confessions

bymosquito

Bira  · 6 Ağustos 2017 Pazar

  1. toplam giri 40
  2. takipçi 9
  3. puan 982

cern'de higgs bozonu'ndan sonra yeni buluş pentakuark

bymosquito
İsviçre'de bulunan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nın uzmanları, Higgs Bozonu'ndan sonra "pentakuark" adı verilen yeni bir parçacık keşfettiklerini duyurdu.
Bilim insanları pentakuark parçacığının varlığını 1960'lı yıllarda tahmin etmişti.
Ancak daha önce bulunan Higgs Bozonu parçacığı gibi onun varlığı da ancak onlarca yıl sonra, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı sayesinde kanıtlandı.
UZAYDA TARİHİ RANDEVU: NASA ARACI, PLÜTON'UN YAKININDAN GEÇTİ
1964'te fizikçiler Murray Gel Mann ve George Zweig, birbirlerinden bağımsız olarak kuark adlı atom altı parçacıkların var olduğu tezini ortaya atmıştı.
Telif hakkıBBC WORLD SERVİCE

Pentakuark parçacığı için alternatif bir tasarım da böyle.
Buna göre kuarklar ve antikuarklar bir araya gelerek hadronlar denen bileşik parçacıklarını oluşturuyordu; hadronların da baryon ve mezon denen türleri vardı.
Zweig yeni yapı taşlarına "zerre" adını vermişti ancak Gel-Mann'ın verdiği "kuark" adı daha geniş kabul gördü.
Bu model "pentakuark" gibi taneciklerin farklı hallerininin tanımlanmasına da izin veriyordu.
Bu tamamen teorik parçacık, dört kuark ve bir antikuark'tan oluşuyordu.




Moderasyon Edit: içerik

bir krizin sebebi kardak

bymosquito
öyle bir asker yetiştir ki tek kurşun atmadan düşmanının genel kurmay başkanını istifa ettirsin. Kardak. küçük bir kara parçası bu kardak ,kara bile denilemez belki sadece kayalık çünkü. mesele tabii ki küçük bir kayalığa sahip olmak değil bu bir piskolojik savaş. 1996 da ege denizindeki kardak kayalıklarında bir türk gemisi karaya oturur.resmi anlaşmalarda kayalıkların kime ait olduğu belirtilmemişti.o nedenle bu gemiye hangi ülkenin müdahale edeceği bir tartışma konusu oldu. yunanlılar kayalıkların kendisine ait olduğunu,dolayısıyla bu gemiye kendilerinin müdahale edeceğini belirtse de türkiye bu duruma sert bir tepki gösterir çünkü bu kayalıkları yunanlılar alır ise diğer arazilerde de hak iddia edeceklerdir. bir grup yunan milliyetçisi adaya gidip yunan bayrağını dikince türk gazetecilerden de oluşan bir grup milliyetçi adaya helikopter yordamıyla gidip türk bayrağını diker. gerilim damla damla birikir ve gittiçe yükselir yunanlılar bu yapılan hamleye daha şiddetli bir hamleyle cevap vererek adaya donanmalarını gönderir (toplasan ya 10 ya 20 kişi dikilebilir adanın üstünde yalnız) ve fiilen bölgeyi işgal ederler. türk devlet yetkilileri artık savaşın eşiğine geldiğini anlar eğer bu hamleye askeri bir hamle ile cevap verilirse savaş kaçınılmaz olucaktır. ayriyeten iki nato ülkesinin çatışmasını amerika kesinlikle istememektedir fakat o an türkiye politik olarak geriye düşmüş ezilmiş gözükmüştür. bu açıdan kurtulmak için zekice bir plan yapılmaya başlanır. yunanlıların işgal ettiği adanın ( bu kardak adası arkadaşlar) tam karşısında bulunan bir adacığı ele geçirmedikleri farkedilir ( değersiz gözü ile bakılmış sanırım stratejik eksiklik diyelim biz ona). bunun üzerine bir gece yarısı bölgeye dünyanın en iyi askeri timlerinden olan türk sat ve sas komandolarının gönderilmesine karar verilir.

