confessions

vaybanavaylarbana

Bira  · 5 Eylül 2017 Salı

  1. toplam giri 138
  2. takipçi 10
  3. puan 3375

mersin tarsus kazı çalışması

vaybanavaylarbana
Takvimler 13 Kasım 2016'yı gösterdiğinde Tarsus 82 Evler Mahallesi'nde bulunan 3103 Sokak'ta başlayan ve halen devam eden kazı, uzun süredir kamuoyunu meşgul etti.



Büyük gizlilik içinde başlatılan kazıda polisin, hatta mitin nöbet tutması, hiçbir yetkilinin kazıyla ilgili açıklama yapmaması, olayın gizemini daha da artırdı. Kazının 2012 yılında Tarsus'ta, tarihi eser kaçakçılığı şebekelerini araştırırken öldürüldüğü iddia edilen polis memurunun cinayeti ile ilgili olabileceği konuşuluyor. Çevre sakinleri Polisin Kazı alanı ile ilgili gizlilik kararı bulunduğundan bu alana girmemin mümkün olmadığını ifade ettiklerini söylediler. Burada geçmişte yapılmış olan kazılar ve bu kazılar neticesinde işlenen başka cinayetler olduğunu da belirttiler. Bu arada defineci olduğu düşünülen diğer 3 kişiden ise hala kayıp. Buradaki kazı çalışmasının tarihi bilgiler elde etmek için yapıldığını söyleyen yetkililer, bunun dışında tek söz etmiyor, ancak, bu tarihi bilgiler anlaşılıyor ki birçok insanın ilgisini ve dikkatini çekmiş olacak ki. Çevre insanlarının dediklerine göre yabancı bilim adamı oldukları düşünülen kişiler kazı çevresinde ve kazı alanına girerken görülmüş. Bu basit bir arkeolojik kazıysa yabancı bilim adamlarının burada işi ne. Öyle ki bölgede bulunan kişilerden bazılarının anlatımlarına göre kazı alanına giriş noktalarından özel kıyafetler ile geçtikleri görülmüş. ki tarifleri derinleşince bunların radyasyon önler koruyucu kıyafet olduğu anlaşılıyor. Modern cihazların kullanıldığı kazıda, anlatılanlara göre 24 saat esasına göre 20 kişi çalışmakta. Kazıyla ilgili özel ekip ve kazıda görev alanların yiyecek ve barınmaları da aynı yerde giderilerek dışarıyla bağlantılarının kesildiği bölgede, güvenlik önemlerinin üst düzeyde olması dikkat çekiyor. Kazının ilk başladığı günlerde çevredeki binalara keskin nişancıların yerleştirildiği, evin bulunduğu sokağın giriş ve çıkışında ise tam donanımlı özel hareket polisinin aldığı önlemler, bölgede oturan vatandaşların aşırı tepkisini çekince hafifletilmiş olsa da Kazı yapılan ve bazı evlerin damında kurulan kulübelerde tam donanımlı Özel Harekat polisleri 24 saat esasına göre nöbet tutmayı sürdürüyor. Nöbetçi polisler ellerindeki dürbünle çevreyi sürekli kontrol ederken, kazının yapıldığı evin bulunduğu sokağın giriş ve çıkışı ise hala kapalı. Sokağın girişinde kurulan derme çatma sobayla ısıtılan kulübede ise uzun namlulu silah taşıyan polisler görev yapıyor. DHA'nın haberine göre Ankara'dan oluşturulan özel bir ekip, Özel Harekat polislerinin aldığı önlemler altında yaklaşık 1.5 ay önce mahalleye girdi.

MİT görevlilerinin de yer aldığı ekip çalışmalara başlarken, sokağın giriş ve çıkışı zıhlı polis araçlarıyla kapatıldı. Mahalle halkı yaşanan korku ve panikle polise silahlı kişilerin mahalleyi bastığı yönünde ihbarda bulununca, kendilerine kazının Başbakanlık bilgisinde yapıldığını belirten resmi yazı gösterildi. Giriş ve çıkışlara kapatılan sokağın çevresinde oturan diğer evlerdeki vatandaşlara sınırlı izin verilmesi polis ile vatandaşları zaman zaman karşı karşıya getirdi. Takvimler 13 Kasım 2016'yı gösterdiğinde Tarsus 82 Evler Mahallesi'nde bulunan 3103 Sokak'ta başlayan ve halen devam eden kazı, uzun süredir kamuoyunu meşgul etti. Büyük gizlilik içinde başlatılan kazıda polisin, hatta mitin nöbet tutması, hiçbir yetkilinin kazıyla ilgili açıklama yapmaması, olayın gizemini daha da artırdı. Kazının 2012 yılında Tarsus'ta, tarihi eser kaçakçılığı şebekelerini araştırırken öldürüldüğü iddia edilen polis memurunun cinayeti ile ilgili olabileceği konuşuluyor. Çevre sakinleri Polisin Kazı alanı ile ilgili gizlilik kararı bulunduğundan bu alana girmemin mümkün olmadığını ifade ettiklerini söylediler. Burada geçmişte yapılmış olan kazılar ve bu kazılar neticesinde işlenen başka cinayetler olduğunu da belirttiler. Bu arada defineci olduğu düşünülen diğer 3 kişiden ise hala kayıp. Buradaki kazı çalışmasının tarihi bilgiler elde etmek için yapıldığını söyleyen yetkililer, bunun dışında tek söz etmiyor, ancak, bu tarihi bilgiler anlaşılıyor ki birçok insanın ilgisini ve dikkatini çekmiş olacak ki. Çevre insanlarının dediklerine göre yabancı bilim adamı oldukları düşünülen kişiler kazı çevresinde ve kazı alanına girerken görülmüş. Bu basit bir arkeolojik kazıysa yabancı bilim adamlarının burada işi ne. Öyle ki bölgede bulunan kişilerden bazılarının anlatımlarına göre kazı alanına giriş noktalarından özel kıyafetler ile geçtikleri görülmüş. ki tarifleri derinleşince bunların radyasyon önler koruyucu kıyafet olduğu anlaşılıyor. Modern cihazların kullanıldığı kazıda, anlatılanlara göre 24 saat esasına göre 20 kişi çalışmakta. Kazıyla ilgili özel ekip ve kazıda görev alanların yiyecek ve barınmaları da aynı yerde giderilerek dışarıyla bağlantılarının kesildiği bölgede, güvenlik önemlerinin üst düzeyde olması dikkat çekiyor. Kazının ilk başladığı günlerde çevredeki binalara keskin nişancıların yerleştirildiği, evin bulunduğu sokağın giriş ve çıkışında ise tam donanımlı özel hareket polisinin aldığı önlemler, bölgede oturan vatandaşların aşırı tepkisini çekince hafifletilmiş olsada Kazı yapılan ve bazı evlerin damında kurulan kulübelerde tam donanımlı Özel Hareket polisleri 24 saat esasına göre nöbet tutmayı sürdürüyor.


jules verne

vaybanavaylarbana
Jules Verne ne bir kahin ne bir gezgin nede bir bilim adamıydı. O sadece bir yazardı. Ancak dünyanın şimdiye kadar görmediği türde bir yazar.



Denizler altında 20.000 fersah, Dünyanın merkezine yolculuk ve aya yolculuk gibi dünya klasiklerine geçmiş filmleri çekilmiş pek çok bilim kurgu tarzın da çocuk romanı yazmıştır. Yaşadığı zamanlarda otomobil bile olmayan Verne'nin romanlarının bu denli başarılı olmasının sebebi belki de içerilerinde ki şaşırtıcı bilimsel kehanetleridir. Jules Verne kitaplarında öyle kehanetler ortaya atmıştır ki zamanın dan 100 yıl sonra olan hatta günümüzden sonra olacak olaylara dair bile şaşırtıcı tespitleri vardır. Jules Verne bir Fransız vatandaşıydı. 1928 yılında Paris' te çıkan bir gazete, onun Olschewitz adlı bir Polonyalı olduğunu iddia etmişse de Verne 1905 yılında öldüğü için bu mesele kapanmıştır. Verne 1850 yılında henüz gençken yazar olmak istiyordu. Fakat onun yazdığı romantik piyesler ve şiirler beğenilmediği için bir baloncu ile anlaşarak balonculuğun tarihi hakkında bir eser hazırlamaya karar vermişti. Kendisi gece gündüz çalışarak, birkaç ay içinde bu eseri tamamlamıştı. Bunun üzerine kitabı Pierre Hetzel adlı bir kitapçıya götürmüş ve o da, bu eserin daha da genişletilmesi gerektiğini ileri sürerek onu atlatmıştı. Kitapçıya çok içerleyen Verne, yazdığı kitabı yakmıştı. Yanan kitabın külleri arasından Balon İçinde Beş Hafta adlı hikâye doğmuştu.

http://www.kultbilgi.com/jules-vernenin-inanilmaz-kehanetleri/

25 eylül 2017 kürdistan referandumu

vaybanavaylarbana
Bm gözetiminde olmadığı için uluslararası yasalara göre bir geçerliliği olmayan sözde referandum. Ayrıca zalim kuzey ırak yöneticileri tarafından silah zoruyla insanlar sürgün edilerek veya katledilerek bölgenin etnik yapısı değiştirilmiştir. Öte yandan burada bağımsız(!) küçük bir devletçik isteyen kürtler değil israildir. olay tamamen israilin güdümünde kukla bir devlet kurmak amacını taşımaktadır bağımsızlık felan lafızattır.
1

slenderman

vaybanavaylarbana
Her şeyden önce Slenderman efsanesinin ortaya çıkışı diğer youtuberlerin yaptığı videolarda veya web sayfalarında yazılan makalelerde anlatıldığı gibi “Something awful” forumlarında hadi bir korku karakteri yapalım başlığı altında takım elbiseli, yüzü olmayan, normal insandan neredeyse iki kat uzunlukta yaratılan bir karakter olarak başlamamıştır.



Bu forumda başlatılan muhabbet ve yayınlanan fotoğraf sadece insanların ilgisini bu yöne çekerek tarihten gelen bir miti tekrar gün yüzüne çıkartmıştır. Gerçekteyse Slender Man'in tarihi çok eskilere dayanmaktadır. İddiaya göre Slender Man genellikle çocukları nadiren de yetişkinleri kendine hedef edinmiş psikopat bir paranormal varlıtıktır. insanları korkudan titreten bu korkunç yaratık seslerle kurbanın üzerine yürüyen ve ona her türlü negatif enerji ile kontrolü altına alan yüzü olmayan bir varlıktır. Slender Man'i gördüğünü iddia edenler onun fiziksel özelliklerini şöyle sıralıyor: Uzun boylu, yere kadar değen çok uzun kollara sahip, zayıf, takım elbiseli ve beyaz tenli. Efsaneye göre Slender Man geçmişte gerçekten yaşamış biridir. 1600 lü yıllarda ünlü bir şövalye olan bu kişi çok gizli bir tarikata üyedir. Bu tarikatın korkutucu ayinleri vardır. Ayinlerinde çocukları kurban olarak Tanrı'ya sunuyorlar. Çocukların iç organlarını çıkartarak vahşice katlediyorlardı. Kurbanlarını çocuklardan seçmelerinin sebebi onların masumiyete sahip olmalarıydı. İç organlarını çıkartmalarının sebebi ise mumyalama olayına bağlanmaktadır. Efsaneye göre Slender Man bir şekilde ölümsüzlüğe kavuşur ve kurban aramaya devam eder. Bu efsaneyi eski ağaç baskısı bazı gravürlerde görmek mümkündür. Bir başka efsane de eski Alman kültüründen gelmektedir. Der Großmann Almanca “uzun adam”. Uzun boylu adam, gibi anlamlara gelmektedir. Ortaçağ döneminde Germen folkloru soylu kıyafetleri giyen ve yüzü olmayan “Der Großmann” ın kara ormanda gezdiğini ve çocukları kaçırdığı anlatır. Efsanede uzun boylu adamın muhtemelen kendi suçlarının cezası için ağaçlara gerdirilerek asılmış sinirli bir çocuk tacizcisi olduğu söylenir. Çürüyen cesedi ağaçlardan aşağı sallansa da insanlar ruhunun hayatta kaldığını ve çocukları avlamaya devam ettiğini anlatır.

