confessions

laik bir hanim

Şarap  · 26 Nisan 2017 Çarşamba

  1. toplam giri 501
  2. takipçi 95
  3. puan 14488

abd'nin ypg'ye vereceği silahlar

laik bir hanim
Alıntı.

Trump'ın onayladığı kararın içeriği resmen açıklanmış değil. Ancak BBC'ye konuşan bir Pentagon kaynağı silahların içeriğini şöyle sıraladı: YPG'ye mühümmat, hafif silahlar, makinalı tüfekler, ağır makinalı tüfekler, iş makineleri, tanklar ve zırhlı araçlar.

erdoğanın abd'ye yanlıştan dönün demesi

laik bir hanim
YPG'ye ağır silahlar gönderilmesi öngörülen kararı onaylayan ABD'ye Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan tepki geldi.

Erdoğan, "DEAŞ terör örgütüyle mücadele bir başka terör örgütü ile yürütülmemelidir. Müttefiklerimizin terör örgütüyle değil bizim yanımızda yer alacağını bilmek istiyoruz. Alınan kararla ilgili endişelerimizi 16 Mayıs'ta Başkan Trump'a ileteceğim. Temenni ederim ki yanlıştan bir an önce dönülür." dedi.

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

"3 milyon Suriyeliye kapısını açan Türkiye oldu. 25 milyar doların üzerinde orada yardım, gerek konteyner gerek çadır kent kurmak suretiyle orada yatırım sayılabilecek adımlar attık.

Bunun yanında terör örgütleri arasında ayrım yapılmaması gerektiğini, iyi terörist, kötü terörist böyle bir ayrıma gidilemeyeceğini ortaya koymaya çalıştık

tarihte bugün

laik bir hanim
10 Mayıs
1497 Amerigo Vespucci, Yeni Dünya'ya doğru yapacağı ilk yolculuk için İspanya'nın Cádiz kentinden ayrıldı.
1503 Kristof Kolomb, Cayman Adaları'na geldi ve burada gördüğü sayısız deniz kaplumbağasından dolayı buraya Las Tortugas adını verdi.
1799 Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Akka'da Napolyon Bonapart'ın komutasındaki Fransız ordusunu yenilgiye uğrattı.
1824 Londra'nın Trafalgar Meydanı'nda bulunan ünlü müzesi The National Gallery halkın ziyaretine açıldı.
1868 Bugünkü adı Danıştay, olan Şura-yı Devlet kuruldu.
1872 Victoria Woodhull, ABD Başkanlığı'na aday olan ilk kadın oldu.
1876 Osmanlı devletinde basına sansür uygulaması başlatıldı.
1907 Anneler Günü, ilk kez ABD'nin Philadelphia kentinde kutlandı.
1908 Anneler Günü, ABD'de ilk kez olarak West Virginia Eyaleti'nin Grafton kentinde kutlandı.
1919 İtilaf Devletleri temsilcileri, Paris'te, Yunanların İzmir'i işgali konusunda karar aldı.
1920 ABD Komünist Partisi kuruldu.
1920 New York'ta mültimilyarder iş adamı Nelson Rockefeller, sahibi olduğu binanın ön cephesine Meksikalı ressam Diego Rivera'nın yaptığı duvar panosunda Lenin resmi olduğu için ressamı kovdu, panoyu parçaladı.
1921 Mustafa Kemal Paşa, TBMM'de Müdafaayı Hukuk Grubu'nu kurdu.
1933 Naziler Almanya'da Heinrich Mann, Upton Sinclair, Erich Maria Remarque gibi yazarların kitaplarını yakmaya başladı.
1940 2. Dünya Savaşı: Winston Churchill, İngiltere Başbakanı olarak görevlendirildi.
1941 2. Dünya Savaşı: Rudolf Hess, İngiltere ve Almanya arasında gerçekleşebilecek bir barış antlaşmasını başlatabilmek umuduyla İskoçya topraklarına gizlice paraşütle indi.
1941 550 Alman uçağı Londra'yı bombaladı, yaklaşık 1.400 sivil öldü.
1960 ABD'ye ait USS Triton nükleer denizaltısı Dünya çevresini su altından dolaştığı ilk seferini tamamladı.
1961 TBMM, nispi temsil seçim sistemini kabul etti.
1971 Sıkıyönetim yasasında değişiklik yapıldı. Gözaltı süresi 30 güne çıkarıldı.
1978 İstanbul, Beyoğlu'ndaki tarihi Çiçek Pasajı çöktü. Enkaz altında kalan 12 kişi öldü, 16 kişi yaralandı.
1981 François Mitterrand, üçüncü kez katıldığı seçimlerde Fransa Cumhurbaşkanı oldu.
1993 Tayland'da Kader Oyuncak Fabrikası'nda çıkan bir yangın çoğu çocuk denecek yaşta genç kadınlardan oluşan 188 işçinin ölümüne yol açtı.
1994 Güney Afrika Cumhuriyeti'nin ilk siyah devlet başkanı Nelson Mandela göreve başladı.
1996 DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'in başbakanlıktan ayrılmadan 22 gün önce örtülü ödenekten 500 milyar lira çektiği açıklandı.
2001 Gana'da bir futbol maçında çıkan kargaşa ve panik sonucunda 120 seyirci yaşamını yitirdi.
2002 Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Paris'te bir tren garının zemininde gerçekleştirdiği fotoğraf eylemini sona erdirdi.
2008 Türkiye'de ilk kez Psikologlar Günü kutlandı.
2008 Galatasaray, Gençlerbirliği OFTAŞ'ı 2-0 yenip Fenerbahçe'nin Trabzonspor'a 2-0 yenilmesi ile 17. Şampiyonluğunu ilan etti
2010 Deniz Baykal CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa ettiğini açikladı.

