confessions

irusless

Yazar  · 30 Nisan 2017 Pazar

  1. toplam giri 283
  2. takipçi 3
  3. puan 4567

şeyh said

lazman
Şeyh Said (Şeyh Said Palevi, Şeyh Said Pirani),
doğum: 1865 ya da 1866; Palu, Elâzığ - ölüm: 29 Haziran 1925, Diyarbakır.

kendi adıyla anılan Şeyh Said İsyanının lideridir.

Şeyh Said'e bağlı kişilerin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde (Diyarbakır ilçesi Dicle) arama yapan bir jandarma müfrezesiyle çatışmaya girmeleri (13 Şubat 1925), kısa sürede genişleyecek yaygın bir ayaklanmanın kıvılcımını oluşturdu.
Genç vilayetinin kazası Darahini'yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı. Başlangıçta isyan İslam şeriatının tesisi adına başlatılmış ise de sonradan Kürt istiklâl hareketine çevrilmiştir.

kendisine bağlı adamları ile birlikte 29 Haziran 1925'te Şark İstiklal Mahkemesi tarafından Diyarbakır Dağkapı Meydanında idam edilmiştir.

din dersinde sadece islam görmemiz

rigmo
sorgulamaya sebep olabilecek durumdur.
din hocasına ilkokulda şuna benzer bir şey sormuştum. (tabi bu kadar derli toplu değildi);
"şeytan, meleklerin hocasıymış. melekler itaat edip sorgulamıyorsa şeytan nasıl sorgulamış? öğretmen olmak için, önce öğrenci olmak gerekmez mi?" demiş ve istediğim cevabı alamamıştım. din eğitimim aileden dolayı, ileri düzeyde olduğundan o din dersine kadar zaten camilerden çıkmayan çocuktum. sorgulamak için bol bol vaktim olmuştu.

g.o.r.a replikleri

kargalı karga paşa
-Benim adım Erşan Kuneri. Pornocu muyum ben? Donla sevişecek diyosam donla sevişecek!

-bu, bu... mavi donun var mı?
-var abi.
-yaz, "donunu kendi getiriyor tophaneli, insan gibi değil, hayvan gibi istiyorum, anladın mı? hayvan gibi!
- her zaman abi.
-Filmin adı darrrbeli matkap! Dağılın! Faruk gelsin.


-Hayırdır faruk dışarda tank göruyorum kutlama mı var?

tüm dinlerin yalan olduğunun kanıtı

madman
Tanrı'dan başlarsak, Öncelikle, olmayan bir şeyin yokluğu kanıtlanamaz, uçan pembe fillerin olmadığını kanıtlayamayacağınız gibi. Fakat belirli tahlillerle, sadece biraz beyninizi kullanarak size düşündürmeyi, sorgulamayı öğreteceğim. Tabii bu konuda tabularınız varsa ve ben kesinlikle sorgulamam diyorsanız yazının devamını okumayın. evet evet tam burada bırakın gidin.

konya gibi bir yerde Müslüman bir ailede namazlı abdestlii ve dinine düşkün bir gençtim. hatta o kadar ileri bir seviyeye ulaşmak istedim ki neden kuranı Kerim'i okuyup dinimin kitabını anlamayayım dedim. tüm bu sorgulama işi bu olaydan sonra başladı. Şimdi sizlere sorgulama evresinde öğrendiğim yaşadığım tüm olayları anlatacağım. Dikkat!

