confessions

partizan

Bira  · 26 Nisan 2017 Çarşamba

  1. toplam giri 91
  2. takipçi 17
  3. puan 1849

lenin'in sosyalizm ve din yorumu

partizan
Bugünkü toplum, tamamen geniş emekçi kitlelerin nüfusunun ufak bir azınlığı; yani toprak sahipleri ve kapitalistler sınıfı tarafından sömürülmesi esası üzerine kurulmuştur. Bütün yaşamları boyunca kapitalistler hesabına çalışan "özgür" işçilere sadece kazanç sağlayan kölelerin yaşamını sürdürmeye, kapitalist köleliğin güvenini ve sürekliliğini sağlamaya yetecek oranda geçim olanağı "tanındığından", bu toplum bir köle toplumudur.
İşçilerin ekonomik baskı altında olmaları, kaçınılmaz biçimde her türlü siyasal baskıya, toplumsal aşağılanmaya, kitlelerin ruhsal ve moral çöküntüsünün artmasına yol açar. İşçiler ekonomik kurtuluşları adına az ya da çok ölçüde siyasal özgürlük elde etmek için savaşabilirler. Ne var ki, kapital gücü yönetimden yok edilmedikçe ne oranda olursa olsun elde edilecek siyasal özgürlük, işçileri yoksulluktan, işsizlikten ve baskıdan kurtaramayacaktır.
Başkaları hesabına çalışmaktan, yerine getirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmışlıktan yılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıkla yüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir. Doğaya yenik düşen ilk insanların tanrılara, şeytanlara, mucizelere ve benzeri şeylere inanmasına yol açışı gibi, sömürülen sınıfların sömürenlere karşı mücadeledeki yetersizliği de kaçınılmaz olarak ölümden sonra daha iyi bir yaşamın varlığına inanmalarına yol açar. Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarının emeğinin sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücü varlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığını gösterir ve cenette de rahat yaşamaları için ehven fiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir.
Ne var ki, köleliğinin bilincine varmış ve kurtuluşu için mücadeleye başlamış köle, kölelikten yarı yarıya çıkmış demektir. Fabrika endüstrisinin yetiştirdiği ve kent yaşamının aydınlattığı modern, sınıf bilinçli işçi, dinsel önyargıları bir yana atar, cenneti papazlara ve burjuva bağnazlarına bırakır ve bu dünyada kendisi için daha iyi bir yaşam elde etmeye çalışır. Bugünün proletaryası, din bulutuna karşı savaşta bilimden yararlanan ve işçileri bu dünyada daha iyi bir yaşam adına kavga vermek için birleştirerek öteki dünya inancından kurtaran sosyalizmin yanında yer alır.
Din, kişinin özel sorunu olarak kabul edilmelidir. Sosyalistler, din konusundaki tavırlarını genellikle bu sözlerle belirtirler. Oysa herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için bu sözlerin anlamı kesinlikle açıklanmalıdır. Devlet açısından ele alındığı sürece, dinin kişisel bir sorun olarak kalmasını isteriz. Ancak, Partimiz açısından dini kişisel bir sorun olarak göremeyiz. Dinin devletle ilişkisi olmaması, dinsel kurumların hükümete değin yetkileri bulunmaması gerekir.
Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz. Resmi belgelerde bir vatandaşın dininden söz edilmesine de son verilmelidir. Kiliseye ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardımı yapılmamalı, hiçbir ödenek verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen bağımsız, aynı düşüncedeki kişilerin oluşturduğu kurumlar niteliğinde olmalıdır. Ancak bu isteklerin kesinlikle yerine gelmesi halinde, kilisenin devlete Rus vatandaşların ise kiliseye feodal bağımlılıklarının sürdüğü, (bügüne kadar ceza yasalarımızda ve hukuk kitaplarımızda yer alan) engizisyon yasalarının var olduğu ve uygulandığı, insanları inançları ya da inançsızlıkları nedeniyle cezalandırdığı, insanların vicdan özgürlüğünü baltaladığı ve kilisenin şu ya da bu afyonlamasıyla hükümetten gelir ya da mevki sağladığı utanç verici geçmişe son verilebilir. Sosyalist proletaryanın modern devlet ve modern kiliseden istediği, kilise ile devletin birbirlerinden kesinlikle ayrılmasıdır.
Rus devrimi, bu isteği siyasal özgürlüğün bir gereği olarak gerçekleştirmelidir. Polis yönetimli feodal otokrasiye bağlı memurların başkaldırısı, kilise evresinde bile huzursuzluk, tedirginlik ve öfke yarrattığı için din ve devleti ayırma isteğini gerçekleştirmek konusunda Rus devrimi özellikle elverişli bir ortamdadır. Rus Ortodoks din adamları her ne kadar cahilseler de, onlar bile Rusya'daki eski, ortaçağa uygun düzenin yıkılmasıyla patlayan gümbürtüden uyandılar. Onlar bile özgürlük isteğinde birleşiyor, onlar bile bürokratik uygulamalara ve memur zihniyetine, "Tanrının hizmetkârları"nı zorla polise casusluk ettirmek isteyenlere karşı çıkıyorlar. Biz sosyalistler, bu hareketi desteklemeli, kilisenin dürüst ve içten üyelerine doğru sonuca ulaşmaları konusunda yardımcı olmalı, onların özgürlük isteklerini sürdürmelerini sağlamalı ve kilise ile polis arasındaki ilişkiyi koparmalarını onlardan istemeliyiz. Ya içtenlikli ve dürüstsünüzdür, ki o zaman kilise ile devletin ve kilise ile okulun kesinlikle birbirlerinden ayrılmasından, dinin tamamen kişisel bir sorun olarak kabul edilmesinden yana olursunuz. Ya da özgürlük konusunda bu tutarlı istekleri benimsemezsiniz, ki o zaman da engizisyon geleneklerinin hâlâ tutsağı demeksinizdir; rahat memuriyetlerinize ve hükümet kaynaklı gelirlerinize bağlısınız demektir; silahınızın ruhsal gücüne inanmıyorsunuz ve devletten rüşvet almayı sürdürüyorsunuz demektir. O takdirde de bütün Rusya'daki sınıf bilinçli işçiler size amansız bir savaş açacaklardır.
Sosyalist proletaryanın partisi açısından, din kişisel bir konu değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu adına bir araya gelmiş sınıf bilinçli, ileri savaşçıların toplandıkları bir yerdir. Böylesi bir birlik dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen sınıf bilinci yoksunluğuna, bilgisizliğe ve geri kafalılığa kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. Din diye tanımlanan ve halkın üzerine indirilen koyu sisle, sözlerimizi ve yazılarımızı kullanarak tamamen ideolojik silahlarla savaşabilmek için kilisenin kaldırılmasını istiyoruz. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisini, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim için ideolojik mücadele kişisel bir sorun değil, bütün Partinin, bütün proletaryanın sorunudur.
Madem ki durum böyledir, o halde Programımızda ateist olduğumuzu neden açıklamıyoruz? Hıristiyanların ve öteki dinlere inananların partimize girmesini neden yasaklamıyoruz?
Bu soruya verilecek cevap, din sorununun burjuva demokratları tarafından ortaya konuluşu ile Sosyal Demokratlar (Marksistler-b.n.) tarafından ortaya konuluşu arasındaki ayrımı belirleyecektir.