Ünlü Alman ressam Hans Baldung Grien Alman yağlı boya ve kara kalem resim ve gravür üzerinde isim yapmış bir ressamdır. Mitolojik konuları işleyen tablolar, portreler, eskizler, tahta baskılar, dokuma duvar halıları hazırlamıştır. 1510 Yılında yaptığı kadının Üç Çağı ve Ölüm isimli tablosunda Der Großmann efsanesinden etkilenerek gizli bir şekil yarattığı müzenin 2003 yılında resmi bazı bozulmalarını analiz için x ray cihazına sokunca anlaşılmıştır. X ray Resminde ölüm figürünün arkasında 4 adet daha kol görülmektedir ve bu slenderman'ın tanımlanırken en çok kullanıldığı noktalardan biridir. Efsaneye göre gün içinde slender man'ın büyük olasılıkla ortaya çıktığı yerler açık alanlar ile ağaçlık yerlerdir, boş yollar, ya da ormanın derinlerinde de olduğu söylenir. Slendarman kurbanlarından sağ kalanların çoğunun raporunda onu gece de gördüklerini söylüyorlar. Ayrıca açık pencereler, koyu renk odalar, boş ve cızırtılı TV ekranları, varlık alametleri olarak göze çarpmaktadır. Efsaneye göre Slendarman sadece 16 yaşından küçük çocukları öldürüyor. Onları bazen oyuncak ve oyunla kandırıyor, sonrada kendi ölümcül oyununu oynuyor. Kolları, bacakları, parmakları ince ve uzun, hareket ettiğinde ise bir kemiğin kırılma sesini andırıyor. Ayrıca boyunu istediği gibi uzatabiliyor. Eğer onu görüyorsan geri dönmeli ve kaçmalısın. Çünkü o seni takip edecek ve peşinden gelecektir. Uyandığında, öldürüleceğin ormanda gözlerini açarsın ve üzerinde koca bir yük varmış gibi hissedersin. O Sana bir soru sorar. Eğer doğru cevabı verirsen, kollarını ve ayaklarını kırarak öldürür. Eğer yanlış cevabı verirsen yavaş yavaş sopa gibi parmakları ile kalbini çıkartır.

İddialara göre Slender Man günümüzde kurbanlar almaya devam ediyor. Bu iddialar çeşitli video ve fotoğraflarla destekleniyor. Slender Man kurbanına yaklaştığında kurbanı onu bulanık görmeye başlar, kurbanı onu gördüğünde ruhunu umutsuzluk, mutsuzluk ve korku hakim olurmuş. Bunun dışında onun kayıt cihazlarını bozacak bir etkisi vardır. Bugüne kadar Slender Man'in var olduğu çoğu görüntü internete yüklenmiştir. Uzun süre bu konuda araştırma yapmış Amerikalı Doktor Michael Stewart uzun süre garip olayları araştırmıştır. Annabelle bebek gibi bir çok konuyu araştırdıktan sonra garip olaylar uzmanı olan Stewart bu konuya da el atmıştır. Slender gerçek mi? Sorusuna DR. Stewart verdiği cevapta:
“Slender hakkında kesin bir cevap veremememe rağmen kesinlikle öldürdüğü iddia edilen kişilerin ölüm şekilleri aynı. Ve çok ilgi çekici bir şey daha var ki Mısırlı'ların kurban verme ayinine benziyor. Slender diye biri varmı bilemiyorum ama varsa onun kesinlikle belli bir amaç doğrultun da ritüel yapmak için işlediğini söyleyebilirim.”
Slender Man'in başlıca özellikleri; boyunu ve kollarını istediği uzunluğa getirebilmesi, yüzünün olmaması, kamufle olabilmesi, ince olması, yaklaştığı kişinin görüş açısını bulanıklaştırması, her zaman takım elbise giymesi ve kurbanlarında paranoya, uykusuzluk, öksürük nöbeti gibi hastalıklar bırakması olarak sıralanabilir. Kurbanlarını öldürmek için 8 tane not bırakır ve kurbanını kendisine fark ettirmeden, öldüreceği bir ormana götürür. Kurbanları genelde çocuklar olur. Onu çekmek veya sesini kaydetmek isteyen makineleri bozar. Peki şimdiye kadar slinderman hakkında resmi polis kayıtlarına geçmiş olan olaylar ve özellikleri nelerdir?

– Aniden ortadan kaybolan çocuklar olmuştur. Ve görgü tanıklarının tabirlerine göre bu çocukları takip eden takım elbiseli, uzun boylu ve yüzü olmayan bir adamın görülmüştür.
– Slender Man'ın yakınında durduğunuzda hiçbir elektronik aletin çalışmadığı rapor edilmiştir. Yani o dönemde radyo, eski model televizyon, telsiz ve bazı cihazların çalışmaması gibi.
– Takip ettiği ve onun tuzağına düşecek kişilerin; uykusuzluk, iştahsızlık ve yorgunluk gibi halsiz düşürecek rahatsızlıkların meydana gelmesi kurbanlarına yapılan otopsi raporlarında ilginç şekilde ortaya çıkmıştır.
– Olayların polise bildirilmesine rağmen “Slender Man” lakaplı bu varlığın asla bulunamaması.
– Olayların yaşandığı mekanlarda veya Slender Man'ın önceden bulunduğu mekanlarda resim çekildiğinde bazı fotoğraflarda arkada hafif bir gölgesinin olması.
– Çocuklara oyun şeklinde yerlerde ve duvarlarda 6 adet kağıt bırakarak onlarda yazanları, çizilenlere göre gideceği yeri bildirmesi. Sonrasında ise çocuklar o mekana gittiğinde onları kaçırması. Bazı bilgilere göre ise Slender Man'ın arkasında 4 adet de ince yılanımsı bir kolları olduğudur. 1900'lerden gelen bazı fotoğraflarda SlenderMan in görüntülerinin siyah-beyaz ve sepya olarak bulunduğu raporlarda doğrulanmıştır. Raporlar Amerika, İngiltere ve Rusya'daki görüntülerin yanı sıra çocuk kaybolma olaylarını da göstermektedir. 1900'lerin ortalarından Almanya'da savaş bölgeleri, görünüşe göre Slenderman'ın anavatanı olmuştu.1960 larda Amerika ve Kanada'da, bazı kayakçı ve çocukların kayıp raporları sonrası ormanlık bölgelerden vahşice katledilmiş şekilde bulundukları haberi gelmiştir. Bu çılgınlıktan kurtulan birkaç tanığın ifadeleri de bu gizemi çözmeye yardımcı olmamıştır. Ölen kurbanlara işkence edildiği daha sonra uzun ağaçların dallarında kazığa oturtulduğu ve Organların ise ayrı ayrı, plastik torbaların içine yerleştirilmiş şekilde bulunduğu raporlara geçmiştir. Kurbanların cesetlerinde herhangi bir bir mücadele izine rastlanmamıştır.

1990'lı yılların sonlarında, teknolojinin gelişmesi ile sıradan fotoğraf makineleri ve kameralar aracılığıyla slenderman üzerinde daha fazla ışık tutacak kanıtlar kaydedilmiş ve potansiyel mağdurları takip ederken defalarca fotoğraflanmıştır. 1900 lü yıllardan günümüze kadar dünyanın pek çok yerinde aynı şekilde birebir benzer özellikler ile slenderman ile bağdaştırılan 1487 cinayet resmi raporlara geçmiştir.
Slendarman sıklıkla gizlerek ve kurbanlarını sisin içinde pusuya yatarak bekler. Slendarman genellikle çocuk kurbanlarına bir tür hayali arkadaş gibi davranarak onlarla arkadaş olur. Ayrıca psikokinetik güçleri ile ikna yeteneğine sahiptir. O andan itibaren çocuklar onu genç ve temiz yüzlü, gülümseyen biri gibi görür. Ta ki Slendarman'ın kollarında sersemlemiş şekilde ayılana dek. Konuyu inceleyen bazı sprütüelistlerin teorisine göre Slenderman 1600 lerde kurulan bu tarikatin mistik güçlere sahip özel celladıdır bir slinderman öldüğünde uzun yıllar sonucu yetişen yeni cellat görevi devralır bir başka spritüel teorisyende Slinderman'ı şeytani bir varlık olarak yorumlar ve kurbanı olan çocukların, başka bir boyuta çekilmiş olduğunu, ya da büyük olasılıkla bedenlerinin ve ruhlarının yenildiğini söyler.
Slenderman ın kurbanlarını yavaş yavaş çılgınlığa sürükleme yeteneğine sahip olduğu söylenir, belki de böylece paranoyaya neden oluyordu, konsantrasyon bozukluğu, baş dönmesi, hafıza kaybı ve uykusuzluk da onun neden olduğu bazı belirtilerdir. Hatta kişiden kişiye farklılık gösteren korkunç kabuslar onun ziyareti sonrası ortaya çıkar. Slenderman ı bu kadar korkunç yapan şey onun varlığının şüpheli oluşudur. Gerçek olabilir… ya da olmayabilir. Belki de slenderman ile karşılaşan bazı kişiler bu hikayeyi anlatması için sağ bırakılmıştır. Belki de slenderman korkulardan beslenerek 5. Boyuttan bizim boyutumuza geçebilen bir TULPA dır. Gerçeğe dönen, gerçek ve efsane arasında bir köprü belki de?

http://www.kultbilgi.com/slenderman-gercek-mi/

meleklerin ilahi söylediği gizemli ada

vaybanavaylarbana
Aynoroz Adası Güneydoğu Avrupa'da Yunanistan'ın Halkidiki yarımadasından Ege'ye doğru uzanan 3 dar ve uzun yarımadanın en doğuda olan bir yerleşim yeridir.