Sonsuz güçlü bir tanrı düşünüyoruz. bu tanrı imtihan ediyor her şeye gücü yetiyor, mükemmel bir varlık. tam anlamıyla kusursuz olan bir varlık hiçbir şey yapmaz, hele ki kendisini tapması için küçük ve değersiz varlıklar yaratması, tapmamayı seçilebilmek için irade vermesi, kendini göstermemesi ve bunun sonucunda varlığına inanmıyor onları işkenceyle cezalandırması onu kusursuz Değil, onu hayal edenler kadar kusurlu yapar.
- Ölmeye ve öldürmeye dayalı bu dev gladyatör arenasını yaratması onun tanrı değil sadist bir varlık olduğunu gösterir. Sürekli kusursuz bir düzenden bahsediyorlar ama aslında kusursuz bir düzen yok. örnek vermek gerekirse guguk kuşlarının diğer kuşların yuvalarına yumurta bıraktığı ve o yumurtadan çıkarak guguk kuşunun diğer kuşun yumurtalarını aşağı atıp o yuvanın yavrusu taklidi yaparak kendini beslettiği, anne kuşun da aradaki dev farkı anlamadığı kusurlu bir düzen vardır.(nat. geo. belgeselinde izleyebilirsiniz)
-başka bir örnekte, eşek arılarının bir örümceğin içine yumurta bırakması ve çıkan arıların örümceği canlı canlı içten yiyerek beslenmesi kusurlu bir düzenin göstergesidir.
Bir diğer Örnekte erkek aslanın çiftleşebilmek için diğer erkeklerin bütün yavrularını öldürülmesi ve bunun gibi hayvanların birbirine yaptığı inanılmaz eziyetler kusurlu bir düzenin parçasıdır.

-Doğa modern bir metropol değil bir gecekondu şehridir. gecekondu şehirleri aynen doğa gibi herkesin hayatta kalmak için boşlukları doldurduğu bir düzendir.

-Çocukken ölen bir insanın doğrudan cennete gideceği söylenir eğer bu hayatın amacı gerçekten bir imtihansa o zaman küçük bir çocuğun ölmemesi gerekir. imtihana gelmiş birinin sınava girmeden direk cennete gitmesi sınav kağıdı kalmadığı için bazı öğrencilerin direk sınavı geçmesi kadar büyük bir adaletsizlik ve saçmalıktır.

-Evrenin kendisi de kaos halindedir. mükemmel bir tanrı tarafından kurulup, ayarlanıp, çalıştırmamıştır. defalarca kere değişim geçirmiştir. dünya, bir gezegenle çarpışarak ayı oluşturmuştur, defalarca kere göktaşına maruz kalmış, defalarca kere süper volkanlardan, buz devirlerinden, Türlerin çoğunun yok olmasından geçmiştir.
İnançlı inançsız ayırmadan dünyanın her yerinde doğal felaketlerle rastgele insanlar sürekli ölmektedir. bunların hiçbiri kusursuz bir tanrının eliyle hazırladığı bir evrende var olamaz.

-Mesela insanda hiç bir dış etken olmadan doğuştan gelen genetik bozukluktan kaynaklanan öldürücü veya ömür boyu sakat bırakan hastalıklar, insanın mükemmel olmadığının en büyük kanatlarıdır.

-Bir yaratıcı var mı yok mu bilmiyoruz fakat dinler kesin olarak insanlar tarafından yazılmıştır.

-Birbirinden izole yaşamış farklı topluluklar, bilimsel yetersizlikler nedeniyle sadece kendi bulundukları coğrafyada, yaşadıkları olayları anlatan efsaneler üretmişlerdir.

-Mesela İslam dininde yaz kış gibi farklı mevsimlerin, buzulların, Yanardağların açıklaması yapılmamıştır. Yanardağa yakın yaşayan kabilelerde öfkelenen volkan tanrıları varken, farklı mevsim yaşayan topluluklarda soğuğun habercisi olan tanrılar vardır.
Gökkuşağı gören bir toplumun mitolojisinde renkli yılan tanrısı, türkler gibi doğaya önem veren topluluklarda ise ilk insanların kaynağı olan hayat ağacı bulunur.

-Yaratılış Mitolojilerinin sayısı yüzün üzerindedir.
Herhangi birine soracak olursan oda bu mitolojilerin hepsinin insan uydurması olduğunu söyleyecektir, tabii ki kendininki hariç.

-----Bu noktada sorulması gereken soru şudur: "neden diğer 100 küsür yaratılış hikayesi gerçek değil de benimki gerçek? neden bir peygamberin hira dağında konuştuğu, domuzu ve alkolü yasaklayan, namaz, oruç gibi ibadetler talep eden, sonra ilk insanı bir çift olarak 7000 yıl önce çamurdan yaratan, insanları öldükten sonra cennete ya da cehenneme koyacak olan tanrı hikayesi gerçek de, mesela ilk insanın hayat ağacından geldiği hikaye uydurma?

---- bu soruyu sormak ilk adımdır ve cevabı evet o da gerçek değildir.


