confessions

partizan

Bira  · 26 Nisan 2017 Çarşamba

  1. toplam giri 91
  2. takipçi 17
  3. puan 1849

sosyalizm ezbercilikle öğrenilmez

partizan
Sosyalizmi öğrenmek için neye gereksinim duyarız? Sosyalizmin bilgisini elde etmek için genel bilgi toplamından neleri seçip ayırmalıdır? İşte, ne zaman sosyalizmi öğrenme görevi yanlış biçimde sunulsa ya da fazlasıyla tek yanlı olarak yorumlansa, birdenbire karşımıza çıkan birkaç tehlike...

Doğal olarak, insanın aklına gelen ilk düşünce, sosyalizmi öğrenmenin, kitaplarda içerilmiş bulunan bilginin toplamını yutarcasına öğrenmek anlamına geldiği oluyor. Ancak, sosyalizmin incelenmesinin böyle bir tanımı, fazlasıyla kaba ve yetersiz olacaktır.

Eğer sosyalizmin incelenmesi salt kitaplardakilerin yutarcasına öğrenilmesiyle kalsaydı, çok kolaylıkla kitap cambazları ve kabadayılarımız olurdu. Bu da çoğu zaman bize zarar verecektir; sosyalizmi kitaplar ve broşürlerde bulunanlardan ezbere öğrenmiş böyle kişiler, bu bilgiyi bir araya getirmekte ve komünizmin gerçekten istediği biçimde davranmakta yetersiz kalacaklardı.

Bize eski kapitalist toplumdan kalan en büyük kötülüklerden ve talihsizliklerden biri, kitapların pratik hayattan tümüyle ayrılmış oluşudur. Çünkü, içlerinde her şeyin en iyi biçimde betimlendiği kitaplarımız vardır; ancak bu kitaplar, çoğu durumda, komünist toplumu yanlış betimleyen en iğrenç ve ikiyüzlü yalanlardan oluşmaktadır. Bu yüzden, komünizm hakkındaki kitaplarda yazılanların salt 'rutin' bir özümlenişi son derece yanlış olacaktı. Biz artık, konuşmalarımızda ve yazılarımızda, daha önceden komünizm hakkında söylenenleri salt tekrarlamakla kalmıyoruz; çünkü bizim konuşma ve yazılarımız, bütün alanlardaki günlük çalışmalarımızla bağlantılıdır. Çalışma olmaksızın, mücadele olmaksızın, komünist kitap ve broşürlerden elde edilmiş 'rutin' bir komünizm bilgisi değersiz olacaktır; çünkü, kuramın eylemden o eski ayrılmışlığını, eski burjuva toplumunun en iğrenç özelliğini oluşturan o eski ayrımı sürdüren budur.

Eski okul, her şeyi tıka basa dolduran, öğrencilerin beynini tıkayıp köstekleyen, yararsız, gereksiz ve yavan bir bilgi yığınını yutarcasına öğrenmeye zorlayan ve genç kuşağı tornadan çıkmış memurlar durumuna getiren bir okuldu. Ama bundan, insanlığın bilgi birikimini ele geçirmeden komünist olunabileceği sonucunu çıkarırsanız büyük bir yanılgıya düşersiniz. Komünizmin kendisinin bir sonucu olduğu bilgi toplamını ele geçirmeden, sosyalist bilimin sonuçları olan sloganları ezbere öğrenmenin yeteceğini düşünmek yanlıştır.

Marksizm, komünizmin insanın bilgi toplamından nasıl doğduğunu gösteren bir örnektir.

Asıl olarak Marx'ın yarattığı sosyalist kuramın, sosyalizm biliminin, bu marksizm öğretisinin -bir deha bile olsa- tek başına 19. yüzyılın bir sosyalistin ürünü olmaktan çıktığını; dünyanın her yanında, bu öğretiyi kapitalizme karşı mücadelelerinde uygulayan milyonlar ve on milyonlarca proleterin öğretisi olduğunu okumuş ve duymuşsunuzdur.

