confessions

kanellos

Yazar  · 25 Nisan 2017 Salı

  1. toplam giri 178
  2. takipçi 30
  3. puan 5829

kuzey kürdistan kurtuluş örgütü

kanellos
1971 silahlı direnişinden sonra hapisten çıkan THKP-C kadrolarının 1974'de THKP-C'nin yayın organı haftalık Kurtuluş Gazetesi ve aylık Kurtuluş Sosyalist Dergi çevresinde oluşturdukları Marksist-Leninist siyasi hareket. Örgüt zaman zaman THKP-C/KURTULUŞ, Türkiye ve Kuzey Kürdistan Kurtuluş Örgütü (TKKKÖ) gibi isimleri kullanmış en sonunda Kurtuluş örgütü (hareketi) adını almıştır. Kurtuluş'un gençlik örgütü Genç Kurtuluşçular Birliği (GKB)'dir. Genç Kurtuluşçular Birliği zaman zaman KURTULUŞ/GKB isminide kullanmıştır. GKB çeşitli zamanlarda silahlı ve molotoflu eylemler düzenlemiştir.
(wikisosyalizm.org sitesinden alıntıdır.)

entry paylaşım bildirimi

kanellos
sözlük içerisinde yapılmış olan son güncellememizdir. herhangi bir yazarın entrysi herhangi biri tarafından facebooktan paylaşılırsa entry sahibine bildirim gelecek. kaliteli olduğunu düşündüğünüz insanları daha kaliteli entryler girmesi için bu şekilde teşvik edebilirsiniz. Swh.
2

efendileri eylemin bereketiyle selamladık imf 2009

kanellos
2009 yılında lafanzin'de yayınlanan makalemdir.