-Musa'nın peşine düşen ve takip sırasında ölen firavun olayı hiçbir tarihi kayıtta yoktur. bu kadar büyük bir olayın yani 2 milyon kişinin Mısır'dan kaçmasını, Firavun'un bütün ordusuyla bu kölelerin peşine düşmesinin ve geri dönmesinin Mısır kayıtlarına geçmemesi imkansızdır. Mısır'da firavun ve ordusunun bir anda yok olduğu bir dönem olmamıştır. yarılan denizin içinde bulunan asker ve at arabaları ile ilgili de hiçbir kalıntı bulunamamıştır.

-Adem ve çocukları ve bütün peygamberler bellidir. İstediğiniz kaynaktan hayat ağaçlarına bakabilirsiniz. yaklaşık 7000 yıl önce yaratılmıştır. ancak insan şimdiki haliyle bile 250.000 senedir yaşamaktadır. 12.000 sene önceye ait tarımla uğraşan insan kalıntıları hatta daha ilkel İnsanlara ait 1.200.000 yıllık taştan aletler bulunmuştur.

-Diğer efsanelerde olduğu gibi semavi dinler de coğrafyalarının ve zamanının dışındaki olaylardan bahsetmez. buzul çağından, dinozorlardan, mamutlardan hatta o coğrafyada bulunmayan penguen, kanguru gibi hayvanlardan bahsedilmez.

-Güneş, ay ve yıldızlardan bahsedilirken, gezegenler görünürde yıldıza benzediği için gezegenlerden ayrıca bahsedilmez, onlar için şeytanın atış taneleri ifadesi kullanılır.(Mulk 5)

-Biri size bu evreni yaratan tanrı ile iletişime geçtiğini ve bu tanrının her şeye gücünün Yettiğini, zamanında başka kavimlere de peygamberler gönderdiğini ama ona inanmayı reddettikleri için felaketlerle yok edildiğini söylese(Nuh tufanı olayı, Lut kavmi vs) ve sizden de kötü kalpli mekkelilere karşı savaşmanızı istese, neden yine bu gücünü kullanıp Mekkelileri yok etmiyor?
Bu savaşın sizin için bir imtihan olduğunu, size meleklerle yardımcı olacağını ve asla yenilmeyeceğinizi söylese, daha sonra uhud savaşında yenilseniz, bunun da imanınızı sınamak için bir imtihan olduğu söylense, seneler sonra Moğollar Müslümanları dümdüz ederken bu bahsedilen melekler ortalıkta gözükmese, Moğolların başına hiç bir felaket gelmese Ve biri hala çıkıp bunlar da İmanınızı sınamak için bir sınav dese ne düşünürsün?

-Musa, firavunun karşısında bastonunu yılana çevirmiş.(yersen) madem inandırmak istiyorsa kendisini gösterseydi? eğer imanını sınamak için kendini göstermediyse o zaman bastonu neden yılana çevirdi?

-Biz şüpheye düşenlerin gözlerine perde çektik, kulaklarını ağırlık koyduk isteseydik iman ettirdik şeklinde bir açıklama var. kendisine kolaylık dini diyen bir dinde tanrının sadece bir kişiye görünüp herkesin kayıtsız şartsız ona inanmasını beklemesi ve hatta şüpheye düşenlerin işlerini daha da zorlaştırmak için gözlerine perde çekmesinin mantığı nedir?

----Bu durumun gerçek sebebi insanları şüphelenip sorgulamaktan bile korkar duruma getirmek. çünkü sorgulayan kişi böyle bir tanrının hayal ürünü olduğunu fark edecektir. her toplumda bir uyarıcı geldiği anlatılır. Japonlara kim geldi? Kızılderililere kim geldi? Aborjinlere kim geldi? vs.

-İhramla avcılık yapmayı, büyü yapmayı yasaklayan bir sürü ayet olduğu halde, tecavüzü ya da pedofiliyi açıkça yasaklayan tek bir ayet yoktur. bir çok hastalığa ve sakatlığa neden olan akraba evliliği yasaklanmamıştır?

-ibrahim'in tanrı istedi diye çocuğunu kesecek olması olayında tanrı istedi diye bir insanı sorgulamadan çocuğunu dahi kesmesi övünülecek bir özellik midir yoksa insanları korkutup itaatkar hale getirmek için kullanılan bir telkin yöntemi midir?