Bizim Programımız tamamen bilimsel, dahası materyalist dünya görüşü temeli üzerindedir. Bu nedenle Programımızın açıklanması demek, din sisinin gerçek tarihsel ve ekonomik kökenlerinin açıklanmasını da zorunlu kılacak demektir. Propagandamız kaçınılmaz olarak ateizm propagandasını, gerekli bilimsel yayımların yapılmasını, otokrat feodal hükümetin bugüne kadar yasakladığı ve kovuşturduğu yazıların Parti çalışmalarımızın bir dalı haline getirilmesini de içermektedir. Bir zamanlar Engels'in Alman sosyalistlerine verdiği öğüdü şimdi bizim izlememiz gerekebilir: Onsekizinci yüzyıl Fransız Aydınlanma dönemi düşünür ve ateistlerinin yazıları çevirilmeli ve geniş ölçüde yayılmalıdır.
Ancak, hiçbir koşulda din sorununu burjuva radikal demokratlarının sık sık yaptığı gibi, soyut, ülkücü bir biçimde, sınıf mücadelesinden kopuk "entellektüel" bir sorun olarak ortaya koymak yanlışına düşmememiz gerekir. Aşırı baskı temeline oturan ve işçilerin eğitilmediği bir toplumda, dinsel önyargıların sadece propaganda yöntemleriyle yok edilebileceğini sanmak budalalık olur. İnsanlığın üzerindeki din boyunduruğunun, toplumdaki ekonomik boyunduruğun bir sonucu ve yansıması olduğunu akıldan çıkarmak burjuva dar görüşlülüğünden başka birşey değildir. Proletarya kapitalizmin karanlık güçlerine karşı kendi mücadelesiyle aydınlanmadıkça, ne kadar bildiri dağıtılırsa dağıtılsın, ne kadar söz söylenirse söylensin proletaryayı aydınlatmak olanaksızdır. Bizim açımızdan ezilen sınıfın bu dünyada bir cennet yaratmak adına gerçek devrimci mücadelede birleşmesi, öteki dünya cenneti konusunda proletaryanın görüş birliğine gelmesinden daha önemlidir.
İşte bu nedenle Programımızda ateist olduğumuzu belirtmiyoruz ve böyle davranmak zorundayız. İşte bu nedenle, eski önyargılarını henüz sürdüren proleterlerin Partimize katılmalarını engellemiyoruz ve engellememek zorundayız. Biz her zaman bilimsel dünya görüşünü öğütleyeceğiz ve çeşitli "Hıristiyanlar"ın tutarsızlıklarıyla savaşacağız. Fakat bu hiçbir zaman, yeri olmadığı halde din sorununun birinci plana alınması demek değildir. Yine bu hiçbir zaman, gerçekten devrimci ekonomik ve siyasal mücadele güçlerinin üçüncü sınıf görüşler ya da anlamsız fikirler nedeniyle birbirlerinden kopmasına, siyasal önemlerini kaybetmesine, ekonomik gelişim karşısında bir yana itilivermesine göz yummamız da demek değildir.
Her yerde ve şimdilerde de Rusya'da reaksiyoner burjuvazi, gerçekten önemli, temel ekonomik ve siyasal sorunlardan, yani Rus proletaryasının devrimci mücadelede birleşmesiyle bugünlerde çözümlenmeye başlanmış olan sorunlardan kitlelerin dikkatini uzaklaştırmak amacıyla din adına mücadeleyi kendine uğraş edinmiştir. Bugün kendini Kara Yüzler kıyımlarında gösteren ve devrimci mücadeleyi bölmeyi amaçlayan bu reaksiyoner tutum, yarın çok başka ve çok ustalıklı biçimler alabilir. Biz, durum ne olursa olsun, bu reaksiyoner tutum karşısında serinkanlı, dirençli olacağız ve temelde olmayan ayrımların etkilemeyeceği bir öğretiyi, bilimsel dünya görüşünü ve proleter dayanışmasını öğreteceğiz.
Dinin devletten ayrılması açısından, devrimci proletarya dini gerçekten kişisel bir sorun durumuna getirmeyi başaracaktır. Ve ortaçağ kalıntısı küflenmiş görüşlerden arınmış, bu siyasal düzende, proletarya, din aldatmacasının gerçek kaynağı olan ekonomik köleliğin kalkması için açık ve yaygın mücadele verecektir.

