gezegen

laik bir hanim
Eski Yunanlar gökyüzünde yıldızlardan farklı hareket eden ışıklı yedi gökcismi saptamışlar ve adlarını da kendi mitolojilerinden vermişlerdi: Selene (Ay), Helios (Güneş), Hermes (Merkür), Afrodit (Venüs), Ares (Mars), Zeus (Jüpiter) ve Kronos (Satürn). Bunlara genel olarak “gezgin” anlamına gelen planet diyorlardı. Dünya, o dönemin inanışına göre Evren'in merkezi olduğundan, bir “gezgin” olarak kabul edilmiyordu. Mikolaj Kopernik'in Göksel Kürelerin Dönüşü Üzerine adlı kitabını yayımladığı 1543 yılına kadar da Dünya'nın bir gezegen olduğu düşünülmedi. Kopernik kitabında, Dünya'nın gerçekte Güneş'in çevresinde dönen sıradan bir gezegen olduğunu ileri sürüyordu. Ona göre Ay da gezegen değil, Dünya'nın çevresinde dönen bir gökcismiydi.

Teleskoplu gözlemler sayesinde, binlerce yıldan sonra ilk kez yeni gezegenler keşfedilmeye başlandı. 1781'de Uranüs keşfedildi. Mars ile Jüpiter'in arasında yer alan Asteroit Kuşağı'nın en büyük asteroidi olan Ceres, 1801'de keşfedildiğinde sekizinci gezegen olarak kabul edildi. Ertesi yıl aynı bölgede keşfedilen Pallas da dokuzuncu gezegen oluverdi. Ne var ki bu keşiflerle birlikte gökbilimcilerin kafasında birtakım sorular da oluşmaya başladı. Çünkü öteki gezegenler teleskopla bakıldığında küçük daireler şeklinde görülürken, bu son ikisi yalnızca noktasal birer ışık kaynağı gibi görünüyordu. O zaman İngiliz gökbilimci William Herschel, 1802'de, büyük gezegenlerin uydularını ve bu minik gezegenleri tanımlamak için, Yunanca ''yıldız benzeri'' anlamına gelen ''asteroit'' adının kullanılmasını önerdi. Ancak bu öneri, minik gezegenlerin sayısının 15'e ulaştığı 1851'e gelene dek kabul görmedi. 1851'de Güneş Sistemi'nde 23 gezegen bulunduğu düşünülüyordu. 1852'deyse minik gezegenlerin Herschel'in önerdiği gibi asteroit olarak sınıflandırılmasına karar verilince, gezegen sayısı birden sekize düştü; altı yıl önce, 1846'da Neptün keşfedilmişti. Bu olaydan yaklaşık 80 yıl sonra 1930'da Plüton'un bulunmasıyla gezegenlerin sayısı dokuza çıktı.

Çoğumuzun bildiği gezegen tanımı şöyledir: Bir yıldızın çevresinde dolanan, ondan gelen ışığı yansıtan ve asteroitlerden büyük olan gökcismi. Pek de kesin olmayan bu tanıma göre, 76 yıl boyunca Güneş Sistemi'nde dokuz gezegen olduğunu bildik. Gezegen tanımındaki belirsizlik, gerçekte gökbilimcileri de rahatsız ediyordu. Ama uzun bir süre ona bir alternatif de aranmadı; taa ki son 15 yılda rahatsızlıkları arttırıcı birtakım önemli keşifler yapılıncaya kadar. Bunların en önemlilerinden biri, belki de bilim insanlarını “artık yeni ve kesin bir tanım yapmamız gerek” diye zorlayanı, 2005'te Kuiper Kuşağı'nda (Neptün'ün ötesinde, buzdan oluşmuş, küçüklü büyüklü binlerce gökcisminden oluşan -tıpkı Asteroit Kuşağı gibi– yayvan bir simit şeklinde, genişçe bir kuşak) Plüton'dan daha büyük bir gökcisminin (Eris) keşfedilmesiydi. Ya Eris, Güneş Sistemi'nin 10. Gezegeni olarak kabul edilecek ve ileriki yıllarda yapılacak yeni keşiflerle gezegen sayısı artabilecekti ya da Plüton gezegen olmaktan çıkartılacaktı.

Aslında Plüton, keşfedildiği günden beri gökbilimciler için bir huzursuzluk kaynağı olmuştu. 1900'lü yılların başında gökbilimciler Neptün'ün yörünge hareketinde birtakım düzensizliklere yol açan bir X gezegeni olması gerektiğini düşünüyor ve onu arıyorlardı. Bu nedenle 1930'da Plüton'un keşfi çok da şaşırtıcı olmadı. Keşif şaşırtıcı değildi ama, yeni gezegen biraz şaşırtıcıydı. Plüton, Güneş Sistemi'nin en dışında yer alıyordu ve bir gaz devi değil de, tersine küçücük, karasal bir gezegendi. Kütlesi Ay'ın kütlesinin altıda biri kadardı. Yörüngesi öteki gezegenlerinkilere göre çok daha basık bir elips şeklindeydi. Plüton, bu yörünge üzerinde ilerlerken, zaman zaman Güneş'e Neptün'den daha yakın konuma geliyordu. Ayrıca yörünge düzlemi öteki gezegenlerin düzlemlerine göre daha büyük açılıydı.
Dysnomia

Nix

Charon

Namaka

Hi'iaka

Weywot

Hidra

Vanth

Eris

(2005)

Sedna

(2003)

Orcus

(2004)

2007 OR10

(2007)

Quaoar

(2002)

Eris

(2005)

Makemake
(2005)

Haumea

(2004)



Bilinen en büyük trans-Neptün cisimleri ve onların uydularının Dünya'ya göre büyüklükleri görülüyor.