-Neden dualar sadece bazen işe yarar? neden bir tanıdığının bir tanıdığına edildiğinde işe yarar ama sen ettiğinde iyileştirmez? neden dua şovlarda ki kötürümü ayağa kaldırır da senin kötürüm tanıdığını ayağa kaldırmaz?

-Bu dinci kesimin kullandığı birkaç yöntem var, bir tanesi numeroloji sahte bilimi. herhangi bir kitapta uygulandığı zaman, her kitapta işe yarayan bir sistemdir.( örnek: 19cu avam kesimi)

-Başka bir örnek de, Bilime ve insanlığa aykırı olan ayetlerin yanlış çeviri olduğu iddia edilmesidir. apaçık olması gereken ayetler neden yanlış yorumlanmaya bu kadar müsait? ayetler mükemmel ama bizim aklımız ermiyorsa neden çoğunluğu anlayamayacağı şekilde kasıtlı olarak yazılmış? neden muhteşem bir kitabı anlamaya aklı ermeyen insanlar bu kitaptan sorumlu tutuluyor?
-Ayetlerden gizli anlam çıkarmaya çalışan kesimi zaten biliyorsunuzdur.

--1400 yıl önce çölde yaşamış Araplara hitap eden, peygamber adına Mekkelilere karşı savaştıkları taktirde o Arapların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik meyve yeşilliklerin içinde ev, hizmetkar, kadın gibi vaatleri olan bu dinin tanısı gerçekse onun cennetine gideceğimi onurumla cehenneme gitmeyi tercih ederim.

-----Boşuna korkmayın arkadaşlar size yalan söyleniyor boş vaadlerle kandırılıyorsunuz, boş tehtidlerle korkutuluyorsunuz.

-----------------Sizi aza kanaat edip şükretmesini öğütleyenler neden hep kendileri en zengin insanlar ya da neden kendinden emin olduğunu iddia eden din aynı zamanda karşı çıkanları en çok susturmaya çalışan din? eğer gerçekten bu dinin doğruluğu kesinse neden yalan olduğunu iddia edenler öldürülüyor veya hapse atılmaya çalışılıyor?

-------- Tapmıyorum, itaat etmiyorum, korkmuyorum---------

**Çok uzun oldu farkındayım. Günlük defterim var benim oraya duyduğum, gördüğüm olayları ve bunun gibi tanrının olmadığını ispatlayan yazıları yazıyorum. Daha yarısını yazamadım buraya. İlgi olursa editleyip devamını da yazarım. efe abiye selamlarımı söylüyor teşekkürlerimi iletiyorum ayrıca.




3

türk müsünüz

laik bir hanim
Türk müsünüz?
Artık bu soruya cevap vermeniz eskisi kadar kolay olmayacak. Bu yazıyı okuduktan sonra “Evet ben Türküm, Kürdüm, Arabım…” demeden önce epey düşünmek zorunda kalabilirsiniz. Eğer aşırı milliyetçi görüşleriniz varsa baştan uyarıyorum, yol yakınken geri dönün, okumayı hemen bırakın, mavi hapı alın ve eski halinizde devam edin. Yok, eğer kırmızı hapı alırsanız, unutmayın ki hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak…

2005 yılında National Geographic tarafından başlatılan 'genom' projesi oldukça hızlı ilerledi, 2007'de insanoğlunun gen haritası çıkarıldı ve bugün artık milletlerin akrabalık ilişkilerini belirleyecek yeterli bilgiye sahip durumdayız. Öyleyse yolculuğa başlayalım -Morpheus'un dediği gibi- görelim bakalım tavşanın yuvası ne kadar derinlere gidiyor.

Y-DNA testlerinin sonucuna göre ilk erkek bundan 60 ila 80 bin yıl önce Afrika'da, bugünkü Kenya-Etiyopya civarında yaşadı. Hesaplama tekniklerinden kaynaklanan farklı sonuçlardan dolayı ben ortalamayı alarak 70 bin yıl diyeceğim. Yeryüzündeki 3,5 milyar erkekten DNA örneği alıp y-kromozomunu takip ederek geriye gittiğimizde görüyoruz ki bütün erkeklerin ortak atası 70 bin yıl önce yaşayan bu kişi.