beklemek

laik bir hanim
İnsanın dünyasını siken eylem..

Hayatım boyunca bekledim sevdiğim adam gelir diye bekledim yıllarca bekledim... Geldi. Asker oldu Hakkari de her gece korkuyla, hıçkırıkla bekledim uyuyabildigim tek zamanlar izinde olduğu güvende olduğu zamanlardı. Askerlik bitti geldi. Ayrıldık.
Bekledim... Gelmedi. Vazgeçtim başka bir hayalim gerçekleşir diye bekledim ben bekledikçe herşey daha kötüye gidiyor gibiydi ama beklemekten vazgecmedim Ege eczacılık kazandım hayallerimden biriydi beklememin karşılığını alacaktım, alamadım annemi kaybettim kayıt yapmadım kardeşim ben ve babam kalmıştık sonra ki sene sınava giremedim kardeşim daha küçüktü bana emanetti. Bekledim babamın kendine gelmesini. Gelmedi ve ben beklemeye devam ettim. Bir karar aldım üniversiteye yaşadığım şehirde gidecektim öyle yaptım ve o sene mimarlığı kazandim.. okul ev işleri kardeşim derken herşey çok zordu yine bekledim. 2. Sınıfta aşık oldum sene sonunda yüzük taktık. Eşim yani o zaman yüzük taktiğim adam hayatıma Hızır gibi girmişti artık hiç birseyi beklemiyordum beklediğim şeyin olduğunun farkindaydim şimdi evliyiz hayatım çok güzel esim ben ve kardeşim birde bebek var beklediğimiz :) 4 aylık bekliyoruz... Bazen beklemekten başka çare yoktur pes etmeden beklemek gerek.

artık türkiye'de yaşayabileceğine inanmamak

laik bir hanim
Bunun bir çok sebebi var sosyal çevre, eğitim düzeyi, ülke ekonomisi, işsizlik ama en önemlisi yobazlığın hakimiyeti yavaş yavaş ele geçiriyor olması.

Artık istediğim eteği giyerken bir an duraksıyorum birinin durup dururken saldırma olasılığı hiç düşük değil ayrıca o saldırganın serbest bırakılma ihtimali oldukça yüksek.