Resmi adı Aynoroz Özerk Keşişsel Devleti, olan bu yerin Yunanistan toprakları içinde 390 km² alanda özerk bir devlet yönetimi vardır. 10. yüzyılda dinsel bir topluluk olarak doğan Aynoroz; Bizans, Osmanlı ve Yunan, egemenlikleri boyunca bağımsızlığını korumayı başarmıştır. En önemli yeri Athos Dağlarıdır. Bu dağın diğer bir adı Yunanistan resmi bölgeler sisteminde Kutsal Dağ Rahipleri Özerk Bölgesi olarak geçer. Birbirinden kale surlarıyla ayrılmış geniş avlulu 20 ortodoks manastırdan oluşur. Aynoroz, 20 manastırı temsil eden 20 kişilik bir meclisle yönetilir. 20 manastırın da mimari yapısı aynıdır. Yüksek surlarla ve bir kuleyle etrafı çevrilmiştir. Aynoroz'da yaşayan yaklaşık 2000 kişinin hepsi erkektir. Bunlar manastırda çalışanlar ve din adamlarındır. Komünal bir yaşam tarzları vardır. Çünkü 1000 yıldır bu topraklara bir tane bile kadın ayak basmamıştır. Tek ulaşım denizyoluyla yapılır ve isteyen her erkek bile yarımadaya giremez. Bölgenin tarihine bakacak olursak Athos dağı ve yarımada adını Trakyalı bir devden alıyor. Poseidon'a dev kayalar fırlatmayı hobi edinmiş olan bu dev, kayayı denize düşürünce Athos dağının oluştuğu söyleniyor.

Athos, Poseidon'un gazabına uğrayanlardan biridir. Diğer bir söylenceye göre, tam tersi olarak Poseidon Athos'a dev bir kaya fırlatıyor ve Athos'un altında kaldığı bu dev kaya Athos dağı oluyor. Yarımadanın kutsal olmasına Meryem Ana vesile olmuştur. Adanın kutsal olmasının sebebi ise, söylencelerde Meryem Ana'nın kötü bir deniz yolculuğundan sonra bu güzel bölgede karaya çıkması ve bölgeyi çok beğendiği için tanrının burayı ona hediye etmesiyle yarımadanın “Bakire Meryem'in Bahçesi” olarak anılmayı başlamasıdır. Aynoroz'da dünyevi zevklere yer yoktur. 10. Yüzyıldan sonra manastırlar yapılmaya başlanıyor. İlk dönemlerden beri keşişleri huzuru ve adanmışlığı sağlamak için kadınların girmesini yasaklıyor. Bölgenin kutsal durumu ve savaşlardan göreceli olarak hasar almaması, tarihi, muhteşem sanat eserlerinin, metinlerin ve ikonların çokça bulunmasını sağlamıştır. Efsaneye göre Hz. İsa bu bölgeden geçerken Tanrı dan burayı koruması altına almasını istemiştir.
Birkaç sene önce bu bölgeden kaydedildiği söylenen bir ses kaydı hızla Tüm Dünyaya yayıldı. 2010 yılında Yunanistan'daki kutsal Athos Dağları'nda bir turist tarafından kaydedilen ve kaynağı bilinmeyen bu seslerin meleklere ait olduğu iddia ediliyor. Kimi çevrelerde ciddi kuşkular uyandırmakla beraber. Bilim ve din Dünyasında tartışmalara neden oldu. Sesler bütün manastırların kapalı olduğu sessiz gece saatlerinde kaydedilmişti.

Kutsal Litürji komisyonu sırasında Kilise'nin büyük aziz Rab ibadeti olduğu vakit, bir ziyaretçi ilahi şarkılar söyleyen kutsal melekleri gördüğünü söyler. Kutsal Athos Dağında hac esnasında manastırlarından birine yakın otelde konaklayan genç bir adam, gece yarısında kiliseden gelen ilahi sesleri duydu. Aynı zamanda kiliseye baktığında penceresinin olduğu yerde çok tuhaf ve aydınlık bir kütle gördü ve daha yakından bakıp duymak için aşağıya kiliseye gitti ama kapılar kilitlenmişti ve ses içeriden kapılı kapılar ardından geliyordu. Bu sırada pencerenin olduğu yerdeki aydınlık kütleye dikkatle baktı ve onun Melek silüetinde olduğunu gördü. Onu gören Silüet bir süre daha orada kaldı ve sonra hızla yok oldu. Bu sırada genç adam sesleri teybe almayı başardı ve sesler kaydedildi. Meleklerin ilahisi adı verilen sesler incelendiğinde inanılmaz tiz bir tonda ve yüksek oktavda olduğu anlaşıldı. İlahi olduğu söylenen sesler içinde özellikle “hayat veren, Trinity ve üçlü-kutsal sözcükleri saptandı. Ayrıca Yaşlı Paisus 'un “Manevi Mücadele” isimli kitabında bu olayın benzerinin olduğu söylendi.

Ses oynatıcı
00:0000:00Yukarı/aşağı tuşları ile sesi artırın ya da azaltın.
Kimilerine göre bu dağlarda rüzgarların oluşturduğu ses titreşimleriydi. Kimilerine göre cinlerin insanlara oynadığı bir oyun Kimilerine göreyse bu yüce yaratıcıyı haykıran meleklerin ilahisiydi. Ses dikkatli dinlendiğinde ezanı andırmaktadır. Uzmanlara göre Garip şekilde verilen kısa esler ilahiyi söyleyen varlığın neredeyse hiç nefes almadığını göstermekte. İnsanın tüylerini ürperten ahenkli ilahi, kutsal bir çağrı yapıldığı inancını doğuruyor.

http://www.kultbilgi.com/meleklerin-ilahi-soyledigi-gizemli-ada/

şamanizmden gelen adetlerimiz

vaybanavaylarbana
Günlük yaşantımızda nedenini bilmediğimiz birçok davranış sergileriz. Gidenin arkasından su dökerek uğurlama, üç kez tahtaya vurmak gibi. Çoğumuz bu davranışları batıl inanç olarak adlandırırız. Ama bunlar, aslında binlerce yıldır yaşadığımız topraklarda sürdürülmüş Şaman gelenekleridir.

Türkler'in Şamanizm'den İslamiyet'e geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da, günümüzde Şamanizm'den kalan birçok adet ve gelenekleri bulunuyor. Özellikle Asya da varlıklarını devam ettiren Türk toplumları kadim Türk öğretilerine halen sıkı sıkıya bağlı bulunup bunları İslamla sentezlemeyi başarmışlardır.

El Öpmek:
Şamanlarda kişiye alp veya bilge olduğunu göstermek için o kişinin eli öpülürdü. El öpmek hem saygının hemde biyat etmenin bir göstergesiydi. Örneğin yeni bir serdar obanın başına geçtiğinde obanın ileri gelenleri serdara biyat ettiklerini göstermek için özel bir törenle elini öperlerdi. Zaman içerisin de Türkler devlet kurmaya başladıkça bu geleneğin kaybolmayarak kurulan devletlerdede vücut bulduğu gözlemlenmektedir. Buna bir örnekte Osmanlı Devletinde padişah tahta ilk çıktığında gerçekleştirilen cülus törenleridir. Günümüzde de büyüklere saygı göstermek için el öpülür.

Tahtaya Vurmak:
İstenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya el ile tokmak gibi üç kere vurulması da, kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacına yönelik eski bir Şaman inanışıdır. Bazısı Amerikalılara da geçmiş adetlerdir. Geçerken Kuzey Buz Denizi'ndeki Bering Boğazını kullanmış olsa gerektir. Zira Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar.

Yeni Evlenen Kadınlara Kırmızı Kurdele Bağlama:
Loğusa kadınların başına bağlanan kırmızı kurdele Şaman döneminden günümüze kadar gelmiş bir adettir. Bu kurdelenin anneyi ve yeni doğan çocuğu, Albız denen şeytana karşı koruduğuna inanılır. Alevilikte mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelenin de ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır. Gelinlere kırmızı kurdele bağlamak sanıldıgının aksine bekareti degil kötü ruh olan albastıyı kovması içindir.

Ay'ın Önemli Yeri:
Anadolu'da yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmekte, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmaktadır. Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür. Bu olgu da Türklerin eski Gök tanrı inancından kaynaklanmaktadır.

Kurşun Dökme:
Kurşun Dökme de Şaman geleneklerinden kalan bir âdettir. Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi. İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak çok eski dönemlerde uygulanan sihir kökenli bir ritüeldi.

Nazar:
Anadolu'da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inançtır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v.s. takılır. Nazar olgusu da eski Türk inançlarındandır.

Mezar Taşı:
Şaman ayin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır. Ölülerin, ailenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanların ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman'a yardım ettiği kabul edilir. Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman'a yol göstereceğine inanılır. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman'a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar. Toplumda ulu kabul edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir. Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır Eski Türklerde mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir. Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir. Arap dünyasında mezar taşı yoktur. Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir. Kutsanması günahtır. Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu'da görülmektedir.

Talih Kuşu Terimi:
Tanrıça Umay'ın simgesi kuştur ve bolluk bereket sembolüdür. Şamanlar yılın bazı kendilerine göre özel olduğunu düşündüğü günlerde tanrıdan bir istek veya dilekte bulunmak için kimselerin göremeyeceği dağlık ovalık ıssız alanlara istedikleri şeyin resmini toprağa çizerler veya taşlardan yaparlar üzerine de muhakkak bir kuş sembolü iliştirirlerdi. Günümüzde halk arasında hıdrellez zamanı insanların diledikleri eşyayı toprağa çizme veya taşlardan yapması da bu adeta dayanmaktadır.

Halı Kilim Desenleri:
Şaman'ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı. Bugün Anadolu'da Türkmen köylerinde ve yaylalarda yaşayan yörüklerce dokunan halı, kilim gibi örgülerde de sıkça zararlı hayvan motifleri görülmektedir. Asırlar önce yaşamış Şaman atalarımızın giysilerinin izleri Anadolu da kilim motiflerinde yaşatılmaktadır.

Mevlit ve İlahiler:
Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz bir ayin düşünülemez. Oysa İslam dininde Kur'an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu'da Hz. Muhammed'in, (S.A.V.) ve Hz. Ali'nin (R.A.) hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlâhiler sadece Anadolu'da uygulanan müzikli anlatımlardır.

Türbelere, Ağaçlara, Çalılara Bez ve Çaput Bağlamak:
Şamanizm inancında dilek dileme şekli. Küçük kumaş parçaları genel olarak ağaçlara çok önem verildiğinden ve yaşamın sembolü kabul edildiğinden ve yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğu düşünüldüğünden, bunların dallarına bağlanır ve dileğin gerçekleşmesi beklenir. Günümüz Türkiye'sinde bu eski gelenek halen devam etmektedir. Temelinde ise doğadaki her varlığın bir ruhu olduğu inancı yatmaktadır.

Köpek Ulumasının Uğursuz Sayılması:
Şamanizm'de köpekler ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişi bu ruhu görürse bu onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu'da günümüzde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

Gidenin Arkasından Su Dökmek:
Şaman kültüründeki suyun kutsallığı olgusunun doğurduğu adettir. Su berekettir, kutsaldır. “Su gibi çabuk dön, ak geri gel, ak çabuk, kazasız belasız git” demek için su dökülür gidenin arkasından. Ayrıca su içerken elle başı desteklemekte bir Şaman geleneği kalıntısıdır. Su içerken insanın aklı başından kaçmasın diye kafa elle tutulurmuş.