6-7 ekim günleri sokaklarda ki “öfkeli” insanlar, bankalara ve alışveriş mabetlerine saldırdı. Saldırdılar çünkü borç batağında yaşamları gasp edilen bu insanlar öfkelerini anlatmak, isyan etmek istiyorlardı. Fakat bu kalabalığı bilinçsiz ve oraya buraya saldıran, yıkan, yakan provakatörler olarak izletti devletin medyası.
Birde biz anlatalım kendimizi. Peki bu kalabalık niçin sadece bankalara ve alışveriş mabetlerine saldırdı? Çünkü İMF ve Dünya bankasını sembolize eden bu bankalar ve şirketler; havamızı, suyumuzu, toprağımızı, hayvanları yani yeryüzünü sömürerek yok ediyorlar. İmf ve dünya bankası'nın efendileri İstanbul'a geldiklerinde kendilerini huzur içinde hissettiler. Çünkü devlet ve kolluk kuvvetleri, efendileri dokunulmaz, ulaşılmaz kılmak için harekete geçmişti. İki insan boyunda hazırlanmış barikatlar toplantının gerçekleşeceği kongre vadisinin, Şişli'nin ve Taksim'in hemen hemen her yerini kuşatmıştı. Geliştirilmiş formülleriyle gazlar ve güne uygun stratejileriyle çevikler hazırdı. Sokak aralarına gizlenmiş siviller ve kadrolu faşistler de eylemciler için son hazırlıklarını tamamlamışlardı. İstanbul 6 Ekim sabahı üçe bölündü. Bir tarafta İMF ve Dünya bankası toplantılarındaki efendiler, dalkavuklar ve şakşakcıları (az değillerdi 6000 kişiydiler), diğer tarafta “orklar”, “uruklar” misali kolluk kuvetleri. Diğer tarafta açlığa, yoksulluğa, zulme karşı koyanlar yani eylemciler vardı. Eylemciler uzlaşmayacaklarını daha toplantılar başlamadan önce ve başlamasıyla beraber yaptıkları eylemlerle bağırdılar. Toplantıların yapılacağı kongre merkezinin açılısı esnasında hazmedemeyip Tayyip'e bağırdıkları gibi. Bir çok bankaya, alışveriş mabetlerine, fast-foodlara, toplantı için gelenleri taşıyan VIP turizme saldırılarıyla. Heyetlerin geçeceği köprüleri zincirleyerek. “Uzlaşmayacağız” diye bağırıyorlardı. 6 Ekimde de Taksimde uzlaşmayanların isyanı vardı. Taksim meydanında toparlananlarla kolluk kuvetleri arasında ki gerilim tırmanıyordu. Yürüyüşe geçilmesiyle birlikte coplarıyla, gazlarıyla, panzerleriyle Çevik polis saldırdı. Saldırının olacağını önceden bilen eylemciler, ellerindekilerle karşı koydular ve çatışmaları başlattılar. Caddelere, sokaklara barikatlar kurdular, ilk saldırı sonrasında kısmi dağılan eylemciler tekrar tekrar toparlanarak, kongre vadisine ilerlemeye çabaladılar. Gözaltına alınanlar, yaralananlar olsada 6 Ekim'de mücadele sürdü ve ertesi güne hazırlanıldı. 7 Ekim'de ise bu sefer Şişli de toplanılma kararlaştırılmıştı. 6′nın tekrarı gibiydi, kolluk kuvvetleri yine konumlanmıştı ve çatışmalar başladı, yine gazlar, panzerler yine barikatlar vardı. Çatışmalar Şişli'den Kurtuluş'a, Kurtuluştan Çağlayan'a sıçramıştı. Eylemcilerin 6′sından deneyimiyle helikopterlere havai fişek atması belkide günün en eğlenceli ve etkileyici görüntülerindendi. Lafanzin 2′de “Eylem Bereketlidir” demiştik ve 6-7 Ekimde de öyleydi. Korkularımız olabilir ama zaten cesaret korktuğunu eyleyebilmektir, copları sert olabilir, gazları nefesimizi kesiyordu ama koşabiliyorduk, kaldırımları sökebiliyor, taş atabiliyorduk. Panzerleri kocamandı ama önünde durunca ufaklaşıyorlardı, eylem bereketliydi, kolluk kuvvetlerine ve onların efendilerine şunu söylüyorduk; mücadele sürüyor ve sürecek, düzeninizi yıkacağız çünkü iktidarsız, özgür bir dünya yaratacağız.
Şimdi 6-7 Ekim günlerinde alanlarda olamayan arkadaşlarımıza soruyoruz, televizyonlarının karşısında, kanalları değiştirip değiştirip izlediniz sistemin haberlerini. Yalanlarına inandınız mı! İnandınız mı Efendiye ayakkabı fırlatan arkadaşın ayakkabısının, yaşıtlarımızın katili Nike olduğuna. Eylemcilerin harabelere çevirdiği sömürücü, Mc Donald's ve Burger King'te ki işçi arkadaşlarımıza zarar verdiğimize, Koç ve sapancı tarafından Migros'lar, Tansaş'lar büyüsün diye kapanmaya zorlanan bakkalı, manavı taşladığımıza, inandınız mı! aslında sivil (polis) kolluk kuvveti olan sözde halkın bize saldırdığına…
İMF ve Dünya bankası ne geldi ne de gitti. Onlar hep buradalar. Kapitalizim burada. Kültürüyle, ürettikleriyle, bizlere tükettirdikleriyle, annelerimiz babalarımız bankalara para yatırdıkça, kredi kartı kullandıkça, kalifiye köleler olmak için gittiğimiz okullarda, dersanelerde, imaj için aldığımız pantolonlarda, gömleklerde, içtiğimiz cocacola da, yediğimiz hamburger de. Biz tükettikçe “O” büyüyor. Tüketmessek herşey değişir. Mücadele iki gün, değil bizler için hergün değil mi! Kapitalizm ve onun kültürüne karşı, bir şeyleri değiştirebiliriz ve bu şimdi, şu anda dayanışmayla kuracağımız, paylaşmayla büyüteceğimiz Anarşizmde. Eylemin de bereketiyle, anarşi sürüyor ve sürecek.

geçmişten günümüze gelenekselleşen anarşizm

kanellos
2010 yılında lafanzin 2. sayısında yayınlanan makalemdir.