Marksizmin neden en devrimci sınıftan milyonlarca ve on milyonlarca insanın kalbini kazandığını soracak olursanız, alacağınız bir tek cevap olacaktır: Çünkü Marx'ın dayanağı, kapitalizmde kazanılan insan bilgisinin sağlam temeliydi. İnsan toplumunun gelişme yasalarını inceleyen Marx, kapitalizmin gelişmesinin kaçınılmaz olarak sosyalizme yol açtığını anlamıştır. Asıl olan, Marx'ın bunu ancak bu kapitalist toplumun en kesin, en ayrıntılı ve en derin incelenmesi temeli üzerinde kanıtlamış olmasıdır; bunu başarabilmesinin nedeni de, daha önceki bilimin örettiklerini tümüyle özümlemiş oluşuydu.

Biz, insan toplumunca yaratılmış olan her şeyi, bir tek ayrıntısını bile ihmal etmeden, eleştirici bir gözle inceledik. İnsan düşüncesinin yarattığı her şeyi inceledik, eleştirdik, işçi sınıfı hareketinde denemeden geçirdik ve burjuva sınırlamalarıyla çevrilmiş ya da burjuva önyargılarıyla bağlanmış kişilerin çıkaramayacağı sonuçları çıkardık...

Eski okuldan, genç insanların kafalarını, onda dokuzu yararsız, onda biri de çarpıtılmış çok büyük miktarda bilgiyle yükleme sistemini almamalıyız. Ama bu, kendimizi komünist sonuçlarla sınırlayabileceğimiz ve yalnızca komünist sloganları belleyeceğimiz anlamına gelmez. Komünizmi bu yolla yaratamayacaksınız. Ancak kafanızı insanlığın yarattığı bütün bilgi hazineleriyle zenginleştirerek komünist olabilirsiniz.

Tıka basa doldurmaya gereksinim duymuyoruz; ama, temel olguların bilgisiyle her öğrencinin kafasını geliştirmeye ve kusursuzlaştırmaya kesinlikle gereksinim duyuyoruz. Çünkü, elde ettiği bütün bilgi kafasında sindirilmemişse, komünizm boş bir şey, salt bir yafta, komünist de salt bir kabadayı olacaktır. Bu bilgiyi yalnız özümlemek değil, eleştirerek özümlemek zorundasınız; öyle ki, yararsız süprüntülerle tıka basa doldurmayın kafanızı, ama eğitim gören çağdaş insandan ayrılamayacak olan bütün olgularla zenginleştirin.

Bir komünist bu bilgiyi, geniş çapta ciddi ve sıkı bir çalışmaya girişmeden, eleştirici bir gözle incelemesi gereken olguları anlamadan, kaptığı hazır sonuçlara bakarak, sosyalizmi salt kurumlanmak için alırsa, çok kötü bir komünist olacaktır. Böylesi yüzeysellikler kesinlikle ve son derece zararlıdır. Az şey bildiğimi biliyorsam eğer, daha çoğunu öğrenmek için uğraşacağım; ama bir insan komünist olduğunu ve hiçbir şeyi adamakıllı bilmek gereğini duymadığını söylüyorsa, asla komünist falan olamayacak demektir.
6

ülkücülerin sürekli mahalle basmaya gelip dayak yemesi

partizan
Bir hayli komik ve eğlenceli olaydır. Ankara'da yaşadığım için buradan örnek vereceğim;
Konur sokak, Tuzluçayır, karanfil sk. gibi yerlere sürekli emanetlerle gelip "..... kürde mezar olacak" diye slogan atarlar. Hatta genelde polis destekli gelirler ama nafile :) 100+ kişilik bu sürü, 30 kişilik karşıt görüşten kaçarlar. Sosyalistleri genelde bölücü olmakla suçlarlar ama alevileri kesmek için tuzluçayıra, solcuları öldürmek için karanfile, konura gelirler. Sonra dayak yiyince "pkklılar vatan evlatlarına saldırdı auuu"
Yaşayanlar bilir, tartışmasız dünyanın en eğlenceli şeyidir bunları kaçarken izlemek.