Novaya Zihn
Sayı: 28, 3 Aralık 1905

sosyalist şiirler

partizan
Karakol Tutanaklarında isyandır adım
Celat suratlara aşina bir bela ,Failli belirgin bir cinayettim
Lice'de illegal bir yürüyüş, Silvanda sokağa çıkmaktan firariyim
Beni amedte vurun ape musayı vurduğunuz yerde
Vedat aydınla yan yana gömün
Yollara döşenmiş bir barikat, Alevlerinden çoğalan bir cehennemim
Tutsaklığa direnen bir slogan , özgürlüğe yürüyen eylemim,
Beşiride ayrık bir vadi,sasonda golan tepeleriyim
Beni Batmanda Vurun hasankeyfte sulara gömün,
Üstüme barajlar kurun,
Yurdu olmayan bir sürgün,
Dağları yakılmış bir kaçağım
Sabahına doğmayan gün
Ölüm Kokan bir mayın tarlasıyım
Gabarda Yandıkça çoğalan bir palamut ağacı
Bagokta sırlarımı barındıran antik bir mağarayım
Beni Nusaybinde vurun, Bir Panzer ezsin yüreğimi
Bedenimden bir çöplük kurun
Renklerini çiçekte solayan bir imge
Dilimden yasak bir türküyüm
Özünde kalmış bir minoza
Sevgi büyüten bir bahçeyim
Çağlayanında zafer akıtan Dicle
Öfkesinde iklimler kuşatan cudiyim
Beni Cizrede vurun Mem u Zine Hikaye götüreyim,
Gözlerimi Celadımın gözlerinde göreyim,
Dikenli tellerde yarası kalmış, karmaşık bir örgüyüm
Sansure takılmış dağlı bir öykü
Sınır boylarında bir gece dürbünüyüm,
Beni Kızıltepede Vurun 12 yaşında 13 kurşun yiyen uğurun yüreğinde ki çocuk olayım
İçinize gizliden sızmış bir ambargoyum
Ekmeğim, suyum, azım,
Kırışık ellerde sarılmış kaçak bir sigarayım
Laç Deresinde kurşuna dizilmiş toplu cesetlerle gömüleyim
Silivirde kendi tohumuna öten keklik ,
Tahar vadisinde pusuya yatmış bir avcıyım
beni dersimde vurun, munzur suyunda yıkayın, seyit rızaya selam durayım
Bir newroz ateşiyim, kendi közümden alevleniyorum
Bir yürüyüş marşıyım sadece kendime besteyim
Ey ölüm gel beni istediğin yerde vur
Sahipsiz bir ceset olayım
Kanım aksın saatlerce
Failimin gözlerindeki nefretten doğayım
Vurun beni , Vurun beni, vurun beni…

sosyalist şiirler

partizan
Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
dalga dalga aydınlık oldular,
yürüdüler karanlığın üstüne.
Meydanları zaptettiler yine.

Beyazıt'ta şehit düşen
silkinip kalktı kabrinden,
ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
yıktı Şahmeran'ın mağarasını.

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
Safları sıklaştırın çocuklar,
bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

15 temmuz denince aklınıza gelen

partizan
Fetö hakkında çok uyarıp haklı çıktığımız gerçek. Dincilere hiç bir zaman güven olmadı, olmayacak.