Yaşadığınız dünyayı bir düşünün ve arkanıza dönüp sadece bakın. Kaybettiklerinize ve bugününüze. Geleceği kurgulayın ne görüyorsunuz. İçinde yaşadığınız bu gezegen her geçen gün kendini yok ediyor, sadece kendini değil bütün canlıları da. Sorunun kapitalizm olduğunu biliyorsunuz, bu sonun hazırlanmasında devletlerin ve iktidarların büyük rolü olduğunu kabul edebiliyorsunuz. Umutla hala bekliyorsunuz… Peki neyi? Bizler hayatta üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğliyoruz. Beklemektense harekete geçiyor, örgütleniyoruz. Yüreğimizde yeni bir dünya taşıyoruz, şimdi şu an da büyümekte olan bir dünya. Tıpkı Atina da büyüyen isyan gibi, tıpkı Paris sokaklarında, Arjantin varoşlarında, Kürdistan topraklarında büyüyen serhıldan gibi. Sadece isyan değil büyüyen, iktidarların olmadığı, devletlerin yönetmediği, uygarlığın yeryüzünü talan etmediği, kadınların, çocukların vurulmadığı, ırk, dil, din, aile, kimlik vb. otoritelerin vücutlarımızda bir virüs gibi gezinmediği, geçmişte özgür insanların, yarınlarda özgürce yaşayacakları bir kültürü, bir geleneği büyütmek gayemiz. Anarşizm bu yüzden sadece bir politika olamaz. Anarşizm sadece bir düşünce felsefesi olamaz. Anarşizm sadece yaşamlarda süremez. Anarşizm sadece yazılamaz, çizilemez. Anarşizm sadece kıramaz, yıkamaz. Anarşizm sadece konuşulamaz, tartışılamaz. Anarşizm hepsidir. Anarşist mücadele hayatın her alanında, her şekilde, her koşulda, her yaşta, her hayatta bir diriliştir, bir direniştir. Anarşizm bu yüzden örgütlenmektir. Bizler örgütlenmenin, örgütlü olmanın gücünü fark ederek çoğalıyoruz. Amacımız çoğalarak, parçalanmak, parçalandıkça yayılmak, yayıldıkça değiştirmek, değiştikçe özgürleşmek. Amacımız bir Anarşist gelenek yaratmak.
Bizler Anarşist olmanın ve bir Anarşist gibi yaşamanın inanılmaz gücünü hissedebiliyoruz. Mülkiyetlerimizden sıyrıldık, bize ait olanın bizde kurduğu egemenlikten vazgeçtik. Söylediklerimiz komünal yaşamlarımızda bugünden gerçekleşiyor. Bizler bedenlerimizde, mekanlarımızda ve ne yaşıyorsak işte o anda değişimle, paylaşma ve dayanışmanın üretimiyle yeniden hayat bulan bir fikrin bütünüyüz. Fikirlerimize dokunabiliyoruz ve bu bizi Anarşizme daha çok bağlıyor. Bizler yoldaşız, aynı yolun derdini, dert edinmiş insanlarız. Genciz, yaşlıyız, kadınız, erkeğiz, çocuğuz, eşcinseliz, beyazız, siyahız, kürdüz, lazız, ermeniyiz, körüz, dilsiziz.. . Bizler herkesiz. Adaletten ve eşitlikten yana içinde yaşadığımız tarafsızlığın tarafındayız. Bu yüzden birimiz bile özgür değilsek hepimiz tutsağız. Bu yüzden yolumuz sadece Anarşizme varıyor. Bizler yola çıktık, içimizde taşıdığımız özgürlük tutkusuyla… Yüzyıllar önce İspanya'nın köylerin de, eşşek üstünde köy köy gezinen ve itaatle boyun eğmişlere gözlerindeki kıvılcımla, yüreğindeki tutkuyla Anarşizmden bahseden Durruti'yi hatırlıyoruz. Yüzyıllar önce Paris sokaklarında otoritenin iradesine başkaldırmış komünlerin isyanını hatırlıyoruz. Bugün Yunanistan da yanan arabaların, bankaların, binaların, sokakların ateşiyle gökyüzünü aydınlatanları görüyoruz. Anarşiyi görüyoruz. Geçmişten, günümüze bir gelenek yaratıyoruz… Derin bir nefes alın bizim yüzyılımız asıl şimdi başlıyor..

mana inancı

kanellos
animizm inancında ortaya çıkan canlı ve cansız her şeyde olan enerjilerin nesnelerde biriktirilebileceğine olan inançtır. bu inanış şamanizm öncesindeki bir inanıştır ve devamında şamanizmden günümüzdeki tek tanrılı dinleri bile etkilemiştir. günümüzdeki muska inancı bile buradan çıkmaktadır. bahsedilen enerjilerin belli nesnelerde biriktirilmesinin yanında canlıların da içinde biriktirmesiyle farklı bir çok türevi olmuştur.
son olarak mana inancı günümüzdeki bilgisayar oyunlarındaki mavi renkli iksir olarak gözükmektedir. yetenek gücü vermektedir ve bu yüzlerce yıldır olan bir inancın günümüzdeki en somut global göstergelerinden biridir.

