confessions

nietzsche

Admin  · 26 Temmuz 2016 Salı

  1. toplam giri 345
  2. takipçi 29
  3. puan 9729

sakızla kanser teşhisi

nietzsche
Türkiye : Sakız Orucu Bozar Mı?
ABD : Sakızla Kanser Teşhisi

Sakız nefesimizi tazelemenin yanı sıra artık hayat da kurtarabilir. Bir biyoteknoloji şirketinin geliştirdiği sakız, kişinin kanser olup olmadığını belirleyebilecek. Bu sakız çiğnendiğinde kişinin tükürüğünde bulunan kimyasal maddeleri absorbluyor.(emiyor) Çiğnendikten 15 dakika sonra sakız tükürükte, bazı kanser türlerinin salgıladığı kimyasal maddelerin bulunup bulunmadığının tespitini yapabilecek. ABD-Alabama merkezli Volatile Analysis şirketinden bilim adamları bugüne kadar pankreas, akciğer ve meme kanserinin teşhisini sağlayabilecek, her kanserin kendine has kimyasallar salgılaması nedeniyle farklı türlerde sakızlar geliştirmiş durumda. Kan,İdrar,Biyopsi Örneği Almaya Son Bilim adamları, henüz test aşamasında olan sakızın tespitte başarılı olması halinde kanser teşhisi için kan, idrar ve biyopsi örneklerine ihtiyaç duyulmayacağını belirttiler. Şirketin Başkanı ve CEOsu Katherine Bazemore sakıza yapışan maddeler belirleyerek doktorların hastanın hangi kansere yakalandığını da söyleyebileceğini açıkladı. Teknik olarak sakızın tükürükteki uçucu adı verilen maddeleri topladığını belirten Bazemore, her hastalığın nefesle ortaya çıkan farklı kimyasallar barındırdığına da dikkati çekti. Yakında 3 ya da 4 kanser ve hastalığın tespitini sağlayacak tek bir ürünün yakında üretileceğine dair umudunu da paylaşan Bazemore hastaların sakızı sevmesi için tat üzerinde çalıştıklarını ifade etti. Halen test aşamasındaki sakızın tamamen işe yaradığını söylemek için erken olsa da bilim adamları, seneye ürünün doktor ve hastalara kolaylık sağlamasını umduklarını ayrıca verem gibi farklı hastalıkların teşhisinde de kullanılmasını umduklarını vurguladı.

http://www.gercekbilim.com/sakizla-kanser-teshisi-yolda/

küçük albert deneyi

nietzsche
Her şey John Watson'ın, İvan Pavlov'un yaptığı köpek deneyinden esinlenmesiyle başlar. Bu zat, yani Watson “Korku, insanda sonradan edinilen bir refleks mi yoksa doğuştan gelen bir dürtü mü?" sorusuna cevap bulmak maksadıyla bu yola girer. Watson yaptığı araştırmalar ve bulduğu bulgularla yetinmeyerek elle tutulur bir kanıt için deney yapmaya karar verir.
Peki böyle bir deneye uygun denek nasıl bulunur ?
John Watson ve asistanı Rosalie Rayner bu sorunun cevabını John Hopkins Hastanesinde çocuk kreşindeki 8 aylık Albert'ı fark ederek buldular. Albert'ın annesi hastanede süt annelik yapmaktaydı. Geldiği gibi Albert'ı diğer çocukların da bulunduğu kreşe bırakıp işini yapmaya koyulurdu.
Deneye başlamadan önce Watson ve Rayner, Küçük Albert'a bazı duygusal testler yaparlar. Bu testlerin yapılmasındaki amaç, Albert'ın bu uyaranlara karşı bir tepkisi olup olmadığıdır. Albert'a sırasıyla bir beyaz tavşan, bir fare, bir köpek, bir maymun, tüylü ve tüysüz bazı maskeler, pamuk, yün, yanan gazete kâğıtları ve diğer renk uyarıları gösterildi. Albert gösterilen hiçbir uyarana karşı 'korku' tepkisi göstermemiştir.
Ve deney için start verilir...
Albert'e önce bir laboratuar faresi gösterilip fareyle oynanması istenir. Albert fareye herhangi bir korku tepkisi vermez. Aksine fareyi yakalamaya, eline alıp oynamaya başlar. Daha sonra Watson ve Rayner, Albert fareye her dokunduğu an arkasında küçük bir çekiçle duvardaki demir düzeneğe vurmaya başlar. Albert irkilerek ağlamaya başlar. Bir süre sonra tekrar fareyi tutmaya çalışır. Watson ve Rayner her seferinde ses çıkartarak Albert'in korkup ağlamasına sebep olurlar. Albert fareye her dokunmak istediğinde bu tekrarlanır.
Albert artık fareyle yalnız bırakıldığında kaçıp korku tepkisi göstererek ağlamaya başlar.
Deney bir kaç gün tekrar edilir. Albert artık gördüğü tüylü nesnelerden, özellikle de beyaz nesnelerden (deneyde kullanılan fare beyazdı) korkup ağlamaya başlar. Albert kendisine gösterilen pamuk, beyaz tavşan gibi nesnelere de aynı tepkileri göstermeye başlar.
Watson ve asistanı sakallı, tüylü maskeler ve kostümler giyerek Albert'in tepkisini ölçmeye başlarlar. Sonuç mu?
Albert fareye gösterdiği korku tepkisini bütün tüylü objelere genellemiştir.
Watson'ı deneye sürükleyen “Korku, insanda sonradan edinilen bir refleks mi yoksa doğuştan gelen bir dürtü mü?" sorusuna "sonradan edinilen refleks" cevabını bulduğunu söyleyebiliriz. Watson, tüm korkularımızın ve içgüdüsel saydığımız diğer davranışların koşullamalar sonucunda oluşmuş olduğu üzerinde durarak, insanların çevresi tarafından yönlendirilen pasif bir varlık olduğunu öne sürüyordu.
Watson deneyi bitirdiğinde ve Albert hastaneden ayrıldığında hiçbir şey olmamış gibi herkes kendi yoluna gitti. Watson deneyden sonra Albert'ın eskisi gibi bu nesnelere duyarsız tepki vermesi adına hiçbir etkinlikte bulunmamıştır. Albert bu korkularla yaşamaya devam etmiştir.
Etik tartışmaları çoğunda yerini bulan Albert deneyi için annesinden izin alındığı söylenmektedir. Oysa anne hastane görevlisi olduğu için baskı altında olarak kabul ettiği yönünde görüş vardır. Kaldı ki 8 aylık bir çocuğun iradesinden söz edilemeyeceği aşikardır.
Bir çok kaynakta da Albert'ın 7 yaşında hidrosefali'den (beyinde su toplanması)öldüğünü; bazı kaynaklarda ise 50-60 yaşlarına kadar yaşadığı ve ömrünün sonuna kadar tüylü objelere karşı korkuyla yaşadığını söylese de Küçük Albert'e ne olduğunu kesin olarak kimse bilmiyor.