Bu arada neden 'erkek' sözcüğüne vurgu yaptığımızı hemen açıklayalım; Y-Kromozomu yalnızca erkeklerde var, anne tarafından soyağacınızı belirlemek isterseniz mitokondrial DNA testi yaptırmanız gerekiyor. Y-Kromozomunun görevi cinsiyetin belirlenmesidir. Yani erkek çocuk sahibi olamayan beylerimiz 'bana bir erkek evlat veremedin' diye kadını suçlamak yerine bu durumdan kendi y-kromozomlarını sorumlu tutsalar daha doğru bir iş yapmış olurlar.

Yeri gelmişken şunu da hemen belirteyim; kromozom, gen, mitokondri gibi bilimsel sözcükler gözünüzü sakın korkutmasın, bu yazıda mümkün olduğunca teknik terminolojiden uzak durmaya çalışacağım. Ama ister istemez lise yıllarından kalan biyoloji, coğrafya biraz da tarih bilgimizi zorlamak durumundayız. Mesela, biz insan türünün bilimsel adımızın 'homo sapiens' olduğunu bilmenizde yarar var. Hayalen 70 bin yıl öncesine gittiğimizde görüyoruz ki yeryüzünde bir erkek homo sapiens ve onun ailesi yaşıyor. Yani bugünkü Japon, Alman, Türk, Arap, İngiliz, Kürt, Rus herkesin ortak dedesi bu kişi, dünyanın başka hiçbir yerinde insan yok, ilginç değil mi? Hepimiz tek kişinin torunlarıyız.

Bilim adamları dini inançları çalışmalarına referans almaktan pek hoşlanmasalar da bu homo sapiense Kitab-ı Mukaddes'e atfen 'Adam' yani Hz. Adem adını taktılar. Bu ilk erkek ve onun çocukları doğal olarak ortak genetik özelliklere sahiptiler. Yani ten, göz rengi gibi fiziksel özellikler benzerdi. Ancak bu genetik özellikler zaman içinde değişti, binlerce yıl süren yolculukla bu insanların torunları Afrika kıtasına dağıldılar, bir bölümü kuzeye, bugünkü Mısır ve Filistin yönüne hareket ederken 60 bin yıl önce ilk defa Afrika kıtası dışına çıktılar; Güney Asya, Uzak Doğu ve Dünyanın her yanına göç ettiler. İşte bu göçlerin sonucu farklılaşan coğrafya ve iklim şartları insanların genetik yapılarında mutasyonlara yol açtı.

Y-kromozomunda meydana gelen her genetik değişim (SNP-Single Nucleotide Polymorphism) bir harf ile kodlanarak 'Haplo-Grup' adı veriliyor. Aşağıdaki kronolojik cetvele baktığımızda görüyoruz ki ilk SNP mutasyon ile BT Haplogrubu oluşuyor. Aradan birkaç bin yıl geçince bir başka genetik değişim CT haplogrubunu oluşturuyor ve bu değişimler dallanarak günümüze kadar devam ediyor. Bu makalede National Georgraphic verilerinden çok Dr. Stephen Oppenheimer ve Eupedia araştırmaları esas alındığından, yukarıda sözünü ettiğim gibi zamanlama farkları vardır.

Bu bilgiler ışığında genetik değişim ağacına bir göz attıktan sonra kaldığımız yerden devam edelim.

European Haplogroup Y-Tree

Bu şemada yalnızca Avrupa'da yoğun olarak görülen haplogruplar belirtilmiştir. Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında bulunan haplogruplar, ayrıca her haplogrubun da alt grupları olduğunu düşünürsek hepsini tek şemada göstermek neredeyse imkansız. Bu nedenle sadece Avrupa kıtasında en çok görülen haplogrupları kısaca tanımakta yarar var:

Haplogruplara göre Avrupa'nın etnik yapısı

Mezolitik Avrupalılar:
I1: Ön-Germen (İskandinav)
I2b: Ön-Kelt-Germen
I2a1: Sardunya, Iberia
I2a2: Adriyatik, Tuna havzası

Neolitik göçmenler:
N1c1: Uralo-Fin, Baltık, Sibiryalı
G2a: Kafkasya, Greko-Anadolu
E1b1b: Kuzey Afrika, Yakın Doğu, Balkan
T: Orta Doğu, Doğu Afrika