Sonra çocuklarımı düşünüyorum 10 yılda bu kadar değişen ülke 10 yıl sonra nasıl olur diye. Çocuklarım için daha fazla burda kalamam diyorum.

Eğitim kötü bugün bir çok üniversite mezunu işsiz 10, 15 yıl sonra tıp mezunları bile işsiz kalacak böyle bir ülkede kendini geçip yine çocuklarını düşünüyorsun.

Ve dahası aklıma onca şey geliyor ve sadece bir tanesi bile bu ülkede artık yaşamamam için yeterli neden.

Birde işin mücadele boyutu var... Neden mücadele edip yaşadığımız yeri değiştirmiyoruz derseniz hala akp'nin ℅50 oy aldığı bir ülkede mücadele edecek gücüm inancım yok

alakasız insanların alakasız eleştiride bulunması

laik bir hanim
Sağcıların komünizm eleştirisi örnek gösterilebilir.
Emek sermaye çelişkisini bilmeyen, das kapitalin adını duymayan ama buna rağmen "gomunizimde dohtorla çöpçü aynı mayışımı alacak yauv" demeleri gibi.

Ya da anarşiz mi "kaos" yaşanır gardeşim. Diye eleştiren ülkücü genç gibi.

Ya da sosyalizm hakkında hiç birşey bilmeyip "yav pkk falan geç onları devletimize ihanet etmeyiz biz" diyen erzurumlu arkadaşım.. (PKK nin sosyalizm ile ne alakası var o.c)

Daha da uzar bu liste ama cahilin eleştirdiği herşey buna örnektir.

türk müsünüz

laik bir hanim
Türk müsünüz?
Artık bu soruya cevap vermeniz eskisi kadar kolay olmayacak. Bu yazıyı okuduktan sonra “Evet ben Türküm, Kürdüm, Arabım…” demeden önce epey düşünmek zorunda kalabilirsiniz. Eğer aşırı milliyetçi görüşleriniz varsa baştan uyarıyorum, yol yakınken geri dönün, okumayı hemen bırakın, mavi hapı alın ve eski halinizde devam edin. Yok, eğer kırmızı hapı alırsanız, unutmayın ki hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak…

2005 yılında National Geographic tarafından başlatılan 'genom' projesi oldukça hızlı ilerledi, 2007'de insanoğlunun gen haritası çıkarıldı ve bugün artık milletlerin akrabalık ilişkilerini belirleyecek yeterli bilgiye sahip durumdayız. Öyleyse yolculuğa başlayalım -Morpheus'un dediği gibi- görelim bakalım tavşanın yuvası ne kadar derinlere gidiyor.

Y-DNA testlerinin sonucuna göre ilk erkek bundan 60 ila 80 bin yıl önce Afrika'da, bugünkü Kenya-Etiyopya civarında yaşadı. Hesaplama tekniklerinden kaynaklanan farklı sonuçlardan dolayı ben ortalamayı alarak 70 bin yıl diyeceğim. Yeryüzündeki 3,5 milyar erkekten DNA örneği alıp y-kromozomunu takip ederek geriye gittiğimizde görüyoruz ki bütün erkeklerin ortak atası 70 bin yıl önce yaşayan bu kişi.

Bu arada neden 'erkek' sözcüğüne vurgu yaptığımızı hemen açıklayalım; Y-Kromozomu yalnızca erkeklerde var, anne tarafından soyağacınızı belirlemek isterseniz mitokondrial DNA testi yaptırmanız gerekiyor. Y-Kromozomunun görevi cinsiyetin belirlenmesidir. Yani erkek çocuk sahibi olamayan beylerimiz 'bana bir erkek evlat veremedin' diye kadını suçlamak yerine bu durumdan kendi y-kromozomlarını sorumlu tutsalar daha doğru bir iş yapmış olurlar.

