toplu mülakat

jesus
Bugün deneyimlediğim korkunç olay. Böyle birebir olarak görüşlerinizin insanlar için belki bir önem arzettiği sağlıklı bir görüşme ortamı bulacağınızı zannederseniz benim gibi; iğrenç hissedersiniz, yıkılırsınız.
Bi de benim arkadaş gibi bir arkadaşınız yanınızda gelip de son anda oracıkta is başvurusu yapar ve işle uzaktan yakından alakası olmadığı halde sizinle mülakata girip de yarısında çıkartılmadan önce oraya sizle geldiğinizi söylerse, ortamın saçmalığından hem vücudunuz hem sesiniz titrerse, söyleyeceklerinizi unutursanız biz sizi ararız en geç bu aksama derler siz de benim gibi tam da verdikleri o saat gelince anca buraya gelir entry girersiniz.
Böyle kaos ortamlarında tek tavsiyem tutarlı sallayın arkadaşlar. Yanımdaki kadın hakkınızda araştırma yaptım yorumları okudum diye sıkmaya başlayınca adam aç göster dedi. Kadın mülakat boyunca olmayan yorumları aradı.*neyse ben gidip kendimi asayım biraz.

Edit: kabul edilmişim çıldırıyorum
sikko
avantajları da vardır. o kadar kalabalıkta bazı şeyler gözlerinden kaçıyor.

Kısmi zamanlı çalışmak için kütüphaneye başvuru yapmıştım. Ön eleme olarak yazılı bir sınav yapacaklardı. güzel bir çarşamba sabahı uyandım ve okula doğru yola çıktım. sınav falan umrumda değil, sorsalar sorsalar ne soracaklar rahatlığıyla akşam oynanacak olan şampiyonlar ligi maçlarını düşünüyorum. kütüphaneye doğru yürürken bankamatikten nesine hesabıma 20 tl yapıştırdım. basit bir sınavdan sonra ertesi gün sınav sonuçlarını öğrenmeye gittim. kazanmıştım, mutluydum... birden öğrenci numaramın kısalığı dikkatimi çekti. lan diyorum, yeni gelenlerin numarası amma uzunmuş benimki ne güzel kısacık diye küçük bir sevinç yaşadım. sonra tam liste başından ayrılıyordum ki bir hışımla geri döndüm. iyice dikkat kesildiğimde öğrenci numaram yerine nesine hesap numaramı yazmış olduğumu gördüm. ikisi de 12 ile başlıyor ikisi de 1'le bitiyordu. birden bastım kahkahayı kütüphanenin önünde. millet bana bakıyordu bense umursamadan kahkaha atıyordum. sonra yavaş yavaş bir ciddiyet sardı beni. olacak işi oldurmayacak duruma gelmiştim. daha öğrenci numarasını yazamayan adama iş miş vermezler diye üzülmeye başladım. neyse olan olmuş dedim ve ertesi günkü mülakatı beklemeye başladım. çarşamba gecesi oynadığım maçlardan hayır görememiştim. perşembe gecesi oynanacak uefa maçlarına odaklanmaya başladım. dünden ayırdığım 3 lirayı da akşam sürpriz bir kupon yaparak çar çur ettim. mülakat günü yine güzel bir sabahtı. uyandım, biraz ciddiyet namına kareli gömleğimi giydim ve okul yoluna düştüm. kütüphaneye vardığımda yandaki fakültenin kantinine kadar uzanan bir kuyrukla karşılaştım. kantinden çayımı aldım, sigaramı yaktım ve kuyruktaki kızları kesmeye başladım. yaklaşık 90 dakika sonunda kuyruğun başı ben olmuştum. mülakatı beşerli gruplar halinde yaptıklarını öğrendim. arkamdaki dörtlüye baktığımda ölüm grubuna düştüğümü anladım. hem tipsizim hem de okul numarasını yazamayacak kadar salak! hiç şansım yoktu. olsundu, yine de gururlu bir anadolu takımı gibi bütün hünerlerimi sergileyecektim. o an geldi, sıradaki beşli içeri davet edildi. isim, soyisim sordular, sikko dedim. "hangi bölüm ve kaçıncı sınıf?" dediler "4. sınıfım ve makina mühendisliği" cevabını aldılar. başlarını önündeki kağıtlardan kaldırmayan jüri üyelerinden biri başını kaldırıp bana baktı. sonunda biri numarada bir sikkoluk olduğunu farketti diye düşündüm. ortalamamı sordu, "1.81, handikapsız!" cevabını verince diğer adaya geçtiler. o yüksek yapıyordu, lisans hayatında da kütüphanecilik yapmışlığı varmış. bir diğeri 8 kardeşlermiş. diğerlerini maalesef hatırlamıyorum. sonrasında biz sizi ararız dediler ve dehlediler.