animizm

kanellos
kadin dinlerin temellerini oluşturan inançtır. canlı ve cansız her varlığın enerjisi olduğuna inanılır ve bu enerjinin doğa içinde bir selükilasyonu olduğuna inanılır.

işid'in kent kent hücre yapılanmaları

kanellos
Bu çalışmayı Doğu Eroğlu'nun BirGün gazetesinde yaptığı çalışmadan almış olup tarafımca hiçbir çıkar olmaksızın düzenleyip yayınlamaktayım.

Antep-Kilis: Antep, Türkiye IŞİD'i için olduğu kadar, Rakka yönetimi için de en kritik yapılanma konumunda. Antep hücresi Ekim 2015'e dek, Kilis'teki, özellikle de Elbeyli'deki sınır yapılanmasıyla kurduğu ilişki yoluyla tüm dünyadan gelen cihatçıları Suriye'ye geçirmesiyle önem kazandı. 10 Ekim 2015'teki Ankara Katliamının ardından IŞİD'in Kilis-Elbeyli'de üslenmiş sınır emiri İlhami Balı'nın Rakka'ya geçmesiyle bu misyon bir derece azaldıysa da, Elbeyli üzerinden düzensiz geçişler daha az organize biçimde sürüyor. Elbeyli üzerinden IŞİD'e silah ve mühimmat gittiği de biliniyor. Öte yandan, sınır geçişlerindeki koordinatör pozisyonundan ötürü İlhami Balı ve dolayısıyla Antep hücresinin Türkiye'deki tüm IŞİD yapılanmalarıyla kısa sürede irtibatlanıp, gelişen hiyerarşide üst sıralara çıktığı düşünülüyor. Antep hücresi aynı zamanda IŞİD'in egemenliği altındaki topraklarda üretilen malların satışı ile kaçakçılık faaliyetlerini de yürüttü. Güvenli geçiş noktalarından Türkiye'ye sokulan tarım ürünleri ile sigara gibi kaçak ürünlerin Türkiye'ye sokulmasında önemli rol üstlenen Antep hücresi, tarihi eser kaçakçılığı ve insan ticareti, özellikle de Şengal'de esir alınan Ezidi kadınların seks köleleri olarak satışını da koordine etti. Adıyaman hücresiyle anılan eylemlerin planlama ve lojistik faaliyetleri de Antep yapılanması tarafından yürütüldü. 10 Ekim Katliamının azmettiricisi Yunus Durmaz'ın, 19 Mart 2016'da Taksim'deki intihar saldırısı eyleminin de planlayıcısı olduğu sanılıyor. 10 Ekim Katliamı sonrasında deşifre olan ve geri plana çekilen Durmaz, Mayıs ayında Antep'te bir eve yapılan polis baskınında teslim olmamak için kendini patlatıp öldü. Durmaz'ın yerini alan isimse, emniyet tarafından önlenen 31 Aralık 2015 Ankara saldırısı girişiminin emrini veren Mustafa Mol oldu. Yunus Durmaz'ın ele geçirilen notlarında, Kürtlerin Antep'te düzenlediği düğünlerin de potansiyel eylem hedefleri arasında sayılmasından ötürü, Antep'te 20 Ağustos'ta düğün evine yapılan ve 54 kişinin yaşamını yitirdiği saldırının emrinin de Durmaz'ın halefi Mustafa Mol tarafından verilmiş olabileceği düşünülüyor. Bu faaliyetlerin haricinde Antep'in kendisi de bizatihi bir örgütlenme sahası. Suriye İç Savaşının ilk yıllarında savaşa yakından şahit olan kentteki IŞİD örgütlenmesi önemli bir başarı kazanamasa da, daha sonra özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerde 2014 itibarıyla örgütlenme dinamizm kazandı. Lojistik faaliyetlerden ötürü Rakka'dan alınan maddi yardımın, bu hücrenin yürüttüğü faaliyetlerde görev alan hücre mensuplarına yüksek maaşlar sağlaması da yerel yapılanmanın popülerlik kazanmasına yol açtı.
Adıyaman: Antep-Kilis hücresiyle birlikte, Türkiye IŞİD yapılanmasının en otonomlaşabilmiş hücrelerinden biri Adıyaman'daki yapılanma. Adıyaman hücresinin profesyonel örgütleyicisi olduğu sanılan Ahmet Korkmaz (Diyarbakır HDP Mitingine bomba yerleştiren Orhan Gönder'in kendisi ve ailesiyle temas kuran, kendisini MİT mensubu olarak tanıtan kişiyle aynı dönemde AFAD Adıyaman Çadır kentinde çalıştı) Tel Abyad'da YPG'nin eline düştü; hücrenin ruhani lideri olarak kabul edilen Mustafa Dokumacı ise (Adıyaman hücresi Dokumacılar Grubu olarak da biliniyor) IŞİD