Aynı zamanda insanların iki yüzlülükleri, dün "en büyük asker bizim asker" nidalarıyla uğurladıkları o masum erlerin, 15 Temmuzda kafasını kesmek istediler. Bundan sonra o gece sokağa çıkan hiç bir asalağın şehit haberlerine üzülmesi inandırıcı gelmiyor bana.

kurtuluş hareketi

partizan
thkp-c kökenli olan hareket, 1974 affı ile salıverilen kadrolardaki mahir çayan tezlerininin çoğunu reddeden bir grup tarafından oluşturulmuştur. "thkp-c'nin stratejik görüşleri itibariyle sol ve sağ sapmalardan etkilendiğini" savunan ve "işçi sınıfı içinde çalışma"yı öne çıkaran bu kadrolar, haziran 1976'da kurtuluş sosyalist dergi (ksd) ile faal hale geldiler. kurtuluş, thkp-c'nin bunalım dönemleri analizinin lenin'in emperyalizm analiziyle çeliştiğini iddia ederek reddediyordu. acilciler ve devrimci gençlik paralelinde, türkiye'nin emperyalizmin yeni sömürgesi olduğunu ve egemen sınıfların oligarşik bir ittifak oluşturduğunu kabul eden kurtuluş; onlardan farklı olarak emperyalizm çağında burjuva demokrasisinin tümüyle ortadan kalktığını ve yerine tüm dünyada "oligarşik" bir devlet aygıtının geçtiğini, ve türkiye'de faşizmin aşağıdan yukarı tırmandığını savunuyordu. kurtuluş, pass'ın "sol sapma" olduğunu ileri sürüyor ve "sovyetik ayaklanma stratejisi"ne özgü tezlerden hareketle (evrim ve devrim aşamaları içiçe değildir; "suni denge" kavramı sınıf mücadelesinin reddidir; işçi sınıfı devrimin fiili önderidir; bugün evrim aşamasındayız; vb.) işçi sınıfı içerisinde örgütlenmenin temel alınması gerektiğini savunuyordu. kurtuluş "kürdistan'in sömürge olduğunu", thkp-c'nin kemalizm'i "küçük burjuva radikalizmi" olarak değerlendirmesinin kürt sorununda şovenizmden kopulamamasına neden olduğunu savunuyordu. metin ayçiçek'in yönettiği kurtuluş dergisi çevresinde örgütlenen bu grubun, devrimci yol'dan ayrılığının temelini ulusal soruna gösterdikleri bu hassasiyet oluşturuyordu. kitleselleşen hareket 1980 darbesinde önemli ölçüde zarar gördü, ve bu süreçte verilen ricat kararı ile anılmaktadır. işçi sınıfı içinde uzun soluklu bir çalışmayı hedef olarak saptayan gruptan 1982'da kendisine kurtuluş örgütü diyen bir grup ayrıldı. mahir sayın liderliğindeki örgüt, 1983'de türkiye kuzey kürdistan kurtuluş örgütü (tkkkö)'ye evrildi. ancak 1985'de aldığı darbelerle oldukça zayıflayan grup, etkinliğini daha çok yeni öncü dergisi etrafında sürdürdü; birleşik sosyalist alternatif (bsa), birleşik sosyalist parti (bsp) ve ödp içinde bulundu. ödp içinde sosyalist eylem platformu'nda (sep) yer alan kurtuluşçular, yine ulusal sorun konusundaki yaklaşım farklılıkları yüzünden ödp'den büyük ölçüde tasfiye edildiler. ödp'den kopan bazı troçkist gruplarla biraraya gelerek başlattıkları "sosyalist demokrasi için parti ön girişimi" sonucunda sosyalist demokrasi partisi'nin (sdp) kuruluşuna katıldı.

kurtuluş hareketi

partizan
Kurtuluş, 1971 silahlı direnişinden sonra hapisten çıkan THKP-C kadrolarının 1974'de THKP-C'nin yayın organı haftalık Kurtuluş Gazetesi ve aylık Kurtuluş Sosyalist Dergi çevresinde oluşturdukları Marksist-Leninist siyasi harekettir. Örgüt zaman zaman THKP-C/KURTULUŞ, Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü (TKKKÖ) gibi isimleri kullanmış en sonunda KURTULUŞ örgütü (hareketi) adını almıştır.