vize zamanı geldiğinde, kütüphaneye akış çalışmaya gittim. yüksek lisans öğrencisi fıstık gibi kızlarla raflara kitap diziyordu. benimse gözyaşlarım akış kitabına akıyordu...

mülakatla ilgili pek bir şey yaşamadığım için "toplu mülakata gidiş 101" nolu hikayeyi anlattım sizlere. iş konusunda moral bozmayın sevgili yazarlar, ben şuna inanıyorum ki "her şey çok güzel olacak!"

tojora
mülakat başlığı olmadığına içimi buraya boşaltıvereyim dedim.

thy yetiştirilmek üzere 2. pilot aday adayı sürecinde 2 sene bulundum. 2 senem geçti bu yollarda. 2 senede 4 mülakata 2 defa da 7-9'arlık sınava girdim. Deli gibi çalıştım manyak gibi odaklandım. gözüm başka bir şeyi görmüyordu çünkü aşırı mükemmelliyetçi bir kişiliğim var. mükemmelliyetçi olmayı ben olumlu diye düşünürdüm.

gel gelelim mülakatlara. en sevdiğim almanlarla yaptığım mülakattı. en berbatı ise ilk girdiğim kurul mülakatıydı. ben sınavı geçemeyebilirim diye üzülürken bir anda kurul mülakatına aldılar ve havacılık kültürü adına çok da iyi değildim. mülakata giren kaptan da ısrarla teknik soru sordu.

4-5 ay sadece teknik konulara çalıştım. abartmıyorum sabah 9'dan akşam 5'e kadar millet para için çalışırken ben teknik konulara inciğine boncuğuna öğrendim. 2. mülakata girdim ve "bu teknik bir mülakat değil" diyerek hoşgeldin yaptı kurul mülakatını yöneten ik'cı. köpeh gibi çalıştığımı ve çok istediğimi ısrarla vurguladığıma mıdır nedir bilmiyorum geçtim mülakatı.

almanlara kadar ulaşınca içimi bir heyecan kapladı. resmen kapıdan içeri girecektim ve önümdeki son engel buydu. bunun psikolojik bir mülakat olduğunu zaten bildiğimden adamlara kendi dilinde konuşmak için ingilizcede absürt ne kadar kelime varsa kullanmışım "biographical data" dedikleri nanede. o kadar çalışmayla özgüven tavan olduğundan içeri girdim bir rahatlık var ve psikolog şaşırdı "daha önce böyle bir mülakata girmiş miydin?" diye sordu. kaptan da "bu cümleleri sözlüğe bakarak mı yazdın" diye sorunca aha dedim adamlarla anlaşamıcaz o kadar ezberlediğim janjanlı kelimeler beyhudeymiş ruh haline girdim ben zaten. ben anlatamıyorum mülakattakiler de tabi anlayamıyor. çıkarken hayatımın dersini kaptan verdi "ileriki hayatında daha yalın ve direkt olursan daha rahat edersin" bu ne demekti? Benim mükemmelliyetçi kişiliğimden kaynaklanan janjanlı, kendi içimdeki karmaşık felfeseyi bir süzgeçten geçirerek iletmem gerektiğiydi.

son mülakatta da kuruldaki kaptan motivasyonuma inanmamış olacak ki üstüme üstüme geldi. "en iyi dondurmayı kim yapar? " diye sorup "mado" karşılığını alınca " cevap babam olacaktı" diye daşdaş da geçti. (babam dondurmacı ve kaptan soruların hepsini ezbere konuştuğumu düşündü. e haksız da sayılmaz ama bilgi kaynağımın kirli olduğu tam bir önyargı...)