bu kolay bir operasyon değildir. çünkü yakın mesafede kardak adasında bulunan yunan askerleri sürekli olarak etrafı izlemektedir yani görüldükleri an hem savaş kaçınılmazdır hemde anlık çatışmada ölme riskleri yüksektir. bir şaşırtmaca planı yapılır ve plana göre bir sahil güvenlik botu bölgeyi taciz edecek (bu kara suları ile bir durum arkadaşlar o nedenle sahil güvenlik botuna ateş açmaları biraz düşüktür) ve yunanlılar ona odaklanırken sat komandoları ise su altından yunan gemilerini geçerek karşıdaki küçük adacığa çıkartma yapıcaktır bir aksilik olursa plan b ye geçilecek ve helikopter ile adacığa sat komandoları bırakılıcaktır (her ne olursa olsun o küçük adacığa çıkarma yapılacaktır yani). uçakla bodruma kadar gelen komandolar hazırlıklarını yaparlar ve nefesler tutulur, emir başbakandan (bkz:tansu çiller) gelir ve harekat başlamış olur. sat komandoları büyük bir ustalıkla adeta görünmez olur. yunan askerlerine görünemede operasyon devam eder (oraya gelen yunan askeride boş değil ülkesinde ki en donanımlı ekip ama tabii bu olaydan sonra malesef tüm yetkileri alınıyor adamcağızların) komandolar üzerindeki silah,mühimmat ve diğer yüklerle birlikte adacığa ayak basarlar. adada bir hareketlilik gören askerler çatışma pozisyonuna geçer fakat bir dağ keçisi olduğu anlaşıldığında pozisyon son bulur. adada hiç yunan askerinin olmadığı anlaşıldığında adadaki yunan bayrağı sökülerek yerine türk bayrağı asılır. buraya kadar herşey basit bir operasyon gibi gözükebilir ama olay bundan sonra devam ediyor arkadaşlar nasıl mı şöyle;

Yunalılar kendi koruması altında bulunan bir adaya türk bayrağının çekildiği haberini yabancı bir basındaki fotoğraftan öğrenirler ve iktidar devlet şoke olur. dehşete kapılırlar çünkü bu olay onlar için en büyük fiyaskolardan biridir. dünya medyasına alay konusu olurlar. bu olay yunan devletinin en büyük askeri fiyaskosudur. yunan başbakanı genelkurmay başkanına çok sert ithamlarda bulundu ve sonuç olarak genel kurmay başkanı ve askeri tim istifa etti. tek bir kurşun atmadan karşı devletin genelkurmay başkanını istifa ettirmek, bu söz bir slogan değil, tarihi bir belgedir...