kontrolündeki topraklara kaçtı. Suruç Katliamı ve 10 Ekim Ankara Katliamını gerçekleştiren isimler, yaklaşık 30 üyesinin isimleri bilinen Adıyaman hücresinden çıktı. Politik hedef seçimlerinden ötürü hakkında pek çok iddia çıkan Adıyaman hücresinin, ülkeyi sarsan eylemlerden aylar öncesinde Milli İstihbarat Teşkilatıyla da temaslarının bulunduğu daha önce BirGün'de de yer aldı. Antep'teki düğüne yapılan saldırıdan sonra yapılan ilk belirlemeler, saldırıda kullanılan hücum yeleğinin Suruç ve Ankara'dakilerle benzer özelliklere sahip olduğunu gösteriyor ve şüpheler yine Antep-Adıyaman hücreleri ortaklığında yoğunlaşıyor. Adıyaman hücresinin yapılanma dinamiği olarak, birbirlerini tanıyan aynı yaşlardaki gençlerin profesyonel örgütleyiciler tarafından saflara katılması öne çıkarken, kentin açık muhafazakarlığa toleranslı yapısından ötürü, İslam Çay Ocağı gibi kamuya açık bir mekan örgütlenmenin merkezi olarak seçildi.
Ankara: Valiliğe yalnızca 200 metrelik mesafesiyle 2014'te
gündeme gelen Ulus'taki Hacıbayram Mahallesinde bulunan Selefi örgütlenmesiyle tanınsa da, kentin neredeyse her mahallesinde Selefi ağları kurulmuş durumda. 2000'li yılların başında Türkiye'ye giriş yapan Selefi örgütleyicilerin yerleştiği alanlardan biri olan Hacıbayram Mahallesi, ilerleyen yıllarda bu örgütlenmenin köklenmesiyle Ankara'daki diğer mahallelere de Selefi ideolojinin ihraç edildiği bir merkez haline geldi. Kentsel dönüşüm bölgesi ilanıyla başlayan devletle gerilim ve Ankara'ya yolu düşen diğer sığınmacıların da gittiği ilk adreslerden biri oluşu gibi faktörler, radikalleşmede mahalle örgütlenmesinin başarı ihtimallerini artıran unsurlar olarak öne çıktı ve yapılanma kısa sürede genişledi. 2013'ten itibaren Suriye'ye gitmeye başlayan mahalleliler, kısa sürede Türkiye'deki diğer hücrelerle de irtibatlanarak, Türkiye'ye giriş yapan yabancıların, özellikle de Kafkasyalı cihatçıların sınır geçişlerine de aracılık etmeye başladı. Ankara'da Hacıbayram haricinde, daha önce El Kaide hücresi olarak kurulan Sincan, Hacıbayram'daki örgütleyicilerin kurulmasına önayak olduğu Saray gibi yapılanmalar da bulunuyor. Ayrıca kentteki üniversitelerden de, IŞİD ile Cephetül Nusra'ya katılanlar oldu. Hacıbayram'daki örgütlenmede, mahallede seçilen bazı mekanlarda dışarıya kapalı toplantılar ve hücrenin irtibatının bulunduğu diğer yapılanmalarla düzenlediği futbol maçları gibi yöntemler öne çıktı. Bir başka dikkati çeken ayrıntıysa, Ankara'da özellikle Hacıbayram yapılanmasındaki örgütlenmenin, akrabalık ve hemşerilik ilişkileri üzerinden kurulması oldu. Ankara'dan örgütlere katılan cihatçıların sayısının 400 civarında olduğu sanılıyor.
İstanbul: Hem nüfusu hem de farklı bölgelerin farklı gruplara ev sahipliği edişinden ötürü İstanbul için örgütlenmede tek bir modus operandi'den bahsetmek mümkün değil. Ancak en öne çıkan yöntem, dernekler yoluyla kurulan, akrabalık veya ahbaplık ilişkilerinden bağımsız ağlar ile belli etnik veya dini grupların yoğunlaştığı bölgelerde, bu söylemleri kullanarak yapılan çalışmalar. Esenler, Fatih, Güngören, Ümraniye gibi noktalarda ve Tuzla gibi sanayi bölgelerinde yapılan çalışmalar bilinse de, bunların hepsi farklı motiflere sahip. Kimi örgütlenmeler İstanbul'da yaşayan Kafkas, Çeçen veya Balkanlar kökenli grupları hedef alırken, bazı İslami cemaatlerin IŞİD'e biat ederek yönelim değiştirdiği, bazı yapılarınsa sanayi mahallelerindeki örgütsüz emekçileri hedef aldığı görülüyor. İstanbul için öne çıkan toplumsallaşma yöntemleri arasında piknikler ve kılınan toplu namazlar öne çıkıyor.