Bu da favorimdir benim;

13

örgütlenin

partizan
Örgütlenmeyi bana tekvando öğretmenim anlatmıştı;

"Bir el düşün, beş parmak da açık olursa içeri çok kolay sızılır ve o el kırılmaya mahkum olur. Bir de bes parmağın birleşip yumruk olduğunu düşün, bu sefer çok daha can acıtır, cok daha dirençli olur."

türkiye solunda yapılan bireysel yanlışlar

partizan
En başta kendilerini üstün görmek gibi bir problemleri var maalesef. Geçen bir entryde de bahsettim, halktan soyutlaştırıyorlar kendilerini. Örnek verecek olursak, 1 Mayıs, 6 Mayıs gibi etkinliklere sıra arkadaşlarını, mahalle arkadaşlarını çağırmaya üşeniyorlar. Kitleleri bir türlü toparlayamıyorlar. Çağırdıkları insanları ise pek umursadıkları söylenemez. O insan 6 Mayısa gelmiş ama ertesi gün ölmüş mü, tutuklanmış mı haberleri bile olmuyor. Sadece eylem olacağı zaman hâl hatır soruyorlar ve bu diğer tarafı "kullanıyorlar beni" düşüncesine itiyor. Zaten Türkiye coğrafyasında tüm solcular muhakkak "sizi kullanırlar, yanlış yoldasınız, maşasınız siz" gibi şeyleri duyuyor. İnsanlara böyle yaklaşılırsa, onlarda kullanıldığını düşünür. Arkadaşlarınızla etkinlik dışında da muhabbet edin, beraber vakit geçirin. Yoldaşlık sadece etkinliklerle olmaz, oturup dertleşin. Belki kimseye anlatmak istemediği dertlerini size anlatır, size yakın görür kendini. Böyle olunca da size ve örgüte bağı ve sevgisi artar.
O savunduğunuz halktan birisi olun, onlardan uzak birisi olmayın. Kendinizi ötekileştirmeyin.

lenin özgürlük ve örgütlenme

partizan
Önde gelen marksist devrimcilerden Tony Cliff, sosyalizm mücadelesinin, egemen sınıfın fikirlerinin bölücü etkisine karşı, işçi sınıfının daha bilinçli kesimlerinin işçilerin geri kalan kesimini kazanma mücadelesi olduğunu söylüyordu. Bu, sınıf mücadelesinin en kritik yanına işaret eden bir zorluk aynı zamanda. Egemen sınıfın fikirleri, sadece 24 saat işleyen propaganda mekanizmaları aracılığıyla değil, eğitim, gelenekler ve aile gibi sosyal yaşamın gündelik pratiklerinde de etkiye sahip.

Bu zorluk, Engels'in özenle vurguladığı gibi, sınıf mücadelesinin ideolojik düzeyinin neden önemli olduğunu da gösteriyor. Egemen sınıfın fikri hegemonyasına karşı, işçi sınıfının bir bütün olarak kazanmasını hedefleyen fikirlerin, sürekli tartışılması, işçilerin ve aktivistlerin kendi deneyimlerinden süzülerek, mücadele eden işçilerin saflarında hakim fikirler haline gelmesi için çalışmak, özgürlük mücadelesi açısından bir zorunluluk. Bu mücadeleyi küçümsemek, bir gelenek haline geldi. Küçümsenen, sadece örgütlenmek fikri olmadı, işçi sınıfı merkezli fikir ve eylem geleneği de küçümsendi.

Özellikle, işçi sınıfının bütünün, egemen sınıfın bütün kurumlarını dağıtarak iktidarı kendi ellerinde toparlaması gerektiği konusunda yaptığı tarihsel hamleyle, zafer kazanan ilk sosyalist devrimin, Rusya'da 1917 ylında gerçekleşen toplumsal ayaklanmanın liderliğini yapan Bolşevik Parti ve bu parti saflarında neredeyse destansı bir mücadele veren Lenin'in fikirleri, bu küçümseyici yaklaşımdan en fazla pay alan gelenek oldu.

Özgürlük mücadelesi ve leninizm, neredeyse yan yana kullanımı yasaklanan iki kavram!