plevne marşı'nın hikayesi

bymosquito
Ruslar 24 Nisan 1877'de Osmanlı devletine harp ilan etmişlerdi. Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ da Rusların yanında yer almışlardı. Osman Paşa o zaman Vidin müstahkem mevki kumandanı idi. 7 Temmuz'da Sırp kuvvetlerini bozgu na uğratarak büyük bir ün yapmıştı. Rusların büyük bir ordu ile Tuna istikametine gelmekte olduğu haberi alınınca, Plevne'ye gönderildi. 20 Temmuz günü, burasını kuşatan Rus öncü kuvvetlerini dağıttı. Fakat 10 gün sonra asıl Rus birlikleri kalabalık bir şekilde gelerek Plevne yakınlarında karargah kurdular. 40.000 asker ve 172 ağır topu bulunan bu düşman ordusuna, gece yarısı ani bir baskın yapan Osman Paşa, birkaç saat içinde bu kalabalık Rus ordusunu perişan ederek geri çekilmeye mecbur etti. Ertesi gün kaleden çıkan Osman Paşa Lofça önlerinde kalabalık bir Rus birliğini daha mağlup etti. 7 Eylül günü Ruslar, tekrar Plevne önlerine geldiler. 10 gün süren bu kuşatma, daha şiddetli muharebelere sahne oldu. Osman Paşa sık sık kaleden çıkış hareketleri yaparak Rus birliklerine ani baskınlar yapıyor ve ağır kayıplar verdiriyor du. Nihayet 17 Eylül günü Ruslar yine geri çekilmek zorunda kaldılar. Bu tarihlerde Osmanlı tahtına, Sultan II. Abdülhamid henüz yeni çıkmıştı. Bir ferman göndererek Osman Paşa'ya Gazi ünvanı verdi ve rütbesini Mareşalliğe yükseltti. Tarihe geçen Plevne müdafaası bundan sonra başlıyor. 25 Ekim 1877'de Ruslar, Grandük Nikola kumandasında gayet kalabalık bir orduyla tekrar Plevne'yi kuşattılar. Öyle ki, 170 tabur, 152 süvari bölüğü, 571 ağır topları bulunuyordu. Şehri savunacak kuvvetler o kadar az di ki, mukayese bile edilemezdi. 3 aydan fazla süren muhasaralar ve aralıksız devam eden muharebeler yüzünden şehirde yiyecek kalma mış, cephane tükenmişti. Yardım gelebilecek yollar, aylardır Rus kontrolü altındaydı. Grandük Nikola Gazi Osman Paşa'ya bir ültimatom gönderdi:ne mani olmak üzere:“Mareşal hazretleri, zât-ı devletinize aşağıdaki hususları bildirmekle şeref kazanırım:Gorna Dubnik ve Teliş'teki Türk kıt'aları esir edilmişlerdir. Rus orduları da Osikovo ve Vratça mevzilerini ele geçirmişlerdir. Plevne, Çarlık muhafızları ve topçulardan mürekkep bir kolordu ile takviye edilmiş olan Batı Kolordusu tarafından kuşatılmıştır. Bundan böyle hiçbir iaşe kolunun gelmesi beklenemez.İnsaniyet namına ve mes'ûliyeti zât-ı âlînize râci olacak fazla kan dökülmesine mani olmak üzere sizi, bütün mukavemetleri kesmeye ve tayin edeceğimiz bir yerde teslim şartlarını görüşmeye davet ederim.Mareşal hazretleri, yüksek saygılarımı kabul buyurunuz.”Grandük Nikola'nın yazdıkları gerçeğe uygundu. Fakat Osman Paşa, arkadaş larının fedakarlığına müracaat etti. Teslim olmayacaklardı. Hemen cevap gönderildi:“Kumandam altında bulunan Türk ordusu, cesaret, şecaat ve enerjilerini isbat etmekten iç bir zaman geri kalmamışlardır. Bugüne kadar yapılan bütün savaşlarda muzaffer olmuşlardır. Bu sebeple majeste Çar, kendi muhafız kuvvetleri ile topçuları nı, imdat kuvveti olarak buraya getirmek lüzumunu duymuşlardır. Gorna Dubnik ve Teliş mağlubiyetleri, buralarda bulunan kıt'aların teslim olmaları, muhabere ve muva sala yollarının kesilmesi, büyük yolların işgal olunması, ordumu teslim etmem için kafi sebep değildir. Bu suretle, askerimin şevkinden iç bir şey eksilmemiştir. Ve bunlar. Türk askeri şerefini muhafaza etmek için yapmaları lazım gelen her şeyi henüz yapmış değildirler. Bu güne kadar vatanımız uğrunda seve seve kan döktük. Teslim olmaktansa, buna devam edeceğiz. Dökülen kanların mes'uliyetine gelince, bu dünyada da, öteki dünyada da bu harbe sebep olanların üzerinedir.”Gazi Osman Paşa, bütün mahrumiyetler içinde iki ay daha savaştı. 