Max Planck, Alman teorik fizikçi ve Kuantum Fiziği'nin kurucusudur.
Planck, Hitler rejimine karşı çıktığı için, savaşın bitimine kadar çeşitli güçlüklere uğradı. Hayatta kalmış İkinci ve tek oğlu olan Erwin, 1944'te Adolf Hitler'e düzenlenen suikastta yeraldığı için idam edildi.
Naziler yaşlı Planck'a, "Nazizme inanç ve bağlılık duyurusunu imzala, oğlun idamdan kurtulsun" önerisini getirdiler. Planck, tek umudu olan oğlunun ölümü pahasına, yaşam anlayışına ters düşen duyuruyu imzalamadı
Eğer düşünmeye ve sorgulamaya devam ederse eninde sonunda dogmaları tamamen terk edecektir.
“demokrasiye sempatim yok, ideal yönetim monarşidir” diyerek yeni bir skandala imza atmıştır. kitaplarında da “upuzun limuzinimle new york'ta gezerken” gibi sonradan görme söylemler bulunmaktadır, giderek iticileşmekte kendisi.
dinler, insanların varoluşunu açıklamaya çalışan masallardır. adem ve havva masalı ise islamiyetin yaratılışı açıklamaya çalışan masalıdır. nasıl sümer yaratılış inancı masal ise, çin yaratılış inancı masal ise, yunan yaratılış inancı masal ise arap yaratılış inancı da bir masaldır.
Abartılmış bir primat türüdür, ne hayvanlardan üstünüz ne de onları katletmeye hakkımız var.
dini çürüten başarılı kitaplar yazmış bir abimizdir, kuran eleştirisi, şeriatçıyla mücadelenin el kitabı gibi kitapları önerilir.
Popper'e göre bilim insanları teorilerinin
yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışır. Bir teorinin sınanabilirliği, onun çürütülebilir (yanlış olduğu gösterilmiş) olup olmadığını görmeyi içerir. Tipik bir bilim insanı, cüretkar bir tahmin veya varsayımla işe başlar, ardından da bir dizi deney ya da gözlemle onu çürütmeye çalışır. Bilim yaratıcı ve heyecan verici bir girişimdir, ama bir şeyin doğru olduğunu kanıtlamaz. Tek yaptığı yanlış bakış açılarından kurtulmak ve bu süreçte doğruya yaklaşmayı ummaktır.
Eğer bütün kuğuların beyaz olduğunu kanıtlamak istiyorsanız, beyaz kuğuları bol bol gözlemlemeliydiniz. Eğer baktığınız tüm kuğular beyazsa, "bütün kuğular beyazdır" hipotezinizin doğru olduğunu varsaymak mantıklı görünüyordu. Bu tarz bir akıl yürütme, "Şimdiye kadar gördüğüm bütün kuğular beyazdır"dan "Bütün kuğular beyazdır" sonucuna gidiyordu. Fakat gözlemlemediğiniz bir kuğunun siyah olabileceği açıktır. .
yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışır. Bir teorinin sınanabilirliği, onun çürütülebilir (yanlış olduğu gösterilmiş) olup olmadığını görmeyi içerir. Tipik bir bilim insanı, cüretkar bir tahmin veya varsayımla işe başlar, ardından da bir dizi deney ya da gözlemle onu çürütmeye çalışır. Bilim yaratıcı ve heyecan verici bir girişimdir, ama bir şeyin doğru olduğunu kanıtlamaz. Tek yaptığı yanlış bakış açılarından kurtulmak ve bu süreçte doğruya yaklaşmayı ummaktır.
Eğer bütün kuğuların beyaz olduğunu kanıtlamak istiyorsanız, beyaz kuğuları bol bol gözlemlemeliydiniz. Eğer baktığınız tüm kuğular beyazsa, "bütün kuğular beyazdır" hipotezinizin doğru olduğunu varsaymak mantıklı görünüyordu. Bu tarz bir akıl yürütme, "Şimdiye kadar gördüğüm bütün kuğular beyazdır"dan "Bütün kuğular beyazdır" sonucuna gidiyordu. Fakat gözlemlemediğiniz bir kuğunun siyah olabileceği açıktır. .