Bunun birinci nedeni, üzerinde yeniden daha sık durmak zorunda olduğumuz stalinizm. Stalinizm gibi, karşı devrimci bürokratik bir sınıfın devlet kapitalisti egemenliğinin teorik ve pratik ifadesi olan bir geleneği, leninizmin devamcısı olarak algılamak, yani stalinizmi sosyalizmle eşitlemek ve Lenin'in fikirlerinin stalinizmin ceberrut uygulamalarına cevaz verdiği yönündeki görüş, sorgulanamaz, hakim görüş halindedir.

Leninizmi tarihin tozlu sayfalarında görünmez kılmaya çalışan eğilimin güçlenmesinin nedeni sadece bu değil. Güncel bir neden daha var, o da, mücadele içinde ortaya çıkan sol reformist fikirlerin, leninizmde aşırı bir keskinlik görmesi ve bu keskinliğin etkisiz kılınmak istenmesi.

21. yüzyılda leninizm

Ekim devriminin üzerinden neredeyse 100 yıl geçti. O günlerde, ”henüz tweet atma şansının olmadığı teknolojik koşullarda gerçekleşen bir devrimin bugün bize ne gibi bir katkısı olabilir” sorusu Lenin'in fikirlerine mesafeyle yaklaşılmasında belirleyici oluyor.

Bütün bu fikirlere karşı, en sonunda söyleyeceğimi en başta söylemek gerekirse, Lenin'in mücadele ve fikirlerinden yararlanmasını bilmeyen hiçbir özgürlük mücadelesi, kalıcı bir kazanım elde edemez. Daha da önemlisi, Lenin'in parti ve sınıf mücadelesi arasındaki ilişkiyi kavrayışından beslenmeyen, yola çıkmayan ve bu ilişkinin özünü dönemin mücadelesi içinde örgütsel bir pratiğe dönüştüremeyen hiçbir siyasi gelenek, kapitalizme karşı mücadelenin kalıcı bir zafere dönüşmesine yardımcı olamaz.

Lenin'i çürütmek için kafa yoranlar, başarı kazanmak için atmaları gereken asıl adımı, yani kapitalist üretim sürecinin marksist eleştirisini gözden geçirmek ve bu eleştiriyi çürütmek zorundalar. Çünkü Lenin'in fikirlerini bugün güncel kılan, tam da Lenin'in Karl Marx'ın kapitalizm eleştirisine yaslanması, Kapital adlı eseri bir başvuru kaynağı olarak kullanma beceresini göstermesiydi. Lenin'i silikleştirmeye çalışanlar, kapitalizmin uzlaşmaz sınıfların mücadelesi tarafından şekillendiğini, sınıflar mücadelesinin bir kutbunda yer alan işçi sınıfının, mülksüzleştirenleri mülksüzleştirme yeteneği taşıyan devrimci bir sınıf olduğunu görmezden geliyorlar. Eylemlerini bu sınıfın eylemiyle birleştiremeyen, bu sınıfın eylemine destek olmayan, bu sınıfın eylemi tarafından içerilmeyen toplumsal güçlerin hareketinin, radikal değişiklikler yaratmasının imkansız olduğu gerçekliğini silikleştirmeye çabalıyorlar.

Chris Harman'ın “Yeniden Lenin: Bir Hakikat Siyasetine Doğru” kitabını eleştirirken yazdığı gibi, sol akademinin zirvelerinde dahi, Lenin, Rus devrimi ve bolşevikler hakkında yalan yanlış, hiçbir tarihsel gerçeğe yaslanmayan fikirler ortalıkta geziniyor. Yine Harman'ın aktardığı gibi, Alain Badiou'nun Lenin'i Mao'nun öncülü olarak göstermesi, Negri'nin “Lenin'in biyopolitiğinin, artık işçi sınıfının var olmadığı bir dünyada Lenin'i aşan çelişkilerde kendini ifade ettiğini” söylemesi ya da devrim kavramının ve sınıf perspektifinin ortadan kalktığının tartışmasız bir doğru gibi dile getirilebilmesi, Lenin'in marksizmin devrimci çekirdeğine sahip çıkarken antikapitalist bir dönüşümün gerekli ve zorunlu olduğunu kanıtlayan eylemini bugün sahiplenmenin önemine işaret ediyor.