8 Aralık'ta bütün hakikatler, artık teslim olmaktan başka çare kalmadığını açıkça ihtar ediyordu. Fakat Osman Paşa, talihini bir defa daha deneyecek, muhasarayı yarıp çıkacaktı. -Böyle bir teşebbüsün muvaffak olacağı hakkında kimse kendisini aldatamaz. Fakat bana öyle geliyor ki, vatanımızın şerefi ve ordumuzun şöhreti, bizim böyle son ve yüksek bir teşebbüse girişmemizi vacib kılar” Diyordu. Talihi yaver olmadı. 16 Aralık 1877 günü, elinde kalan son kuvvetlerle kaleden dışarı çıktı ve düşman kuşat ma hatlarına saldırdı. Bunlardan bir kısmını parçalayıp geçebildi ise de, kesin bir netice alamadı. Birinci Tümenin başında döğüşürken ağır bir şekilde yaralandı. Bu durum bütün birliklerde hemen paniğe yol açtı. Osman Paşa Plevne ordusunun her şeyi idi. Tümen ve Tugay kumandanlarının ricası ile, düşmandan teslim şartlarını sormak zorunda kaldı. Savaşa son verilmesi emrini, ağlaya ağlaya verdi. Plevne dolaylarında ufak bir kulübede, daima şan ve şeref içinde taşıdığı kılıcını, vazifesini hakkıyla yapmış insanların duyduğu huzur içinde, general Ganeçki'ye teslim edecekti. -Ne yapalım, kaderde bu da yazılıymış. Kimse bizim namus askerimizi yerine getirmediğimizi iddia edemez. Allah şahittir ki, biz vazifemizi yaptık.Dedi. Kulübede diğer paşalarla, paşanın doktoru, Albay Hasip Bey de vardı. Kurmay başkanı Tahir Paşa bu manzara karşısında gözyaşlarının tutamadı. Osman Paşa, arkadaşının yüzüne sevgi ve minnetle baktı ve-Alın yazısını kimse değiştiremez, dediSonra aralı bir aslan gibi, gözlerini düşman generaline çevirdi. Doktor Hasip Bey'in kolunu tutarak hafifçe doğruldu.-Buyur generalim, diyerek kılıcını uzattı.Hayret! Rus generali Ganeçki, ellerini yüzüne kapamıştı-Ben, bu kılıcı alamam!Diye geri geri çekiliyordu. Onun da gözleri yaşlıydı. Hayatında ilk defa böyle büyük bir kahramanla karşılaşıyordu. Mücadele müsavi şartlar altında geçmemişti. Bire karşı ona hücum etmişler, her defasında yenilmişlerdi. Gazi Osman Paşa vazifesini yapmış, dünya askerlik tarihine şan ve şerefle dolu bir destan hediye etmişti. Böyle bir kumandanın kılıcı nasıl alınırdı? Osman Paşa, bir araba ile Plevne'ye götürüldü. Yolda, başkumandan Grandük Nikola ile Romanya prensi Karol tarafından karşılandı. Grandük elini Osman Paşa'ya uzattı:-Siz ne büyük askersiniz Mareşalim, dedi.Prens Karol de büyük bir saygı ile eğildi. Paşa'nın elini sıkmak istedi, fakat Osman Paşa vermedi.-Ben, koskoca bir imparatorluğun müşiriyim, bir âsiye elimi sıktırmam, dedi.O tarihe Romanya Osmanlı devletine bağlı bir eyaletti. Bu savaşta da Romanya halkı Rusların yanında yer almışlardı. Plevne'ye gelirken düşman askerleri yollarda sıralanmışlar, bu yaralı aslanı alkışlıyorlardı. Gazi Osman Paşa, ertesi gün Plevne'ye gelen Rus Çarı I. Alexandr'ın huzuruna çıkarıldı. O da bu kahramanın kılıcını almak cesaretinde bulunamadı. -Mareşalim, dedi, sizi candan tebrik ederim. Müdafaanız, askerlik tarihinin en güzel hadiselerinden biri olmuştur. Sizin gibi bir kumandanın kılıcı alınmaz. Onu kendi memleketinizdeymiş gibi şerefle taşıyabilirsiniz.Bir müddet sonra Gazi Osman Paşa, Harkov'a götürüldü. Orada 34 ay kadar esir kaldıktan sonra İstanbul'a gönderildi ve büyük bir merasimle karşılandı. Sultan II. Abdülhamid Han, onu alnından öperek taltif etti.