"Güruhun batıl inançtan daha kuvvetli bir hükümdarı yoktur ve din aracılığıyla bir anda krallarını tanrılar gibi yüceltip, başka bir anda ise onları tüm insanlığa musallat olmuş bir musibet olarak lanetleyip önceki söylemlerinden dönebilmesi için kolayca yönlendirilebilirler.
Türkler bu düzeni mükemmelleştirmiştir çünkü onlar görüş ayrılığını bile dine saygısızlık olarak kabul eder, insanın aklına sorgulanmadan kabul edilmiş basmakalıp yargılarla öyle bir ket vururlar ki, yalnızca kuşku duymaya yarayacak kadar bile makul bir düşünceye yer bırakmazlar. Bu despotik devlet idaresi altında en yüce ve hakiki hikmet tebaayı aldatmak ve dinin sahte ihtişamı ile tebaayı kontrol altında tutan korkuyu maskelemek olur, öyle ki insan köleliği için sanki kurtuluşuymuşçasına cesurca savaşabilir ve kanını ve hayatını zorba bir hükümdarın kibri için riske atmayı utanç değil de en yüksek onur sayabilir."
Baruch Spinoza
Türkler bu düzeni mükemmelleştirmiştir çünkü onlar görüş ayrılığını bile dine saygısızlık olarak kabul eder, insanın aklına sorgulanmadan kabul edilmiş basmakalıp yargılarla öyle bir ket vururlar ki, yalnızca kuşku duymaya yarayacak kadar bile makul bir düşünceye yer bırakmazlar. Bu despotik devlet idaresi altında en yüce ve hakiki hikmet tebaayı aldatmak ve dinin sahte ihtişamı ile tebaayı kontrol altında tutan korkuyu maskelemek olur, öyle ki insan köleliği için sanki kurtuluşuymuşçasına cesurca savaşabilir ve kanını ve hayatını zorba bir hükümdarın kibri için riske atmayı utanç değil de en yüksek onur sayabilir."
Baruch Spinoza
Mersin
diyalektiği zannımca en iyi “diyalektik, dış dünyada ve insan düşüncesindeki hareketin genel yasalarını inceleyen bilimdir” diyen engels tanımlamıştır.
Bence o andan itibaren olacak bilimsel gelişmeleri takip edemeyecek olmaktadır.
Uzayda canlılık var mı?
Okyanus altında daha ne gibi canlılar var?
Işık hızını geçebilen araçlar üretilebilecek mi?
Zamanda yolculuk mümkün müdür?
Ölüme çare bulunacak mı?
Gibi sorulara hiçbir zaman cevap veremeyecek olmaktır
Uzayda canlılık var mı?
Okyanus altında daha ne gibi canlılar var?
Işık hızını geçebilen araçlar üretilebilecek mi?
Zamanda yolculuk mümkün müdür?
Ölüme çare bulunacak mı?
Gibi sorulara hiçbir zaman cevap veremeyecek olmaktır
Machiavelli'nin prens'i yazmasının sebebi, muhtemelen iktidarı elinde bulunduranları etkileme ve siyasi danışman olarak iş bulabilme girişiminden başka bir şey değildi. Böylece tekrar Floransa'ya, gerçek siyasetin heyecanına ve tehlikesine geri dönebilecekti. Fakat bu plan, Machiavelli'nin dilediği şekilde işlemedi. En nihayetinde Machiavelli'nin bir yazar olmasıyla sonuçlandı. prens gibi siyaseti konu alan birkaç başka kitap daha yazan Machiavelli, aynı zamanda başarılı bir oyun yazarıydı; Machiavelli'nin oyunu Mandragola zaman zaman hala sahnelenir.
şu iki kişinin turk milleti tarafından önemsenmesi utançtır.
sevildigi zaman pek zor olmayandır.
bana göre korkak ve eziktir. hayat ne olursa olsun yaşanmaya degerdir. her durumdan mutlaka kurtulabilir insan. yaşamak bir ziyafettir, bu ziyafete davetli olanlar pek çoktur. ancak masaya oturmayı başarabilenler pek azdır.