın yapmıştı, içeriye girip beni kurtardı. Ama ayağa kalkıp oradan koşarak kaçıcak bi halim kalmamıştı. Neredeyse sürünerek gidiyordum, sürünürken bile canım çok yanıyordu. Sonra ordunun geri kalanı geldi ve beni omuzlayıp götürdüler. Yolculuk boyunca iyice yorgun düştüm, yaralarım kapanmama noktası geldi. Gözlerimi bile açamaz haldeydim. Hiçbişey yiyip, içemez haldeydim. Busem krallığımıza gidip Kraliçemizden yardım istedi ama, onların bize karşı tavırları belliydi, asla yardım edemeyeceklerinden bahsetmişler. Busem dönmeden önce çok sinirlenip, Kraliçemizle hararetli bir şekilde tartışmaya girmiş. Bunu duyan komutan dönüş yolunda Busem'e bir pusu düzenletmiş ve dönerken ona suikast yapmaya karar vermişler.

O gün Busem yanında orduyla gitmiş olmasaydı belki geri bile dönemeyecekti. Gerçekleşmesini bir kenara koyun, bu olayın aklımın ucundan geçmesi, gözümde canlanması bile ne kadar korkunçtu. O gün geri döndüğünde birkaç yarası vardı, olanları anlattı. Sinirden, öfkeden kuduruyordu ve savaş hazırlığı başlatmaya karar verdiğini söyledi. Artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiştim, ne yapmalıydım ? Ailemden olan, kanımdan, canımdan bir parça annemin tarafında mı olmalıydım? Yoksa defalarca birbirimiz için ölüm tehlikesi atlattığımız, uğruna esir alındığım, beni kurtarmak için ölüme koşan sevdiğimin yanında mı olmalıydım? Hayat acı tarafını nasılda bu kadar çabuk gösteriyor. Savaş hazırlıkları bitene kadar karar vermeye çalıştım, tüm krallıkların saygı duyduğu Bilge Dede'ye gitmeye karar verdim, acelem vardı ve hemen yola çıktım.

Dedenin yanına gittiğimde hastalıktan kıvranır olduğunu gördüm, elinden tuttum ve nefesini dinledim, kendine getirmeye çalışsamda bir yanıt alamadım ölmek üzereydi. Bildiğim ne varsa yapmaya başladım onu kendine getirmeye çalışıyordum. Olmuyordu, hemen koşup doktorları, şifacıları getirdim. Onun kendine gelmesi için herşeyi yapmalarını istedim öylede oldu birkaç gün sonra kendine geldi ama hala yataktan kalkabilecek haldeydi, ona yemek yapıp ilaçlarını içirdim. Sonra olanlardan bahsettim yardım istedim. Dede bana Kraliçeye mektup yazmamı, ondan özür dileyip Busem için yaptıklarından, kaç kere ölümden döndüğünü onun seni kurtarmak için neler yaptığından bahset. Kraliçenin senin için ne kadar değerli olduğunu belirt. Onun artık Busem'in değerini anlamasını iste. Beni seçim arasında bırakmayın diye yaz, çünkü hayatımın en zor zamanlarında yanımda sadece ikiniz vardınız ve ikiniz kalcaksınız. Başım sıkıştığımda sadece size koştum, size koşayım. Karanlıkta ikiniz de bana ışık uzatın diye yazmamı istedi.

Bende aynen dediklerini yerine getirip, mektubu Kraliçemize yolladım. Mektup onu duygulandırmış olmalı ki savaştan vazgeçtiğini söyleyip, dostluk yemeği için Busem'e teşfik edeceğini söyledi. Bize geldiğinde annem ordunun hazırlanmasın engellediğini ve artık savaşın son bulduğunu bizim mutluluğumuz için uğraşacağını söyledi. Annem ne kadar savaştan vazgeçerse vazgeçsin, ordu ve halk bana öfkeliydi ve bu sefer mızraklar anneme de yöneltilmişti, artık ordunun sabrı taşıyor öfkesi dinmek bilmiyordu. Yemeğin ardından annem vedalaşıp krallığına doğru yola çıktı, yoldayken aynı Busem'e yaptıkları gibi anneme de saldırıda bulunmuşlardı, askerler artık çileden çıkmış herşeyden intikam alıyorlardı. Bu sefer intikamları büyüktü, anneme saldırdıktan sonra onu kaçırıp şehir meydanında infaz etmeye karar vermişler, haberi aldığımda sinir küpü oldum hemen ordumu topladım. Busem'i de yanıma aldım orduyla beraber annemi kurtarmaya gittim. Saldırıp bize direnen herkesi öldürdük, bikaç güne annemi kurtardık.