Mezarların Ayak Ucundaki Su Oyuğu:
Mezarların ayak ucunda bulunan küçük suluklar; ruhların susadıkları zaman kalkıp oradan su içmeleri inancına dayanır. Ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna fayda edeceğine inanılır. Şaman kültüründe, ayinlerde kullanılan yardımcı ruhlar, kuş biçiminde tasvir edilmişlerdir. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şamanlara, gökyüzüne yapacakları yolculukta yardımcı olmaktadır. Şöyle ki şamanizme göre Gök tengrinin tahtı ve uçmag göklerde arşın üzerindedir. Şamanların öldükten sonra ki tek arzuları bu tahta varıp uçmaga yani cennete girebilmektir. Bu yüzden de ruhlarının kuş şekline girip uçmasını arzu ederler. Ayrıca Şamanizm de ruhun nefeste taşındığına inanılır, o yüzden hapşuruğun hızıyla kişinin ruhu ağızdan çıkıvermesin diye hapşurana çok yaşa denilir.

40 Sayısı:
Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer. Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir. Kırgız türeyiş efsanesinde de, Sağan Han'ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı. Oğuz'un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi. Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer. Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler. Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır. İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tane kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür. 40 sayısı da totemcilik döneminden kalma bir inanıştır. Semavi dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir. İslâmiyet'te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur'an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa'nın Tanrı'nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, Eski Mısır'da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanların paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde Şaman veya totem gelenekleri bulunmaktadır. Bebek doğduktan 40 gün sonra bebeği “kırklama” eylemini de dahil edebiliriz.

http://www.kultbilgi.com/samanizmden-gelen-adetlerimiz/

roswell olayı

vaybanavaylarbana
Bu uçuş esnasında tahminine göre dört metre yükseklikte, saatte 22.000 km hızla giden dokuz tane disk şeklinde uçan daire gördüğünü bildirmiştir. Telsizden bu bildirim yapıldığı sıralarda Bir başka kasaba sakini Roswell kasabası şerifi, Binbaşı Marcel'e anlam verilemeyen bir cismin bir çiftlik arazisine düştüğünü ihbar ediyordu. Binbaşı Marcel emrinde ki bölük ile beraber cismin düştüğü çiftliğe giderek anlam verilemeyen cisim etrafına güvenlik kordonu çekti askeri yetkililere bilgi verdi. Bölgeye gelen özel bir askeri birlik tüm parçaları toplayarak 51. Bölgeye götürdü. Amerikan ordusu Roswell Günlük Gazetesi haberini ilk başta doğrulamış hatta enkaz kaldırma çalışmalarında görev yapan Yüzbaşı David Moore gazeteye bir röpörtaj vererek Bu kazayı insanlık tarihi için bir dönüm noktası olarak nitelemiş ilk defa dünya dışı zeki yaşamla Amerikan Ordusu tarafından bağlantı kurulduğunu gururla anlatmıştır. Amerikan ordusu kısa bir süre sonra yalanlamada bulunarak haberin gerçek dışı olduğunu söyledi. Gökten düşen cismin UFO değil meteoroloji balonu olduğu belirtilmiş ve bütün parçalar eksiksiz olarak 51. Bölge'ye inceleme amaçlı taşındığını Kazada can kaybı yaşanmadığını belirten bir kamuoyu açıklaması yapmıştır. Bu açıklamadan yaklaşık 1 hafta sonra yapılan ikinci bir açıklamada ise Yüzbaşı David Moore'un akli dengesinin yerinde olmadığı savunularak görevden ihraç edildiği bildirilmiştir. Oysa Yüz başının daha evvel hiçbir sağlık sorunu kaydı bulunmamaktadır.

http://www.kultbilgi.com/roswell-olayi/

reptilianlar

vaybanavaylarbana
1999'da, David Icke, Gezegenin Babil Kardeşliği olarak adlandırılan Reptilian insansılar ırkınca kontrol edilen Yeni Dünya Düzeni tarafından yönetildiğini iddia ederek şöyle yazdı:

“Benim kendi araştırmam, Reptilian kontrolünün ve manipülasyonunun başka bir boyuttan dördüncü boyutun alt bölümünden yönetildiğini gösteriyor. “Diğer insanlar, bunu alt astral boyut olarak bilir, kara büyü ritüelleri olan demonların ve kötü niyetli varlıkların yuvası…” Icke'ye göre, reptil melezi Reptilian – insan DNA'sı, onların eğer insan kanı içerlerse, sürüngenden insan formuna değişmelerini sağlıyor. Reptilian grubu bir çok ünlü/seçkin insanı ve pratik olarak her dünya liderini kapsıyor.Örneğin, İngiltere'nin Ana Kraliçesi, George W. Bush, Hillary Clinton, Harold Winson, Tony Blair. Bu insanların ya kendileri Reptilian veya sürüngenler için çalışıyorlar. Rothschilds, Rockefellers, İngiliz Kraliyet ailesi ve ABD'nin ve dünyanın geri kalanının idareci politik ve ekonomik aileleri bu AYNI soydan geliyor. Züppelik nedeni ile değil, genetik yapılarının sağladığını taşımak için – Reptilian – memeli DNA kombinasyonu onların şekil değiştirmesini sağlıyor çünkü. Icke, Galler Prensesi Diana'nın öldürülmesinin nedeninin, Diana'nın, Charles ve Camilla'nın satanik bir ritüel ile kurban edilen bir çocuğa sahip olduklarını keşfetmesi olduğunu söylüyor.
Reptilian adı verilen varlıklarla ilgili ilk bilgiler ufoloji dahilinde yani ilk ufo gözlemleriyle ortaya çıkmıştır. Uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia eden insanların anlattıkları ortak noktalardan edinilen bilgilerle, reptilianlar hakkında bildiklerimiz oluşmaya başlamıştır. İnsanoğlu, dünya dışı yaşam ile tarih boyunca ilişki kurmuştur. Bunun kanıtlarına birçok tarihi belgede hatta taş devrine ait mağara resimlerinde dahi rastlamak mümkündür. Ancak biz bu süreci yakın tarihimiz üzerinden incelemek istersek, çağdaş zamanlı dünya dışı varlıklarla temas akımının, Polonyalı profesör “George Adamski” ile başladığını görüyoruz. Adamski, insana benzeyen uzaylılarla tanıştığını dile getiren ilk kişidir.

Yarı insan yarı sürüngenimsi görüntüsü olan reptilianlar en çok bilinen tür olsa da Reptilian ırkının da kendi arasında üç-dört grubu bulunmakla birlikte en çok rastlananlar iki ayağı üzerinde yürüyen; vücutları ve yüzleri kertenkele derisine benzeyen, gözleri de sarı renkli, dikine çizgilerden oluşan adeta bir yılanın gözüne benzer ve hipnotize etme gücüne sahiptirler. Reptilianlar çok zeki varlıklar olup aşırı bir bilgi birikimine sahiptirler. İnsanları etkisi altına alabilirler ve telepati gücüyle konuşurlar. Varlıkların kendi aralarında sınıf farklılıkları ve hiyeraşiler bulunmaktadır. Bu varlıklar arasında en az görülen tür “Drakolar”dır. Drakolar süt beyazı bir ten rengine, kırmızı parlayan gözlere sahiptirler. Bunlar kendilerini en üst varlık olarak görmektedirler. Reptilianların vücutları hem enerjik hem de fiziki (madde) yapıya sahiptirler. En önemlisi de bu varlıklar vücutlarını istediği şekle sokabilirler ve insanlara istedikleri biçimde gözükebilirler. Yani istediği bir hayvanın şeklini alabilir ya da daha da ilginci herhangi bir tanıdığınızın görüntüsüne bürünebilirler. Bu özelliklerinden dolayı bir çok kaynakta bunlardan şekil değiştiren olarak da bahsedilmiştir. İnsanların zihnindeki önemli anıları tararlar ve o zihindeki en önemli kimse o kişinin kılığına girmeyi tercih ederler. Reptilianlarla temasa geçen bir kadının anlattığına göre kadın: evinde bir gece uyanır ve ölmüş kocasının karşısında dikildiğini görür, kocasının ruhunun kendisini ziyaret ettiğini düşündüğü anda o karşısındaki görüntü değişir ve yeşil derili, yılan gözlü bir varlık şeklini alır. Yaptığı araştırmalardan sonra kadın, bu varlığın reptilian olduğunu öğrenir. Reptilianlar, istedikleri zaman görünmez olabiliyorlar, kapalı kapılar ve kalın duvarların içinden geçebiliyorlar. Tüm bu özellikler, bizlere sanki doğaüstü güçler gibi gelebilir ama bilim yeterince geliştiğinde maddenin atomlarına hükmedecek bilgi birikimi oluştuğunda bu gibi eylemler gerçekleştirilebilir. Kuantum fiziğine göre görünmezlik ve maddelerin birbiri içerisinden geçmesi mümkün olabilir. Reptilianlar'ın etrafında manyetik alanlardan oluşan auralar mevcuttur. Ellerinde 4 parmak bulunur, el ve ayakları pençe şeklindedir.

Bir süre önce basında Vietnam da dünyanın en büyük mağarası tespit edildi başlıklı bir yazı gündeme geldi. Laos-Vietnam sınırında bulunan Son Doong, 2013 yılında turistlik turlar için açıldığında, ziyaretçilerinden en az bir kişinin kaybolup tekrar görülmemesi ile mağara ziyarete kapatılmış. Ayrıca Turistlerden mağara derinliklerinde ve karanlıkta gizemli sürüngen benzeri insansı yaratıklar 'görüldüğüne dair raporlar tutulmaya başlanmış. Yerel insanların onları 'şeytan yaratık.' olarak nitelendirdiği muhtemelen reptilian olan bu yaratıklar ile defalarca karşılaştıklarını bildirdiler. Bölge halkının tasviri ile mağarada gördükleri insan vücuduna sahip ancak derileri ve yüzleri bir 'ejderha' ya da kertenkeleye benzeyen varlıklar olduğu anlatılmaktadır. Birkaç yıl önce, bu konu üzerinde kişisel deneyimlerini 3 e-posta ile derleyen bölgede görev yapmış emekli bir asker konuyu araştıran gazeteciye ulaşır. Vietnam'da bu tür anormal karşılaşmalar olduğunu özellikle Çinhindi'nin diğer bölgelerinde söylentilerin ne denli fazla olduğunu anlatır. Kendi ifadesi ile 1970 Yılında ABD ordusunda on başı olarak görev yaptığını Yaklaşık 30 Mil güneyde WMZ isimli bir bölgede güney Vietnam'a konuşlandırıldıklarını ikinci takımın askerlerinden bir tanesi olduğunu, Ormanda bir kampta kaldıklarını ve bir akşam vadide devriye emri aldıklarını bir uzman çavuş komutasında devriyeye çıktıklarında girdikleri küçük bir vadide bir hareket tespit ettiklerini anlatır. Önlerin de ki bu hareketli aktivite dağınıktır bu yüzden onların düşman askerleri olduklarını düşünerek ağaçlar ve uzun çalıların arkasına siper alarak beklemeye başlarlar. Ay o gece parlaktır ancak ne olduğunu tespit edecek yeterli aydınlık yoktur. Yavaşça vadinin yukarılarına doğru hareket ederler. Tepenin üzerinde dik bir duvara yaklaşırken biri yada bir şeyin önlerinde ki geçide taş ve kayalıklar yığdığını görürler. Yukarıda yaklaşık 15 ayak yüksekliğinde 13 ayak genişliğinde bir mağara girişi görünmektedir. Geçidi gözlemleyerek kenarları küçük ve pürüzsün aralıklarla oyulmuş olan bu mağarayı net şekil de görürler. Daha önce de düşman tarafından kazılmış buna benzer mağaralar görmüşlerdir. Buranın da aynı şekil de düşmana ait bir besin veya silah deposu olduğunu düşünmüşlerdir. Bu sebeple takım komutanı mağaranın araştırılmasını emreder ve mağaraya girerler.