Yeri gelmişken şunu da hemen belirteyim; kromozom, gen, mitokondri gibi bilimsel sözcükler gözünüzü sakın korkutmasın, bu yazıda mümkün olduğunca teknik terminolojiden uzak durmaya çalışacağım. Ama ister istemez lise yıllarından kalan biyoloji, coğrafya biraz da tarih bilgimizi zorlamak durumundayız. Mesela, biz insan türünün bilimsel adımızın 'homo sapiens' olduğunu bilmenizde yarar var. Hayalen 70 bin yıl öncesine gittiğimizde görüyoruz ki yeryüzünde bir erkek homo sapiens ve onun ailesi yaşıyor. Yani bugünkü Japon, Alman, Türk, Arap, İngiliz, Kürt, Rus herkesin ortak dedesi bu kişi, dünyanın başka hiçbir yerinde insan yok, ilginç değil mi? Hepimiz tek kişinin torunlarıyız.

Bilim adamları dini inançları çalışmalarına referans almaktan pek hoşlanmasalar da bu homo sapiense Kitab-ı Mukaddes'e atfen 'Adam' yani Hz. Adem adını taktılar. Bu ilk erkek ve onun çocukları doğal olarak ortak genetik özelliklere sahiptiler. Yani ten, göz rengi gibi fiziksel özellikler benzerdi. Ancak bu genetik özellikler zaman içinde değişti, binlerce yıl süren yolculukla bu insanların torunları Afrika kıtasına dağıldılar, bir bölümü kuzeye, bugünkü Mısır ve Filistin yönüne hareket ederken 60 bin yıl önce ilk defa Afrika kıtası dışına çıktılar; Güney Asya, Uzak Doğu ve Dünyanın her yanına göç ettiler. İşte bu göçlerin sonucu farklılaşan coğrafya ve iklim şartları insanların genetik yapılarında mutasyonlara yol açtı.

Y-kromozomunda meydana gelen her genetik değişim (SNP-Single Nucleotide Polymorphism) bir harf ile kodlanarak 'Haplo-Grup' adı veriliyor. Aşağıdaki kronolojik cetvele baktığımızda görüyoruz ki ilk SNP mutasyon ile BT Haplogrubu oluşuyor. Aradan birkaç bin yıl geçince bir başka genetik değişim CT haplogrubunu oluşturuyor ve bu değişimler dallanarak günümüze kadar devam ediyor. Bu makalede National Georgraphic verilerinden çok Dr. Stephen Oppenheimer ve Eupedia araştırmaları esas alındığından, yukarıda sözünü ettiğim gibi zamanlama farkları vardır.

Bu bilgiler ışığında genetik değişim ağacına bir göz attıktan sonra kaldığımız yerden devam edelim.

European Haplogroup Y-Tree

Bu şemada yalnızca Avrupa'da yoğun olarak görülen haplogruplar belirtilmiştir. Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında bulunan haplogruplar, ayrıca her haplogrubun da alt grupları olduğunu düşünürsek hepsini tek şemada göstermek neredeyse imkansız. Bu nedenle sadece Avrupa kıtasında en çok görülen haplogrupları kısaca tanımakta yarar var:

Haplogruplara göre Avrupa'nın etnik yapısı

Mezolitik Avrupalılar:
I1: Ön-Germen (İskandinav)
I2b: Ön-Kelt-Germen
I2a1: Sardunya, Iberia
I2a2: Adriyatik, Tuna havzası

Neolitik göçmenler:
N1c1: Uralo-Fin, Baltık, Sibiryalı
G2a: Kafkasya, Greko-Anadolu
E1b1b: Kuzey Afrika, Yakın Doğu, Balkan
T: Orta Doğu, Doğu Afrika

Bronz çağı göçmenleri:
R1a: Balto-Slav, Germen, Hint-İran
R1b: İtalo-Kelt, Germen, Hitit, Ermeni
J1: Kafkasya, Mezopotamya, Semitik
J2: Greko-Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya

Pek çoğumuzun bu grupları tek tek inceleyip harf ve rakamlarla belirtilen kodları yorumlaması zor olabilir. Örnek olarak R1a haplogrubunu inceleyelim. Yukarıdaki şemaya baktığımızda bu grubun 25 bin yıl önce tahminen Doğu Avrupa veya Güney Asya'da oluştuğunu görüyoruz. Daha çok Slav ve Germen'lerde rastlanan bir haplogruptur.