Bronz çağı göçmenleri:
R1a: Balto-Slav, Germen, Hint-İran
R1b: İtalo-Kelt, Germen, Hitit, Ermeni
J1: Kafkasya, Mezopotamya, Semitik
J2: Greko-Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya

Pek çoğumuzun bu grupları tek tek inceleyip harf ve rakamlarla belirtilen kodları yorumlaması zor olabilir. Örnek olarak R1a haplogrubunu inceleyelim. Yukarıdaki şemaya baktığımızda bu grubun 25 bin yıl önce tahminen Doğu Avrupa veya Güney Asya'da oluştuğunu görüyoruz. Daha çok Slav ve Germen'lerde rastlanan bir haplogruptur.

Aşağıdaki grafiğe baktığınızda bugün Rusya, Ukrayna, Polonya gibi Slav ülkelerinde yoğun olduğunu göreceksiniz. Buradan yola çıkarak R1a'nın sadece Rus veya Slav halklarının geni olduğunu söyleyemeyiz. Evet, Slavların ataları R1a haplogrubundandır, ancak 25 bin yıl önce ortaya çıkan bu grup %19-27 oranında Norveç ve İsveç'te de görülüyor. Demek ki R1a hem Slav hem de İskandinav milletlerinin ortak atasıdır. Bir anlamda bu uluslar barındırdıkları R1a oranı kadar birbirleriyle akrabadır denebilir.

European genetics

Şimdi bir başka tipik Avrupa haplogrubu olan R1b'yi inceleyelim. Bu genetik grup İspanya, Fransa, İngiltere gibi Batı Avrupa ülkelerinde yoğun olarak karşımıza çıkıyor. R1b yaklaşık 23 bin yıl önce oluştu, kronolojik şema R1a ve R1b'nin ortak ataları R1'in 28-30 bin yıl önce doğduğunu söylüyor. Bu ne demektir? Bu demektir ki, 30 bin yıl geriye gittiğinizde Fransız, İngiliz, Rus kalmıyor büyük ölçüde akraba oluyorlar. Eğer 45 bin yıl geriye giderseniz bütün Avrupalılar IJK haplogrubundan olup aynı dedenin torunlarıdırlar.

Bu noktada milliyetçilik kavramını tatsızlaştıran bir durumla karşılaşıyoruz. IJK için Rus, Alman, İngiliz, Fransız, İsveç, Türk, Arap diyemiyoruz, çünkü bu isimler sadece son birkaç bin yılda ortaya çıktı. Katı ırkçılar için gerçekten zor bir durum, bugün nefret ettiği millet ile aynı soydan olduğunu öğrenmek üzücü olsa gerek.

Bu kadar bilgiden sonra artık Türkiye'ye gelme zamanıdır. Eminim ki buraya kadar yazdıklarımızı dikkatle okumuş olanlar yukarıdaki haritada Türkiye'nin grafiğine baktıklarında bu renklerden hangisinin Orta Asya'dan gelen atalara ait olduğunu bilmek istiyorlar. Sizi daha fazla meraklandırmayacağım, ama daha önce bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Diğer ülkelerin gen grafiğine bakıp Türkiye ile karşılaştırdığınızda gözünüze çarpan ilginç bir şey yok mu? Mesela Rusya'nın yarısı sarı, Polonya'nın yarıdan fazlası, Fransa'nın %60'ı kırmızı, İngiltere hakeza büyük ölçüde kırmızı…

Türkiye'ye baktığımızda adeta bir gen mozaiği görüyoruz, neredeyse hiçbir haplogrup baskın değil. Eğer yeşil renk dikkatinizi çektiyse karar vermekte acele etmeyin. Yeşil, J1 ve J2 gruplarını simgeliyor, bunlar Orta Asya doğumlu değil. Nitekim bu araştırmayı yapan kaynak Türkiye için özel bir not düşmüş, tercümesi aynen şöyle; “Türkiye, bu tabloya alınmayan Afrika ve Asya haplogruplarını da (A, ExE1b1b, C, H, L, O, R2) %8.5 oranında barındıran tek ülke…”

Bu kadar millet olur da bunların arasında Orta Asya'dan göç eden ataların genleri olmaz mı, elbette var: Q haplogrubu, oranı %2. Bir başka Orta Asya/Sibirya haplogrubu ise N. Bugün özellikle Finlandiya ve Baltık ülkelerinde görülen bu genetik grubun da 20 bin yıllık Ural-Altay geçmişi var. Türkiye'deki oranı ise %4. Buna diğer Orta Asya ve Sibirya orijinli haplogrupları da eklersek yine de %10'u geçmiyor. Bilim bazen bizleri hayal kırıklığına uğratabiliyor.