O andan itibaren işler garip bir hal alır. Hemen girişte bir çürük kokusu farkedilmektedir. Koku yumurta ve çürümüş insan cesedini andırmaktadır. Koku askerleri son derece rahatsız eder çünkü o kadar iğrenç ve keskin bir kokudur ki bazı askerler mağaradan çıkarak ormana doğru çekilirler. Başta çavuş olmak üzere olayı anlatan askerler bir şey görebilmek için ışıklarını mağaranın derinliklerine tutarlar. Ancak zayıf ışıkları ile bir şey görmeleri mümkün değildir ve içeride ne olduğuna dair hiçbir fikirleri yoktur. Daha iyi bir gözlem yapabilmek için mağara girişinde pozisyon alırlar onlar içeriyi görmeye çalışırken mağaranın derinliklerinden guruldama sesleri işitirler. Arkalarında ki orman sessizdir. Çavuş kendi kendine çıkarımlar yaparken olayları anlatan askere yakın bir mesafededir. Herkes bu seslerden ürkmüştür birkaç saat sonra ise şafak sökecektir. Askerler harekete hazırdır. Çavuş saatini kontrol eder neredeyse 5 tir. Tam o anda mağarada bir hareketlenme olur. Bir varlık ki ilk etapta askerler bunun bir insan olduğunu düşünürler. Mağaranın derinliklerinden kapısına doğru hareket eder. Aya kalktığında neredeyse 7 ayak yüksekliğindedir. Hemen ardından bir başka yaratık daha ayaklanır. Askerler siluetleri görmekte zorlansalar da kendilerine yaklaşan şeyin bir insan olmadığını kavramışlardır. Yaratıklar bir anda durur ve gözlerini askerlere dikerek tıslamaya başlarlar. Zifir karanlıkta parlayan bu gözler dehşet vericidir. Olayı anlatan asker bu yaratıkları açıklarken iki ayakları üzerinde duran dev kertenkelelere benzediklerini söylemiştir. Parlak pulları olsa da derileri koyu yeşil yer yer de kahve rengindedir. İlk bakışta çok büyük yılan benzeri gözleri ve yüzleri hemen dikkat çekmektedir. Pullu sürüngenimsi derileri olsa da kolları ve bacakları ile bir insanı da andırmaktadırlar.

Kuyrukları yoktur başlarından aşağıya kadar inen tek parça cübbe benzeri kapşonlu bir kıyafet giymektedirler. Ayakları pençeli olup çıplaktır. Hiçbir emir verilememesine rağmen bu kısacık sessizlik bir anda silah sesleriyle bozulur. Tüm askerler dehşet içinde bu varlıklara ateş açmaya başlarlar. Çavuşun ateş kes emriyle kendine gelen askerler kafalarını kaldırdıkların da hiçbir şey göremezler. Mağara tamamen boştur. Etrafı ararlar birkaç ayak izi dışında bir şey bulamazlar mağara girişine siper alarak beklemeye balarlar. Yaratıklar kaçmıştır. Mağarayı biraz daha incelediklerin de her tarafa saçılmış insan iskeletleri parçalarına rastlarlar. Yaratıkların mağaranın derinliklerinden tekrar çıkma ihtimaline karşı mağaranın girişini bomba ile patlatırlar. Kampa döndüklerin de hepsi şaşkınlık içindedir. Burada olayın anlatılıp anlatılmaması konusunda küçük bir tartışma yaşanır. Çavuş detaylı bir rapor hazırlar. Kısa bir süre geçtikten sonra çavuş apar topar görevinden alınarak birleşik devletlere geri çağırılır ve Amerikan Ordusuna ait bir rehabilitasyon merkezin de 3 sene boyunca kapalı tutulur. Bu olayları tekrar gündeme getiren şey ise kaybolan turistlerden veya yerli halkın rapor ettiklerinden daha çok mağaranın derinliklerin de bir turistin çektiği fotoğraf olmuştur. Karanlıklar içerisinde belli olmayan sürüngensi varlık dikkatli bakıldığında seçilebilmektedir. Fotoğrafı çeken turist yaratığın çok hızlı hareket ettiğini ve bir anda mağaranın derinliklerine geri döndüğünü söylemiştir.
http://www.kultbilgi.com/reptilian-yuvasi-bulundu/


vaybanavaylarbana

vaybanavaylarbana
sanane babanın malımı sözlük? senin ergenliğinden sıkıldım artık. paylaşımlarım reklam değil ciddi araştırmalar paylaşıyorum metinleri ile altına da kendi videomu ekliyorum. senin üzerine vazife değil bak şimdi yine paylaşacam işine bak.
9

büyü

vaybanavaylarbana
Büyü ilmi dünyanın pek çok yerinde gerek maddi gerekçeler için olsun gerekse de kişisel hırslar için olsun yöresel olarak farklılıklar göstermekle beraber son derece yaygın kullanımı olan bir olgudur.



Ancak bir çoğu gerçek uygulamalardan uzak ve etkisizdir. Ülkemiz de islam inancından ötürü arap büyüleri yaygındır oysa dünya da ki en etkisiz büyüler arap büyüleridir. Burada Kuran ayetlerinin gücünü kullanarak hayır dilemek ve hayırlı bir iş istemekle büyüyü karıştırmamak gerekir. Nihayetinde internette mantar gibi türeyen binlerce medyum hoca sıfatlı şarlatanın yaptıkları bunlardan ibarettir farklı şekillerde tesir gördüğünü iddia eden kişilerse aslında psikolojik bir etkiye maruz kalmışlardır. Dünya'nın en etkili ve en geniş büyü formülleri latince olanlardır. Bu büyüler genelde ibrani kökenlidir. Örneğin Vodun dininin ana öğretisi olan voodoo tüm dünya da sadece kendine özgü olarak bilinsede gerçekte durum böyle değildir. Vodun, tektanrıcı (monoteistik) ve büyüsel bir animizm türüdür. Batı Afrikalı çeşitli etnik gruplar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Kültürel anlamda Fon, Gun, Mina ve Eve toplulukları ikici kozmolojik bir prensip etrafında gelişen metafiziki bir düşünceyi paylaşır. Bu ikici kozmolojik düşünceye göre; Nana Buluku, Tanrı-Yaratıcı ve Tanrılar-Oyuncular veya Vodunlar, yani Yaratıcı'nın ikiz çocukları olan Mawu (ay tanrıçası) ve Lisa'nın (güneş tanrısı) kız ve oğul evlatları vardır. Tanrı-Yaratıcı, Nana Buluku, kozmogonik ilkedir ve dünyevi işlerle uğraşmaz – dünyevi olaylarla uğraşmak için çok büyük ve önemlidir; böylece Vodunlar,Tanrılar-Oyuncular, dünyevi işleri yönetenlerdir. Vodunların panteonu tanrıların toplamı çok geniş ve komplekstir. Mawu'nun doğrudan 7 oğlu, interetnik tarihi veya mitik kişiler, birçok etnik Vodun, belli klan ve kabilelerin koruyucuları veya liderleri ve bazı modern Vodunlar bulunur.

Her ne kadar soya ve atalara verilen önem ile Batı Afrika (veya Benin) Vodun'u, Haiti Vodou'suna benzese de, her ruh ailesinin özel bir ruhban sınıfı vardır ve bu sınıf genellikle ırsidir – miras yoluyla devredilir. Afrika'da; su tanrıçaları Mami Wata, Haiti'deki yaşlı betimlemesinden farklı olarak genç ve erkeksi olan Legba, demir ve demirciliği yöneten Gu, hastalıkları yöneten Sakpata ve Batı Afrika'ya özgü birçok farklı ruh bulunur. Batı Afrika'daki totaliter rejimler Vodun'u ve diğer dinleri bastırmaya çalışmış olsa da, bugün bu din ve gelenekler yeniden gelişmeye başlamıştır ve Vodun bölgede 30 milyondan fazla kişi tarafından benimsenmektedir. voodoo büyüleri her ne kadar kendine özgü görünse de onlarında temel dayanağı sistemsel olarak olmasa da sembolik olarak ibrani maji teknikleridir. Aynı majikal sembollerden faydalanılır.

Çeşitli Gnostik ve Okültist akımlar bu konuda uzmanlaşmıştır. Ancak tek amaç büyü yaparak menfaat elde etmek değil, bilimin açıklayamadığı olguları farklı boyutları deneyimleyerek sırlara vakıf olmaktır. Yani bu tür öğretilerde büyü sadece birkaç başlıktan bir tanesidir. Binlerce farklı büyü olmasına rağmen bunlar içerisin de en çok talep görenleri Aşk büyüleri, Ayırma büyüleri, Lanetleme büyüleri, başarı için yapılan büyüler, bir başkanın rüyasına girerek ona bir şeyler söylemeye yarayan büyüler ve bulunduğu ortamda popüler olabilmek adına yaptırılan büyüler başı çekmektedir. Büyü ilmi farklı cemiyetlerin elinde bir çok ayrı alana evrilmiş ve uygulama alanları gelişmiştir. Örneğin John Dee den kalma kadim enochian öğretisi bugün Latin büyülerinin varisi olarak görülmekteyse de Altın şafak hermetik cemiyeti Alleister Crowley enochian uygulamalarını İslam mistisizmiyle harmanlayarak çok farklı bir oluşum içerisine girmiştir. Yine de bir büyünün yapılışını bilmek onu yapabileceğiniz anlamına gelmemektedir. Büyü uygulamasında büyünün yapılacağı kişiye ait saç veya tırnak gibi kişinin dnasını içeren materyaller hayati önem taşır. Evrende ki bütün her şey gibi yapılan büyüler de işlevsel olabilmek için enerjiye gereksinim duyarlar. Büyüye enerji sağlamanınsa iki yolu vardır. Bunlardan ilki cinler, ifritler veya demonlar gibi ruhani varlıklarla anlaşmak veya onları kontrol altına almak diğeri ise kendi ruhsal enerjinizi arttırarak büyünüzü kendi enerjinizle beslemektir. Ancak bunları yapmak düşünüldüğü kadar kolay değildir.