Aşağıdaki grafiğe baktığınızda bugün Rusya, Ukrayna, Polonya gibi Slav ülkelerinde yoğun olduğunu göreceksiniz. Buradan yola çıkarak R1a'nın sadece Rus veya Slav halklarının geni olduğunu söyleyemeyiz. Evet, Slavların ataları R1a haplogrubundandır, ancak 25 bin yıl önce ortaya çıkan bu grup %19-27 oranında Norveç ve İsveç'te de görülüyor. Demek ki R1a hem Slav hem de İskandinav milletlerinin ortak atasıdır. Bir anlamda bu uluslar barındırdıkları R1a oranı kadar birbirleriyle akrabadır denebilir.

European genetics

Şimdi bir başka tipik Avrupa haplogrubu olan R1b'yi inceleyelim. Bu genetik grup İspanya, Fransa, İngiltere gibi Batı Avrupa ülkelerinde yoğun olarak karşımıza çıkıyor. R1b yaklaşık 23 bin yıl önce oluştu, kronolojik şema R1a ve R1b'nin ortak ataları R1'in 28-30 bin yıl önce doğduğunu söylüyor. Bu ne demektir? Bu demektir ki, 30 bin yıl geriye gittiğinizde Fransız, İngiliz, Rus kalmıyor büyük ölçüde akraba oluyorlar. Eğer 45 bin yıl geriye giderseniz bütün Avrupalılar IJK haplogrubundan olup aynı dedenin torunlarıdırlar.

Bu noktada milliyetçilik kavramını tatsızlaştıran bir durumla karşılaşıyoruz. IJK için Rus, Alman, İngiliz, Fransız, İsveç, Türk, Arap diyemiyoruz, çünkü bu isimler sadece son birkaç bin yılda ortaya çıktı. Katı ırkçılar için gerçekten zor bir durum, bugün nefret ettiği millet ile aynı soydan olduğunu öğrenmek üzücü olsa gerek.

Bu kadar bilgiden sonra artık Türkiye'ye gelme zamanıdır. Eminim ki buraya kadar yazdıklarımızı dikkatle okumuş olanlar yukarıdaki haritada Türkiye'nin grafiğine baktıklarında bu renklerden hangisinin Orta Asya'dan gelen atalara ait olduğunu bilmek istiyorlar. Sizi daha fazla meraklandırmayacağım, ama daha önce bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Diğer ülkelerin gen grafiğine bakıp Türkiye ile karşılaştırdığınızda gözünüze çarpan ilginç bir şey yok mu? Mesela Rusya'nın yarısı sarı, Polonya'nın yarıdan fazlası, Fransa'nın %60'ı kırmızı, İngiltere hakeza büyük ölçüde kırmızı…

Türkiye'ye baktığımızda adeta bir gen mozaiği görüyoruz, neredeyse hiçbir haplogrup baskın değil. Eğer yeşil renk dikkatinizi çektiyse karar vermekte acele etmeyin. Yeşil, J1 ve J2 gruplarını simgeliyor, bunlar Orta Asya doğumlu değil. Nitekim bu araştırmayı yapan kaynak Türkiye için özel bir not düşmüş, tercümesi aynen şöyle; “Türkiye, bu tabloya alınmayan Afrika ve Asya haplogruplarını da (A, ExE1b1b, C, H, L, O, R2) %8.5 oranında barındıran tek ülke…”

Bu kadar millet olur da bunların arasında Orta Asya'dan göç eden ataların genleri olmaz mı, elbette var: Q haplogrubu, oranı %2. Bir başka Orta Asya/Sibirya haplogrubu ise N. Bugün özellikle Finlandiya ve Baltık ülkelerinde görülen bu genetik grubun da 20 bin yıllık Ural-Altay geçmişi var. Türkiye'deki oranı ise %4. Buna diğer Orta Asya ve Sibirya orijinli haplogrupları da eklersek yine de %10'u geçmiyor. Bilim bazen bizleri hayal kırıklığına uğratabiliyor.