Hareketin kurucuları arasında THKP-C ileri gelenlerinden eski Dev-Genç'liler Mustafa Kemal Kaçaroğlu, Mahir Sayın, İlhami Aras, Ali Demir, Seyfi Cengiz ve Şaban İba gibi isimler vardır.[1] Hareket içinde en çok tartışılan konu Kürt Sorunu olmuştur. Kurtuluş'un komsomol örgütü Genç Kurtuluşçular Birliği (GKB)'dir. Genç Kurtuluşçular Birliği zaman zaman KURTULUŞ/GKB isminide kullanmıştır. GKB çeşitli zamanlarda silahlı ve molotoflu eylemler düzenlemiştir.

12 Eylül Darbesi'nde ilk idam edilen sanık olan Necdet Adalı, Kurtuluş örgütünün liseli kanadı olan Dev-Lis'e mensuptur.

1994 Birleşik Sosyalist Parti'nin oluşumuna katılmıştır. Daha sonra BSP'nin kapanması üzerine 1996 yılında ÖDP'ye katılmıştır. 2002 yılında ÖDP içerisindeki diğer gruplarla çıkan Kürt Sorunu üzerine bir tartışmadan sonra Odakçılar, Hareketçiler ve Troçkistler'le beraber Sosyalist Demokrasi Partisi'ni kurmuştur.

Son olarak Sosyalist Demokrasi Partisi'nden ayrılan Kurtuluşçular'ın bir bölümü, 2008'de "yeniden kuruluş"a bir geçiş örgütü olarak İşçilerin Sosyalist Partisi'ni kurmuşlardır. Daha sonra Kurtuluşun uzun yıllardır savunmakta olduğu "sosyalist hareketin yeniden yapılanması" fikrine karşı Kurtuluş Örgütünün partiyi arkadan yönetmesi gerektiğini savunan kesimle yeniden yapılanmayı savunan iki grup ortaya çıktı. 2011 yılında partinin 2. olağanüstü kongresi yapıldı. Yapılan kongreden sonra partinin, parti dışında oluşturulan "Kurtuluş Örgütü" tararfından yönetilmesi gerektiğini savunanlar İşçilerin Sosyalist Partisi'nden istifa etti. İstifa edenler bir müddet sonra kendileri gibi düşünen Sosyalist Demokrasi Partisi'ne katılmışlar, kalanlarsa diğer bileşenlerle birlikte Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisini kurmuşlardır. Kurulan demokratik partilerle beraber bu hareket kendini tamamiyle fesh etmiştir.

Dhkp-c

partizan
Solun muhafazakar halidirler. TC solunun çetesidirler benim gözümde. Halkin umudu olduklarını söylerler lakin halkı kendilerinden çok soyutladılar -istisnalar hariç- kendi gerillalarını ölüme göndermeyi çok severler (bkz:savcı mehmet selim kiraz)

Direniş ruhuna sahiplerdir, lakin son günlerde çok pasifist takılırlar. Ayrıca içlerinin yarısı ajan
(bkz:Banka baskınında iki el bombasından birisi patlamıyor, silahlardan birisi ateş almıyor) ajanlar genelde inisiyatiftir hatta. Bozuk silahlari vb verirler, ölüme yollarlar orgutte ki insanlari.

grup yorum şarkılarını cephe propagandası olarak yargılamak

partizan
Maalesef böyle bir şey var, insanların kaç çocuk yapacaklarına, kürtaja, içtikleri alkolun saatine, bindikleri otobüse(bkz:Malatyada olan pembe otobüsler) karışanlar artık şarkılarımıza da karısıyor. Yakında mahkemesine de çıkacağım. Hoş bu ülkede açlık grevine de terör propagandası deniliyor "hırsız var" denilince de terörist olunuyor hatta "hayır" dersek bile terörist oluyoruz.
Sahi, onlardan olmayan herkes terörist midir?
2
3 /