Gnostik ve okültist öğretilerde bedensel ve ruhsal eğitim her şeyin başında gelir. Eğitim bazı ritüellerle gerçekleşir ve üstad çırak ilişkisi şeklinde devam eder. Kadim öğretiler üstad çırak ilişkisini karı koca ilişkisinden bile daha önemli görmektedir. Üstadlar için bir çırak yetiştirmek son derece zahmetli bir iştir. En nihayetinde kadim sırları aktarabilecek kadar güvenilir ve duygusal yönden bunu kaldırabilecek birisini bulmak son derece zordur. Genel olarak erkek üstadlar bayan çırak Bayan üstadlarda erkek çırak yetiştirirler. Sırra vakıf olup etkili büyüler yapmak isteyen bir kişi her şeyden evvel kararlı ve itaatkar olarak bir üstadın güvenini kazanarak onu çırağı olabileceğine ikna etmelidir. Üstadın tam güvenini kazandıktan sonra söylenen her şeyi herfiyen yerine getirmeli ve üstadının hiçbir isteğini sorgulamadan kabul etmelidir. Zaten eğitime başlamadan evvel üstadlar çıraklar üzerinde neye ne kadar tahamülü olduğuna dair küçük testler yapmaktadırlar. Eğitim 7 aşamalıdır ve ortalama 1 yıl sürmektedir.

İlk aşamada çırağa semboller ve halka açma gibi temel unsurlar öğretilerek cübbe, bıçak gibi ritüellerde kullanılan eksik eşyaları tamamlanır. Ayrıca et, peynir, süt gibi hayvansal gıdaların tüketilmediği özel bir diyete başlanır ve farklı bir uyku çizelgesi belirlenir. 2. Aşamada ruhsal arınma için özel ritüellere başlanır bu ritüeller genellikle cinsellik ağırlıklıdır. Ancak bu cinsellik duygusal veya tatmin amaçlı bir olgu değil çırağın dünyaya bakış algısını değiştirmek, ruhsal rahatlamayı sağlamak ve üstadıyla olan bağını kuvvetlendirme amacı güdmektedir. 3. Aşama da ruhsal arınma ritüelleri devam ederken çırağın diğer alemlere psikolojik olarak hazırlanmasına başlanır ritüeller son derece sık şekilde yapılır bu aşamada ki ritüellerin ana unsuru soğuk su kullanımıdır. 4. Aşamada çırak yavaş yavaş diğer alemlere adım atması için hazırlanır bazı özel bitkilerle kısa halüsilatif sanrılar yaşamaya başlar. Bu evrede çırak sık sık kabuslar görür. Halüsilatif bitkilerle yaşatılan yapay sanrıların sebebi ise çırağı üst aşamalarda karşılaşacağı şeylere hazırlamak ve bunlardan korkmamasını sağlamaktır. 5.Aşama ustalığa ilk adım olarak bilinir. Son derece özel ve uzun bir ritüel gerçekleştirilir ve çırağa bazı sırlar açıklanır.

Takip eden günler de çırağın gözünde ki perde yavaş yavaş kalkmaya başlar duru görürlük yeteneği artar, kısa astral seyahatler yapar ara ara zaman atlamaları ve dejavular yaşar. Ancak bu dejavular normal insanlarda ki gibi değil çok daha bariz şekilde anı anına gerçekleşir. Ritüellerle son derece yükselmiş olan ruhsal enerjisini aynı kol bacak gibi bir uzvu yeni doğan bir çocuğun kullanmayı öğrenmesi gibi öğrenmeye başlayarak insanlar üzerine istekleri doğrultusunda etki etmeye başlar. Yine bu dönemde çırağın fiziksel dünyasında bazı anomaliler gerçekleşir. Siyah bir kuşun sürekli yakınında uçması, bir meyvenin dakikalar içerisinde çürümesi veya kapalı bir mekanda çiçeklerin açması / solması gibi çok farklı olaylar gözlemler. Bu yaşanacak olan anomaliler çırağın yola ne niyetle çıktığı ile alakalıdır. Eğitime başlamak için niyetin iyi veya kötü olması önemli değildir. Örneğin çırağın sırra vakıf olma isteği dünyevi bir intikam amacı taşıyorsa çiçekler solacak fakat bir başka insana yardımcı olmak istiyorsa çiçekler hızlıca açacaktır. 6. Aşama'da büyü ritüelleri ve uygulamaları başlar gerek sayısal gerek sözlü büyü sistem ve şablonlarını, sırlı kitapları nasıl deşifre edeceği hangi sembolü nerede kullanacağı hangi bitkinin ne işe yaradığı çırağa en ince ayrıntıları ile öğretilir. Daha sonra çırak bir denek seçerek ilk büyüsünü yapar. Hangi konuda kime büyü yapacağı çırağın kendi insiyatifine bırakılır. Büyünün etkisi gözlemlenir. Bu büyü son derece hızlı tesir eder ve kuvvetli bir etkiye sahip olur. Bu dönemde çırak artık yavaş yavaş üstadın kontrolünden çıkmaya başlayarak insiyatifi kendi eline alır. Bir süre eğitimlere ara verilerek çırağın kazandığı yetenekleri gerçek dünyada deneyimleyerek tecrübe sahibi olması amaçlanır. İsterse eğitimi burada sonlandırabilir.

Ancak 7. Eğitimi tamamlamaksızın üstad olamaz. 7. Aşama artık çırağın üstad olacağı son aşamadır. Bu aşamada üstad çırağına son derece önemli ve kadim bir sırrı aktarır. Bu aynı zamanda öğretinin devamını sağlamaktadır. Bu aşamada çırağa demon davetleri eğitimi verilir. Ruhani varlıklarla alakalı kadim sırlar paylaşılır. Nelere nasıl tepki verecekleri ne şekilde korunulup kontrol altında tutulabilecekleri en ince ayrıntılarına kadar öğretilir. Ruhani mühürler gösterilir. Çıraktan Cinler gibi zayıf varlıkları kontrol altına alarak denemeler yapması istenir ve Astral yolculuklara çıkarak ruhani varlıklarla iletişime geçmesi sağlanır. Nasıl ki bir deniz de balık, ahtapot midye gibi binlerce farklı çeşitte varlık varsa ruhsal alemde işte böyledir bilinen ve bilinmeyen binlerce farklı çeşit varlık türü bulunmaktadır. Üstadların elinde bulunan kadim bilgilerde bu varlıkların türleri ve özellikleri hakkında yeterli bilgi bulunmaktadır. Cinler yapılan alıştırmalardan sonra çıraktan bir demonu kontrol altına alarak fiziksel dünyaya etki ettirilmesi istenir bunu da başarmasının ardından beratını alan çırak artık üstad olarak kendi yolunu çizmek üzere üstadından ayrılır. Her üstad hayatında en az 1 tane çırak yetiştirmekle yükümlüdür. Üstad olarak üstadının yanında ayrılmasını izleyen birkaç sene içerisinde kişi edindiği yetenekleri kullanmakta iyice ustalaşır. Girdiği yolda yükselişi devam eder. Yeteneklerini iyi yada kötü bir yolda veya maddi kazanç sağlamak için kullanmasında bir sakınca yoktur. Ancak eski büyük üstadların yaptığı kadim bir lanet vardır eğer sırları ifşa etmeye kalkarsa bu lanetle lanetleneceğinin bilincindedir. Konuya ilgi duyan ve merak eden arkadaşlarımız için bazı kadim büyüleri açık tekniklerini vermeksizin İnstagram hesabımdan paylaşıyorum. Bilgi edinmek adına takip edip inceleyebilirsiniz.

http://www.kultbilgi.com/buyunun-bilimi-buyu-nedir-nasil-yapilir/

megalodon

vaybanavaylarbana
Yıllar boyunca Megalodon köpekbalığını görenlerin iddiaları dünyamızın okyanuslarında hâlâ devriye gezen, tarih öncesi büyük bir köpekbalığı efsanesine yol açtı. Carcharodon Megalodon bir zamanlar gerçek bir köpekbalığıydı.



Dünyanın görmüş olduğu en korkunç avcıydı, ancak modern bilim, çoktan soyunun tükenmiş olduğunu iddia ediyor. Fakat hâlâ hayatta olabileceği fikri hem korkutucu hem de büyüleyici. Çoğu deniz biyolojisi uzmanı ve köpekbalığı araştırmacısı imkansız olduğunu söylese de, yine de büyük bir yırtıcı köpekbalığının, okyanusların enginliğinde bir yerde var olup olmayacağını merak etmek ilginçtir. 20 metre uzunluğuna varan Megalodon, şimdiye kadar yaşamış en büyük köpekbalığıydı, yetişkin balinaları avlayan dişlerin ve kasların oluşturduğu en mükemmel parçalama makinesiydi. Orada, hala keşfedilmemiş yaşayan canlı bir popülasyonun olabileceğini hayal etmek zor.Yine de, Dünyanın dört bir yanından otuz fit uzunluğunda ya da daha fazla büyük köpekbalıkları ara sıra rapor edilmekte. Acaba bunlar modern Megalodon'un görülen yeni boyutlarımı ? Yoksa, bu şahitler ne görüyor? Ana bilim akımı yanlış mı, yoksa o hâlâ okyanuslar da mı? Bu makalede,( Videoda ) Megalodon'un hala bizimle birlikte olduğunu öne süren bazı etkileyici kanıtlara ve hikayelere göz atacağız. Sonuçta, karar vermek size kalmış.

Çok Gerçek Bir Prehistorik Yırtıcıyı

Son yıllarda Megalodon köpek balığını çevreleyen çok sayıda tartışma yaşandı. Bu da, günümüzde Megalodon karşılaşmaları ve milyonlarca yıldır okyanuslarında yüzen gerçek yaratık hakkında büyük bir karışıklık yarattı. Ne yazık ki, bazı insanlar bu hatalı bilgileri Megalodon'un tamamen uydurulmuş olduğu anlamına gelecek şekilde yorumlamışlardır. Megalodon'un gerçekten var olduğundan emin olabiliriz. Bunu bilmemizin sebebi geride bıraktığı bol miktarda fosil dişi kaynağı olmasıdır. Bu dişler, büyük beyaz da dahil olmak üzere, yaşayan bir köpekbalığınınkinden çok daha büyüktür ve araştırmacılar, gerçek Megalodon köpekbalığının boyutunu, ağırlığını ve hatta bazı alışkanlıklarını bununla belirleyebilmiştir. Megalodon'dan bahsedecek olursak, iki açıdan bakarız: Paleontoloji ve Kriptozooloji. Bence farklılığı ayırt etmek önemlidir.

Paleontolojinin köpekbalığı, gerçek Megalodon'un nasıl olabileceğini bulmak için fosil kayıtlarına ve canlı köpek balıklarına bakarak incelenebilir.Bir paleontoloji perspektifinden bu köpekbalığı resmen soyu tükenmiş, ancak bu olayı daha az ilginç kılmıyor.Canlı bir Megalodon fikri ise kriptozoologlar tarafından alınan bir tutumdur ve ana bilim tarafından desteklenmemektedir.Bunun neden mümkün olduğunu düşünen ki? Ancak bu makalenin gerçek noktasına geçelim. Bu tarih öncesi yırtıcı hala bugünlerde orada olabilir mi?
Megalodon Bugün Nasıl Yaşayabilir?