İsyancı halk ve orduyu temizledikten sonra annem artık huzur ve refah ortamı kuruldu, bunu sizin düğününüzle kutlayalım diyip bu sefer düğün törenine düzenlemeye başladık. İlk zamanlar tamamen kurtulduğumuzu ve aradığım huzur dolu günlerin geri geldiğini düşünüyordum, o gün geldi çattı ve düğün töreni başladı, halka yemekler dağıtıp, yarışmalar yaptık. Düğünün bitmesine yakın bi zaman kaldığında bi ayaklanma sesi duydum. İsyan diye bağırıyorlardı ve düğündeki tüm halk bize doğru saldırmaya başladı. O sırada annem, ben ve Busem kaçıyorduk annem daha fazla gelemedi ve fenalaştı o sırada ona saldırdılar kılıçlar, oklar, mızraklar annemi öldürüyorlardı. Hiç o kadar kötü hissetmemiştim, ama o an yapabileceğim hiçbişeyim yoktu ve kaçmaya devam ettik. Yolda kaçarken önümüzü bir grup isyancı kesti ve Busem'e 2-3 ok isabet etti, oracıkta yere yığıldı, gidiyormuş gibi benimle vedalaşmaya çalıştı, gülerek barbar dedi bana.

Elini öptüm zorba suikastçı dedim ve ağlamaya başladı gidiyorum dedi sen kaç kurtul. Ama dinlemedim onu kucakladığım gibi dağlara doğru koştum. Dağda bulduğum bir mağaraya girdim ve onuda içeri saklayıp hemen Bilge Dede'ye gitmeye karar verdim, ama dağın arkasından dolaşmalıydım, yoksa bende yakalanabilirdim. Dışarıya çıktığımda isyancıları gördüm ama hemen geri koştum, mağarada Busem'in ölmek üzere olduğunu ve sürekli “Can kurtar beni” diye sayıkladığını gördüm. İsyancılara rağmen kaçıp gitmem gerekti, koştum. Arkama bakmadan koşup Bilge Dede'ye ulaştım. Bilge Dede bu sefer sapa sağlam ayaktaydı, aceleli ve telaşlı olduğumu görünce beni yanına çağırdı ona Busem'in ölmek üzere olduğunu söyledim. Ok saplandı ama tedavi edebilecek durumda olamadığımı onu kurtaması gerektiğini söyledim. O da sana borcum var unutmam diyip sen geri dön ben onu sana geri getiricem dedi ve bende Busem'in yanına geri döndüm.

Mağaraya döndüğümde Busem çok kötüydü, daha da kötüleşiyordu. Elinden tutup ağlamaya, beni bırakamazsın hayır hayır diye sayıklarken, Bilge Dede içeriye girdi. Busem'e yaklaştı, zavallı nede kötü olmuş dedi. Ne yapmamız lazım diye sorduğumda bir takım ender bulunan ot bulmam gerektiğini söyledi. O otlar sadece krallığımızda büyücülerin elinde bulunuyordu. Gitmekten başka çare yoktu o yüzden hava hafif karardığında yola çıktım. Büyücü köyü sakindi kimseler yoktu hocanın istediği otları bulup ona geri götürdüm. Hoca biraz merhem yaptı yaralarına sürdü, ve bana bazı iksirler verdi. Sık sık içir diyip gitti. Ama haftalarca Busem kendine gelemedi hastalığı hep aynıydı. Bu sefer ben bildiğim şeyleri yapmaya çalıştım. Bir gece uyurken birinin elimi tuttuğunu hissettim. Hemen uyandım ve Busem iyileşmeye başlamıştı, bana bakıp gülüyordu.

O an hayatımdaki tüm karanlığın aydınlandığını hissettim. Sarıldım, yorgunsun biraz dinlen diyip onu tekrar yatırdım. Birkaç gün sonra neredeyse tamamen ayaklandı, iyiym artık gidelim dedi. Her yerde öldürmek için bizi arıyorlardı, annem gitmişti ama artık Busem'i kaybedemezdim. Birlikte herkesi, herşeyi geride bırakıp ışığın yolunu takip ettik. Artık yarınlar umutla, onunla, aşkla dolu. Daha önce dediğim gibi: “Halkımın savaşı taşla ve sopaylaydı ama benim savaşım iki gönül arasındaki bağı sımsıkı tutmaktı...”
cayisallama
adamın teki fabrikada işçi olarak çalışıyor. Bir gün patronu kafasında bu adamın ondan çaldığını kuruyor. Dikkatlice takip ediyor bir şey bulamıyor. Çıkışta bekçilere el arabasını ve üstünü aratıyor yine bir şey bulamıyor. Hatta adamı akşamları çırılçıplak soyup öyle arıyor yine bulamıyor.

Not: Adam el arabası çalıyormuş.
3