insanlığın facia ile başlayan ay serüveni apollo 1

bymosquito
Tarih, Ocak 1967 yılını gösterdiği sıralarda, Sovyetler Birliği, Uzay Yarışında Amerika'nın çok ilerisinde olduğunu tüm Dünya'ya ispatlamış ve sürekli yeni denemeler ile de bunu perçinlemeye devam etmekteydi.

Başkan Kennedy'nin Ay'a çıkma için tanıdığı 10 yılın bitmesine 3 yıl kala Nasa hala programın çok gerisindeydi. Yaklaşık 400.000 Kişilik bir ekip 3 astronotu Ay'a taşıyacak olan ve o güne kadar eşi benzerine hiçbir yerde rastlanmamış olan devasa Saturn 5 roketini uçuşa hazırlamaya çalışıyordu.

Amerikan uzay üssü Florida, Cape Canaveral'da haftanın 7 günü geceli gündüzlü çalışmalar ve testler hızla devam ediyordu. Programın en önemli parçaları olan Komuta ve Hizmet modülü ve belki de işin en zor kısmı olan astronotları ay yüzeyine indirecek olan Ay modülü bitmek tükenmek bilmez testlere tabi tutuluyordu.

Gecikmeler ile birlikte Nasa'nın üzerindeki baskılar da artmaya başlamıştı.

http://www.kozmikanafor.com/insanligin-facia-ile-baslayan-ay-seruveni-apollo-1/

yakılan tarih iskenderiye

bymosquito
Zamanının kültür hayatında çok önemli bir rol oynayan İskenderiye Kütüphanesi, M.Ö. III. yüzyıl başlarında bir Yunan sömürgesi olan İskenderiye'de II. Ptolemy tarafından kurulmuştur. İskenderiye, büyük fatih İskender'in Mısır'ı fethi ile eski küçük yerleşmeleri birleştirerek kurduğu büyük bir şehirdi. Coğrafi konumunun uygunluğundan dolayı da çabucak büyümüştür. Burada çok değişik dillerden ve dinlerden insanlar yaşamaktaydı.

Bilim, edebiyat ve kitaba son derece düşkün olan II. Ptolemy pek çok Yunanlı alimi İskenderiye'ye davet etmiş, bu alimler de Grek literatürünün en iyi kopyalarından oluşan bir koleksiyonun meydana getirilmesini sağlamıştır. İskenderiye Kütüphanesi iki binadan oluşuyordu; biri kral sarayı ve diğeri de daha küçük çaptaki Serapeum mabedi idi. Kesin olmamakla birlikte kütüphanede 200.000 ile 700.000 civarında papirüs tomarları şeklinde kitap bulunduğu sanılmaktadır. Bu papirüs tomarları kil kaplarda saklanmaktaydı ve her bir kabın içinde içerdiği papirüslerin listesi vardı. Aynı zamanda bazı papirüsler tahta sandıklarda muhafaza edilirdi. Kütüphane koridorlarında el yazmaları için raflar bulunmaktaydı.

Efsaneye göre bu rafların hemen üzerine, taş duvarına "ruhun şifa bulduğu yer" yazısının oyulmuş olduğu söylenmektedir.

İskenderiye Kütüphanesi antik Yunan edebiyatı, felsefe ve bilimine ait eserlerin kopyalarını ve o ortamda yazılan bir takım eserleri papirüs gibi dayanıklı bir madde sayesinde koruyabilmiştir.