Q ve N haplogruplarının ortak atası ise 36 bin yıl önceki 'NOP' haplogrubu. Kronolojik cetvele baktığınızda kimlerle akraba olduğunuzu göreceksiniz. Evet, gözlerinize inanın, bütün Avrupa ve Orta Asya milletleri 36 bin yıl önce aynı soydan türediler. Tipik Avrupalılar olan R1a ve R1b'nin atası olan R haplogrubu 30 bin yıl önce Orta Asya'da doğdu.

Pek çok kişinin gen testine sıcak bakmadığını biliyorum. Son zamanlarda komplo teorilerine iyice kendimizi kaptırmışken birilerinin bu genetik araştırmaları şiddetle reddedeceğini de tahmin edebiliriz. Ama Galileo'nun dediği gibi bilim inkar kabul etmiyor, bazıları 'hayır olmaz' dese de Dünya dönmeye devam ediyor. Sanıyorum benim gibi merak yönü paranoyasından ağır basanlar biraz tedirgin olsalar da “bir de ben öğreneyim atalarımın kimler olduğunu” diyeceklerdir. Bilim insanları bu hızla giderlerse yakın bir gelecekte bütün insanlığın soyağacını yapacaklardır, sanıyorum herkes çok yakında kiminle ne kadar akraba olduğunu öğrenecek.

Genetik soyağacı sadece bireylerin hayata bakışlarını değil, belki devlet yapılarını da sarsacak yeni bir çığır açmak üzere dersek biraz abartmış mı oluruz? Bence hayır, belki bu konunun önemini ifade etmek için bugün söyleyeceğimiz her şey az bile kalır. Kırmızı hapı alıp bir an önce gerçekle yüzleşmeyenlerin başı yakın gelecekte çok ciddi ağrıyabilir. Bu genetik çalışmaların Fransa'dan dünyaya 200 yıl önce yayılan ulus-devlet modelini nasıl etkileyeceğini önümüzdeki yıllarda göreceğiz. Bugünkü millet anlayışımızın temeli dile dayanmaktadır. Yani aynı dili konuşan insanlar aynı milletten sayılırlar. Dillerinin yakın olduğu nispette milletler birbiriyle akraba olarak kabul edilir. Türkçe-Özbekçe-Azerice gibi...

Ama diğer taraftan genlere baktığımızda Ural-Altay dil grubunun lehçelerini konuşan bu milletlerdeki Sibiryalı ataların geni çok az iken Finlandiya'da %58 gibi büyük bir oranda karşımıza çıkıyor. Görünen o ki bilim geçmişte pekçok defa yaptığı gibi dogmaları bir kez daha yıkmak üzere. Bazı rejimler varlıklarını devam ettirmek istiyorsa 'ulus' kavramını bilimsel verilere göre yeniden tanımlamak zorundalar. Bu durumu şu an için tehlike olarak algılamayanlar unutmamalıdır ki Fransız ihtilali akabinde kraliyet giyotin altında son bulurken ne Romanov'lar ne de Osmanoğulları henüz doğmuş olan cumhuriyet rejimini ve ulus-devlet modelini kendi saltanatları için bir tehlike olarak görmüyorlardı. Ancak geleceği görmeyi başaran ve yeni şartlara adaptasyon sağlayan kraliyet aileleri bir şekilde varlıklarını sürdürüyorlar. Galiba öngörü yeteneği herkese nasip olmayan bir ayrıcalık…

İlgilenenler Avrupa ülkelerinde bulunan haplogrupların % oran tablosunu aşağıda görebilir. Buna milletlerin akrabalık derecesi de diyebiliriz. Tabii bütün bunlar y-kromozomunun hikayesi, yani baba tarafından soyağacı. Bir de mitokondrial DNA testi var, acaba anne tarafından kim kiminle akraba? Belki bir dahaki sefere de onu anlatırım.

Murat D.Mirza