deniz gezmiş atatürk'ü sevmez miydi

nietzsche
68 kuşağının öncülerinden Deniz Gezmiş'in ağabeyi Bora Gezmiş Aydınlık'a konuştu. Burak Ersoy'un sorularını yanıtlayan Gezmiş, kardeşinin Atatürk'e bakış açısını da anlattı.

İşte röportajdan Bora gezmiş'in o yanıtı:

"Deniz Gezmiş Atatürk'ü sevmezdi.", "O Sosyalist idi, Atatürk'ü devrimci olarak görmezdi" gibi söylemler için ne diyorsunuz?

BORA GEZMİŞ: Deniz'in Atatürk'ü sevmediğini iddia etmek için bir delil ortaya koymanız lazım. Yalnız Deniz değil, 68 Kuşağı'nın yüzde 90'ı Atatürk'ü referans alarak "2. Kurtuluş Savaşı'nı başlattığını" söyler. Deniz hem Sosyalist'ti, hem Atatürkçüydü.

Bunu söylemek o kadar kolay ki; Deniz'in Atatürk'le ilgili Samsun'dan Ankara'ya Atatürk yürüyüşünde 'Türk halkına' diye açıklamaları var. Bazıları da diyor ki; önce Atatürk'ü referans alıyordu ama sonra Sosyalizm'e kaydı. O zaman da Deniz'in Mamak'taki en son savunmasını okuyacaksın. Mahkemede savcının "Bunlar Atatürk demezler, Mustafa Kemal'in kalpaklı resmini kendilerine referans alırlar..." şeklinde iddiada bulunması üzerine Deniz, "Atatürk'ü en çok koruyan biziz" der.

atatürk ve deniz gezmiş

nietzsche
Atatürk ve Deniz Gezmiş

Tarih 10 Kasım 1968... Atatürk'ün ölümünden tam 30 yıl sonra...

Başlarında Deniz Gezmiş'in bulunduğu kalabalık bir devrimci gençlik grubu, ellerinde Türk bayrakları yürüyüş yaparak Ankara'ya giriyor.

Pankartlarında “Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü” yazıyor. 29 Ekimde Atatürk'ün Kurtuluş Savaşını başlattığı Samsun'dan başlatmışlar yürüyüşlerini.

Ve Anıtkabir'i ziyaret ediyorlar...

Deniz'in başında bulunduğu grup Anıtkabir Şeref Defteri'ne şunları yazıyor:

“Amerikan emperyalizmine karşı İkinci Kurtuluş Savaşımızda gerçekten izindeyiz. Milli Kurtuluş Savaşımız yok edilemez. Onu yok etmek için bütün Türk milletini yok etmek gerekir.”

Yürüyüş sırasında Türkiye'de yer yerinden oynar.

Sağcı basın günlerce yürüyüşçülerin aleyhine propaganda yapar. Demirel ünlü “Yollar yürümekle aşınmaz” sözünü bu yürüyüş sırasında kullanır.

Atatürk'ün partisi hüviyetini çoktan kaybetmiş, statükoculuğun, sağcılığın, işbirlikçiliğin partisi haline gelmiş CHP de yürüyüşçülere karşıdır. İnönü şöyle der mesela: “Gençlerin, demokrasi düşmanlarına fırsat verebilecek her türlü davranıştın kaçınmalarını isterim.”

Peki nedir bu telaşın nedeni?

Yürüyüşçüler alt tarafı 20-25 kişidir.

Anıtkabir'i ziyaret edenleri ise 300 kişidir...

Korkulan sayıları değildir. 68 Haziranında on binlerce öğrenciyle üniversite işgali yapan gençlerdir bunlar.

Yani kalabalıktırlar aynı zamanda...

Korkulan gençliğin Atatürk'le buluşmasıdır.

Birilerinin çıkıp “İkinci Kurtuluş Savaşı”ndan bahsetmesidir.

Gençlerin “Atam, gerçekten izindeyiz” demesidir.

Anlaşılan Atatürk üzerine sansür, Atatürkçülük üzerine o sağcı yalan kampanyası Türk milletini ancak 30 yıl oyalayabilmiştir...
4 /