Bingöl: Kentteki IŞİD yapılanmasının, İstanbul'dakilere benzer şekilde, Islah-Der isimli dernek aracılığıyla örgütlendiği biliniyor. Selefi ideolojiye uygun tefsir dersleri veren bir profesyonel örgütleyici ve çevresindeki birkaç kişi üzerine inşa edilen yapılanma, kısa sürede 100'e yakın kişiye erişti ve bu kişilerin pek çoğunun Suriye'ye gidişine aracılık etti. Suriye'de IŞİD'e karşı en büyük savaşı veren Kürt hareketinin kalesi Diyarbakır'daysa, açıktan örgütlenmek yerine Bingöl'de Islah-Der kadrolarının yetiştirdiği isimler daha gizli yöntemlerle tefsir dersleri vererek destekçi aradı.
Konya: Türkiye'deki en çapraşık örgütlenme bölgelerinden biri Konya. Yerel kaynaklara göre, kentten Suriye'ye savaşmaya gidenlerin sayısı en iyimser tahminle 1,000 civarında. Ancak bu sayının tamamı Suriye'deki en önde gelen cihatçı örgüt olan IŞİD'e katılmadı. Kentteki örgütlenmeye damga vuranın, Cephetül Nusra ile IŞİD arasındaki örgütlenme rekabeti olduğu söylenebilir. Konya'daki IŞİD yapılanmasının hedefinde, İzmir ve Antep'te de olduğu gibi, 1990'lı yılların başlarında devletin Kürt hareketinin niteliğini kırıma uğratmakta en çok başvurduğu yöntem olan, göçe zorlamaya maruz kalmış Kürt gençleri var. Nüfusu milyonu aşan kentin yeni kurulan bölgelerine hem cumhuriyetin ilk dönemlerinde hem de 1990'lardaki göçe zorlama dalgaları sonrasında yerleşen Kürt gençlerinin önemli bir kısmının halihazırdaki Kürt siyasi hareketiyle bağı bulunmuyor; gettolardaki bu boşluğuysa IŞİD yapılanması doldurmaya çalışıyor. Cephetül Nusra'nın örgütlemeyi hedeflediği kesimlerse daha çok 1980'lerden itibaren cihat hareketlerine katılarak Afganistan, Pakistan, Çeçenistan ve Bosna gibi çatışma bölgelerinde bulunduktan sonra eski yaşamlarına dönmüş kişiler ve bunların çocukları ile sosyal çevreleri.
İzmir: Bu kentteki yapılanmanın köklerinde de, farklı mahallelerdeki zorunlu göçe uğramış Kürt gruplar ile El Kaide örgütleyicilerinin kente yerleştirdikleri kişiler bulunuyor. İzmir'deki en etkin grupsa, Sarı Murat Cemaati olarak da bilinen, şu anda YPG'nin elinde bulunan Savaş Yıldız'ın da örgütlenmesini sağlayan topluluk. Savaş Yıldız, Konya, Antep, Adana ve Adıyaman'daki Selefi gruplarla bağlantılı, Türkiye IŞİD yapılanmasının en etkin isimlerinden biri. Yıldız aynı zamanda 18 Mayıs 2015'te HDP'nin Adana ve Mersin bürolarının bombalanmasından da sorumlu. İzmir hücresinin Yıldız üzerinden yukarıda sayılan kentlerle güçlü bir iletişimi olduğu sanılıyor.
Lojistik yardımlar: Ulusal ve uluslararası basına mülakatlar veren pek çok IŞİD mensubu, örgütün silah ve mühimmatının önemli kısmının Türkiye üzerinden Suriye ve Irak'a ulaştığını aktardı. IŞİD mensupları ve komuta kademesi üyelerinin Türkiye'deki hastanelerde tedavi edildiği de basında defalarca yer buldu, bazı IŞİD mensuplarının tedavileriyse belgelendi. Küresel cihat devleti olma iddiasındaki IŞİD'in tüm dünyadan topladığı savaşçılar için de en güvenli geçiş ülkesi Türkiye oldu. Haziran 2015'e dek Kilis-Elbeyli, Kobane ve çevresindeki YPG egemenliği perçinlenene kadarsa Urfa-Akçakale IŞİD savaşçılarının en önemli iki geçiş noktası olarak hizmet verdi. Geçişler önceki yıllara kıyasla azalsa da, askeri kaynaklar Elbeyli ve Karkamış'ta hala bir trafik bulunduğunu söylüyor. Türkiye'nin IŞİD'e desteği, açık kapı politikası ve örgüte karşı eylemsizlik anlayışı, IŞİD'in Kobane kuşatması sırasında zirveye çıktı. Bu dönemde IŞİD'lilerin lojistik ihtiyaçlarını gidermek için Türkiye'ye girip çıktıkları, bu giriş-çıkışlar esnasında TSK askerleriyle karşılaşmalar yaşandığı ve tarafların birbirilerini görmezden gelmekle yetindiği belgelendi.