Q ve N haplogruplarının ortak atası ise 36 bin yıl önceki 'NOP' haplogrubu. Kronolojik cetvele baktığınızda kimlerle akraba olduğunuzu göreceksiniz. Evet, gözlerinize inanın, bütün Avrupa ve Orta Asya milletleri 36 bin yıl önce aynı soydan türediler. Tipik Avrupalılar olan R1a ve R1b'nin atası olan R haplogrubu 30 bin yıl önce Orta Asya'da doğdu.

Pek çok kişinin gen testine sıcak bakmadığını biliyorum. Son zamanlarda komplo teorilerine iyice kendimizi kaptırmışken birilerinin bu genetik araştırmaları şiddetle reddedeceğini de tahmin edebiliriz. Ama Galileo'nun dediği gibi bilim inkar kabul etmiyor, bazıları 'hayır olmaz' dese de Dünya dönmeye devam ediyor. Sanıyorum benim gibi merak yönü paranoyasından ağır basanlar biraz tedirgin olsalar da “bir de ben öğreneyim atalarımın kimler olduğunu” diyeceklerdir. Bilim insanları bu hızla giderlerse yakın bir gelecekte bütün insanlığın soyağacını yapacaklardır, sanıyorum herkes çok yakında kiminle ne kadar akraba olduğunu öğrenecek.

Genetik soyağacı sadece bireylerin hayata bakışlarını değil, belki devlet yapılarını da sarsacak yeni bir çığır açmak üzere dersek biraz abartmış mı oluruz? Bence hayır, belki bu konunun önemini ifade etmek için bugün söyleyeceğimiz her şey az bile kalır. Kırmızı hapı alıp bir an önce gerçekle yüzleşmeyenlerin başı yakın gelecekte çok ciddi ağrıyabilir. Bu genetik çalışmaların Fransa'dan dünyaya 200 yıl önce yayılan ulus-devlet modelini nasıl etkileyeceğini önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Bugünkü millet anlayışımızın temeli dile dayanmaktadır. Yani aynı dili konuşan insanlar aynı milletten sayılırlar. Dillerinin yakın olduğu nispette milletler birbiriyle akraba olarak kabul edilir. Türkçe-Özbekçe-Azerice gibi...

Ama diğer taraftan genlere baktığımızda Ural-Altay dil grubunun lehçelerini konuşan bu milletlerdeki Sibiryalı ataların geni çok az iken Finlandiya'da %58 gibi büyük bir oranda karşımıza çıkıyor. Görünen o ki bilim geçmişte pekçok defa yaptığı gibi dogmaları bir kez daha yıkmak üzere. Bazı rejimler varlıklarını devam ettirmek istiyorsa 'ulus' kavramını bilimsel verilere göre yeniden tanımlamak zorundalar. Bu durumu şu an için tehlike olarak algılamayanlar unutmamalıdır ki Fransız ihtilali akabinde kraliyet giyotin altında son bulurken ne Romanov'lar ne de Osmanoğulları henüz doğmuş olan cumhuriyet rejimini ve ulus-devlet modelini kendi saltanatları için bir tehlike olarak görmüyorlardı. Ancak geleceği görmeyi başaran ve yeni şartlara adaptasyon sağlayan kraliyet aileleri bir şekilde varlıklarını sürdürüyorlar. Galiba öngörü yeteneği herkese nasip olmayan bir ayrıcalık…

İlgilenenler Avrupa ülkelerinde bulunan haplogrupların % oran tablosunu aşağıda görebilir. Buna milletlerin akrabalık derecesi de diyebiliriz. Tabii bütün bunlar y-kromozomunun hikayesi, yani baba tarafından soyağacı. Bir de mitokondrial DNA testi var, acaba anne tarafından kim kiminle akraba? Belki bir dahaki sefere de onu anlatırım.