ısaac christin novak ve kam ağacı

bymosquito
Altahra, Bağdat yakınında küçük bir kasaba. Adem babamızla Havva annemiz hani elmayı yediler falan, o hikayeyi hatırlıyorsunuzdur. Neyse, o elmayı yiyip dünyaya sürgüne gönderildiklerinde ilk geldikleri yer; bu Altahra'ydı, Al-Tahra'ül Cem ; Sonsuz uyku demektir. Yani dünyaya düştüler ve hakikatle ilişkileri kesildi ve aslında sonsuz bir uykuya daldılar, gibi. Adem babamız orada ilk bilinen evi yaptı, kam ağacı diye bir ağacın kütüklerini kullanarak. O ağacı seçmesi tesadüfi değildi. Kam ağacı normal şartlarda asla ölmez. Bir durum hariç. Yanına kendisinden daha uzun bir ağaç ya da bina ya da onun gibi bir şey dikilirse, onu geçmek için hızla uzamaya çalışır. Ve geçemeyince gücü tükenir ve ölür. Hırsından ölen bir ağaç yani. Bu yüzden gerçek imparatorların tahtları hep kam ağacından yapılmıştır. Hükümdarlığın ölümsüzlüğünü, fakat; Hükümdarın sonuçta bir insan olduğunu vurgulamak için… Büyük İskender'in tahtı da kam ağacındandı. Hayatı boyunca hep onu yanında taşıdı. Hindistan seferine de götürdü, İskenderiye'de de ona oturdu. Hitler'in dolma kalemi, Pers imparatorunun yatağı hepsi kam ağacındandı. Napolyon'un büyük Mısır seferine çıkarken tek bir amacı vardı; Isaac Christin Novak'ın çalışma notlarını ele geçirmek. Novak; Macar asıllı bir kimyagerdir. Onu simyager diyerek aşağılamaya çalıştılar ama o gerçek bir kimyagerdi. Maddenin içi ile ilgilenirdi. 15. yy'da yaşadı. Ölümsüzlük ile ilgili bir kitap yazdı. Ve sonra onu yaktılar, Novak ölmedi… Öldü sanıp bıraktılar. Kıbrıs üzerinden orta doğuya kaçtı. Al-Tahra'ül Cem'e. Burada hayatı boyunca duyduğu ama hiç görmediği kam ağaçlarını buldu. Hem de düşündüğünden on kat fazlası. Urban da Novak gibi Macardı, İstanbul'un fethi sırasında top ustasıydı. Surların yıkılmasını sağlayan 14 tane büyük toptan şu anda eser yoktur. Çünkü o bombalar sanıldığı gibi demirden dökülmedi. Urban'ın ustası Novak'tı. Bağdat'ta kam ağaçlarıyla ilgilendikten sonra Urban'la yazışmaya, ona ağaçları anlatmaya başladı. Kendisini yakan kiliseden nefret ediyordu, İstanbul'un düşmesini istiyordu. Urban, ustasının mektuplarını okuyunca tonlarca kam ağacı getirtti ve topları yaptı. Fetihten sonra da hepsini yaktılar, Urban'ı da bir daha İstanbul dışına bırakmadılar. Hep İstanbul'da kaldı.Novak'ın fatihin topçusunun ustası olduğu haberi çevreye hemen yayıldı. Bu da Novak'a bir çeşit dokunulmazlık sağladı. Ama buna rağmen kam ağaçlarına bu kadar kafayı takması, ağaçların bulunduğu arazileri satın alıp ağaçları tek tek kestirmeye başlaması, bir süre sonra insanları rahatsız etti. O da durumu idare etmek için müslüman olduğunu ilan etti. Ama o da yetmedi. Canını kurtardı evet, ama onu sürdüler. Peki ağaçlara ne yaptı? Hepsini yedi. Ağaç yemek bildiğiniz gibi bir şey değildir. Bütün ağacı olduğu gibi yiyemezsin. 25 metrelik ağaçtan yaklaşık 22 gram öz çıkar, ağacın özü. Novak kam ağacının özünün etkisi ile hızla gençleşmeye başladı. Yanıklardan dolayı çektiği acılar tamamen dindi. Fakat yanık yaraları asla geçmedi. Biraz daha güneye indi, Beyrut yakınlarına. Orada müslüman olduğunu söylemedi. Çünkü zaten hristiyan arap nüfusu oldukça fazlaydı. Kimliğini de gizliyordu zaten. Fakat aklı hep ağaçlardaydı. Çünkü formülünde hala bir eksik vardı.Kendisini yakanlara karşı duyduğu kin, bitecek gibi değildi. Dönemin Fransa kralına bir mektup yazdı, durumu anlattı. Ona ölümsüzlüğü vaat etti. Ama çok cüretkardı, karşılığında kilisenin tamamen ortadan kaldırılmasını istiyordu. Fransa kralı onu yakalatmak için ajanlarını gönderdi. Ajanların en büyük silahı ise bir hançerdi. Sıradan bir hançer değildi. İsa çarmığa gerilirken kullanılan çiviler eritilmiş ve bu hançer yapılmıştır. Novak'ı bu hançerle sırtından bıçakladılar. Ama Novak ölmedi. Sırtında o hançerle kaçtı, sırra kadem bastı. Kaçarken yanında kam ağacının tohumlarından da götürdüğü biliniyor…