Gerçek Megalodon köpek balığını sadece fosil kayıtlarından ve korunmuş dişlerden tanıyoruz. Köpekbalığı iskeletleri çoğunlukla kıkırdaktan ibaret olduğundan, bunlar fosilleşen tek kısımlardır. Modern zamanlarda hiç canlı veya ölü örnek bulunamamıştır. Ayrıca, rekor bir “resmi” görüş de yok. Peki bizi hala okyanuslarda olabileceğini düşündüren şey nedir? Daha da önemlisi, daha önce böyle bir şey oldu mu? Aslında, tuhaf deniz canlılarının oranlarının artması üzerine önceliği vardır. Bazıları, Megalodon köpekbalığı gibi, bir zamanlar soyu tükenmiş olarak düşünülmüştü, ya da yalnızca efsaneler olduğuna inanıyordu. Dev ağızlı köpekbalığı:inanılmaz dev ağızlı köpekbalığı uzunluğu yaklaşık 9 metreye kadar büyüyebilir başka bir büyük deniz yaratık, ancak bu canavar çok uzun zamandan beri derin sularda yaşıyordu ve bu sebepten araştırmacılar onu atlatmış 1976 yılına kadar keşfedilmemişti. Sadece geceleri yüzeye çıktığı için bazı araştırmacılar, Megalodon'u bulmayı bu kadar zor hale getirenin de aynı davranış olabileceğini söylüyorlar.
Coelacanth: Bu tuhaf balığın soyunun 65 milyon yıl önce tükenmiş olduğuna inanılıyordu, ta ki 1938'de Güney Afrika kıyılarında canlı bir örneği keşfedilene kadar. Coelacanth, yaşayan fosil olarak anılan tarih öncesi bir balıktır.Megalodon, Megamouth veya Dev Squid gibi devlerden değilse de, yine de uzunluğu altı metreden fazladır.

Dev kalamar: Dev kalamar okyanusun en derin yerinde bulunan ve uzunluğu 30 metreye kadar ulaşan büyük bir yaratıktır. Bilim, sonunda karaya vuran cesetlerin varlığından ve balinaların bedenlerinde izler bıraktığını bilse de, canlı yetişkin bir örnek 2004 yılına kadar filme alınmadı. Şimdi bu canlılar hakkında çok daha fazla şey biliyoruz ve böylece okyanusun derinlerinde daha büyük canavar kalamarların varlığından haberdarız.

Colossal Kalamar: Colossal Kalamarının büyük örnekleri yarım tonun üzerindedir. Yaşayan muazzam gerçek bir deniz canavarıdır. 1925'te keşfedilmesine rağmen, hala bu canavar hakkında çok az şey biliniyor.

Acaba Megaladon da da bir nevi Lazarus taksonu olabilir mi? Yani önceden görünen bir türün soyu tükenmiş, ama sonra tekrar canlı bir örneği bulunmuş olabilir mi ?Genellikle, Coelacanth'da olduğu gibi, bir yerde, en azından modern bilim tarafından göze çarpmayan küçük bir kalıntı nüfusu olup. Genellikle yerli halk bu türü biliyor ancak bir biyolog teyit etmediği için tür resmen nesli tükenmiş durumda sayılıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Coelacanth gibi böyle eski ve garip bir tür algılanmadan uzun süre varlıklarını sürdürebildiyse, Megalodon da bütün bu yıllardan sonra bir yerler de hayatta kalamaz mı?

Tarihi Megalodon Gözlemleri ve Kanıtı

Megalodon'un hala hayatta olduğunu gösteren, iyi belgelendirilmiş bir avuç kanıt ve ifade vardır. İşte daha iyi bilinen hikayelerden birkaçı: HMS Challenger tarafından bulunan dev dişler:- 1875 yılında, 10.000 yaşında iki Megalodon dişi HMS Challenger ın derin bir deniz seferi sırasında bulundu ve temizletildi. Kullanılan yöntemler doğruysa, bu, daha önce inandıklarından çok daha yakın bir sürede soyu tükenmiş ve modern insanları çağdaş hale getirdiği anlamına gelecekti. On bin yıl, paleontoloji dünyasında sadece bir göz kırpmasına bedeldi. Megalodon köpekbalığının, okyanus derinliklerinde keşfedilmemiş son 10,000 yıl hayatta kalabileceğini düşünmek için harika bir hayal gücüne gerek yoktu. Dev köpekbalığından korkan balıkçılar:Yerel balıkçılar inanılmaz büyüklükteki köpekbalığından sonra tekrar denize çıkmayı reddetti. David Stead adında Avustralyalı bir doğabilimci bu tür deniz olaylarını kaydetmek için 1918 yılında kendi ekibini kurmuş ve onları kameraya almaya çalmıştı. Bu kişiler balinalarla ve büyük köpekbalıklarıyla tanışan deneyimli deniz adamlarıydı, fakat gördükleri şey onları korkuttular ve çalışmayı reddettiler. Stead'e göre, gözlemledikleri şey 35 ila 60 metre uzunluğunda ve saf beyaz renkteydi. Bu oranlar inanılmaz görünüyordu. Bir köpekbalığı bu kadar büyür müydü? Bu kişiler olayı abartıyor muydu? Yoksa sadece kafaları karışık mıydı?

Büyük Köpekbalığı Balıkçılık Teknesi Tehditi:1960 yılında, 55 metrelik bir balıkçı teknesinin kaptanı, teknelerinden büyük , dev bir beyaz köpekbalığı gördüklerini bildirdi. Tekne demir atmışken yanlarından geçmişti. Mürettebat resmi olarak görüşmeyi reddetti, ancak Kaptan bunun bir sorun olabileceğini düşünerek olayı rapor etti. Deneyimli bir denizci olan kaptan balina gördüyse balinaları tanıyabiliyordu, ve gördüğü şeyi karıştırma tecrübesizliği yoktu, teknenin yanından geçen şeyin gerçekten de dev bir köpekbalığı olduğunu iddia ediyordu. Bu gibi öyküler gerçek buluşmalara mı dayanıyor mu yoksa sadece denizde çok uzun süredir kalan denizcilere ait hayal gücünün ürünü müydü?

Balina Saldırısı: 21 Ocak 2009 Tarihinde Hawaii sahiline büyük bir balina cesedi vurdu. Dalgaların sahile sürüklediği cesede dikkatle bakıldığında kuyruk kısmından büyük bir parçanın olmadığı görüldü. Sanki bir yere kısılmış gibi düz bir şekilde kesilmişti. Cesedi inceleyen deniz biyologları bunun tek bir seferde olduğu yönünde beyan bildirdi.Cesed taze sayılırdı, yani uzun zamandır denizde sürüklenmemişti, buda her balığın bir parça alıp koca bir kesik yapma ihtimalini zayıflatıyordu. Peki koca bir balinanın yarısını tek bir seferde kopartacak kadar büyük hangi hayvan yaşıyordu. Bunu belirtmediler ve konu zaman içinde kapandı.

Eski Resimdeki Kanıt : Nazi arşivlerindeki açıklanamayan bir resim geçen yıllarda büyük bir heyecan yarattı. 18 Aralık 1942 de Güney Afrika Cape Town da çekildiği belirlenen resimde bir nazi denizaltısı görülmekteydi fakat resmi sıradışı ve açıklanamaz yapan şey ise denizaltının hemen yanında beliren sudan çıkmış dev hasa bir yüzgeç ve kuyruk parçasıydı. Bu yüzgece sahip deniz hayvanı inanılmaz bir büyüklükte olmalıydı. Denizaltının boyu ile bir ölçeklendirme yapıldığında yüzgeç ile kuyruk kısmının arasının tam 63 feet yani nerdeyse 20 metreye yakındı. Ki hayvanın baş kısmı hariç. Yüzgeçler dikkatle incelendiğinde bir köpekbalığı yüzgeci olduğu açıkça görülmektedir .
Son Gözlemler ve Anekdot Kanıtları

Ne yazık ki, daha yeni gözlemlere gelince, sıradan araştırmacılar ve güvenilirliği olan herhangi bir hikayeye ulaşmak çok zor. İnternet sözde Megalodon karşılaşmalarının klipleriyle çalkalanıyor ve ne yazık ki hepsi sahte. Megalodonun kendisi belki okyanuslarda bir yerlerde saklanırken Cryptozoology , deniz biyologları ve köpekbalığı araştırmacılar günümüzde hala ciddi olarak bu yaratığı aramaktadır. Bazen sürpriz bir rapor, bir yerlerde görülen normalden daha büyük bir köpekbalığı bu arayışı tekrar tetikler ancak, Büyük Beyazların teorik olarak 20 metrenin üzerinde büyüyebileceği göz önüne alındığında, bunlar kesinlikle yanlış tanımlanmış hayvanlar olabilir. Fakat yine de çoğu deniz biyoloğu, 20 metrelik Büyük bir köpekbalığını keşfedebilecek kadar heyecanlı çünkü bunlar belki de efsanevi çok ender görülen canlılar.Ancak dikkate alınması gereken en azından birkaç ilginç belge bulunmakta. Megalodon MonsterQuest Bölümü:2009 yılında Back History Channel gösterisinde MonsterQuest büyük köpekbalığını bildirilmişti. Ekip Cortez Denizini ziyaret etti. Söz konusu canavarların, bölgedeki en büyük Büyük Beyaz köpek balıklarından üç kat daha büyük olduğu ve yerel deniz memelileri popülasyonunun yokediği iddia ediliyordu Monsterquest ekibi Megalodon'u bulamadı, ancak birçok kişi yine de bu dev köpekbalığı halen dolaşırsa, buranın onu bulmak için en iyi yer olacağına inanıyor.

Kuş Adası Canavarı: 2012 yılında, gösterinin bir bölüm Shark Wranglers Kuş adası Canavarı denilen, köpekbalığı araştırmacıları, tekne kadar büyük bir köpekbalığı olduğunu iddia Güney Afrikalı balıkçı bir grup röportajlarında Tekne boyunda otuz ya da kırk metre uzunluğunda dev bir köpekbalığı gördüklerini iddaa etti. Bu balıkçının tanık olduğu bir Megalodon köpek balığı mıydı?

Dev Yüzgeç Saldırısı: 15 Nisan 2013 de Güney Afrika Sahilinde gönüllü bir köpekbalığı gözlemcisi sahile yakın bir yerde suda büyük bir hareketlenme gördü. Büyük bir balina çırpınmaktaydı ve suyun çevresi kan gölüne dönmüştü. Daha dikkatli bakıp olayı ve saldırganı anlamaya çalışan gönüllü bu sırada bir kare resim de çekmeyi başardı. Resimde de görüldüğü gibi balinaya dev yüzgeçli bir şey saldırmaktaydı ve bu yüzgeç kesinlikle bir köpekbalığı yüzgeciydi. Yüzgecin boyu balinanın oranı ile kabaca hesaplandığında 6 feet yani 83 cm etmekteydi. Buda bilinen tüm beyaz köpekbalıklarından çok daha büyük bir şey olduğunu kanıtlıyordu. Bazı araştırmacılar bu yüzgecin bir katil balinaya ait olduğunu söylediler, fakat onların yüzgeç şekilleri resimdekinden çok farklıydı. Konu her zaman ki gibi sadece anlık bir heyecan yaratıp sonra kapandı.