Murat D.Mirza

deniz gezmiş

laik bir hanim
Deniz Gezmiş, 27 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğdu. Annesi ve babasının öğretmen olması nedeniyle ilk ve ortaöğremini Sivas'ta yaptı.
Ardından liseyi İstanbul'da okudu. 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi'nin Üsküdar ilçe başkanlığına aday oldu. Deniz Gezmiş henüz lise yıllarındayken tanıştığı sol görüş ile genç yaşta kendini eylemlerin ortasında buldu. 31 Ağustos 1966 tarihinde Ankara'dan İstanbul'a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin, Taksim Anıtı'na çelenk koymaları sırasında Türk-iş yöneticilerini protesto eden grupla beraber yaptığı eylem sonucunda tutuklanarak gözlatına alındı. Bu olay Deniz Gezmiş'in ilk gözaltına alınmasıydı.
Deniz Gezmiş 1966 yılının Kasım ayında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talebe Fedarsayonu'nunda çıkan olaylarda arkadaşları ile gözaltına alındı ancak kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967'de ise öğrenci örgütlerinin düzenleddiği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağının yakılması nedeniyle tekrar gözaltına alındı.
30 Ocak 1968'de hukuk fakültesindeki arkadaları ile birlikte Devrimci Hukuklular Örgütü'nü kurdu ve hemen ardından 7 Mart 1968'de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan devlet bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için bir kez daha tutuklandı. 2 Mayıs 1968'e kadar tutuklu kalan Deniz Gezmiş, yargılandı ancak beraat etti.
12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adı verilen grupun lideri olarak Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan Deniz Gezmiş, öğrenci haklarının elde edilmesinde etkili oldu. 30 Temmuz'da 6. Filo'nun İstanbul'a girişini protesto etmek suçundan tutuklandı.
Deniz Gezmiş, Milli Demokratik Devrim görüşünün öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. 1968 yılında yapılan öğrenci eylemlerinde Cihan Alptekin, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Mustafa İlker Gürkan, Cevat Ercişli, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Erim Süerkan ile birlikte Devrimci Öğrenci Birliği'ni kurdu. Ardından 1 Kasım 1968'de Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı'nın da içinde bulunduğu AÜTB, DÖB ve ODTÜÖB'nin de içinde bulunduğu “Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü”'nü düzenledi. 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisinin İstanbul'a gelişini prototesto etmek amacıyla düzenlenen eylemde tutuklandı ancak tekrar serbers bırakıldı.
Deniz Gezmiş bu dönemde 2-3 aylık tutuklanma süreçleri geçirdi. 16 Mart 1969'da İstanbul Üniversitesi'nde düzenlediği öğrenci hareketleri nedeniyle 19 Mart'ta tutuklandı ve 3 Nisan'a kadar tutukluluğu devam etti. Ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencilerinin düzenlediği protesto gösterilerine önderlik etti. Çıkan çatışmalarda yaralandı. 23 Haziran 1969'da TMGT'nin toplsndığı 1. Devrimci Miliyetçi Gençlik Kurultayı'nsa FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir program hazırladıktan sonra hakkında tutuklama kararının olmasından dolayı Filistin'e kaçtı.
1 Eylül 1969'a kadar Filistin'de kaldı. Bu dönemde üniversiteyi işgalden dolayı Hukuk Fakültesin'den atıldı. 23 Eylül 1969'da hukuk fakültesinde olduğu bir sıra polis tarafından yakalarak gözaltına alında da 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ardından Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi'nde Battal Mehetoğlu'nun sağcılar tarafından öldürülmesi olayında okulda yapılan aratırmalarda Deniz Gezmiş'e ait olduğu önesürülen silahların ele geçirlmesi üzerine hakkında tekrar tutuklama kararı çıkarıldı. 20 Aralık 1969'da tutuklanan Deniz Gezmiş, 18 Eylül 1970'e kadar hapis yattı.