türkiyenin en iyi tatil beldeleri

bymosquito
memleketim olarak övmüyorum ama en iyilerinden birisi fethiyedir. ikincil olarak ege bölgesinde herhangi biyer diyorum yaz ayları içerisi için tabii ki .. eğer sonbaharda tatile çıkacaksak tabii ki Karadeniz herhangi bir belde ve huzura kavuşmak. vatanın her yeri tatil beldesi diyerek düşüncelerimi aktarıyorum.. saygılar... (bkz:tatil yerleri)

atatürk'ün gençliğe hitabesi

bymosquito
Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927

1

devletin gerekliliği

bymosquito
Devlet, bir grup toplumu yönetmek için kurulmuş yapıya denir. Öncelikli olarak ele alınması gereken konu bütünü aslında budur. Devlet yapısı, otoriter,diplomatik,siyasal,milliyetçi,anarşist vs. yapı birlik isimleri olarak şekillendirilebilir. değinmek istediğimiz nokta eğer ''Devlet Gerekli Midir?'' ise, ''Evet Gereklidir.'' Neden? ;

Çünkü, devlet yapısı altında gelişen toplumlarda otorite sahipliği gözlenir. Bugün bir devletten nasibini almamış ırkları yada toplumları ele alalım... Özellikle Afrika bölgesinde devlet unsuru altında toplanamayan sistem yapısında halk perişan,bitap,harap ve isyankar bir temel güdüsü halindedir. Gruplaşmalar ile oluşabilecek (Türkiye'de 70-80 yılları arasında meydana gelen ve iç savaşa kadar sürüklenebilecek bir konudur bu şahsen) sorunlar temel yapının yıkılmasına ve halkın çaresiz bir toplum durumuna düşmesine sebep olur. Devlet temellerinde anayasa ve anayasa temellerinde ise maddeler bulunur. Peki nedir bu maddeler kısaca bahsedelim hemen;

Halkın refah güdülerini düşünerek, halkın tamamen güvenlikli bir doğrultuda -kâr amacı güdülmeden- yönlendirmek ve yönetmektir. Devlet kollarına ayrılır bunlar bakanlıklardan oluşur. Bakanlıklar halkın temel ihtiyaçlarına göre dizayn almış ve kurulmuştur. (Eğitim,Sağlık,Ekonomi gibi)... Bence ana fikiri tekrar ele alınacak olursak; ''Devlet Bir Ülke İçin En Gerekli Yapıdır''
Başlık için teşekkürler... Kolay gelsin herkese...
1

savaşa son ver kampanyası

bymosquito
artık kimsenin ne gücü ne de anlatmaya yetecek takati kaldı. bu ülkenin liderleri yıllardır iki cepheyi hep birbirine düşman etti etmeye de devam edecek çünkü saman altından su, saman üstünde kargaşa varken daha rahat akar. birlikte olmaya özen gösterelim artık yeter gerçekten gına veren bir hal aldı. bir taraf bas bas türkçülük diye bağırıyor bir taraf bizim ülkemiz hala neden kurulmadı diye. lütfen bu savaşa bi son verelim ve bitsin artık bu dava kargaşa yaparak su akıtmalarına izin veriyoruz... ülke harap olurken hala mı kürt-türk? abi bitirelim ve bitsin artık.. aynı cephede savaştık biz çanakkalede ve 99 da sallanırken marmara, akın akın battaniye akardı güneydoğudan.. kardeşiz abi biz bu ülke bizim ve bizim olmaya devam edecek kavgaya son ver artık omuz omuza devam edelim çarpışmaya!!