Kurtarma Kamerasına Yakalanan Canavar: Brezilya sahil kurtarma 20 Kasım 2012 de batan küçük bir balıkçı teknesi ile ilgili bir ihbar aldı. Helikopter ile kurtarma timi olay yerine vardılar ve kazazedeleri vinç ile yukarı çekmeye başladılar. Son kazazedeyi de çekecekleri sırada vinç kamerasına dalgaların arasından geçen koca bir canlı takıldı. Olay anında bunu fark etmeyen görevliler daha sonra kamera kaydını izlerken bunu gördü. Canlı tam kazazedenin yanından geçmekteydi. Görüntüleri izleyen uzmanlar bunun bir balina olamayacağını çünkü ağır kanlı hayvanlar olan balinaların bu şekilde çevik hareket edemeyeceğini, ayrıca balinaların kuyruklarının yatay olduğu için görülebileceğini burada ise görülmediğini söyleseler de, varlık bir balina olarak tanımlandı ve olay kapandı.

Ani Karşılaşma: Mart 2013 de Avustralya'nın güney sahillerinde beyaz köpekbalıklarının nüfusu ile ilgili bir araştırma yapan bilimadamlar köpekbalığı kafesinde iken inanılmaz bir şey gördüler. Kameraman Martin İsaacs bu anı kaydetmeyi başardı. Beyaz köpekbalıklarını çekerken birden yan taraftan hızla kadraja giren bir köpekbalığı yine aynı hızla kayboldu. Bu görünen diğer köpekbalıklarına hiç benzemiyordu, yan yüzgeçleri yarasa kanadı gibi kırçıllı, başının ve sırtının üstü ile ufak tepecikler ile doluydu. Daha sonra videoyu defalarca izleyen uzmanlar bunun bilinmeyen bir tür olabileceği sonucuna vardı.

Derin Karşılaşma: Hükümet su altındaki kablo ve denemeler için özel su altı kameraları yerleştirmekte, kablolar boyunca neredeyse yüzlerce su altı kamerası bulunmakta böylece su altında yaptığı deneyleri ve yerleştirdiği kabloları daha net izlemekte. Ayrıca bunu internet ortamından da canlı linkler vererek tüm Dünya izleyicileri ile paylaşmakta.Böylece denizaltı yaşamına meraklı kişiler derin okyanus dibini ve ordaki canlıları görebilmekte. 2010 yılında Şili de yaşayan bir çocuk da Güney Amerika Pasifik Okyanusunda dipten robot kol örnek alırken kameralardan büyük bir şeyin geçtiğini farketti. Videonun tam o anında arkadan büyük bir şey süratle geçiyordu. Öyle ki dipdeki çamuru da kaldırdığı için net olarak belli olmasa da. Biçimi kestirilebiliyordu. İlk önce büyük bir yüzgeç ve onu daha sonra başka büyük bir yüzgeç takip ediyordu. Hız ve karın kısmından bunun bir balina olmadığı belliydi . İki yüzgeç arasındaki mesafe de ölçülerek yaklaşık 19 metre olduğu belirlendi.

Tekne Saldırısı: 5 Nisan 2013 Güney Afrika'da bir bot parçalanmış olarak okyanusda sürüklenirken bulundu. İçinde kimse yoktu ve bot incelendiğinde büyük bir şey ile vurulup parçalandığı anlaşıldı. Botun içinden çıkan kamera kayıtları ise korkunç gerçeği sadece daha gizemli hale getirdi. Kayıt da teknedekiler neşe içinde balık avlarken görülmekte, akşam olduğunda ise tekneye bir şey saldırıp batırmaya çalışmakta. Daha sonrada kayıt bitmekte, görüntüleri seyreden uzmanlar tekneye neyin saldırdığını anlayamadı yada parçalanarak batmasına, fakat o esnada birinin köpekbalığı diye bağırdığı duyulmakta. Bu olayda da teknedekilerin cesetleri asla bulunamadı ve olay zaman içinde önemini yitirdi ve her zamanki olaylar gibi bununda fake olabileceği söylentileri yayıldı.

Nasa'nın Çektiği Fotoğraf: 19 Ocak 2014 tarihinde, NASA'nın (MODIS) Aqua uydusu Brezilya'nın güneydoğu kıyıları üzerinde mikroskobik organizmaların oluşturduğu bir çiçek görüntüsü ele geçirdi. Güney Atlantik sularının, kıta sahanlığı boyunca güneyden kuzeydoğuya 800 kilometre kadar uzanan yamalarla karartıldığına dikkat çeken bu resimde, karartının bittiği noktada, beyazın kabarık bulut benzeri görüntünün hemen ucunda bir karartı tespit edildi .Resim yüksek çözünürlükle yakınlaştırılıp bakıldığında bunun dev bir köpekbalığı olduğu görülmekte. Kıvrılmış şekilde yan yüzgeçleri, başının şekli ve kuyruk kısmının inceliği net bir şekilde görülmekte. Resim biraz daha kaydırılıp kıyıya yakın yerde bekleyen büyük otobüsler ile ölçeklendirildiğinde bu köpekbalığının 22 metreye yakın olduğu sonucu çıkıyor . Bu korkunç bir boyuttu ve uzmanlar ile yetkililer panik çıkmasını önlemek için, bunun sadece basit bir gölge olduğunu, küçük bir balık sürüsünün birleşerek oluşturabileceğini vs, sonuçlar üretip insanları yatıştırdılar ve konu kapandı.

Discovery Channel ve Megalodon Canlıları

Yaşayan bir Megalodon'un kavramı, bazı ilginç filmler ve romanlar da üretti ve bunlar hem amatör hem de profesyonel olan pek çok köpekbalığı meraklılarının dikkatini çekti. Hatta Discovery Channel, Shark Week 2012 için Megalodon'a özel bir bölüm ayırdı ve canavarın büyük bir rekreasyonuyla tamamlandı. Bir sonraki yıl için de konuda lider olmak isteyen kanal, yaratığın yapay bir yorumunu yaptı ve bunu Canavar Köpekbalığı Yaşıyor isimli belgeselde sundu. Bu belgesel Dünya çapında bir ilgiyi ateşledi. Pek çok kişi filmdeki görüntülerin ve aktörlerin gerçek olduğuna inanıyordu. 2014 de Shark Week için Discovery Channel Megalodon Lives i bir rehashed sürümü ile tekrar denedi. Bununla birlikte bir yıl önce şaşırmış aynı insanlar şimdi gerçekleri bulmak için çalışmaya başladılar.

Megalodon Gerçekten Neydi?

Megalodon'u dev bir Büyük Beyaz Köpekbalığı olarak düşünmekle birlikte, pek çok araştırmacı, bunun bir benzeri olmayabileceğine inanıyor. Gerçekten, bazıları da yakın türler olabileceğini savunuyor. Büyük Beyazlar gibi davrandı mı? Çoğu araştırmacı muhtemelen benzer olduğunu söylüyor, ancak elbette emin olmanın bir yolu yoktur. Birisi dev bir Büyük Beyaz Köpekbalığını gördüğünde, gerçekten bir Megalodon kalıntısı olabilme ihtimali nedir?Bu açıdan bakarsak, tarih boyunca sayısız belgesiz Megalodon gözlemleri olmuş olabilir.

Dev Dişler ve Büyük Çeneler

Megalodon dişleri tüm Dünyada keşfedilmiş ve bugüne kadar bulunmaya devam edilmiştir. 2016 Şubat da Suffolk, bir adam, bir gün yerel bir nehirde 80'den fazla Megalodon diş bulmuştur. Büyük Beyazlar gibi, Megalodon da testere dişliydi. Modern köpekbalıklarını, müthiş ve korkunç yırtıcılar olarak düşünmekteyken, Megalodon yepyeni bir terör sınıfına girmiş oldu. Sayısız yüzyıldan sonra bile, bazı fosilleşmiş Megalodon dişleri dokunulduğunda keskinliklerini hala korumaktadır. Yalnızca insan olarak balina gibi büyük bir avlarına bu dişler ile neler yapabileceklerini hayal edebiliriz. En büyük Megalodon dişleri, yedi inç uzunluğunda olabilir, bu da yetişkin bir adamın elinin büyüklüğüne eşittir. Megalodon dişleri Büyük Beyaz dişlerinin daha büyük versiyonlarına benzemekle birlikte paleontologlar Megalodon dişleri ve Büyük Beyaz Köpekbalığı arasında yakından ilişki olmadığının kanıtı olarak ufak farklılıklara işaret ediyorlar. Bu Büyük Beyaz'ın Carcharodon yerine cinsi Carcharocles koymak istenmekte. Bu tartışma halen devam etmektedir. Toplamda, Megalodon dişleri Avustralya ve Yeni Zelanda gibi Güneyde ve uzak Kuzey İngiltere ve Danimarka gibi yerlerde de bulunmuştur. Ayrıca Japonya, Hindistan ve Hırvatistan gibi çeşitli yerlerde de pek çok Megalodon dişi bulunmuştur. Bu da Megalodon'un gerçekten küresel bir köpekbalığı olup neredeyse Dünya okyanuslarının çoğunda yaşadığını düşündürmektedir.

Güçlü bir ısırığın kuvveti

Bu köpekbalığı, mirasından bağımsız olarak, hayvan krallığında daha önce veya daha sonrasında görülmemiş bir dizi ısırma kuvvetine sahipti. Araştırmacılar Megalodon 'un 18 tonluk ısırık gücüne sahip olabileceğini hesapladı! Bir T-Rex'in ısırık kuvveti ise bunun yalnızca üçte biri idi. Bugün dünyamızdaki en güçlü ısırık ise tuzlu su timsahında bulunmakta ve yalnızca yaklaşık 3700 kg ye ulaşmakta. Dişlerinin ve çenesinin güçlü bir tahrip edici olduğu açıktır. İlginçtir, bazı araştırmacılar, önce avının kanat yüzgeçlerini ısırmış olabileceğini söylüyorlar. Bu da, Megalodon'un diş cephaneliğini sadece güçlü olmakla bırakmaz aynı zamanda belirli bir hassasiyet de sağlar.

Davranış ve Avlanma Tekniği

Modern Büyük Beyaz Köpekbağına'a çok benzeyen Megalodon, muhtemelen avına sürpriz bir şekilde aşağıdan veya hızla yaklaşan bir pusu avcısıydı. Bu çok aktif bir köpekbalığı olabileceği anlamına geliyordu, balina köpekbalığı gibi devasa ve hantal bir dev değil. Yine, modern Büyük Beyaz gibi. Megalodon'un saldırısı avının sert kemikli kısımlarına, karın kısmına ön kollarına, göğüs kafesi ve üst omurgaları üzerinde dururdu. Bu tıpkı büyük beyazların saldırısına benzerdi. Büyük beyazların aşağıdan kurbanlarına vurmak ve kan kaybından süre sonra geri çekilme tercih ederken, Megalodon aşağıdan kenetlenerek parçalamaktaydı. Megalodon, da balinaları, yunusları, diğer deniz memelilerini ve hatta dev deniz kaplumbağalarını da avladığı için Dünyanın hemen her okyanusunda bulunmuş geniş bir av menüsü vardı, buda herşeyi yiyebildiği için hayatta kalma şansını da arttırmaktaydı. Bugün hala hayatta olsaydı, balinaların kıyıya yakınlığı hesaba katıldığında ve 60 metrelik büyük bir köpek balığı hemen göze çarpacağı için Megaladonun davranışları da büyük ölçüde değiştirmiş olmalıydı.

http://www.kultbilgi.com/megalodon-yasiyor-mu/

2 /