Hapisten çıkmasından sonra öğrenci hareketlerinden uzaklaştı ve Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu kurdu. Türkiye'de silahlı mücedele veren ilk siyasi örgüt olan THKO, bağımsız ve demokratik bir Türkiye için mücadele yürürttü. Sosyalist gençliğin katıldığı bu örgüt Hüseyin İnan, Sinan Cemgil, Yusuf Aslan, Alparslan Özdoğan, Deniz Gezmiş ve Cihan Alptekin tarafından kurulmuştu. Bir takım eylemlerden sonra 4 Mart 1971'de yayınlanan bir bildiri ile örgüt kamuoyuna tanıtıldı.
İlk silahlı eylemleri 29 Ocak 1970 tarihinde verdi ve 12 Mart dönemi boyunca faaliyetlerini dürdürdü. Daha sonra bu örgüt içinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş'in de bulunduğu idam kararının iptali için çalışmalarda bulundu. Kadir Manga ve Alparslan Özdoğan'nın Nurhak'ta, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna'nın Kızıldere'de öldürülmesinden sonra Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'nın idamıyla bu örgüt dağıldı.
Deniz Gezmiş, 11 Ocak 1971'de Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adına Ankara İş Bankası, Emek Şubesi'nin soygununda yeraldı. Bu sırada Deniz Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkarılmıştı ve polisten kaçmaktaydı. 1971 yılında gerçekleşen 12 Mart darbesinin hemen ardından Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a giderken motorsikletlerinin bozulmasıyla gelen ihbarla 16 Kasım 1971'de tutuklandı. Gemenek'te yakalandıktan sonra Kayseri'ye getirildi. Ardından Ankara'ya o dönem içişleri bakanı olan Haldun Menteşeoğlu'na götürüldü.
16 Temmuz 1971'de Sıkıyönetim Mahkemesi, Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki, Baki Tuğ savcılığında toplandı. 9 Ekim 1971'de son bulan mahkeme'de TCK'nın 146. maddesinin ihlali gerekçesiyşe 9 Ekim 1971'de idama mahkum edildi. 6 Mayıs 1972 tarihinde Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile birlikte saat 1.00-3.00 arasında Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.
Deniz Gezmiş'in son istekleri hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Yazar Erdal Öz'ün yaptığı görüşmlerde en son olarak Rodrigo'nun Aranjuez Konçertosunu dinlemek ve bir bardak çay içmek istediği geçse de avukatı bunu doğrulamamıştır. Ancak ölümünden sonra kendisi gibi devrimci arkadaşı Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istediği babasına yazdığı mektupta yerlamaktadır.
Deniz Gezmiş'in babasına yazdığı son mektup…
“Baba,
Mektup elinize geçtiğinde ben aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.
Oğlun Deniz Gezmiş. Merkez Cezaevi”

efsane film replikleri

laik bir hanim
- evet arkadaşlar, minibüsümüzü almışık, bundan sonra alibeyköy hattında çiçek abbasın da minibüsü çalışacak, herkeşe benden çay!
+ ben istemem.
- peki, şakir'e çay yohk.
+ ne demek şakir
- adını mı değiştirdin
+ sen bana nasıl şakir dersin lan kelek!
- ne diyem mesela mahmıt mı diyem, şakir!
+ şakir abi, dayı, ağa diyeceksin.
- o günler bitti şakir.
+ ne demek bitti.
- baya bitti demek. ikimizin de minübüsü var, kardeşinim artık şakir.
+ vay anam benim, kardeşim abbas'a bak be. ne çabuk bitirim oldun be anam.
- oluruz be anam.
+ ulan bu kıyafetlerle şebeğe dönmüşsün ayı, güya beni taklit ediyor ha
- ulan biz yigidin harman olduğu yerden gelmişik, tavuk

(bkz:çiçek abbas)
31 /