Türkiye'de Gezi eylemleri, Arap devrimleri, Brezilya'da isyan dalgası, Yunanistan'da kemer sıkma politikalarına karşı grevler, son bir kaç yılda İspanya'da, ABD'de hem grevler hem de “İşgal et!” eylemleri,

21. yüzyılın erken döneminde sınıflar mücadelesinin ne kadar sertleşeceğini gösteriyor. Ama görünen sadece küresel sınıf mücadelesinin ne kadar sertleşeceği değil. Gelişmeleri tetikleyen temel dinamik, küresel kapitalizmin krizi. Chris Harman'ın vurguladığı gibi, “İstikrarsız bir dünyada yaşıyoruz, istikrarsızlık artacak gibi. Bir milyar insanın her gün açlık çektiği bir dünyada yaşıyoruz, açlık artacak gibi. Çevreyi tahrip eden bir dünyada yaşıyoruz, çevre tahribatı artacak gibi. Gelişmiş sanayi ülkelerinde bile insanların eskisinden mutsuz olduğu bir dünyadayız. Mutsuzluk artacak gibi.” (Zombi Kapitalizm) Harman bu satırları 2008'de patlayan küresel krizin ilk yılında yazmıştı ve artan mutsuzluk, artan bir öfkeyle birleşti ve dünya yeni bir devrim dalgasıyla, mücadele dalgasıyla sarsılmaya başladı.

Ama her mücadele, aynı zamanda, mücadele halindeki fikirler demektir. Bu mücadeleler içinde, sosyalizmin işçi sınıfının kendi eyleminin ürünü olacağını savunanların müdahalesinin yetersizliği, kapitalizmin yarattığı öfkenin kapitalizmi aşacak bir toplumsal örgütlenmeye yönelecek bir siyasal harekete dönüşmesine engel oluyor. Lenin'in önemi, tam da burada. Halkların hapishanesi olduğu oranda çokkültürlü bir işçi sınıfının önce Çarlığı ve hemen ardından burjuva egemenliğini devirdiği Rusya'da işçi sınıfının tüm ezilenlerin mücadelesini birleştiren; mücadele eden kadın ve erkek işçilerin en aktif, en mücadeleci, en ileri kesimleri arasında politik birliği sağlayan kitlesel bir devrimci partinin varlığı, antikapitalist öfkenin zafer kazanan bir özgürlük mücadelesinin platformu haline dönüşmesini sağladı.

Leninizmin modasının geçtiğini düşünenler, kapitalizmin, işçi sınıfının, kendiliğinden ayaklanmalar, sosyal patlamalar ve isyanların, kapitalizmin krizlerinin, savaşların, kapitalist devletin ve daha da önemlisi kitlesel mücadeleler içinde kıran kırana cereyan eden farklı politik eğilimlerin mücadelesinin modasının geçmiş olduğunu iddia ediyorlar. Ama yeni diye önerdikleri Yunanistan'da Syriza, İspanya'da otonomculuk, Türkiye ve Gezi direnişi sırasındaki eklektik birliktelikler vs. yeni sayılmaz. Leninizme bugün, dünden daha fazla ihtiyaç duyulmasının nedeni, yeni diye öne sürülen teorilerin ve örgütlenme önerilerinin, devlet iktidarı sorununun ya etrafından dolanmaları ya da bu sorunu çözmenin yolunun parlamenter hamleler olduğunu düşünmeleri.

Leninizm ise, tüm ezilenlerle birlikte işçi sınıfının demokratik öz yönetim organlarıyla kapitalist devlet iktidarını dağıtmasının ve bu devrimin sürekli kılınmasının geleneğidir. Gezegenin toptan yok oluşunu engellemek için bu geleneğin, mücadele eden milyonların eyleminde yeniden kök salmasını sağlamaktan başka yolumuz yok.

- Ş.K
2 /