Örgütün gelir kaynakları: Tarihi eser kaçakçılığı, esaret altına alınarak seks kölesine dönüştürülen Ezidi kadınların satışı, petrol ticareti ve örgüte gelir sağlayan pek çok faaliyet de Türkiye'de ya engellenmedi ya da açılan davalar ciddi soruşturmalar olmaksızın beraat veya takipsizlikle sonuçlandı.
Cezasızlık: Sivillere yönelik 6 büyük eylem gerçekleştirdi. Diyarbakır HDP Mitingiyle başlayan IŞİD'in Türkiye'deki intihar saldırıları, 20 Temmuz 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara, 12 Ocak Sultanahmet, 19 Mart Taksim ve 28 Haziran İstanbul Atatürk Havalimanı saldırıları, son olarak da 20 Ağustos Antep saldırısıyla devam etti. Saldırılarla ilgili tüm soruşturmaların gösterdiği, eylemlerle ilgili güvenlik kuvvetlerinin olaylardan önce bilgi sahibi olduğu ancak gerekli müdahalelerin yapılmadığı yönünde. Tüm bunlara karşın, şiddet eylemlerinin doğrudan sorumluları hakkında yer yer tutuklama veya gözaltı tedbirlerine başvurulsa da (2014'ten bu yana IŞİD mensubu olduğu gerekçesiyle bin 800'e yakın kişinin gözaltına alındığı sanılıyor), Türkiye'de toplu katliamlar haricinde IŞİD'in neredeyse tüm kentlere yayılan hücre yapılanmaları ile yapının sevk ve idaresine ilişkin açılmış bir dava bulunmuyor. Kamuoyundaki tepkilerin ardından 2015'te İstanbul'da açılan davaysa, IŞİD'in saha çalışmalarında yer almaktan ziyade örgütün söylem düzeyinde destekçiliğini yapan isimleri daha çok içeriyor. İstanbul IŞİD Davasında yargılanan ve profesyonel örgütleyici olduğu sanılan bazı isimlerin Türkiye geneline yayılan faaliyetleri, buralarda yaptıkları çalışmalar sonucunda örgüte katılan isimlerin işlediği suçlar ve bu örgütlenmelerin sonuçlarıysa dava kapsamına alınmıyor. Bir süre “IŞİD Türkiye Ana Davası” olarak lanse edilen davada şu anda tutuklu sanık da bulunmuyor.
2 /