1992'de Kuiper Kuşağı'na ait ilk gökcismi keşfedildiğinde, gökbilimcilerin Plüton'a yönelik kuşkuları iyice arttı. Her geçen yıl Neptün'ün ötesinde, yörüngeleri Plüton'unkine benzeyen küçüklü büyüklü gökcisimleri -bunlara trans-Neptün cisimleri de denir- keşfedilmeye başlandı. Ama Plüton onların hepsinden büyüktü. Ayrıca Plüton'un büyükçe bir uydusu da (Charon) vardı; gerçekte böylesi büyük uydular (bir başka örneği Ay'dır) gökbilimcilerin oluşumunu açıklamakta zorlandığı gökcisimleridir. Bir süre sonra, Kuiper Kuşağı cisimlerinin on kadarının çevresinde de bazı uyduların olduğu keşfedildi. Bu arada 2004'te çapı 1000 km kadar olan (Plüton'unkinin yarısı) Sedna bulundu. Ardından da 2005'te Plüton'dan daha büyük olan Eris keşfedildi.

Bu gelişmelerin yanında, bir başka önemli gelişme daha yaşanıyordu. Gökbilimciler ilk kez 1995'te bir yıldızın çevresinde dönen bir gezegen keşfetti. Kısa süre sonra ona, yeni gezegenler eklendi. Her geçen gün yenileri eklenmeye devam ediyor. Böylesi gezegenlerin sayısı 2011'in ortalarında 570'i aşmış durumdadır. Ne var ki bunların bazılarının yörüngeleri, Güneş Sistemi'ndeki gezegenlerinkine pek de benzemiyor.

Bir başka gelişme de, gezegen ile yıldız arasındaki ayrımı zorlayan kahverengi cücelerin keşfiydi. Büyüklükleri, gaz devi gezegenlerle en düşük kütleli yıldızların arasında yer alan gökcisimlerine kahverengi cüce denir. Gerçekte bunların rengi kahverengi değildir; yüzey sıcaklıklarına göre koyu kırmızı ile macenta arasında değişir. Genellikle kahverengi cücelerin kütlesinin alt sınırının 13 Jüpiter kütlesi olduğu ve üst sınırın da 75-80 Jüpiter kütlesi olduğu kabul edilir. Ana kol yıldızların merkezinde gerçekleşen nükleer tepkimeler bunların merkezinde olmaz. İlk kahverengi cücenin (Teide1) 1995'te keşfinden bu yana yüzlercesi keşfedilmiştir. Bazı kahverengi cüceler bir yıldızın çevresinde döner, bazıları birbirinin çevresinde dönen ikili sistemler halinde bulunur ve bazıları da uzayda serbestçe dolaşır (Onlar da tıpkı yıldızlar gibi Samanyolu'nun merkezinin çevresinde döner). Bazı kahverengi cücelerin çevresinde dolanan gezegenler olduğu bile gözlenmiştir. NASA'nın Aralık 2009'da Dünya'dan 525 km uzakta yörüngeye yerleştirdiği WISE adlı X-ışını gözlem uydusu sayesinde Güneş Sistemi'nde daha önce gözlenemeyen asteroitler ve kuyrukluyıldızlar saptanacaktır. Bunun yanında yakın çevremizdeki kahverengi cüceler de keşfedilecektir. Gökbilimciler Samanyolu'nda yıldız sayısının yüzde 1-10'u kadar kahverengi cüce olabileceğini tahmin ediyor.


Bu, Güneş benzeri bir yıldızın çevresinde dönen bir gezegenin doğrudan elde edilmiş (kızılötesi dalga boyunda) ilk görüntüsüdür. Yıldız (adı biraz uzun ve garip: 1RXS J160929.1 210524), Güneş'ten yaklaşık 470 ışık yılı ötededir ve yalnızca birkaç milyon yaşındadır. Onun çevresinde dönen gezegenin 8 Jüpiter kütlesinde olduğu ve yıldızından 330 AB uzakta bir yörüngede döndüğü hesaplanmıştır.





Bütün bu gözlem ve keşifler Güneş Sistemi'ne ve gökcisimlerine ilişkin algı ve anlayışımızı değiştirmiştir. Yeni anlayışımızı ortaya koyan, kesin bir gezegen tanımının yapılması zorunlu olmuştur. Bunun üzerine Uluslararası Astronomi Birliği'nin (International Astronomy Union –IAU) Ağustos 2006'da yapılan toplantısında, yeni bir gezegen tanımı yapılmıştır. Buna göre bir gökcisminin gezegen olarak tanımlanabilmesi için üç koşulu sağlaması gerekir:

1) Güneş'in (ya da bir yıldızın) çevresinde dönüyor olması,

2) Küre şeklinde olmasını sağlayacak kadar büyük bir kütlesi olması,

3) Yörüngesi civarındaki herhangi bir cisimden daha büyük kütleli olması (yakın çevresini temizlemiş olması, yani çevresindeki küçük cisimleri, kütleçekim etkisiyle başka yörüngelere göndermiş olması).

Bu tanım evrenseldir; bir başka deyişle Güneş Sistemi'nin dışında, başka yıldızların çevresinde dönen, gezegenler için de geçerlidir.

Bu yeni tanımla Güneş Sistemi'ndeki gezegen sayısı 76 yıl sonra dokuzdan sekize düştü. Plüton, artık bir gezegen olmaktan çıktı ve Kuiper Kuşağı cisimlerinden biri oluverdi. Ama Güneş Sistemi'ndeki bazı cisimler için yeni bir tanım da yapıld