Edit: imla

karadelik

bymosquito
Kara delikler en basit anlatımıyla, çok büyük kütleli olan ve çok güçlü çekim kuvvetleri nedeniyle yeteri kadar yakın mesafede bulunan her şeyi yutan kozmik yapılardır.

Neden oluştuklarının cevabı ise kütle çekim kuvveti ile yıldız iç basıncının çatışmasında gizli. Ömrünün sonuna doğru yaklaşan yıldızlarda bir süre sonra merkezdeki nükleer tepkimeler kütle çekim kuvvetini dengeleyemez hale gelir, bu nedenle yıldızın tüm kütlesi merkeze doğru çekilmeye başlar. Bir süre sonra tüm kütle bir noktaya toplanmış olur ve yoğunluk inanılmaz arttığından bu kütlenin çevresinde olan her şey, ışık bile, bu yeni oluşan yapının içerisine doğru çekilir.


4

mini tesla bobini yapımı

bymosquito
Selamlar!

Mini Tesla bobini dediğim şey, aslında Slayer Exciter olarak bilinen bir sistem. İnanılmaz basit bir devresi var, ve doğru yapıldığı taktirde çok uzun mesafelerde lambalarınızı yakacaktır


Nikola Tesla, Sırp fizikçi, büyük mucit, bilim adamı ve aslına bakarsanız çoğu insanın hayal edemeyeceği kadar zeki ve yaratıcı bir insan. Burada herkesin bildiği Edison ve alternatif akım hikayesinden bahsetmeyeceğim (bilmeyenler varsa lütfen araştırsın). Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki, 1900'lerden bahsediyoruz. Telefondur internettir falan hak getire. At var! Atlı posta yani. Bilim adamları aralarında yazışıyorlar mesela. Mektup minimum 3 ayda birinden öbürüne gidiyor, öbürü cevap yazıyor, 3 ay da gelmesi desen; basit bir fikir alışverişi minimum 6 ay demek! Hiçbir bilginin olmadığını, olan bilginin inanılmaz kıymetli olduğu zamanları düşünün.

atatürk resimli ırkçı yazarlar çetesi

bymosquito
kardeşim benim önce düşüncene saygılarımı sunarım ve sonrasında sana şunu hatırlatmak isterim. Birincisi üniversiteye gitsek bile resmini görebileceğimiz türk düşüncesinin en iyi geliştirdiği bir adamı görmekten mutluyum ve kaldırılmasını istemem... İkincisi hitlerin posterleri bugün ülkesinde dahi bulundurulup okullarında asılı bir posteri dahi yok... Eminim görüşlerinde haklılık payı verilen bir durum vardır ama bunu atatürk e mal etmek sence ne kadar mantıklı ve duyarlılık gerektiriyor. büyük bir savaş içindeyiz hepimiz, eğer birbirimizi bu şekilde kırarsak dış güçlere yapacağımız direniş ne kadar ayakta durabilir. sen ben birbirimize vurursak ne kadar ileriye gidebiliriz kardeşim.. o yüzden bu savaş akımına bi son verelim sende haklısın bende, biz haklı olalım ayrı ayrı haklı olmaya gerek yok . inan ki sen bana ben sana vurursam bizi daha çabuk yıkıcaklar. el ele verirsek omuz omuza biz olursak daha güçlü oluruz. iç savaşa bi son verelim artık yeter kardeşim... saygılarımı sunuyorum...
3

laik sözlük izdivaç

bymosquito
gösterilicek mal varlığı ;
en az 1 milyon takipçili bir instagram hesabı
fazla popüler bir facebook kanalının admini olmak
youtuber olmak (olmasada olur)

eğer bu söylediklerim sende varsa kesinlikle izdivaç mümkündür.. yazan: günümüz gençliği