yorum çeşitliliği

laiksavar
belli bir metne dair yorum zenginliğinin yeri geldiğinde bir nimet, hatta bir kutsama olarak görülebileceğine inanıyorum. insanlar olarak herhangi bir konudaki kavrayışımızı ancak tartışarak, eleştirerek geliştirebiliyoruz. bu da fikir ayrılığının bir zenginlik olarak görülebileceği manasını taşıyor. dolayısıyla dini bir metne dayalı makul bir anlaşmazlığın ille de bir ''suçlusu'' olacak diye bir şey yok. ikincisi, tanrı'nın vahyinin merkezi teması son derece açıktır: incilleri okuyan herkes, ilgili metinde isa'nın tanrı'nın biricik oğlu olduğunu, günahlarımızın kefareti olarak canını tüm insanlığa bağışladığını, o'na iman eden ve o'nun buyrukları doğrultusunda yaşayan herkesin tanrı'nın krallığına kabul edileceğinin açık bir biçimde ifade edildiğini görebilir. anlayışı ve bilgisi son derece kıt bir insan, çevresinde kendisini daha derin bir vukufa eriştirecek bir kilisenin olmaması durumunda, yalnızca ve yalnızca bu söylediklerime iman ederek kurtulabilir. yani tanrı, makul anlaşmazlık, cehalet veya akılsızlık nedeniyle hiç kimseyi cehenneme mahkum etmez.

üçüncü olarak, tanrı'nın yer yer yanlış anlaşılmaya yahut anlaşmazlığa izin vermek için pekâlâ -daha başka- iyi sebepleri olabilir: örneğin insanların farklılıklarına rağmen bir arada ve barışçıl bir biçimde yaşayabilme erdemini içselleştirip, sergilemelerine niyetlenmiş olabilir; yahut bu tür yanlış anlamaları, hiç de iyi birer gerekçe teşkil etmedikleri halde imansızlığı için bahane olarak kullanacaklara, tanrı konusundaki -daha derin bazı sebepleri olan- seçimlerini daha özgürce yapmaları -malum, gerekçesiz rasyonel seçim olmaz- konusunda fırsat tanımayı, onlara bu yolla -aksi takdirde sahip olamayacakları ölçüde- kapsamlı bir özgürlük sunmayı arzu etmiş olabilir; bazı imani konularda onları kesin ve net, her aklı başında ve bilgili insanın paylaşacağı bir sonuca varmaktan men ederek, makul anlaşmazlık karşısında bizleri alçakgönüllülüğe teşvik etmeyi temenni etmiş olması mümkündür; insanların kutsal kitap'ı yorumlama işinde derinleşmek için daha çok çaba sarf etmelerini, tanrı'nın kutsal sözüyle daha çok vakit geçirmelerini ve ona daha çok çalışmalarını dilemiş olabilir; insanlara bazı imani konularda -başkalarından farklı olsa dahi- kendi kararlarını kendi akıllarıyla alıp, bunlar doğrultusunda yaşamak olgunluğunu kazandırmayı istemiştir belki de. bunlar gibi daha başka, bilmediğimiz çok ama çok sayıda başkaca gerekçe vardır belki de. tanrı'nın amaçlarını ve bu amaçlar çerçevesinde geliştirdiği planını yargılamak için, onun bildiklerini bilmek gerek. çünkü ancak bu bilgi çerçevesinde tanrı'nın amaçları ve planı yargılanabilir. peki biz bu bilgiye ne ölçüde sahibiz?

tanrı'nın kutsal kitap yorumunda anlaşmazlığa izin vermesinin iyi gerekçelerinin olamayacağı yahut böyle gerekçelerinin olmasının gayri-muhtemel olduğu gösterilmediği müddetçe, yorum çeşitliliği ve zenginliğinin tanrı'nın ''suçu'' olduğu söylenemez.

son olarak, kutsal kitap'ın vahyin yegane formu olduğuna inanmıyorum ben: kutsal kilise, kutsal kitap'tan önce de vardı. tanrı, azizlerin ve kilise babalarının yazılarında somutlanan fikir birliği, litürji, yerel ve genel konsiller yoluyla da vahyini açımlamıştır. kutsal kitap'ı yorumlaması gereken kilise'dir, tek tek bireyler değildir: kilise, tüm bu saydığım vasıtalar yoluyla, bireyleri, kutsal metni yanlış yorumlamak yoluyla imani ahlâki birtakım hatalara düşmekten korumak için vardır. yani tanrı, kutsal kitap'ın istismar edilmesine mani olmak ve onu insanlara anlatmak için bir güvenlik mekanizması teşkil etmeyi ihmal etmemiştir.

tanrı'nın yazılı sözü, havarisel geleneğin bir parçasıdır: nasıl ki kutsal kitap'taki bir ayet, bir başka ayeti anlamak ve açıklamakta kullanılabilirse ve hatta kullanılmak zorundaysa, sözlü gelenek de ayetleri anlamak ve açıklamakta kullanılabilir ve hatta kullanılmak zorundadır. vahyin hiç de dışlayıcı (exclusive) olmayan bir vasıtasının -yazılı sözün- imani ve ahlâki her türlü anlaşmazlığı çözmesi, zaten başından beri tanrı'nın niyeti olmamıştır.